0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Yaralı Güvercinim  (Okunma Sayısı: 2454 Kere Okundu.)
« : Şubat 10, 2015, 03:26:30 ÖÖ »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


***

Yaralı Güvercinim
(Hikayesini bizimle paylaştığı için rose1954 nickli üyemize çok teşekkür ederiz.)

Bir kadının tek bir hatası evladının yaşam şekline nasıl müdahale edebilirdi?
Küçük bir kızken şiddetle tanışan, annesinin gözyaşları ile güvenmemeyi öğrenen genç kız için hayat daha neler getirecekti önüne?
Güvenmeye, sevmeye, umut etmeye, beklemeye şüpheyle bakan bir genç kız için kim ne yapabilirdi artık?
En önemlisi ise en zor anında kim genç kızın yanında olabilecekti? Elinden tutup bambaşka bir hayata merhaba demesine yardım edecekti?

Yazarımızın wattpad profili;
WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.


***


Giriş

Fatma, babasına, annesine karşı geldi ve yanına hiç bir şey almadan evden çıkıp gitti. Fakir ama sevdiği olan adama gitti. Onun olmaya, onunla evlenmeye, hayatının sonuna kadar onunla mutluluğu tatmaya. Kedisine geç sahip olmuş olan anne babasını umursamadan Mustafa’nın peşinden gitti, onunla evlendi. 19 yaşında, aklı bir karış havada olan, hayatı televizyonda gördüğü dizilerdeki gibi zanneden toy bir kızın hayatının hatasıydı bu adım ama evlendikten bir yıl sonra bunun farkına varabildi ancak.

Kucağında yeni doğmuş kızı ve yanında sarhoşluktan sızan bir adam bulduğunda anladı, hayallerin hayal kaldığını, aşkların bazen sadece yalandan ibaret olduğunu. Anladı belki ama çok geçti artık. Aşığının vereceği üç kuruşa, göstereceği merhamete muhtaçtı. Babası ile annesi onu evlatlıktan attığı gününden çok kısa bir süre sonra bir kazada hayatlarını kaybetmişti. Onları son kez görememiş, helallik isteyememiş ve kurtuluşu için yardım dilenememişti.

Yirmi yaşındaydı. Bir düşükten sonra ikinci hamileliğinde başarılı olmuş ve kızını kucağına almıştı. Ama düşünüyordu bazen, karnındaki yavrusunu koruyarak, doğurarak iyi mi yapmıştı? Kazandığı parayı içkiye yatıran ya da it kopuk arkadaşlarına veren bir baba ile kızının hayatı nasıl olacaktı? Babasının her gün annesini dövüşüne tanık olacak olan yavrusunun sonu ne olacaktı?

Sorular vardı aklında durmadan ama tek bir cevap yoktu. Sevmiş ve sevildiği konusunda kandırılmış genç kadının çoğunlukla yaptığı şeyi yapıyordu her doğan güneş ile. Düzelecek diyordu. Yine benim aşık olduğum adam olacak diyordu. Hayatım babamın tahmin ettiği gibi değil benim ilk günden beri inandığım şekilde olacak diyordu. Ama olmadı. On yıl boyunca bekledi, kendi yanlış düşüncelerinin, hislerinin kurbanı olarak bekledi ve evladını da bu uğurda mağdur etti.

“Merdiven silmekten aldığın parayı ver.” Dedi Mustafa sert, geceden kalma sesi ile adice.

Fatma, “Hayır. Kızın okuluna para vereceğim.”

“Bana bak kadın.” Diyerek karısın üzerine yürüdü. “Para lazım bana. Git getir.”

“Yine içkiye vereceksin ya da arkadaşlarına. Olmaz Mustafa. Okula para verebilmek için fazladan çalıştım. Elimde sadece okuldan istenilen kadar para var.”

Fatma arkasını döndü gitmek için ama koluna mengene gibi sert bir tutuşla yapışan kocasının baskısı ile gidemedi. “Demek parayı bana değil o velede velet için okula vereceksin.” Ve ilk darbeyi karısına vurdu.

Genç kadın kocasın vurduğu tokat ile yalpaladı. “Yapma Mustafa.”

Aslında biliyordu yalvarsa bile dayaktan kaçamayacaktı. Bunu yıllar önce iyice öğrenmişti. Kocası çok iyi bir eğitim vermişti. Para kazanacak, kocasının içkisine verecek, ona istediği an yemek koyacaktı ve canı istediği an onun dayaklarına boyun eğecekti. Yıllar önce hayallerinin gerçekleşme ihtimali bile olmadığını kızından sonraki hamileliğinde düşük yapacak kadar dayak yediği gün anlamış ve kabullenmişti.

Şimdide yerde yatıyor, kocasının bir an önce sinirini alarak evden gitmesini bekliyordu. Kızı okuldan gelmeden gitmesi için mücadeleyi bırakmıştı. Eğer mücadele ederse kocası daha fazla hırslanıp daha fazla dövüyordu ve yavrusu bu sahneye tanık oluyordu.

Karısı yüzü ile başını korurken o da nereye denk getirebilirse hiç çekinmeden kolunun tüm gücü ile vurmaya devam etti yatağın üzerine düşmüş olan karısına. “Nerde para seni lanet olasıca kadın?”

“Dolaptaki battaniyenin altındaki bez kesemde.” Dedi en sonunda Fatma. Mecbur kocasının haberi olmadan ek bir işte daha çalışacaktı. Ama şimdi kocasını evden yollamalı ve yüzüne bir şey yapmadan, kızının fark edeceği bir şey olmadan gitmeliydi.

