 |
|
|
Tasavvuf Nedir?
Tasavvuf, Hakk’a kurbiyet yolunda marifet ve muhabbeti elde etmek ve neticede yaratılış gayesi olan Rıza-i Hakk’a kavuşmak için nefsi terbiye ile kemâle doğru seyrettirme yolu ve metodudur.
Yine tasavvuf, dengeli bir psikolojik yapı ile halk içinde Hak ile olabilmektir. “Halk içinde Hak ile olabilmek” tasavvufun gaye ve neticesini birleştiren bir sır, bir prensiptir. Yani ne halktan kopuk bir ruhâni hayat ne de Hakk’tan uzak bir başıbozukluk... Her ikisini de reddeden tasavvuf, insanlık için kemâl yolu temsil eder. Kemâle doğru seyrettirdiği insanların, cemiyetteki fonksiyonunu da ortaya koyar. Kısacası tasavvuf, bir yönü ile Hak ile diğer yönü halk ile olan çift yönlü insan yetiştirir ki, bu insan, Allah’a marifet ve itaatle mahlûkâta şefkat ve merhameti birleştirir. Zaten Yüce İslam’ın, halifetullah sırrına mazhar olan insana kazandırmak istediği espri de budur.
Bazı Sufîlerin Tasavvuf hakkındaki tarifleri:
EBU HAFS HADDAD: Tasavvuf edepten ibarettir.
CÜNEYD BAĞDADÎ: Sulhu olmayan bir savaştır.
MÜZEYYİN: Hakka boyun eğmektir.
EBU BEKİR ŞİBLÎ: Karşılıklı dostluk ve sevgidir.
EBU HÜSEYİN NÛRÎ: Hürriyettir, fütüvvettir, cömertliktir.
İBN NUCEYD: Emir ve nehiy altında sabretmektir.
SEMNUN MUHİB: Nefse kul, şeytana zebun olmamaktır.
EBU SAİD ARABÎ: Fuzulî işleri terk etmektir.
GAZALÎ: Kalbi Allah'a bağlanmak, masiva ile ilgiyi kesmektir.
BUŞERCÎ: Emeli bırakıp, amele devam etmektir.
RUVEYM: Allah'a teslim olarak itiraz ve ihtiyarı terketmektir.
RUZBARÎ: Sevgilinin kapısından - kovsa dahi - ayrılmamaktır.
MUKRÎ: Hallerin Hak ile aynı istikamette olmasıdır.
Tasavvufun Konu ve Gayesi
Tasavvuf'un konusu insandır, gayesi ise onun iyi bir kul olmasını temin etmektir. Bu terbiye usûlü ile kişi insan-ı kâmil olma noktasına, olgun insan mertebesine yükselir. Bu makamın Kûr'ân'daki ifadesi takvâ'dır.
Tasavvuf sürekli olarak insana "kendini bul", "nefsini tanı" ikazını yapmıştır.Kendisini değil de sürekli olarak başka şeyleri düşünen kişi, böyle bir sistemle karşılaştığı an, hakikatla yüzyüze geldiğini anlamakta ve teslim olmaktadır.
İbn Haldun, Şifaus's-Sâil adlı eserinde mücadele hayatını, gayeleri açısından üç grupta toplamıştır.Tasavvufî düşüncenin bütünü düşünülerek ileri sürülen tasnif şöyledir:
1.GAYESİ TAKVA OLAN MÜCAHEDE: Bu Allah'ın koyduğu sınırlara riayet etme esasına dayanan mücahededir.Şu hadis bunun delilidir: Helâl açıkça bellidir, haram da.. Bir de bunların arasında şüpheli şeyler vardır.Kim şüpheli şeylerden kendini korursa mal ve namusunu temize çıkarmış olur. Kim şüpheli şeylerin içine düşerse, korulanan bir çayır etrafında sürüsünü güttüğü için sürüsü her an yasak bölgeye girme tehlikesine maruz kalan çoban durumuna düşer.
İbn Ata, şöyle diyor: "Takvanın bir Zahir bir de Batın olmak üzere iki yönü vardır.Zahiri, ilâhî sınırları korumak, batını ise ihlas ve niyettir." İlk sufîlerin anlayışı böyledir...
