|
|
|
DOĞUM ÖNCESİ, DOĞUM, DOĞUM SONRASI 1.1. Doğum Öncesi İnsan hayatı annenin yumurtasının babadan gelen sperm hücresi ile birleşmesi sonucunda başlar. Bu olaya döllenme (fertilizasyon) denir. Doğum öncesi gelişim ise döllenmeden bebeğin doğumuna kadar geçen süredeki gelişimi ifade eder. Spermin yumurtayı döllediği an yaklaşık olarak 280 gün sürecek olan bu dönemde bebeğin gelişim aşamalarını, annenin sağlığına etkilerini bilmek hem anne sağlığı hem de bebek sağlığı açısından çok önemlidir. Çocuğun büyüme ve gelişmesinin temeli doğumöncesi dönemde atılır. Bu dönemdeki ayrıntılı takip, gözlemler ve gerekli durumlarda yapılacak tahlil ve incelemelerle anne ve bebek için risk oluşturulabilecek nedenlerin zamanında fark edilmesi ve gereken önlemlerin alınması mümkün olabilecektir. 1.1.1. Doğum Öncesi Gelişim Dönemleri Doğum öncesi gelişim üç dönemde incelenebilir. Ø Zigot Dönemi ( Hücre-Dölüt) Ø Embriyo Dönemi Ø Fetüs Dönemi 1.1.1.1. Zigot Dönemi ( Hücre-Dölüt) Döllenmeden başlayıp ikinci haftanın sonuna kadar olan döneme zigot dönemi denir. Sperm tarafından döllenen yumurta hücresi hızla bölünerek çoğalmaya başlar.Bu olay, hücrelerin değişerek vücut dokularını ve organlarını oluşturmasındaki ilk aşamadır. Döllenmiş ve bölünmeye başlamış yumurta, fallop tüpünün de yardımıyla rahime kadar gelir ve rahim duvarına tutunur. Büyüklüğü ancak bir toplu iğne başı kadar olan zigot, hayatının hiçbir döneminde ulaşamayacağı bir hızla büyüme ve gelişme gösterir. Zigot üç tabakadan oluşur ve doğacak bebeğin çeşitli organları işte bu tabakalardan gelişir. Dış tabaka (Endoderm); sinir sistemi, deri, tırnaklar, diş mineleri ve saçları oluşturacak tabakadır. Orta tabaka (Mezoderm); Kaslar, kemikler, dolaşım sistemi ve böbreklerin oluştuğu tabakadır. İç tabaka (Ektoderm); Sindirim ve solunum sistemleriyle salgı bezlerini oluşturur. 1.1.1.2. Embriyo Dönemi Döllenmeden sonraki 3. haftanın başından, 8. haftanın sonuna kadar olan dönemi kapsar. Büyüklüğü bir yer fıstığı kadardır ve canlı yavaş yavaş şeklini almaya başlamıştır. Embriyo, amnios kesesi adı verilen ve onu dış etkilerden koruyan sıvı dolu bir torbacıkta yaşar. Embriyo henüz çok küçüktür ve etrafındaki amnios kesesi içindeki sıvı oldukça fazladır. Embriyo bu dönemde bacaklarını sallayarak amnios kesesi içinde yüzer. Bu nedenle anne embriyonun hareketlerini henüz duymaz. Başta kalp, beyin, sinir sistemi olmak üzere insan vücudunu oluşturacak organlar şekillenmeye bu dönemde başlar. Bu sebeple embriyo döneminde anne sağlığının bozulması embriyoyu olumsuz yönde etkiler. 8. haftada bebeğin kalbinin atmaya başladığı düşünülmektedir ve bu canlanma zamanı olarak kabul edilir. Yasalara göre bu sınır, kürtajı aile planlaması için seçenlere çocuğu kürtaj ettirebilmesi için yasal sınır olarak belirlenmiştir. 1.1.1.3. Fetüs Dönemi Gebeliğin 9. haftasından başlayarak doğuma kadar geçen süreye fetüs dönemi, bu dönemde anne karnındaki bebeğe de fetüs denir. Geçici organlar adı verilen plasenta ve göbek kordonu 3. ayda gelişimini tamamlar. Cinsiyetin belirlenmesi döllenme esnasında gerçekleşmiş olsa da, dış üreme organlarının ayırt edilmesi ile dişi veya erkek cinsiyet 4.ayda görülebilmektedir. 4. aydan sonra anne fetüsün hareketlerini hisseder. İşitme duyusu 4–5. aylarda gelişmeye başlar. 5. aydan itibaren başparmağını emmeye başlar. 6 aylık olduğunda tat alma hücreleri olgunlaşır ve tatları ayırt edebilecek duruma gelir. 6.ayda gözler biçimini almıştır ve her yöne bakabilecek özelliği kazanmıştır. 7. ayda fetüs anne rahminin dışında yaşayabilecek yeteneğe sahiptir. Ancak bu durum erken doğumdur ve bebek için risk söz konusudur. 37- 40. haftalarda artık bütün ana sistemleri gelişmiş durumdadır. Tamamen olgunlaşmış bebeğin hareket edebilecek yeri azalmıştır. Son haftalarda fetüsün hareketlerinin az hissedilmesinin bir sebebi de budur. 40. haftada canlı doğum gerçekleşir. 1.1.2. Doğum Öncesi Gelişimle İlgili Geçici Organlar 1.1.2.1. Plasenta ( Eş) Döllenmiş yumurtanın yerleşip gelişebilmesi için uterus duvarları ve kılcal damarları farklılaşır. Vücut tarafından uterusun bu bölümünden oluşturulan plasenta süngerimsi bir yapıdadır. Plasentanın bir bölümü endometrium adı verilen uterusun iç tabakasına yerleşmiş, diğer ucu ise göbek kordonuna bağlanmıştır. Rengi koyu kırmızı, morumsu olan plasentanın iki yüzü ve lopları vardır. Fetüsün büyümesiyle birlikte uterus ve plasenta genişler. Yarı geçirgen özelliğe sahip olan plasenta anneden gelen maddeleri bebeğe iletirken adeta süzer ve zararlı maddelerin geçişini engeller. Ancak ayırt edemediği bazı zararlı maddeler de olabilmektedir. Bu nedenle anne adayı beslenmesinde dikkatli olmalı, sigara, alkol gibi maddeleri kullanmamalı ve doktor kontrolü olmadan hiçbir ilacı almamalıdır. Göbek Kordonu Bebeği plasentaya bağlayan göbek kordonu embriyonun göbek sapından gelişir. Plasentayla bebek arasında bağlantıyı sağlayan göbek kordonunda üç adet damar vardır. Bu damarlardan kalın olanı plasentadan gelen ve oksijenden zengin kanı fetüse taşırken, diğer iki atardamar bebekte oluşan artık maddeleri plasenta yoluyla anneye gönderir. Bu damarların etrafı elektrik kablolarında olduğu gibi sağlam bir kılıfla sarılıdır.
