0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Yasin Süresi  (Okunma Sayısı: 830 Kere Okundu.)
« : Ocak 23, 2010, 04:34:34 ÖS »
Avatar Yok

Mavi_Kiyamet
*
Üye No : 26505
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 12251
Mesaj Sayısı : 47 783
Karizma = 55168


YÂSİN SÛRESİ


Kurtubi'nin naklettiğine göre bu surenin Mekkİ olduğu hususunda ic-ma vardır. 83 ayettir.Bu surenin faziletine dair bir çok hadisi şerifler nakledilmiştir. Bunların sahih olup olmadıklarını en iyi bilen Allah'tır. Diğer Mekki sureler gibi hecâ harfleriyle başlamıştır. Bu surede Kur'an-ı Kerim'e değinilmektedir. Peygamber (S.A.V.) efendimiz ile ölüm sonrası dirilişin isbatmdan bahsedilmektedir. Bundan sonra darb-ı meseller, kıssalar yerilmekte, kevni ayetlere temas edilmekte, bazı inanç ve fiilleri hususunda kafirlerle tartışılmaktadır. Bunlardan sonra kıyametten bazı sahneler tasvir edilmekte, tevhid ilkesi ile ölüm sonrası dirilişe temas edilmektedir. Bununla beraber bu hususların isbatına dair maddi görünümlerden deliller çıkarılmakta, müşriklerin şüpheleri çürütülüp delilleri geçersiz kılınmaktadır. Bu saydığımız konulann hepsi de kilitli kalplerle; taşlaşmış, katılaşmış nefisleri canlandırmaya yöneliktir. [1]

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Kavmi İle Olan Durumu


Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1- Yâ, Sîn.
2-4- Ey Muhammedi Kur'an-ı Hakîm'e and olsun ki,sen doğru üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.
5-6- Bu; babalan uyarümadığmdan, gafil kalmış bir mîlleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kur'andır.
7- And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.
8- Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başlan yukarı kalkıktır,
9- Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdİr. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.
10- Ey Muhammedi Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, İnanmazlar.
11- Sen ancak, Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele.
12- Şüphesiz Ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; her-şeyi, apaçık bir kİtabda saymışızdır. [2]

Bazı Kelimeler:


Bazı kimseler bu kelimeyi yâ harfim uzatarak, sinin sonundaki nûnuda müteakiben gelen vav harfine İdgam ederek okurlar, diğer bazı kimseler de sîn'deki nûn harfini sakin olarak izhar edilmiş şekilde okurlar.
Bir başka grupta nun harfinin harekesini zamme veya kesre veya fethah olarak ortaya koyarlar.
Söz sabit oldu, artık değiştirilmez. Zakn kelimesinin çoğulu olup, çeneler manasına geliri Başi kalkık ve gözü yumuk vaziyetteki kimseler Geride bıraktıkları eserleri.
Surenin başındaki bu heca harflerinin zikredilmesinde mutlaka hikmet vardır. Bu harfler, her ne kadar biz anlamasak bile mutlaka bir mana ifade etmektedirler. Bunların manası Allah ile Resulü arasında bir sır olarak kalmakta devam edecektir. Bu harfler, zamanımızdaki şifrelere benzemektedirler. Bunlarla hangi mananın kast edildiğini elbette en iyi bilen Allah'tır. Bazı kimseler bu harflerin Allah'ın ya da Peygamberin adlarından biri olduğunu söylemişlerdir. Surenin başında kasemden önce zikredilmesi onu yüceltmek içindir. [3]

Açıklama:


Kutlu ve yüce olan Allah, kâmil bir mucize olan Kur'an'a yemin ederek buyurmuş ki: Ey Muhammedi Sen doğru yol üzerinde bulunan Peygamberlerdensin. Bu yol islam yoludur. Bu, senden önce gelip geçmiş Peygamberlerin yoludur. ,
Burada Kur'an-ı Kerim maksatsız olarak zikredilmiş değildir. Bilakis — Allah bilir ya— Kur'an-ı Kerim'in burada zikderiliş sebebi dikkâtlerimizi ona çevirmek içindir. Zira Kur'an-ı Kerim bakî bir mucizedir. Hz. Muhammed'in davasında sadık olduğuna ve Allah katından gönderilmiş bir elçi olduğuna delâlet eden baş delildir. Bu Kur'an, mülkünde aziz ve güçlü olan, yaratıklarına merhametli olan Rab tarafından indirilmedir.
Bu ifadelerle Kur'an-ı Kerim'in mertebesinin yüksekliğine ve Rahman olan Allah'ın en kıymetli nimetlerinden biri olduğuna şehadet edilmektedir. Ey Muhammed, yakın babaları uyarılmamış olan bir kavmi uyarman için bu Kur'an sana indirildi. Bunların yakın babaları uyarılmadılar ama uzak babaları, ata ve dedeleri, İsmail Peygamber tarafından uyarıldılar. Bunlar hak ve nûr yolundan gafildirler. Bunların üzerine ilahî azap sözü hak oldu. Ve-azaba çarptırılacaklarına ilişkin ilahi tehdit sabit oldu. Zira güçlü ve hikmet sahibi olan Allah'ın katında söylenen sözler değiştirilmez.
Bu ifadelerde geçen sözden kasıt, Allah'ın ezeli hüküm ve yargısıdır. Azap sözü onların çoğunun üzerine hak oldu. Çünkü onlar iman etmiyorlar. Hayır ve zorlama yoluyla değilde istekleriyle, kendi serbest iradeleriyle Allah'ı ve Peygamberi inkar ediyorlar. Küfür ve inatta ısrar ediyorlar.
Bu ifadelerle Peygamber (S.A.V.) efendimiz Allah'tarafından müsterih kılınmakta ve gönlüne itmi'nan bırakılmaktadır. "Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar, çenelere kadar dayanmıştır; onun için kafaları yukarı kalkıktık' Bu ayeti kerime onlann iman etmeyeceklerine, ayetlerle uyarının onlara fayda vermeyeceğine dair ezelde verilen ilahi hükmü takrir etmektedir. İman etmedikleri ve hakkı kabul etmedikleri için Kur'an-ı Kerim onları boyunlarına zincir vurulan ve elde etmek istediği şeyi —zincir gibi arada bir maddi engel bulunduğundan ötürü— ele geçiremeyen, boynuna vurulan tasmadan dolayı başı yukarıya doğru kalkık olan, eğilipte ayağının dibindeki şeyi göremeyen kimselere benzetmektedir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimede istiare bulunmadığını, baştan sona hakikat olduğunu, ancak bunun, onların kıyamet günündeki hallerini tasvir etmekte olduğunu söylemişlerdir: "Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir "[4]. ' 'Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektikte onları kapattık; artık görmezler'' Bu ayeti kerime de, onlann bir başka durumlarını temsil etmektedir. Yani onlara manen iman yolları kapatılmıştır. Maddeten yolları kapatılmış olup da amaçlarına ulaşamayan kimselere benzetilmişlerdir. Ayet-i kerimede sözü edilen önlerindeki set, dünyada şeriatı kabul etmelerini engeller, arkalarındaki set İse ölüm sonrası dirilişe inanmalarım engeller. Bakınız Ce-nab-ı Allah ne buyuruyor: "Biz onlara bir takım (kötü) arkadaşlar saldırdık. Onlann önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini onlara süslü gösterdiler"[5]. Yani onlara dünyayı süslü gösterdiler, onlar da dünyaya aldandılar. Ahireti de onlara süslü gösterdiler ama onlar ahireti yalanladılar. Biz onların önlerinde ve arkalarında bir set yaptık. Onları hakkı göremeyen kör kimselere dönüştürdük. Onlar artık hakkı göremezler. Uyarsan da uyarmasan da onlar iman etmezler. Kalbi Allah tarafından damgalanan, gözüne perde çekilen kimseler işte bu halde olurlar. Artık Allah'tan sonra bunları kim doğru yola iletebilir? Bunlar kendi nefislerini sahih nazardan, hevesten soyutlanmış görüşten, taklid sapıklığından uzak bir düşünceden batıla çevirdikleri için irnan etmezler. Ey Muhammed ancak zikre yani Kur'an'a uyan, gayb halinde Rah-man'dan korkan kimselere senin uyarman fayda verir.
Şu halde bu ayet-i kerime, Kur'an'dan ancak belli bir sınıfın yararlanacağını ifade etmektedir. Umumi uyarmaya ve korkutmaya gelince, insanlar kendisine tabi olsalar da, olmasalarda Peygamber efendimiz bunu yapmakla mükelleftir. Şu halde ayet-i kerimenin ifadesi ile peygamberliğin ve cinlerle insanları uyarmanın umumiliği arasında bir çelişki yoktur. Gerçekten de Kur'an zikri kalbine giren, gayb halinde Allah'tan korkan kimseden başkaları Peygamber efendimizin uyarmasından yararlanamazlar. Şu kilitli kalplere ve madde İle maddî hallerden başka bir şeye iman etmeyen ölü nefislere gelince, bunların peygamberin uyarmasından yararlanmaları mümkün değildir. Ey Mu*hammedi Sana tabi olan ve senin getirdiğin ilahî rahmetten yararlanan kimselere, genişliği göklerle yer kadar olan Cenneti, bol sevabı ve mükâfatı müj*dele.
Adamın biri çıkıpta bu müjde ve uyarmanın ne zaman tahakkuk edeceğini soracak olursa ona verilecek cevap şudur: Şüphesiz senin Rabbin, herkese amelinin karşılığını vermek, vadettiği müjde ile, yaptığı tehditleri gerçekleştirmek için Ölümlerinden sonra insanları yeniden dirütecektir. Allah, insanların Önce ve sonra yaptıkları bütün amelleri de yazıp kayda geçirmektedir. İnsanların bıraktıkları" eserleri de amel defterine kaydetmektedir.. Eserden kasıt, insanın kendisinden sonra bıraktığı ve admm anılmasına vesile olan hayırlı şeylerle şerli şeylerdir ki, bunların her ikisinin karşılığını Cenab-ı Allah insana ahirette verecektir. Güzel eserler; kendisinden yararlanılan bir ilim veya gönüllerine sağlıklı bir şekilde İslamın manası yerleştirilen çocuklar, veya mescid, okul, hastahane gibi faydalı binaları tesis etmek veya kalıcı bir hayır işi yapmaktır.
Kötü eserlere gelince; bunlar insanları yazı veya söz İle kötülüğe davet eder, insanları ahlakî çözüiytüye çağırır. Nitekim bazı Mısırlı yazarlar, kırmızı Neon lambaları altında yaşadıkları gece hayatlarını laubalilikle okuyucularına anlatmaktadırlar. Halbuki onlar, kendilerine aldanan genç nesli baştan çıkarmakta, gençler de onları taklit etmektedirler. Umumî veya hususî vesilelerle kötülüğü yaymaya, insanı haktan uzaklaştıran eğlence tesisleriyle meyhaneleri meydana getirmeye çalışmaktadırlar. .
İşte faydalı eserler, işte zararlı eserler... "İşledikleri herşey kitaplarda mevcuttur. Küçük, büyük, hepsi satır satır yazılmıştır!'[6] Bunların yaptıkları bütün amelleri Rabbim, apaçık ve zahir olan bir kitapta yazıp kayda geçirmiştir. Bu yaptıklarının karşılığım ahirette eksiksizce verecektir. [7]

