| 
								|  |  |  | 
 
 Küreselleşme kavramı, üzerinde ortak bir görüş oluşturulamamasına karşın, başta bilişim ve ekonomi olmak
 üzere diğer sosyal alanlarda da derin etkileri görülen ve etkisi olduğu her alanda değişimi
 simgeleyen bir kavramdır.
 
 Yandaş ya da karşıtları tarafından küreselleşmenin farklı
 tanımlamaları yapılmıştır. Bu farklı tanımlardan yola çıkarak küreselleşme, kısaca dünya
 çapındaki ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir. Küreselleşme, her alanda mesafenin
 daha az önemli hale gelerek, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda dünyanın daha
 çok bütünleşmesidir (Bozkurt,2003:10). Küreselleşme, paranın ve malların dolaşımından daha
 fazla bir şeydir. Zaman ve mekan kavramlarının eski anlamını yitirmesi, sınırların ortadan
 kaybolmaya başlaması ve yeryüzündeki tüm insanların ve ülkelerin karşılıklı bağımlılığının
 artmasıdır (Bozkurt, 2003:10; ILO ve HDR’den).
 
 Küreselleşme gerek
 yandaşları, gerekse karşıtları tarafından çok farklı süreçler olarak algılanmaktadır. Bu farklı
 algılamalar şu üç gruba ayrılmaktadır (Bozkurt,2003):
 
 1. Aşırı küreselciler. Bu görüş,
 artan küresel iletişim sayesinde tüm toplumların ortak çıkarlarının daha çok farkına varmakta
 olduğunu ve bunun sonucunda da küresel bir uygarlığın doğuşu için ortak bir zeminin
 oluştuğunu iddia etmektedir.
 
 2. Kuşkucular. Küreselleşme karşıtları olarak bilinen bu
 gruba göre küreselleşme, kapitalizmin savaşçı olmayan yeni işleyiş mantığı ya da jeo-ekonomik
 emperyalizm olarak değerlendirilmektedir.
 
 3. Dönüşümcüler. Küreselleşmeyi dünya
 düzenini yeniden şekillendiren hızlı değişmelerin arkasındaki ana güç olarak görmektedir.
 Ekonomi, giderek daha fazla bir şekilde hizmet sektörüne bağlı hale gelmektedir. İletişim
 devrimi sayesinde eski yapılar yıkılmaya, eski alışkanlıklar unutulmaya ve kültürler diğerleriyle
 anında etkileşime girmeye başlamıştır.
 
 Küreselleşme sürecinin ortaya çıkmasında
 çok sayıda faktörün etkisi olmuştur. Bu faktörlerin başında küresel mali piyasaların gelişimine
 ivme kazandırarak uluslararasındaki değişim/etkileşim sürecinde küresel dönüşümü hızlandıran
 iletişimdeki patlamayla görülen teknolojik gelişmelerdir. Bir diğer etken de ideolojidir. Özellikle
 Doğu Bloku’nun yıkılması sonrasında liberal piyasa ekonomisine yönelik güven
 duygusu artmıştır. Son olarak, iktisadi faaliyetlerin hacimlerinin artmış olması gibi ekonomik
 faktörler küreselleşme sürecinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Her gün finans piyasalarında
 büyük miktarlarda para, bir ülkeden başka ülkeye akmaktadır (Bozkurt, 2003). Bu nedenle
 küreselleşme kapitalizmin yeni adı olarak nitelendirilmektedir (Kızılçelik, 2001:46).
 Küreselleşmenin Etkileri
 
 Küreselleşme tüm dünyada birçok şeyin değişmesine yol
 açmıştır. Küreselleşmenin en belirgin faydaları, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve daha hızlı
 büyüme, yükselen yaşam standartları ve yeni fırsatlar ile teknolojik ilerleme ve bilginin daha hızlı
 yayılması olarak sayılabilir. Bu faydaların yanı sıra küreselleşmeye yöneltilen eleştiriler de söz
 konusudur. Küreselleşmenin sonuçlarını şu şekilde maddeleştirmek mümkündür (Öztürk,
 2003):
 
 1. Küreselleşme ve dijital bölünme. Bilgi ve teknolojiye ulaşım ile internet
 kullanımında hem ülkeler hem de bölgeler arasında belirgin bir eşitsizlik bulunmaktadır.
 Günümüz dünyasında temel haberleşme olanaklarından yoksun ülkelerle internet kullanımı
 marjinal düzeyde olan ülkeler düşünülecek olursa dijital eşitsizliğin uçurum olarak
 tanımlamasının gerçekçi olduğu anlaşılır.
 
