Hemen cevapladınız değil mi? Evet dediniz ve ardından sordunuz kendinizce bu nasıl soru diye. Ben de bu sorunun cevabını hemen vermeyin diyorum bir düşünün bakalım. Kitap okumayan bir toplum olarak ve her teknolojik aletin çıkışında, televizyonlarda hafızanıza yerleştirilen yabancı terimlerin sayısı kaç oldu. Şimdi ben bunları saymaya kalksam sanırım bu yazıyı oldukça uzatmam gerekecek.
Ülkemizde 1412 kütüphane mevcut, bu kütüphanelere kayıtlı üye sayısı 254.007 okuyucu sayısı ise 11700000 civarında. 70 milyonluk bir ülkenin % 16’ sı okuyucu kitlesi. Bunların % 22’ si gazete, % 4,5 kitap, % 4’ ü dergi okuyucusu.
Fransa’da kişi başına 7 , isveç’de 10, japonya’da ise 25 kitap düşerken bizde maalesef 7 kişiye bir kitap düşüyor. İsveç’de mevcut 312 halk kütüphanesinde ki kitap sayısı 45 milyon olup, nüfusun tamamı okumakta ve kütüphaneye gitmektedir
İşte bu istatistiklere göre biraz önce dediğim kitap okumayan bir toplum olarak cümlesini kanıtlamış olduğuma inanıyorum. Bunlar bilinçli mi yoksa bilinçsiz olarak mı yapılıyor düşünmek lazım !
Dünyanın en zengin kelime hazinesine sahip olan dilimiz neden yabancı terimlerin kurbanı oluyor ? Bir nesne için dilimiz de belki de 5 kelime varken, kelime dağarcığı kısıtlı olan ve icat edilen cihazların uzun adlarının baş harflerini nesneye isim diye yutturan ve teknolojik konuşma adına onu kullanan ülkemiz insanlarına sesleniyorum. Bunlara alet olmayalım.
Bakın tarih kitaplarında çürümek üzere iken atalarının dili diye bilemiyorum kaç kişiden oluşturulan dil kurumu kuran bir ülke, bu dili ana dil olarak dünyaya tanıtıyor, yeni kelimeler bile türetemeyen bu ülke dünya dili olarak dillerini konuşturuyor. Yabancı filmlerde duyurulan Melisa (oğulotu) çocuklarımıza isim olarak konuluyor, vekiller heyetimizin adı kabine, mebusumuz parlamenter, usulümüz metot, asgarimiz minimum, seçeneğimiz alternatif, karmaşamız kaos, müdürümüz direktör, teşkilatımız organizasyon, kurultayımız kongre, içtimaimiz sosyal, meselemiz problem oluyor. Sanırım uzattım değil mi? Cevap vereyim uzatmadım ve uzatmak istiyorum. Çünkü bunlar o kadar uzuyor ki aklımızın alamayacağı kadar.
5. Yüzyılın ortalarında ilk adımı atılan bir dilin gramerini ve tüm türlerini günümüzde bırakın kendilerini tüm dünya öğrenip, konuşurken daha benim doğum yılım olan 1975 yılında vefat eden Arif Nihat ASYA’nın, 1983 yılında vefat eden Necip Fazıl KISAKÜREK’ in şiirlerini anlayabilmek için bir sözlük almamız lazım yanımıza. Şöyle birde Osmanlı’nın sadece son dönem şairlerinin şiirleri için sanırım Osmanlı arşivlerini karıştırmamız gerekecek.
Müstahak mı bize bu, Orta Asya’ dan gelmiş cihana hakim olan Osmanlı torunlarının göreceği gün müydü bu. "Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtar¬malıdır." diyen Cumhuriyetimizin kurucusu Kemal Atatürk’ün bu konuya ne kadar önem verdiği alenen ortadadır.
Şimdi çoğunuzun Türkçe olimpiyatları yapılıyor baksana dediğini düşünüyorum. Önce olimpiyat kelimesi Türkçe lehçesinde yoktur. Ve ayrıca kendi çocuğumuza Melisa adını koyup ona chat, showroom, cafe, shop gibi kelimeleri öğretelim, Endonezyalı’ ya Malezya’ lıya Türkçe öğretmişiz ne fayda. Önce kendimizden başlayalım, 30 yıl öncesi yazılmış kitaplarımızı sözlüklerle okurken kimin dilini konuşuyoruz düşünmediniz mi hiç.
Şimdi soruyorum Türkçe bilen var mı? Umarım herkes bu yazıma gereken önemi verir ve bir gün gerçekten tüm dünya Türkçe konuşur. Bu umutla yaşadım, bu umutla yaşlanmak istemiyorum. Çünkü yaşlanmadan bu bilince tüm Türkiye’nin ulaşmasını istiyorum.
Çetin KORKMAZ