|
|
|
1.4.2 Türkiye’de Erken Çocukluk Eğitimi Türkiye’de erken çocukluk eğitimi Cumhuriyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki grupta incelenir. 1.4.2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönem Türkiye’de küçük yaştaki çocukların eğitiminde okullardan yaralanılmasının tarihçesi 15.yüzyıla, Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar uzanır. Bu dönemde vakıflar aracılığıyla kurulan eğitim kurumları arasında yer alan “ Sıbyan Okulları “ bir anlamda erken çocukluk eğitim kurumlarının ilk örnekleri sayılabilir. Osmanlı Döneminde yerli halk için olmamakla birlikte azınlıklar ve yabancılar için büyük kentlerde anaokullarının açıldığı görülür. Eğitimci Satı Bey, II. Meşrutiyetin başlangıç tarihi 1908 yılından önce bazı illerde “Özel Ana Mektepleri “ açıldığını ileri sürer. Bu tarihten sonra da İstanbul’da bazı özel ana mektepleri açılmıştır. Ancak “resmi ana mektepleri” Balkan savaşlarından sonra açılmış ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Satı Bey İstanbul Beyazıt’ta özel bir “çocuk yuvası “ açmıştır. Bir süre sonra bu çocuk yuvasına İstanbul’un aristokrat ailelerinin çocukları devam etmeye başlamıştır. Çocuklar uşaklarıyla, arabalarla anaokuluna gelmeye başlamış ve Satı Beyin okulu sadece üst tabaka çocuklarının okulu olmuştur. Bu okulda çocuklara ödüller verildiği, maddi cezanın hiçbir şekilde kullanılmadığı vurgulanmıştır. Bu uygulamalar çocuk eğitiminde önemli bir başlangıçtır. Eğitimci Kazım Duru da Meşrutiyet Döneminde Avusturya – Macaristan’a giderek “çocuk bahçesi” öğretmeni yetiştiren okulları gezmiş, dönüşte Selanik’te bir anaokulu açmıştır. Balkan Savaşları bu çalışmaları büyük ölçüde engellemiş ancak yine de 1913 -1917 yılları arasında İmparatorluk sınırları içerisinde resmi anaokulları açılmıştır. Bu dönemde gerek özel, gerek resmi anaokullarının en büyük sorunu uygulanan eğitim yöntemleri (Frobel yöntemi bunlar içerisinde öne çıkmaktadır) ve buna göre yetişmiş öğretmen bulmadaki zorluktur. 1914 yılında Eğitim Bakanlığı bütçesi düzenlenirken “ Çocuk Bahçesi “denilen okulların açılması için bütçeye ödenek konulmuş ve o yıl on okulun açılması planlanmıştır. Emrullah Efendi’nin nazırlığında 1913 yılında çıkarılan “Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu Muvakkatı” ( Geçici İlköğretim Kanunu ) ile anaokullarının ülkenin her yerine yaygınlaştırılması emredilmiştir. Aynı kanunda öğrencilerin yaşları, öğretim teknikleri, ders araçları ve okulun kuruluşuna dair temel esaslar da verilmiştir. Bu kanunda ana mektepleri ve sıbyan sınıflarının ilköğretime bağlı olduğu belirtilmiştir. Tedrisat-ı İptidaiye Kanununda adı geçen “Ana Mektepleri”ne öğretmen yetiştirmek üzere 1915 yılında “İstanbul Darülmuallimat” ına bağlı bir öğretmen okulu açılmıştır. Öğretim süresi bir yıl olan okulda, Türkiye’de ilk olarak erken çocukluk eğitimi alanı için öğretmen eğitimi çalışmaları başlamış ancak 370 kadar mezun veren bu okul 1919 yılında kapanmıştır. Bu okulun programı, çocuklara küçük yaştan itibaren dini yönden iyi bir eğitim verecek öğretmenler yetiştirme esasına dayanmaktadır. 1915 yılında “Ana Mektepleri Nizamnamesi” ( Anaokulları Tüzüğü ) yayımlanmıştır. Nizamnamede iptidai mekteplerinin (ilkokul ) ilk basamağı olarak ana mekteplerinin açılması önerilmiş ve ana mekteplerinin dört yedi yaş arası çocuklara eğitim vermek üzere ilkokullara bağlı ya da bağımsız olarak açılması düşünülmüştür. Ayrıca ilkokullarda beş altı yaş çocukları için sıbyan sınıfları açılması istenmiştir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zorluklar ve savaş nedeniyle daha sonraki yıllarda, erken çocukluk eğitimi ailelerin denetimine bırakılmıştır. 1.4.2.2. Cumhuriyet Sonrası Dönem Cumhuriyet ilan edildiği tarihte, 38 ilde 80 anaokulu bulunuyordu ve bu okullarda toplam 5.880 öğrenci eğitilmekteydi. 1928 yılında “ Harf İnkılâbının “ yapılması, her Türk vatandaşının okuryazar duruma getirme çabası, devleti tüm gücüyle ilköğretime yüklenmek zorunda bırakmıştır. Bu nedenlerle anaokulu ve anasınıflarına ayrılan ödenekler ilköğretim hizmetlerine aktarılmıştır. Böylece çevresel olanaklarla çalışmalarını sürdüren okullar da 1937–1938 öğretim yılında kapanmıştır. Zaman zaman erken çocukluk eğitiminin önemi çeşitli Eğitim Şuraları ve eğitim komisyonlarında vurgulanmış ancak işlerlik kazanamamıştır. 1927–1928 öğretim yılında Ankara’da öğretim süresi iki yıl olan ana öğretmen okulu açılmıştır. 1930 – 1931 öğretim yılında bu okul İstanbul Kız Öğretmen Okuluna nakledilmiştir. 1933 yılına kadar faaliyet gösteren bu okul da kapatılmıştır. Yetişkin eğitimine verilen önemin artışı ve kadının toplum kalkınmasındaki değerinin anlaşılması ile birlikte kız enstitüleri ve pratik kız sanat okulları açılmıştır. Bu okullarda el becerileri, ev yönetimi derslerinin yanı sıra işlenen genel bilgi dersleri içerisinde çocuk bakımı ve eğitimi dersi de yer almıştır. 1934 -1935 öğretim yılında adı geçen okullara öğretmen yetiştirmek amacıyla Ankara’da Kız Meslek Öğretmen Okulu açılmıştır. Ancak 1948 yılında okul programında yapılan değişikliklerle üç yıllık Kız Meslek Öğretmen Okulu, dört yıllık Kız Teknik Öğretmen Okuluna dönüştürülmüştür. Çocuğunu evde bırakacak kimsesi olmayan çalışan annelere yardım amacıyla 1940 yılında anaokulu yönetmeliğinin fabrikalarda uygulanması bir genelgeyle illere bildirilmiştir. Ancak özel idare bütçelerinin darlığı, bu okulları yaşatmaya imkân vermemiştir. Erken Çocukluk eğitimi ile ilgili önemli gelişmeler 1960 yılından sonra dikkati çeker. Erken çocukluk eğitimi alanında kurumsal eğitim bakımından yavaş da olsa kademe kademe önemli hareketlerin başladığı görülür. 5 Ocak 1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve eğitim Kanununda erken çocukluk eğitimi ile ilgili maddeler bulunmaktadır. İlköğretim çağına girmemiş çocukların eğitimine önem verilmesi nedeniyle 1992 yılında yürürlüğe giren Milli eğitim Bakanlığı Teşkilatı ve Görevleri Hakkındaki 3797 Sayılı Kanunla Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Yedinci Milli Eğitim Şurası ( 5–15 Şubat 1962) okulöncesi eğitimin önemini etkin bir biçimde gündeme getirmiş ve bu konuda verilmesi gereken hizmeti belirlemiştir. Yedinci Milli Eğitim Şura çalışmalarında sonra 16 Haziran 1962 tarihinde “Anaokulları ve Sınıfları Yönetmeliği” yayınlanmıştır. Bu yönetmeliğin yayınlanmasından sonra, Türkiye’de resmi ve özel kuruluşlarca yuva ve anaokulları yaygınlaşmış ve hizmet verilen çocuk sayılarında önemli artış görülmüştür. Türkiye’de erken çocukluk eğitim kurumlarının açılması 20. yüzyılın başlarına rastlamasına rağmen, ülkenin içinde bulunduğu özel durum, gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gerekse cumhuriyetin kuruluş yıllarında bu kurumlara gereken önemin verilmesine ve gelişmesine engel olmuştur. Bugüne kadar açılan bu kurumlar, ülkede bulunan erken çocukluk çağı çocuklarının sayıları ile orantılı olarak yeterli düzeye ulaşamamıştır. Türk Milli Eğitiminde okullaşma oranının en düşük olduğu kademe erken çocukluktur. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında 2000–2001 öğretim yılı için hedeflenen erken çocukluk eğitiminde okullaşma oranı %16 olarak belirlenmesine rağmen okullaşma oranında ulaşılan hedefin %10 olduğu görülür. Bu çok yetersiz olduğu gibi bu alanda gerekli fiziki, sosyal ortam standartları henüz geliştirilmeye muhtaçtır ve rehberlik, denetleme görevlerini yapacak yeterli sayıda personel yoktur. Oysa gelişmiş ülkeler erken çocukluk eğitimindeki okullaşma oranını %100’e çıkarmaya çalışmanın yanı sıra, erken çocukluk eğitimini daha küçük yaşlarda başlatabilme çabasına girmişlerdir. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel okul öncesi eğitim kurumlarının kuruluş, yönetim, eğitim, görev ve işleyişleri ile ilgili esasları düzenlemek amacıyla 2002 yılında Okulöncesi Eğitim Yönetmeliği yayınlanmıştır.
|