Şehir Halkının Kıssası


13- İnsanlara, halkına elçiler gelen kasabaları anlat:
14- Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi.
15- Kasabalılar: "Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söyleyorsunuz" demişlerdi.
16-17- Elçiler: doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.
18- Kasabalılar: "Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azab dokunacaktır" demişlerdi,
19- Elçiler: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi.
20- Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun."
21- "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar!'
22- "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz!'
23- O'nu bırakıp da tanrılar mı edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tarnılarm şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar."
24- "Doğrusu o-takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25- "Şüphesiz ben Rabbİnize inandım, beni denleyin."
26-27- Ona "Cennete gir" denince, "Keski milletim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!" demişti.
28-29- Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık... o kadar, hemen sönüp gittiler. [8]

Bazı Kelimeler:


Misal ve örnek.Şehir halkı. Bu şehirden, Antakya şehrinin kast edildiğini söyleyenler olmuştur.Üçüncü ile te'yid edip destekledik..Sizden dolayı uğursuzluğa uğradık. Sizi taşlayacağız. Sizin uğursuzluğunuz sizdedir. Bizden size birşey bulaşmış değildir. Şehrin en uzak yerinden, Beni en güze! bir şekilde yarattı.Gökten gelen ordular, yani vahiy melekleri, yahut azap indiren melekler. Ateşi sönük kül gibi sönüp Ölenler. [9]


Açıklama:


