|
|
|
Karacaoğlan Yaşamı:
Çoğu halk şairi gibi, elimizde Karacoğlan'ın yaşamı ile ilgili kesin bir bilgi ya da belge yoktur. Bildiklerimiz, bazı söylentilere ve şiirlerine dayanmaktadır.
Güney illerimizdeki (Mersin, Adana, K.Maraş vb.) yaygın bir söylentiye göre Adana'nın ilçesi olan Bahçe'ye bağlı Farsak (Varsak) köyünde doğmuştur.
"Kozan Dağından neslimiz Arı Türkmendir aslımız Varsak’tır durak yerimiz"
dizeleri de bu söylentiyi doğrulamaktadır.
"Bin on beşte beratçığım yazıldı Seksen beşte belkemiğim bozuldu Bin doksanda mezarcığım kazıldı"
dizelerine göre de 1015 (1606)'de doğduğu ve 1090 (1680) 'da 75 yaşında öldüğü anlaşılmaktadır.
1640-1649 tarihleri arasında padişahlık yapmış olan Sultan İbrahim döneminde tutsak edilmiş, kısa zamanda Türkçeyi ve Türk müziğini öğrenmiş, daha sonraları besteler de yapmış olan Ali Ufki (Albert Babovski)'nin "Mecmua-i saz-ı söz" adlı kitabında, sözleri Karacoğlan'a ait iki beste vardır. Ali Ufki, bu besteleri 17. yüzyılın ikinci yarısında yapmıştır. Buna göre, Karacoğlan'ın 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir halk şairi olduğu söylenebilir.
Güney illerimizde bir söylenceye (efsaneye) göre Karacoğlan'ın yaşamı şöyledir:
Asıl adı Hasan'mış. Daha bir yaşına basmadan anadan öksüz kalmış. Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Kozan derebeyi Hüsam Bey(*} tarafından askere alınmış. Bir daha da dönmemiş. Böylece küçük Hasan ortalıktı kalakalmış !
Anasının "Karaca" diye sevip doyamadığı Hasan'a köyden (Farsak köyünden) Serdengeçti Osman Ağa sahip çıkmış. Ona babalık etmiş, büyütmüş. Yaşı on sekize gelince de, köyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş.
Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş. Ama bu düşüncesini çok sert bir adam olan babalığı Osman Ağa'ya da söyleyememiş. Çareyi köyden kaçmakta bulmuş. Düğün hazırlıkları yapılırken bir gece köyden kaçmış. Dağları aşa aşa, günlerden bir gün Karaman iline gelmiş. Orada da Boran Bey'in obasıyla karşılaşmasın mı ? Hem şaşırmış, hem sevinmiş. Elif de aylardır Karacoğlan'ın özlemiyle yanıp tutuşuyormuş...
Bir gece gizlice buluşup obadan kaçmışlar. Uzaklarda, çok uzaklarda, bir obaya, obanın beyi Tuğrul Bey'e sığınmışlar. Tuğrul Bey, obalılar, çok iyi karşılamışlar bunları. Artık Karacoğlan'la Elif orada katmışlar.
Tuğrul Bey, dillere destan bir düğün yaptırarak bunları evlendirmiş. Karacoğlan obalılara saz çalıyor, Elif de ev işleriyle uğraşıyor, mutluluk içinde geçinip gidiyorlarmış.
O yörede Köse Veli derler bir adam varmış. Elif ’e tutulup âşık olmuş. Bir gece Karacoğlan yokken, çadıra girivermiş, Elife saldırmış. Ne yapsın Elifcik? Bir duyan olmasın, rezil olmayalım diyerek sesini çıkaramamış.
Karacaoğlan bu olayı öğrenince çok üzülmüş. Derdinden deli olmuş. "Demek Elif bana ihanet etti !" diyerek obadan ayrılmış, yeniden gurbete çıkmış.
Gönlü kırık, yıllarca gurbet ellerde dolaşıp durmuş...
"Şu yalan dünyaya geldim geleli, Tas tas içtim ağuları sağ iken. Kahpe felek vermez benim muradım, Viran oldum mor sümbüllü bağ iken...''
Sonra sazını dut fidanına asmış:
- Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış...
Obalılar, Karacoğlan'ı Elifin yattığı tepenin karşısına gömmüşler.(**)
Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin üstünde biri yeşil, biri mavi iki ışık yükselir, gökyüzünde birleşir. Karacaoğlan'la Elifin sevgileridir bunlar...
Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış. Çürümüş, yenisini yapıp asmışlar. Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler. Yüzyıllardır, yel estikçe Karacaoğlan'ın sazı kendi kendine ötüp durmuş...
"Şu yalan dünyaya geldim geleli, Tas tas içtim ağuları sağ iken. Kahpe felek vermez benim muradım, Viran oldum mor sümbüllü bağ iken...''
Sonra sazını dut fidanına asmış:
- Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış...
Obalılar, Karacoğlan'ı Elifin yattığı tepenin karşısına gömmüşler.(...)
Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin üstünde biri yeşil, biri mavi iki ışık yükselir, gökyüzünde birleşir. Karacaoğlan'la Elifin sevgileridir bunlar...
Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış. Çürümüş, yenisini yapıp asmışlar. Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler. Yüzyıllardır, yel estikçe Karacaoğlan'ın sazı kendi kendine ötüp durmuş...
|