0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Gül’ün Sürprizi  (Okunma Sayısı: 47737 Kere Okundu.)
« : Şubat 10, 2015, 04:16:44 ÖÖ »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


***

Gül'ün Sürprizi
(Hikayesini bizimle paylaştığı için rose1954 nickli üyemize çok teşekkür ederiz.)

Genç adamın sevgiyi tatmaya çağrılışı
Ve affetmeyi öğrenişi.
Genç kadının ise elindeki ve sahip olabilecekleri
İçin sabırla, anlayışla ilerleyişi.
 
***
 
Aşıktı genç kadın hem de ilk gördüğü andan beri aşık. Kendisine hayır yapma, olmaz dese de söz dinlemez kalbinin kurbanı olmuş aşık ve nişanlı bir kadındı.
Kim ne derse desin yüreği sevdaya tutulmuştu bir kere, kim karşı koyabilirdi artık bu amansız sevgiye.
Hele ki artık elinde hayatının mucizesi, sevdiği adama sürprizi varken.
Ama ya tam tersi ise.
Sahip olduğu bir mucize değil de bir yük ise sevdiğinin nezlinde.
O zaman ne olacaktı.
Kalbin ve aklın savaşından kim galip çıkacaktı.
En önemlisi kim bu işin sonunda mutluluk şansına erişebilecekti.
Kim?
 
***
 
Tek bir sevgiyi bilen bir adamın
ve ona aşık olan kadının
ilmek ilmek sabırla, sevgiyle örülen aşkı.

Yazarımızın wattpad profili;
WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.



***


Bölüm 1

Aslan Karabey sabahın altısında kendi otelinin kendisine ait son katındaki geniş yatak odasında uyandı ve üzerine spor yapabileceği bir kıyafet giyerek otelin spor salonuna gitti. Aslan otuz beş yaşında ve kesinlikle yaşının hakkını vermeyen daha genç gösteren dipçik gibi bir adamdı. Genç adam bir seksen beş hatta bir doksana yakın görünen boyu ve hafif koyulaşmaya başlamış ama kesinlikle doğal olan sarı gür saçları ile dikkat çekiyordu. Hele ki sarı saçlarına açık renk tenine uyan deniz yeşili gözler söz söylenmeyecek kadar çekici bir hava katıyordu genç adama. İnsanın o yeşilliğin içinde doyasıya kendini kaptırası geliyordu. Boyuna tam olarak orantılı kilo ve kollarındaki ağırlık kaldırmaktan ve ayrıca aldığı dövüş derslerinden elde ettiği kaslar.

Keskin, araştıran ve bazı zamanlarda kesinlikle korku yayan bakışları vardı genç adamın. Gözlerinin üzerinde de çoğu genç kadınları kıskandıracak derecede uzun kirpikler ve düzgün açık renk kaşlar. Orantılı, çekici ve kemikli bir yüz yapısına sahipti genç adam ve yüzündeki otoritenin de havası başkaydı. Dudakları ne kalın ne de inceydi. Ama genç kadınların o dudakların kendilerini öpmesi için nasıl çabaladığı ve elde edemeyenlerin ise hayallerine girdiği daha başka bir gerçekti.

Kıbrıs’ ta bir kumarhanesi ve üç farklı yerde de beş yıldızlı otelleri olan Aslan Karabey’ in kadınların göz bebeği olduğu anlaşılıyordu ilk anda. Gerçekte ise öyle değildi çünkü genç adam iki yıldır evliydi. Kendisi gibi zengin bir ailenin kızını eş olarak seçmişti genç adam ya da ailesi seçti de denebilirdi. Sonuçta önemli olan evli olduğuydu.

Karısı olan Eda Yıldız Karabey de zengin ve başarılı bir ailenin üyesiydi. Ve iki zengin ailenin büyükleri tarafından evlenmelerine karar verilince iki genç de hayır dememiş ve böylece iki aile birleşmişti. Genç kızın babası Aslan’ın babasının yakın bir arkadaşı ve iş ortağıydı. İş birlikteliğin sonunda aile birlikteliği de böylece sağlanmıştı. İş birlikteliği yetmemişti sanki de arya çocukları da sokarak daha da kalıcı bir bağ kurmak akıllarına gelmişti.

Eda biraz avare büyümüş, sosyal ve alımlı bir kadındı. Kapkaranlık saçları ve uzun boyu ile genç adamın yanında tam Aslan’ ın dengi gibi duruyordu. Ama düşünce, duygu bakımından kesinlikle zıttılar. Eda ne kadar sosyal, partileri seven bir kadınsa Aslan ise bu tür davetlerden tiksinen ve mecbur kalmadıkça katılmayan bir adamdı. Genç adam ne kadar sertse genç kadın o kadar naifti.

Aslan hiç karısından şikayet etmemişti çünkü karısı buna izin vermemişti. Şımarık, istediğinin hemen olmasını isteyen bir kişi de olsa bir gerçek vardı ki kocasını da hiçbir konuda ezip geçmemiş, onu müşkül durumlara sokmamıştı. Çünkü genç kadın kısa bir zaman içinde kocasına aşık olmuştu ve genç adamdan sadece sevgi istemişti. Her fırsatta sadece aşk itirafı beklemiş, elinden geldiğince de genç adama aşkını itiraf etmişti.

Aslan ise karısına kalbi hariç her şeyi vermişti. Ama sevmeyi bilmeyen, duygulardan pek anlamayan genç adam kalbini karısına açmamış, onun çabalarını her zaman geri çevirmişti. Ama genç kadını her zaman için önemsemiş, sadık kalmış, istediklerini yapmış ve yapmasına göz yummuştu. Belki de böylece kalbini genç kadına açmadığı için kendince kefaretini ödemişti. Aslan sevgiyi, ilgiyi bilmiyordu. Annesi olan Sümbül Karabey sosyal davetlerden geri kalmayan her zaman bir işi olan ve kesinlikle doğurduğu oğlunun bakımını yapacak ona şefkat gösterecek bir kadın değildi. Arkadaşları öncelikli ve moda ilk sıradaydı. Yanında gezdirdiği fino köpeği bile oğlundan daha fazla Sümbül Hanım ile zaman geçirmiş, ilgisini üzerine toplamıştı. Babası olan iş adamı Orhan Karabey ise evde olduğu zamanlarda oğlunun halini hatırını soran ve sonra yeniden işlerine gömülen bir iş kolikti. Şirketi, yapılan ihaleler en öncelikliydi. Sonra karısı ve sıra gelirse de oğlu gelirdi. Fakirlikten gelmiş ve kurduğu şirketi imparatorluk haline getirmeye çalışmak ile ömrünü geçirmişti Orhan Bey de. Elde etmişti de. İş piyasasında önemli, saygın güçlü bir yer edinmişti. Aslan ise para içinde yüzmüş ama hiçbir duygu kalıntısı dahi görmemişti. Tek bir istisna haricinde. O da her daim yanında olan ona bakan kadın. Annesinden bile genç olan şefkatli dadısı Elif Hanımdı. Yemekleriyle, okuluyla ilgilenmiş, gezmeye götürerek onunla oyunlar oynamış ve genç adama tek seni seviyorum diyen kadın.

Genç adamın çocukluğunda hatırladığı kadarı ile dadısı güzel bir kadındı ve dul kalınca temelli Aslan ile ilgilenmişti. Bir daha evlenmemiş, çocuğu da olmadığı için Aslan ile kendini avutmuştu kadın. Ve genç adam ise bundan hiç şikayet etmemişti. Çünkü Elif Hanım da genç adamın seni seviyorum dediği tek kişiydi.  Elif hanım şimdi saçlarında beyazları olan elli yaşında ve biraz da tombik olan tatlı bir kadındı. Ve genç adamın hala yanındaydı.

Aslan ve beş aylık hamile karısı ile yaşıyordu kadın. Genç adam bu yüzden içi rahat bir şekilde çoğu gece eve gitmek yerine oteldeki kendine ait katın yatak odasında uyumayı seçiyordu. Karısını yanında, yatağında aradığı söylenemezdi çünkü genç kadına evliliklerinin başından beri çok fazla şehvet, ihtiras duymamıştı. Güzeldi karısı ama genç adamı pek kendine çekmiyordu. Bazen arkadaşlarından ya da çalışanları kendi aralarında konuşurken kulak misafirini oluyor, onların karılarını nasıl arzuladıklarını işitiyordu. Ama bu genç adam için geçerli değildi.