Ey Muhammedi Haberi sana anlatılacak olan şu şehir halkım; taşkınlık, inat, küfür ve Peygamberi yalanlamakta ısrarları bakımından Mekkeli müşriklere misal olarak anlat. Yani bunların durumları, Peygamberleri kendilerine geldiği zaman aynen Mekkeli müşriklerin sana gösterdikleri tuhaf hale benzemektedir. Biz onlara iki elçi" gönderdik. Elçiler, kendiliklerinden onlara gitmedi. Biz onları o şehir halkına gönderdik, fakat her ikisini de yalanladılar. Biz, üçüncü bir elçi ile Hak'kı güçlendirip te'yid ettik. Elçilerin hepsi onlara dediler ki: Ey şehir halkı! Biz, size Allah tarafından gönderilmiş elçileriz.
Elçilerin adlan ile ayette sözü edilen şehrin belirlenmesi hususunda tef-sircüer çok şeyler söylemişlerdir, ama söyledikleri sözlerin hangisinin doğru olduğunu Aliah bilir. Çünkü bu sözleri sağlam bir senede dayanmamaktadır. Sadece İsraifiyattır. Kaldı ki ayette sözü edilen şehrin hangisi olduğunu ve gönderilen elçilerin adlarının neler olduğunu bilmek bizim için pek önemli değildir. Önemli olan, o zaman cereyan eden olayı bilmektir. Ve sonucunun ne olduğunu anlamaktır. Tefsirciler o elçilerin İsa Peygamber tarafından gönderildiklerini, böyle olunca da onların Allah Resulünün elçileri olduklarını söylemişlerdir. Yalnız tefsircileri böyle bir yorum yapmaya sevk eden sebebin neler olduğunu bilemiyorum. O elçiler, neden yüce Allah tarafından gönderilmiş olmasınlar? Çünkü onlar şehir halkına hitap ederken; ölüleri di*riltme, anadan doğma körü iyileştirme gibi mucizelerle onlara gönderildiklerini ifade etmişlerdi. Bu gibi mucizeler ancak Peygamberlik iddiasında bulunan bir Nebi'de bulunabilir. Doğrusunu Allah büir.
Elçiler o şehir halkına gönderildiler ve dediler ki: Biz Allah tarafından gönderilmiş elçileriz.
Şehir halkı onlara dediler ki: Siz elçi değilsiniz. Sizin Allah tarafından gönderilen elçiler olmanız mümkün değildir. Bunu aklımız kabul etmiyor. Çünkü sizler de bizim gibi insanlarsınız. Sizi, bize üstün kılan özelliğiniz nedir? Sizde zenginlik, itibar ve kuvvet var mıdır ki, bizim gibi kimselere elçilik ve peygamberlik yapasınız?!
Böyle demekle onlara itirazda bulundular. Peygamberliklerini kabul etmediler. Biimediler ki, Allah risaletİni emanet edeceği yeri bilir! Peygamberler de insanlardan biridir. Yalnız Cenab-ı Allah, onun peygamberlik yükünü omuzlayacağını bildiği için onu, insanlara elçi olarak gönderdi. Allah herşe-yi bilen ve yaratıklarından haberdar olandır. Beşer olmak, kişinin Peygamber . olmasına engel teşkil etmez. Allah tarafından üstün kılınmak ve Peygamber olarak seçilmek, kişinin zenginliği veya maddî kuvvetine bağlı değildir. Peygamber seçilmenin bazı ruhî özellik ve meziyetleri gerektirdiği bilinmektedir ki, bunların mahiyetini de ancak Allah bilir. Bu ifadelerden de anlaşıldığına göre kafirlerin Peygamberlere karşı yaptıkları itirazlar hep aynıdır. Eskiden de aynı itirazları ileri sürmüşler, şimdi de aynı itirazları ileri sürmektedirler. Dediler ki: Rahman birşey indirmedi. Siz elçi. olduğunuzu iddia ederken yalan söylüyorsunuz. Peygamberlik iddiasında bulunduğunuz her-zaman yeni bir yalan ortaya atıyorsunuz.
Onların bu ikinci şüpheleri kutlu ve yüce olan Allah'la ilgilidir. Birinci şüpheleri de Peygamberlerle ilgilidir. Bu şüphenin özeti şudur: İşte kainat önümüzde duruyor. Rahman'ın, kendisine vekalet edilmesi için kendi katından birşey indirdiğine dair kainatta bir delil mevcut değildir. Sizin ancak birer yalancı kimseler olduğunuzu görüyoruz!
Onların bu ithamlarına karşılık vermek ve ortaya attıkları şüpheleri çürütmek İçin elçiler onlara dediler ki: Rabbimiz bilir ki, biz size O'nun katından gönderilmiş elçileriz. Biz, halkının durumunu bilmeyen veya kendi nefsinde aciz olan bir kimsenin elçileri olduğumuzu iddia etmiyoruz. Bilakis bizler, herşeyden'haberdar ve herşeyi gören Allah tarafından gönderilmiş elçileriz. Eğer bizler bu sözlerimizde yalancı isek, O bizi rnahvü perişan eder. Zira akıllı kimse, bir başkasının elçisi olarak gönderildiğini iddia etmez. Böyle bir iddia da bulunan kimsenin yalanı ortaya çıkar. Uydurduğu yalandan, başkasını istismardan dolayı cezaya uğrar. Bilakis bu iddiasının asılsız olduğunu ortaya koymak İçin elinden geleni de yapar. İşte yüksek sıfatlar Allah'a aittir. Görüyorsunuz ki, o elçiler davetlerini tekrar tekrar ortaya koymaktan usanmadılar. Bilakis davalarım bir önceki duyurularına nisbetle daha da te'kid edip kuvvetlendirerek şehir halkına "Rabbimiz bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.
Bu ayet-i kerime bir yemine benzemektedir. Sonra içindeki ifadeler "inne" ve "lam" harfiyle te'kid edilmektedir. Cümlenin bir isim cümlesi olması da bu te'kide tekid katmaktadır! Evet bütün bunlar, o elçilerin davalarını te'kid, etmek Veya kâfirleri reddetmek içindir.
Bu hakikatleri size tebliğ ettikten sonra artık bizim üzerimizde bir sorumluluk kalmıyor!
Bu ifadelerinde, onların davalarına ince bir işaret gönderilmektedir. Onlar, o şehir halkından ücret, riyaset, dünya metaı gibi şeyler istemediler. Onlar sadece tebliğ etmekle görevli idiler. Hesaba çekmek ise Allah'a aittir. Ey inkarcılar şu işinizi iyi düşünün!
Bundan sonra neler oldu? Şehir halkı o elçilere şöyle dedi: Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Bu yalan iddiaları ortaya attığınız ve bunlara inanmamız İçin yemin edip ısrarda bulunduğunuz zaman bize kötülük isabet etti!
Çünkü yalan yeminler yurtlan harabeye çevirir. Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık! Eğer bu söylediklerinizden vazgeçmezseniz sizleri ağır sözlerle taşlarız. Döğerek veya öldürerek size şiddetli bir azap dokundururuz!
Bu durumda elçiler ne yaptılar? Dediler ki: Bizden uğursuzluk kaptığınızı söylemeyin. Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Hayır da görseniz, kötülükte görseniz, uğursuzluğunuz sizin boynunuzdadir. Bizden size bir zarar gelmemiştir. Size öğüt verildiği ve Rabbİn azabından korkutulduğunuz için mi küfredip uğursuzluğa uğradınız? Doğrusu sizler çok tuhaf bir durumdasınız! Sizler haddi aşan ve amellerinizde pek aşın giden bir kavimsiniz. Bizim risalet davamız üzerinde sağlıklı bir şekilde düşünmeniz, kör taklidden uzaklaşmanız, aklınızı köleliğin bağından kurtarmanız gerekirken kalkıp bizden uğursuzluk kaptığınızı söylüyor, zulüm ve bühtanda ileri gidiyorsunuz. Allah'a andolsun ki sizlef çok acaip bir haldesiniz. Tuhaf durumlar sergili*
yorsunuz.
Ayet-i kerimede sözü edilen elçiler Peygamberlik görevlerini ifa ettiler. Emaneti eda ettiler, ama onlara icabet eden oldu mu, olmadı mı? Evet onlara bir kısım halk icabet etti. Şehrin uzak bir mıntıkasından kamil ve olgun bir adam geldi. Hakkı ortaya çıkarmak için çaba sarfetti. Hak'ka yardımcı olmak, batılla ve batılın gücü ile savaşmak istedi. Batılın kuvvetine karşı baş kaldırdı; Ey aşiretim ve ey kavmim! Şu elçilere uyun, onlar Peygamberlik davasında bulunurken doğru konuşuyorlar. Sîzden ücret istemeyen, mal talep etmeyen, reislik ve başka bir amaç peşinde koşmayan bu kimselere tabi olun. Bunlar hak yolda yürüyen, doğru yolu bulan kimselerdir, dedi.
Şayet insanlar insaflı olsalar bu sözler onların peygambere tabii olmalarını sağlamak için yeterlidir. Şehrin uzak mıntıkasından gelip de kendilerine öğüt veren adama şöyle karşılık verdiler: Sende mi onların Allah elçileri olduklarına inanıyorsun? Tek Allah'a ibadet etmemiz gerektiğine dair söyledikleri sözü doğruluyorsun? Cevaben dedi ki: Bana ne olmuş ki, benî yaratan, bana en güzel şekli veren Rabbime ibadet etmeme engel olacak ne gibi bir mani vardır?. Halbuki kıyamet gününde sevap ya da ikap için İnsanlar O'nun huzurunda toplanıp divan duracaklardır.
İnsaflı kişi, Allah'a ibadet eder. Çünkü o Allah'ın kendisini yarattığına iman eder ya da ahirette kendisini hesaba çekeceğini bildiğinden dolayı O'na ibadette bulunur. O mü'min kişi hem korkusundan hem de nimetlere olan rağbetinden dolayı Allah'a ibadet eder.
Şehrin uzak mıntıkasından gelen adam sözüne devamla şöyle dedi: Allah'ı bırakıp da insanlara fayda veremeyen ve şefaatte bulunamayan, hiçbir şeyi göremeyen ve hiç bir sözü işitemeyen cansız varlıklara mı tapacağım? Onları kendime tanrı mı edineceğim? Halbuki benim Rabbim olan Rahman bana zarar vermek isterse, Onun bana vereceği kararı kimseler benden savamaz!
Allah'ı bırakıpda kendilerine taptığınız bu tanrıların şefaati ne bana, ne de size hiç fayda vermez. Benim başıma gelen bir musibetten beni onlar kur*taramazlar. Ne dîye bunlara tapıyor ve kullukta bulunuyorsunuz?! İbadet, kutsamayı hak edene yapılan bir kutsama değil midir? Eğer ben Allah'ı bı*rakıpda şu putlara tapacak olursam, fayda veya zarar veremeyen taşa ve ya*ratığa tapmış olurum. Tapınca da apaçık bir sapıklığın içine yuvarlanmış olu*rum? Ey kavmim bana kulak verin. Doğrusu ben hem sizin, hem de benim Rabbim olan Allah'a İman ettim. Bu sözümü işitin.
Ona dediler ki: Cennet'e gir (bunu ona ölümden sonra mı söylediler?) Yahut yalan söylemeyen kimse tarafından bununla müjdelen!
Şu ileride anlatılacak olan hususlarda bu müjdeye dayanmaktadırlar. Bi*rinci görüşe göre ileriki satırlarda anlatılacak olan hususlar, Onun kıyamet günündeki halini anlatmaktadır. İkinci görüşe göre Onun dünyadaki sözleri insanlar için öğüt ve ibret olarak anlatılmıştır.
O zat sözüne devamla şöyle diyordu: Keşke kavmim, Rabbimin beni ba*ğışladığını ve kıyamet gününde bol sevap, geniş mükafat ile beni değejli kim*selerden kıldığını bilselerdi!
Allah'ın elçilerini doğrulayanların halleri işte böyledir... Allah'a ortak koşup kafir olan ve onu yalanlayanların hallerine gelince, bunların akıbetleri kayıp, ziyan, sapıklık ve helaktir. Hakka kulak verin. Kutlu ve yüce olan Allah'ın sözlerini, dinleyin. O konuşanların en doğru sözlüsüdür. Kurtuluşun*dan sonra şu mü'min adamın kavmine gökten ordular İndirmedik. İndirmek bize yaraşmaz da. Zaten buna bizim ihtiyacımız da yoktur. Onları cezalandı-rışımız, Cebrail tarafından atılan bir çığlıkla oldu. Bu çığlığın yıldırım gibi sür'atînden dolayı onlar derhal bir sönük ateş gibi cansız, ısısız, hareketsiz ve hayatsız olarak düşüp öldüler. Kahredici güce sahip olan ve tek olan Allah noksanlıklardan münezzehtir, yücedir. Ey Mekkeliler! Eğer kalp gözünüz açık*sa bu kıssadan ibret alın!.. [10]


İlahî Kudretin Bazı Görüntüleri:


30- Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alı*yorlardı.
31- Kendilerinden Önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerim görmezler mi?
32- Hepsi huzurumuza getirileceklerdir.
33- İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.
34- Orada hurmalıklar ve üzüm bağlan var ederiz, aralarında pınar*lar fışkırtırız.
35- Onun ve elleriyle yaptıklarının Ürünlerini yesinler; şükretmezler mi?
36- Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir.
37- Onlara bir delil de gecedir: Gündüzü ondan sıyırırız ve karanlıkta kalıverirler.
38- Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.
39- Ay için de sonunda kuru bir hurma dalma döneceği konaklar ta*yin etmişizdir.
40- Ay'a erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.
41-42- Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendi*leri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
43- Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.
44- Ama katımızdan bîr rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık. [11]

Bazı Kelimeler:


İnsan'a gelen pişmanlık duygusu. Ölü, içinde hiçbir bitki bulunmayan ölü toprak.Hurmalıklardan ve üzüm ağaçların*dan olaşan bahçeler. Yardık ve çok pınarlar fışkırttık.Kendi zatına layık olmayan sıfatlardan münezzeh. Sınıflar ve muhtelif nev*iler. Soyar çıkarırız Öna konaklar takdir ettik. Konak tan maksat ayın bir gün ve bir gecede kat'ettiği mesafedir. Eski Hurma salkımının, eğri olan dip tarafı. Yıldızların yörünge*leri. Yüzerler.Dolu ve yüklü. İmdatları*na yetişecek kimse yoktur. [12]