Mustafa karısını bir çuval gibi fırlatıp parayı aramaya gitti ve parayı aldığı gibi de evden çıktı. Fatma da banyoya giderek kızı gelmeden önce kendini toparlamaya çalıştı.
« Son Düzenleme: Şubat 15, 2015, 10:52:30 ÖS Gönderen : Kirli Beyaz »

Geçmişimin karanlığı, geleceğimi aydınlatır..
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Yaralı Güvercinim
« Posted on: Nisan 24, 2024, 07:06:57 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Yaralı Güvercinim e-book, Yaralı Güvercinim programı, Yaralı Güvercinim oyunları, Yaralı Güvercinim e-kitap, Yaralı Güvercinim download, Yaralı Güvercinim hikayeleri, Yaralı Güvercinim resimleri, Yaralı Güvercinim haberleri, Yaralı Güvercinim yükle, Yaralı Güvercinim videosu, Yaralı Güvercinim şarkı sözleri, Yaralı Güvercinim msn, Yaralı Güvercinim hileleri, Yaralı Güvercinim scripti, Yaralı Güvercinim filmi, Yaralı Güvercinim ödevleri, Yaralı Güvercinim yemek tarifleri, Yaralı Güvercinim driverları, Yaralı Güvercinim smf, Yaralı Güvercinim gsm
Yanıtla #1
« : Şubat 10, 2015, 06:47:21 ÖS »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


1. Bölüm

Gözlerim nemli,
Yanaklarım ıslak
Boğazım sızılı,
Ve ruhum kayıp.
 
Nedir bu acı?
Nedir bu yüreğime kan ağlatan keder?
Tebessüm etmem gerekirken
Nedir bu gözlerimdeki yaşlar?
 
Özgür artık.
Bu gidiş onun tek kurtuluşu,
İşkencesinin son noktası,
Acılarının sonu.
 
Gitti, en sonunda gerçek evine.
Yalnız gitti belki yuvasına,
Ben geride kaldım belki de
Ama bu gidişi, huzuru çoktan hak etti.

Annesi sonunda ne olduğunu söylemişti. Her gün yaptığı ısrarlar sonunda çetin ceviz olan ağzı sıkı annesi hastaneye gittiğini ve kanser olduğunu söylemişti. En başında değildi bu illetin. Geç fark edilmiş iyice ilerlemişti. Kanser tüm akciğerlerini kaplamış son aşamaya gelmişti. Ama hala gülüyordu annesi, hala biz neler atlatmadık diyordu. Biz neler atlattık ama bu sefer başarabilecek miyiz anne dememek için kendini zor tutuyordu.

Çocukluğunda bile hayaller kuran, her şeyin iyisi olacağına inanan ne bir hayalci olmuş ne de pozitif düşünceler ile dolup taşmıştı. Yedi yaşındayken hayallerin var olmadığını öğrenmişti. Her gece babasının düzelmesi için bir mucize beklerken her sabah ise beklediğinin olmadığını gördüğü o zamanlar anlamıştı. Ve kabullenmişti. Yaşamını, dünyayı, her şeyi acımasızlığı ile kabullenmiş ve iyisini hiç beklememişti.

Şimdi de umut etmiyordu. Canından çok sevdiği annesinin iyileşeceğini bile düşünemiyordu çünkü düşündüğü hiçbir şey olmamıştı. Olmayacaktı. Bu yüzden yine bıraktı kendini. Daha neler yaşayacağını düşünmeden akışa bıraktı kendini. Nefret ettiği üvey babasının parası, onun tanıdıkları, imkanları ile annesine yapılan her müdahalede hiç bir şey ummadan bekledi. Annesinin yanında onunla savaştı, onunla gitti ve onunla yine eve döndü. Ama bu gün eve onsuz dönüyordu. Annesi morga götürülmüş kendisi ise kendini hastaneden dışarı atmıştı. Bir yıl iki hafta ve bir günlük savaşı kaybetmişlerdi. Gecenin ikisiydi ve dışarısı karanlık, ıssızdı. Yalnız kalmıştı. Yapayalnız.

Sonra kulaklarında bir ses çınladı. Ben varken nasıl yalnız olurmuşsun diyordu en yakın arkadaşı, tek arkadaşı, can dostu. Fazla düşünmeden telefonunu çantasından çıkardı. Üç dört çalışta ancak açıldı telefon. Karşıdan uykulu bir sesle “Ne bu saatte be kardeşim, kafayı mı yedin?”

Anlaşılan arkadaşı uykulu haliyle telefonun ekranında yazan isme bakmadan kulağına götürmüştü. “Yıldız, ben Burcu.”

“Burcu? Hayırdır canım, rüyanda beni mi gördün?”

Genç kız “Yalnız kaldım Yıldız.” dedi ağlamamaya çalışarak ama hiçbir zaman gözlerindeki yaşlara engel olamamıştı bugüne kadar. Hissizleşmeyi başarabiliyor, hayal kurmamayı başarabiliyordu ama ağlamamayı başaramıyordu bir türlü.

Yıldız yatağında doğruldu telaşla. “Annen mi?” dedi. Günlerdir bekleniyordu zaten. Sonuç belliydi ama şimdi bir anda insan tuhaf oluyordu.

“Yarım saat önce öldü.”

“Hastanenin önünden ayrılma hemen geliyorum.” Hızla yataktan kalktı ve neredeyse ayağına takılan çarşaf yüzünden düşüyordu. “Beni dinle kızım, duydun mu? Sakın oradan kımıldama. Ben şimdi kapayıp ağabeyimi arayacağım hemen. Beni sana getirir.” Ve arkadaşının cevap vermesini beklemeden kapadı. Çünkü dostunun başkalarına rahatsızlık vermeyi sevmediğini hele ki ağabeyine karşı anlayamadığı şekilde saygıyla karışık bazen korku duyduğunu biliyordu.

Yıldız hemen ağabeyini aradı. “Aç şu lanet olasıca telefonu Yaman.” Ama hala açan yoktu.

En sonunda “Rahat bırak beni velet.” Diyen Yaman’ın sesi geldi genç kızın kulağına.