Karısı ile pek ilgilenmese de ona hep sadık kalmıştı ve ölünceye kadar da kalacaktı. Ama bazen kendisi de arkadaşları ya da diğer erkekler gibi olmak istiyordu. Karısının kolları arasında huzuru bulmayı arzuluyordu. Bazen kendisinin normal olmadığını düşünüyordu. Yoksa karıları ile hoş anlar yaşayan o adamların hepsi karısına aşık olamazdı ya. Aşka bile inanmazken genç adam bu duydukları ile kendi yaşadıklarını bağdaştıramıyordu. Ama içinde bir yerlerde karısının yanında olmayı, onunla huzuru, neşeyi yaşamayı çok istiyordu. Şehvet yada ihtiraz değil yakınlık istiyordu genç adam. Karısının bu duyguları içinde hissettirmesini hayal ediyordu ama olmuyordu.

Genç adam yarım saat yaptığı spordan sonra üzerindeki teri atmak için banyoya gitti ve takım elbisesini giyerek işlerinin başına geçti. Oteldeki işlerini bitirince bir haftalığına ya da duruma bağlı olarak Kıbrıs da bulunan kumarhanesini kontrole gidecekti. Her gün düzenli rapor alıyordu ama ziyaret etmekte fayda vardı. Bir sorun olmasa da çalışanlarını kontrol etmeli etrafa şöyle bir bakmalıydı.

Genç adamın kapısı çalındı. “Gir.” Diye seslendi.

İçeri halkla ilişkiler uzamanı Gül Nihal Sertoğlu girdi. Genç kadın elinde bir dosya tutuyordu ve hızla masaya yaklaşarak genç adamın önüne bıraktı. Aslan ise “Neden buradasın?” dedi. “Sana babanın cenazesinden sonra izin verdiğimi zannediyordum.”

“Verdiniz efendim ve teşekkür ederim. Zaten ben de şimdi gideceğim. Sadece önünüzdeki dosyaları gitmeden size kendim bırakmak istedim. Ben iznim bitip geri gelinceye kadar dosyaları inceler, aldığınız karara göre imzalarsanız ben de gelince hemen yürürlüğe koyarım.”

 “Sen yokken okur, karar veririm. Artık gidebilirsin. Bir hafta sonra ayrıntılı olarak dosyaları bir kez daha gözden geçiririz.”

“Peki Aslan Bey. İzniniz için teşekkürler. Size iyi günler dilerim.” Dedi genç kadın, kapıya doğru yönelerek yavaşça ilerledi.

Genç adam da “İyi günler Gül Nihal Hanım. Tekrar başınız sağ olsun.” Dedi.

“Dostlar sağ olsun efendim.” Ve genç kadın gitti.

Gül Nihal bir altmış boylarında, zayıf, narin ufak tefek bir kadındı. Hele ki genç adamın yanında durduğu zamanlarda deve ile cüce gibi duruyorlardı. Küçük, masum ve aynı zamanda da tatlı bir yüzü vardı genç kadının. Gözleri cam mavisiydi ve cap canlı bir o kadarda çekingen, utangaç bakışlıydı. Yüzü gibi küçük bir burun ve kırmızı dudakların çevrelediği ağzı vardı. Saçları kulaklarının hizasında saman sarısı ve tamamen doğaldı. Bazı zamanlarda düz ve bazen de genç kadının yaptığı kadarı ile hafif burgulu dalgalar halinde oluyordu.

Bedeni bir lise öğrencisi kadar küçük görünüyordu ama genç kadının bir o kadar da dıştaki narinliğinin altında çok güçlü bir kadın olduğunu biliyordu. Yirmi yedi yaşındaydı genç kadın ama korumacı, masumane yetiştirildiği belliydi. İşinde çok başarılıydı ama bazı zamanlarda ise sanki içine kapanık bir kadın havası veriyordu. Yani genç kadın yerine göre tavır takınan sağlam kişilikli, erdemliydi.
Genç adamın ise en güvendiği çalışanlarından biriydi. Dört yıldır genç adamın yanında çalışıyordu ve genç adam asla ne işinden ne de sadakatinden şüphe etmişti. Bir de güzel ahlakı vardı tabi. Etrafında o kadar sosyetik, kendini teşhir eden kadınlar vardı ki genç adamın çalışanının masumluğunu fark etmemesine imkan yoktu.

Bazı durumlardaki çekingenliği, yanaklarının kızarması, bakışlarını kaçırarak başka bir şeyle ilgilenmeye çalışma çabası, genç adamı kendine hayran bırakıyordu. Kalbinin, ahlakının güzelliği kadar genç kadının yüzü de bir o kadar ilgi çekici bir güzelliğe sahipti. Genç adam birçok kadın görmüş biri olarak söyleyebilirdi ki genç kadından daha güzelini görmemişti. Güzel karısı bile yan yana gelse genç kadının yanında sönük kalırdı.

Bunun nedeni belki o göz alıcı sarı saçlarının çekiciği ya da kalbindeki güzelliğin dışa yansımasıydı. Ama gerçek olan genç kadının çok güzel olduğuydu. Ve genç kadın nişanlıydı. O adam böyle bir kadınla evleneceği için çok şanslıydı ve umuyordu ki genç kadının kıymetini bilebilecek bir adamdı. En iyi elemanının zarar görmesini, mutsuz olmasını istemezdi. Onun için sadece en iyisini, hayırlısını dileyebilirdi. Genç kadın başka bir şeye layık olamazdı çünkü çok çok iyilerine layıktı.

Genç kadının babası ve annesi de genç kadın gibi iyi bir kalbe sahip insanlardı. Babası kendisi eliyle kızını işe getirmiş ve etrafı kontrol etmiş, kızının emin ellerde olduğuna kanaat getirince içi rahat bir şekilde evine gitmişti. Sadece bir defa konuşmuşlardı ama Ahmet Bey ile iyi anlaşmışlar, genç adam, kızını önemseyen bu adamdan etkilenmişti.
Genç kadının annesi olan Zeynep Hanımla ise ancak cenaze töreninde karşılaşmış ve kocasının arkasından yas tutan kadın ile kısa bir konuşma yapabilmişti. Bu kısacık an da bile genç adam kadının iyi bir insan olduğunu anlamasına yetmişti. Ve cenazede tek göz ağrı olan kızının kolunda ancak ayakta durabiliyordu kadın. Genç adamında kısa zamanlı yardımını geri çevirmemişti. Çünkü elinden bir şey gelmiyor, kendini iyi hissetmiyordu, kızının her şeyin altından kalkmaya çalışmasına üzülüyordu. Kızı için ufak bir yardıma bu yüzden hayır dememişti. Genç adam ise bu yardımı tüm içtenliği ile yerine getirmişti.

Genç adam masasındaki telefonu kaldırarak otelin müdürünü aradı. “Buyurun Aslan Bey.”

“Gerekli olan belgeleri imzaladım, bir sorun yok. Birazdan çıkacağım akşama da uçağa binmiş olurum. Kıbrıs da tahminime göre en az bir hafta kalacağım. Ve her hangi bir sorun olduğunda küçük ya da büyük haberim olsun.”

“Emredersiniz efendim. Size iyi yolculuklar.”

“Gül Nihal Hanım da bir haftalık izinli biliyorsunuz.”

“Evet, biliyorum.”

“Ben yokken olur da biraz daha zaman isterse izin verirsiniz.”

“Tabi ki efendim. Kızcağız bu acı kayıpla harap oldu. Kendini toparlamaya ihtiyacı car. Başka bir isteğiniz var mı Aslan Bay?”

“Hayır. Gerekli bir konu olursa ararım.”

“Peki efendim.”

Genç adam ofisinden çıkarak otelin son katına gitti. Ve bazı belgeler ile bilgisayarını toplayarak arabasına atladı. Doğru eve gitmek için yola koyuldu. Eve gidecek ve Elif Hanımdan çantasını toparlamasını isteyerek tekrar yola koyulacaktı. Ve bir saat sonra da genç adam uçaktaydı.