Açıklama:


Her şeye muktedir olan senin Rabbin, şehrin uzak mıntıkasından koşup gelen adamın kavmine, onun ölümünden sonra onları helak ederken gökten ordular indirmedi. Durum bunu gerekli kılmadı. Onların ne ile helak edil*diklerini soracak olursan; onları Cebrail tarafından atılan bir tek çığlıkla he*lak ettik, o çığlıktan sonra onlar hareketsiz, sönük ve Ölü cesetler haline gel*diler. Ateşin sönüp kül oluşu gibi sönük bedenler haline geldiler. Yazık şu yalanlayıcılara! Ne yazık şunlara ve benzerleri olan diğer kullara! Kendileri*ni Hakka ileten ve dosdoğru yola davet eden bir elçi geldiğinde onu mutlaka alaya aldılar. Dolayısıyla alemlerin Rabbinin helakine müstahak oldular. Evet, onların akıbetlerini, küfürleriyle alaylarının nihayetini gördükleri zaman, cin*lerle insanlardan olan mü'min melekler onlar için hasret çektiler ve bunlar hasret çekilmeye de müstehak olmuşlardı. Şunlara ve benzerleri olan Kureyş kafirlerine şaşıyorum. Peygamberleri yalanlayıp Hak'ki inkar ettikleri için ken*dilerinden önceki ümmetleri helak ettiğimizi görmediler mi?! Helak edildik*ten sonra onların asla geri dönmediklerini görmezler mi? Onlar kıyamet gü*nünde hesaba çekilmek üzere bizim huzurumuzda topluca divanda bekleyip duracaklardır. Bunlar, geçmiş ümmetlerin helaklerini görüpte ibret ve öğüt almıyorlar mı? Allah'ın herşeye muktedir olduğunu ve kafir ile nankörü ce*zalandıracağını bilmiyorlar mı?
Bu onlar için büyük bir tehdittir.
İçinde bitki bulunmayan hareketsiz ölü toprak parçaları onlara Allah'ın kudretine tanıklık eden .şahitler hükmündedirler. Bu Ölü toprak parçalan, in*sanları Öldükten sonra yeniden diriltmeye Allah'ın muktedir olacağına seha-dette bulunmaktadırlar. EyMuhammed! Senin Rabbin, ölen kuru topraklan bilahere bitki ve yeşilliklerle canlandırıp bitirir. Onlardan buğday ve benzeri tahıllarla bitkiler bitirir. Bu bitkilerle tahıllardan yeyip yaşarlar. Canlandırı*lan ve yeniden hayata kavuşturulan bu ölü topraklar, üzerinde hurmalık ve üzüm bağlarından oluşan bahçeler vardır. Buralarda pınarlar fışkırtılın ıştır. Bütün bu nimetler Allah'ın bize lütfettiği bağışlar olup insanların yemesi ve kendi elleriyle yaptıkları çeşitli kuru-taze yemişleri yemeleri içindir. Ki bunlaerı herkes görüp müşahede etmektedir. Hal böyle iken yine Allah'a şükretmezler mi bunlar? Allah noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. O'nun lütfü ve nimetleri ne kadar muazzam ve ne kadar mükemmeldir! Allah, müşrikle*rin kendisine ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir. Kendisinin şa*nına layık olmayan yaptıkları ve yapmadıkları işlerden de uzaktır.
Bu ifadelerle mü'minler, gönülden tasdik edip inararak Allah'ı noksan*lıklardan tenzih etmek için "Subhânallah" desinler diye eğitilip irşat edil*mektedirler.
Ne yücedir O Allah ki, topraktan kendi elleriyle yaptıkları ve daha bil*medikleri şeylerden çifter çifter, sınıf sınıf bitkiler yaratmıştır. Bütün bu çe*şitli sınıflardaki bitkileri ve nimetleri yaratan, insanların daha bilmedikleri ve kendisinin ilmiyle kuşattığı şeyleri yoktan var eden Allah yücedir. Nok*sanlıklardan münezzehtir. Kâinattaki varlıkların tümünü ancak onları yara*tan yüce Allah bilir. Şu gece ve ondaki ilahi kudrete delâlet eden ayetlerle mucizeler, —şayet akıllan çalışıyorsa— onlar için bir delildir. Şu aydınlıktan sonra gelen kapsamlı karanlık, şu gürültüden sonra meydana gelen sükunet, şu gezeğenler ve dönen felek hep Allah'ın varlığına delalet ederler. Şu kâina*tı, asla aksamayan muhkem ve ince bir düzen İçinde seyrettiren, herşeyi gö*ren ve herşeyden haberdar olan bir zatın varlığına delalet ederler. Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan soyup çıkarırız. Gündüzün aydınlığını ondan gideririz. Böylece gece, sükunet ve karanlığıyla, yüzülmüş koyuna ben*zer. Senin Rabbin gece'den gündüzü soyup çıkardıktan sonra onlar ansızın karanlık içersinde kahverirler. Karanlıkta kaldıktan sonra da derin bir uyku*ya ve kapsamlı bir sükunete dalarlar. Kudret ve hikmet sahibi olan yüce Al*lah noksanlıklardan münezzehtir. Şu gündüzleyin görülen, belli bir zamana kadar kendi yörüngesinde dönen, bu yörüngesinin dışına asla çıkmayan gü*neş gezegeni de onlar için bir ayettir. Bu gezegen Allah'ın tayin ettiği süreye kadar yörüngesinde dönmeye devam eder. Süresi dolunca hareketine son ve*rir. Bu gezegenin ne zamana kadar kendi yörüngesinde döneceğini ancak Al*lah bilir. Ne zaman duracağım da ancak O bilir. Bu güçlü ve ilim sahibi olan zâtın takdiridir. Evet bu sadece O'nun takdiri olup ince, ve muhkem bir ni*zamdır. Bu düzende kıl payı kadar sarsılmaz ve kayma meydana gelirse ne gibi hallerin vuku bulacağını da ancak Allah bilir! Güneş kendi ekseni etra*fında ve yörüngesi İçerisinde hareket edip döner. Yer küre de onun etrafında aynı zamanda kendi ekseni üzerinde döner. Kendi ekseni üzerinde dönerken gece ile gündüz, karanlık ile aydınlık meydana gelir. Güneşin etrafında dö*nerken de dört mevsim meydana gelir. Bu düzende herhangi bir vakitte bir aksama ve sarsılma meydana geldiği takdirde neler olur, biliyor-musunuz? Bütün bu dönüşlerin ve hareketlerin, tedbir sahibi bîr tanrı tarafından değil de, eşyanın kendi tabiatından kaynaklanmasını akıl kabul eder mi? O tabiat perestlerin söylediklerinden Allah çok yüce ve üstündür.
Rabbim ay için de bazı menziller takdir etti, O menziller de seyrine devam eder. Gördüğünüz gibi, Ay bazen küçük ve ince hilal şeklinde, bazen de büyük ve dolunay şeklinde görülür. Sonra yine azar azar küçülmeye ve incel*meye başlar. Küçüklük ve eğrilik bakımından eğri bir hurma dalma döner.
Ey kardeşim! Şu gökteki gezegenlere, bunların bulutlarına ve işgal et*tikleri yere bak. Sayılarının çokluğuna ve hareketlerinin süratİiliğine dîk-kat et! Bütün bunlardan sonra da içinde hiçbir eğrilik ve aksama bulunma*yan ince nizama ve tertipli işleyişe nazar et! Ne güneş'in ay'a erişmesi kendi*sine yaraşır; nede gece, gündüzü geçip geride bırakır. Ancak gece gündüz'ü takip eder. Cenab-ı Allah bütün bunlar için belli bir vakit tayin etmiş, bunla-n ince bir nizam içinde çalıştırmış ve çalıştırmaya devam etmektedir. Gece*nin işareti olan ay'in gündüzün işareti olan Güneş'e zaman bakımından te*cavüzde bulunması mümkün değildir. Bunlardan herbirinin kendine mahsus süresi, zamanı ve düzeni vardır. Ki bunun dışına çıkması mümkün değildir. Yıldızlarla gezegenlerden herbiri kendine mahsus yörüngesi içerisinde yüzüp hareket eder ve dönerler. Bu da, Allah'ın gündüz'den alıp gece'ye ekleme yap*masına, gece'den alıp gündüze ekleme yapmasına engel teşkil etmez. Bütün bunlar Allah'ın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna delalet eden en büyük ayetler ve mucizeler değil midirler?! Onlar için bir başka ayette, onları baba*larının belinde iken Nuh'un dolu gemisinde taşımamızdır. Nuh'un gemisi çe*şitli yaratıklarla dolu ve yüklü idi. Onlar için bindikleri şu gemileri otomo*billeri, trenleri, uçakları ve diğer ulaşım vasıtalarını yarattık.
Bu ne parlak bir ifade ve ne ince bir tasvirdir!
Onlar bizim pençemizdedirler. Dilersek onları boğarız ve onların İmdat dilemelerine yetişecek bir yardımcıları da olmaz. Ve onlar hiçbir şeyle de kur*tulamazlar. Ancak bizim tarafımızdan bîr rahmetle ve belli bir zamana ka*dar dünyada yaşamakla'azaptan kurtulabilirler. [13]