 2. Yeni düzen-yeni aktörler. Küreselleşme,
 çokuluslu şirketler, hükümet dışı örgütler, medya kartelleri, araştırma ve düşünce kuruluşları
 uluslararası sistemin yeni aktörleri olarak ön plana çıkarmıştır (Öztürk, 2003; Bozkurt,2003). Bu
 yeni aktörler, güçlerinin bir yansıması olarak, uluslararası ilişkilerde ve hatta ülkesel sorunlarda
 etkili olabilmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının, bilim adamlarının, yazarların, akademisyenlerin,
 kısacası “bireylerin” uluslararası ilişkileri etkileme ve yönlendirme olanağı da
 eskiye oranla artmıştır.
 
 3. Yeni bir yönetici sınıf. Bu yeni dünya düzeninin yeni
 yönetici sınıfı için de bir terim ortaya attılar: “Kozmokratlar”. Çok gezen ve başta
 internet olmak üzere bilgi iletişim teknolojilerini sıkça kullanan kozmokratların sayısının bütün
 dünyada 20 milyon civarında olduğunu öne sürülmektedir.
 
 4. Artan işsizlik,
 sendikaların düşüşü ve aidiyet sorunu. Bilgi teknolojilerindeki değişimler üretimin yapısında
 büyük dönüşümler doğurdu. Bilgi ve hizmet işlerinde çalışan nitelikli, eğitimli, yaratıcılığı,
 mobilitesi yüksek bilgi işçileri bu dönüşümden kazançlı çıkan grubu oluşturmaktadır. Drucker
 beden işçiliğinin gerileyişinin ve işsizliğin sebebinin ne rekabet sorunu, ne hükümet politikası,
 ne iş hayatının bir dönemi değil, yapısal olduğunu ve geri dönüşünün olmadığını belirtmektedir
 (Zencirkıran, 2003,3). İşsizliğin artışı, iş piyasasında esnek çalışma şekillerinin uygulamalarının
 artması, işverenlerin sendikasızlaşma yönündeki tutumları sendikaların güç kaybetmesine
 neden olmuştur. Bu durum özellikle işsiz kalmış olan vasıfsız işgücünü geçmişte sendikaların
 sağladığı aidiyet duygusunu yanlış kurum ve eylemlerde aramaya itmiştir. Küreselleşme
 sürecinde işsiz kalan veya gelecek belirsizliği içinde bulunan kesimler kendilerine parlak bir
 gelecek ve büyük hayaller sunan söylemlere ve eylemlere kolayca yönelebilmektedirler.
 Çalışanların arayışları, onları gittikçe artan belirsizlik ve güvensizlik duygusuna itmektedir
 (Zencirkıran, 2003). Suç, uyuşturucu madde, terörizm, hastalık ve silah trafiği gibi sorunlar,
 küreselleşme ile birlikte artan sorunların diğerleridir.
 
 5. Küresel eşitsizliğin ve
 yoksulluğun artışı. Küreselleşme, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılmakta; yararları
 ülkeler ve bölgeler arasında eşit dağılmamaktadır. Küresel eşitsizlik olgusu, bu alandaki en
 önemli sorunu oluşturmaktadır. Çünkü, henüz eşitsizliğin giderilebilmesini sağlayacak yeterince
 araç ta yoktur. Aynı zamanda gelişmiş ülkeler arasında ticari ve siyasi blokların oluşması, bu
 bloklar dışında kalan gelişmekte olan ülkelerin durumunu daha da güçleştirmektedir. Bu durum,
 gelişmekte olan ülkelerin dışlanmasına yol açmaktadır.
 
 Küreselleşmenin en önemli
 etkisi eğitim sistemlerinde yol açtığı değişimlerdir. Bu makalenin ana konusu bu değişimler
 olduğundan bunlar, ayrıca açıklanmıştır.
 