2.GAYESİ İSTİKAMET OLAN MÜCAHEDE: Bu, nefsin huylarını düzelten, bütün davranışlarında orta yolu izlemeyi hedef alan, irade ve riyazet esaslarına bağlı olan bir mücahededir.Kişiyi buna sevkeden sebepte kurtuluş ve necatı arama duygusudur.Buradaki irade, kalbin hakikatı aramak için harekete geçmesi; riyazet ise yeme, içme, uyuma gibi arzuları kontrol altında tutarak kulluğa engel olmalarının önüne geçmektir.
"Nebilerden, sıddıklardan, şehit ve salihlerden olupta Allah'ın ihsanına mazhar olan kimseler bu yolu tutmuşlardır." (Nisâ/69)
3.GAYESİ KEŞF VE ITTILA OLAN MÜCAHEDE: Bu, beşerî vasıfların yok olması, bedenî kuvvetlerin muattal hale gelmesi, bunun neticesinde çile çeken müridde ölümden sonra hasıl olan şeylerin (rü'yet) veya ona yakın hususların vaki olmasıdır. Sufîlere göre bu mücahedenin şartları şunlardır: Takva, istikamet, şeyhe tabi olmak, riyazet, halvet ve irade.
Bu da Allah aşkının gönlü tamamen istila etmesinden ibarettir.Artık mürid, sevgilisi uğruna herşeye rıza gösteren bir âşıktır.
İbn Haldun'a göre, birinci mücahede şekli bütün müslümanlar için şarttır.İkinci mücahede şekli peygamberler için farz, ümmet için meşrudur. Üçüncü yolun hakkını vermek zor olduğu ve bazı tehlikeleri olduğu için mahzurludur...
TASAVVUF NEDIR?
Tasavvuf dedigimiz zaman, bircok insan bunun bir luks oldugunu zannediyor. Tasavvuf dedigimiz zaman, bircok insan bunun bir fantezi oldugunu zannediyor. Islâmin 5 sartiyla insanlarin kurtulusa ulasabilecekleri iddia ediliyor. Hem de en yetkili makamlardan. Hatta, "Mursid diye bir sey yoktur, sakin bir murside tâbi olup da budalalik etmeyin" gibi birtakim sOzler, dini unsurlarin en ust noktalarindan, din Ogretmekle vazifeli olan kurumlarin en ust noktalarindan insanlara iletilir olmus.
Tasavvuf bundan 14 asir evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ve sahabenin yasadigi Islâmdir. Bu gun dunya uzerinde yasanmayan Islâm. Sadece birtakim tasavvuf gruplarinda yasanabilen Islâm. Islâmin esasidir, aslidir, Kur’ân-i Kerim’deki Islâmdir.
Kur’ân-i Kerim’de yeminler var, sahabe bu yeminleri yerine getirmis, Kur’ân-i Kerim’de, insani dunya saadetine ulastiracak olan uc tane farz var. Sahabe, bunlarin hepsini yerine getirmis, hepsi teslime ulasmislar, gercek Islâm olmuslar ve hem cennet saadetinin hem dunya saadetinin, sahibi olmuslar. Onlarin cennetle mujdelendigini Allahu Tealâ acik acik sOyluyor. Araf 157: "O ummi, Nebi, Resule tâbi olanlar... Felâha erdiler" diyor. Butun sahabe felâha ermis, cennet saadetiyle mujdelenmis. Ve butun sahabenin dunya saadetine ulastigi da kesin. Cunku o devre Asr-i Saadet diyoruz. Saadet devri, diyoruz.
Oyleyse simdi tasavvufun muhtevasina girelim. Nedir tasavvufun muhtevasi? Birincisi cennet saadeti, ikincisi dunya saadeti. Iste Islâm, kalin cizgilerle bu cercevenin icindedir.
Oyleyse hepimiz Kur’ân-i Kerim’deki emirleri yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Bundan 14 asir evvel sahabenin yerine getirdigi yeminleri yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Dini Ogretmekle vazifeli olanlari bunlari bilmeseler de, "bunlar farz degildir" deseler de, hatta "yapmayin" deseler de Allah’in emrettigi seyler asildir.
|
| WwW.WeBCaNaVaRi.NeT | > .::|~ Ѽ Dünya Dinleri Ѽ ~|::. > Fıkıh Hakkında. (Moderatör: WeBCaNaVaRi)
Konu: Tasavvuf Nedir?
Yazdır
Gelişmiş Arama
Mart 28, 2014, 10:10:19 ÖS