“Kapat çeneni de kaldır o poponu devirdiğin yerden ağabey.” Bir yandan da üstündekileri çıkarıp kot giymeye uğraşıyordu. “Hemen buraya gel, beni hastaneye götüreceksin.”
Bu sefer genç adamın sesi endişeli gelmişti. “Neyin var Yıldız? Babama haber verdin mi? Yanında mı?” uykuya daldığı salondaki koltuktan kalktı. Uyumadan önce açtığı, sesi kapalı olan televizyon hala açık etrafa ışık yayıyordu.

“Ben iyiyim, Burcu iyi değil. Beni ona götürmeni istiyorum.”

Telefonda kısa bir sessizlik yaşandı. Tam evin kapısından çıkmak için ceketini almıştı ki durdu. Üzerini değiştirmediği için hala pantolon ve gömleği vardı her ne kadar kırışmış olsa da. Düşündü. “Annesine bakan arkadaşın mı?” dedi sonradan genç adam kardeşine.

“Evet. Annesi biraz önce ölmüş.” Yıldız pek ağlayamazdı. Hatta en son ne zaman ağladığını bile bilmezdi. Üzülürdü, sevinirdi yani duygusuz değildi ama ağlamayı başaramazdı. Ama şimdi ağlayamasa da boğazı yanıyordu. “Burcu yalnız ağabey. Beni ona götür.”

“Geliyorum.” Ceketi ve anahtarlarıyla olduğu gibi çıktı.


Ne kadar çabuk gidebilirlerse o kadar çabuk gittiler hastaneye ve kapıya vardıkları anda Yıldız kendini ağabeyinin arabasından dışarı attı. Hastanenin bahçesinde arkadaşını aradı. Bir süre sonra da buldu. Üzerinde incecik bir kazakla oturuyordu arkadaşı kollarını bedenine sarmış bir şekilde. Ağabeyi de yanında belirdi karşıda arkası dönük olan arkadaşına baktı.

“Git.”

Gitti genç kız ve arkadaşına sarıldı. Buz gibi olmuş bedenini kendi bedenine çekti. Yaman biraz geride kaldı iki arkadaşın dertleşebilmesi için ama kardeşinin sadece üç ya da dört kez gördüğü arkadaşı konuşmuyor öylece ağlıyordu sesiz halde. Ve üşüyordu. İleriye adım attı ve bir yandan da üzerindeki ceketini çıkardı. Genç adam kendisinin farkında olmayan kıza baktı. Ne diye bilirdi ki? Kendisi de hastanede beklemiş ve sonunda yalnız çıkmıştı. Kendisi de kaybetmişti. Yavaşça ilerledi ceketini kızın omuzlarına sardı. Kardeşine bakarak “Hadi gidelim.” Dedi.

Burcu o zaman arkadaşının ağabeyinin de yanlarında olduğunu fark etti. Kollarını kendine çekti ve yüzünü sildi.

“Kalk Burcu, gidelim buradan.” dedi Yıldız da ağabeyine hak vererek.

Burcu zar zor dudaklarını araladı ama arkasında duran arkadaşının ağabeyine bakamadı. “Şimdi eve gitmek istemiyorum Yıldız. İyi ki geldin, teşekkürler ama sen git. Ben burada kalmaya devam edeceğim. Sonra da Çetin Bey'e haber veririm.”

”Başlatma Çetin’inden. Kalk ayağa, bizimle geliyorsun. Bu akşam benimle kalacaksın.”

“Olmaz Yıldız. Annenle babanı rahatsız ederim.”

Yaman o zaman öne geçti. “Benim evimde kalacaksınız.” dedi.

Burcu başını kaldırıp oturduğu yerden karşısında dağ gibi duran arkadaşının ağabeyine baktı. Yüzü ciddiydi, sesi ise bakışlarından bile sertti. Sanki acımasız bir adam gibi ama arkadaşından biliyordu onun ne kadar yufka yürekli, sevecen bir ağabey, bir adam olduğunu.

Yıldız yerinden kalktığı gibi arkadaşını kolundan çekiştirdi ve ayağa kaldırdı ama arkadaşının geriye düşmesi bir oldu. “Neyin var? Kızım neyin var?”

Burcu ayağını ovuşturdu. “Bir şeyim yok sadece uyuşmuş, siz gidin Yıldız, ben iyiyim arkadaşım.”

“Bana bak Burcu, benim bayramlık ağzımı açtırma. Ayağın düzelince gideriz o……..” derken

Yaman cebinden arabanın anahtarlarını çıkarıp kardeşine uzattı. “Git arabanın kapısını aç.” dedi. Sonra Burcu’ya baktı. “Biz arkandan geliyoruz.”

“Tamam, arkadaşıma düzgün davran.” Ve yürümeye başladı genç kız.

Yaman, kardeşinin arkadaşına yaklaştı kızın üzerindeki kendi ceketini onun omuzlarında düzeltti. “Şimdi seni kucağıma alacağım Burcu.” dedi. “Sonra da evime götüreceğim seni kız kardeşim ile ve itiraz istemiyorum küçük hanım. Bu saatte ne Yıldız’ın vır vır etmesini ne de senin kardeşimin çenesini açtırmanı kaldırabilirim.” Eğildi, kolunun birini genç kızın sırtına diğerini de bacaklarına götürdü. “Kollarını boynuma dola.” Bu bir rica değil emir gibiydi.

Burcu da itaat etti. Kollarını genç adamın boynuna doladı. “Ben….ben teşekkür ederim.” dedi ne diyeceğini bilemeyerek. Bedeni genç adam tarafından kuş gibi kaldırıldı. Onun sıcak ve sert göğsüne yaslandı.

“Üzgünüm Burcu, annen için gerçekten üzgünüm küçük hanım.”

İlk kez bu kadar samimiydiler. Gerek konuşmalarında gerek de bedenlerinin yakınlığında. Alışık olunmayan bir durumdu ve tuhaftı ama iyiydi.

“Teşekkür ederim, ben de sizin için üzgünüm. Ben karşınıza gelip baş sağlığı hiç dileyemedim.” Bunu tereddütle söylemişti aslında ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere.

“Anlıyorum. Seni de diğerleri gibi görmeyi reddettim sanırım.” Hiç ona bakmıyordu. Direkt karşıya kilitlenmişti bakışlar ve sertti yüzü hem de taş gibi. Kızmıştı ama susuyordu.
Arabaya varınca Yıldız hemen arka kapıyı açtı, ağabeyi, arkadaşını yere bırakınca içeri girmesine yardım edip kendisi de yanına geçti. Ağabeyinin bir anda söylediği benimle kalacaksınız sözüne göre nereye gidecekleri belliydi. Arkadaşı başını omzuna dayadı ve gözlerini kapatıp kapalı göz kapakları arasından yaşlar akıtmaya başladı hiç sesini çıkarmadan. Kendisinin yapabileceği tek şey vardı; o da arkadaşına sarılmak.


« Son Düzenleme: Şubat 14, 2015, 12:27:08 ÖÖ Gönderen : Kirli Beyaz »
Yanıtla #2
« : Şubat 16, 2015, 02:54:52 ÖS »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


2. Bölüm

Yaman iki oda, geniş bir salon ile mutfak ve banyosu olan sade, küçük ama kendine yeten evine kardeşi ile arkadaşını getirdi. Çatı katının hemen altındaydı dairesi. On beşinci kattı ve çatı katı da kendisine aitti. Ama oraya kimseyi çıkarmazdı. Evin içine girer girmez sabah haftada bir temizlik için tuttuğu iyi niyetli, sevimli bir yaşlı kadın olan kadıncağızın daha bu sabah geldiğini bilmek iyiydi. En azından hem kendi odasındaki hem de diğer odadaki yatağın çarşaflarının yeni değiştiğini biliyordu.

Yıldız “Ağabey, senin odanda yatabiliriz değil mi?” diye sordu ama aslında demek istediği odan benimle arkadaşımın bu gece demekti.

“Hayır, Yıldız.” İtirazı Burcu’dan geldi. “Senin kaldığın küçük odada ikimizde rahatça uyuruz.”

“Sana anlattım o yatağın ne kadar küçük olduğunu. Seninle ben ancak birbirimizin üzerinde yatarsak orada uyuyabiliriz. “ Ağabeyine bakıp sonra yine arkadaşına döndü. “Dedim bu pinti adama, kardeşin için şuraya daha geniş bir yatak al diye ama dinleyen kim. Kendi bildiğini okuyor işte. Tabi orada yatan hep ben oluyorum nasılsa, onun tuzu kuru. Han gibi geniş yatağı var koca adamın.”

Yaman dairenin kapısını kilitledi. “Bende seni seviyorum canım kardeşim.” dedi. Arkasını dönünce kardeşine “Git odada kalan iki parça eşyanı alıp benim odama gel. Ben Burcu için kendi kıyafetlerimden bir şeyler ayarlarım.”

“Sen Burcu’yu kendin gibi mi sandın ağabey? Kız senin kıyafetlerin arasında kaybolur bir daha bulamayız maazallah.”

“Başka bir önerin var mı akıl küpü veledim? Bu akşam her zaman yaptığın gibi elinde bavulunla bana geldiğini sanmıyorum. Yoksa bir yerine mi sakladın?” kendi odasına yöneldi. “Çok konuşma da gecenin bir yarısı kafa şişirme. Git giyin ve o odada hiçbir şeyini bırakma sonra ben geçeceğim oraya.” Burcu’ya yöneldi. “Lütfen benimle gel Burcu.”
Burcu adım atmayınca Yıldız arkadaşını arkadan itti ağabeyine doğru. “Başka çare yok arkadaşım, sen git ben de geliyorum hemen.” Çoktan diğer odaya koşmuştu bile genç kız.

Burcu da genç adamı takip etmek zorunda kaldı. Yaman odasına gider gitmez dolaba yaklaşıp içinden en dar tişörtlerinden birini bularak bir tane de lastik kısmı sıkılabilen bir eşofman buldu.
“Bunlarla umarım rahat edersin.”

“Ederim.” Aldı eline uzatılan kıyafetleri. “Teşekkür ederim. Her şey için. Yanıma geldiğiniz, buraya getirdiğiniz ve odanızdan olduğunuz için.”

“Sorun değil. Bir gece o küçük yatakta yatabilirim.”

Burcu bakışlarını kaldırdı. “Yıldız o yataktan kurtulmak için yaptı biliyorsunuz değil mi? Siz onu ne kadar sevseniz de kaprislerine pek aldırmıyorsunuz, o da istediğini yaptırmanın yollarını arıyor.”

“O benim kardeşim Burcu, onu en iyi bilen kişiyim.” Odanın kapısına yöneldi. “Ve lütfen bir daha sizli bizli konuşma. Kardeşimin can dostusun ve bu bizim ilk karşılaşmamız değil.”

“Ben ne diyebilirim ki? Yaman pek olmaz, aramızda sekiz yaş fark var. Ağabey diyemem Yıldız gibi.”
Yaman tekrar döndü ona baktı. “Resmiyet gereksiz. İstediğini söyleyebilirsin ben aldırmam. Yaman demende de sakınca yok altı üstü sekiz yaş ama senin için çok yaşlı duruyorsam Yaman ağabey diyebilirsin.” Bu sefer odadan çıkmak için daha çevik hareket etti ve odanın kapısını açıp ileriye bir adım atmıştı bile genç kız konuştuğunda.

“Kardeşinle sana minnettarım Yaman. Bu akşam için teşekkür ederim. İyi geceler.”

“İyi geceler Burcu.”
 
