|
|
|
Muharrem Ayı, bizde genellikle hep “Aşure Ayı” olarak bilinir. Doğrusu da budur. Bizim kültür ve medeniyetimizde bir düşünce ve yaşama biçimi olarak öylesine yerleşmiştir ki, Muharrem ayında aşure yapılmayan ya da aşure tatmayan ev hemen hemen bulunmaz. Bu, inancın halkın geleneksel bütünleşmesinde nasıl bir katalizörlük görevini gerçekleştirdiğini göstermesi bakımından önemlidir. Böyle bir misyonun İlahi tecelli oluşu bakımından, On Muharrem’in Dinler Tarihi’indeki yerine bakmakta fayda vardır diye düşünüyorum:
Hz. Adem’den itibaren birçok Peygamber’in hayatında bu günün özel bir önemi ve yeri vardır:
1 Yüce Allah, Hz.Adem`in (a.s.) tövbesini kabul etti. 2 Hz.Nuh (a.s.), gemisini Cudi Dağı`na indirdi, kurtuluşa erdi. 3 Hz.İbrahim (a.s.) doğdu Nemrut`un ateşinden kurtuldu. 4 Hz.Süleyman`ın (a.s.) tövbesi kabul edildi, mülkü red ve ilhak edildi. 5 Hz.Eyüp`e (a.s.) hastalığı konusunda şifaya kavuşarak sıhhat ihsan edildi. 6 Hz.Yusuf`un (a.s.) kuyudan çıkarıldığı, Hz.Yakup`un (a.s.) Hz.Yusuf`a (a.s.) hasretinden ağlaması sonucu kapanan gözlerinin açıldığı rivayetleri de vardır. 7 Hz.Yunus (a.s.) balığın karnından kurtuldu. 8 Hz.Musa`ya (a.s.) kavmiyle birlikte Kızıldeniz`den geçerek denizden kurtuluş verildi, şerrinden kurtulduğu Firavun ise denizde garkoldu. 9 Hz.İsa(a.s.), semaya yükseltildi. 10 Hz.Hüseyin, Emevi Devleti hükümdarı Yezid`in ordusu tarafından, 55 yaşındayken Kerbela`da çok acıklı bir biçimde şehid edildi. Bu tarihi olayların tam aşure gününde oluşu, tamamen bir kabule dayalıdır, dolayısıyla temsili bir değer taşır. Muharrem ayı ve aşure günü vesilesiyle, bu olaylar üzerine okuyarak veya bilgi tazeleyerek, kendimiz için ibretler çıkarmak gerekir. Bütün bu sebeplerle aşure geleneği, çok eski tarihlere dayanır. Hz.İbrahim`e (a.s.), Hz.Nuh`a (a.s.), hatta Hz.Adem`e kadar dayandırılır. Bu açıdan, dinler tarihinin çok eski saygı duyulan günlerindendir. En yaygın milletlerarası saygınlığı bulunan gündür.
Burada dikkat edilirse, On Muharrem semavi bir niteliğe sahip. İslam tarihindeki yerini ise Hz. Hüseyin’in şehid edilişi alıyor. Aslında, İslam Peygamberi, H.2. yılda Ramazan Orucu farz kılınasıya kadar Aşure gününü sürekli oruçlu olarak geçirmiş ve Ashaba da bu orucu tutmalarını tavsiye etmiştir. Ramazan’ın farz kılınmasından sonra kendisi tutmayı bırakmış, ümmetine de tutup tutmama konusunda serbestlik tanımıştır.
Günümüzde ise “10 Muharrem”, “Aşure Günü” olmaktan ziyade “Yas Günü”ne dönüştürülmektedir. Hz. Hüseyin’in şehid edilişinin anısına böyle bir anlam verilmesi doğaldır. Ancak bunun “Alevi Merkezli” yapılmak istenmesi doğru değildir. Bırakın Türkiye’yi, Dünya’da “Ben Müslümanım” diyen hiçbir insan, Hz. Hüseyin’in Şehid edilişine kayıtsız değildir. O acıyı yüreğinde duymaması düşünülemez... Hal böyle iken, bir kesimin bunu farklılaşmanın adresi yapması doğru olur mu?.. Bu tavır, Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin ve Hz. Hüseyin’in temsil ettiği iman akidesine uygun düşmez.
Ayrıca, 10 Muharrem’in sadece İslam tarihiyle gündeme gelen bir hadise olmadığı açıktır: Hz. Adem’den başlayarak birçok Peygamber’in önemli olayında da tarihi bir misyonu vardır. Bu demektir ki, Yüce Yaratıcı bu güne özel bir atıfta bulunmaktadır. İnanan insan, bu günü, dinlerin ortak duyarlılığı halinde düşünmeli ve onun içinde de Hz. Hüseyin’in konumuna bakmalıdır…
Sünnisi, Alevisi, bütün inananların yapacağı tek şey, böyle bir olayı yukarıda işaret ettiğimiz gibi, kendi tarihi özelliği içerisinde tutup trajik tarafını günümüzde gösterilerle yeniden yaşatmadan, Hz. Hüseyin’in acısını hissetmektir. Artık bilmeliyiz ki, Hz. Hüseyin’e o ıstıraplı sonu hazırlayanlar, insanlığın hafızasından silinip gitmişler ve bir daha da bir leke olarak dönmeleri mümkün değildir. Bu olay, İslam tarihinde yeterince derin yara açmış, ağır tahribat yapıp çok ciddi bölünmeleri beslemiştir. Bize düşen görev ise, tarihi tekerrür ettirmek değil, ondan ders almaktır!..
|