Doğum gerçekleştiğinde göbek kordonu kesilir ve bebeğin plasentaya bağımlılığı biter. 1.1.2.3. Amnios Kesesi ve Koryon Zarı Döllenen yumurtanın uterus iç duvarına gömülmesi ile bu kese oluşmaya başlar. Amnios kesesi, embriyonun kıvrılmasıyla onu tamamen içine alır ve sıvı salgılamaya başlar. Bu sıvıya amnios sıvısı adı verilir. Koryon zarı ise amnios kesesi içindeki fetüsü çevreleyen ikinci bir zardır. Amnios sıvısı bebeği sarsıntıdan, dışarıdan gelen darbelerden korur, bebeğin vücut ısısını korur ve bebeğin rahat hareket etmesini sağlar. Doğum anında ise kayganlık sağlayarak doğumu kolaylaştırır. Amnios sıvısının gereğinden az ya da çok olması bebek için risk oluşturur. 1.1.3. Doğum Öncesi Gelişimi Etkileyen Faktörler Bebeğin anne karındaki gelişimini etkileyen birçok faktör vardır. Bunları kalıtımsal faktörler ve çevresel faktörler olarak iki grupta inceleyebiliriz. 1.1.3.1. Kalıtımsal Faktörler Fenilketonüri, Ailevi Akdeniz Ateşi, Akdeniz Anemisi, Kistik Fibrozis gibi tek gen bozukluğu hastalıkları, Down Sendromu, Trizomi 18, Trizomi 13 gibi gen yapılarında bozukluğa neden olan hastalıklar, Kalıtsal Şeker, Hemofili, Kalıtsal Kalp hastalığı gibi genler yoluyla anne ya da babadan bebeğe geçen hastalıklar doğum öncesi gelişimi etkileyen kalıtsal faktörlerdendir.
Doğum Hazırlıkları Anne adayı doğum için hastaneye giderken yanına alacaklarını en geç gebeliğin 7. ayında tamamlamış olmalıdır. Bunlar bebek ve anne için gerekli olabilecek eşyalardır. Anne için; Önden düğmeli gecelik (2 adet), sabahlık (2 adet), pijama ( 2 takım), iç çamaşırı ( çok sayıda), emzirme sütyeni (2 adet), hırka yada şal, çorap ( 3 çift), hijyenik ped ( 2–3 paket), altı kaymayan terlik, şampuan, sabun, diş fırçası ve macunu, vücut losyonu, el havlusu, banyo havlusu, peçete, kolonya, tarak, küçük el aynası, göğüs pedi, göğüs kalkanı, göğüs pompası, küçük yastık bulunmaktadır. Bebek için; En küçük boy çocuk bezi ( 1 paket), zıbın ( 3 adet), uzun kollu tulum veya pijama takımı ( 3 adet), çorap (2 çift), başlık ( 2 adet), bebek eldiveni ( 2 çift), mevsime uygun yelek veya hırka (1-2 adet), bebek battaniyesi, bebek mendili ( bol miktarda), mama önlüğü ( 2 adet), kirli çamaşır torbası, bebe şampuanı, yumuşak havlu, göbek bağı, burun temizleme aspiratörü, biberon, emzik ( gerekmedikçe kullanılmamalıdır) ve bebe yağı bulunmalıdır. Ayrıca gebelik süresince yapılan tetkiklerin sonuçlarını, doktorun ve hastanenin telefon numaralarını, sağlık güvencesi olan anne adaylarının sağlık karnesini yanına almaları faydalı olacaktır.
Doğumla İlgili Anormal Durumlar 1.2.5.1. Fetal Geliş Bozuklukları Hamileliğin ilk aylarında bebek henüz çok küçüktür, amnios sıvısı içinde sürekli hareket eder. Doğum yaklaştıkça hareket sıklığı azalır. Bebek baş aşağı ve bebeğin başının arka kısmı pubise dönükse baş gelişi olarak adlandırılan normal doğum gerçekleşir ( vertex geliş ). Fakat bazen fetüs çeşitli nedenlerle dönüşü tamamlayamaz ve başla geliş gerçekleşmez. Bu durum fetal geliş bozukluğu olarak Makat Gelişi Makat gelişinde bebeğin önce kalçaları kuyruk sokumu ve ayakları doğar. Makatla geliş oldukça zor ve riskli doğumdur. Amnios sıvısının fazla oluşu, annenin yaşının 18’ den küçük veya 35’ den büyük olması, erken doğum, bebeğin başının büyük olması, plasentanın önde gelmesi gibi sebepler makat gelişe neden olabilmektedir. Bebek ve anne sağlığını koruyabilmek için makat gelişinde sezaryenle doğum önerilmektedir. Makat gelişler bebeğin bacaklarının ve dizlerinin şekline bağlı olarak 3 değişik türde olabilir. · Saf makat gelişi: Bebeğin bacakları vücuduna çekilmişken dizleri tam açılmıştır ve ayakları başının yanındadır. Bebeğin popo kısmı önde gelir. Bu durum saf makat geliş olarak adlandırılır.