« Son Düzenleme: Şubat 15, 2015, 10:47:40 ÖS Gönderen : Kirli Beyaz »

Geçmişimin karanlığı, geleceğimi aydınlatır..
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Gül’ün Sürprizi
« Posted on: Mart 28, 2024, 06:00:39 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Gül’ün Sürprizi e-book, Gül’ün Sürprizi programı, Gül’ün Sürprizi oyunları, Gül’ün Sürprizi e-kitap, Gül’ün Sürprizi download, Gül’ün Sürprizi hikayeleri, Gül’ün Sürprizi resimleri, Gül’ün Sürprizi haberleri, Gül’ün Sürprizi yükle, Gül’ün Sürprizi videosu, Gül’ün Sürprizi şarkı sözleri, Gül’ün Sürprizi msn, Gül’ün Sürprizi hileleri, Gül’ün Sürprizi scripti, Gül’ün Sürprizi filmi, Gül’ün Sürprizi ödevleri, Gül’ün Sürprizi yemek tarifleri, Gül’ün Sürprizi driverları, Gül’ün Sürprizi smf, Gül’ün Sürprizi gsm
Yanıtla #1
« : Şubat 13, 2015, 11:24:22 ÖS »

Kirli Beyaz
*
Üye No : 141386
Yaş : 34
Nerden :
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 77
Mesaj Sayısı : 221
Karizma = 1075


Bölüm 2

Karısı artık beş buçuk aylık hamileydi ve son doktor kontrolünde bebeğin cinsiyetini öğrenmişti ama genç adam orada değildi. Karısına işi çıkmazsa geleceğini söylemişti evden çıkmadan önce ama yine bir iş çıkmış gitmemişti karısının yanına. Neden gitmeliydi ki zaten? Karısına çok istediği bebeği vermişti işte. daha ne yapmalıydı? İstediği gibi geçinebilecek para veriyor, kesinlikle özgür bir kadın olarak yaşamını sürdürmesine göz yumuyordu. Başka bir şey yapmaya hiç de hevesli değildi. Hayatında hevesle yaptığı çok sınırlı şeyler varken hevessiz olarak yapmaya mahkum olduğu çok fazla şey vardı zaten. Ve kesinlikle hastaneye giderek boşa zaman harcamayacaktı.

Evde akşam yemeğini yemek için karışıklı oturmuştu genç çift. Genç adam iştahla yemeğini yerken genç kadın ise onu izliyordu. Kafasını kaldırınca genç adam karısının kendisine baktığını fark etti. “Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?” dedi merakla.

“Sormayacak mısın?” dedi genç kadında.

Elindeki çatalı tabağının yanına bıraktı, sandalyeye yaslanarak bezgin bir şekilde iç çekip karısının anlatması için ona baktı. “Neyi sormam gerekiyor Eda? Lafı uzatmada anlat.”
“Bu gün doktor kontrolüm vardı. Ve sen gelmedin….. Yine.”

“İşim çıktı.”

“Her zamanki gibi.”

“Ne dedi doktor? Her şey yolunda mı?” ve yine yemeğine dönmüştü.

“Evet….  Bir oğlumuz olacak Aslan.” Dedi genç kadın hevesle ama kocasının umursamaz tavrı ile yüzündeki tebessüm yerle bir oldu.

“Çok güzel. Baban bu habere bayılmıştır her halde.”

Bir dakika genç kadın kendisine bakmayı bırakan kocasına baktı kızgınlıkla. Bu kadar umursamaz olmak zorunda mıydı bu adam? Bu bebek aynı zaman da onun da kanından, canındandı. Neden bu kadar ilgisiz, sevgisizdi? Anlamıyordu kocasını ve sanırım asla da anlayamayacaktı. Oysaki kocasının anne babasıyla ne kadar iyi anlaşıyorlar ve birbirlerini ne kadar da çok seviyorlardı. Ama kocası ile durum tam tersiydi.  “Bu bebek babamın değil Aslan. Seninle benim. Sevinmesi gereken baba olarak sensin asıl.”

“Sevindim zaten. Neden sevinmeyeyim. Sağlıklı bir oğlum olacak.”

“Ama sevincini pek belli etmiyorsun.”

“Ne yapmalıydım sence Eda? Yoksa havlara uçarak seni kucaklamalı ve kollarımda mı döndürmeliydim? Yoksa oğlum olacak diyerek bağırıp çağırmalı mıydım?”

“Senden böyle bir şey bekleyemem. Belki bana sarılarak gülümseyip bir öpücük vereceğini düşünmüş olabilirim. Ama kesinlikle söylediklerin değil.”

Genç adam bıkkınlıkla içini çekti ve masadan ayağa kalkarak karısına yaklaştı genç adam. Karısına sarıldı, kulağına “Oğlumuz olacağına çok sevindim Eda.” Dedi ve genç kadını bırakmadan önce genç kadının dudaklarına hiç duraksamadan çok kısa bir dokunuşla öpücük verdi. Sonra da yerine geri oturdu yemeğine kaldığı yerden devam etti. Karısının hayal kırıklığı, beklenti ile dolu olan bakışlarını ise göremedi.

Yemekten sonra genç adam çalışma odasına çekilmeden genç kadın kocasına umutla bakıp. “Doğumda yanımda olacaksın değil mi Aslan?” dedi. Kocasının vurdumduymazlığından sonra yemek boyunca bu soruyu dile getirebilmek için çok fazla cesaretini toplamaya ihtiyacı olmuştu genç kadın. Çünkü kocasının vereceği cevaptan korkuyordu. Bir kez daha reddedilmek, kalbinin kırılmasını istemiyordu.

“Yanında olmaktan kastın hastanede olacağımsa evet, olacağım.” Ve yürümeye başladı.

“Yani doğumhaneye benimle gelmeyecek misin?”

“Hayır.” Genç adam karısına bakmayı bile düşünmeden sadece duraksamış ve soğuk kati bir cevap vermişti. Sesi itiraz kabul etmeyeceğini, kararından vazgeçmeyeceğini yansıtıyordu. Ama genç kadın buna inanmak istemiyordu.

“Ama orada olmanı, elimi tutmanı istiyorum.”

“Üzgünüm ama ben doğumhanede bebeğin doğumunu izleyemem. Annen ya da benim annem eminim ki benim yerime seve seve yanında olacaktır.”

“Bebeğimizin babası sensin Aslan. Sen de oğlunun doğum anını görmek istemez misin?”

Bu sefer arkasını dönerek çatık kaşları işle karısının tam gözlerinin içine baktı genç adam. “Eda…..doğumda olmayacağım. Orada bir bebeğin doğumuna tanık olmayacağım. Her ne kadar bu bebek benim oğlum olsa da. Ama doğumdan sonra ikinizin de yanında olacağım. Sizinle ilgileneceğim ama o anda yanında olmamı sakın bekleme. Bir daha bu konuyu konuşmayalım.” Genç adam yine arkasını dönerek yürümeye başladı.” Ben çalışma odasında olacağım. Sana iyi geceler.”

Genç kadın ise gözlerindeki yaşların akmasına izin vermeyerek kendi odasına çekildi ve yatağın içine süzüldü. Hayallerinin bir kez daha yıkılışının acısı ile bir süre tavanı seyretti sonra da uykuya yenik düşerek gözlerini kapadı. Genç adam da genç saate kadar çalıştı ve sonra kendi odasına giderek yattı. Ve karısı ile olan konuşmalarını çoktan kafasından attığı için hemen uykuya daldı.


İki ay sonra bebek doğacaktı bu yüzden genç adam doğumdan önce tüm iş seyahatlerini yapmaya çalışıyordu. Böylece doğumda iş düşünmeyecek ve bir sürede oğlu ile rahatça ilgilenecekti. Bu yüzden son ziyareti olan Kıbrıs yolculuğu için otelinden ayrılarak eve sürdü arabasını.
Yarım saat sonra iki katlı, görkemli evinin garajına arabasını bırakarak eve girdi. Ve genç adamı göğsünde önlüğü ile Elif Hanım karşıladı. “Hoş geldin Aslan oğlum.”
“Hoş bulduk Elif anne.” Genç adam öz annesine bile doğru dürüst anne demezken dadısına demekte hiç zorlanmıyordu. Zaten öz annesinden daha fazla emeği vardı yaşlı kadının üzerinde. Hele ki yaşlı kadının genç yaşında yaşadığı kayıplar onları daha da yakınlaştırmıştı birbirlerine. “Birazdan yola çıkmalıyım. Kumarhaneye gideceğim. Bana ufak bir çanta hazırlar mısın lütfen.”

“Hemen oğlum. Bu arada karın kendi odasında, bu gün odadan yemek dışında pek çıkmadı.”

“Ben bakarım. Sen telaşlanma.”

Yaşlı kadın önlüğünü çıkarıp genç adama ufak bir çanta hazırlamak için genç adamın kendi yatak odasına gitti ve genç adam da karısının yatak odasının kapısına vardı böylece. Karısı hamile kaldığından beri ayrı odalarda kalmışlardı her zaman. Bazen karısı buna itiraz etse de genç adam kendini böyle daha rahat hissediyordu.
Üstelik o hamileydi. Geniş yatakta tek başına yatmak onun için daha rahat olmaz mıydı? Ama genç kadın bu konuda itiraz ediyor kocasını yanında istediğini söylüyordu. Genç adam zaten nadir eve geliyordu işlerini bırakıp ve buna ne gerek olduğunu anlayamıyordu.
Genç adam odanın kapısını bir kez tıklattı, içeri girdi. Karısı odanın camına bakan koltukta oturmuş camdan gökyüzünü izliyordu ve sanki genç adamın içeri girdiğini anlamamıştı. Karısının dalmış olduğunu gören genç adam da karısının yanına daha fazla yaklaştı ve tam yanında durdu. Böylece karısının kendisini fark etmesini sağladı.