Kafirlerin Bazı Durumları


45- Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler.
46- Zaten Rabbİnin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdir.
47- Onlara: "Allah'ın size verdiği nzıktan sarfedin denince;inkâr edenler inananlara: "Allah düeseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğ*rusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler.
48- "Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler.
49- Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak'bir tek çığlığı bekler*ler.
50- O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.
51- Sûr'a üflenince, kabirlerinden Rahîerine koşarak çıkarlar,
52- "Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. On*lara: "tşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir.
53- Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.
54- Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşledikleri*nizden başkasıyla karşılık göremezsiniz. [14]


Bazı Kelimeler:


Çekişirler. Tavsiye, vasiyyet. Boynuz, bora*zan şeklinde bir üfleme aleti.Cedes kelimesinin çoğulu olup kabir*ler demektir. Süratle çıkarlar, Uyuduğumuz mekân. [15]

Açıklama:



Şu kafirlerin halleri pek tuhaftır: Her yaratığın bildiği gecede, gündüzde, güneşte, ayda ölü topraklarda, zürriyetlerinin babalarının belinde taşınmasında zahir bir surette görülen ayetleri Cenab-i Allah onların gözleri önüne serdi; ama yine de öğüt alıp düşünmediler ve Hak'kı hatırlamadılar. Bilakis eski küfürlerinde kalmakta devam ettiler.
İşte, şimdi Cenab-ı Allah tevbe edipte rahmete kavuşmaları ümidiyle kendilerine ayetleri gösterdikten sonra inanmadıkları için küfürlerinin'akıbeti İle onları korkutmaktadır. Ama bütün bunlara rağmen onlar Hak'tan yüz çevirmektedirler. Onlara; Ey insanlar! Dünyanın önümüzdeki günlerinden, dünyanın büyük olaylarından korkup sakının. Sizden önceki milletlerin başlarına gelen felaketlerden ibret alın. îlerİde gelecek olan ahiret günlerinden, ahi-retteki azap meleklerinden, ahİretin zorlu hallerinden, Allah'tan, O'nun hesap ve ikabından sakının ki Allah'ın rahmetinden ümitli kimseler olup salih ameller işleyesîniz, denildiği zaman onlar Hak'tan yüz çevirir, inatlarında ısrar eder, daha fazlasıyla yiğitlik taslamaya başlarlar. Öğüt ve ibret alsınlar diye Rabbinin kevnî ya da Kur'an'î ayetlerinden biri geldiği zaman ondan mutlaka yüz çevirirler. Yüz çevirmek onların adetidir. Her ayet ye öğüt esnasında bunlar kulaklarını tıkayıp yüz çevirir, giderler. Onlara "Allah'ın size verdiği nziktan (Allah için) verin!" dendiği zaman... Bu ayet-i kerime Kureyş müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Fakir sahabiler, 'Allah'ın yarattığı ekin(ler)den ve hayvanlardan, Allah'a pay ayırdılar"[16]. Mealindeki ayet-i kerimeyi kast ederek kureyşli müşriklere: Allah'a ait olduğunu iddia ettiğiniz mallarınızdan birazını bize verin, dedikleri zaman o müşrikler onlara vermemiş, mahrum bırakmış ve şöyle demişlerdi: Sizin iddialarınıza göre dilediği lakdirde Allah'ın rızik vereceği bir şahsı biz mi doyuracağız?!
Müşrikler mü'minlerin bütün fiilleri Allah'ın meşi'etine bağladıklarını ve: "Allah dilerse falanı zengin eder, falana servet verir, Allah dilerse şöyle şöyle olur..." dediklerini duyuyor ve mü'minlerin bu sözlerinden şu cevabı çıkarıyorlardı: "Allah'ın dilediği takdirde yedireceği kimseye biz mi yedireceğiz?!" Evet böyle demekle mü'minleri alaya alıyor ve onların, her işi Allah1 m iradesine bağlamalarını istihza ile karşılıyorlardı. Kötü görüş ve düşünceli) terinden dolayı şu anlayışa sahip oluyorlardı: Eğer Allah rızık veren bir zat ise size rızık vermeye muktedirdir. Şu halde ne diye başkalarından rizik talebinde bulunuyorsunuz?!
Onların bu hüccetleri boş ve dayanaksızdır. Görüşleri de zayıftır. Çünkü Cenab-ı Allah bir kavmi yoksullukla, bir kavmi de zenginlikle imtihan eder. Fakirlere sabretmelerini, zenginlere de yoksullara yardımda bulunmalarını ve şükretmelerini emreder. "Bundan dolayı kim (fakirelere) verir, (günahlardan) korunursa, ve en güzel (sözü) doğrularsa, ona en kolay (en rahat şeylerin yolun)u kolaylaştırırız. (Onu cennetlere, huzur ve rahata sokarız). Fakat kim cimrilik eder, kendini zengin görüp (Allah'a) tenezzül etmezse ve en güzel (söz)ü de yalanlarsa ona en güç (şeylerin yolun)u kolaylaştırırız (onu çetin durumlara götüren bir yola sokanz)"[17].
Ey müşrikler! Siz apaçık bir sapıklık içerisindesiniz. Çünkü bu kısır anlayışa sahip olup şöyle diyorsunuz: Eğer siz doğru sözlü iseniz bu (azap) vadi ne zaman?
Kafirler kıyamet saatinin gelmeyeceğini iddia ediyorlar. Mü'minler İçin cennet vadinin, kafirler için de cehennem tehdidinin boş olduğunu söylüyorlardı. Onların bu iddialarına noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah tarafından bakınız nasıl karşılık veriliyor: Onlar sadece tek bir kuvvetli sesi bekliyorlar ki, o ses, Sur'a birinci defa yapılan "üf ley iştir. O ilk üfleyiş dolayısıyla yeryüzünün bütün ahalisi ölür. Onlar bunu mu bekliyorlar? Hayır beklemiyorlar bilakis yalanlıyorlar! Bunun tahakkukunu imkansız gördükleri için alay ederek beklediklerini ima ediyorlar. Halbuki bu Sur'a üfleyiş dolayısıyla meydana gelen kuvvetli ses onları yakalayıp derhal öldürecektir. Onlar Sur'a üfleyiş esnasında bile dünyaları ile İlgili işlerde biribirleriyle hasımlaşıp çekişmekte olacaklardır ama "Kıyamet saati, onlar farkında değilken ansızın onları yakaladı'' Kıyamet saatinin kendilerini yakaladığı esnada insanlar ailelerine bir vasiyette de bulunma imkanını elde edemezler. Ailelerine dönme fırsatını da bulamazlar. Gaflet halindeyken kıyamet saati kendilerini yakalayacaktır. Birinci üfleyişten sonra ikinci kez Sur'a üflenir. Bir de bakarsın mezarlarından kalkıp dikilir ve hesaplarını tam görmesi için acelece Rableri-nin huzuruna koşarlar. Bütün bunları yapmak Allah'a göre çok kolaydır.
Onlar kabirlerinden dirilip ilk çıktıkları anda ne diyecekler? Diyecekler ki: Ey ölüm gel de bizi kurtar. Tam senin geliş zamanındır. Ve hayretden şöyle diyeceklerdir: Ölümümüze, helakimize ve başımıza gelen felaketimize dikkatle bakın da buna hayret edin... Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı?
Bunların akılları kafıştığı için öldüklerini değil de, yatmakta olduklarını zannederler. Kabir azabının kendilerine dokunduğunun farkında bile olmazlar. Kendilerini kabirden ve yattıkları yerden uyandıranın kim olduğunu biribirlerine sorarlar. Ama onlara hikmetli bir üslupla, Cenab-ı Allah tarafından cevap verilir. Sizi uykudan uyandıranın kim olduğunu sormayın. Sizler uyumuyordunuz. Ayrıca sizi diriltenin kim olduğunu bilmeniz de önemli değildir. Sizin için gerçekten önemli olan; şu korkulu manzaralarla lebaleb dolu olan bu dirilişi gerçekleştirenin kim olduğunu sormanızdır. Ve içinde bulunmakta olduğunuz ürkütücü halin ve manzaranın mahiyetini araştırma-nızdir.
Öyleyse onlara verilen cevap şu olacaktır: İşte bu, Rabbinİz Rahmanın size vadettiği şeydir. Dünyada iken size gönderilen Peygamberler, söylediklerini doğru söylemişlerdir. "Sûra üflendi. İşte onlar kabirlerden (kalkıp) Rab-lerine koşuyorlar" ayet-i kerimesinde sözü edilen Sur'a üflemeden önce yapılacak tek bir İş vardır ki o da eksiksiz ve fazlasız bir tek çığlıktır. Bu çığlık, İsrafil'in borazana üflemesidir. Bazı rivayetlere göre yüksek bir tonla borazana üfleyecektir: "Ey çürümüş kemikler, birbirinden kopmuş eklemler, dağılmış saçlar, Cenab-ı Allah mahkemede karar verilmesi için sizin bir araya gelmenizi emrediyor".