· Tam olmayan makat gelişi: Bebeğin önce ayaklarının, daha sonra kalçasının doğumudur. Tam makat gelişi: Bağdaş kurmuş şekilde, bacaklar ve diz kıvrılmış durumdadır. Oldukça riskli ve zor bir pozisyondur Yan geliş ( transvers geliş) Genelde önde gelen kısmın omuz olduğu geliş pozisyonudur. Bebek rahim ağzına yan pozisyonda yerleşir ve bazen kol veya el önce çıkar. Böyle bir durumda çıkan organları vajinaya geri iteklemek yanlış olur. Normal yoldan doğum şansı mümkün değildir. Yüz gelişi Bebeğin başı iyice geriye doğru gitmiştir ve bebeğin ilk olarak yüzü çıkar. Genellikle forseps ya da sezaryenle doğum gerçekleştirilir. Çok ender görülen bir geliş şeklidir. Dahaçok annenin leğen kemiğindeki çarpıklık ya da darlık, bebeğinin baş şeklindeki anormallikler, kordon kısalığı, plasentanın önden gelmesi gibi durumlarda görülebilir. Normal doğum sırasında karşılaşılabilecek sorunların çoğu sezaryende görülmez. Ayrıca uterus ve yumurtalıklarda mevcut olan miyom ve kistler de sezaryen sırasında rahatlıkla temizlenebilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, her şeye rağmen sezaryen cerrahi bir operasyondur. · Her zaman karın içi iltihaplanma riski vardır, · Dikişlerde kanama ve iltihaplanma oluşabilmektedir, · Sezaryende kan kaybı normal doğuma göre daha fazladır, · İdrar kesesi ve idrar yollarının zedelenme ihtimali de bulunmaktadır, · Genel anesteziyle yapılan sezaryenlerde de anesteziye bağlı olarak anne ölümü gibi sorunlar görülebilmektedir. Ø Deriden elektriksel sinir uyarısı uygulama (tens) Tens, cilde düşük miktarda elektrik akımı uygulanarak ağrıların algılanmasının azaltılmasıdır. Elektrik akımı, bir çeşit engel oluşturarak ağrı sinyallerinin beyne ulaşmasını engeller. Bu işlem vücudun daha fazla endorfin hormonu ( doğal ağrı kesici ) üretmesini sağlar. Elektrot bantlar sırt bölgesine veya kemer düğmesinin hemen altı olan bölgeye tutturulur. Bu elektrotlar, elektrik uyarılarını annenin kontrol edebilmesini sağlayan küçük bir kutuya bağlıdır. Elektrotlara bu kutudan iletilen düşük miktardaki elektrik, anne tarafından ciltte uyuşukluk hissi veren ağrısız bir titreşim olarak hissedilir. Ø Gaz ve oksijen uygulaması Oksijen ve azot protoksit ( gülme gazı ) karışımının yüze takılan bir maske yardımıyla anne tarafından solunması yöntemidir. Bu uygulama ağrıyı tamamen geçirmez, sadece hafiflemesini sağlar. Anneye ya da bebeğe zararı yoktur. Ancak annede hafif baş dönmesi, bulantı ve uyku hali görülmesine neden olabilir. Ø Suda doğum Günümüzde ülkemizde de birçok hastanede uygulanan bu yöntemde doğum, özel hazırlanmış doğum havuzlarında gerçekleşmektedir. Doğum için hazırlanan bu özel havuzda su, vücut ısısında sabit tutulmalıdır. Annenin suda doğum yapabilmesi için, geliş bozukluğu, pelvisde darlık ya da müdahaleli doğum durumlarından herhangi birinin olmaması gerekmektedir. Ilık su kasların gevşemesi ve ağrıların azalmasında etkili olabilmektedir. Suda doğum gerçekleştiğinde bebeğin yavaşça suyun yüzüne çıkmasına yardım edilmelidir. Bu uygulama doktor nezaretinde ve hastanede gerçekleştirilmelidir. Erken Doğum ( Prematüre ) 37. hafta tamamlamadan doğum olayının gerçekleşmesine erken doğum ( prematüre doğum ) denir. Anne karnında geçirilecek her gün bebeğin yaşama şansını artırmaktadır. Doğum ne kadar erken gerçekleşirse bebeğin yaşama şansı o kadar düşük olmaktadır. Erken doğum; Ø Anne yaşının çok büyük ya da çok küçük olması, Ø Annenin gebelikte yetersiz ve dengesiz beslenmesi, Ø Annenin sigara, alkol gibi maddeler kullanması, Ø Annenin ağır böbrek, kalp gibi kronik hastalığının olması Ø Uterus anomalilerinin olması, Ø Gebelikte yaşanan stres, Ø Anne adayının enfeksiyona maruz kalması, Ø Çoğul gebelik Ø Rh uyuşmazlığı, Ø Anne adayının çarpma vurma gibi bir olaya maruz kalması, Ø Amnios sıvısının fazla olması gibi durumlarda daha sık görülmektedir.
Erken doğan bebeklerde doğum ağırlığı 2500 g’ın altındadır. Bebek ihtiyar görünümlüdür, ağlaması zayıftır, hareketler hafiftir, emme güçlüğü vardır, başta akciğerler olmak üzere iç organlarının gelişiminde noksanlık bulunmaktadır. Prematüre bebeklerin bakımının ve sterilizasyonunun çok iyi yapılması gerekmektedir. Bu bebekler doğar doğmaz kuvöze alınmalıdır. Enfeksiyon kapma riskini, ortam ısı ve ışığının bebeğe olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ve oksijen alımını kolaylaştırmak için bebeğin kuvözde tutulması gereklidir. 1.2.5.4. Geç Doğum( Sürmatüre/ Postmatüre) 40 haftayı geçen gebeliklere (Sürmatüre) Postmatüre gebelik denir. Doğum gecikmiştir. Postmatürelikte plasenta yetmezliği söz konusu olmaktadır. Buna bağlı olarak bebeğin ölü doğması ya da doğumdan sonraki 1 hafta içinde ölüm görülebilmektedir. Geç doğan bebeklerin; Ø Cildi kırışık, soluk, kuru ve çatlaktır. Ø Tırnaklar parmak uçlarını aşar. Ø Saçlar uzundur. Ø Göbek kordonu yeşil sarı renktedir. Ø El ve ayak tırnakları sarımsı bir renktedir. 1.2.5.5. Düşük (Abortus) Fetüsün uterus dışında yaşama yeteneğini kazanmadan gebeliğin sonlanmasıdır. Fetüsün uterus dışında yaşayabilmesi için 28 haftayı doldurmuş olması veya ağırlığının en az 1000 g olması gerekmektedir. 20 haftadan önce ve 500 g’ dan daha az ağırlıkta gebeliğin sonlanması spontane abortus ( kendiliğinden olan düşük) olarak değerlendirilir. Bu durumun peş peşe 3 gebelikte görülmesine ise habituel abortus ( alışkanlık haline gelmiş düşük) adı verilir. Annenin 30, babanın ise 50 yaşından büyük olması riski artırır. Annenin yeterli beslenmemesi, gebelikte kullandığı ilaç ve zararlı maddeler, uterus problemleri, plasenta anormallikleri ve gebelikte yaşanan fiziksel ve psikolojik travmalar düşüğe neden olan faktörlerden bazılarıdır. 1.2.5.6. Suyun Erken Gelmesi Gerçek doğum ağrılarının başlamasından en az 2 saat önce suyun gelmesi olayıdır. Suyun erken gelmesi durumunda doğum zorlaşacağından bebek oksijensiz kalabilir, bebekte ve annede enfeksiyon gelişebilir. Anne adayı hemen doktor kontrolüne alınmalıdır.
