
Zamanımızın en popüler yazarlarından biri olan Diana Gabaldon, Yabancı serisinin altıncı kitabıyla 18. yüzyıldan İskoçyalı Jamie Fraser ile 20. yüzyıldan gelen karısı Claire'in destansı öyküsünü anlatmaya devam ediyor.
"Elinizden bırakamayacaksınız."
-The Cincinatti Post-
"Tarih ve efsane katmanlarıyla güçlü bir hikâye. Her sayfasından zevk aldım."
-Nora Roberts-
KAR VE KÜL
KISIM I
Yıl 1772, Amerikan Devrimi'nin arifesi, isyanın fitili çoktan ateşlendi. İnsanlar Boston sokaklarında ve Kuzey Carolina'nın taşrasında, ormanlardaki ıssız kulübelerde öldürülüyor.
Kaos patlak vermek üzere, hükümet Jamie Fraser'dan, Kral adına taşradakileri birleştirmesini ve koloniyi korumasını istiyor. Ama Jamie karısı sayesinde, üç yıl sonra silahların ateşleneceğini ve bunun sonucunda bağımsızlığın ilan edileceğini -Kral'a sadık olanlarınsa ya öldürülüp ya da sürgüne gönderileceğini- biliyor.
1776 yılından bir gazete kupüründeki Jamie ve ailesinin öleceği haberi ise daima Fraser ailesinin aklında.
Jamie zaman yolculuğu yapan ailesinin bir kez olsun yanılmış olmasını umuyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Yerağaç'ın altındaki Gölgeşehir'de, büyülü geçitler açılıyor, Tanrılar fanilerin arasında saklanarak yaşıyorlar.
Kör bir sanatçı olan Oree Shoth, bir gün çöplüğünde yarı ölü bir adam bulur. Adamın güneş gibi parıldadığını fark eder; Oree aslında büyülü olan şeyleri görebilme yeteneğine sahiptir. Oree hiç konuşmayan bu adamı tekrar hayata döndürmeye çalışırken birileri Tanrıları öldürüp bedenlerini şehrin dört bir yanına bırakmaya devam eder.
Oree'nin kalbini çalan tuhaf konuğu onu ölümcül bir tehlikenin ortasında bırakır. Katillerin istediği o mudur yoksa Oree mi; Arameri Kralı'nın dünyevi gücü müdür yoksa Karanlık Tanrı Nahadoth'un kendisi mi?
Fantastik edebiyata yepyeni bir soluk getiren Miras Üçlemesi'nin ikinci kitabı Parçalanmış Krallıklar, şaşırtıcı bir şekilde devam ediyor.
"Bazı kitaplar iyidir, bazılarıysa muhteşem fakat çok azı gerçek anlamda önemlidir… Bu kitap, yılın en okunmaya değer kitabı."
Bookpage
"Yeryüzüne inmiş Tanrıların köle olarak yönetici sınıfa hizmet ettiği, büyüleyici egzotik bir dünya... cinayet ile ihtiras birarada."
Library Journal

"Sesimizin değerini ancak susturulduğumuzda anlarız."
2014 Nobel Barış Ödülü'nün sahibi Malala Yusufzay'ın otobiyografisi BEN, MALALA tek bir insanın sesinin bile dünyaya değişim yönünde ne kadar büyük bir ilham verebileceğini kanıtlıyor…
Taliban kuvvetleri Pakistan'ın Svat Vadisi'ni kontrol altına aldığında, küçük bir kız hiç korkmadan düşüncelerini dile getirdi. Malala Yusafzay susturulmayı reddederek eğitim hakkı için mücadeleye girişti.
9 Ekim 2012 Salı günü, 15 yaşındayken, neredeyse bunu canıyla ödüyordu. Okul servisiyle eve dönerken, yakın mesafeden açılan bir ateşle başından vurulmuştu.
Malala'nın mucizevi şekilde hayatta kalıp iyileşmesi, onu Kuzey Pakistan'daki ücra bir vadiden New York'taki Birleşmiş Milletler binasının koridorlarına uzanan olağanüstü bir yolculuğa çıkardı. Malala 16 yaşında, barışçıl protesto eylemlerinin dünya çapında sembolü ve Nobel Barış Ödülü'nü kazanan en genç isim oldu.
(Tanıtım Bülteninden)