“Eve gelmişsin.” Dedi genç kadın kocasına hiç bakmaya tenezzül etmeden.

“Burası benimde evim nereye gidebilirdim?”

İşte o zaman genç kadın kocasına baktı çatık kaşlar ile. “Ne zamandan beri burasının evin olduğunun, benim karın olduğumun farkındasın.”

“Konuyu nereye getirmeye çalışıyorsun Eda? Birazdan yola çıkıp uçağa yetişmeliyim.”

“İş, yine iş. Ne zaman işinden önce geleceğim Aslan?”

“Eğer ben bu kadar çalışmasam o lüks isteklerini nasıl elde edeceksin. Yoksa babandan mı alacaksın? Benim karımken babana mı gideceksin para için.”

“Senden paradan önce her zaman ilgi istedim. Biraz daha yakınlık. Kalbinde ufakta olsa karın olan kadına ayırabileceğin bir kuytu. Ama sen bana para dışında hiç birini vermedin.”

Genç adam oda içinde volta atmaya başladı. “Abartıyorsun, senin abartmaların için çok fazla vaktim yok Eda. Gelince konuşabiliriz.”

“Benim için ne zaman vaktin oldu ki zaten? Hiç.”

“Başka ne yapmamı istiyorsun benden? Söyle. Ne?”

“Beni sevmeni bana sevdiğini söylemeni. Benimle ilgilenmeni. Hayatında işinden önce geldiğimi. Vazgeçilmezin olduğumu bilmeyi istiyorum.”

Genç adam sıkıntıyla derin bir iç çekti. “Sana evliliğimizin en başında benden aşk beklememeni söylemiştim. Aşka bile inanmazken sana bunu nasıl verebilirim. Ve sen sana vereceklerimin yeterli olduğunu söyleyerek benimle evlendin. Ne değişti şimdi de isyan etmeye başladın?”

Genç kadın ayağa kalktı ve genç adamın karşısına dikildi. Öfkeyle bakıyordu kocasına ve hayal kırıklığı. “Çünkü senin değişebileceğini düşündüm.”

“İnsanlar değişmez Eda. Ben neysem oyum.”

“Ama değişebilmek için çabada sarf etmedin. Bana hiç yardımcı olmadın. Ben senden biraz daha fazla ilgi, zaman istedim ve sonunda bana benim sana olduğum gibi aşık olacağını düşündüm.”

“Bana aşık olduğunu söylüyorsun ama bana aşık değilsin.”

“Ne demek bu? Ben sana aşık olup olmadığımı bilmiyor muyum?”

“Sen bana değil benim olabileceğim adama aşıksın. Ama ben buyum. Kalbinde bana yer yok, beni hayal ettiğin şekle yer var. Bunu sende biliyorsun. Ve ben değişmeyeceğim Eda. O yüzden aşık olduğun o beklentiler ile dolu hayali adam asla olmayacak.”

“Senin asla bu kadar gaddar olabileceğini düşünmemiştim. Yakışıklı bir yüzün arkasında böyle bir soğukluğun, kalpsizliğin olduğunu görememişim.”

Genç adam omuz silkti ve arkasını dönerek kapıya yöneldi. “Elif anne bu gün odandan çıkmadığını söyledi. Sanırım pek iyi değilsin. İstersen yat uzan ya da ben gitmeden doktor çağırayım.”

“Lanet olsun sana Aslan.” Diyen kadının sesi biraz daha yükselmişti bu sefer.  “O yaşlı kadını bile benden daha fazla önemsiyorsun. O kadın öldüğünde ne olacak. Bir canavara mı dönüşeceksin?”

Keskin ateş saçan gözler genç kadına yöneldi. Acımasız, öfkeli bakışlar genç kadının bile bir an korkuyla yutkunmasına yetti. “Sakın bir daha bu şekilde konuşma. Elif anne sapa sağlam ve beni daha bırakmaya niyeti yok. Eğer beni bırakırsa işte o zaman birlikte görürüz benim neye dönüşeceğimi. ” genç adam çatık kaşlar ile tekrar karısına döndü ve sert bir sesle “Sakın Elif anneye de aynı saçmalıkları söyleyip onu üzmeye kalkma. O beni büyüten kadın ve benim için ayrı bir yere sahip. Onunla kendini kıyaslama. Yoksa sen de mi anne sevgisi istiyorsun benden?”

“Tabi ki hayır. Ben aşkını istiyorum.”

“O zaman Elif anneyi kıskanmaktan vazgeç.” Kapının kolunu tuttu. “Uçağa yetişmeliyim. Gelince konuşuruz.”

“Sen yokken annemlerde kalacağım.” Daha ne söyleyebilir ya da yapabilirdi.  Kocası her yolunu kapamıştı v genç kadına isteksiz kabullenişten başka bir yol kalmıyordu.

“Sorun değil. En az bir hafta burada olmayacağım. Gelince seni almaya gelirim.”

“Tamam.”

Ve genç adam odadan çıkarak Elif annesinin hazırladığı çanta ile yola koyuldu.

Eda ise yarım saat kocasının sözlerini kafasının içinden didik didik geçirdikten sonra kararını vererek kalktı, çantasına eşyalarını tıkarak hızla arabaya atladı. Hızlı kullanıyordu arabayı sonra da gözyaşları gözlerine hücum edince görmesi bulanıklaştı. Ve genç kadın karşıdan gelen kamyonu fark edemeden çarpışma gerçekleşti. Genç kadın hastaneye kaldırıldı ve ailesine haber verildi ama kocasına ulaşılamadı. Uçakta olduğu için telefonunu kapamıştı genç adam büyük bir ihtimal ve yine bilgisayarının ekranına gömülmüştü. Hastanede kamyon şoförünün durumu iyiyken genç kadın ve karnındaki bebeğin durumu pek parlak değildi.

Sonunda genç adama ulaşıldı ve genç adam bir kez daha uçağa atlayarak geri dönüş yolcuğuna başladı. Ama yetişemedi. Karısı ile karnındaki bebek maalesef ölmüştü. Geriye ise genç adamın içindeki koskoca vicdan azanı kalmıştı.

“Eda nasıl?” diye sordu gelir gelmez genç adam.

Ama karşısındaki Elif Hanım gözü yaşlı olarak. “Karın ve oğlunu kurtaramadılar oğlum.” Dedi zar zor. Sonra da genç adamın kolunu tutarak ona destek olmaya çalıştı
Ama genç adamın kulaklarında karısı ile son konuşması çınlıyordu. Karısını reddedişi ve ona yine ilgi göstermeyerek gidişi gözlerinin önündeydi. Put gibi duran genç adamı gören kadın da durumunu anlıyordu. Büyüttüğü bebeği, çocuğu, adamı çok iyi tanıyordu. Bu yüzden sıkıca sarılarak yanında olduğunu ve onu bırakmayacağını belli etmeye çalıştı genç adama. İçindeki sızının farkındaydı. Oğlunun vicdanı ile hesaplaştığını kendi gözleri ile görüyordu. Son konuşmalarına ister istemez o da şahit olmuştu çünkü. Genç kadının kocasını itham ettiği sözlere tanık olmuştu. Ama o kollarındaki adamın öyle olmadığını biliyordu.
« Son Düzenleme: Şubat 14, 2015, 12:25:30 ÖÖ Gönderen : Kirli Beyaz »
Yanıtla #2
« : Şubat 15, 2015, 04:45:17 ÖS »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


Bölüm 3

Biliyordu. Şu anda kollarında sarıldığı, acısını kendi acısı gibi hissettiği adamın nasıl birisi olduğunu bu dünyada belki de en iyi bilen kişi kendisiydi. Çünkü o kendi oğlu gibi olan çocuk, genç ve şimdi de olgun bir adamdı.
 