 Küreselleşme Sorunlarına Yönelik Çözüm
 Önerileri
 
 Küreselleşmenin yarattığı sorunlara ilişkin önerileri iki grupta ele almak
 uygun olacaktır: İlk olarak eğitimsel boyutu olmayan ya da az olan örgütsel düzenlemeler; ikinci
 olarak ise eğitsel düzenlemeleri de içine alan öneriler. Küreselleşmenin doğurduğu sorunlara
 karşı birinci grupta yer alan önerilerden bazıları şöyle özetlenebilir:
 
 Bu sorunların
 çözümü için gerekli önlemlerin başında yeni istihdam biçimlerinin toplumların huzur ve refahlarını
 olumsuz olarak etkilemesini önlemek için gerekli çalışmaların yapılması gelmektedir (Zencirkıran,
 2003). Esnek istihdam ile birlikte başta düşük iş güvenliği ve buna bağlı olarak gelecek
 kaygısının azaltılmasına yönelik küresel düzeyde ortak hukuk sistemlerinin geliştirilmesi gibi
 küresel düzeyde ortak çalışma standartları oluşturulmasına yönelik politikalar belirlenmeli ve
 bunun için gerekli kararlar alınmalıdır.
 
 Azgelişmiş ülkelere olan dolaylı ve doğrudan
 yardımların arttırılması, fakir ülkelerin borç yükünün azaltılması, gelişmekte olan ülke hizmet ve
 ürünlerinin, özellikle bu ülkelerin daha iddialı oldukları tarımsal ürünler ve tekstil ürünleri başta
 olmak üzere, gelişmiş ülke pazarlarına daha kolay girmesinin sağlanması, uluslararası düzeyde
 daha iyi koordine edilmiş makroekonomik politika yönetimi, dijital uçurumun kapatılmasında
 yardımcı olunması, Dünya Ticaret Örgütü’nün güçlendirilmesi, önerilerden diğerleridir.
 Ancak Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlar da uluslararası krizlere çözüm
 bulmada ve kuralları oluşturmada çok yetersiz kalmaktadır. Küreselleşmede geri planda kalan
 ve herhangi bir bölgesel ticari blok içinde yer alamayan ülkelere yönelik olarak yeni politikaların
 geliştirilmesi kaçınılmazdır.
 
 Küresel sorunların çözümü için ülke yönetimleri, çok
 uluslu işletmeler, sendika ve diğer hükümet dışı örgütleri de kapsayacak şekilde, farklı grupların
 temsilcilerinin yer aldığı bir küresel forumun ve zenginlerle yoksulların karar sürecinde olduğu
 küresel yönetişimin tesisi ve küresel düzeyde iş birliğinin geliştirilmesi önemli ve gereklidir
 (Bozkurt 2000: 111). Ama yakın gelecekte küresel yönetişimin etkin bir şekilde kurulması
 mümkün görünmemektedir.
 
 Küreselleşme karşısındaki dünyanın genel tutumu,
 sanki dünyanın bu yeni oluşumun öneminin henüz algılayamadığını göstermektedir.
 Küreselleşmenin sorunları konusunda atılması gereken çözüm adımlarının atılmaması ve atılmak
 için girişimlerin çok yetersiz olması bunun kanıtıdır. Dünya küreselleşmenin sorunlarını henüz
 hemfikir bir şekilde algılamamıştır. Henüz bu sorunların şiddetini yaşamaktadır. Yaşanan sorunlar
 yakın gelecekte tüm dünyayı ve ilgili örgütleri harekete geçirecektir. Ancak, bundan önce
 sorunlar için alınması gereken önlemlerin ne olduğunun yeterince büyük dünya kesimince
 algılanması gerekmektedir. Sorun büyüktür ve çözümü için de daha büyük kitlelerin hareketi ve
 işbirliği gereklidir.
 