Doğum Sonrası, Yeni Doğan Bebek Doğumdan itibaren 1. ayın sonuna kadar olan dönemde bebek “yeni doğan” olarak adlandırılmaktadır. 280 günlük sürenin sonunda dünyaya gelen bebek bu yeni ortama uyum sağlamaya çalışır. Doğumun gerçekleşmesiyle ağlayan bebek ilk tepkisini vermiştir. Bu ilk ağlama ile bebeğin ciğerlerine oksijen dolar ve akciğer solunumu başlar. Artık anneye bağımlılığı bitmiştir. Doğumun II. evresi tamamlanır tamamlanmaz bebeğin ağız ve boğazındakiler doktor tarafından temizlenir, enfeksiyona karşı koruma sağlamak için gözlerine özel bir solüsyon damlatılır. Bazı değerlendirmelerden geçirilen bebeğin genel sağlık durumu doktor tarafından kontrol edilir. Yeni doğan dönemi, insan hayatı için oldukça önemli ve riskli bir dönemdir. Döllenmeden itibaren ortalama 280 gün süresince büyüyüp geliştiği anne rahminden çıkmış ve tamamen farklı bir ortama ayak uydurma çalışmaktadır. Fiziksel ve duygusal bazı ihtiyaçları vardır. Bu dönemde sevgi ve ilgiden uzak kalma, oksijeni yetersiz ve hijyenik olmayan bir ortamda bulunma, enfeksiyona maruz kalma ve yeterli beslenememe, gibi durumlar bebeğin ilerdeki hayatın olumsuz etkiler. Unutulmamalıdır ki bebek ölümlerinin çoğu bu tür ihmaller nedeniyle yeni doğan döneminde görülmektedir. Yeni doğanda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da sarılıktır. Yeni doğanların büyük çoğunluğunda rastlanan sarılık, kan ve dokularda aşırı miktarda bilirubin maddesinin birikmesinden kaynaklanır. Doğumdan sonraki ilk 1 haftada görülen geçici bilirubin yükselmesi fizyolojik sarılık olarak adlandırılır. 1 hafta sonunda çoğunlukla bir etki bırakmadan geçer. Fakat beyin ve sinirlerde harabiyet bırakabileceği riski de göz önünde tutularak, doğduğunda bebeğin bilirubin değerlerinin kontrol edilmesi ve gerekirse gözlem altında bulundurulması faydalı olacaktır.
Doğum Sonrası Yeni Doğan Bebeğe Uygulanan Testler APGAR Skoru Bebek doğduktan 1 dakika sonra ve 5 dakika sonra özel bir puanlama sistemiyle değerlendirilir. Bu değerlendirme sistemine Apgar skoru denir. Ø Appearance ( Genel görünüm cilt) Ø Pulse ( Nabız, kalp atım sayısı) Ø Grimace (Refleks, uyarılara cevap) Ø Aktivite (Kas tonusu) Ø Respiration ( Solunum) Bebeğin apgar skoru, aşağıdaki tablodaki bulgulara göre puanlama yapılarak belirlenir. Bulgu 0 Puan 1 Puan 2 Puan Cilt Rengi Tümüyle mavi-mor Kollar ve bacaklar mor, diğer bölgeler pembe Tüm vücut pembe Nabız ( Kalp atım sayısı) Kalp atımı Dakikada 100 ün altında Dakikada 100 ve üzeri Refleks ( Uyaranlara cevap) Yok Yüz buruşturma ( zayıf cevap) Hapşırma, öksürme, uyaranı elle itme Kas Tonusu ( Aktivite) Gevşek Kollar ve bacaklar bükülü Aktif hareketli Solunum Yok Yavaş ve düzensiz Düzenli, ağlıyor Apgar skoru 7–10 arası olan bebek normaldir. 4–6 arası puan alan bebeklerde hayati fonksiyonların normale dönmesini sağlamak için bazı tedaviler uygulanması gerekmektedir. 3 ve altında puan alan bebeklere ise acilen müdahale edilip tedavi altına alınmalıdır. 1.3.1.2. Kordon Kan Gazları Apgar skorundan daha hassas bir inceleme yöntemidir. Kordon kanından alınan örnek, özel cihazlarla değerlendirmeye tabi tutulur. Kan değerlerinin normal olup olmadığı araştırılır. Topuk Kanı Taraması Doğumdan sonraki ilk 3 gün içinde, mümkün olmadığı zamanlarda ise en geç ilk üç ay içinde bebeğin topuğundan alınan kanın incelenmesidir. Fenilketanüri ve hipotroid hastalıklarının erken tanısının yapılması açısından önem taşımaktadır. 1.3.2. Yeni Doğan Bebeğin Özellikleri 1.3.2.1. Yeni Doğan Bebeğin Fiziksel Özellikleri Ø Yeni doğanın başı Doğumu takip eden ilk aylarda en hızlı büyüyen vücut bölümü baştır. Doğumda 35 cm olan baş çevresi, 5–6 yaşlarında yetişkin insanınkine yakındır. Yeni doğan bebeklerde baş kemikleri arasında boşluklar vardır. Bu boşluklara bıngıldak ( fontanel ) adı verilir. Doğumda 6 tane olan bu boşluklar yumuşak bir yapıdadır. Bunlardan en büyük ve en önemli olanı başın tepe kısmındadır. Yanda ve arkada olan bıngıldaklar doğumdan kısa bir süre sonra kapanırken en tepedeki büyük bıngıldak genellikle 12–15 aylarda kapanır. Bıngıldaklar doğumda bebeğin başının kanaldan geçişini kolaylaştırır ve beyin gelişimine olanak tanır. Bıngıldakların içeri çökük ya da dışa çıkık olmaması gereklidir. Ayrıca zamanından önce ya da sonra kapanmaları da sakıncalıdır. Böyle bir durum bebeğin beyin gelişimini olumsuz etkiler. Boy ve kilo özellikleri Yeni doğmuş normal bir bebeğin boyu 48–52 cm dir. Fakat cinsiyete göre farklılık gösterebilir. Erkek bebekler genellikle 50–52 cm doğarken, kız çocuklar 48–50 cm doğmaktadır. Fotoğaf 1.17 280 günü tamamlayarak doğan normal bir bebeğin kilosu 2800–3500 gr civarındadır. Fakat normal zamanını tamamladığı halde 2500 gr altında da doğan bebekler vardır. Bu bebeklere düşük doğum ağırlıklı bebek denir. Yeni doğan bebekler ilk 2–3 günde kilo kaybına uğrarlar. Bunun sebebi ter, dışkı ve idrar yoluyla su kaybına uğramasıdır. Anne sütü verilmesine özen gösterilirse kısa sürede normal kilosuna ulaşır. Ø Deri ve vücut özellikleri Bebeğin derisi pembe renkte, yumuşak ve çok hassastır. Cilt yağlı bir madde ile kaplıdır. Bu maddeye verniks kazeoza adı verilir ve 48 sat içinde deri tarafından emilir. Yeni doğanın göğüs çevresi baş çevresinden 1,5–2 cm kadar küçüktür. Bir yaşına geldiğinde ise başla göğüs çevresi eşitlenir. Karın çevresi ise bebeğin aç yada tok oluşuna göre farklılık gösterir. Genel olarak 1 yaşın altındaki bebeklerde karın çevresi le göğüs çevresi eşittir. Yeni doğanın kemikleri henüz kıkırdak halindedir. Kemikleşme zaman içerisinde gerçekleşir. Ø Göz, kulak, burun, ağız özellikleri Yeni doğanın gözleri ilk hafta genel olarak kapalı durumdadır. Kuvvetli ışığı ve karanlığı ayırabilir. Gözlerin birbirine uyumu ( eşgüdümlü bakış) birkaç ay sonra gerçekleşir. Bu nedenle ilk zamanlar hafif bir şaşılık vardır. Yeni doğanda dış kulak çok iyi gelişmiş durumdadır. Kulak zarı kulak yoluna yakındır. İç kulak ve beyindeki işitme merkezi görevlerini tam olarak yapabilecek durumdadır. Etraftan gelen seslere sesin şiddetine göre tepkiler verir. Burun basık, dar ve küçüktür. Başlangıçta kokuyu ayırt etme özelliği zayıftır. 