“İyi olacak biliyorsun, değil mi bebeğim?” Arzularıma ihanet eden sesim alçaktı.
Gözlerini kapattı, yutkundu ve derin bir nefes aldı. Gözlerini tekrar açtığında endişe yayıyorlardı. “Ama daha fazlasını istiyorum,” dedi.
"Daha fazlasını mı?"
Siktir! Bu da neydi?
Kafasını salladı.
“Daha fazlası?” diye tekrar fısıldadım. Dudağı baş parmağım altında yumuşaktı. “Sen kalpler ve çiçekler istiyorsun.”
Siktir. Onunla yürümeyecekti. Nasıl yürüyebilir ki? Ben romantizm yapmam. İkimiz hakkındaki hayallerim ve umutlarım parçalanmaya başlamıştı.
Gözleri kocaman, masum ve yalvarıyordu.
Kahretsin. Çok baştan çıkarıcıydı. “Anastasia, bu bildiğim bir şey değil.”
“Benim de.”
Tabii ki, daha önce hiçbir ilişkisi olmadı ki.
“Çok şey bilmiyorsun.”
“Sense tüm yanlış şeyleri biliyorsun.”
“Yanlış? Bana göre değil. Dene,”
Lütfen. Benim yolumdan dene.
Suratımda bir ipucu ararken, bakışları fazlasıyla yoğundu. Ve bir anlığına her şeyi gören mavi gözlerinde kayboldum.
“Tamam,” diye fısıldadı.
“Ne?” Vücudumdaki her tüy ilgiyle kalktı.
“Tamam, deneyeceğim.”
“Kabul ediyor musun?” İnanamıyordum.
“Hassas sınırlara tabi olarak, evet, deneyeceğim.”
Tanrım. Kucaklayışımla sarmalayarak onu kollarıma alıp, yüzümü saçlarına gömdüm ve tahrik edici kokusunu içime çektim. Kalabalık bir alanda olmamız umurumda değildi. Sadece o ve ben. “Tanrım, Ana, çok beklenmediksin. Nefesimi kesiyorsun.”

Asansörde onu tamamen fark ettim. Hoş kokusu hislerimi ele geçirdi. Nefes alışverişi değişti, biraz tutuklaştı ve parlak, davetkâr bir bakışla beni süzmeye başladı.
Siktir!
Dudağını ısırıyordu.
Bilerek yapıyordu. Ve kısa bir süreliğine onun şehvetli, büyüleyici bakışlarında kayboldum. Vazgeçmedi.
Sertleştim.
Aniden.
Onu istiyordum.
Burada.
Şimdi.
Asansörde.
“Ah, evrak işlerinin canı cehenneme.” Sözler birden ağzımdan çıktı ve bir hisle onu yakaladım ve duvara doğru ittim. İki elini de tutarak başının üstünde kenetledim, böylece bana dokunamayacaktı. Onu güvenceye alınca, dudaklarım onunkileri arayıp buldu ve diğer elimi saçlarına doladım.
Bir sirenin çağrısı gibi ağzıma doğru inledi ve sonunda tadını alabildim: nane, çay ve meyve bahçesi. Göründüğü kadar güzel bir tadı vardı. Bana bolluk zamanlarını hatırlatıyordu. Tanrım. Onu istiyordum. Çenesini kavrayarak öpüşümü derinleştirdim. Ve dili çekinerek benimkine dokundu... keşfediyordu. Düşünüyordu. Hissediyordu. Beni öpüyordu.
Ah, Güzel Tanrım.

“Ama ben bencil bir adamım. Sana hayranım. Seni istiyorum ve bir başkasının sana sahip olacağını düşünmek karanlık ruhuma saplanan bir bıçaktan farksız.”
#ChristianGrey #KaranlığınElliTonu #FiftyShadesDarker

“Bu en sevdiğim çay,” demesiyle aklıma Twinings İngiliz Kahvaltı çayını sevdiğini yazdım. Çay poşetini bardağa batırışını izliyordum. Güzel ve karmaşık bir manzara. Çabucak batırmayı bıraktı ve poşeti çay tabağına koydu. Ağzım eğlenceyle seğirdi. Çayını açık ve sade sevdiğini söylediğinde, bir an nasıl bir erkekten hoşlandığını anlattığını düşündüm.
Kendine gel, Grey. Çaydan bahsediyor." 

Çeviriler ve Görseller İçin
Fifty Shades Of Grey Turkey
Facebook Sayfasına Teşekkürler.. Emeğinize sağlık