 Küreselleşmenin Eğitimsel Sonuçları
 
 Eğitimin
 küreselleşmesi denince genellikle eğitim yöntem, süreç ve yönetiminde gelişmiş ülkelerle
 entegrasyon olarak anlaşılmaktadır. Ancak eğitimde bu entegrasyon süreci, küreselleşmenin
 getirdiği sorunların çözümü için yeterli değildir. Eğitim, sadece küreselleşmeye uyum ya da
 entegre sorunu için değil, aynı zamanda küreselleşmenin yarattığı sorunları aşmak için bir
 araçtır. Eğitim küreselleşmeyi yenen insan tipini yetiştirecektir. Toplumların ve bireylerin,
 küreselleşmenin doğuracağı muhtemel sonuçlara karşılık önlem alabilecek ve değişimlerden
 yarar sağlayabilecek yetilere sahip olmaları gerekmektedir. Bu nedenle, muhtemel gelişmeleri
 önceden sezinleyip değişimlere ayak uydurmasını bilen bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmalıdır.
 Bu bireyleri yetiştirecek, eğitim kurumlarıdır. Küreselleşmenin eğitim sistemlerinde büyük
 değişmelere yol açtığı ve açacağı kuşkusuzdur. Ancak, bu değişmelerden hiç biri, ülkeleri ve
 toplumları gelişmiş, daha küreselleşmiş ülkelere entegre etmek ve o ülkelerin güdümüne
 sokmak için yeterli gerekçeler oluşturamaz. Bunun yanında eğitim programlarını geliştirmede,
 yeni eğitim uygulamalarını öngören modeller geliştirmede gelişmiş ülkelerden yararlanmak da
 yadsınmamalıdır. “Sokrates” gibi öğrenci değişimi projeleri bu entegrasyonun
 örneklerindendir, gereklidir ve kaçınılmazdır.
 
 Eğitim küreselleşmenin de etkisiyle
 özellikle şu noktalarda yeni şekillenmeler içine girmektedir:
 
 a) Küreselleşmenin
 gerektirdiği ve gereksindiği insan tipi. Küreselleşmenin hedeflediği insan tipi değişmiştir. Bilgiyi
 kullanan insan ön plana çıkmıştır. Küreselleşmenin en tipik göstergeleri, dünyanın tek pazar
 haline gelmesi ve bilginin maliyetinin düşmesidir. Böylece herkes ona kolayca ulaştığı için
 bilgiye sahip olma değil, onu yorumlama önem kazanmıştır. Küreselleşme ile eğitim anlayışlarının,
 yapılanmalarının ve uygulamalarının büyük değişimlere uğramasının ne kadar kaçınılmaz olduğu
 çok açıktır. Bu değişimler sonucunda artık insanın bağımsız bir birey olma gerekliliği her
 dönemden daha çok ön plana çıkmıştır. Geleceğin toplum yapılarında sorun çözen, araştıran,
 güçlü birey anlayışı ön plana çıkacaktır. Bu nedenle böyle bir insan tipini yetiştirmek eğitim
 sistemlerinin önündeki önemli bir sorundur. Güçlü birey yetiştirme amacı, örgün eğitim olduğu
 kadar yetişkin eğitim sistemlerini de etkilemektedir. Güçlü bireyin yetişmesi yetişkinlik
 dönemindeki insanlar için de önemli bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyacın karşılanması, hayat boyu sürer;
 hayat boyu eğitim kavram ve uygulamalarını gerektirir.
 
 Küreselleşmenin
 gereksindiği insan tipinin belirlenmesinde yeni değerler de önem kazanmaktadır. Bu nedenle
 yeni değerlerin iyi belirlenmesi gerekir. Küresel sistemin değerleri için yerel ve küresel nitelik
 önerilebilir. Küresel toplum hem yerel özelliklerini korumalı, hem de küresel değerlere sahip
 olmalıdır. Sahip olunması gereken değerleri en iyi tanımlayan sözcük,
 “küryerel”dir. Bu kavram, “yerel kültürlerden bağları koparmaksızın
 dünya vatandaşı nasıl olunur? ulusal ve kolektif yaşamda etkin katılım nasıl sağlanır?”
 sorularının cevabını vermekte ve küryerel olmanın yollarını araştırmayı vurgulamaktadır.
 Küresel eğitimin sahip olması gereken bir diğer önemli değer de hem çağdaş hem de
 geleneksel olmaktır. Toplumun gelenekleri inkar edilmeksizin küreselleşmenin nasıl
 uygulanabileceği araştırılmalıdır.
 
 Küreselleşme sürecinin öğretmeni de bu nitelikteki
 bireyi yetiştirmede yetkin ve bu özelliklere paralel donanımlarla yüklü olmalıdır. Öğretmenlerin,
 değişik kültürlere sahip, sosyal yönden zayıf öğrencilerin öğrenmelerini gerçekleştirebilen;
 mevcut çatışmalarını barışçıl yollarla çözebilen, birbirinin kişiliklerine ve kültürlerine saygı duyan
 ve toplumsal sorumluluk taşıyan yurttaşlar olmalarına yardım etmeleri önemlidir. Eğitim
 konusunda klasik yaklaşımların etkisini giderek yitirmeye başladığını söylemek mümkündür.
 Değişik kültürel ve sosyal ortamlardan gelen öğrencilerin yaşamlarına duyarlılık gösteren,
 eğitimin sürekliliğine, yani yaşam boyu eğitim olgusuna inanan, işbirliğine ve grupla çalışmaya
 yatkın ve öğrenmeyi derin kişisel bir etkinlik olarak gören bireylerin yetiştirilmesini sağlayacak
 modellerin uygulanmasına gereksinim vardır (Yurdabakan,2002:62).
 
 b) Eğitim
 Sistemlerinin yapılarındaki değişmeler. Küreselleşme ile birlikte eğitim tüm dünyada ileri yaş
 gruplarına doğru uzamakta, yaşam boyu sürmektedir. Bireylerin hızla değişen bilgi toplumuna
 katılımı, yeni bilgi, beceri, yaşam boyu öğrenme ve eskisine göre daha nitelikli olmayla
 gerçekleşebilir (Yurdabakan,2002:62). Eğitimsel eksiklerden kaynaklanan eşitsizliklerin
 giderilmesi, hayat boyu eğitim ve sürekli öğrenme yollarının uygulanması ile mümkündür. Sürekli
 öğrenme, ülke kurum ve kuruluşlar için rekabette avantajın temel anahtarı olacaktır. Tüm
 örgütler sürekli öğrenme yollarını uygulamalıdırlar. Refah artışı ve toplumda eğitim talebinin
 artması ile eğitim giderek ortaöğretim düzeyinde yaygınlaşmakta, öğretim süreleri uzamakla,
 ancak bilgi ve teknolojide sağlanan gelişmeler giderek bu eğitim düzeylerini de
 işlevsizleştirmektedir (Tomul, 2002:81).
 
 Bu yönelimler küreselleşmede özellikle
 yetişkin eğitiminin önem kazanmasını da beraberinde getirmiştir. Yetişkinlerin eğitim anlayış,
 yapılanma ve uygulamalarındaki büyük değişmelere uyum sağlaması, bir çocuk ya da gençten
 çok daha zordur. Yetişkinin elinde en azından daha kısa zaman vardır. Deyim yerindeyse
 küreselleşme yetişkinleri hazırlıksız yakalamıştır. Çocukların ise yeni değişmelere uyum
 sağlayabilmesi çok daha kolaydır.
 
 Çağımızın gerekleri bireyleri güçlü ve donanımlı
 olmaya itmektedir. Acımasız uluslarüstü rekabet koşulları bunu gerektirmektedir. Böyle büyük
 ve derin rekabeti tamamlamayı ve başarmayı sağlayacak olan da küresel eğitimdir. Küresel
 eğitim -istenmese de- rekabetçi özellikli bir yapıya sahip olmak durumundadır. Rekabetçi bir
 eğitimin en başta sahip olması gereken yapısal özellik ise esnekliktir. Bu esneklik sayesinde
 değişimlere hızla uyum ve rekabette üstün olmak mümkündür.
 
 Bir başka değişim de
 eğitim sistemlerinin bireyselleşme ve kitleselleşme süreçlerini birlikte başarmak durumunda
 kalmalarıdır. Küreselleşme ile mücadele edebilen sorun çözme becerisine sahip, güçlü birey tipi
 bireysel eğitim uygulamalarına ağırlık vermeyi gerektirirken, tüm dünyadaki gerek ülkeler
 arasında gerekse ülkeler içinde yaygın bir sorun halini alan eğitimsel eşitsizlik sorunları de
 kitlesel eğitim seferberliklerini gerektirmektedir. Eğitim sistemleri bir taraftan bireylerin tek
 karakter olarak kendi kendine gelişmesine izin verir ve yönlendirirken, diğer taraftan da dünya
 kültürünü düzenli olarak oluşturmayı hedefleyen bir yapı ve anlayışta olmalıdırlar.
 Tüm bu değişim gereklilikleri, üniversite eğitimini küresel eğitimde ön plana çıkarmaktadır.
 Eğitim düzeyini arttırmak isteyen bireylerin sayısının hızla artması ve yaş gruplarının sadece
 gençleri değil tüm kesimleri kapsayacak şekilde değişmesi, üniversitelerin küresel gereklerle
 donatılmasını ve yapısını bu niteliklere göre değiştirmesini gerekli kılmaktadır. Üniversiteler
 sadece gençlere değil her yaş grubuna hizmet verecek şekilde yapılanmalıdırlar.
 
 c)
 Eğitim yöntemlerindeki değişmeler. Öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek, bireysel olarak
 öğrenmek, takım halinde ve örgüt olarak öğrenmek eğitimin başat öğeleri olarak kabul
 edilmektedir. Unesco Eğitim Komisyonu bunlara “birlikte öğrenmek” ilkesini de
 eklemiştir. Eğitimde küreselleşmede dört ilkeden bahsedilmektedir. Bu ilkeler ; öğrenmeyi
 bilmek, öğrenmeyi öğrenmek, bireysel öğrenmek ve birlikte yaşamayı öğrenmektir
 (Doğan,2002:91;Unesco,1996’dan naklen).
 
 Eğitimde küresel yaklaşım
 bütüncüdür. Disiplinler arası araştırma yaklaşımları küreselleşen eğitimin yöntemlerindendir (Çelik
 ve Gömleksiz,2000).
 
 Küresel eğitimin bir diğer yöntemi takım çalışmalarıdır. Takım
 çalışmaları, bireylerin tartışmayı, uzlaşmayı, ikna etmeyi grupta iletişim becerisini geliştiren ve
 bunlara bağlı olarak yönetim becerilerini geliştirmelerini destekleyen, cesaretlendiren
 yöntemdir.
 
 Bir diğer küresel eğitim yaklaşımı da bilgi teknolojilerini kullanarak daha
 verimli bireysel öğrenme yöntemlerini geliştirmektir. Böylelikle bireysel iletişim için bireyleri
 yüreklendirir ve onların küresel iletişim ve iş fırsatlarını kullanma olanaklarını geliştirir. Küresel
 rekabeti karşılayacak, ona hazır ve gerekli bireysel donanımlara sahip bireyler yetiştirme küresel
 eğitimin yöntemidir. Küreselleşme büyük bir değişimdir. Bu büyük değişim beraberinde eğitimde
 de değişimleri zorlar. Eğitim anlayış ve yaklaşımları ile yöntemleri de değişmek zorundadır. İş
 dünyasında yapılan araştırma ve gözlemler, iş arama durumunda olan genç bireylerin yeni bilgi
 ve becerileri öğrenme beceri ve kapasitesinin düşüklüğü, girişimcilik ve risk üstlenebilme gibi
 özelliklerin eksik olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Bu eksiklikler, eğitim anlayışında ve
 yöntemlerinde büyük bir değişimi zorunlu kılmaktadır.
 
 Küresel eğitim anlayış ve
 yöntemlerinin bir diğer olumlu katkısı da değişim için gerekli fikirlerin, felsefe ve politikaların
 uygulanmaları için destekleyici bir mekanizma niteliğinde olmasıdır. Böylelikle bu politikaların
 uygulanma olasılığı da artmaktadır (Çelik ve Gömleksiz,2000).
 
 Eğitimsel Yoksunluk
 ve Halk Eğitimi.
 
 Küreselleşmenin toplumların önüne koyduğu dev sorun,
 küreselleşen dünya ve yoksullaşan insanlar’dır. Aslında tüm ilgili dünya kurumlarının ve
 eğitim sektörünün uğraşması gereken tek sorun budur. Dünya Bankası Başkanı James
 Wolfhensohn 11 Mayıs [2002]’de İtalya’nın başkenti Roma’da yapılan
 Glocal Forum konferansında: “Dünya’daki yoksulluğa çözüm bulunmadan
 barışın sağlanamayacağını”savunurken aynı gerçeğin altını çizmiştir. Dünya Bankası
 raporları da küreselleşen sermayenin yoksulluğu arttırdığını ortaya koymaktadır.
 2001 Dünya Kalkınma Raporu, dünyadaki ekonomik kalkınmanın yoksul insanlara iyi
 yaşama şartlarını oluşturmada yetersiz kaldığı belirtilerek yeni dünya düzeninin ülkeler
 arasındaki gelir uçurumunu nasıl daha da büyüttüğünü ve yoksulluğu nasıl artırdığını ortaya
 koymuştur. Rapora göre, Dünya’da 2.8 milyar insan günde iki dolardan daha az bir
 gelirle hayatını sürdürüyor. Son yüzyılda insanların durumu, geçmişe kıyasla iyileşmiş olmasına
 ve küresel zenginlik, küresel bağlantılar ve teknolojik imkanlar hiç bu kadar büyük olmamasına
 rağmen, bu yoksulluk sürmektedir.
 
 Ülkelerin kendi içinde de yoksulluk oranları
 genellikle çok büyük farklılıklar göstermektedir. Latin Amerika’da, okullaşma oranı yerli
 gruplarda, yerli olmayan gruplara kıyasla çok daha düşüktür. Güney Asya’da, kadınların
 eğitim aldığı yıl sayısı, erkeklerinkinin ancak yarısı kadardır ve kızların ortaokullara kaydolma
 oranı, erkek çocuklarınkinin sadece üçte ikisi kadardır. Küresel değişmeler beraberinde gerek
 ülkesel, gerekse ülkeler arası bazda eğitimsel eşitsizlikleri arttırmaktadır. Bu açıdan
 küreselleşme, yoksullar ve eğitimsiz kesimler için daha büyük tehlikedir. Ülkelerin eğitimsel
 yoksunluk içindeki coğrafi bölgeleri, sosyal sınıfları, yaş ve nüfus grupları iyi belirlenmeli ve bu
 yoksunluktan kurtarılmalıdır. Aynı eşitsizlikler ülkeler arasında da vardır. Son dönemde yapılan
 araştırmalarda eğitim göstergelerindeki derinleşen eşitsizliklere dikkat çekilmektedir. Eğitimsel
 yoksunluk içinde bulunan kesim ve ülkelerin bu durumdan kurtulmalarının yolu da eğitimdeki
 yeni atılımların gerçekleştirilmeleridir. Ancak son yıllarda yoksul ülkelerin eğitim yatırımları daha
 da azalmıştır.
 
 Dünya Bankası Raporu’ndaki yoksulluk hakkındaki ifadeler
 ve bu konudaki öneriler şu saptamaları yapmaya olanak vermektedir:
 
 a)
 Küreselleşme yoksulluğu arttırmıştır.
 
 b) Gelir uçurumları, ülkeler arasında olduğu
 kadar ülkeler içinde de söz konusudur.
 
 c) Yoksulluk çok boyutlu bir kavramdır;
 sadece düşük gelir ve düşük tüketim olmakla kalmayıp, aynı zamanda eğitim eksikliği, kötü
 beslenme ve kötü sağlık anlamına da gelmektedir. Okumaz-yazmazlık, yetersiz okullaşma ve
 cinsiyet eşitsizliği yoksullukla ilgilidir.
 
 Gerek DB raporları, gerekse alandaki diğer
 araştırmalar, eğitimsel yetersizliklerin yoksullukla açık ilişkisini ortaya koymaktadır. Yetersiz
 eğitim düzeyini yükseltmek için yapılan her türlü girişim yoksullukla yapılan mücadele anlamına
 gelmektedir. Özellikle cinsiyet, kır-kent ve bölgesel eğitim eşitsizlikleri beraberinde yoksullukları
 da getirmektedir. Eğitimsel eşitsizliklerin ve yetersiz eğitim görünümlerinin ortaya koyduğu
 durumun adı “eğitimsel yoksunluk”tur.
 |