Çok tatlı, sarışın, elleri yumuk yumuk olan bir bebekti Aslan. Annesi, babası tarafından çok seviliyor sanki tapıyorlardı ona. Ama bir sorun vardı. O da ebeveynlerinin bu sevgiyi kendilerine göre şekillendirmiş olmalarıydı. Sevgileri gerçekti ama kendi hayatlarına daha fazla düşkün olmalarından kaynaklanan ilgisizlikte apaçık ortadaydı. Bu ilgisizliği fark eden kişiler çocuğunu sevmeyen bir aile görebilirdi sadece karşılarında her ne kadar doğru olmasa da. Lakin ilgisizliğin boyutu çok büyüktü ve her geçen gün çocuk ve anne, baba arasına aşılamaz bir mesafe koyuyordu.
Zengin bir iş adamının, sosyetik bir kadının bebeği olan Aslan, mecburen işe alınan dadının elinde büyümüş, şekillenmiş ve sevgi dolu dadısını en iyi şekilde tanımıştı. Çok nadir gördüğü ailesini sevdi, çocuğun küçücük masum kalbi ama içgüdüleri ilgisizliğin, vurdumduymazlığın da farkındaydı. Annesinin kendisine bakmasını, yemek yedirmesini istiyordu ama dadısı oluyordu her zaman yanında hazır bekleyen.
Annesinin yüzünü bile tam olarak tanıyamayan küçük çocuk dadısının her santimini ezbere biliyordu sanki. Çünkü yanında her zaman var olan tek kişiydi Elif dadısı. Yemeklerini yediren, giyinmesine yardım eden ve en önemlisi ağladığı zaman kollarını açan sevgi dolu, sıcak beden dadısının kollarının arasıydı. Gözyaşlarını silip, kulağına dinlendirici sözler fısıldayan ses dadısınındı. Düşüp yaralandığında koşan, canı acıdı diye üzülen yine sevgili dadısıydı. Olması gereken bir anneydi dadısı onun için. Annesi olması gereken öz annesi ise bir dadı bile olmazdı çocuğun hayatında, kalbinde.
Altı yaşındaki Aslan yemek masasında oturmuş dadısının sofrayı kurmasını izliyordu. Yemek masası sadece onun için hazırlanıyordu aslında, başka kimse yoktu onunla oturup yemek yiyecek. Devasa yemek masasında tek başına bir hiçti sanki ufacık bedeni. Masanın en köşesinde kendisini masada olmayanlardan saklıyordu sanki kendince. Hüzünlüydü bakışları her zaman ki gibi. Aslan dadısına baktı ve “Yine gelmeyecekler mi dadı?” dedi.
Genç kadın her zaman verdiği gibi bir iç çekti ve küçük çocuğun hüzünlü, beklenti dolu minik gözlerine baktı, içi acıyarak “Hayır canım... Annenin ve babanın katılmak zorunda oldukları bir davet varmış oğlum. Ona gittiler biraz önce.”

“Bana söylemediler.” dedi bu seferde çocuk.

Dadı masaya son tabağı koyup çocuğun hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Baktığı, sevdiği çocuğun yumuşacık saçlarını okşadı, uzayıp gözlerine gelen tutamları alnından arkaya attı özenle. “Aceleleri vardı Aslan. Geç kalıyorlardı. O yüzden sana uğramaya vakit bulamamışlardır.” Artık yeni bahaneler bulamıyordu genç kadın işverenleri için. Onlara oğullarının yanında olmaları gerektiğini artık daha da büyüdüğü için her şeyi fark etmeye başladığını anlatmaya çalışmıştı ama onlar yine işten, gezmekten ve çocuklarını sevdiklerini ona verdikleriyle belli ettiklerini savunarak geçiştirmişlerdi kalıplaşmış, değişmeyen cevapları ile.

Çocuk kararlıydı etrafında olanları anlamaya çalışmakta. Düşünceleri soruları bitmiyordu bir türlü beyninin içinde. “Ama sen ne zaman bensiz dışarı çıkacak olsan yanıma gelip gideceğini ve hemen geleceğini söylüyorsun. Senin vaktin hep oluyor.”

Genç kadın kaşığa doldurduğu, çocuğun çok sevdiği beyaz pilavı ağzına verdi susmasını sağlamak için. Aslında Aslan’a kendi eliyle yemek yedirmeyi çoktan bırakmıştı ama şu anda ne çocuğun kaşığı eline almaya ne de genç kadının çocuğu üzmeden bahane bulmak için çalışmaya niyeti yoktu. “Çünkü ben her zaman erken yola çıkarım geç kalma endişem olmaz.”

Ağzına verileni yiyen çocuk kaşığı dadısının elinden aldı ve önündeki tabağa bakarak “Hayır. Çünkü sen benim seni merak edeceğimi biliyorsun. Beni seviyorsun.” dedi.

Dadı elini çocuğun saçlarına götürdü bir kez daha o yumuşacık saçlara parmaklarını dolayarak ve çocuğun kendisine bakmasını sağlayarak, “Annenle babanda seni çok seviyor Aslan. Sadece onlar çok meşgul insanlar canım. Yoksa seni benden daha çok seviyorlar.” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Ve Aslan bir daha soru sormadan yemeğini yedi. Genç kadın ertesi gün daha Aslan uyanmadan ve evin sahipleri de evden çıkmadan onlarla bir kez daha konuşmak istedi.

“Sümbül Hanım.”

“Evet.”

“Aslan hakkında konuşmak istiyordum efendim.”

“Konuş.” dedi kadın bakışlarını telefonundan uzaklaştırarak.

Ve genç kadın cesaretini toplayıp “Belki Orhan Bey de burada olsa daha iyi olur.” önerisinde bulundu patronunun yüzüne bakarak.

Elindeki cep telefonunu masanın üzerine bıraktı ve bu sefer de eline çatalını alarak ağzına bir şeyler atmaya başladı Sümbül Hanım. “Sen başla birazdan kahvaltıya iner zaten. Konuş.”

“Şey... Aslan çok mutsuz.” dedi.

Ve genç kadının arkasından da “Neyi eksik de mutsuzmuş oğlan.” Sesi geldi bir erkeğe ait.

Sümbül Hanım kocasına “Otur Orhan. Dadı anlatmaya yeni başlamıştı zaten.”

Orhan Bey de yemek masasının en başındaki yerini aldı ve kahvesini eline alarak ilk yudumu aldı. “Sizi dinliyoruz.” dedi bir yandan da.

Elif Hanım da yine derin bir nefes aldı ve tüm cesareti ile “Aslan sizin sevginizden şüphe ediyor.” dedi.

Orhan Bey hemen “Ne demek bu?” diyerek çıkışta bulundu.

“Oğlum nasıl sevgimizi sorgulayabilir.” dedi Sümbül Hanım da kocası gibi aynı kanaatle.

“Sorun şu ki, Aslan daha altı yaşında ve annesi ile babasının yanında olmak, oynamak, birlikte yemek yeyip, gezmek istiyor. Diğer anne babaların çocuklarına gösterdiği ilgiyi istiyor.”

“Kendine gel Elif Hanım. Biz meşgul insanlar olduğumuz için bunları oğlumuza vermeniz amacıyla sizi tuttuk zaten. Yoksa size neden para vereyim. “ diye çıkıştı Orhan Bey. “Şirkete gitmeyip oğlumla halının üzerinde oyun oynamamı mı bekliyorsunuz? O zaman ben çalışmazsam aldığınız o dolgun maaşı nerden almayı düşünüyorsunuz?”

“Bakın. Ben her şeyi bırakıp sadece oğlunuzla ilgilenin demiyorum ama bazen Aslan ile yemek yiyebilirsiniz en azından. Çok kısa bir an bile olsa ona nasıl olduğunu sormanız, saçlarını okşamanız onun için yeterli. Ama Aslan sadece benimle yemek yiyor, benimle geziyor, oynuyor. Hayatında gördüğü tek yüz benim ki bu evde. Ne kahvaltı da ne de akşam yemeklerinde onunla oluyorsunuz. Evin içinde aynı zamanlarda aynı odada ya da koridorlarda karşılaşmadığınız sürece onu görmüyorsunuz.”

“Yeter Elif Hanım, daha fazla ileri girmeyin.”

“Ama...”

“Aslan’ın her ihtiyacı, her lüksü karşılanıyor ve kendi canımdan bile çok sevdiğim oğlumla sırf oyun oynamıyorum, işimi yapıyorum diye sevgimden şüphe ediyorsa yapabileceğim bir şey yok. Hem abarttığınızı düşünüyorum, Aslan daha altı yaşında. Biraz daha büyüdüğü zaman her şey yerli yerine oturacak bizi anlayacaktır. “

Sümbül Hanım da kocasıyla aynı fikirde olduğunu belirtti. “Onu çok seviyoruz ve zamanı gelince onun için çok çalıştığımızı anlayacak.” dedi son olarak da.