 
Yaman olduğu gibi yattı yine. Bu saatten sonra kafasındaki düşüncelerden, geçmişten, hayaletlerden sonra uyuyabileceğine ihtimal vermiyordu. Yine de uzandı başını yastığa dayadı. Kardeşinin ısrarları sonunda en yakın arkadaşı olan yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen kız ile tanıştığı ilk günü hatırladı. İşlerine ara vermiş öğlen yemeğine erken çıkmıştı sırf bu yüzden. Öğlen de nişanlısı Canan ile buluşacaktı. Zaman kaybı olmaması için restoranda buluşmaya karar vermişler ve kardeşini de oraya çağırmıştı arkadaşı ile.

“Merhaba ağabey, Canan abla daha gelmedi mi?”

“Yarım saat sonra çıkacak. Oturun.” Kardeşinin yanındaki esmer konuşmamıştı daha. “Merhaba Burcu, ben Yaman.” demek zorunda kalmıştı bu yüzden.

”Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum.” diyen kızın sesi kısık ve biraz inceydi ama kulakları rahatsız eden bir incelik değildi bu. Daha çok kızın kendisi tarafından geliştirilmiş, geri planda kalmak isteyen bir kişinin çabası gibi gözüküyordu.

“Hemen yiyebileceğimiz bir şeyler söyleyelim. Yirmi dakika içinde kalkmalıyız.” diyen Yıldız arkadaşı ile yan yana ağabeyinin karşısına oturdu ve menüyü açtı. Hemen yiyebilecekleri bir makarna ile değişik bir sos istediler.

Yaman da tam karşısında oturan kızı incelemeye başladı. Kızın gözleri kahverengiydi ama sıradan bir kahve değil de daha canlı, tatlı gibi çikolata kahveydi. Yüzü gayet ciddiydi, ne tebessüm, ne gülme de herhangi bir samimiyet belirtisi vardı. Düz bir şekilde bakıyordu kaküllerinin altında saklanmış olan gözleri ile. Çatalı tutan elleri küçüktü. Ne ince ne kalın olan ama uzunluğu göz dolduran parmakları ile çatalı sıkı sıkı tutmuştu. Neden bu kadar sıkıyordu acaba? Belki de şu anda başka yerde olmayı istiyordu.

Yaman o günü iyi hatırlıyordu. Çünkü o gün karşısındaki kızda bir gerçeği fark edememişti. Belki de kızın bedenine hiç bakmadığı içindi. Kardeşinin yanında olan arkadaşının ilk andan itibaren sadece yüzüne bakmış konuşma tarzı ile nasıl biri olduğunu çıkarmaya çalışmıştı. Ama hukuk bürosundan çıkıp gelen nişanlısı, kız ayağa kalkıp gitmek için arkasını döndüğü an gerçeği fark etmişti.

Kız kardeşinin en yakın arkadaşı belli belirsiz aksıyordu. Çok fazla değildi, sadece hızlı yürüdüğünde belli oluyordu bu. Canan ilk bakışta anlamıştı ama kendisi nişanlısının uyarısı ile restoranın camından dışarı bakıp karşıdan karşıya hızla geçen kardeşi ile arkadaşına arkadan baktığı zaman tam anlamıyla anlayabilmişti.

Canan “Yazık kıza.” Dedi. “Sakatlığı ile nasıl yaşıyor acaba? Kardeşin de başka biriyle arkadaşlık kuramıyormuş gibi gitmiş bir sakatla dost olmuş.” Bir yandan da restoranın en seçkin yemekleri arasında seçim yapmak için göz gezdiriyordu.

Yaman sert bir şekilde “Kendine gel Canan.” Dedi. “O kızın yerinde olabilirdin.”

“Allah yazdıysa bozsun. Hayatta öyle yaşayamam. Sakat gezemem ortalarda. O kız gibi olmaktansa...”

“Yeter. O kız kardeşimin arkadaşı daha fazla ileriye gitme.”

Canan nişanlısının öfkelendiğini anlayınca toparlamaya çalıştı. “Yaman ben...”

“Üstelik sadece kardeşimin arkadaşı olduğu için değil hiçbir şekilde o durumda olan biri hakkında ileri geri konuşturmam yanımdakini.” Eli ile garsonu çağırdı. “Zamanım yok, bu yüzden hemen siparişine karar ver de çabuk kalkalım.”

O akşam kardeşini de aramış neden arkadaşı ile ilgili gerçeği söylemediği için kızmıştı.

Yıldız “Neden söylemeliydim? Seninle ben hiçbir zaman başkalarının kusurlarına takılmadık, onları oldukları gibi gördük şimdi arkadaşımın doğuştan bir ayağının iki santim kısa olduğunu, dikkat etmen gerektiğini neden söylemeliydim ağabey? Yoksa nişanlın arkadaşımla görülmeyi kendine yediremedi mi? Geleceğin vedarı iftiharı olacak olan avukat Canan Hanım arkadaşımla beni beğenmedi mi? O zaman o kadına söyle ağabey, ne benimle ne de arkadaşımla görüşecek zaten.” Ve telefonu sinirle ağabeyinin yüzüne kapamıştı.

Kendi yatağında kardeşi ile üzüntüyle yatan kızı hatırlamaya çalışırken yine düşünceleri sapmıştı. Yine istemediği şekilde nişanlısına takılmıştı zihni. Bu yüzden sinirlenerek kalktı ve buzdolabından bir bira almaya gitti.
 
 
“İyi misin arkadaşım?”

“İyi olacağım Yıldız. Annem ölmeden önce kendimi salmayacağıma söz verdim.”

Yıldız yanında uyumaya çalışan arkadaşına sarıldı. “Asla yalnız kalmayacaksın. Duydun mu beni? Ben yaşadığım müddetçe senin arkadaşın olarak yanında olacağım.”

“Teşekkür ederim Yıldız.” Genç kız da arkadaşına sarıldı. “Bunu bildiğim için hemen seni aradım. Sana sahip olduğum için çok şanslıyım.”

“Bana sahip olan herkes şanslı kızım. Bir kere bu dünyada olduğum için dünyadaki herkes bana teşekkür etmeli.” İşi şakaya vuruyordu genç kız arkadaşını kederi ile yalnız bırakmamak için ve bir de kendi vardı. Bu tür konularda acemiydi. Ağlamayı bile başaramazken şimdi sarıldığı can arkadaşı gözyaşları ile üstünü ıslatırken tam olarak ne yapabileceğinden emin değildi. “Sana su getireyim mi Burcu?”

“Ben de alabilirim sen kalkma boşuna.”

“Hayır, sen yat, ben hemen gelirim.”

Yıldız mutfağa gidince ağabeyini mutfak taşına dayanmış elindeki birayı açarken buldu. “Yine mi bira?”

“Benim evimde hiç bira eksik olmaz ki kardeşim. Bu yeni değil?” elini kardeşine doğu kaldırıp şişeyi ağzına götürdü.

Yıldız ağabeyinin yanına yürüdü. “Ama bir zamanlar buzdolabında biran eksik olmasa da onlar hafta sonları için bir ya da iki şişe kullanılırdı.” Buzdolabından soğuk su çıkardı bir bardağı yarısına kadar doldurdu. “Sıcak su nerede?” dedi her zamanki yerinde bulamayınca.

“Kapının orada kaldı sanırım. Sabah ısmarlamıştım suyu, içeri getirmedim daha.”

“Getirir misin o zaman?”

Yaman bardağı işaret etti. “O kadar su yetmiyor mu?”

“Burcu’ya götüreceğim. Yaz kış ılık su içer. Sıcağı beğenmiyor ama boğazları da çok hassas olduğu için hemen şişmelerini bu şekilde önlüyor.”

Genç adam o zaman neler olduğunu yine düşünmeye başladı. “Nasıl?”

“Ağlıyor.”

“İyi olacak. Annesini gömdükten sonra zamanla iyileşecek.”

Ağabeyine döndü. “O kadın Burcu’nun her şeyiydi ağabey. Benim için annem, babam ya da sen varsın. Hatta başka arkadaşlarım bile var ama Burcu için sadece annesi vardı. Geriye bir de ben kaldım. Ben annesi gibi olamam ki?”

Yaman sesi değişen kardeşinin arkadaşı için çok üzüldüğünü o zaman fark edebildi. Bu sadece arkadaş olarak yanında olmak değildi. Arkadaşı için endişeleniyor ve onunla üzülüyordu kardeşi. Kollarını açtı. “Buraya gel.”

Yıldız beklemeden kendisi için açılan ağabeyinin kollarının arasına sıvıştı. “Onun için yapabileceğim hiçbir şey yok. Bu beni çıldırtıyor.”

“Yanılıyorsun, onun yanında olarak, kollarında ağlamasına izin vererek çok şey yapıyorsun kardeşim.”

“Umarım bunlar onun için yeter.” Uzaklaştı ağabeyinden. “Lütfen suyu getir de daha fazla yalnız kalmasın.”

 “Tamam.” diyerek gitti yeni suyu alıp açtı. Kardeşi de arkadaşının ılık suyunu alıp iyi geceler diledikten sonra gözden kayboldu.
Yanıtla #3
« : Şubat 16, 2015, 03:44:27 ÖS »
Avatar Yok

*Hiera*
*
Üye No : 140119
Nerden : Ankara
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 346
Mesaj Sayısı : 2 322
Karizma = 197


3. Bölüm

Cenaze töreni çok sade olmuştu. Annesinin ailesinden yaşayan yoktu zaten, çok fazla arkadaşı olan bir kadın da değildi. Üvey babasının tarafından ona taziyede bulunmak isteyenler ve onun tarafından akraba olan birkaç kişi gelmişti sadece. Hiçbirinin önemi yoktu kendisi için. Önem verdiği tek kişi de zaten yanındaydı. Arkadaşı Yıldız sağ yanında duruyordu ve sol yanında ise arkadaşının ağabeyi Yaman vardı. Yaman’ın bugün için kendine çeki düzen verdiği belliydi. Tıraş olmuş ve saçlarını da kestirerek hale yola sokmuştu. Üzerindeki siyah takım, siyah gömlek de günü anlatmaya yeterdi.

Cenazeden sonra herkes dağıldı buna üvey babası da dahildi. Ama kendi ayakları gitmiyor hala annesinin başında bekliyordu.

Arkasından “Gidelim mi Burcu?” diyen Yaman’ın sesi gelinceye kadar hiç kımıldamamıştı.

Elindeki mendile yüzünü sildikten sonra ona döndü. “Yıldız nerede?”

“Arabanın başında annemle konuşuyor.”

“İki gündür her dakika benimle, annen artık kızmaya başlamıştır herhalde.”

“Annem sadece yeni dönemin açılmasına bir ay kaldığı için Yıldız’ın stajını yapmayı istediği yerle gidip görüşmesini istiyor. Babamın bir arkadaşının şirketinde çalışacak.”

“Anladım.” Bir adım attı öne doğru. “Benimde okula gidip konuşmam lazım zaten.”

“Sende başlıyorsun yine değil mi?”

“Evet.”

Yaman “Senin de stajın olacak.” dedi. “İstersen babamla çalışabilirsin. Ben pek şirkette olmuyorum ama babam sana yardımcı olur.”

“Hayır, buna gerek yok. Ben okulun beni yollayacağı yeri seçeceğim.”

“İstediğin buysa.” Arkasını döndü genç kıza. “Gidelim mi?”

“Gitmeden önce...” bir iki adım daha yaklaştı genç adama çok yavaş adımlar ile. “Yıldız’ın ısrarlarıyla da olsa yanımda olduğun için teşekkür ederim.”

“Kardeşim ne kadar çene çalarsa çalsın ben istemediğim bir şeyi yapmam Burcu. Hem de böyle önemli bir konuda. Bu onun bana zorla yedirmeye çalıştığı puding değil hayatın gerçeği.” Kıza baktı. “Zamanla azalacak acın.” dedi.

“Senin azaldı mı?” ilk defa genç adamın karşısında bu kadar cesurdu.

“Benimle sen farklı iki insanız senin kaybınla benim kaybımın farklılığı gibi.” Ve bu sefer kızı beklemeden yürüyüp gitti.

 
Burcu son senesine bir kez daha başladı. Ama bu sefer bitirememesi için bir neden yoktu önünde. Derslere asıldı iyice, stajına odakladı ve başka bir şey düşünmemeye çalıştı. Ama olmuyordu. Aklında hem annesi vardı hem de üvey babası ile yaşadığı sorunlar. Artık eve gelmeye, geceleri rahatça uyumaya korkar hale gelmişti. Okuldan arta kalan zamanda çalışmak istiyordu ama üvey babasının engellerine takılıyordu. Ya işe en başında alınmıyor ya da ikinci günü işten atılıyordu olur olmaz bir bahanenin kurbanı olarak.
Annesinin günlüğünü bulmuştu daha doğrusu annesi tarafından bizzat yeri söylenmişti okuyabilmesi için. Her gün yazılmış düzenli bir günlük değildi. Bazen her gün yazılmış bazen ise iki ay dört ay ara ile yazılmıştı. Sonları ise daha sıktı. Annesi konuşmayı başaramadıkları şeyleri yazıyla kızına anlatabilmek için çabalamıştı anlaşılan. Okuduğu ilk sayfada annesi mutluluğunu anlatıyordu.
 
***
 
Bugün aşık olduğum adamla evlendim. Bir kez daha beni delicesine sevdiğini söyleyerek beni öptü, içimdeki tüm keşkeleri unutturup hüznümü götürdü. Keşke babam ile annem de nikahımda olsaydı ama gelmediler. Onlardan aldığım tek mesaj vardı, babamın benim hayatını mahveden bir kızım yok diyen reddedilişimdi. Ne olurdu aşkımı anlayabilselerdi? Ben hayatımı mahvetmemiştim ki. Ben hayatımın bundan sonrasını daha güzel olabilmesi için ilk adımı atmıştım. Beni seven adamla aşkımın yuvasını kurmuştum.
Keşke olsalardı yanımda ama yine de mutluyum. Buruk bir mutluluk daa olsa sevinçliyim.
 
***
 
Evlendikten hemen sonra, o ilk heyecanın etkisi ile yazılmış ufak bir şeydi ama annesinin aşka, evlendiği adamın aşkına sonuna kadar inandığı açıktı. Bu inançtı zaten hayatını karartan. Damadı olmak isteyen adamın nasıl bir insan olduğunu anlamış olan babasını dinlemeliydi belki de annesi. O zaman kendisi hayatta olmayacaktı belki de ama yine de değerdi. Annesinin yaşadıklarını hiç yaşamamış olması için dünyaya gelmemeyi gönüllü kabul ederdi. Ama nafile bir düştü bu.
 
 
Kolay değil unutmak, kolay değil yeniden başlamak.
Dışarıdan duyulduğu, görüldüğü gibi değil gerçek.
Can yakmıyor, kalbi söküyor, canı bedenden, ruhtan ayırıyor.
Kedere mahkum ediyor.
 
Ruhsuz, cansız bir hiç, enkaz kalıyor geriye çırpınan.
Tutunmak için, inadına yaşamak için çırpınan yürek
An geliyor pes ediyor, olacaksa olsun diyor,
Boşluğa dalıyor öylece.

 
 
Annesin ölümünün üzerinden bir buçuk ay geçmişti ve elinden geldiğince savaşıyordu. Üvey babasına katlanmaya çalışıyor aynı zamanda da kendini korumaya çalışıyordu ama artık yapamaz hale gelmişti. Üvey babası daha da çirkinleşmişti. Ne kendisi için bir çare düşünebiliyor ne de bir çıkış yolu buluyordu kurtuluşu için. Kapana kısılmış gibiydi.
Öyle bir sıkışmıştı ki bir gün patlamıştı artık ve arkadaşına tüm yaşadıklarını daha da beteri yaşama ihtimali olan şeyleri anlatmıştı, içini doya doya dökmüş içinde saklı olan zehri akıtmıştı arkadaşına. Onun sırrına sahip çıkacağından emin olarak hiç çekinmeden dökülmüştü her cümle her kelime dudakları arasından.

Ama arkadaşının kendisi için ne kadar endişelendiğini fark edememişti derdinden. Ta ki arkadaşının ağabeyini karşısında buluncaya kadar.

Evin çalınan kapısını açması ile genç adamla burun buruna geldi. Öfkeyle burnundan soluyarak bakıyordu kendisine. Ne olduğunu anlayamamıştı. “Bir şey mi oldu?” dedi mecburen.

“Hemen git, bu evden gitmek için hazırlan. Yanına sadece çok özel eşyalarını al başka hiçbir şeye dokunma.”

“Ben anlayamıyorum...”

Genç adam öne atıldı hızla, kapıyı açıp içeri girdi. “Senin için manevi değeri olan eşyalarını topla. Bir daha bu eve gelmeyeceksin.”

Burcu sersemlemiş bir şekilde bakıyordu. “Ama...”

Derken üvey babası geldi yanlarına. “Neler oluyor?”

Genç adam atıldığı gibi adamın boğazına sarıldı. “Ben gidinceye kadar gözüme gözükme moruk yoksa seni hastanelik ederim.” Genç kıza döndü. “Odana çık Burcu. Ben de geliyorum.”

Genç kız ise durduğu yerde çakılıp kalmıştı genç adamın öfkesi karşısında. Onun öfkeyle ellerini kullanışı karşısında korkuyla sinmişti. Kımıldayamıyordu. Geçmiş, geçmişin acıları, korkuları su yüzüne çıkıyordu karşısındaki sahne ile.