Sadece korkunç bir ses oldu. Onlarda hesap görülmesi için hep birlikte bizim huzurumuzda toplanıverdiler. Bugün hesap günüdür. Şaka ve laubalilik günü değildir. Bu gün adil yargı günüdür. Hiçbir kimseye zerre kadar haksızlık edilmez. Sizler ancak dünyada iken yapmış olduğunuz işler sebebiyle karşılık görürsünüz. "Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hîç kimseye bir haksızlık edilmez (insanın yaptığı iş), bir hardal tanesi ağırlığınca dahi olsa onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz"[18]
Cennetlikler Ve Cehennemlikler
55- Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler.
56- Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır.
57- Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır.
58- Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır.
59-61- Allah söyle buyurur: "Ey suçlular! Bugün mü'minlerden aynim. Ey insanoğullan! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, B,ana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?"
62- And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miyd'iniz?
63- İşte bu, size söz verilen cehennemdir.
64- Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin.
65- İşte o gün ağızlarım mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayaklarda yaptıklarına şahitlik eder. [19]
Bazı Kelimeler:
Nimetlenen ve lezzetlenen kimseler. Temenni edip is! terler. Aynim ve bir kenara çekilin.Cibillet kelimesinin çoi gulu olup çok sayıda mahlukat demektir. Ağızlarını müî hürleriz, onları konuşmaktan men ederiz. [20]
Açıklama:
Bugün mahkeme ve adil karar günüdür. Hiçbir şahsa zerre kadar haİ
sizlik edilmez. Ve hiçbir kimse de amelinden başka şey dolayısıyla cezalandı! rılmaz. Onlar nimetleriyle lezzet bulmakta olduklarından dolayı, bu gün siî düşünmezler ve hatırlamazlar. Evet cennetlikler nimetlerle, lezzetlerle meş gul olmaktadırlar. Cennet ve Cennet nimetlerine kavuşmakla mes'ut olan kimseler için gerçektende bu lezzetlerle nimetler mutluluk getiren bir nimettirler. Bu gibi kimseler ebedi nimetleri ve büyük saltanatı elde etmişlerdir. Allah'ın seçkin ve iyi kullarına sevap ve ikram olsun diye hazırladığı nimetlerden istifade etmektedirler. Tabii ki bu nimetler dünyada onların işlemiş oldukları amellerin bir karşılığıdır. İçinde bulundukları lezzet ve nimetlerle haşir neşir olduklarından dolayı Cennetlikler için ayet-i kerimede kelimesi kullanılarak yapılan vasıflandırma, gerçekten de çok ince bir ifadedir. Doğrusu onlar bu nimetlerle meşgul olduklarından dolayı cehennemlikleri ve cehennemi hatırlamazlar. Veyl size ey müşrikler! Cehennem ateşi ile cehennemin azabından dolayı vay sizin halinize!
Cennetliklerle eşleri koyu ve geniş gölgelerde, koltuklarda ve divanlarda yaslanmış vaziyette biribirleriyle sohbet edip nimetlerden istifade etmekte ve bol bir nzıkla rızıklandırılmaktadır. Onlar için cennette bir çok meyveler vardır. Sayılamayacak kadar çok, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, beşer kalbinin içinden geçmediği, temenni ettiği bir çok nimetler vardır. Onlar için esenlik dileği olarak kendilerine şöyle denilir: Çok merhametli Rab'den size sözle selam vardır. Evet bu Allah selamı melekler aracılığıyla, ya da onları ta'zim etmek, daha fazla ağırlamak ve ikramda bulunmak kastıyla Allah tarafından direkt olarak onlara verilir.
Amel sahibi mü'minlerin halleri işte böyle olacaktır: Devamlı nimetler içinde ebedi bir yurt olarak cennetlerde bulunacak, Allah tarafından kendilerine esenlik verilip, selamlanıp ikramlanacaktır. tkinci gruba yani inkarcılara gelince onlara denilecektir ki: Bugün ey günahkârlar ve ey suçlular, mü'mînlerden ayrılın ve bir kenara çekilin!
Bu da insanların haşr alanında toplanıp mü'minlerin Cennet'e gönderildikleri esnada olacaktır. "(Kıyamet) saat(î) koptuğu gün, O gün (İnananlar ve inanmayanlar) ayrılırlar: İnanıp iyi İşler yapanlar, Onlar (çiçekli, ırmaklı) bir bahçe içinde neşelendirilirler. Fakat inkar edip ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalanlayanlar, işte onlar (tutuklanıp) azabın içine getirilirler"[21]
Sonra, dünyada yaptıkları kötü amellerinden dolayı kınanıp azarlanarak, kendilerine şöyle denilir: "Ey Adem oğulları! Ben size Şeytan'a tapmayın diye and vermedim mi: Allah'ın Ademoğullarına and vermesi; onların kafalarına akledici kuvveti yerleştirmesi ve doğru yola iletecek olan selim fıtratı vermesidir. Ayrıca onlara müjdeci ve uyarıcı Peygamberler göndermesidİr ki, onlar Rahman'a ibadete davet ederler. Sürekli olarakta şeytan'a itaatten sakındırırlar. Cenab-ı Allah, elçileri vasıtasıyla bizleri şeytana uymaktan sakın-dırmıştır. Çünkü şeytan, bizler için düşmanlığı zahir bir şekilde görülen apaçık düşmandır. Allah sadece kendisine ibadet etmemizi ve yalnızca kendisinden yardım dilememizi emir buyurmuştur.O Allah’tır.Kendisinden başka ilah yoktur.Allah’ın Rahmana taatte bulunup şeytana isyan etmeye dair kullarına and verdiğine dair yapılan bu işaret, dosdoğru bir yoldur..”İşte benim doğru yolum bu ona uyun, (başka) yollara uymayın ki, sizi onun yolundan ayırmasın!”[22].İçinde hiçbir eğrilik bulunmayan , dosdoğru yol olan ve Hak din İslamiyet işte budur.Çünkü bu din alemlerin Rabbi’nin vaz ettiği bir dindir.Şeytan ise sizden birçok hakları saptırmışır.Onlara kötü fiilleri süsleyerek vesveseler vermiş, nihayet onları masiyetlere ve şiddetli azaplara düşürmüştür.Kör mü oldunuz? Aklınızı hiç mi çalıştırmıyorsunuz?Dünyada iken tehdit olduğunuz ve sizin de tehditlere inanmadığınız cehennem işte budur! İçine girin ve sıcaklığı tadın.Dünyada iken O’nu inkar etmenizin bir cezası olarak cehennem ateşinin azabını tadın!
Rivayete göre kendilerine böyle denildiği zaman dünyada yaptıklarıkötü amelleri karşılarında bulurlar.Birbirleriyle tartışmaya başlarlar.Komşuları,aileleri,aşiretleri aleyhlerinde tanıklık yapar.Kendileri ise dünyada Allah’a ortak koşmadıklarına dair yemin eder ve:Biz başkalarını değil de sadece kendi nefsimizi şahit olarak kabul ederiz,derler.bunun üzerine Cenab-ı Allah ağızlarını mühürler ve organlarına: Sahiplerinizin dünyada yaptıkları işlere dair tanıklıkta bulunun ve konuşun, der.İşte: “O gün ağızlarını mühürleriz.Elleri bizesöyler,ayakları yaptıklarına şahitlik eder”.ayet-i kerimesinin tefsiride budur.Adamın biri şöyle bir soru ortaya atabilir: “Ayet-i kerimede konuşma fiili neden ele, tanıklık fiili de ayağa nisbet edilmiştir?.”Bu soruya verilecek cevap, Hazin kitabında da belirtildiği gibi şöyledir: Yapılan işi el, direkt olarak işler; ayak ise o fiilin işlendiğiyerde ve esnada hazır bulunur.Hazır bulunanın gördüğü işi anlatmasına şehadet ve tanıklık denilir.Fiili işleyenin, o fiilin işlendiğine dair konuşması ise kendi aleyhine ikrarda bulunmasıdır. [23]
Allah'ın İnsanlar Üzerindeki Nimeti Büyüktür
66- Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi?
67- Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilir.Içı ve ne de geri dönebilerlerdi.
68- Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevİrmişîzdîr. Akletmezlcr mi? [24]
Bazı Kelimeler:
Göz çukurunu kapatıp gözsüz hale getirdik. Yollara dökülüp koşuştular. Nasıl. Kılıklarını değiştirdik onları taşa, cansız maddeye, hayvana ve başka şekle döndürdük. Yerleri.İleriye doğru gidiş Ömrünü uzatırız. Baş aşağı çeviririz. [25]
Açıklama:
Müsîümam ile,.kafiri ve müşriki İle, bütün insanlara büyük ve sonsuz nimetler bahşeden yüce Allah, insan'dakİ göz nimetini gidermeyi dilerse, insanlar kör olurlar ve alışık oldukları apaçık yollarda dahi gidip gelme gücüne sahip olamazlar. Fakat göz nimeti Allah'ın bir lütfü ve ihsanı olarak insanlara verilmiş ve onlarda devam ettirilmiştir. Şu halde insanların Allah'a karşı nankörlük değilde şükretmeleri gerekir. Ey Muhammedi Şayet Rabbin dikseydi kafirlerin gözlerini siler, göz çukurlarını kapatır ve gözlerini gide-. rirdi. Hatta daha Önce alışık oldukları ve bildikleri yollarda dahi yürüme imkanını kaybederlerdi. O zaman nasıl göreceklerdi?! Yine Rabbin dileseydi kafirlerle âsîleri maymunlara, domuzlara veya taşlara dönüştürürdü. Rabbin onları meskenlerinin üzerine inen bir azapla kılık değişikliğine uğratsaydı bunlar bu azaptan kaçamaz, ne ileriye doğru, ne de geriye doğru firar edemezlerdi. Allah o kendi rahmet kanunlarına ve hikmet gerekçelerine dayanarak böyle yapmak dilemedi. Şu halde insanların bu nimetlere karşılık olarak Allah'a şükretmeleri ve O'na ibadet de bulunmaları gerekir.
İşte bu ifadelerde görüldüğü gibi kafirlerle tartışılmakta, hangi noktada bulundukları açıklanmakta, mazeretleri reddedilmekte, mazeret ileri sürme imkanları ortadan kaldırılmakta, Allah'ın kendilerine lütfettiği nimetler açıklanmaktadır. Onlar diyorlardı ki: Eğer ömrümüz uzatılsaydı şu, şu işleri yapardık.
Cenab-i Allah'ta onlara şöyle cevap veriyor: Siz kör mü oldunuz, anla*mıyor musunuz ki her sene yaşınız ilerledikçe sizin zayıflığınız daha da artıyor?" (O) Allah'tır ki sizi zaaf dan yarattı (Pek zayıf bir kökten, spermadan) yarattı.' (Başlangıcınız çok zayıf bir madde idi. Kökünüz pek cılızdı). Sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet verdi (güçlü kuvvetli delikanlılar oldunuz) sonra kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi "[26] Rabbi-niz, salih amel işleyip O'nun nimetlerini düşünüp tefekkür etmenize yetecek kadar sizlere Ömür verdi. "Öğüt alacak olanın, öğüt alacağı kadar bir süre yaşatmadık mı sizi?"[27]. Şunu da bilmelisiniz ki zaman geçtikçe ve ömrünüz uzadıkça zayıflığınız daha da artmaktadır. Zira ömrü uzayan kimsenin yaratılış ve hilkati baş aşağı dönmekte, gözündeki fer azalmakta, kulağındaki işitme duygusu eksilmekte, kuvveti de zayıflığa dönüşmektedir. Bu sebeple Cenab-i Allah buyuruyor ki: "İçinizden kimi, Ömrün en kötü çağma (ihtiyarlığa) itiliyor"[28]
Resulullah (S.A.V.) efendimiz, Ömrün en kötü çağına itilmekten Allah'a sığınmıştır. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Şair Olmadığını Bildirmekle Beraber Allah'ın Birliğinin İsbatı
69- Biz Muhammed'e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur'an'dır.
70- Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de İnkarcıların aleyhine çıksın.
71- Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar.
72- Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de etini yedikleri de vardır.
73- Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi?
74- Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler.
75- Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.
76- Ey Muhammedi Bunların sözü seni üzmesin. Biz onların gizledik*lerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz. [30]
Bazı Kelimeler:
Şiir, kafiyeli ve vezinli söz. Söz sabit olur.Zaptedip ele geçiren ve kahredenler.Onu onlara boyun eğdirdik, emirlerine verdik. [31]
Önceki Ayetlerle İlişkisi:
Allah'ın birliğine dair önceki sayfada: "Ey Ademoğullan, ben size "Şey-tan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmamnızdır dîye and vermedim mi" mealindeki ayet-i kerime geçti. Haşr ile ilgili alarak ta: "O gün ağızlarım mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder" mealindeki ayet-İ kerime de önceki sayfada geçti. Geriye üçüncü temel unsur kaldiid, o da Peygamberlik müessesidir. Onu da burada bu ayet-i kerimelerin tefsirini yaparken açıklayacağız. [32]
Açıklama:
Şiir, söz sanatlarından biridir. Özel bir karekteri ve vezni vardır. Kafiye birliğine, yani geniş hayale, ta'svirlere ve sıcak duygulara dayanır. Bu nedenle Şair, sözlerinde doğruluğu aramaz. Doğruluk yolunda yürümez. Kur'an-ı Ke-rim'inde vasfettiği gibi şairleri şu vaziyette görürsünüz: "Görmüyor musunuz onları, (nasıl) vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar? Ve yapmadıkları şeyleri söylerler"[33]. Şiirin en tatlısı, içinde en çok yalan söz bulunandır, diyenler olmuştur. Peygamber (S.A.Vj) efendimizin risaletle görevlendirilmesinden önce' insanlar kazançlarını şiirle sağlıyor, şiiri bir geçim vasıtası olarak kullanıyorlardı. Şairler, şiirlerinde bazen doğru, bazen yalan sözler sarfederlerdi. İsla-miyyetin ilk asrından sonra da şiir bir geçim vasıtasf haline geldi. Bu sebeple eşraf ve-şerefli kimseler ;iirden kopmaya ve uzaklaşmaya başladılar. Peygamber (S.A.V.) efendimiz şiir söylemiş değildir. Şiir söylemek ona yaraşmazdı zaten. Kafirler iftira ederek ayet-i kerime'in bazen şiir olduğunu, bazen de sihir olduğunu veya kahinlerin ürünü olduğunu iddia ediyorlardı. İşte Kur'an-ı Kerim burada onların batıl iddialarını reddederek Peygamber efendimize Allah'ın şür öğretmediğini ve şiir söylemenin de Peygambere yaraşmayacağını isbatlıyor. Böylece müşriklerin iddialarını çürütmüş oluyor. Kur'an-ı Kerim, sözün en edebî ve üstünü olmakla birlikte şiir değildir. Nasıl şiir olsun ki? Zira şiirin kendine özgü bir vezni, karekteri, manası ve hayalleri vardır. Kurban ise kalpler için bir zikir, kalplerdeki hastalık için bir şifa ve öğüttür. Takva sahibi kimseler için hidayet ve rahmettir. Kalplerin cilası, ruhların ilacıdır. İnsanlar içinde diri olan kimseleri onunla uyarıp korkutması için Peygamber Mustafa (S.A.V.)'in üzerine indirilmiştir. Gerçekten de Kur'an-i Kerîm'in ifadeleri gayet incedir, tasvirleri parlaktır. Ancak akıl, düşünce ve ruh bakımından canlı olan kimseler Kur'an-i Kerim'in uyanlarım kabul eder, onun verdiği öğütlerden yararlanır ve onunla doğru yola erişir. Ölülere gelince, onlar Kür'an'ın uyarısını nasiİ işitebilirler? Nasıl görebilirler? "Sen de ölülere (söz) dinîetmezesin; arkalarım dönüp giden sağırlara da çağrıyı işküremezsin"[34]. İşte bu esnada o kafirlerin üzerine azap sözü hak olmaktadır. Çünkü bu sözü kutlu ve yüce olan Allah söylemiştir. Akledemeyen, düşünemeyen Kafirlere karşı Kur'an'ı hüccet olarak göstermek gerekir. Onlar hissedemeyen ölülerdirler. Onlara ne olmuş ki Kür'an'ın Allah katından gönderilmiş bir kitap olduğunu inkâr ediyorlar? Allah'ın kudret sahibi olduğu hususunda şüpheleri mi var? Onlar Kür'an'ın icaz ve delâlet kuvvetini bilmiyorlar mı? Bu husustan ve Kür'an'ın Allah katından gönderilmiş bir kitap olduğundan gafil midirler? Onlar bilmiyorlar mı? Yaratılışlarının ne şekilde olduğundan habersiz midirler ve kendi elimizle yaptığımız davarları onlar için yarattığımızı da görmüyorlar mı? O bu davarlara sahiptirler. Bu hayvanları Allah yaratmış, insanların emirlerine boyun eğdirmiştir. Bizler de bunlar üzerinde tasarrufta bulunmakta, menfaatlerini elde etmekte, onları kendi kontrolümüz ve idaremiz altında tutmaktayız. İnsan ne kadar küçükte olsa, hayvan ne kadar İri ve cüsseli de olsa, yine de ona güç yetirebilmekte ve istediği şekilde çalıştırabilmektedir.
"Çocuk onu her tarafa yöneltmekte
Bilmediği yere düşmekten men etmekte
Büyük sopalarla onu döğmekte
O ise karşılık vermemekte..!'
Biz, hayvanları insanların emrine boyun eğdirdik. Onları binek edinirler. Onlardan yerler, onlardan İçerler, onlardan daha başka menfaatler sağlarlar. Örneğin: Yün, yapağı, deri ve diğer şeyleri hayvanlardan elde ederler. Bütün bu nimetler karşılığında Allah'a şükretmiyorlar mı? Malesef hiç şükretmediler, Allah'ı bırakıp başka varlıkları tanrı edindiler. O varlıklardan zafer ve yardım ümit etdiler. Menfaat elde etmek umuduna kapıldılar. Bilmedİ-ler ki onlar, fayda ve zarar verme gücüne sahip değildirler. Hiç kimseye yardım edemezler. Aksine sinek onlardan bir şey kapıp götürürse Onu sineğin elinden kurtaramazlar, isteyen de, istenen de zayıftır. Tapanda tapılan da zayıftır. Bu putların ve Tanrıların kendilerine fayda vermesi bir yana bilakis onlar o putlara hizmet etmekte ve onları korumaktadırlar. O tanrılar hiçbir şey yapma imkanına ve gücüne sahip değildirler. Bilakis kıyamet gününde bu tapanlar onlar için hazırlanmış birer asker olarak onlarla birlikte azapta hazır bulunacaklar ve onlar ateşe yakıt olacaklardır. Hal böyle iken ey Muhammedi Sen şu müşriklerin imansızlıklarından dolayı tasalanma. Seni yalanlayıp sana eziyet ettiklerinden dolayı hüzünlenme, onlara aldırış etme. Şüphesiz senin Rabbin onların gizli ve açık hallerini bilmektedir. Bu yaptıklarından dolayı onları cezalandıracaktır. [35]
Ölüm Sonrası Dirilişin İsbatı
77-78- İnsan kendisini bir nufteden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da: "Çürümüş kemikleri kim yaratacak", diyerek, Bize misal vermeye kalkar?
79- Ey Muhammedi De ki: "Onları İlk defa yaratan dirİItecektîr. O, her türlü yaratmayı bilendir."
80- Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.
81- Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerlerini yaratmaya Kadir olmaz mı? Elbette olur: çünkü O, yaratan ve bilendir.
82- Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir, hemen olur.
83- Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine 'döneceğiniz Allah münezzehtir. [36]
Bazı Kelimeler:
Sperma, Husumette aşın giden, çok tartışan.
Misal, örnek. Çürük kemik. İnkâr ifade eden soru cümlele*rine verilen bir cevap olup, evet manasını taşır. Yaratmadaki duru*mu ve emri. Tam mülk ve hükümranlık. Açıklama:
Müşriklerin Allah'a ortak koşmalarının batıl oluşu delillerle açıklandıktan sonra Cenab-ı Allah sözü yeniden ölüm sonrası diriliş konusuna getirmekte ve bu dirilişin sabit olduğunu Kat'i delillerle açıklamaktadır. İnsan düşünmüyor mu ve bilmiyor mu ki biz Onu bir spermadan yarattık. Bir de bakıyorsunuz ki o apaçık bir düşmandır, hasımlık yapmaktadır. Kendilerinin geçim sebeplerini Allah'ın yarattığını, aynı zamanda kendi nefislerini de yoktan var ettiğini bilmiyorlar mı? Mamafih bu husus apaçık bir şekilde bilinmektedir, însan ilk yaratılışını düşünmüyor mu? O pis bir spermadan, sidik kanalından çıkan bir nutfeden yaratıldı. Bununla beraber birde bakıyorsunuz ki o, kendisini yaratan yüce Allah'a karşı apaçık bir düşmanlık İçine girmektedir. Bu, selim akıllıların kabul etmeyeceği çok acaip ve tuhaf bir durumdur. Yüce Allah buyuruyor ki: O apaçık bir düşmandır. Birde bakıyorsunuz ki, o Rabbi ile tartışmaya girmekte ve O'na karşı hasımlık yapmaktadır. O kendisini en hakir ve en değersiz bir şeyden (spermadan) yarattığımızı görmüyor mu ki beklenmedik bir anda bizimle tartışmaya girmekte ve bize karşı hasım olmaktadır. Rivayete göre Übey bin Halef, As bin Vail el Sehmi gibi bazı müşrikler ellerine birer çürümüş kemik parçası alarak Peygamber (S.A.V.) efendimizin yanına gittiler. Onunla tartışmaya ve mücadele etmeye başladılar. Onlardan biri dedik ki: Ey Muhammed, sen zannediyor musun ki çürüdükten sonra bu kemiği Allah diriltecektir? Peygamber (S.A.V.) efendimiz ona cevaben şöyle dedi: "Evet diriltecektir ve Allah seni ölümden sonra diriltip cehennem ateşine sokacaktır!" Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu: "Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek? dedi". Yani onu penisten atılan bîr damlacık spermadan yarattığımızı, sonra da akıl düşünce ve irade sahibi olduğunu unuttu!
Şaşıyorum şu insana ki, hakikatleri inkar etmekte ve bize misaller vermekte.. Tuhaf tuhaf kıssalar anlatmakta ve çürüyen kemiği kim diriltecek diye soru sormaktadır! Ey Muhammed! Onlara deki: O çürümüş kemikleri ilk olarak yaratan yine diriltip canlandıracaktır; Bİr şeyi ilk olarak icad eden, Yoktan var eden, şüphesiz ki onu yok olduktan sonra yeniden meydana getirmeye muktedirdir. Bu O'nun için daha da kolaydır. En yüce sıfatlar Allah'a aittir. O herşeyi bilendir. Yeşil ağaçtan size ateş çıkaran ve onunla sîze ısınma imkanı veren Allah, çürümüş kemikleri diriltecektir, canlandıracaktır. O müşriklerin kafalarında şu düşünce yerleşmişti: Çürüyen kemik soğuyup kuruduktan sonra artık hayatı ve canlılığı kabul etmez. Bir eşyaya hayat veri*lebilmesi için onda hareket bulunması gerekir. Çürüyen bu kemikleri kim can*landırabilir? Evet böyle düşünüyorlardı. Zihinlerinde hep şu düşünceler do*laşıyordu. Allah onlara misaller veriyor. Yeşil ağaçtan ateş çıkarıyor. Onlar da bundan yakıyorlar. Yapraklı ve yeşil selem ağacından ateş, alev alev çıkıyor ve insanlar da ondan ateş yakıyorlar. Yeşil ağaçtan ateş çıkaran Allah bu ayet-i kerimede gerçekleri ifade etmiştir. Derler ki: Ateş yakmakta meşhur olan iki ağaç vardır. Bunlardan biri Merh diğeri Afar'dir. Merh ağacından çakmağın üstü, Afar ağacından da çakmağın altı elde edilirdi ki, bunlar her ne kadar yaş olsalar da, kendilerinden su damlasa da biribirlerine kuvvetle sürüldüklerinde ateş çıkarırlar. "Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kaadir değil midir?" Cisimleri büyük, şanları yüce olduğu halde gökleri ve yeri yaratan Allah, insan gibi küçük ve göklerle yere nisbetle zayıf olan bir varlığı yaratmaya muktedir olmaz mı?! Elbetteki muktedir olur (Bu cevabı yüce Allah veriyor ve kudretini, halk üzerindeki gücünü ikrar ediyor). O yaratması çok olan, ilmi geniş olandır. Bu vasıfta olan bir zatın, insanı ve diğer şeyleri yaratması tuhaf karşılanmamalıdır. O'nun emri ve şanı bir şeyi yaratmak dilediği zaman O'na "ol" demesi ve o şeyin de hemen oluvermesidir.
Gerçektende Cenab-ı Allah bir şeyi yaratmak dilediği zaman ona "ol" kelimesini telaffuz ederek emir veriyor mu? Selef uleması bu hususun ne anlama geldiğini ve hakikatini, gaybı bilen Allah'a havale etmişlerdir. Cumhur-u ulemâ derler ki: Cenab-i Allah bir şeyi yaratmak dilediği zaman ona: "ol" kelimesini telaffuz ederek emir vermez. Ancak bu kelime Allah'ın kendi istediğini yerine getirmeye muktedir oluşunu temsil etmektedir. Bu ifade her bakımdan kendisine itaat edilen amirin, her hususta kendisine itaat eden memuruna emir verişini ve verdiği emrinde hiçbir engelle karşilaşmaksizin çabucak yerine getirilmesini temsil etmektedir. Hal böyle olunca Allah noksanlıklardan münezzeh ve yüce oîup herşeyin mülkü eksiksiz olarak O'nıın kudret elindedir.
Bu ifadelerle Cenab-ı Allah, müşriklerin nitelemelerinden tenzih edilmektedir. Çünkü O, herşeyin sahibi olup, hükümrandır. Kudret, O'nun ayrılmaz vasfıdır. Herşeye gücü yeter. Bütün işler O'na döner. Şu halde ey İnsanlar! Sadece Ö'na ibadet edin. O'nu takdis edin. O, müşriklerin kendisine ortak koştukları şeylerden yücedir.

Wmhocasi.com
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Yasin Süresi
« Posted on: Nisan 19, 2024, 10:17:47 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Yasin Süresi e-book, Yasin Süresi programı, Yasin Süresi oyunları, Yasin Süresi e-kitap, Yasin Süresi download, Yasin Süresi hikayeleri, Yasin Süresi resimleri, Yasin Süresi haberleri, Yasin Süresi yükle, Yasin Süresi videosu, Yasin Süresi şarkı sözleri, Yasin Süresi msn, Yasin Süresi hileleri, Yasin Süresi scripti, Yasin Süresi filmi, Yasin Süresi ödevleri, Yasin Süresi yemek tarifleri, Yasin Süresi driverları, Yasin Süresi smf, Yasin Süresi gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular