|
|
|
Eski Toplumlarda Konuşma Yasağı ve Selamlaşma
Abipon yerlileri arasında, henüz evlenmemiş bir kadın ile erkek arasında, hem cinsel ilişki kurmak, hem de konuşmak (dolayısıyla selamlaşmak) yasaktı. Eski toplumda, bireyle yakın akrabalık bağlarına sahip olan birisinin ölümünü takip eden 'yas dönemi' içinde, bireyin; yeme, içme, uyuma ve cinsel ilişkide bulunma yasaklarının yanısıra, bir de 'konuşma yasağı' bulunmaktaydı. Bu olgudan, İlyada'ya yansıyan kısmı bakımından, 'yas dönemi yasakları' arasında da bahsetmistik. Ölü evinde sesli konuşma yasağı gibi uygulama gelenekleriyle devam eden 'yas dönemi konuşma yasağı'nın gerisinde, eski toplumda, bireyin, aidi olduğu toplum birimini gizleme çabası yatıyor olmalıdır. Konuşma yasağı; ölü yakını bireyin saç-baş dağıtma, göğüs-bağır parçalama, giysilerini yırtıp atma gibi toplum birim aidiyet belirleyicisi öğelerden kurtulma davranışı ile birlikte anlam kazanır.
Abipon bekar kadını ile bekar erkeği arasındaki konuşma yasağının gerisinde ise, onlar arasındaki cinsel ilişki yasağını kesin kılma çabası bulunuyor. Yeni evlenmiş gelinin veya genel olarak, farklı iki cinsin konuşma yasağı, eski toplumun sınıflayıcı evlilik düzeninin bir tamamlayıcısıydı. Türkiye'de, kimi yörelerde, yeni evli gelin, hiç olmazsa ilk doğumuna değin, kayınbaba, kayınlar ve öteki erkeklerle 'konuşma yasağına' uymaktadır. Eski temelleri sonradan ortadan kalktığı için şimdi 'saygısal bir görenek' gibi algılanan bu uygulamanın başlangıcında, sözkonusu kadının 'yabancı'lığını ele verecek olan konuşmasını yasaklama ve böylece onu öteki erkeklerin cinsel ilkişki isteğinden 'koruma' çabası bulunuyordu. Toplum birimler arasında eskiden yürürlükte olan evlilik sistemine göre, örneğin Mezopotamya'da, kayınbaba ve kayınlar dahil, bir toplum birimin tüm erkekleri, karşı toplum birimden gelin gelen kadın üzerinde cinsel ilişki hak sahibi idiler. Assur yasaları, gelini alacak damat adayının ölmesi halinde, o gelinin, ölen damat adayının erkek kardeşlerinden birisi ile, hatta ölen adamın oğullarından biri ile evlendirilmesini hüküm olarak yazarken, bu yandaki toplum birim erkeklerinin tümünün karşı yanın bütün kadınları üzerindeki genel evlilik hakkı eski geleneğinden yola çıkıyor olmalıydı. Musevilikte de dul kalan gelinin kayınbiraderi ile evlenmesi öngörülür. Henüz bir çocuk doğurarak veya değişik ritüeller yoluyla gelin geldiği toplum birim aidiyetini kazanamamış yeni gelin, işte bu nedenle, kayınları, kayınbabası ve öteki köy erkekleriyle konuşmayarak, onlardan gizlenerek, evden dışarı çıkmayarak, çarşafa girerek, artık ulaşılmış olan tek erkekle evlilik yeni sisteminde, bu erkeklerin eski haklarını kullanmaya devam etme çabalarını boşa çıkarmaya çalışmaktadır.
Mezopotamya (örneğin Assur) geleneğinden devir alınan çarşaf uygulaması, kadının toplum birim aidiyet kimliğini ele veren belgilerini (hızma, küpe, yüzük, saç modeli, giyim kuşam biçimi...) gizlemekte ve böylece, onu, kocası dışındaki erkeklerden korumaktaydı. Evli kadınları çarşaf içine sokan Asur yasaları, aynı metinlerde, kutsal fahişenin örtünmesini, çarşaf kullanmasını yasaklamakta; başlarını, giysi ve ziynetlerini görünür kılma zorunda bırakmaktadır.
Mezopotamya'da genel olarak kölelere uygulanan dil kesme uygulaması, ortaya çıkış koşulları bakımından bir uygarlaşma adımı olmalıydı. Çünkü, farklı bir toplum birimi içinde, bir yabancı erkeğin, bir yabancı olarak henüz yaşama koşulunun bulunmadığı toplumsal şartlarda, bu yabancının dilini kesmek, yabancının yabancılığını ortadan kaldırarak onu ortak yaşama katma eylemi; onu yaşamda tutabilmenin o dönemdeki çözüm biçimlerinden birisidir. Eski toplumda, kölenin ölüme en yakın duran birey olması, kölelik uygulamasının, tutsağı öldürme yerine geçen bir uygarlık adımı, ama henüz yeni bir adımı, olduğunu da göstermektedir. Sonraki yorum ve uygulama yönelimleri değişmiş olsa da, bir ceza hükmü haline gelmeden çok önce, dil kesme uygulaması, yabancının, yabancılığını gizleyerek yaşatmanın çözüm biçimlerinden birisi olarak kullanılmış olmalıdır.
|