Genç kadın daha fazla ne söyleyebilirdi böyle düşünen çift için. Onlara daha açık bir şekilde nasıl derdi oğlunuz para değil sizin sevginizi, ilginizi istiyor diye. Söylemeyi başarsa karşısındaki çift anlayabilecek miydi ki acaba? Genç kadının düşüncelerine, izlenimlerine göre anlayamazlardı. İlk önce her zaman elinde olduğunu, olacağını düşündükleri Aslan’ın aslında hiç onların olamadığını fark etmeleri gerekiyordu. Ama sanırım bu sadece para, mevki, sosyetenin içindeki saygınlığı düşünen çift için pek kolay olmayacaktı. Genç kadının tek duası çok geç olmadan, tamamen kaybetmeden hatalarının fark etmelerini istemekti.

Aslan etrafındaki şeyleri anlamaya başladığı anda acı çekmeye de başlamıştı. Önceleri sadece dadısının yedirdiği mamaları yer, onunla oynar ve uyurdu. Dadısının kadife gibi sesinden ninniler dinler ve her daim kulakları onun güzel sesi ile dolardı. Ve hissettiği, fark ettiği şey ise annesinin dadısı gibi olmadığıydı.

Annesi her zaman ayna karşısında saçını düzeltir ya da yüzüne bazı şeyler sürerdi. Onun söylediklerini dinlemediğini ise alamadığı cevaplardan anlar ya da ilgisizliğini de konuyu dadısına yönlendirmesi ile anlardı. Annesi onu dadısı gibi kucaklamaz ya da yanına yatıp ninni söylemezdi. Hatta konuşmaya bile vakti olmazdı. Dadısının sesini, mis gibi kokusunu ezbere bilirken annesi her zaman bir yabancı olmuştu sanki. Aralarındaki uçurumu o küçücük kalbi hissediyor ve etrafını gözlemesi ile de diğer aileleri görerek anlıyordu.

Babası da annesinden farklı değildi. Aslında onu biraz daha fazla anlıyordu annesinden. Sonuçta her gün erken saatte işe gidiyor ve istediği her şeyi almasını sağlayan paraları kazanıyordu. Sonra da ya yorgun oluyor ya da karısının sözüyle davetlere gidiyordu. Bazen düşünürdü küçücük aklıyla. Biraz daha az oyuncak alsa babası az çalışıp ona daha fazla vakit ayırır mıydı diye. Ama sonra olmayacağını fark ederdi. O zaman da yine annesinin istekleri olurdu. Çok kereler keşke benim babamda yanımızdaki evde oturan baba gibi olsa benimle o baba oğlun bahçede oynadığı gibi top oynasa derdi. Hatta balık tutmayı öğretmesi için bir gün babasına yalvarmayı bile düşünmüştü. Sonra ise babasının da balık tutmayı belki de bilmeyeceğini düşünmüştü. Çalışırken nasıl öğrenebilirdi ki?

Hayaller, istekler ve sonu her zaman hüsrandı küçük çocuğun hayatı. Dadısı ile kocası ise küçük çocuğu hayal kırıklığına uğratmayan tek insanlardı. Bazen o kadar mutsuz olurdu ki dadısının çocuğu olmayı hayal ederdi. Şimdi bile onların gerçek çocukları değilken dadısı ile kocası onu bu kadar çok severken ve onun istekleri ile ilgilenirken gerçekten oğulları olsaydı daha da fazla güzel olacağını düşünürdü. Sonra da o küçük ama iyi yüreği gerçek annesi ile babasına haksızlık ettiğini düşünüp kendini kötü hissederdi. Belki de çok küçük olduğu için ne yapacaklarını bilmiyorlardı anne babası. Böylece kendince hem kendi kalbini korumaya çalışıp hem de ailesine makul bahaneler üreterek ihanet etmemeye çalışırdı.

Küçük çocuk karne alacağı gün anne babasının yanında olmasını çok istiyordu çünkü alacağı karnenin süper olduğunu biliyordu. Ailesinin başarısı ile övünmesini ve onu sevmelerini istiyordu. Üstelik biraz da kıskançlık vardı işin içinde. Karne günü arkadaşlarının ailesi her zaman yanında oluyordu. Bu ilk karne alışı değildi belki ama en güzel karnesi de buydu. Ve bunu göstermek istiyordu.

Okuduğu özel okuldaki tüm çocuklarının ailesi zengin insanlardı. Ama onlar çoğu zaman okula çocuklarını bırakıyor ya da bir sorun olunca geliyorlardı. Kendi ailesi ise bir kez olsun okula adımlarını atmamışlardı. Her zaman işim var oğlum, dadın gelir sözünden başka bir şey söylemiyorlardı. Diğer ailelerin işleri yok muydu sanki? Tabi vardı ama çocukları için vakit ayırabiliyorlardı.

Dadısı olan dünya tatlısı Elif ablası tam vaktinde gelmiş ve karnesini alır almaz çocuk ona koşmuştu. “Aldım Elif abla.” diyerek elindeki belgeyi kendisinden emin olarak uzattı.
Genç kadın kağıt parçasını elinden aldı çocuğun ve hemen heyecanla notlara baktı. “Ah çok güzel Aslan. Hepsi pekiyi. Seninle gurur duyuyorum oğlum. Düzenli çalışınca nasıl da başardın.” Dizleri üzerine çöküp çocuğun yanaklarına kocaman birer öpücük kondurdu.

Aslan da dadısının boynuna sıkıca sarıldı. Çünkü yine dadısından başka kimsesi yoktu yanında. Yine gelmemişlerdi. Ve çocuk da artık kararını verdi. “Seni seviyorum Elif abla. Sakın beni bırakma, hep yanımda ol.” dedi.

“Tabi ki yanında olacağım küçüğüm. Ben de seni çok seviyorum, kendi oğlum gibi seviyorum Aslan’ım.”

“Elif annem benim.” Diyen masum çocuğun gözleri nemliydi. Kaybettiği belki de hiç kazanamadığı ailesinin yokluğu için acı veren gözyaşları görüşünü bulanıklaştırmış ve sonunda yaşlar akmaya başlamıştı usul usul yanaklarından aşağı.

Küçük çocuk hep bekledi, umut etti. Her zaman aklının erdiği kadarı ile ailesi için bahaneler üretti ve mutlu olmaya çalıştı ama bir gün geldi her şey son buldu. Dokuz yaşına gelmiş, akıllı, cin gibi olan çocuk artık beklemekten vazgeçmiş ve yanındaki kişiye sıkıca bağlanmıştı. Anne babasının sevgisizliği, ilgisizliği için son kez gözyaşı dökmüş ve o andan sonra kalbinde yer alan dadısı dışında başka hiç kimseyi sevmemeye, başkalarından sevgi beklememeye yemin etmişti. Hep ailesini sevmiş, sevmeye çalışmış ve sevgisine karşılık beklemişti. Gözünden akan her damla ile bir daha sevgi dilenmeyeceğine kendini inandırmış, kalbine ve aklına telkinde bulunmuştu. Sevmeyecek ve sevgi beklemeyecekti. İçindeki var olan ve var olacağına izin vereceği tek sevgi onun için yeterliydi. Zaten her zaman yeterli olmamış mıydı?

Aslan küçük bir çocukken hayatının yönünü değiştirmişti böylece. Hem de çok katı kurallar ile geri almak istemeyeceği şekilde, hayatını ve kendini değiştirmişti.
Yanıtla #3
« : Şubat 16, 2015, 12:27:32 ÖÖ »
Avatar Yok

*Nox*
*
Üye No : 184026
Yaş : 30
Nerden :
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 306
Mesaj Sayısı : 952
Karizma = 1078


 Heyy 
Ben bu hikayeyi Watpatt de okuyorum tavsiye ederim

Yanıtla #4
« : Şubat 18, 2015, 05:01:30 ÖS »
Avatar Yok

Bendis
*
Üye No : 140261
Yaş : 34
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 3308
Mesaj Sayısı : 8 501
Karizma = 14453


Şu Watpatt'te bi ben yokum sanırım Zuhahaha
Yanıtla #5
« : Şubat 21, 2015, 05:33:52 ÖÖ »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


Bölüm 4

Elif Hanım camdan dışarıya bakıyordu. Yüzü yer yer üzüntü yer yer mutluluk ile ifade kazanıyordu ama asıl olan düşünceli haliydi. Düşünüyordu, hiç durmadan düşünüyor ama bir türlü çıkış yolu bulamıyordu. Kendisine anne diyen çocuğu tam anlamı ile mutlu göremiyordu. Hep bir eksik vardı hayatında hep bir sevgi eksik kalıyordu yüreğinde.

