0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Tersinim Teorisi Tanıtımı  (Okunma Sayısı: 860 Kere Okundu.)
« : Ocak 01, 2013, 10:56:47 ÖS »

mnıl
*
Üye No : 52532
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 632
Mesaj Sayısı : 3 595
Karizma = 8097


Tersinime Giriş

Materyalizm

Tersinim Teorisinin Ana Mantığı ve Kurgulama Yöntemleri

Tersinim Teorisi- Varoluş ve Bilim

Tersinim Teorisi ve Doğal İlkeler

Bilimde Önce Kanıt Sonra Sonuç İlkesi

Dollo kuramı

Düzenleri (sistemleri) bozmanın kolay, yapmanın zor oluşu ilkesi

Evren ve Entropi

Materyalist Bilim Anlayışının Kısır ve Dar Mantığı

Bilimin Tarafsız Olması Gerekliliği

Bilimde Kanıtların Önceliği

Teori ve kanun nedir? Ne değildir?

Varoluş nedir?

Akıl, bilgi, bilinç nedir? Ne değildir?

Evrim Teorisi ve Tersinim Teorisi

Tersinim Teorisi Neleri Temel Alır?

Tersinim Teorisi ve Canlılık

Varoluştaki İrade

Hurda (junk) Genler Tersinimin Kanıtıdır.

RNA ve DNA'da Gerçekleşen Olaylar

Hurda DNA’lar-Yaratılış Hataları ve Körelmiş Organlar

Göz Yaratılışı Hatalı mı?

Göz Evrildi mi?

= = = =

Tersinim teorisi Türk düşünür ve yazarlarından Hüdai ÇAKMAK’ın ortaya attığı teoridir.

Teorinin kurgulayıcısı Hüdai ÇAKMAK bu konuda şunları yazıyor.

-Varoluş insanoğlunun var edildiği ilk anlardan beri ilgisini çekmiş, konusunda pek çok teoriler üretilmiştir.

Bu teoriler çok ve çeşitli olmasına rağmen varoluş bir yaratıcının eseridir ya da değildir, rastlantılarla oluşmuştur cevaplarına uygun olmak üzere iki büyük grupta toplanır.

Bir teori gerçek olduğu kuvvetle inanılan bir varsayım üzerine kurulur, ayrıntılanır ve kanıtlanmaya çalışılır.

Ulaşılan bilimsel sonuçlar genelde doğru olduğu kuvvetle inanılan varsayıma uygun olarak yorumlanır. Temel varsayımın yanlış olabileceği hiç bir zaman düşünülmez.

Bu da bilimin olması gereken tarafsızlığına gölge düşürdüğü gibi pek çok hata ve yanlışlara yol açar, teorileri bilim dışına iter.

Örneğin evrim teorisinin doğruluğu kuvvetle inanılan varsayımı milyonlarca tür ve cinste olan tüm canlıların rastlantılarla oluşmuş bir canlı hücresinin zamanla evrimleşmesi sonucu oluştuğudur.

Bir evrim teorisi taraftarı hiç bir zaman bu temel varsayımın yanlış olabileceğini düşünmez.

Bilimsel bulguları bu temel varsayıma uygun yorumlanmaya çalışır. Bu yorumların temel kanun ve ilkelerle çelişip çelişmediğine pek dikkat etmez.

Kimileri görmezlikten, bilmezlikten gelinir.

Tersinim teorisinin kurgulanma yöntemi bu uygulamanın tamamen tersidir.

Önce bilimsel sonuç daha sonra ulaşılan sonuca göre varsayım ilkesine dayanır. Bu nedenle bilimin ortaya koyduğu tüm kanun ve ilkelerle uyumludur, hiç biriyle çelişmez.

Tersinim teorisi herhangi bir teoriye karşıt ya da destek olmak amacıyla ortaya konulmuş değildir. Tamamen kendine özeldir.

Tersinim teorisi maddenin sakımı, entropi, yapmanın zor bozmanın kolay olduğu ilkesi gibi tüm doğal kanun ve ilkeleri temel alır.

Karşıtı olan diğer teorilerin bilimsel yöntemlerle doğruluğu onaylanmış esaslarını da temel almaktan çekinmez.

Bu nedenle tersinim bilim dışına kaymadığı gibi konusundaki tüm teorilerin bilimle doğrulanmış temellerinin birleştiği bir sentez durumundadır.

Tersinim teorisi özet olarak bilimsel araştırmaların sonuçları olan şu esasları temel alır.

1)-Enerji girişi ve zaman varoluşun herhangi bir olgusundaki düzen sahibi sistemlerde bozuma (tersinime), diğerlerinde ise değişime neden olur.

2)-Tersinim teorisine göre Varoluş, tüm evreni varsa diğerlerini kapsayan kompleks bir bütündür. Canlılık ve cansızlık olarak ayrılmaz.

3)-Varoluşun kompleks bir bütün oluşu bir Yaratıcı iradenin eseri olduğunu gösterir.

4)-Varoluş canlılığın oluşum ve devamlılığı amaçlıdır. Her şey bu amaca uygun planlanmış ve var edilmiştir.

5)-Canlılar evrim teorisi iddiasının aksine gelişim değil, tersinim gösterir. Canlılardaki tersinim, kompleks sistem ve düzenlerin zaman içinde bozuma uğraması, kimi özelliklerini zayıflatması ya da kaybetmesi demektir.

6)-Her canlı türünün mükemmel ve eksiksiz yaratılmış bir arı ırkı vardır. Diğer tür ve çeşitler arı ırkların tersinimi sonuçlarıdır. Örneğin insanlar maymunların evrimi sonucu oluşamaz. Bu entropi, kalıtım, yaşamsal uygunluklar gibi doğal kanun ve ilkelere aykırıdır.

7)-Tersinime uğramış arı ırk bireylerinden kimi özelliklerini yitirmiş, zayıflatmış ya da çeşitli değişiklikleri uğramış bireyler ve topluluklar oluşur. Zayıflamış ya da değişikliklere uğramış bireyler ve nesilleri; korunma, savunma, bağışıklık sistemlerinde bulunan yenilenme mekanizmaları sayesinde kimi ana özelliklerini yeniden kısmen de olsa kavuşabilir. Bu nedenle topluluklar çeşitli güç ve özelliklerde bireylerden oluşur.

Canlı yaşam avantajlarını büyük ölçüde zayıflatmış ya da yitirmiş ise hayat sahnesinden silinir.

Şeklimi Koyarım.-Canlılar varlıklarını tam ve eksiksiz olarak geleceğe aktaramayabilir.

9)-Varoluş sorusuna verilen cevaplar insan hayatlarını yönlendirir. Bu nedenle tersinimin çok geniş ve derin sosyal etkileri vardır.

Tersinim Teorisine Giriş

Uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda var oluş sorusuna bir cevap niteliğinde olan tersinim teorisi zihnimde şekillenip yazmaya karar verdiğimde konunun derinliğinden, genişliğinden ve ağırlığından yeterince haberdardım.

Konu hem bilimi, hem felsefeyi ilgilendiriyordu. Ayrıca insan odaklıydı.

İnsan odaklı olması konuya çok yönlülükle birlikte, tarihsel bir süreci de beraberinde getirmekteydi.

İnsanlar varoluş sorusuna verdikleri cevaba göre hayat felsefelerini düzenliyorlar, bu felsefelere uygun yaşıyorlardı. Bu nedenle var oluş sorusuna verilen cevaplar çok önemliydi.

Bu uzun araştırmalarım sırasında öğrendiğim en büyük gerçek şu oldu:

İnsan mükemmel yaratılmıştı ama en mükemmel değildi. Yaratılışından gelen zaaflar nedeniyle kolaylıkla yanılabiliyor, aldanabiliyordu.

Bu yanılabilirlik ve aldanabilirlik bir soruya birden fazla cevabın verilmesine neden oluyordu.

İsteklere, inançlara, zaaflara göre değişmemesi gereken gerçekler kimi insanların menfaatlerine, düşüncelerine uygun olarak eğilip bükülmekte, bunlara uygun yorumlanmaktaydı.

Kendimizi doğrularla yanlışların bir arada bulunduğu bilimsel bir karmaşa içinde buluyorduk. Bu nedenle gerçeği bulmak hiç de kolay değildi.

Varoluş sorusunun birbirinin zıddı yalnız iki yanıtı vardı ama gerçek tekti. Diğer ifade ile yanıtlardan birisi yanlıştı.

Yanlış yanıt üzerine hayat felsefelerini kurgulayanlar ve bunu yaşamlarına aksettirenler çok kötü bir şekilde yanılıp aldanmaktalar, bir bakıma yanlışlar üzerine kurgulanmış hayatlarını heba etmekteydiler.

Bu nedenle eserimiz doğruyu (gerçeği) arayan fakat bulamayanlara tarafsız bir yol gösterici konumunda olacaktır.

= = =

Bir soruya verilen değişik yanıtların içinden doğruyu arayıp bulmak gerekir. Muhtemel ki var ediliş gerekçemiz budur.

Fakat yanılabilir, aldanabilir olmamız nedeniyle gerçekleri arayıp bulmakta kolay değildir.

Sonuçta bütün içtenliğimle şunu söyleyebilirim.

En baştan gerçeği bilmediğimi kabul edip her yanıtın doğru olabileceğini var sayarak konulara olabildiğince pozitif yaklaşmaya, genellikle birbirinin zıttı olan yanıtları bir bütün kabul ederek bilimin tarafsız gözleriyle görmeye; tartıp kıyaslamaya, irdelemeye, bilimi ön planda tutmaya çalışmak gerekir.
Bağnazlık bilimin en büyük düşmanıdır.

Doğruyu buluncaya kadar bütün yanıtlar (her biri doğru olabileceğinden) benim için aynı değerdeydi.

Ayrıca yanlışlardan doğrularda bulunabilirdi. Bu nedenle yanlışlarda dâhil tüm yanıtlar doğru bulunana kadar değerli olmalıydı. Fakat doğru bulunduktan sonra yanlışlarda ısrar etmemekte gereklidir. Aksi halde bu bir taassup olur.

Eserimizin temelinin tamamen bilimsel olması konusunda olabildiğince titiz davranacağız.

Bu nedenle eserimizi dört temel üzerinde kurgulayacağız.

Çalışmalarımız öncelikle bilimsel veriler, bilim insanlarının görüş ve düşünceleri, karşıt teorilerin görüş ve düşünceleri, bulunan sonuçların akıl ve mantıkla irdelenip yanlış ve hatalıların ayıklanması, bu yolla gerçeğin aranıp bulunması esaslarına dayalı olacaktır.

Fakat konu birbirine zıt, iki yönlü, geniş ve derin olduğundan genelde bilimsel bir yol olan; olmayana ergi (bir önermenin doğruluğunu karşıtı önerme sonuçlarının yanlışlığını kanıtlayarak göstermek) yöntemini de kullanacağız.

Sık eleştiri aldığımız ve alacağımız konulardan birisi de eserimizde kaynaklara yeterince yer vermememiz, daha doğrusu veremememizdir. Bunun bir kaç nedeni vardır.

Birinci neden araştırmalarımızda doğru bilgiler kadar yanlış bilgilere de ulaşmamızdır.

Makbul ve geçerli kaynak sayılabilecek bazı eserlerde doğru ve yanlışlar yan yanaydı. Fakat biz gerçeği henüz bulamadığımızdan yanlış oldukları bilimsel yollarla kanıtlanıncaya kadar tüm yanıtları doğru kabul etmek zorundaydık.

Doğruyu ararken bilgileri kıyaslama metodu kullanarak yanlışlardan doğruları ayıklamaya çalıştık.

Doğru olduklarını zannettiklerimizi başka kaynaklardan teyit etme yönünden çabalar gösterdik.

Sonuçta eserimizdeki bilgiler tek kaynaktan değil de pek çok kaynaklardan toparlanmış bir derleme, genelleme hâline geldi.

Ayrıca iletişim çağında kaynak göstermenin gerekliliği konusunda (her türlü bilgiyi rahatlık ve kolaylıkla ulaşabildiğimizden) derin ve güçlü şüpheler içindeyiz.

Eserimizde verdiğimiz bilgilere güvenebileceğinizi özellikle belirtmek isteriz.

Tereddüt ettiğiniz ya da doğruluğu konusunda şüpheye düştüğünüz bilgiler olursa konusuyla ilgili ders kitaplarından, kapsamlı ansiklopedilerden ve hatta internetten rahatlıkla kontrol edebilirsiniz.

Her şeyi bilmemizin mümkün olmadığını, yaratılışımız nedeniyle hata ve yanlışlara kolaylıkla düşebileceğimizi biliyoruz.

Bu nedenle yapıcı olma kaydıyla her türlü eleştiri ve önerilere açığız.

Bu açıklık (pek çok hata ve yanlışların olabileceğini en baştan kabul ederek) eserimizde verilen bilgiler çoğunluğunun doğruluğu konusundaki güvenimizi de ifade eder.

Şunu da bilip, inanıyoruz ki hata ve yanlışlar akıllı insanlar için iyi bir öğretmendir.

Tersinim Teorisi-2

İnsanoğlu var edildiği ve düşünmeye başladığı ilk anlardan itibaren yaratılışı merak etmiştir.

Bu merak önce; ben neden, nasıl, niçin var edildim şeklinde kendine yönelikti, bu nedenle kişiseldi.

Fakat daha sonra; var oluşun bütünlüğü yavaş yavaş keşfedilmeye başlanınca bu soru; biz nasıl, neden, niçin var edildik şekline dönüşüp evrenselleşmiş; bu konuda çok ve çeşitli varsayımlar üretilmiştir.

Neden, niçin, nasıl var edildim sorusunun yanıtı insan hayatını yönlendiren en önemli olgudur.

İnsanlar bu soruya verdikleri yanıtın paralelinde hayatlarına yön verirler.

Eğer bir hayvan olsaydık yaratılma nedenimiz bizlere eksiksiz verilecek bizde buna uygun yaşayıp gidecek, herhangi bir arayış içinde olmayacaktık.

Kısımsal bir iradeyle sınırlı da olsa hayatımızı yön verebilme özgürlüğü bizleri diğer canlılardan ayırır, bizleri insan yapar.

Fakat gerçekleri arayıp bulmak her zaman yanılmaya, aldanmaya meyilli olan bizler için son derece zordur. Tek bir gerçeğe birbirinin zıddı pek çok yanıtlar verilmesinin en büyük nedeni budur.

İnsanların binmeyenlere karşı büyük bir merakı vardır. Bu merak en güçlü meziyetlerin temelini teşkil eder. Bilinmeyen her şey insanların ilgisini çeker. Bu nedenle gerçeği arayıp bulmaya çalışırlar.

Bu merak ediş, önceleri sadece kendisi ve çevresiyle sınırlıdır.

Kendisi ve çevresiyle ilgili bilgiler çoğaldıkça var oluşun bütünlüğünü fark etmeye başlar. Bu bütünlüğün içinde sahip olduğu bilgi yok denecek kadar azdır.

Bunun nedeni de bilgi kaynaklarıyla bilgileri depolayan beyin arasındaki vasıtaların az ve yetersiz oluşudur.

Bir bakıma insanoğlu duyuların sınırları içinde, duyularının izin verdiği kadar etrafını algılar, bu algılamalar sonucunda bilgi sahibi olur.

= = =

Varoluş sorusunun sadece varoluş bir Yaratıcının eseridir ya da değildir şeklinde birbirine zıt iki cevabı vardır.

Var oluşun bütünlüğünü ve bütünlüğün bazı kurallar ve yasalar çerçevesinde oluşmuş bir düzenlilik içerdiğini az ya da çok fark eden insanoğlu:

-Kurallar ve yasalarla oluşmuş gözlemlediğim şu düzenlilik muhakkak ki bir bilginin ve bu bilgiyi yönlendirip şekillendiren, oluşuma çeviren güç sahibi bir iradenin eseridir.

Yapıcı bir iradenin olmadığı rastlantısal oluşumlarda düzenlilik oluşamaz.

Rastlantısal oluşumlar tam bir düzensizlik ortamıdır. Bu nedenle var oluş bir Var Edicinin eseri olmalıdır demiş; var oluşu mutlak güç, mutlak irade ve mutlak bilgi sahibi bir Var Edicinin eseri olduğu kanısına varmış, daha sonra bu kanı güçlü bir inanca dönüşmüş, insan hayatını en çok etkileyen din olgusunun temelini oluşturmuştur.

Fakat ilk dönemlerde insanlar var oluşun bütünselliğini yeterince fark edemediklerinden bu inanç parçalanmaya müsaitti.

Bu parça parça oluş insanların Yaratıcıyı, sıfatların bir bütün olarak var edilişlerinde kendilerine verilmiş olmasına rağmen yeterince anlamalarına, algılamalarına engel olmuştur.

Bu nedenlerle Yaratıcı teklikten çokluğa doğrudur. Şüphesiz ki tevhidi zaman içinde bozmamız Yaratıcı tarafından yol gösterici ve ikaz ediciler gönderilmesinin en büyük nedenidir.

Tevhidin bozulduğu dönemlerde insanlarından bir kısmına göre gökleri gök tanrısı, yerleri yer tanrısı, denizleri deniz tanrısı idare etmekteydi. Buna benzer pek çok yaratıcı yani tanrılar vardı.

İnsanların bir kısmı evreni dolduran milyarlarca yıldızdan bazılarını Yaratıcı sandılar.

Kimileri için Yaratıcı dünyayı aydınlatıp ısıtan güneşti. Kimilerine göre ateşti. Kimilerine göre geceleyin gökyüzünü süsleyen erişilmez uzaklıklardaki yıldızlardı.

Tersinim Teorisi-3 (Materyalizm)


Var oluş kurallar ve yasalarla belirlenmiş düzenlilikle beraber bir bütünlükte içerdiğinden Var Edici İrade bu bütünlüğün dışında olmalıdır. Eser bütün olduğu içinde Varedici tektir. Bu nedenlerle Var Edici mutlak güç, mutlak bilgi ve mutlak bir irade sahibidir. Bu mutlaklık Var Edicinin eşsiz ve tek olduğunu, var ederken herhangi bir yardımcıya ya da araca ihtiyaç hissetmediğini de gösterir.

Evolutionary Biology kitabının yazarı Douglas Futuyma kitabında şöyle belirtmiştir:

-Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegâne iki açıklamadır.

Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır.

Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar.

Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir.

Futuyma’nın canlılığın kökeni hakkındaki bu sözleri tüm varoluşu kapsayacak şekilde bütünlenebilir.

Buna göre varoluş ya yaratılmıştır ya da yaratılmamıştır. Sorun bu iki seçeneklerden hangisinin doğru olduğudur.

Kimi insanlar varoluşun kompleks düzenler içerdiğini gözlemleyerek düzenliliklerin ilim sahibi bir gücün eseri olabileceği sonucuna varmışlarsa da kimileri bu sonuca katılmamışlardır.

Bunun en büyük nedeni de bir Var edicinin var olduğu inancı üzerinde kurulan din olgusuna bazı kişiler, kurumlar tarafından akıl, mantık ve dolaysıyla bilim dışı ritüellerin konulup karıştırılması, bazı konularda dinin; bilimin, aklın mantığın dışına itilmesi, çok kötü bir şekilde suiistimal edilmiş olmasıdır.

Bir Var Edicinin var olmadığını savunanların, en baştan bir Yaratıcının varlığını ret ve inkâr ettiklerinden var oluş sorusuna verebilecekleri tek bir cevap kalıyordu ki o da var oluş rastlantılar sonucu oluşmuştur yanıtıdır.

Fakat var oluş rastlantılar sonucu oluşmuştur yanıtı yeterince açık değildir ve bir temele dayanmamaktadır.

Bir Var edicin var olduğunu ret ve inkâr edenler var oluş sorusuna verdikleri rastlantılarla oluştu yanıtına bir temel aradılar ve bulmakta gecikmediler. Bu temel madde idi.

Bu temele göre var oluş sorusuna verilen yanıt; var oluş maddelerden rastlantılarla oluşmuştur şeklindedir.

Var oluşu maddeyle izah eden, var oluşun bütün aşamalarını maddeye indirgeyen bu görüşe maddecilik diğer adıyla materyalizm denilir.

Görüldüğü gibi materyalizm akıl, mantık ve bilim dışı ritüellerin, hurafelerin karıştırılması nedeniyle dine karşı verilen bir tepkinin sonucudur.

Tersinim Teorisinin Ana Mantığı ve Kurgulama Yöntemleri

Tersinim düzen ve sistemlerde zaman içinde görünen ya da gözlemlenen değişme, başkalaşma, azalma, bozulma, yıpranma, eskime, hastalanma, ihtiyarlama vb. gibi olguların genel ifadesidir.

Örneğin bir araba; motoruyla, ana karkasıyla, ön ve arka düzenleriyle, kontrol ve sürüş mekanizmalarıyla bir amaca yönelik düzenli bir sistemler topluluğudur.

Tersinim teorisi bu topluluğa basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliği olarak tanımlar.

Fabrikadan yeni çıkmış bir araba kullanılsa da kullanılmasa da zaman içinde bir şeylerini yitirecek, zamanla bozulacak, tersinime uğrayacaktır.

Evrim teorisine göre yaşamın en gelişkini olarak kabul edilen bizlerde kaçınılmaz olarak her an bir şeylerimizi yitirmekte, hastalanmakta, ihtiyarlamakta sonuçta kaçınılmaz olarak ölmekteyiz.

Tersinim olguları genelde negatiftir ve canlı cansız tüm varoluşu kapsar. Bu nedenle tersinim olayı evrenseldir; bütünüyle durdurulması, engel olunması mümkün değildir.

Düzen ve sistemler ne kadar kompleks, ayrıntılı ve hassas ise tersinim etkileri o kadar güçlü olur.

Bu nedenle canlılık gibi basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusunda olan oluşumlar korunma, savunma, bağışıklık ve çevreye uyum mekanizmalarıyla tersinim etkisini en aza indirmeye çabalarlar.

Çabalarlar ama tersinim etkisi sıfıra indirilemediğinden bu sadece ömürlerin bir parça daha uzamasından başka işe yaramaz. Sonuç yani ölüm kaçınılmazdır.

Tersinim olguları evrimin aksine uzun süreçlere gereksinim duymaz. Anlık olaylarla birkaç on yıllık süreçler yeterlidir. Bu nedenle tersinim rahatlıkla gözlemlenip deneylerle sınanabilir.

Terinim teorisi öngörüleri materyalizmin bilimsel olma tarifine harfiyen uyar.

Evrimsel olgular ise az birkaç on milyonluk çok uzun süreçlere gerek duyduğundan gözlem ve deneylerle birebir sınanamaz.

Evrimin başlangıcı ve devamlılığını sağlayan, itici gücü olarak öngörülen her hangi bir faydalı mutasyon da gözlenmemiştir.

Mutasyonların hepsi de tersinime uygun olarak az yada çok zararlıdır.


Faydalı mutasyonların gözlenmemiş olması evrim teorisinin doğal seleksiyon mekanizmasını da geçersiz kılar.

Gerçekte gözlenen doğal seleksiyon değil doğal elenmedir.


Evrim gözlem ve deneylerle sınanmalara dayanmadan çok yaşamın uzun süreçler içinde gözlemlenebilen değişimlerinden medet umar.

Bu değişimler evrime göre basitten karmaşıklığa doğru olduğu iddia edilirse de bu varsayımın önünde yanıtlanamayan sorulardan oluşmuş aşılması mümkün olmayan sıra dağlar, doldurulamayan boşluklar, uçurumlar vardır.

Yaşamın zaman içindeki değişimi tersinim teorisinin her canlı türü uygun zamanlarda, uygun yerlerde ve yeterli sayılarda var edildi.

Bugün hayranlık ve şaşkınlıkla gözlemlediğimiz yaşam zenginliği bu türlerin çeşitlenmesi sonucudur varsayımıyla birebir uyuşur.


Evrim teorisine göre gelişmesi, geliştikçe çeşitlenip çoğalması gereken canlılık gerçekte tersinim nedeniyle tür ve çeşit yönünden azalmakta, zayıflamaktadır.

Dinozorlar gibi onlarca tür ve çeşidi olan bir canlı filumu diğer pek çok canlı türleri gibi tamamen yok olmuştur.

Evrim teorisine göre yaşam dünyasında henüz beş milyon yıldan beri bulunan ve insanların evrimsel ataları olduğu iddia edilen maymunların ortaya çıkışlarında altı bine yakın tür ve çeşidi varken bu gün yaşam dünyasında sadece 400 (dört yüz) tür ve çeşidi vardır.

Pek çok canlı tür ve çeşidinin yok olduklarını ya da yok olmak üzere olduklarını dehşetle izlemekteyiz.

TERSİNİM TEORİSİ-VAROLUŞ VE BİLİM

Tersinim teorisi varsayımları hiçbir doğal kanun ve ilkeyle çelişmez.

Tersinim canlı cansız tüm düzenli sistemlerde rahatlıkla gözlemlenir. Tersinimin gözlenmesi için gözlenen olgunun / olguların düzenli bir sistem / sistemler oluşturması şarttır.

Diğer ifade ile karmaşa ve düzensizliklerde tersinim gözlenemez. Bunun nedeni ise düzenlilikle düzensizlik arasında bir farklılığın / farklılıkların oluşmasıdır. Bu farklılıkları biz kanunlar ve ilkeler olarak gözlemleriz.

Bir bakıma bir oluşumda kurgulayan, çalıştıran, kontrol eden kanun ve ilkeler varsa o oluşumlar düzenli sistemlerdir ve tersinim etkilerine açıktır.

Bir başka ifade ile kanun ve ilkelerin varlığı gibi tersinimin varlığı da o oluşumların düzenli sistem ya da sistemler olduğunun kanıtı, kanıtları olur.

= = =

Tersinim olayı evrenseldir. Bunun nedeni de evrenimizin kapalı bir sistem olmasıdır. Bir bakıma evrenimizin kapalı bir sistem olması ve buna bağlı olarak kütle çekimi, maddenin sakımı, entropi gibi tüm kanun ve ilkeler tersinimin kanıtları olur.

Tersinimsel değişim karşımıza genelde çeşit azalması, sistemlerin bozulması, metal yorgunlukları, eskime, canlılarda ihtiyarlama vb. gibi onlarca şekilde karşımıza çıkar.

Evrenimiz saf enerjiden oluşmuş, ezelden gelip ebede giden bu nedenle durağan Bir Büyük Bütünün içinde (tıpkı okyanuslardaki hava kabarcıkları gibi, insansı ölçülerimize göre dev, evrensel ölçülere göre hiç denecek kadar küçük) bir küre şeklindedir.

Tersinim teorisi bu varsayımına kanıt olarak maddenin sakımı kanununu gösterir. (Maddenin sakımı kanunu bölümüne bakınız)

Tersinim teorisine göre ezelden gelip ebede giden, her şeyi sarıp kuşatan bu Büyük Bütünün içinde evrenimize benzeyen ya da benzemeyen sonsuz sayıda başka evrenler vardır.

Öncelikle şunu belirtelim ki Tersinim Teorisi pozitif bilimi temel alır. Akıl, mantık ve bilim dışı verilerden uzak durmaya çalışır.

Uzak durmaya çalışır ama tersinimin kendine özel bir bilim anlayışı vardır.

Tersinim insan aklının bir algılama sınırının olduğunu bilir. Algılama yeteneklerimiz ise sınırlı ve hatalara açıktır. Diğer ifade ile biz gerçeklerin sonsuz dünyasına daracık bir pencereden şaşı ve miyop gözlerle bakabiliyoruz. Bu nedenle sık sık yanılıp aldanabiliyoruz.

Tersinim öğrenebilme imkanlarımızın sınırlı olduğu kanısındadır. Her zaman yanılma ve aldanmalar açıktır.

Şu ya da bu şekilde algıladığımız şu anın ne olduğunu neyi ifade ettiğini gerçekte bilemeyiz. En güçlü ve hızlı algılama duyularımız bile evrensel büyüklüklerin yanında hiç denecek kadar küçük ve zayıftır.

Örneğin biz güneşin dünyamızı aydınlatıp ısıttığını, hayat verdiğini biliriz ya da öyle zannederiz. Gerçekte bizi şu anda aydınlatıp ısıtan yedi dakika önce güneşten kopup gelmiş ısı ve ışık dalgalarıdır.

Şu anda var olduğunu gözlemlediğimiz güneşi biz gerçekte yedi dakika öncesindeki durumuna göre gözlemleyebiliyoruz. Bu da güneşe bir şey olsa bunu ancak en erken yedi dakika sonra algılayabileceğiz demektir.

Evrensel boyutlarda düşündüğümüzde algılamalarımız çok vahim ve büyük hatalara açık olduğu bir gerçektir. Başımızı kaldırıp gökyüzünü incelediğimizde ışıldayan milyonlarca yıldız görürüz de gözlemlediğimiz o yıldızların o anda gerçekte var olup olmadıklarını asla bilemeyiz.

Örneğin güneş sistemine en yakın yıldız olan Alfa Centauri'yi gözlemlediğimizde bu yıldızın 4.8 yıl önceki haline görebiliyor ve gözlemleyebiliyoruz.

Evrensel boyutta gözlemleyip algılayabildiklerimiz bir kaç yıldan milyarlarca yıla doğru uzanan ka-demeli bir geçmiştir. Asla şimdiki zaman değildir.

Tersinim teorisi olayları bilimsel yönden irdelerken bu büyük gerçeği göz önünde bulundurur, materyalizmin bilim için gözlem ve deneylerle sınanma şartını hatalara açık olduğundan yetersiz görür.

Tersinim teorisine göre algılama sınırlarımızın dışında pek çok gerçekler vardır. Algılama sınırlarımızın dışında olduğundan ret ve inkar etmek gerçeklere bir zarar vermez, ancak bizim bu konudaki acizliğimizi gösterir.

Materyalizmin gözlem ve deneylerle sınama kuralı bilimi dar ve şaşı olan; sık, sık aldanıp yanılabilen algılama yeteneklerimizle sınırlar. Bu nedenle gerçekler dünyasından alabildiklerimiz koca bir okyanusta bir damla bile değildir.

Söylemek istediğimiz; gözlem ve deneylerle sınanamayan, algılama yeteneklerimizin dışında kalan pek çok gerçeklerin olduğudur. Kendimizi gereğinden daha büyük görmekteyiz. Bu da bize pek çok ve vahim hatalara sürüklemektedir. Eğer algılama yeteneklerimiz biraz daha geniş ve derin olsaydı bu gün bilgi dağarcığımız çok daha çeşitli ve zengin olacaktı.

Tersinim Teorisi bu gerçeğin farkındadır. Yorumlarını bu gerçeğe uygun yapmaya çalışır.

Bir teori genelde doğruluğu kuvvetle inanılan bir ya da bir kaç varsayım üzerine kurgulanır. Bu varsayım ya da varsayımlar temel alınarak ayrıntılanır. Bu temele uygun kanıtlar aranır, bulunanlarda bu temele uygun yorumlanır.

Kanıtlar doğruluğu kuvvetle inanılan temel varsayıma ya da varsayımlara uygun yorumlamak o varsayım taraftarlarının gerçek bilimden uzaklaştırmakta, koyu bir taassuba yöneltmekte, vahim hatalara düşmelerine neden olmaktadır.

Materyalizm ve uzantısı teoriler bu büyük ve vahim hataların içindedir.

Tersinim teorisi ise doğruluğu kuvvetle inanılan herhangi bir varsayıma ya da varsayımları temel almaz.

Tersinim teorisi hatalı ya da yanlış olmaları muhtemel sonuçlardan nedenler çıkarmaz. Temelsiz bilgilere ulaşmaya çalışmaz.

Tam tersine insanlık tarihi boyunca elde edilmiş tüm bilgileri her hangi bir ayırım yapmadan kendine temel ve esas alır; bu bilgileri gruplandırır; kıyaslar, sentezler; doğru oldukları kanaatine varılanlarla gerçekleri bulmaya çalışır.

Her alanda, her konuda, her kaynaktan alıntılar yapar.

Yanlış olduğu sonucuna varılanları da kaldırıp atmaz. Çünkü tersinim yanlış bilgilerin doğruların kanıtları olduğunu çok iyi bilir. Buna bilim dilinde olmayana ergi metodu denilir. Bu nedenle tersinim teorisinin temel aldığı her varsayım çok ve çeşitli kanıtlarla ortaya konulmuş kuvvetle gerçek zannedilenlerdir.

Tersinim teorisi bu nedenle çelişkili, karşıt gibi görünen varsayımların, teorilerin bir sentezlenme yeridir.

Nitekim tersinim teorisi karşıtı gibi görünen evrim teorisinin hemen hemen tüm mekanizmalarını, varsayımlarını yorum faklılığıyla kendisine mekanizmalar, varsayımlar olarak almıştır.

Sonuç olarak şunları söyleyeceğiz.

Tersinim teorisi Epikür'den, Lucretus'tan, Lamarck'tan, Charles Darwin'den, Haeckel'den, Enstein'den, Davkins'ten, Berry'den, Jan Gould'dan, Behe'den, Hawking'den.vb gibi ulaşabildiğimiz tüm düşünür ve bilim insanlarından alınmış fikirlerin, görüşlerin, gözlem ve deney sonuçlarının birleştirilme, yorumlanıp, sentezleme yeridir ve tamamen bilimseldir.

Temel aldıkları çeşitli fikir ve düşüncelerin, varsayımların, gözlem ve deneylerin sentezlenme, kıyaslanma, birleşme, ayrışma sonucu ortak ulaştıklarıdır.

Tersinim hata ve yanlışlara düşebileceğinin farkındadır. Hata ve yanlışlara düşmekten sakınmaya çalışır ama akıllı insanlar için hata ve yanlışların iyi bir öğretmen olduğunu da çok iyi bilir.

Düştüğü hata ve yanlışlardan ders almaya çalışır. Bu nedenle eleştirilere, ikazlara büyük değer verir.

Herhangi bir varsayımı ya da varsayımları değişmez temel almadığından, taassupla bağlanmadığından gerektiğinde düzeltilip değişebilir.

Bu da tersinim teorisinin önünü açar, özgürleştirir, bilimin sonsuzluklarına doğru uçmasını sağlar.

Biz sadece gerçeklere, doğrulara ulaşmaya çalıştık; kimi yerlerde yanılmış, aldanmış olabileceğimizi de biliyoruz. Fakat hiç bir zaman peşin fikirli olmadık. Taassubun karanlıklarına kendimizi bırakmadık. Fikir ve düşünce özgürlüğünün bilimin kanatları olduğunu çok iyi biliyoruz.

Muhakkak ki Tersinim felsefesi yakın bir gelecekte gerçekler dünyasına yeni bir pencere açacak, yeni bir görüş ve anlayış getirecektir.

Tersinim teorisi ve Doğal ilkeler

Varoluş dediğimiz muazzam sistem tam bir düzen içindedir. Nice milyar yıllardan beri değişmeden var ve işler olan doğal kanun ve ilkeler bu düzenin inkâr edilemez kanıtlarıdır.

Düzensizliklerde kanun ve ilkeler bulunmaz. Bu nedenle düzensizdirler.

Kanun ve ilkelerin ortaya konulması, işlerlik kazanması bilgi, irade ve kudret üçlemesinin ürünleridir.

Doğal kanun ve ilkeler pek çoktur. Çoğu hakkında henüz bilgimiz bulunmamaktadır.

Şüphesiz ki gerçekleri arayan bilimde bu kanun ve ilkelerle doğrudan bağımlıdır. Kanun ve ilkelere ters düşen bilim olmaz.

Bilimde önce kanıt sonra sonuç ilkesi: Teorilerin kurgulanmasında; genelde doğru olduğu kuvvetle inanılan bir varsayım ya da fikir temel alınır, sonra da doğruluğu kanıtlanmaya çalışılır.

Temel, doğru ya da yanlışları ayıran bir mihenk taşı konumundadır.

Nedense temelin yanlış olabileceği (doğru olduğu kuvvetle inanıldığından) düşünülmez, kanıtlar temele uygun fakat yanlış teraziler de tartılır. Sonuç ise tam bir hüsran olur.

Bunun için kanıtlara göre sonuç ilkesi bilimin temellerinden biridir. Örneklemek gerekirse şunları yazabiliriz.

Varoluş sorusunun yalnız iki cevabı vardır. Varoluş ya yaratılmıştır ya da yaratılmamıştır.

Bilimde önce bulgulara bakılır, bulgular bilimsel yöntemlerle yorumlanır daha sonra da gerçeklere ulaşılmaya çalışılır.

Eğer bilimsel bulgulara ve yorumlarına dikkate almaz, en baştan yanıtlardan birini seçer, bu yanıtı gerçek kabul ederseniz bu bir önkabul olur.

Önkabuller söz konusu sorunun birbirinin zıddı yalnız iki cevabı varsa çok büyük önem kazanır.

Cevaplardan birine önkabulle ret ve inkâr eden bir kimse başka seçeneği olmadığından kendini diğer cevaba mahkûm etmiş demektir.

Örneğin varoluş bir Yaratıcı iradenin eseridir cevabını önkabulle benimseyen bir kimse diğer cevaba sırtına çevirir, varoluşla ilgili tüm soruları varoluş mutlak güç, mutlak ilim, mutlak irade sahibi bir Yaratıcının eseridir mantığıyla yanıtlamaya çalışır.

Bunun zıddı cevabı benimseyenler içinde durum değişmez.

Varoluş sorusuna; varoluş yaratılmamıştır, bir yaratıcı irade yoktur şeklinde yanıtlarsanız eğer bir yaratıcı irade yoksa o halde nasıl var oldu sorusuna cevap aramak zorunda kalırsınız.

Bu soruya rastlantılarla var oldu dışında verebileceğiniz bir cevap da yoktur.

Bu durumda yaratıcı bir irade yoktur, varoluş rastlantıların sonucudur cevabı bir önkabul, inkarı mümkün olmayan bir gerçek olur, varoluşla ilgili tüm sorular bu mantığa uygun cevaplanmaya çalışılır.

Bu mantık temelde doğru kabul edildiğinden bir canlı hücresi rastlantılarla oluşmuştur gibi ayrıntıların yanlışlığı; (bir canlı hücresi rastlantılarla oluşamayacak kadar komplekstir.) akıl, mantık ve bilim dışılığı kabul edilmez.

Fark edileceği gibi her iki önkabulün varoluş sorusuna vereceği cevaplar bilimsel kanıtlara dayanmaz, önce cevabı verme sonra kanıtları arama mantığına dönüşür.

Nitekim evrim teorisinin fosiller konusunda kanıt bulunamayışını fosillerin yetersizliğine bağlaması ilerde bulunacağı umuntusu bu mantık üzerine kuruludur.

Daha sonra bu mantık evrim yadsınamaz bir gerçektir, tüm bilimsel bulgular evrimin kanıtlarıdır taassubuna dönüşmüştür.

Tabi ki tüm bilimsel bulgular evrimin kanıtıdır öngörüsü; bulgular gerçekten evrimin kanıtı ise bir değer kazanır.

Önce varsayımları gerçek kabul edip bilimi bu varsayıma uydurmaya çalışmak, varsayımları yalanlarla, aldatmacalarla, sahtekârlıkla ayakta tutmaya çabalamak o varsayımı bilim dışına iter ve hiçbir yarar sağlamaz.

Dollo kuramı: Bilindiği gibi canlılarda kullanılmayan organlar zamanla körelir, işlevlerini yitirmeye başlar.

Evrim teorisi bu kuramı kendine bir kanıt gibi gösterirse de gerçekte bu tam bir tersinim olayıdır. (Körelmiş organlar bölümüne bakınız)

Düzenleri (sistemleri) bozmanın kolay, yapmanın zor oluşu ilkesi: Bir şeyi yapmak, ortaya koymak her zaman zordur. Doğa ise genelde basit ve kolay olanları seçer.

Bu da eser olan düzenli sistemlerin rastlantılarla oluşmalarının mümkün olmadığının bir başka kanıtıdır.

Eserler ne kadar ayrıntılı, hassas ve kompleks ise ortaya koymak o kadar güç olur.

Ortaya konulan eserleri bozmak ise son derece kolay ve basittir.

Eğer o düzen ya da yapı ayrıntılı ve hassas bir komplekslik gösteriyorsa bozmak o kadar kolay olur.

Bir bakıma eserlerdeki incelik, hassaslık ve komplekslik yapmakla doğru, yıkmakla ters orantılıdır.

Bir sanatkâr yıllar süren çabalarla göz nuru dökerek bir eser örneğin bir heykel meydana getirir.

Bu sanat eserini bozmak için bilinçsizce yapılacak bir darbe yeterde artar bile.

Yıllar süren emek ve çabalarla sırçadan bir saray yapabilirsiniz ama atılacak bir taş bu sırça sarayı kırıp yıkmaya yetecektir.

Nice mühendislerin, işçilerin yıllarca emek, güç ve zaman harcayarak ortaya koyduğu mükemmel planlanmış bir şehri bir deprem ya da bir kıvılcım bir kaç dakika, bir kaç saat içinde yerle bir edebilir.

Bir bakıma bir eser ortaya koyabilmek için bilinç, bilgi, kudret, madde ve yeterli zaman gerekli olduğu halde bozup yıkmak için kaba kuvvet ve kısa süreçler yeterlidir.

Termodinamiğin ikinci (entropi) kanunuyla bozmanın kolay, yapmanın zor olduğu ilkesi rastlantıların örneğin canlılık gibi basite indirgenemez kompleks oluşumları meydana getirebileceğini savunan materyalizm ve uzantısı olan teorilerin önünde diğer doğal kanun ve ilkelerle birlikte aşılması mümkün olmayan sıra dağlar gibi durmaktadır.

Materyalizm ve uzantısı teorilerin bu konuda canlıların basite indirgenemez kompleks yapılarını inkar etmekten başka seçenekleri yoktur.

Kompleks düzenlerin oluşumunda bilgi, irade, güç, madde ve zaman beşlemesinin gerekliliği ilkesi: Düzenleri yapmanın zor; yıkmanın kolay olduğu ilkesi aynı zamanda (düzenlerin bir amaca yönelik olması gerektiği göz önüne alındığında) yeterli bilginin, gücün ve her ikisini amaca uygun harekete (eyleme) geçiren bir iradenin olması gerektiği gerçeğini ortaya koyar.

Diğer ifade ile bir yapıda bir amaç ve bu amaca uygun düzenlilik varsa o yapı bilgi, güç ve iradenin eseridir. Asla rastlantılar sonucu değildir.

Örneğin bir çölde güneş, rüzgâr gibi doğal etkenler art arda dizilmiş estetik görünümlü, göz zevkimizi okşayan minik tepecikler, şekiller meydana getirebilir.

Art arda dizilişlerine ve estetik görünümlerine bakarak bu oluşumların bir düzenlilik (bir eser) olduğu iddia edilebilir.

Fakat bu oluşumlar bir amaca yönelik değildir.

Eser sahibi olması gereken doğal etkenler estetik görünüşlü tepecikler meydana getireceklerini bilmezler, bu amaç için hareket etmezler.

Tersinim Teorisi-Doğal İlkeler-2

Örneğin çölde esen rüzgârların, dört bir yanı kavuran güneş ışıklarının, radyasyonların zaman içinde estetik görünümlü tepecikler oluşturduğunu gördüğümüz ve bildiğimiz halde bir adım daha ileri giderek; ayni etkenlerin evler, saraylar, yollar, köprüler, fabrikalar, enerji santralleri oluşturarak modern ve güzel bir şehir meydana getirebileceğini hiçbir zaman düşünmeyiz, düşünemeyiz.

Bunun nedeni ise bu tür oluşumların bir amaca yönelik kompleks sistemler oluşudur.

Bilinç dışı rastlantısal etkenler estetik görünümler verdikleri yerleri rahatlıkla kirletip bozabilirler. Çünkü bunlar tıpkı modern bir şehri yerle bir eden depremler benzeri kontrolsüz kaba güçler gibidir.

Bu nedenle ortaya çıkan oluşumlar gözlere okşayan estetik görünümde olsalar dahi bilgi, irade, güç, madde ve zaman beşlemesinin sonucu olmadığından eser değildir.

Fakat aynı çölde basit bir kulübe, çadır ve hatta üst üste konulmuş taş yığınlarından ibaret harabeler görsek; estetik olmasalar, göz zevkimizi hitap etmeseler bile bunların emek, bilgi, irade, madde ve zaman beşlemesiyle meydana getirildiğini, rastlantılar sonucu oluşmadığını kesinlikle biliriz.

Rastlantılarla oluştuklarını düşünmeyiz. Bu konuda en küçük şüphemiz olmaz.

Fakat estetik görünümlü tepecik dizimleri çok güzel görünümleri olsa dahi aynı şeyi düşünüp söyleyemeyiz.

Sonuçta şunu belirtmek istiyoruz.

Eğer bir oluşumda bir amaç ve bu amaca uygun düzenlilik ya da düzenlilikler varsa o oluşum bilgi, irade, enerji (güç), madde ve zaman beşlemesinin sonucudur. Asla rastlantıların sonucu değildir.

Doğa Gücü ya da Tabiat Ana…Eserlerin Eser Sahibi Olamayacağı ilkesi: Varoluş ret ve inkâr edilemeyen bir düzenlikler bütünlüğüdür. Bu bütünlüğe ekoloji diyoruz.

Düzenlilikler ise kurallar ve yasalar sonucudur ve bir amaca yöneliktir.

Düzenlerin düzenliliği ise yasaların, kuralların eksiksiz işlemesine bağlıdır.

En küçük bir hata ya da aksaklık bu muazzam makineyi durdurabilir.

Bu nedenle kuralların, yasaların işlemesi son derece karmaşık, kompleks ve şaşırtıcı bir oto kontrol sistemiyle yapılır. Hiç bir şey rastlantıya bırakılmamıştır.

Hiç bir şeyin rastlantıya bırakılmaması devrede eyleme geçmiş bir iradenin varlığını açık şekilde gösterir.

İnkar etmek ya da etmemek bu gerçeği değiştirmez.

Materyalizm bu sistemsel bütünlüğe Doğa Gücü ya da Tabiat Ana der.
Materyalizme göre doğa gücü doğal kuralların, yasaların bileşkesidir. Bu nedenle doğaüstü bir güç değildir. Belki de doğanın ta kendisidir.

Gerçek ise ifade edilmek istenen doğa gücünün ekolojik düzenin bir sonucu olduğudur.

Ekolojik düzen ise madde ve yaşam dünyasını içine alan yaşamsal uygunluklarla kurulmuş kompleks düzenlerin, sistemlerin bütünlüğüdür. Yaşamın varlığına ve devamlığına yöneliktir.

Doğa gücü konulmuş kural ve yasaların bileşkesi (sonucu) olduğundan kendini meydana getiren yasaların, kuralların oluşturucusu, koyucusu olamayacağı açıktır.

Hiç bir şey rastlantılarla kendi kendini meydana getiremez. Doğa gücü ve varoluşun dışında bilgi kudret ve irade sahibi bir Varlık gerekir. Bu nedenle eserler eser sahibi değildir. Eser sahibi eserin dışındadır, eserden başkadır.

Gerçeklerin Birbirleriyle Çelişmeyeceği ilkesi: Varoluş muazzam bir büyüklük ve bütünlük içindedir, çeşitli kanun ve ilkelerle korunup idare edilir. Bu kanun ve ilkeler genişim evresinin (Planck dönemi) ilk anlarından itibaren kademeli olarak devreye girmiş olup, değişmeden yaklaşık on dört milyar yıldan beri etkinliğini sürdürmektedir. (Big Bang ve genişim evresi bölümüne bakınız)

Düzen ve sistemleri kontrol edip sürdüren kanun ve ilkelerin oluşu aynı zamanda düzen ve sistemleri oluşturan bir iradenin de var olduğunu gösterir.

Bunun nedeni ise düzen ve sistem sahibi oluşumların birer eser olduklarıdır.

Eserler ise bilgi, irade, güç, madde ve yeterli zaman beşlemesinin sonuçlarıdır. Asla rastlantısal değildir.

İlginç olan ise binlerce olan bu kanun ve ilkelerin asla birbiriyle çelişmemesi, birinin yaptığını, ortaya koyduğunu diğerinin bozmamasıdır.

Öne sürülen teorilerin doğru ve yanlışlıkları bu kanun ve ilkelere uyumlu olup olmadıklarına bakılarak kolaylıkla tespit edilebilir.

Eğer bir teori doğal kanun ve ilkelerin kimileriyle uyumlu kimileriyle çelişiyorsa o teorinin içinde bazı tutarsızlıklar, temelden çürüklükler, gerçek dışılıklar var demektir.

Deneme ve yanılmalarda doğrunun seçilebilmesi için bir iradenin var olması gerekliliği ilkesi: Yukarıdaki kuram kompleks düzenlerin yapılanmalarında amacın en baştan bilinmesi gerekliliği ilkesine dayanır.

Eğer amacı en baştan bilmezseniz rastlantısal seçimlerde doğru ya da yanlışı tespit edemezsiniz.

Fakat evrim teorisi savunucuları böyle düşünmez.

Evrim teorisi taraftarlarının en çok başvurdukları bir başka varsayımda doğanın deneme yanılma yoluyla sonuçta doğruyu bulacağıdır.

Yani bir şeyin oluşması imkânsızdır ama zaman öylesine uzun ve deneme yanılma o kadar çoktur ki doğa bir gün imkânsızı başarır; rastlantılarla doğruyu bulup seçebilir ve saklar.

Fakat burada basit bir mantık hatası vardır
Tersinim Teorisi ve Doğal İlkeler-3


Deneme yanılma sonuçta bir seçim olacağı için bilinçle gerçekleşebilecek işlemlerdir.

Deneme yanılma yapan doğa bilinç sahibi olmadığından yanıldığını ya da yanılmadığını nasıl bilecektir?

Bilinçsizlik yanıldığını ya da yanılmadığını bilmeme demek değil midir?

Doğada böyle bir bilinç mekanizması var mıdır?

Belki de bu konuda doğal seleksiyona (Doğal elenmeye) sığınılabilir.

Fakat doğal seleksiyonun (elenmenin) bilinç gibi bir özelliği olmadığı, sadece canlıların var oluşlarındaki mükemmel yapılarını (yaşam avantajlarını) korumaya yönelik olduğunu, dıştan gelen zararlı etkenleri savunma sitemleriyle en aza indirgeyerek bir bakıma zararlıları seçilebildiği, kompleks yapıların oluşumu için gerekli olan bilinçli planlamaların yapılamayacağı evrimciler tarafından da kabul edilen gerçeklerdir.

Uzun süreçli işlemler dizisi sonucunda bir amaca ulaşılmak isteniyorsa her şeyden önce o amacın belirlenip bilinmesi gerekir ki işlem sonuçlarının amaca uygun olup olmadığına karar verilebilsin; uygun olanlar saklanıp biriktirilebilsin.

Eğer amaç bilinmiyorsa oluşum sonuçlarının faydalı olup olmadığı bilinemeyecek, faydalıyla faydasız, zararlıyla zararsız arasında fark olmayacak; canlılar tarafından kabul edilip biriktirilmeyecek ve korunmayacaktır.

Trilyonlarca yıl geçse katrilyonlarca kez deneme yanılma yapılsa da; yanılma ya da yanılmama, faydalı veya faydasız bilinmediğinden baştan belirlenmiş bir amaca yönelik olumlu bir sonuca ulaşılması kesinlikle mümkün olmayacaktır.

Doğanın tasarruf ilkelerine riayet ettiği, asla israfta bulunmadığı ilkesi: Doğada ekoloji denen öylesine muazzam bir sistem vardır ki hiç bir şey israf olmaz. Her şey yerli yerindedir ve kullanılmaya hazırdır.

Ayrıca canlılar faydalı olmayan hiç bir olguyu vücutlarında barındırmazlar.

Atmanın ya da tahrip etmenin bir yolunu ararlar ve bulurlar. Canlı vücutlarında kullanılmayan organların zamanla güdükleşmesi bu oluşuma bir örnektir.

Bu ilke evrim teorisinin en büyük handikaplarından biridir.

Henüz faydası olmayan ancak milyonlarca yıl süren evrim süreci sonunda faydalı olacak bir oluşumun canlı vücutlarında bu kadar uzun süre varlıklarını sürdürüp evrimleşmeleri mümkün değildir.

Tersinim Teorisinin Kanıtlarından = Evren ve Entropi



Evren Bir Büyük Bütünün içinde minik bir hava kabarcığı gibidir.

Maddenin sakımı kanunu bizi Bir Büyük Bütüne götürür.

Evrenimiz ve diğerleri bu Büyük Bütünün içinde irili ufaklı hava kabarcıkları gibidir ve sonsuz sayıdadır. (Maddenin sakımı kanunu bizi Bir Büyük Bütüne götürür başlıklı makalemizi okuyunuz)

Ezelden gelip ebede giden, bu nedenle sonsuz olan Büyük Bütünün tümü ak enerji (saf enerji)den meydana gelmiştir.

Evren ak (saf) enerjinin minik bir parçasının genişimi sonucu ortaya çıkmıştır.

Evren Büyük Bütünle tamamen kapatılmış, kuşatılmış olduğundan KAPALI BiR SiSTEM OLUŞTURUR.

Bu gün evren genişlemekte, bu nedenle yoğunluğu ve sıcaklığı azalmaktadır.

Son yapılan ölçümlerde evrenin sıcaklığı mutlak sıfırın (-274C) sadece birkaç derece (-270C) üzerinde olduğu görülmüştür.

Bu nedenle evren içi boşluklar ak enerjinin en düşük seviyesi olan kara enerji (kimi kaynaklarda kara madde) ile dolu olmalıdır.

Zannedildiği gibi hiçlik, boşluk değildir. Çünkü varoluşta hiçlik diye bir kavram yoktur. (Evren bölümlerine bakınız)

Genişim evresinin (Big Bang) başlamasından sonra atom için parçacıkların oluşmaya başladığı fakat fizik kurallarının henüz geçerli olmadığı dönemlerde (Planck dönemi) ortam sıcaklığının yüzlerce milyar (kimi kaynaklarda üç yüz milyar) derecelerde olduğu göz önüne alınırsa ak enerjinin trilyonlarca derece sıcaklığa sahip olması gerekecektir.

Kapalı bir sistem olması termodinamiğin ikinci (entropi) kanununa göre evrenin zaman içinde bozuma, düzensizliğe, anarşiye doğru gidiyor anlamına gelir.

Bu ise tersinimdir.

Diğer ifade ile evrenin kapalı bir sistem oluşu ve termodinamiğin ikinci kanunu (entrropi) tersinim teorisinin temel kanıtlarından sadece bir kaçı olur.

Bu nedenle tersinim evrenseldir.

Evren içi bazı sistemlerin açık olması, evren içi kaynaklardan enerji alması bu gerçeği değiştirmez.

Evren içi açık sistemlerde tersinimin etkisindedir.

Enerji girişlerinden yararlanma ancak yararlanma mekanizmalarına sahip olmakla gerçekleşir.

Fakat bu yaralanma hiç bir zaman tersinimin etkisinden daha büyük değildir ve bölgeseldir.

Bu nedenle tersinimi durduramaz, etkisini sıfırlayamaz sadece azaltabilir.

Bir bakıma evren zaman içinde kaçınılmaz olarak bozuma, düzensizliğe, anarşiye kaçınılmaz sona doğru gitmektedir

Materyalist Bilim Anlayışının Kısır ve Dar Mantığı

Bilim, insanoğlunun varolup düşünmeye ve fikir üretmeye başladığından günümüze kadarki öğrendiklerinin toplamıdır. Bir bakıma bilim insan denen özel canlının kollektif eseridir.

Bu süreç içinde her zaman doğruları (gerçekleri) bulduğumuz söylenemez.

Uzun denebilecek süreçlerde pek çok yanlışlara, hatalara düşülmüş; yanlışlar bilimsel gerçekler zannedilmiş, taraftarlarınca ısrarla ve bağnazlıkla savunulmuştur.

Batlamyus’un dünya merkezli evren modeli buna örnek (ki bu örnekler pek çoktur) gösterilebilir.

Bir bakıma insanoğlunun sık sık yanlışlara düştüğü, bu yanlışları da bilimsel gerçekler zannedip ısrar ve bağnazlıkla savunduğu rahatlıkla söylenebilir.

Varoluş sorularının birbirine zıt sadece iki yanıtlarının olması bu soruların cevaplarını arayan bilimi de normal olarak ikiye ayırır.

Bu parçalar birbirinin zıddı bilgilerle doludur, birbirlerini yanlışlar ama gerçeği henüz bulamadığımızdan doğal olarak her gruptaki bilgilerin bir kısmının doğru, bir kısmının da yanlış olduğu düşünülebilir.

Materyalist felsefe, mantığına uygun bir bilim anlayışı ve metodu geliştirmiştir. Bu anlayış ve metodun kendine özel bir takım kuralları vardır.

Bir bakıma materyalizm bilimi mantığına uygun düzenlemiştir. Bu nedenle kendi mantığını bilimsel, zıddı varsayım mantıklarını ise bilim dışı gösterir. Bu hakkı kendisinde bulur.

Materyalist felsefe her şeyden önce madde dışı soyut kavramları bilimsel kabul etmez.

Bu anlayışa göre her oluşumun bir maddesel açıklaması vardır ve olmalıdır. Buna maddeye indirgeme denilir.

Bilime bir takım kurallar koyarak çekidüzen veren pozitivist düşünüşe göre bilimsel sonuçlar gözlem ve deneylerle sınanma şartına sahip olmalıdır. Bu şartın maddeyi temel alan materyalist düşüncenin paralelinde olduğu açıktır.

Gözlem ve deneylerle sınanma şartı bizleri sadece algıladıklarımızın bilimsel gerçekler olduğu sonucuna götürür.

Fakat büyüyen bilimin, bilimin paralelinde gelişen teknolojinin ve her ikisinin ortaklaşa getirdiği olanaklar; varoluş konusunu şimdiye kadar olduğundan daha derin, daha büyük, daha geniş açılarla inceleme, gerçekleri arayıp bulma fırsatları vermiştir.

Şu son yüzyılda binlerce yılda öğrendiklerimizden kat be kat daha fazla bilgiye sahip olabildik.

Sahip olduğumuz yeni bilgiler doğru yani gerçek zannettiğimiz pek çok bilimsel hataları da fark etmemize, sonuçta dışlamamıza neden oldu.

Örneğin kısa bir zaman öncesine kadar ezelden gelip ebede giden durağan bir sonsuzluk zannettiğimiz evrenin sonsuzluk olmadığı, ezelden gelip ebede gitmediği, maddesel yönden belirli bir kütlesinin, gitgide genişlese de sonsuzlukla kıyaslandığında bir sınırının olduğunu artık biliyoruz.

Evrensel boyutlarda zaman-mekan kavramlarının önemini de son zamanlarda farkına vardık.

Algılama olanaklarımızın sınırlı ve yanılabilir oldukları bu arada öğrendik.

Örneğin gözlerimiz belirli bir banttaki ışığı algılamakta, kulaklarımız belirli frekanstaki sesleri duymaktadır.

Bu ve diğer algılamalarımız biraz daha derin, geniş ve çeşitli olsaydı varoluşu çok daha farklı zenginliklerle nitelendireceğimiz, çok daha farklı (belki de şaşırtıcı ve bu günkü ölçülerimize göre inanılmaz) gerçeklere ulaşacağımız açıktır.

Bu gerçek dar ve sınırlı olan bilimsel bakış açımızı kökten değiştirmiştir.

Çok büyük bir kapasiteye ve değişik fakat harikulade meziyetlere sahip beynimizin sadece kendine ulaşan bilgileri değerlendirdiği, bunlara dayanarak muhakeme yapıp sonuçlara ulaştığı düşünülürse sahip olduğu olanakları yeterince kullanamadığı, kullanma imkanı bulamadığı rahatlıkla söylenebilir.

Bir bakıma beynimiz algılama olanaklarımızla sınırlanmıştır. Ne ulaşırsa onu kullanır. Algılamalarımız yanlışlara hatalara düştüğünde o da hatalara ve yanlışlara düşer.

Algılama melekelerimiz biraz daha geniş, derin ve çeşitli olsaydı bu gün algıladığımız varoluş bilgilerinden çok daha farklı; muhakkak ki çok daha geniş, derin ve değişik bilgilere sahip olacaktık.

Doğru zannettiğimiz pek çok yanlışların, hataların farkına varıp düzeltme imkanı bulacaktık.

Bu konuda bir örnek vermeyi çalışalım.

Dünyamızın ücra bir köşesinde (örneğin amazonlarda) diğer insanlardan soyutlanmış ve görme özürlü fakat diğer algılama organları (örneğin atalarımızda güçlü olarak bulunan fakat yeterince kullanılmadığından güdükleşip, körelmiş altıncı his algılaması) gelişmiş olsun.

Gözleri gören insanlar görme melekesinden yoksun bu insanlara hiçbir zaman ışığı, gökyüzünü, yıldızları, renkleri… Anlatamayacaklar, gerçekliğini materyalist bilim anlayışına uygun olarak kanıtlayamayacak ve yalanlanacaklardır.

Çünkü iddia edilenler görme engelli bu insanlar tarafından (bu imkana sahip olmadıklarından) gözlem ve deneylerle sınanamamış, gerçekliği (doğruluğu) gösterilememiş, kanıtlanamamıştır.

Aynı şekilde gelişen altıncı hisleriyle gelmekte olan bir tehlikeyi fark edebilen bu insanların bir tehlike geliyor ikazları da gözleri gören insanlarca da (gözlem ve deneylerle sınanamadığından) bilimsel bulunmayacak, sadece bilim dışı bir hurafe olarak kabul edilecektir.

Bir başka örnekte teknolojimizin tüm nimetlerinden faydalanarak geliştirdiğimiz çeşitli alet ve edevatlarla şu anda gözlemlediğimiz gökyüzünün (materyalist bilim anlayışının gözlem ve deneylerle sınanma şartını yerine getirdiğimiz halde) şu andaki gerçek gökyüzüyle en küçük bir ilgisinin olmamasıdır.

Örneğin bir milyon ışık yılı uzaklığındaki bir yıldızı gözlemliyorsak gözlemlediğimiz o yıldızın şu andaki hali değil, bizlere yeni yeni ulaşan bir milyon yıl önceki hayalidir.

Şu anda gözlemlediğimiz ve var olduğunu zannettiğimiz o yıldız gerçekte şu anda var olmayabilir.

Materyalizmin maddeye indirgeme mantığı maddeyle ifade bulan fakat madde olmayan ancak madde üzeri soyut bir değer olarak ifade edilebilen bilgiyi de açıklayamaz.

Maddeye indirgeyemediğimiz bilgiyi ret ve inkar mı edeceğiz?

Varoluştaki düzen ve sistemlerin varlığının inkarı bu sistemleri kurgulayan yön ve şekil verip işleten ve bir bilgi olan yasa, kural ve ilkelerin varlığının inkarı anlamına gelir ki bu da bilimin inkarı demektir.

Materyalizmin öngördüğü gözlem ve deneylerle sınanmaya dayalı bilim anlayışı kısıtlı, dar ve şaşı olan; her zaman yanılmaya, aldanmaya açık algılamaları temel aldığından bilimi bu algılamalarımızla sınırlar.

Bir bakıma bizleri yaşadığı dar, sınırlı ve minicik alanı tüm okyanus zanneden şaşkın balıkların durumuna düşürür.

Sahip olduğumuz en büyük meziyet olan aklımızın gücünü ve kapasitesini inkar etmiyoruz ama aklımızın algılamalarımızla sınırladığını unutmamamız, algıladıklarımızın ve dolaysıyla bildiklerimizin bilim okyanusundan bir damla bile olmadığı, bu büyük okyanusun algılama sınırlarımızın dışında olduğunu bilmemiz, kendimizi olduğumuzdan daha büyük ve kapsamlı görmememizde gerekir.

Artık bilimi yeniden tanımlamanın, klasik anlayışın prangalarından kurtarmanın, özgür düşünmeyi hedef alan yeni kurallar dizimi getirmenin ve bilime özel nasıl, neden, niçin sorularının yanına acaba sorusunu da getirmenin vakti gelmiştir.

Bilimin Tarafsız Olması Gerekliliği

Materyalizm, var oluşun bir Var Edicinin eseri olduğuna inanan ve bu temel üzerine kurulu dine karıştırılan akıl, mantık ve bilim dışı ritüellere, hurafelere verilen tepkilerin sonucu kurulmuş bir felsefedir denilebilir.

Fakat hurafelerin, akıl ve mantık dışı ritüellerin karıştırılması dinin bir eksikliği ya da hatası olmaması gerektiği dikkate alınmamış, bütün bunlardan doğrudan doğruya din sorumlu tutulmuştur.

Gerçekte bunun sorumluluğu dinin değil, özçıkarları uğruna dine bu tür olguları sokanlarındır.

Son dönemlerde materyalizmi ve uzantısı olan felsefeleri savunma uğruna bilimden uzaklaşıldığını; sahtekârlıklar, aldatmacalar gibi bilim dışı yöntemlere başvurulduğunu, bir bakıma materyalizm ve uzantıları felsefelerin şiddetle tenkit edip karşı çıktıkları yozlaştırılmış din benzerliğine dönüştürüldüklerini hayret ve ibretle gözlemlemekteyiz.

* * * *

Birbirinin zıttı inançları temsil eden bu iki görüş nice bin yıllardan beri amansız bir mücadele halindedir.

Var oluş sorusunu kendisine soran herhangi bir insan bu yanıtlardan (varoluş sorusunun birbirine karşıt sadece iki yanıtı vardır) birini seçmek zorundadır.

Fakat bu seçim kolay değildir. Bunun en büyük nedeni de birbirine zıt cevapları temsil eden gruplardan her birinin doğruyu yani gerçeği buldukları, diğer grupta olanların çok kötü bir şekilde yanılıp aldandıkları konusundaki inançlarıdır ve bu inançlarını koruyup, yaymak için sarf ettikleri çabalarıdır.

Fakat doğru yani gerçek tektir. Gerçekten de gruplardan birisi çok kötü bir şekilde yanılıp aldanmaktadır.

Fakat her iki grupta doğru yolda olduklarını, gerçeği bulduklarını inandıklarından bu inançlarını savunmak için her yolu denemektedirler.

Bir bakıma bu iki grup arasındaki amansız savaş zamanımızda da bütün şiddetiyle sürmektedir.

Bu savaşın günümüzdeki en büyük ve en güçlü silahı görsel ve basılı medya diğer ifade ile yoğun propagandadır.

Bir inanç ya da görüşü taassuba varan bir inatçılıkla her ne pahasına olursa olsun savunmak, bu savunmada bilgiyi bir silah olarak kullanmak, bilimi istedikleri mecralara doğru sürüklemek bir bilgi kirliliğinin oluşmasının en büyük nedenidir.

Her iki görüşün birbirine zıt oluşu; birinin ak dediğine diğeri-nin kara demesi, bu zıtlıkları bilimsel kisveler giydirilerek ustalıkla ortaya sürülmesi gerçeği arayanların kafalarını karıştırmakta, bu kişiler şaşırıp orta yerde kala kalmaktadırlar.

Bilimin propagandalara alet edilmesi bilimsel etiğe zarar vermektedir.

Bu durum oldukça yekûn teşkil eden kararsızları daha da şaşırtmakta, bilime ve bilim adamlarına karşı güvensizliğe neden olmaktadır.

Bu kararsız grubun böylesine şaşırıp orta yerde kala kalmalarında yerden göğe kadar haklıdırlar. Çünkü verilecek karar öylesine önemlidir ki kişiler bu kararla hayat çizgilerini çizecek, bu çizgilerin gösterdiği yöne doğru yürüyeceklerdir.

= = =

Seçilen yolun getirdiği inancın etkisi yalnız kişinin kişisel hayatıyla sınırlı kalmaz.

Toplumsal bir yaratık olan insanoğlunun oluşturduğu toplum düzeninin de doğrudan etkilidir.

İnsan topluluklarının doğal bir sonucu olan devlet yapısı da genellikle bu inancın sınırlarıyla çizilip yönlendirilir.

Zıtlıklar ısrar ve inatla savunulsa bile şüphesiz ki gerçek birdir ve insanların isteklerine, inançlarına göre değişmezler.

Gruplardan birinin yanılıp aldanmışlığı bilimsel yollardan kanıtlanmadıkça her iki grubunda yanıldıklarını ya da yanılmadıklarını düşünmek zorunda kalırız.

Yanılan ya da yanılmayan görüşün doğru tespiti de ancak tam bir bilimsel tarafsızlıkla mümkün olabilir.

Bilimsel tarafsızlıkta her iki görüşü eşit mesafede durarak savundukları varsayımları bilimin hassas terazisinde tartmaktan geçer.

* * * *

Yanıtlardan birinin tarafı olan materyalizmin üzerinde kurulduğu temellerden birisi de bilimsel olmaktır. Bu nedenle materyalizmin bazı bilimsellik kıstasları vardır.

Örneğin gözlem ve deneylerle sınanmayan, sınanamayan hiç bir bulguyu bilimsel kabul etmez.

Taraftarlarına göre materyaizm bilimin ışığıyla aydınlanmış aydınlık bir yoldur.

Bu nedenle bir Var Edicinin varlığının gerçekliği gözlem ve deneylerle sınanamadığı için bilim dışıdır ve kabul edilemez.

Fakat öyle olaylar vardır ki geçmiş zamanlarda oluşmuştur ve tekrarı da mümkün değildir. Bu nedenle gözlem ve deneylerle sınanması mümkün olmayabilir. Fakat bu olayların sonuçlarıyla ilgili kanıtları ortadadır.

Sonuçlarını gösteren kanıtlara bakarak pekâlâ bir olay hakkında bilimsel irdelemelerde bulunup, doğru sonuçlara ulaşılabilir.

Örneğin Big Bang teorisinin öngördüğü büyük patlama tahminen 14 milyar yıl önce gerçekleşmiş olmalıdır. Bilimsel olarak gözlemlenmesi ve tekrarı mümkün görülmemektedir. Fakat sonuçlarının kanıtları ortadadır.

Bu kanıtlardan yola çıkarak sonuçları tespit etmek, bu sonuçlardan da Big Bang teorisi hakkında bilimsel sonuçlara ulaşmak pekâlâ mümkün olabilir.

Eğer kanıt bulguları doğruları işaret ediyorsa biz Big Bang teorisinin gerçek olduğunu söyleyebiliriz. Bu tespitte bilimsel olur.

Yine örneğin evren uzay dediğimiz Büyük Bütünde parıldayan minik bir bilye gibidir.

Materyalistlerce sonsuz bir hiçlik olduğu zannedilen uzayda (tersinim teorisi bu görüşte değildir) evrenimize benzeyen ya da benzemeyen başka evrenler var mıdır sorusuna; bu konuda gözlem ve deneyler yapamadığımızdan vardır ya da yoktur şeklinde bir cevap veremiyoruz.

Bu durumda uzayda evrenimizden başka evren var mıdır sorusu gözlem ve deneylerle sınanma imkânı olmadığından bilimsel olmayacak mıdır?

Yukarıda verilenler nihayet örneklerdir, binlerle çoğaltılabilir.

Bilime ulaşmanın tek yolu bilime inanmak, her türlü önyargılardan uzak, tarafsız bir şekilde bilime yaklaşmak, herhangi bir konuda herhangi bir sonuca ulaşmışsa bu sonucu; inançlarımıza, fikirlerimize ters düşse bile içtenlikle kabullenmek, hatalarımızı buna göre düzeltmektir.

Tabi ki bu tarafsız davranış dinci, ateist ayırımı yapmadan herkes için geçerlidir.

Bir inancı ya da ideale bilimsel verilere göz ardı edecek kadar körü körüne bağlanmak bilimsel bir davranış olmaz.

Bilimin ortaya koyduğu bulgulardan inanç ve düşüncelerimiz doğrultusunda olanları alıp da diğerlerini inkâr edip yok saymak ya da işimize gelmeyen gerçekleri türlü gerekçelerle değiştirmeye çalışmak bilimsel bir davranış olmayacaktır.

Böyle bir davranışın tek bir ismi vardır ki o da koyu taassuptur.

Bilim bulguları inceler ve doğruluğu kesin olan bulgular bizi nereye götürüyorsa onu kabul eder. Bunun dışındakiler dogmatiktir.

Bilimde Kanıtların Önceliği

Bilimsel bir yöntemde bir teorinin gerçek ya da doğru kabul edilebilmesi için kanıtlarla desteklenmesi gerekir. Eğer teori kanıtlarla desteklenmiyorsa bir teori ya da hipotez olarak kalır.

Öne sürülen teori (örneğin evrim teorisi) inkar edilemez bir gerçektir, kanıtları nasıl olsa bulunacaktır; bu nedenle gerçekliğinin kabul edilmesinde herhangi bir sakınca yoktur mantığı bilimsellikte geçerli değildir.

Önce, kanıt sonra sonuç ilkesi tarafsız bilimin olmazsa olmaz ilkelerinden ön önemlisidir.

Alışlmış uygulamaya göre teorilerin kurgulanmasında; genelde doğru olduğu kuvvetle inanılan bir varsayım ya da fikir temel alınır, sonra da doğruluğu kanıtlanmaya çalışılır.

Temel, doğru ya da yanlışları ayıran bir mihenk taşı konumundadır.

Nedense temel fikrin ya da varsayımın yanlış olabileceği düşünülmez, kanıtlar yanlış teraziler de tartılır. Sonuç ise tam bir hüsran olur.

Bunun için kanıtlara göre sonuç ilkesi bilimin temellerinden biridir.

Örneklemek gerekirse şunları yazabiliriz.

Varoluş sorusunun yalnız iki cevabı vardır. Varoluş ya yaratılmıştır ya da yaratılmamıştır.

Bilimde önce bulgulara bakılır, bulgular bilimsel yöntemlerle yorumlanır daha sonra da gerçeklere ulaşılmaya çalışılır.

Eğer bilimsel bulgulara ve yorumlarına dikkate almaz, en baştan yanıtlardan birini seçer, bu yanıtı gerçek kabul ederseniz bu bir önkabul olur.

Önkabuller söz konusu sorunun birbirinin zıddı yalnız iki cevabı varsa çok büyük önem kazanır.

Cevaplardan birine önkabulle ret ve inkâr eden bir kimse başka seçeneği olmadığından kendini diğer cevaba mahkûm etmiş demektir.

Örneğin varoluş bir yaratıcı iradenin eseridir cevabını önkabulle benimseyen bir kimse diğer cevaba sırtına çevirir, varoluşla ilgili tüm soruları varoluş mutlak güç, mutlak ilim, mutlak irade sahibi bir yaratıcının, Tanrının eseridir mantığıyla yanıtlamaya çalışır.

Bu mantık temelde doğru kabul edildiğinden ayrıntıların yanlışlığı, akıl ve mantık dışılığı fark edilmez.

Bunun zıddı cevabı benimseyenler içinde durum değişmez.

Varoluş sorusuna en baştan; varoluş yaratılmamıştır, bir yaratıcı irade yoktur şeklinde yanıtlarsanız eğer bir yaratıcı irade yoksa o halde nasıl var olduk sorusuna cevap aramak zorunda kalırsınız.

Bu soruya rastlantılarla var olduk dışında verebileceğiniz bir cevapta yoktur.

Bu durumda yaratıcı bir irade yoktur, varoluş rastlantıların sonucudur cevabı bir önkabul, yadsınması mümkün olmayan bir gerçek olur, varoluşla ilgili tüm sorular bu mantığa uygun cevaplarla cevaplanmaya çalışılacaktır.

Bu mantık temelde doğru kabul edildiğinden bir canlı hücresi rastlantılarla oluşmuştur gibi ayrıntıların yanlışlığı; akıl, mantık ve bilim dışılığı kabul edilmez.

Fark edileceği gibi her iki önkabulün varoluş sorusuna vereceği cevaplar bilimsel kanıtlara dayanmaz, önce cevabı verme sonra kanıtları arama mantığına dönüşür.

Nitekim evrim teorisinin fosiller konusunda kanıt bulunamayışını fosillerin yetersizliğine bağlaması ilerde bulunacağı umuntusu bu mantık üzerine kuruludur.

Bir bakıma kanıtsızlık kanıt olmuştur.

Daha sonra bu mantık evrim yadsınamaz bir gerçektir, tüm bilimsel bulgular evrimin kanıtlarıdır taassubuna dönüşmüştür.

Tabiî ki tüm bilimsel bulgular evrimin kanıtıdır öngörüsü; bulgular gerçekten evrimin kanıtı ise bir değer kazanır.

Önce varsayımları gerçek kabul edip bilimi bu varsayıma uydurmaya çalışmak, varsayımları yalanlarla, aldatmacalarla, sahtekârlıkla ayakta tutmaya çabalamak o varsayımı bilim dışına iter ve hiçbir yarar sağlamaz.

Evrim teorisinin acınacak duruma düşmesi bu nedenledir.

Teori ve kanun nedir? Ne değildir?

Bilimde kanunlar ispat yöntemiyle kanıtlanır. Kanıtlandıkları içinde gerçekliklerinden şüphe edilmez. Kanunlar bilimin temel direkleridir.

Teoriler ise gerçeklikleri tam olarak gösterilememiştir ama kimi kanıtlar tarafından desteklenmektedir. Genelde birden fazla yanıtı olan, doğru

İKİ KODA HÜKMEDEMİYORSAN EMEKLİ KUYRUĞUNA GİR



1-0




Simsiyah kaderimin Bembeyaz umudusun.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Tersinim Teorisi Tanıtımı
« Posted on: Nisan 27, 2024, 01:23:09 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Tersinim Teorisi Tanıtımı e-book, Tersinim Teorisi Tanıtımı programı, Tersinim Teorisi Tanıtımı oyunları, Tersinim Teorisi Tanıtımı e-kitap, Tersinim Teorisi Tanıtımı download, Tersinim Teorisi Tanıtımı hikayeleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı resimleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı haberleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı yükle, Tersinim Teorisi Tanıtımı videosu, Tersinim Teorisi Tanıtımı şarkı sözleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı msn, Tersinim Teorisi Tanıtımı hileleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı scripti, Tersinim Teorisi Tanıtımı filmi, Tersinim Teorisi Tanıtımı ödevleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı yemek tarifleri, Tersinim Teorisi Tanıtımı driverları, Tersinim Teorisi Tanıtımı smf, Tersinim Teorisi Tanıtımı gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
İki Güzel Kitap Tanıtımı
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
By.CeZa 0 1429 Son Mesaj Ağustos 08, 2008, 12:28:15 ÖS
Gönderen : By.CeZa
Tersinim Teorisi Ve Doğal Ilkeler
Biyoloji
Anqel* 2 1072 Son Mesaj Nisan 09, 2012, 06:38:59 ÖS
Gönderen : acne
Varolulşun En Büyük Gerçeği = Evrim Mi? - Tersinim Mi?
Bilim - Teknoloji ve Bilim Adamları
SaviorAngel 3 905 Son Mesaj Haziran 17, 2014, 03:38:44 ÖS
Gönderen : dildil26
Tersinim Teorisi Tanıtımı
Felsefe
Asortik Hatun 0 760 Son Mesaj Ekim 30, 2012, 11:08:56 ÖÖ
Gönderen : Asortik Hatun
Evrim Teorisinin Sosyal Boyutu Ve Tersinim Teorisi
Biyoloji
mnıl 2 1256 Son Mesaj Kasım 28, 2013, 03:26:46 ÖS
Gönderen : adyalid


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular