Ugly Love - Colleen Hoover

  Bir Colleen Hoover kitabını daha bitirdim ve yine ağla ağla kendimi helak ettim. Bu kadın bayılıyor böyle dramlara, acı çeken kendini soyutlamış karakterlere falan..Ama tabiki ağlattığı için kendisini affettirip çok tatlış mutlu sonlarla bitiriyor kitaplarını, 'Ugly Love' için de geçerli bu, çok tatlı mutlu bir son okuyoruz yine Ugly Love, 'Umutsuz ve Yeni Bir Umut'dan daha çok beğenilmiş dendi, tabii öyle denince beni aldı bir merak hemen okuyuverdim kitabı ama şunu söylemeliyim; 'Yeni Bir Umut' ve 'Holder' hala favorim benim     Ayrıca kapağı çok beğendim neden beğendiğimi okuyunca siz de anlayacaksınız eminim 

  Kitabın konusunu azcık anlatarak başlamak istiyorum, esas kızımız Tate üniversiteden yeni mezun olmuş bir hemşire ve yüksek lisans programına başlayıp abisinin yanına taşınıyor kısa bir süreliğine, çünkü kendi evine çıkması için öncelikle para biriktirmesi gerekli, abisi ise bir pilot ve oturduğu bina da hava yolu şirketinin çalışanlara tahsis ettiği bir bina..yani apartmanda elinizi nereye atsanız ordan bir pilot çıkabiliyor   Ki tam da öyle oluyor kızımız asansöre bir pilotla birlikte biniyor ben tabi içimden 'aaa bu mu acaba Miles' falan diye geçirirken o olmadığını anlıyoruz neyse Tate daha sonra abisinin kapısında sarhoş bir adam buluyor ne hikmetse adam da apartman dairesine girmesi gerektiğini mırıldanıp duruyor,tabii ben bu kısımları okurken bu sarhoş serserinin Miles olabileceğini hiç aklımdan geçirmiyorum. Neden ? Çünkü alışmışım erkek karakterin inanılmaz havalı bir şekilde bayan karakterle tanışmasına ama Colleen Hoover oldukça dağılmış bir karakter okuyacağımızın sinyallerini burda veriyor bir de bakıyoruz ki körkütük sarhoş adam bizim esas adamımız Miles Archer çıkıyor. Miles 6 yıldır aşktan ve seksten kısacası kadınlardan ve herhangi bir duygudan uzak yaşayan bir insan, acı duymak dışında başka hiç bir duyguya izin vermiyor. Ama Tate'le tanıştıkları andan itibaren aralarındaki çekimi inkar etmelerinin olanaksız olduğunu ikisi de kabulleniyorlar ve Miles kızımıza yalnızca cinsellik içeren bir teklif yapıyor ve 2 de kural koyuyor '1.Asla geçmişimi sorgulama,2.Asla bir gelecek bekleme' Tate yeni bir aşk arayışında olmadığından ve hem okul hem de iş hayatı çok yoğun olduğundan bunun ona uyabileceğini düşünüyor ama tabii Miles'la vakit geçirdikçe günden güne ona aşık oluyor ve her seferinde bunun sadece seks olmasını istediğini söyleyen Miles'ın sözleri kalbini paramparça ediyor.
  Şimdi siz diyorsunuz ki bu Miles'a ne olmuş da adam bu kadar dağılmış diye işte kitabın esas can alıcı noktası orda zaten, Kitap 1 bölüm Tate'in yorumuyla anlatılırken diğer bir bölümde Miles'ın 6 yıl önce yaşadıklarını onun gözünden anlatıyor. Kitapla ilgili söylemek istediğim bir şey var ben en çok Miles'ın 6 yıl önce yaşadıklarını onun bakış açısıyla okuduğumuz bölümleri sevdim. Miles lise zamanlarında bir kıza aşık oluyor, daha doğrusu kızı gördüğü ilk anda aşka uçuyor Kızımızın ismi Rachel ve Miles onu gördüğü ilk andan itibaren 'Rachel,Rachel,Rachel ah sana aşık olacağım,sana çook fena aşık olacağım Rachel' diye geçiriyor aklından, ve ben o 6 yıl önce Rachel'a körkütük aşık, biraz şapşal, genelde neşeli olan Miles'ı çok sevdim hatta Tate'le birlikte olan Miles'dan daha çok sevdim onu   Rachel ve Miles çok güzel bir aşk yaşasalar da önlerinde bazı engeller var bunları birlikte aşıyorlar fakat trajedi peşlerini bırakmıyor ve ikisinin yolları ayrılıyor. İkisi de çok acı çekse de birbirlerinden farklı hayatlar yaşıyorlar Rachel kendisine yeni bir hayat kuruyor hatta ama Miles hep kendisini suçladığı için bunu başaramıyor ve Tate'in ona olan hislerini hep göz ardı ediyor onu kendinden uzaklaştırıyor. Zaten Tate bu davranışlara o kadar uzun süre dayanıyor ki ben okurken hayret ettim 'ben olsam tribin alasını atıp çekip gitmiştim şimdiye kadar, hadi bi ağırlığını koy, hadi bir sert yap artık Tate' diyip durdum okurken    Neyse sonuç olarak Miles geçmişte yaşadığı acının asla geçmeyeceğini hep kalbinde kalacağını kabullenip Tate'e yüreğinden geçenleri anlatıyor, Miles'ın yorumuyla Tate'e olan duygularını okuma şansına erişiyoruz böylece Miles'ın Tate'e karşı hissettikleri havada kalmıyor veee mutlu sonumuza kavuşuyoruz. Ben beğendim bu kitabı ama dediğim gibi Holder hala favorim..çevrildiği zaman belki siz de okuma listelerinde yer verirsiniz bu kitaba çok güzel bir hikayeydi tavsiye ederim  


He kills me or he kisses me. I can't tell which, since I'm pretty sure they would feel the same. His lips against mine feel like everything. Like living and dying and being reborn, all at the same time.

***

It doesn't hurt when I'm not kissing any of the other girls I've been kissed. It only hurts when I'm not kissing Rachel. Maybe this explains why falling in love is so damn painfull. I like kissing you Rachel.

***

''Love isn't always pretty, Tate. Sometimes you spend all your time hoping it'll eventually be something different. Something better. Then, before you know it, you're back to square one, and you lost your heart somewhere along the way.''

***

''I love my job,Tate . I just don't like being gone so much, especially knowing you're right across the hall from where I live. It makes me want to be all the time.''

***

''Miles, you're looking at me like you fell in love with me.''
''I didn't fall in love with you Tate. I flew.''

***

''Listen Tate, I want your mess. I want your clothes on my bedroom floor. I want your toothbrush in my bathroom. I want your shoes in my closet. I want your mediocre leftovers in my fridge.''

Orjinal Adı :  City of Heavenly Fire
Edisyon Adı : Cennet Ateşi Şehri
Yazar :   Cassandra Clare
Goodreads Puanı :5/4,52
Puanım :5/4

Yani yazar hiçç üşenmemiş yazmışta yazmış.. Hani bir ara hiç bitmeyecek sandım, sayfalar gözümde büyüdü de büyüdü..
Seri eh güzel bitti sayılır, gerçi bazı konularda yazar beklentilerimi karşılayamadı maalesef.
Kitabı okurken en çok zevk aldığım yerler Alec ve Magnus'un arasındakileri okumak oldu.. Ki ben seriye başladığımda en katlanamadığım karakterlerden biriydi Alec. Harika bir karakter gelişimi gösterdi kesinlikle.
Diğer zevk aldığım çift ise Simon ve Izzy idi.. Çok sevimliydiler. Savaş sırasında yaşadıkları olaya da en sonunda bir çözüm bulmalarına -Magnus sağolsun- ne kadar sevindim anlatamam..
Gelelim diğer çifte. Jace ve Clary. Bana bir şey hissettirmeyen ilginç bir çifttiler bu kitapta. Neden bilmiyorum ama aralarındaki duygu yoğunluğunu hiç hissedemedim. Ki bu kitabın son sayfalarına kadar da böyleydi.
En sinir olduğum şey ise mesela Tessa neden Jace ile konuşmadı. Yani o bir Herondale, nasıl konuşmadan öylece çekip gidebilirsin? Ya Jem'e ne demeli? Kaç tane Carstairs kalmış Gölge Avcılarının arasında, Emma ailesini kaybetmiş geriye kimsesi kalmamış.. Sen nasıl Emma ile bir şeyler konuşmadan öylece onu birilerine bırakıp gidersin? Özellikle bu konulara çok takıldım.
Sanırım Cehennem Makineleri serisini daha çok sevdim ve bunun tek sebebi Will. Bu kitabı okurken ah dedim Will nerelerdesin, gözler çok aradı ister istemez.. Yakıştıramıyorum ona ölümü nedense. Mekanik Prenses'te yıkılmıştım. Çünkü bir umut onun da ölümsüzlüğe kavuşabileceğini düşünmüştüm..
Bu seride en çok sevdiğin kim deseler düşünmeden Simon ve Magnus derim..
Sanırım bu kitapta beklentilerimi yüksek tuttuğum için çoğu yerde hayal kırıklığı yaşadım ister istemez.. Daha iyi olabilirdi diye düşünmedim değil.
Hele Jonathan.. Bence herkes ikinci bir şansı hak etmeli.
Bu arada yayınevi.. Yani o kitaptaki hatalar nedir? Bir değil iki değil.. Biz okurlara yazık değil mi!



" Simon, ' O halde adını koymuş mu sayılıyoruz?' diye sordu.
Isabelle omuz silkti. ' O ne demek hiçbir fikrim yok.'
Simon bundan çok hoşlandığı gerçeğini sakladı. 'Resmi olarak erkek arkadaş, kız arkadaş mıyız? Gölge Avcıları'nın bunun için bir ritüeli var mı? Facebook statümü karmaşıktan ilişkideye çevireyim mi?'
Isabelle tüm sevimliliği ile yüzünü buruşturdu. 'Yüzü olan bir kitabın mı var?'
Simon bir kahkaha attı ve Isabelle eğilip onu tekrar öptü. "

Orjinal Adı :  Lord of Desire
Edisyon Adı : Tutku Çemberi
Yazar :   Paula Quinn
Goodreads Puanı :5/3,98
Puanım :5/4

Epsilon sağolsun Historical türünde yeni bir yazarla daha tanışmış olduk. İyi hoş güzel deee... O kitaptaki hatalara ne demeli! Yani bir kitabı da şöyle keyifle okuyabilmek istiyorum gözüme saçma sapan hatalar takılmadan.
Lord Brand, zamanında sevdiği kadın tarafından ihanete uğramıştır. Bu nedenle o günden beri kalbini sevgiye kapamıştır. Bir savaş esnasında Lord Richard'ı yener ve onun topraklarına sahip olur.
Tabi Lordun kızı ise hiç hesapta yoktur.
Kral Edward ve William, Brand'in Leydi Brynna ile evlenmesi için ısrar eder.
Ve adamımız ben seni asla sevmem diye bas bas bağıra bağıra Brynna ile evlenir.
Olaylar bu şekilde gelişiyor.
Ben açıkçası yazarı, akıcılığını ve gereksiz yere saçmalayıp okuru delirtmemesini çok sevdim doğrusu.
Leydi Brynna aslında bu olaylardan bir sene önce Brand'i gölde yüzerken rastlar ve o günden beri onu bir daha aklından çıkaramaz.
Kızın kararlılığını, sevgisi uğruna inatla savaşmasını sevdim.
Brand'i ise, ona ihanet eden kadını yeniden gördüğü zaman saçma sapan bir şey yapmaması hoşuma gitti.
Hele kitaptaki William karakteri on numaraydı
Vaktinizi keyifle geçirmenizi sağlayan bir hikaye, tavsiye ederim

Serinin diğer kitapları;

1. Lord of Desire - Tutku Çemberi
2. Lord of Temptation
3. Lord of Seduction