Genç kadının arkasından yavaşça kocası yaklaştı ve sesini çıkarmadan karısının izlediği çocuğa baktı o da. “Çok fazla düşünüyorsun Elif, sen elinden geleni yaptın.”

“Yaptım mı gerçekten demekten kendimi alamıyorum.” Hala çocuğun köpeği ile koşturuşunu izliyordu. “Belki de anne babasına biraz daha ısrar etmeli, gerçekleri görmelerini sağlamalıydım.”

Karısının beline sarılan genç adam sevdiği kadının saçlarını kokladı ve omzuna başını koyup yine karısının baktığı gibi camdan dışarıya baktı. “Onlar anlamak istemedikleri müddetçe anlatamazsın canım.”

“Ona bak.” Sevgiyle bakıyordu bakımını bebekliğinden beri üstlendiği ve artık on yaşında olan çocuğa. İki gün sonra on yaşı için doğum günü olacaktı. Tüm hazırlıklar ile ilgileniyordu ve bir yandan da en azından o akşam evde olmalarını diliyordu işverenlerinin. “Ne kadar gülse, oynasa, koştursa da yüzüne bak, gözlerinin derinliklerine bak ve onun asıl duygularına göz gezdir. Bazen öyle bir an geliyor ki ne üzgün ne de kızgın oluyor. Sadece hissizleşiyor. İşte o zaman korkuyorum. Onun hislerini tamamen gömmesinden korkuyorum. Anne babasına kızgın olacaksa olsun ama hissiz olmasın. Bu duygusuzluk beni korkutuyor.”

“O hiçbir zaman hissis olamaz hayatım çünkü sen varsın, sana olan sevgisi var.”

“Biliyorum ama benim korkum ailesini bir gün tamamen silebilme ihtimali.  Bu olmamalı.”

“O çocuğu ikimiz de tanıyoruz, ne olursa olsun asla duygularından yoksun kalamaz sadece onları saklamanın yolunu bulabilir ama o hep bizim sevdiğimiz, bizi seven çocuk olacak.”

Genç kadın kocasının kollarından kurtuldu ve gidip koltuğa oturdu. “Nasıl bu kadar kör olabilir, nasıl bu kadar nankör olabilirler? Ellerinde bir cevher varken nasıl onu yok sayabilirler? Kıymetini bilemezler?”

Adam karısının düşüncelerini anlıyordu çünkü bazen aynı şeyleri kendisi de düşünüyordu. Karşısındaki çocuğu babası yerine balık tutmaya götürmemeli, onunla erkek erkeğe sohbet eden kişi kendisi olmamalı, öz babası olmalıydı. Ve çocuğun en çok güvendiği kişiler de ailesi, kendi kanı, canı olmalıydı karısı ile kendisi değil. “Çok para insanı nankör yapabiliyor. Çok para ve daha çok kazanma hırsı. Ellerindekinin kıymetini sönükleştirebiliyor.”

“Ama bir gün bunun farkına varacaklar. Peki o zaman ne olacak? Belki de çok geç kalmış olacaklar.”

“Elif.” Karısının yanına gidip oturdu genç adam. Bugün biraz daha halsizdi ve ağrısı vardı ama bunu karısına belli etmemeye çalışıyordu. “Bunları düşünerek kendini harap etme canım. Zamanı gelince ne olması gerekiyorsa o olacak zaten.”

“Ama o benim oğlum gibi ve acı çekmesini istemiyorum. Bana anne dediği günden beri değişti. Artık ailesinin nerde olduğunu, neden gelmediklerini sormuyor. Artık ailesi onunla değil o ailesi ile konuşmuyor. Onlar için bahaneler üretmeyi bıraktı. İçimdeki korku ailesini sevmeyi bırakıyor olma ihtimali. Onun bana değil öz annesine ihtiyacı var. Ben o çocuğu o kadar çok seviyorum ki bencillik yapıp beni seviyor, bana anne diyor gerisi yalan diyemem. Yüreğindeki yerimi biliyorum ve bu beni mutlu ediyor ama bir boşluk var ve onu sadece annesi ile babası doldurabilir, biz değil.”

“Elif bak...”

“O büyüdü. Normal olmayan şekilde büyüdü, olgunlaştı. Daha on yaşında ama on beş ya da on sekizlikmiş gibi düşünüyor, konuşuyor. Çok çabuk oldu. Bunun sonu ne olacak. Çocuk olamadan genç bir adama dönüşecek. Her gece ona ılık üst içirmem ya da bazen sarılıp, öpmem dışında çocukluğu kalmadı. İleride ne olacak demekten kendimi alamıyorum, oğluma ne olacak.”

“Oğlun hep seninle olacak.

Genç kadın başını kocasına çevirdi. “Sen de bizimle olacaksın.” Dedi. “Doktor kontrolü yarındı değil mi?”

“Evet.”

“Ben izin aldım. Aslan da biliyor. Seninle geleceğim.”

“Bunu istemiyorum Elif.”

“Ama böyle olacak. Karın olarak yanında olacağım ve her ne sonuç çıkacaksa birlikte onunla savaşacağız. “

Adam bakışlarından karısından çekip karşıya, boşluğa baktı. “Kötü huylu olduğundan zaten eminler, yarın bu kağıt üzerinde kanıtlanacak o kadar.”

“Kötü ya da iyi, ben yanındayım.” Kocasına sıkıca sarıldı genç kadın ve ağlamamayı kendine hatırlattı. “Sonuç ne çıkarsa çıksın her zaman yanında olacağım. Sakın beni kendinden, yaşayacaklarından uzaklaştırmaya çalışma.”

“Çocuğumuz olmadığı için bana hiç kızmadın değil mi?” karısının ipek gibi saçlarına dokunmak her zaman ona iyi gelirdi. Yine okşuyordu ama içinde eskisi gibi değildi bazı şeyler.

“Senin gibi bir kocaya sahip olmuşken nasıl kızarım? Sen iyi ol, bu bana yeter.”

Kendisi de iyi olmayı istese de bedeninin dilini biliyordu, bedeni her gün ona biraz daha ölüme yaklaştığının sinyallerini veriyordu. Bu sinyalleri nasıl göz ardı edebilir ve önündeki gerçeği yok sayıp nasıl umut eder hayaller kurarak karısını da daha fazla üzme tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilirdi. “İyi olmayacağım biliyorum Elif, sadece zamanımı uzatmaya çalışacaklar.”

Elif Hanım kocasının gözlerinin içine baktı. “O zaman tüm zamanını benimle, en iyi şekilde geçireceksin. Benden kurtuluşun yok.”

Genç adam tam konuşacaktı ki odalarının kapısı çalındı.

“Elif anne içerde misin?”

“Buradayız canım, gel içeri.”

Aslan koşturmaktan kızarmış yüzü ile içeri girdi. Saçları sapsarı yüzü ise kırmızı olarak çok tatlı görünüyordu. Çocuk direkt çiftin arasına gitti. Kendi anne babasına bu kadar doğal yaklaşamazken dadısı ve eşi onun için ailenin, sevginin tam karşılığıydı.

Elif Hanım hemen yerinden kalkıp bir havlu aldı ve çocuğun yüzünü silmeye başladı. Saçları bile terden ıslanmıştı. “Şu köpekle bu kadar koşturmamanı söylemiştim.”

“Ama onun koşmaya, oynamaya ihtiyacı var.”

“Sen koşma o zaman. Topu at o kendisi koştursun topun peşinde.”

“O zaman yalnız kalır Elif anne. Benimle daha çok oynuyor.” Sonra da dadısının eşi olan, babasının özel şoförü olan adama döndü. “Böyle daha mutlu.”

Adam gülerek oğlanın saçlarını karıştırdı. “Seninle olunca tabii ki daha mutlu olur. Senin gibi bir arkadaş bulmuş nasıl sevinmesin hayvan.”

“Evet, öyle.” Sonra çocuk aniden ciddileşti. “Yarın sizinle hastaneye gelemeyeceğim ama siz işinizi bitirince hemen gelip bana anlatacaksınız değil mi? Bilmem gerekiyor.” Dadısına baktı. “Her zaman yanımda olacaksınız ben de sizin yanınızda olacağım. Bana anlatacağınız konusunda anlaşmıştık. Beni geri planda bırakmayacaktınız.”