Zorbalıkla duvara dayanmış olan Çetin Bey de “Sen kim oluyorsun be adam da benim kızı...”

Yaman gözlerindeki ateş ile “Yalanlarını kendine sakla yoksa dilini koparırım senin. Sen onun hiçbir şeyi değilsin ben olduğum müddetçe de olmana izin vermem.” Biraz daha yaklaştı adama, ellerindeki baskıyı da arttırdı adamın üzerinde. “Sakın bir daha ona yaklaşmaya çalışma seni piç kusursu. Burcu’ ya yaklaştığın an işini bitiririm. Onun karşısına bile çıkmaya kalkma.”

Ve adamı ittirip bir çuval gibi yere attı. Sonra da genç kıza yaklaştı. “Odanı göster Burcu.”

“Ben...”

“Burcu?”

Genç kız “Ta…tamam.” diyerek odasına yöneldi ayakları titreyerek genç adam da onu takip etti. Genç kız odasına girdiği anda arkasından girerek kapıyı kapadı.

O kadar sinirliydi ki o adamdan hıncını alamamış olmak içine dert olmuştu. Kardeşi telefonu açıp hemen konuşmak için buluşmayı istediği andan beri böyleydi. Kız kardeşinin ağzından çıkan her söz ile sinirleri beynine çıkmış sonunda da soluğu burada almıştı. Ve öfkesinin üzerindeki kontrolü azaldığı vakit genç kızı odanın en köşesine kaçmış olarak gördü. Camın önünde kollarını bedenine dolamış bakıyordu dudakları, elleri titreyerek.

Yaman kendine içinden küfrederek kıza doğru bir adım attı. “Seni korkuttuğum için özür dilerim Burcu. Lütfen affet beni.”

Burcu bakışlarını kaldırıp ona baktı. “Ben iyiyim.” dedi.

Ama iyi olmadığı beliydi. Bir adım daha atıp kıza yaklaşmaya karar vermişken vazgeçti ve odanın ortasında duran tek kişilik yatağı işaret ederek “Lütfen otur. Her an bayılacak gibi duruyorsun.”

Gözleri büyüyerek başını iki yana salladı. “İyiyim.”

Yaman o zaman kardeşinin dediklerini aklında bir kez daha tarttı ve içinden kendine lanet etti. Kıza kabusunu yaşatmıştı. Bir adım geriledi. “Lütfen otur Burcu. Sana asla zarar vermem.”

“Biliyorum.” diyordu Burcu ama bir tereddüt vardı hala.

Yaman cebinden telefonunu çıkardı. “İstersen Yıldız’ı ara. Benim sana asla zarar vermeyeceğimi söylesin.” Bakışlarını kıza sabitledi. “Ona güveniyorsun değil mi? Senin kötülüğün için asla bir şey yapmaz.”

“Güveniyorum.”

“O zaman benim kim olduğumu hatırla. Ben Yıldız’ın sana anlattığı ağabeyiyim. Bana güvenmiyorsan bile ona güven. Lütfen düşmeden önce otur.”

Burcu en son annesinin cenazesinde gördüğü adama baktı. Yine saçları uzamış ve sakal tıraşından da vazgeçtiği eski haline döndüğü belliydi. Ama onu tanıyordu. O, arkadaşının anlattığı adamdı. Kendi deneyimlerine, hislerine göre de hala o iyi adamdı. Sadece kaybını atlatamamıştı. Ona da kız kardeşi gibi güveniyordu.

Yatağına yürüdü, oturup ellerini bacakları üzerinde sabitledi ama ilk defa adımlarını atarken genç adamın karşısında çok yalpaladı. Yaşanılanlar yüzünden dikkatli adımlar atmayı unutmuştu. “Sana da güveniyorum.”

“Buna sevindim. Çünkü bana güvenmeni istiyorum, asla sana zarar vermeyeceğimi bilmeni istiyorum.”

“Biliyorum zaten, ben bir anda... bocaladım.”

Böylece Yaman, kızın sözlerinden cesaretle ilerledi ve genç kızın biraz yanına yaklaşıp yere çömeldi. “Ben ne baban gibiyim Burcu ne de aşağıdaki o şerefsiz gibiyim. İnan aklımda sadece sana, kardeşimin arkadaşına ve benim tanıştığım, tanıdığım kadarı ile çok iyi bir insan olduğuna inandığım sana yardım etmek var.”

Başını kaldırdı. “Onun boynuna sarıldın. Benim için daha da zor olacak.”

“Hayır. Onun yanında bir daha kalmayacaksın.”

Burcu tedirginlikle “Okulumu bitirmek istiyorum. Hiç çalışmama izin vermedi, param yok, evim yok. Ben şimdi...”

Biraz daha yaklaştı kıza ama ona dokunmak için hiç elini oynatmadı. “Benim olan her şey senin olacak Burcu ama lütfen benim hatamı unut, kendini toparla da ben o adamı benzetmeden gidelim.”
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Yaralı Aşklar
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
By.CeZa 0 994 Son Mesaj Temmuz 22, 2008, 12:50:44 ÖS
Gönderen : By.CeZa
Güvercinim Uyur Mu?
Şiir Köşesi
seyyah 0 839 Son Mesaj Ağustos 10, 2008, 02:19:35 ÖÖ
Gönderen : seyyah
Es-es Ağır Yaralı!
Anadolu Takımları
mEkansIz_qEnc 1 1060 Son Mesaj Mayıs 03, 2009, 10:03:32 ÖS
Gönderen : x[BLack RoSe]x
Kalbiniz Yaralı Mı
Kadınca
Mavi_Kiyamet 1 890 Son Mesaj Eylül 20, 2009, 01:21:20 ÖÖ
Gönderen : dark rhyme
Zekai Tunca - Güvercinim
Albüm Tanıtım
By.TuRuT 0 1473 Son Mesaj Ocak 10, 2010, 12:23:21 ÖÖ
Gönderen : By.TuRuT


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular