|
|
|
Çok seviyordum onu; çocukluğum onun yanında geçmişti. Büyümemde ve gençlik çağında çok emeği geçmişti; bir nevi ikinci anneydi benim için. Amcamın hanımıydı. Evlerimiz de çok yakındı, çatıdan inen damlalar aynı yere vururdu nerdeyse.
Okumamı çok istiyor, okumamı sevmem de çok hoşuna gidiyordu. Oğulları okumadı diye üzülürdü hep; zamanında da çok uğraşmıştı ama olmamıştı işte.
Öyle usulca yürüyüşü ve konuşması vardı ki;kimse ne konuşmasından rahatsız olurdu ne de ayak sesini duyardı; öylece kapıda beliriverirdi.
Balkona oturmayı sevdiğimi bildiğinden, evine gittiğimde, hasta bile olsa bana eşlik ederdi. Uzaktan gelenleri hep o tanırdı ben kimseyi tanıyamazdım; gözleri benimkinden 45 sene daha fazla yaşamıştı oysa.
Annesi, babası ve bütün kardeşleri ölmüştü; artık bir o kalmıştı geriye. Ve mezarlarına baka baka,özlem dolu , yangın dolu içini sızlata sızlata, dişlerini dudaklarına basıp, masmavi gözlerinden yaşlar boşalırdı her dem. Onun ağlayışına hiç dayanamazdım.
Öğretmen olunca, üzerimdeki hakkı biraz kalksın diye, sevindireyim diye, hediye almak istedim. Ona söylemedim tabi. Ne kadar çok mutlu olacaktı, onu tahmin etmek hiç zor değildi. Ama araya hep bir şeyler girdi, o bayram bu bayram; bu gün yarın derken zaman geçip gitti, bazen de unuttum. En sonunda Ramazan Bayramında almaya karar verdim; gözünden mutluluk yaşları akacağını, bana sarılıp defalarca öpeceğini biliyordum, çok sevinecekti.
Ve bir gün örümün o en acı telefonu geldi. ”Hasta “ demişlerdi, ”Doktora gelmek istemiyor(ben şehirdeydim) seni istiyor” anlamıştım ki, ya çok ağır hasta, ya da ölmüştü. Yola çıktığımda bir yandan da canlı yetişebilmek için dua ediyordum. Ama heyhat.. İkindiye kadar gidebilmiştim köye ve naaşı gömülmüş, sadece imamla birkaç kişi kalmıştı mezarının başında. Son dileğim de yerine gelmemiş ve dünya gözüyle onu bir daha görememiştim; en son iki ay önce vedalaşmıştık.
Ağlamak ne kar edecekti ki, ama dayanamıyor insan işte. Yaşarken; hüzünden, izdıraptan, ağlamaktan bitap düşmüş bir insanı bir lahza sevindirmek için senelerce beklemiş ve en sonunda geç kalmıştım işte. Ömrümün en acı geç kalışı olmuştu bu. Boğazıma bir yumruk, kalbime bir bıçak saplandı, bir yara açıldı. Onu andıkça kalbim kanıyor, boğazımdaki yumruk beni boğuyor; çünkü ben düşündüğüm hediyeyi ona bir daha hiç veremeyeceğim.
Geç kaldım ah Havva Yenge,geç kaldım. Ne bileyim bu kadar ansızın göçüp gideceğini, bizi mahzun bırakacağını…
Ah, ah.
|