Gabriel'in Cehennemi - Gabriel Arafta - Gabriel'in Cenneti Bayramımı seriyi bitirmekle uğraşmaktan dolayı suçlu hissediyorum.

Değdi mi, çoğu yönüyle bence değdi.
Gabriel'in Cehennemi için eleştirilerim; kitap çok uzatılmış ve karışıktı. Neyin ne olduğunu henüz bilmezken bir öğrendim ki aslında profosörüne 17 yaşından itibaren aşk duyan bir Julia vardı karşımda. Gabriel ne kadar kötü biri gibi görünse de sonradan evrim geçirmiş gibi bambaşka biri oluverdi ve Julia'nın nazlanışı beni öfkelendirdi.

Ama öteki yandan Gabriel hak etmişti de.
İlk kitabın kurgusu tam oturmadan yazıldığını düşünüyorum. Julia'nın utangaç halleri çok hoşuma gitti.

Başarılı ve hırslı bir öğrenciydi.

Gabriel ise...
ah Proföser Emerson. 
Kalbimi çaldın, hele ki Gabriel'in Cenneti'nde.

Gabriel ve Julia geçmişleri nedeniyle yaralı ve kimseye güvenemeyen insanlardı. Bunu sonradan birbirlerini severek ve güvenerek atlattılar. Gabriel Arafta kitabında ayrılık döneminde biraz sıkıldım diyebilirim.

Ama sonradan çok beğendim.

Gabriel'in Cenneti kitabına ise diyecek söz yok.

Gabriel her açıdan çok tatlı bir koca ve düşünceli bir eşti. Julia'nın hayalleri konusunda ona destek olup kol kanat gerdi. Sürtüşmeler, tartışmalar yok muydu tabii ki vardı ama bu işi daha da keyifli kıldı bence. Gabriel'i baba rolünde görmek ise paha biçilmezdi.

Çok tatlı, çok korumacı ve çok komikti.

Bebeğin henüz cinsiyetini bilemediklerinden ve isim koyamadıklarından dolayı
Çin Böreği dediler.
Çin Böreği, Gabriel'in Julia'dan sonraki en büyük ikinci umuduydu. Okunmasını tavsiye ederim. Eğer sizde benim kafadansanız muhtemelen ilk ve ikinci kitabında sıkılacak, üçüncü kitabında çoşacaksınız.
KİTAPTAN!Gabriel Arafta
“Seni seviyorum. Delicesine.”
Sesindeki bir şey, Gabriel’in kalp atışlarını hızlandırdı.
“Bende seni seviyorum. Çok fazla seviyorum. Ve seni başka türlü nasıl seveceğimi bilmiyorum.”
Julia, “Bende seni başka türlü nasıl seveceğimi bilmiyorum,” diye fısıldadı.
“O halde Tanrı ikimize de acısın.”
Gabriel’in Cenneti
Bebek hemen büyük, koyu mavi gözlerini açtı ve ona baktı. Gözleri buluştu ve o anda Gabriel, sanki tüm dünya durmuş gibi hissetti.
Daha sonra kızı gözlerini tekrar kapatmadan önce küçük gül goncası ağzını adamakıllı açarak esnedi.
“Çok güzel,” diye soludu.
“Evet, öyle. Ve çok sağlıklı. Zor bir doğum oldu, ama sonuç iyi. Yüzünün biraz şiş olduğunu fark etmişsinizdir, ama inecektir.”
Gabriel bebeği, yüzünden birkaç santim uzağa kaldırdı.
“Merhaba, Çin Böreği. Ben babanım ve uzun bir süredir seni karşılamak için bekliyordum. Seni çok seviyorum.”***
“Saçları var?” Julia nihayet uyandı ve fark ettiği ilk şey bebeğin mor örgü başlığının altından dışarı çıkan koyu renk saç telleri oldu.
“Öyle. Bir sürü saç. Seninkinden daha koyu.” Gabriel sırıttı ve bebeği Julian’ın göğsüne yerleştirdi.
Bebeğin kundağını açtı ve kendi giysisini de geri iterek kızının tenini kendi tenine yasladı. Bebek hemen annesinin içine sokuldu.
Bu, Gabriel’in şimdiye kadar gördüğü en inanılmaz manzaraydı. ***
"Sen doğuştan hünerli bir babasın."
"Umarım öyledir. Ama olmasam bile, olmak için çok çalışacağım."
"Bilmiyordum," diye fısıldadı Julia, gözleri yaşlarla dolarken.
"Neyi bilmiyordun?"
"Senden daha fazla başka birini sevmenin mümkün olacağını bilmiyordum."
Gabriel elini Clare'in başına götürdü.
"Bende bilmiyordum." Kızının başını öptü. 