4. ayda keskin kokulara karşı tepkisini başını çevirerek verir. Yeni doğmuş bir bebeğin henüz dişleri yoktur. Fakat süt dişleri diş etinin altında oluşmuş durumdadır. Dili çeşitli tatları ayırabilir. Tatlılardan hoşlanırken, acı, ekşi ve tuzluya karşı olumsuz tepkiler verir. 1.3.2.2. Yeni Doğan Bebeğin Fizyolojik ve Nörolojik Özellikleri Ø Göbek kordonu Bebek doğar doğmaz göbek kordonu doktor tarafından kesilir. Göbek kordonunun bir kısmı bebekte kalır. Bebekte kalan kısım yaklaşık 1–2 hafta içinde kurur ve düşer. Bu sürede göbeğe düzenli olarak pansuman yapılır ve göbek gazlı bezle sarılır. Göbekte kanama, şişlik, iltihaplanma ya da kızarıklık görülürse hemen doktora başvurulmalıdır. Göğüslerin şişmesi ve genital organ akıntısı Yeni doğan bebeğin göğüslerinde şişlik görülebilmektedir. Bunun nedeni anneden bebeğe plasenta aracılığıyla geçen hormonlardır. Bu şişlikler kesinlikle sıkılmamalı, masaj ve ovma uygulanmamalıdır. Doğumdan sonraki ilk günlerde erkek çocuklarda testislerde şişlik, kız çocuklarda ise kanlı vajinal akıntı görülebilir. Bebek temiz tutulduğu ve düzenli beslendiği takdirde kısa sürede kendiliğinden düzelir. Ø Mekonyum Yeni doğan bebekte 24–36 saat içinde görülen ilk gaitaya mekonyum denir. Yapışkan bir yapısı olan mekonyumun rengi koyu yeşil-siyahtır. Bebek anne sütü almaya başladıktan sonra rengi değişir. Ø Refleksler Yeni doğan bebeklerde merkezi sinir sisteminin olgunlaşması henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle refleksler bebekler için doğal korunma mekanizmasıdır. · Emme refleksi Bebeğin dudak çevresine bir objeyle hafifçe dokunulduğunda ağzına alma ve emme hareketi oluşur. Uyanıkken 4. aya kadar, uyurken 7. aya kadar gözlenir. Daha sonra bu refleks kaybolur. · İzleme refleksi Bebeğin yanağına parmakla hafifçe dokunulduğunda başını o yöne çevirerek izler. Emme refleksiyle sıkı ilişkilidir.
Bebek banyo yapacağında; · Banyo için kullanılacak malzemeler ve bebeğin temiz giysileri önceden hazırlanmalıdır. · Banyo yapılacak ortam, hava akımının olmadığı ve 22–23 0C ısıda olmalıdır. Suyun sıcaklığı ise 35–37 0C olmalıdır. · Banyonun yaptırılacağı bebek küvetinin içine havlu ya da küvet filesi konmalı bebeğin sert zeminle temas etmesi engellenmelidir. Küvete 10 cm yüksekliğe kadar ılık su konmalıdır. · Bebeği yıkayan kişi önce yüzü üste gelecek şekilde bebeği koluna yatırmalı, kolunu bebeğin başının arkasından sol kolunun altına doğru uzatarak tutmalıdır. Diğer eliyle poposundan tutarak suya önce ayaklarını sokmalıdır. Bebeği yıkayan kişi bir eliyle onu sıkıca kavrayıp diğer eliyle sabunlamalıdır. · Bebeğin göğüs kısmını yıkadıktan sonra bebeği çevirerek sırt kısmını yıkamalıdır. · En son başını yıkayıp duruladıktan sonra yumuşak bir havluya sararak kurulamalıdır. Ayrıca bebeklerin her gün el, yüz, burun, kulak, göz, ayak, bacak ve üreme organlarının temizlikleri yapılmalıdır. Bezi 3–4 saatte bir değiştirilmeli ve sık sık kontrol edilmelidir. Zamanında bez değişimi yapılmaması tahrişe ve pişiğe neden olur. Her değiştirmede bebeğin altı su ve pamuklu bir bez yardımıyla temizlenmeli ve iyice kurulanmalıdır. Özellikle kız çocuklarının alt temizliği özenle önden arkaya doğru yapılmalıdır. Ø Beslenme ve gaz çıkarma Bebek için en iyi besin anne sütüdür. Fiziksel bir sorun ( bebekte ağız anomalileri, annede meme başı hastalığı vb)olmadığı takdirde mutlaka anne bebeğini emzirmelidir. Emzirmenin gerçekleşemediği durumlarda ise sütünü sağıp bebeğe öyle vermelidir.
Emzirme esnasında bebeğin yuttuğu havanın çıkarılması gereklidir. Bebeğin gazını çıkarmak için anne bebeği omzuna yaslayıp ya da kucağına yatırıp usulca sırtını sıvazlamalıdır. Ø Yeni doğanın odası ve uyku Yeni doğan bebek için mümkünse sessiz ve fazla aydınlık olmayan bir oda seçilmelidir. Odanın temizliğine özen gösterilmeli, nem oranını iyi denetlemek koşuluyla ısısı 19–20 0C olmalıdır. Oda her fırsatta havalandırılmalıdır. Dış dünyayı yeni gören bebek için gözü fazla yoracak çok canlı ve koyu renklerden uzak durulmalıdır.
Günün 22–24 saatini uykuda geçiren yeni doğan, bu sürenin tamamında uyku halinde değildir. Gece ya da gündüz aralıksız uyku süresi 2–3 saati geçmez.
Zamanla bebeğin uyanık kaldığı süre artar. Anne, emzirmek için bile bebeği uykudan uyandırmamalıdır. Zaten sık aralıklarla uyandığı için, bebeğin uyanık olduğu saatlerde emzirmelidir. 1–2 aylık bebekler günün 16–20 saati uyurlar. Onu gece ve gündüz farkına ve uyku düzenine alıştırabilmek için bazı önlemler alınmalıdır. Gündüzleri bol ışıklı, hareketli ortamlarda tutulmalı, emzirirken veya altını değiştirirken onunla konuşmalıdır. Uyuması gereken sürelerde ise odadaki ışığın şiddeti düşürülmeli, uyku saatlerinde çamaşır makinesi, elektrik süpürgesi gibi aletler çalıştırmamalı, bebeğin ilgisini çekecek hareketlerde bulunmamalıdır.