Karı koca o günü tabii ki hatırlıyorlardı. Aslan’ın ısrarlarına daha fazla dayanamayıp evet demişlerdi ama pek emin değildi şimdi genç kadın. O gün çocuğun kendini dışlanmış hissetmemesi için öyle demişti. O masum gözlerle biz bir aileyiz diyen çocuğa nasıl hayır diyebilirdi? Ama bu sonu belirsiz ya da çok belirli olan bir hastalıktı. Her ne kadar olgun düşüncelere sahip olsa da o hala bir çocuktu. Böyle bir savaşın, acının içinde olmamalıydı. Gerçi saklamanın bir yolu da yoktu bunu çocuktan. Sonuçta onun evlerinin olduğu geniş bahçenin içindeki çalışanlar için olan evde kalıyorlardı. Gerçekleri saklamak zor değil imkansızdı bu yüzden. Hele ki kocasının durumu her geçen gün biraz daha ağırlaştıkça çocuk fark edecekti ister istemez. Bir kez daha oğlum dediği çocuğun yaşanacaklardan sakınamıyordu genç kadın.
 
İki yıl boyunca kocasına baktı genç kadın. Neyse ki işverenleri her ne kadar ellerindekinin kıymetini bilebilen insanlar değilseler de kötü de değillerdi. Bu yüzden kaldıkları evde kalmaya devam ettiler, maaşlarını eksiksiz aldılar. Gerçi bunların hepsinin yaratıcısının Aslan olduğunu biliyordu genç kadın. Anne babası karşısında çocuğun sarsılmaz cesareti ve ısrarı sonucunda karı koca oğullarının isteğini yerine getirmişti sadece.

İki yıl daha büyüyen Aslan daha da olgun ve dadısına daha da bağlı olmuştu. Tabi ki bu bağlılık bir çocuğun bakımı için gereken şeyleri sağlanmasına karşı olan bağlılık değil gönül bağlılığıydı. Dadısına olan kalp bağlılığıydı. Dadısına artık eskisi gibi işi düşmüyordu ama belki de daha da fazla ona ihtiyacı vardı. Yalnız kalmamak, sevildiğini bilmek ve kendi sevgisini yüreğinde hissedebilmesi için anne dediği dadısına ihtiyacı vardı.

Ve dadısının da ona ihtiyacı vardı. Gözleri önünde acı çeken kocasına bakan dadısının tek dayanağı kendisiydi. Bazen dadısının tek dayanağı, yardımcısı olmaktan mutlu olsa da bazen bu durumdan da nefret ediyordu. Dadısının yanında ailem diyebileceği, yardım isteyebileceği, yalnızlığın alıp götürecek birilerinin olmasının daha iyi olacağını düşünüyordu ama yoktu. Dadısı da yalnızdı, tabii ki kendisi yoksa yalnız ve kendisi de hep onun yanında olacağına göre sevdiği dadısı asla yalnız kalmayacaktı bu dünyada.
 
Ve bir yıl daha geçti Elif Hanım kocasını kaybetti. Daha fazla kanserle mücadele edemeyen eşi hayata gözlerini yumup onu yalnız bıraktı. Şimdi gözlerinin önünde eşi arkadaşları tarafından toprağa veriliyordu. Ve kendisi tek başına öylece dikiliyordu. Gece tüm gözyaşlarını akıtmış şimdi ağlayacak yaş kalmamıştı gözlerinin içinde.  Giydiği siyah etek yanına gelen kişi yüzünden rüzgarla dalgalandı ama kim olduğuna bakmadı genç kadın. Ta ki elini birisi tutuncaya kadar.

“Aslan? Burada ne işin var oğlum. Evde olmalıydın.”

“Bugün seni asla yalnız bırakmayacağımı bilmeliydin Elif anne.”

Genç kadın her ne kadar oğlunun yanında olmasından mutlu olsa da olmamalıydı. “Burada olmamalıydın. Baban ile anne evde kalman gerektiğini söylemişti.”

“Biliyorum.”

“Nasıl geldin?”

“Parayla.”

“Taksiye mi bindin?”

“Evet. Annemle babam dışarı çıktılar, arkadaşları ile buluşmaları gerekiyormuş. Ben de paralarımı alıp yola çıktım. Bir taksi çevirdim ve buradayım.”

“Seni hangi adam yalnız başına taksiye aldı.” Sinirlenmişti genç kadın oğlunun başına bir şey gelebilecek olması canını sıktı. “Ya arabadaki adam kötü çıkıp seni kaçırsaydı ne yapardım Aslan. Ya organ kaçakçısı falan çıksaydı?”

“Yaşlı bir adamdı, beni arabaya almayacaktı aslında ama ben sana gelmek istediğimi anlatınca beni buraya kadar getirdi. Senin yanına gelinceye kadar da arkamdan baktı ve gitti.”

Elif Hanım yere çömeldi üzerinde etek olduğunu hiç umursamadan. Oğlunun omuzlarını tuttu. “Yanımda olduğun için teşekkür ederim Aslan ama bir kez daha aynısını yapmak yok. Beni endişelendirmek yok oğlum.”

“Senin yanında olacağımı en başında söyledim ve olacağım. Bunu kimse engelleyemez. Biz bir aileyiz ve şimdi ailemizden ayrılan kişiyi birlikte uğurlayacağız.”

Elif Hanım ağlamaya başladı. Demek ki gece tüm gözyaşlarını bitirememişti. Karşısında duran oğlana sıkıca sarıldı, saçlarından öptü, kendi göğsüne çekti çocuğu. Aslan “Şimdi ağla Elif anne ama bir daha ağlamanı istemiyorum. Ağlamana izin vermem. Ben hep yanında olacağım. Sen benden bıkıncaya beni bırakıncaya karda seninle olacağım.”

“Senden asla ayrılmayı düşünmem oğlum.”

“Babam ve annem...”

“Şşşt, ben senin dadınım canım, senin Elif annenim. Seni asıl, sen beni yanında istediğin müddetçe ben bırakmam. İşimden çıksam da ben her zaman seninle görüşmeye devam ederim.”

“Seni işten çıkarmalarına da izin vermem. Biz hiç ayrılmayacağız. O evden ancak birlikte gideceğiz bir gün. Söz veriyorum sana Elif anne. Seni asla bırakmayacağım ve sevmekten de vazgeçmeyeceğim.”

 
Şimdi bir iş adamına dönüşen oğluna sarılırken eskiye dönmüştü yaşlı kadın bir an için. Hem oğlunun hem de kendi acılarını bir kez daha hatırlamıştı. O gün kocasının cenazesinde oğlu nasıl ayakta kalmasını sağladıysa şimdi de kendisi oğlu için aynı şeyi yapacaktı.

“Eşimin cenazesinde ne demiştin bana Aslan?”

“Senin yanından asla ayrılmayacağımı, birlikte atlatacağımızı mı?”

“Evet. Şimdi de ben sana aynısını söylüyorum.” Sarıldığı adamdan ayrılan kadın genç adamın yanağını tutup gözlerinin derinliklerine baktı. “Biz bir aileyiz ve önümüze ne çıkartsa çıksın birlikte atlatacağız. Sen benim yanımda olacaksın ben de senin yanında olacağım.”

Genç adam sesini çıkarmadan bakıyordu dadısına ya da yıllar içinde annesi olan kadına.

“Şimdi beni eve götür oğlum. Sanırım yoruldum. Ne kadar zamandır buradayım hatırlamıyorum bile. Ve senin de evde kendine gelmeye ihtiyacın var.”

“Gidelim.”
« Son Düzenleme: Şubat 21, 2015, 05:34:48 ÖÖ Gönderen : *Hiera* »
Yanıtla #6
« : Mart 05, 2016, 11:14:52 ÖS »
Avatar Yok

perihan58
*
Üye No : 162601
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 5
Mesaj Sayısı : 674
Karizma = 3


Çok güzel duygusal
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Tekke Sürprizi
Trabzonspor
SeytaN 0 856 Son Mesaj Temmuz 08, 2009, 10:30:09 ÖÖ
Gönderen : SeytaN
Marchal Sürprizi...
Beşiktaş
y[N]s 2 1592 Son Mesaj Kasım 11, 2011, 07:51:29 ÖS
Gönderen : y[N]s
Windows 8'den Rtm Sürprizi!
Bilim - Teknoloji ve Bilim Adamları
Anqel* 0 729 Son Mesaj Ağustos 01, 2012, 01:00:05 ÖS
Gönderen : Anqel*
Halil Sezai Sürprizi
Televizyon & Radyo & Magazin
sanane_61 1 611 Son Mesaj Ekim 30, 2013, 10:46:04 ÖS
Gönderen : Mavi_Kiyamet
Pırlanta Bilezik Sürprizi
Televizyon & Radyo & Magazin
sanane_61 0 616 Son Mesaj Kasım 01, 2013, 11:12:45 ÖS
Gönderen : sanane_61


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular