0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1 2
Konu: Hayal Gücü Yarışması.  (Okunma Sayısı: 3524 Kere Okundu.)
Yanıtla #10
« : Haziran 22, 2009, 01:55:22 ÖS »

-LoSS AnGeL-
*
Üye No : 12693
Nerden : Tekirdağ
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 5276
Mesaj Sayısı : 23 369
Karizma = 45516


Yaşandı ve Bitti

Bir 18 Mayıs sabahıydı.Yine aynı şeyler olacak diye can sıkıntısıyla uyanmıştım bugünde.Nerden bilebilirdim ki hayatımın en güzel günlerinden birini geçireceğimi.Öğlen bir msj geldi telefonuma şöyle yazıyordu 'saat 5 gibi heykel meydanında olmalısın' içim ürperdi bir an.Numara hoşlandığım çocuğa aitti.Neden böyle bir msj atmıştı acaba.Sabırsızlıkla saat 5'i bekledim ve meydana gittim.Çok kalabalıktı ama durdum bir yerde.Omzuma bir el dokundu.Arkamı döndüğümde 0'nu karşımda gördüm.Sadece gülümsüyordum.Merhaba dedi bana en içten sesiyle masmavi gözleriyle Merhaba dedi..Hayalmiş gibi hissediyordum inanamıyordum.
Kendime gelince karşılık verebildim.Şaşırdığımı anlamış olmalıydı ki yüzündeki gülücükler arttı,daha sıcak daha içten yaklaştı bana.Gelmezsin diye çok korktum dedi ve elindeki paketi 'açar mısın' diyerek uzattı.Bende karşılık vermeden açtım ve bir defterle karşılaştım.Sonra bana eve gidince bunu oku msjını beklicem dedi ve gitti.
Ben ise şaşkınlıkla koşarcasına eve gittim odama kapandım.Defteri okumaya başladım.Her sayfasında ayrı bir duygu vardı bana duyulan bir hoşlantıyla başlamış aşka dönüşmüştü.Ve en son sayfasına geldiğimde 'seni çok seviyorum her zaman benimle olmanı istiyorum' yazıyordu.Ve msj attım bende seni seviyorum diyerek.



Günler,Aylar geçti.Herşey hayal gibiydi hala tam 6 aydır birlikteydik.7.ayımızı kutlayacağımız akşam bir msj geldi bana 'seni çok sevdim,seviyorum.kendine iyi bak güzelim.üzmesin kimse seni ama özür dilerim.hoşçakal.'
şaka gibi geldi ilk baştan..O güzel günler gerçekten hayal miydi? bende sinirli bir halle cvp verdim ne oluyor neden böyle diyorsun diye birkaç msjımdan sonra cvp geldi hastayım,çok hastayım artık sana faydam olmaz diye.Ben seni sadece sağlıkta değil hastalıktada kabul etmiştim halbuki.Birşey yazamadım cevap veremedim..
Tam 1 ay geçmişti hala aklımdaydı.Ve msj attım tekrar nasılsın diye.Cevap geldi zor yürüyorum iyi diyemem diye.bende o gece aradım onu uzun uzun konuştuk bırakmıcam seni dedim asla bırakmıcam inan iyileşeceğine gerçekten inan iyileşiceksin beni birazcık seviyorsan inan dedim.Ve o günden sonra herşey iyi gitmeye başladı.Doktorlarda iyiye gittiğini söylüyordu fakat bir gece ateşi çıkmış hastaneye kaldırmışlar kuzeni bana msj attı durumu belirtti.Ağlamaktan gözlerim şişmişti artık yaş akmıyordu gözlerimden.Bir süre sonra bir msj daha 'abimin kalbi duruyor napıcam ben onsuz napıcaam' diye..Daha çok hıçkırıklara boğuldum ama ne fayda o gidiyordu o ölümü seçmişti.Ama öyle olmadı geri döndü tekrar çığlık mı atsam yanına mı gitsem ağlasam mı gülsem mi bilemiyordum.Doktorlar bile ağlıyormuş.O ise uyandığında benim adımı vererek o olmasa geri dönmezdim demişti.Hergün ziyaretine gidiyordum.Herşey güzel gidiyordu.Meğer sadece benim için güzel gidiyormuş.Dış ülkede bir hastaneye kaldırıldı apar topar.1ay orada kaldı.haberini sadece kardeşi ve kuzeninden alıyordum.Ama sonunda evine gelmişti kimseyle konuşmuyormuş,yürüyemiyormuş,hiçbirşey yemiyormuş..Kardeşinden teli ona vermesini istedim.Seni çok özledim diye msj attım ve cvp geldi beni hala unutmadın mı diye.bende ben seni unutmak için mi sevdim diye karşılık verdim.Ama o hep olumsuz düşünüyordu.benden bir fayda yok diyordu.böyle diyerek benide çok üzüyordu.ama o hayattan,benden kopmuştu bir kere.
Benimlede konuşmuyordu artık haberlerini sadece akrabalarından alıyordum.ama ne fayda Ağlıyorum. hayat çok acıtmıştı canımı.

Bir cumartesi günüydü.Ve bir msj.'Onu kaybettik dün gece.'diye.Bu msj beni değiştirdi.O sevdiğim,güzel günler geçirdiğim,bana örnek olan insan artık hayatta değildi.Yaşamıyordu.Bırakmıştı beni,sevdiklerini,sevenlerini,herşeyini..
Bu msjdan sonra anladım ki Hayat bir ince ipmiş.İnsan tökezleyip tökezleyip düşüp sevdikelrinin canını acıtırmış.
Böyle olmasını kim isterdi ki..Böyle olmamızı kim isterdi.Seni çok sevmiştim seviyordumda.
Ama hayat diyoruz ya herşey bizim yaşamamız içinmiş.Ölümde yaşamda bizim içinmiş.
Kendine iyi bak olur mu ben iyiyim ama sensiz ne kadar olabilirim ki ..
Hayat önce güldürüp sonra ağlatıyor ya canım acıyor artık.
Kendime hiçbir zaman Yaşandı ve Bitti diyemiyorum.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Hayal Gücü Yarışması.
« Posted on: Nisan 23, 2024, 08:46:09 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Hayal Gücü Yarışması. e-book, Hayal Gücü Yarışması. programı, Hayal Gücü Yarışması. oyunları, Hayal Gücü Yarışması. e-kitap, Hayal Gücü Yarışması. download, Hayal Gücü Yarışması. hikayeleri, Hayal Gücü Yarışması. resimleri, Hayal Gücü Yarışması. haberleri, Hayal Gücü Yarışması. yükle, Hayal Gücü Yarışması. videosu, Hayal Gücü Yarışması. şarkı sözleri, Hayal Gücü Yarışması. msn, Hayal Gücü Yarışması. hileleri, Hayal Gücü Yarışması. scripti, Hayal Gücü Yarışması. filmi, Hayal Gücü Yarışması. ödevleri, Hayal Gücü Yarışması. yemek tarifleri, Hayal Gücü Yarışması. driverları, Hayal Gücü Yarışması. smf, Hayal Gücü Yarışması. gsm
Yanıtla #11
« : Haziran 23, 2009, 12:09:12 ÖÖ »

Sairfilmenam
*
Üye No : 19810
Yaş : 28
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 315
Mesaj Sayısı : 3 644
Karizma = 30895


                          alıntı değildir. komedi ve dram içerir..    


                                                                           Yas Sonrası Saadet
   Cuma günü İstiklal Marşı’nın ardından okul dağılmıştı. Salih, okuldan henüz gelmişti. Heyecan içersinde annesine koştu. Sevinçle haykırıyordu. Annesi tam ona: “Ne oldu Salih, hayırdır?” diyecekti ki sözünü Salih kesti:
-   Anneciğim hani geçen gün sınav olmuştuk ya?
-   Evet. “Biraz kötü geçti.” demiştin hani o sınav mı?
-   Evet.  anneciğim o sınavdan beş aldım!
Meltem Hanım bunu duyunca düşünür, ardından çok şaşırır. Ve sonunda Salih’e parlar:
-   Evladım sen o sınava çalışmamıştın. Nasıl yüz aldın? Bana bak eğer kopya çektiysen…
-   Vallaha çekmedim anne.  Sorular şıklıydı. Biliyorsun bizde üç şık var. Attım tuttu.
-   Evladım bu böyle olmaz. Ya seni hocan sözlüye kaldırırsa? Bizim zamanımızda hep öyleydi. sınavda bir soruyu bilmeyegörsün. Anında:  “kalk bakayım sözlüye“ derlerdi hocalar. Sizin gibi laylaylom yoktu. İyi ki de yokmuş. Bak işte mum gibiyiz.
-   Off anne! Her sınavdan sonra bunları anlatmak zorunda mısın?
-   Sus bakayım kerkenez. Sen giderken biz dönüyorduk hem de ne dönme bir tokatla yirmi tur dönerdik üç yüz seksen derece. Yoksa üç yüz altmış mıydı? Neyse o kadar dönerdik işte.
-   Üç yüz altmış anne üç yüz alt…
-   Tamam anladık. Bilmişlik yapma anneye. Gel bakayım. Sarıl anneye.  Nasıl geçti okul?
-   Sınav olduk dedim ya anne?
-   Çocuğum demin söyledin sınav olduk diye. 6 saatte mi sınav oldunuz?
-   Ya yok anne. Yine yanlış anladın. O demin dediğim sınav bu gün değildi. Geçen günkü sınavdı. Sınav bitti ya demin notları konuşuyorduk. Hem o matematikti. Bu hayat bilgisi .
-   Hım! Öyle söylesene sen. Peki diğer dersler?
-   Eeeee, şeyy…
-   Bana bak sınavdan sonra yine mi kaçtın? A oğlum yine o pinokyaya mı uydun?
-   O pinokya değil pinokyo. Ayrıca arkadaşımın adı da Kerim.
-   Her ne haltsa. O çocuk adamı dar ağacına götürür. Onunla yüz göz olma.
-       Anne napayım en samimi arkadaşım o. Ayrıca o yalan da söylemiyor.Arada palavra sıkıyor ama yalan söylemiyor.
-   Evladım bunları sana o söyledi değil mi? Evladım o pinokya her yalan söylediğinde sana:“Ben yalan söylemiyorum. Sadece abartıyorum der. Şaka yapıyorum der. Sende onu dürüst sanırsın.”
-   Tamam anne bir daha onunla konuşmam.
-   Hah aferin babana söyleyeceğim gelince sana gofret getirsin.
-   Ama anne…
-   Anneye ama yok tamam işte bir daha onunla konuşmayacaksın.
-   Tamam.
-   Neyse kapatalım bu konuyu da senin sınava dönelim. Ayrıca okuldan kaçtığın için cumartesi günü evdesin temizliğe yardım edeceksin.
-   Ama anne…
-   Anneye ama denmez. Sadece dediğimi yapacaksın. Okuldan kaçmıcaksın. O Kerim’ e de uymayacaksın.
-   Tamam anne.
-   Anne babam nerde kaldı?
-   Bilmem. Gelir birazdan.
Kapıdan anahtar sesi geliyordu. Gelen Sadık Bey’di. Sadık Bey epey yorgundu. Çünkü fabrikanın çoğu işi ona kalmıştı. Üç kişiden oluşan bu mutlu aile Meltem Hanım’ın mefruşat işinden, Sadık Bey’ in dokuma fabrikasındaki işinden olmak üzere iki maaş giriyordu. Ekmek aslanın midesindeydi. İki maaş bile bazen yetmiyordu. Salih bazen bilyelerini satıp harçlığını çıkarır. Babasının verdiği harçlığı da evin kül tabağının altındaki işlemeli  -annesinin ördüğü- dantelin altına koyardı. Annesi ona babasından para alıp ekmek almasını söylediğinde o gider işlemeli dantelin altındaki parayla ekmek alır, artanı da yerine koyardı. Bu durum nadir gerçekleşirdi. Genellikle koyduğu paraya dayanamayıp bir güzel arkadaşlarıyla çarçur ederdi.
   Sadık Bey, Salih’  e çok düşkündü. Bazen Salih’le ilgilenmesi, Meltem Hanım’ın ilgilenmesinden daha hoş olurdu Salih için. Salih, babasını çok severdi fakat bir o kadarda babasından ürkerdi. Çünkü Salih’in babası, annesinden daha ağır cezalar verirdi.
   Salih bu okul olayını babasına annesinin söylemesini istedi. Annesi kabul etti. Sonra Salih’e kendi odasına geçmesini söyledi.
Sadık Bey içeri girdi:
-   Ben geldim. Merhaba hanım nasılsın?
-   Hoş geldin bey. İyiyim çok şükür. Nasıl geçti günün bey?
-   Eh,işte bildiğin gibi. Eşşek gibi çalış üç kuruşa talim et. Ne olacak? Ee, senin nasıl geçti?
-   Bende bildiğin gibi işte. Öğlene kadar dikiş dersi verdim sonra ev işleri işte.
-   Hım. Salih nerde? Ortalıkta görünmüyor sıpa.
-   Odasında bey. Yeni geldi. Haftanın yorgunluğu var çocukta.
-   Hayırdır? Bir kabahat mi işledi? Salih boş yere odasına çekilmez.
-   Bey Salih…
-   Evet…
-   Eeee… Şey… Salih bu gün...
-   Geveleme hanım ben biliyorum okuldan kaçtı değil mi?
-   Evet. Bey ama üstüne varma çocuk işte.
-   Ama hanım varma varma nere kadar? Hep kaçıyor okuldan. Yine bukalemun Kerim’le kaçtı dimi? Sıpa yine kandı Kerim’e. Yine kafaladı Kerim bizim sıpayı.
-   Tamam bey ben konuştum Salih’le bir daha onla konuşmayacak.
-   O Kerim kaçarsa kaçar ne olacak çocuğun babası bizim fabrikanın sahibi. O çocuk okumaz. O kaçsın zaten bir cacık olmaz ondan. Babası alır onu koyar fabrikanın başına ohh! Miis gibi iş… biz öyle değiliz ama. Ekmeğimizi taştan fikrimizi baştan çıkarıyoruz.
-   Bunları bende hep söylüyorum ona. Artık akıllanmıştır.
-   İnşallah hanım yoksa o Kerim bizim saf sıpayı serseri bile yapar. O çocuk okula iki yıl geç başlamıştı.
   Sadık Bey, Salih’ in odasına gidiyordu. Salih, odasında çocuk dergisi okuyordu. Daha doğrusu amacı, kendini babasına o an öyle göstermekti. Aslında kulağını kendi odasının kapısına dayamıştı salonda konuşulanları duymak için. Babasının geleceğini sezdiği anda elinde dergiyle atladı yatağına. Babası odasına girdiğinde:
-Ne o Salih? Hayırdır, kitap mı okuyorsun?
-Hayır babacığım, dergi okuyorum.
-Bugün olanları anlatacak mısın?
-Annen den duyarsam cezan büyük. İstersen sen söyle de cezan küçük olsun
-Tamam babacığım söylüyorum.  Bu günkü sınavdan beş aldım. Ama çoğu soruyu bilmiyordum. Rastgele işaretledim doğru çıktı. Ayrıca hayat bilgisi sınavından sonra okuldan kaçtım.
-Ama evladım o çocuklar zengin, hem onun geleceği yok. Ayrıca da çocuk çok yalancı. O gün kahvecinin camını o kırmıştı, seni göstermişti. Fırçayı sen yedin, parayı biz ödedik. Babası fabrika sahibi diye de bir şey diyemiyoruz. Sonra ne dedi sana o bukalemun. Kesin: “Şaka yaptım!” demiştir sana. Haksız mıyım?
-Evet öyle söyledi ama…
-Duymak istemiyorum Salih! Bir daha Kerim’le gezmek, konuşmak, oynamak yok.
-Tamam babacığım. Söyleyeceklerin bu kadar mıydı?
-Kurtulmaya çalışma Salih. Okulunun etütüne katılacaksın. Derslerin düzelsin. Bir daha rastgele sınava girmek yok.
Sadık Bey, kırk altı yaşındaydı ve biraz asabi bir insandı. Sinirleri, fabrika işlerinden dolayı yıpranıyordu her gün. Ama yine de Salih’e ya da Meltem Hanım’a sert davranışlar sergilemezdi. Salih Bey oturaklı, akıllı bir adamdı. Lise mezunuydu ama, “Üniversite mezunuyum.” Diyenlere taş çıkarırdı. Tavana baka baka hesaplamalar yapardı, Salih hesap makinesini getirene kadar bitirirdi hesabını. Sadık Bey’in içkisi, kumarı yoktu. Bırakın kullanmayı, bunların bulunduğu ortamlardan bile kaçardı. Ama sigara! Sigaraya çok düşkündü. Sadık Bey’in sigaraya olan düşkünlüğü onu iki kere kalp krizine götürmüştü. Otuz yıla yakın zamandır sigara kullanıyordu. Sigara, iki kez kalp krizine götürmüştü bu otuz yıl boyunca içen ve kırk altı kere yıllanmış olan bu orta yaşlı adamı.
   Bu olayların ardından altı yıl geçmişti. Salih lise bire gelmişti. Artık ergin bir birey olmaya doğru ilerliyordu. Yaşının ona verdiği zeka, onu sınavlarında aşarmaya teşvik ediyordu ve bu konuda en büyük yardımı sağlıyordu. Meltem hanım ile Sadık bey geç evlendiklerinden dolayı Salih henüz lisedeyken ikisi de elli iki yıla merdiven dayamışlardı. Bu geçen zaman içerisinde Meltem Hanım da Sadık Bey de emekli olmuştu. Salih artık çözemediği o eski –üçüncü sınıfta iken –kolay sorular gibi bu zor sorularını babasına sormuyordu.
   Günleri çok güzel geçiyordu Salihlerin. Ama Salih’in bir korkusu vardı. Annesi ve babası yaşlıydı. Salih’e göre, onun annesiyle babası ondan önce ölecekti. Ama bu işin Allah tarafından olduğunu da unutmuyordu. Yine de o hep yaşa bakıyordu. Kaderine bakması, belki onun daha erken öleceğini söylediğinde ise buna pek ihtimal vermiyordu. Bu onu korkutuyordu. Çünkü ölümün ne olduğunu hiçbir yaşayanın tam olarak bilmediği gibi, o da bilmiyordu.