Yeni doğan bebek yan yatırılmalıdır. Böylece yüzükoyun yatırmaya bağlı ani bebek ölümleri, sırt üstü yatırmaya bağlı kusmuk ve tükürükle boğulma durumları engellenebilir. Anne, bebeğini uyuduktan sonra sık sık kontrol etmelidir. Eğer bebek vaktinden önce uyanırsa kesinlikle yatağından almamalı, hafifçe sırtına vurarak ve sıvazlayarak tekrar uyumasını sağlamalıdır. Şiddetli bir ağlama görülürse, yatakta rahatsız eden bir şey olup olmadığı, bebeğin yatış pozisyonunun rahat ve güvenilirliği, altının kuru olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Yeni doğanın giyimi Yeni doğan bebek henüz dış ortama uyum sağlayamadığı için daha fazla üşüyebilir. Özellikle eller ve ayaklar patik ve eldivenle sıcak tutulmaya çalışılmalıdır. Başın üşümemesi için de penye şapka giydirilebilir. Ancak sürekli şapka takmak bebeğin saçlı derisinde konak denilen oluşumlara neden olabilir. Fotoğraf 1.29 Bebeğin iç giyimi her mevsimde saf pamuklu kumaştan olmalıdır. Dikişlerin batmayacak şekilde olması önemlidir. Dış giyiminde ise yine saf penyeden ve alttan çıt çıtlı komple tulumlar tercih edilmelidir. Bluz ve üst pijamalar ise yaka kısmı yandan düğmeli ya da çıtçıtlı olmalıdır. Mevsime göre penye ya da yün yelekler, hırkalar tercih edilmelidir. Fazla tüylü kumaşlar bebeği rahatsız edeceğinden uygun değildir.
Lohusalığın Tanımı ve Önemi Doğumun son evresinde plasentanın atılışından başlayarak, gebelik nedeniyle değişen üreme organlarının normale dönmesine kadar geçen 6 haftalık süreye lohusalık dönemi denir. Doğumdan sonraki dönem birçok kadın için hoş bir rüya gibidir. Ancak bu dönem mutluluk verici olduğu kadar stresli ve tehlikeli bir dönemdir. Doğum ve lohusalık döneminde ortaya çıkan fiziksel ve duygusal hastalıklar kadının hayatını tehdit eder. Bu nedenle lohusalık döneminde annenin bakımına özen gösterilmelidir. Lohusalık döneminde önem taşıyan 3 temel değişiklik vardır Ø Laktasyon Ø Loşi Ø İnvalüsyon 2.1.1. Laktasyon ( Süt Salgılanması) Meme dokusu içinde bulunan ve süt bezi adı verilen bölümlerde anne sütü salgılanmasına laktasyon denir. Doğum yapmış olan kadındaki en önemli değişiklik olan laktasyon, bebek annenin memesini emmeye başladığında meme ucunun uyarılmasıyla başlar. Meme ucunun uyarılması ile beyindeki merkez bu uyarıyı alır. Beyindeki bu merkezden salgılanan hormonlar aracılığı ile süt bezleri uyarılır ve süt salgılanmaya başlar. Salgılanan ilk süte kolostrum denir ve bebek için son derece yararlıdır. İlk doğumunu yapan kadınlarda süt salgılanması daha geç gerçekleşir. Süt salgılanmasının hemen başlayabilmesi, bebeğin anneye ve anne sütüne alışabilmesi açısından doğumdan hemen sonra bebeği emzirmek faydalıdır. Loşi Doğumdan sonra uterustan vajina yoluyla gelen kan ve seruma loşi denir. İlk 3 gün gelen loşi kırmızı renktedir ve içinde doku parçacıkları olduğu için daha yoğun yapıdadır. 4– 5 gün içinde rengi açılarak pembeye döner ve seröz loşi adını alır. 1 haftadan sonra ise rengi açık kahverengine ve sonra da beyaza döner. Buna ise loşi alba denir. Loşi içeriği açısından enfeksiyona çok müsait bir ortamdır. Bu nedenle hijyene çok dikkat edilmelidir. Sık sık ped değiştirilmeli, kaynatılmış soğutulmuş suyla ve antiseptik maddelerle perine bölgesi ( vajina girişiyle anüs arasında kalan bölge) temizlenmelidir. 2.1.3. İnvalüsyon Doğum yapan kadının üreme organlarının gebelikten önceki haline dönmesidir. Gebelik boyunca rahim yaklaşık olarak 20 kat büyür. Doğumdan hemen sonra göbek hizasında olan uterus hızla küçülmeye başlar. Doğumu izleyen 1. haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne ulaşan uterus 6. haftanın sonunda gebelik öncesi büyüklüğüne döner. Dönmediği durumda tıbbi müdahale gerekebilir. Doğumdan sonra uterusun kasılmaları oldukça güçlüdür. Buna “Takip Eden Ağrılar” denir. Bu ağrılar 2–3 gün devam edebilir. Bu kasılmalar uterusun eski haline dönmesine yardımcı olur.
Loğusalıkta Görülen Şikâyetler 2.2.1. Memelerin Aşırı Dolgunlaşıp Şişmesi Süt salgısı ile birlikte memelerde aşırı dolgunluk, sertleşme ve ağrı görülebilir. Eğer şişlik ve ağrı çok yoğun değilse bebek birkaç dakika emzirilir. Sonra kalan süt göğüs pompası adı da verilen süt çekerle boşaltılmalıdır. Aksi takdirde memelerde apseleşme gözlenebilir. Eğer durum ağır ve ağrı çok yoğunsa; Ø Bebek 24 saat emzirilmez. Ø Meme boşaltılmadan önce üzerine ısıtılmış havlu ile sıcak kompres yapılır ve süt pompası ile boşaltılır. Ø Gerginlik arttığında iki emzirme arasında memelere soğuk tatbik edilir. Ø Uygun bir sutyen takılarak göğüsler kaldırılır. Ø Anneye doktor kontrolünde ağrı kesici ilaç verilebilir. 2.2.2. Meme Başında Çatlama Doğum öncesinde hormonlarında etkisiyle büyüyen memelere hamilelik ve lohusalık dönemlerinde bakım yapılmadığı takdirde emzirme meme başlarında çatlama görülür. Gebelik döneminde ve lohusalıkta temizliğe dikkat edilirse ve doktor kontrolünde yumuşatıcı merhemler sürülürse olası çatlaklar önceden önlenmiş olacaktır. Ayrıca emzirme esnasında bebeğin sadece meme ucunu değil, meme başı ve çevresini de almasının sağlanması meme başı çatlakları için alınabilecek diğer bir önlemdir. Alınan önlemlere rağmen meme başında çatlama oluşursa, o meme bebeğe verilmemeli ve temizlenip yumuşatıcı krem sürülmeli bakım yapılıp dinlendirilmelidir. O memedeki süt, süt pompasıyla çekilmelidir. 2.2.3. Tıkanmış Meme Memenin sütle dolu olmasının yanı sıra kanlanmanın artışı ve ödem nedeniyle süt akımı engellenmektedir. Meme gergin, parlak kırmızı, ağrılı ve ucu düzleşmiştir. Bebeğin sık emzirilmesi ve gerektiğinde de elle sağılması ya da süt çekerle ( süt pompası) memenin boşaltılması yararlı olacaktır. Ilık bir duş, annenin omuz ve sırtına masaj yapılması ve memeye sıcak havlu tatbik edilmesi süt akımını kolaylaştıracaktır. Kanama Lohusalık döneminin en önemli problemi kanamadır. Bu nedenle lohusa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal kabul edilir. En önemli nedeni atonidir. Atoni, doğumdan sonra uterusun kasılmaması ve bu nedenle açıkta olan damarların kapanamamasıdır. Aşırı kanama durumunda mutlaka doktor müdahalesi gereklidir. Lohusalık Humması Doğumun III. evresinden sonra uterus içi mikroorganizmaların yerleşebilmesi ve üreyebilmesi için oldukça uygun bir ortamdır. Doğum sonrasında doğum kanalında iltihaplanma olması ve bunun genellenmesi durumuna lohusalık humması adı verilir. Annenin ateşi 38 derece ya da üzerine çıkar ve ateşlenme en az 2 saat bu seviyede sürer. Doğum öncesinde ve sonrasında iyi bir bakım ve hijyen kurallarına uyarak annenin genel sağlık düzeyi yüksek tutulduğunda böyle bir problemle karşılaşma ihtimali azaltılmış olur. 2.2.6. Post Partum Psikozu Bazen annenin doğum sonrasında aşırı korku ve endişeye kapılıp ruhsal dengesi bozulabilir. Buna post partum psikozu denir. Uyku problemi, ağlama krizleri, halsizlik, sinirlilik ve iştahsızlık gibi problemlerle belirginleşir. Bazen daha ileri durumlarda anne intihara yönelebilir. Çoğu zaman geçici olan bu durum annenin yakınları ve babanın desteği ile birkaç günde normale döner. Durumda düzelme gözlenmediği takdirde psikolojik destek sağlamak yararlı olacaktır. 2.3. Lohusalık Döneminde Bakım Doğum sonrası eve dönen kadın, doğum şekli ne olursa olsun mümkün olduğu kadar dinlenmelidir. Fakat bu dinlenme sürekli yatarak olmamalıdır. Loğusa kadının dikkat etmesi gereken en önemli husus ise temizliktir. Hem vücudunun temizliğine hem de bulunduğu ortamın temizliğine dikkat etmelidir. Göğüslerin ve perinenin temizliğinde kullanılan pamuk ya da gazlı bez hiçbir zaman suya batırılmamalı, su temiz kaptan beze dökülmelidir. Epizyotomi ya da sezaryenle doğum yapan kadın dikişlerin olduğu bölgeye dikkat etmeli, temizliğe ve pansumanlara özen göstermelidir. Dikişlerin üzerine baskı uygulamamalıdır. Giyiminde pamuklu kumaşları tercih etmesi gereken lohusa kadın, vücudunu sıkmayan, giyip çıkarması kolay ve önden düğmeli kıyafetleri tercih Lohusalık Döneminde Uygulanabilecek Egzersizler Doğum sonrasında vücudun eski haline gelebilmesi için doktorun önerisiyle bazı egzersizler yapılabilir. Ancak bu hareketlere en erken 2 gün sonra başlanmalıdır. Eğer doğum sezaryen ya da epizyotomi uygulamasıyla gerçekleşmişse daha geç başlamak faydalı olacaktır. Lohusalık döneminde yapılabilecek egzersizlerden bazıları şunlardır Ø Lohusa kadın sırt üstü yere uzanıp tabanları yere değecek şekilde dizlerini büker. Kollar kalçalara doğru uzatılır. Bel sabit olacak şekilde kasıklar yukarı doğru sıkıştırılır. 8-10 saniye kadar bu pozisyonda kalmalıdır. Sırt üstü yere uzanıp tabanlar yere değecek şekilde dizler bükülür. Kollar kalçalara doğru uzatılır. Dizler göğse doğru yaklaştırımaya çalışılır. Bu pozisyonda nefes tutulur 8-10 saniye kadar beklenir.
Ø Bir önceki egzersizdeki gibi dizler göğse yaklaştırılırken aynı anda baş öne doğru kaldırılır. Bu şekilde göğüs kaslarının da çalışması sağlamış olur.
Ø Bacaklar hafifçe aralanır ve kollar aşağı doğru sarkıtılarak ayakta dik durulur. Bel esnetilir kollar önden yukarı doğru uzatılır. Bedenin üst kısmı kollarla birlikte aşağı doğru sarkıtılır, ellerle ayak parmak uçlarına dokunmaya çalışılır. Eller ensede bağdaş kurarak oturulur. Kollar, avuçlar dışarı bakacak şekilde yukarı kaldırılır ve bacaklar iki yana açılır. Vücudun üst kısmı öne doğru esnetilmeye çalışılır. Bu pozisyonda nefes tutulur 8-10 saniye kadar beklenir.
Ø Sırt üstü pozisyonunda avuç içleri yere bakacak şekilde kollar iki yana açılır. Bacaklar, vücuda dik açı sağlayacak şekilde yukarı uzatılır, iki yana hafifçe sallanır.
EMZİKLİLİK DÖNEMİ 3.1. Emziklilik Döneminin Tanımı ve Önemi Doğum sonrasında annenin bebeğini sütüyle beslediği dönem emziklilik dönemidir. Tıbben gerekli görülmedikçe, yeni doğan için ilk 6 ay anne sütü ile beslenme en uygun beslenme şeklidir. Bebek doğar doğmaz anne memesi verilmeli ve en az 6 aylık olana kadar devam edilmelidir. Bebeğin emmeye en istekli olduğu ilk 1 saat geçirilirse bebek uzun bir süre isteksizlik duyar ve ilk emme çok gecikebilir. Sık emzirme, anne memesinin süt ile dolarakşişmesini, ağrımasını ve memelerin iltihaplanmasını engeller. Emziklilik dönemi boyunca anne ve bebek hep bir aradadır. Bu, anne ile bebeği arasındaki ilk bağların kurulmasını ve bebekte güven duygusunun oluşmasını sağlar.
Annenin emziklilik döneminde yaşayacağı yoğun stres ve üzüntü, beslenme şekli, aldığı ilaçlar, kullandığı alkol ve sigara gibi maddeler süt salgısını etkiler. Hem annenin hem de bebeğin sağlığının korunabilmesi için annenin emziklilik döneminde çok dikkatli olması gerekir.
Normal kiloda bir bebek her bir göğüsten 10–25 dakika emmekle 3,5–4 saatlik ihtiyacını karşılar. Çabuk yorulan çocuklar ise bu emzirme süresi içinde uyuyabilir ya da dinlenebilirler. Fakat bu uykular 6–7 dakikayı geçmemelidir.
Bebeklerin beslenme aralıkları bebeğin kilosuna, emiş gücüne, bebeğin ihtiyacına ve mide kapasitesine bağlıdır. Düşük kilodaki bebekler 2,5–3 saatte bir emzirilir. Normal kilodaki bebekler ise 3,5–4 saatte bir emzirilir.
3.2. Emzirirken Dikkat Edilecek Hususlar Ø Anne sütü ile beslenmenin başlanması ve devam etmesinin sağlanabilmesi için hamilelik döneminde meme başının uygun masajlarla hazırlanması faydalı olacaktır.
Ø Doğumdan sonraki ilk günler emzirmenin öğrenildiği günlerdir. Bu süre içinde annenin yatarak ya da rahat bir sandalyede oturarak emzirmesi kolaylık sağlar. Ø Koltuk altına ya da sırtına yastık desteği yapabilir. Bebeğe destek olacak şekilde kucağına yastık da alabilir. Emzirme için hazırlanmış özel yastıklar kullanılabilir. Ø Her emzirmede bir meme verilmesi, ikinci emzirmede meme değiştirerek devam edilmesi memelerde dolgunluk olmasını engeller. Fakat sütün az olduğu hallerde bir emzirmede her iki göğüs de verilmelidir. Ø Memenin sadece ucu değil, çevresi de (aerola) bebeğin ağzına verilmelidir. Meme, burun deliklerini kapatacak olursa anne meme üzerindeki parmağını hafifçe memesine bastırarak bebeğin rahat nefes almasını sağlayabilir. Bebek hangi pozisyonda tutulursa tutulsun, bebeğin yüzü ve gövdesi anneye dönük şekilde olmalıdır. Sadece başı anneye dönük olan bebek memeyi kavrayamaz. Ø Her emzirmeden önce ve sonra memelerin temizlenmesine ya da yıkanmasına gerek yoktur. Temizlemenin sık yapılması memenin tahriş olmasına neden olabilir. Meme başının kenarında bulunan (aerola) kahverengi kısımdaki tüberküllerden salgılanan yağlı, antibakteriyel madde memeyi doğal olarak korur. Önemli olan ellerin yıkanmasıdır. Zorunlu olmadığı sürece anne ve bebek aynı odada tutulmalıdır ki bebek her istediğinde annenin bebeği emzirmesi sağlanabilmelidir. Ø Bebek emzirilirken ilaç kullanılması halinde ilacın anne sütü ile bebeğe geçmesi durumu söz konusu olacaktır. Bu nedenle doktor kontrolü olmadan ilaç almak bebek için sakıncalı olacaktır. Ø Oturarak emziren anne, oturuş pozisyonuna dikkat etmelidir. Gövdesini bebeğe yaklaştırıp eğilmek yerine bebeği kendine yaklaştırarak dik oturmaya özen göstermelidir.
Emzirme Teknikleri Klasik Beşik Tutuşu En yaygın olan emzirme pozisyonudur Bu pozisyonda sırtı destekleyen rahat bir koltuğa oturulur. Meme elle C şeklinde tutarak desteklenir. Bebeğin yüzü, karnı ve dizleri anneye dönük biçimde, annenin midesine dayanır. Bebeğin başı dirseğin çukur kısmında bulunmalıdır. Anne kolun yorulmaması için gerekirse yastıkla desteklemelidir.
Koltuk Altı Tutuşu ( Futbol Tutuşu ) Bebeğin bacakları annenin kolunun altından sarkıtılır. Bebeğin başını eliyle destekler, gerekirse elinin altına bir yastık koyabilir. Bu tutuş memenin kontrolü ve bebeğin emişi açısından kolaydır. İkiz bebeği olan, sezaryen doğum yapan veya göğüsleri büyük olan anneler için idealdir. Çapraz Beşik Tutuşu Bebek, emzirilecek memenin aksi tarafındaki kolun içine yatırılır. Bebeğin vücudu anneye dönük ve meme hizasında olmalıdır. Bu şekilde bebeğin başı daha rahat kontrol edilebilir. Memeyi yakalama problemi olan, küçük veya erken doğan bebek anneleri için idealdir. Yatarak Emzirme Anne hafif yan yatar, sırtını ve omzunu bir yastıkla destekler. Kolunu bebeğin başının arkasından geçirerek onun vücudunu, diğer eliyle de memesini destekler. Bebeğin sırtına bir yastık koyup, ağzı meme ucuna gelecek şekilde yanına yatırır. Sezaryen doğum yapan ve geceleri emziren anneler için idealdir. 3.4. Emzirmenin Faydaları Ø Emzirme annede oluşabilecek meme ve yumurtalık kanseri riskini azaltır. Ø Emzirme mensturasyonun gecikmesini sağlayacağı için üst üste hamile kalma riskini azaltır. Ø Emzirme bebekte kemik gelişimini sağladığı gibi annenin de kemik yapısını güçlendirerek osteoporoz riskini azaltır. Ø Emziren annenin doğum sonrası kanamaları daha az olur. Ø Emzirme annenin memesinde iltihaplanma olmasını engeller. Ø Emzirme anne ve bebek arasındaki bağı güçlendirir. Ø Emzirilen bebek daha iyi beslenir ve emzirilmeyen bebeklere göre daha iyi gelişim gösterir. Ø Emzirilen bebek daha az hastalanır, kabız, gaz sancısı ve pişik daha az görülür
Emzirmenin Başarılı Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılır? Ø Beslenme sıklığı 1 gün içinde 8-12 kezdir. Ø Bebeğin emme sesi ritmik bir şekilde duyulmaktadır. Ø İlk 3. ve 4. günde, bir gün içinde en az 3-4 kez dışkılama olmalıdır. Ø Doğumdan sonraki 3. günden sonra dışkılama yumuşak ve sarı olmalıdır. Ø Dışkı miktarı bir yemek kaşığı ya da biraz daha fazlasıdır. Ø Doğumdan sonraki 3. günden sonra günde 4-6 adet bez ıslatmış olmalıdır
|