Sıcak yaz günlerinin başlangıcı ardından, karne günü gelmişti.
   Salih karnesini aldığında çok mutlu olmuştu. Lise sonlu öğrencilerin veda merasimlerinden sonra evine dönerken arkadaşları ile karşılaştı. İçlerinde onlardan iki yaş büyük olan Kerim de vardı. Hem de Kerim spor bir arabayla gelmişti. Şoförü de yoktu. Kendisi kullanıyordu. “Hayırlı olsun” faslından sonra parka gitmiştiler. Kerim, spor arabasıyla eve gidip biraz daha para alacaktı. Kerim gittikten sonra Salih bir an duraksadı. İçinde bir eksiklik, bir yanma, ardından da bir soğukluk hissetti. Bir an için hislerinden korktu. Neden öyle olmuştu acaba? Bunu düşünürken dalıp gitmişti Salih. Salih bir müddet öylece kalakaldı. Bu sırada hemencecik giden Salih hemen de gelmişti. Salih’i öyle donuk görmüştü Kerim. Arkasından Kerim onu uyandırmak amacıyla öyle bir havladı ki. Salih’in aklı bir an için gidip geldi. Bir anda unutmuştu demin olanları. Gülmüştü ardından. “Ne olacak ki?” dedi kendi kendine. Akşama kadar parkta dolaştılar, çarpışan arabasından gemisine kadar hepsine bindiler.
   Akşam olmuştu. Bütün çocuklar evlerine dağıldı. Salih de evine giderken saat sekiz buçuğu gösteriyordu. Salih hiç bu kadar geç kalmamıştı. Annesiyle babasının ona kızacağını biliyordu. Fakat karnesini onlara gösterdiğinde:”haydi bakalım bu seferlik böyle olsun diyeceklerini umuyordu. ”
   Evine dönmüştü Salih. Kapıyı çaldı. Hemen açıldı kapı. Karşısında gözü yaşlı, sükun içerisinde annesi duruyordu. Salih:
-   Ne oluyor anneciğim? Bu içerideki kalabalıkta ne? Bu Kur’ an sesleri de neyin nesi?
-   Sus evladım. İçeri gir çabuk!
Meltem Hanım, sükunetini konuşmayla bozsa da, metanetini korudu. Salih:
-   Ne oldu anne, neden evin içi kalabalık?
-   Senin arkadaşın yok mu? O meşhur fabrikatörün oğlu Kerim!
-   Evet. Ne oldu ki? Hem bu ağlama sesleri de ne?
-   Evladım hala anlamıyor musun?  Senin o arkadaşın Kerim, babana spor arabasıyla çarpmış. Ehliyeti yokmuş ama hava atmak için şoförünü atlatıp, babasından izin almadan almış arabayı.
-   Ama bize bunu söylemedi.
-   Sen hala onu savun. Bu saate kadar onunlaydın değil mi?
Salih bunları duyunca, arkadaşının ne kadar kötü, ahlaksız ve umursamaz olduğunu anlamıştı. Altı yıldır savunduğu Kerim’ e kin kusuyordu şimdi. Gözyaşları içinde “her şey karşılıklı” diyordu. Sanki bunu istem dışı söylemişti. Sonra içeri girerken düşünüyordu:
-   Bunlar nasıl insan çarpıp kaçıyorlar, bir özür dilemiyorlar, hastaneye götürmüyorlar. Bu nasıl insanlık?

   Babasının cesedine baktı. Evde kim varsa, başını okşuyordu Salih’in. Salih hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. O gece hıçkırıkla, göz yaşıyla geçti. Ertesi gün babasını özlemişti. Babasının kendisine “sıpa” demesini bile özlemişti. O gün hiç konuşmamıştı. Sonunda Kerimlerin evine gidip olanları fabrikatöre anlatmaya karar vermişti. Annesine bir şey söylemeden koyulmuştu yola. Yolda her gördüğü babasıyla oynaya çocuk gördüğünde imreniyordu onlara. Sonunda varmıştı fabrikatörlerin evlerine. Ne evi? Oraya ”ev“ demek günahtı. Saray gibi lüks villaya girecekti. Bu zenginlik onu büyülemişti. Ama ne fark ederdi ki? Bu babasını geri getirmeyecekti. Aksine bu gördüğü zenginlik babasını onlardan koparmıştı. Babasını düşünerek kendine geldi.
   Villanın kapısında bir bekçi duruyordu. Salih’i içeri almadı. Salih buna öyle sinirlenmişti ki içinden bağırmak geldi. Öyle de yaptı. Bunun üzerine villanın penceresinden bir baş göründü. Yaşlı şirin bir ses duydu Salih. “Siz de kimsiniz” dedi Salih.
-   Bırak çocuğu Hikmet Efendi.
-   Peki beyim
-   Ben Tevfik Yıldırım. Bu villanın sahibiyim. Sen kimsin evlat.
-   Ben Salih Saka. Konuşabilir miyiz?
-   Peki evlat gel buraya.
İçeri aldılar Salih’i. Aralarında şöyle bir konuşma geçti Salih ile Tevfik Bey’in.
-   Ben Salih Saka. Efendim sizin oğlunuz Kerim dün spor bir arabayla babama çarpmıştı. Ehliyeti olmadığını öğrendim.
-   Hımm demek öyle. Bana bundan hiç bahsetmedi. Bak evlat, Kerim’in nasıl bir çocuk olduğunu en iyi ben bilirim. Çok şımarık ve umursamaz bir evladım var. O spor araba da abisinin. Dün arabasını aradı abisi. Akşama doğru Kerim geldiğinde arabanın sol tarafında vuruk vardı. Onu ellerimle polise teslim edeceğim. Evlat, benim iki evladımda hayırsız. Benim bütün servetim ben öldükten sonra heba olacak onlara verirsem. Evlat sen ahlaklı, akıllı ve cesur bir çocuksun. Benim mirasçım olur musun? Evlat seni ilk gördüğümde yüzündeki dürüstlük hoşuma gitti. Benim evlatlarımın nuru piri yok. Çok şımarıklar. Evlat lütfen mirasçım ol. Kerim’i polise teslim edeceğim. Böyle hem adalet yerini bulacak hem de sizin durumunuz düzelecek.
-   Efendim bana olan teklifiniz için teşekkür ederim. Ama benim tek dileğim adaletin yerini bulması. Ayrıca şöyle düşünüyorum ki sizin evlatlarınız rahata alıştıkları için servetinizin bana nakledileceğini öğrenirse bana zarar vermek için her şeyi yapabilirler. Adaletin yerini bulması için Kerim’i polise teslim edin. Başkasına da zarar verebilir. Umarım zarar ilk ve son biz oluruz. Şunu da size söylemek istiyorum. Ben buraya gelene kadar Kerim’e kin kusuyordum. Artık anlıyorum ki bu babamı geri getirmeyecek. Adaletin yerini bulması benim için kafi geldi.
-   Peki evlat sen bilirsin. Ama arada bir ufak tefek maddi yardımlarım olacak size. Buna hayır demezsin herhalde.
-   Teşekkür ederim efendim. Babam bana her zaman “hak etmediğin hiçbir şeyi kabul etme” derdi. Siz bunları teklif edince benim aklıma bu söz geldi.

Bunları söyledikten sonra, Salih arkasını döner ve gider.


___________________________________________________________________________________________________________


K. Bakmayın biraz uzun
« Son Düzenleme: Haziran 23, 2009, 12:11:50 ÖÖ Gönderen : RaPPeR_aLiNHo »

Sairfilmenam
Yanıtla #12
« : Haziran 26, 2009, 04:10:49 ÖÖ »

x[BLack RoSe]x
*
Üye No : 2816
Yaş : 34
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 901
Mesaj Sayısı : 12 413
Karizma = 13


Yarısma süresi sona ermiştir.SonucLar 5 gün içinde açıklanacaktır.Kilit.
Sayfa 1 2
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Hayal Gücü Oyunu « 1 2 ... 6 7 »
Board Oyunları.
Asortik Hatun 67 12830 Son Mesaj Ağustos 31, 2014, 06:17:36 ÖS
Gönderen : shinku
Hayal Gücü !
Fotoğrafçılık
-minel- 1 1090 Son Mesaj Temmuz 03, 2015, 02:26:37 ÖÖ
Gönderen : Tourniquet


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular