|
|
|
KIZILCA BUGDAYI ABD, 1890 yilina kadar bizim Tuna boylarimizda yetisen "kizilca" ismi verilen bugdayimizi ithal ederek tohumluk olarak kullanmis ve bununla halkini beslemistir.
BIR YANLISIN IZAHI Padisahlarin, Osmanli topraklarindaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine, "sana orayi bahsettim" demesi, "verilen yeri imar et" manasina gelmekte ve bu varlikli Osmanli pasalari, o topraklarin mamure haline gelmesi ugrunda servetlerini tüketmekteydiler.
HAKIKI NISAN Kirim Savasi'ndaki büyük hizmetlerinden dolayi Fransiz hükümetince kendisine nisan verilen Deli Hasan Aga'nin bu nisani takmadigini farkeden Fuat Pasa'nin ona takmama sebebini sormasi üzerine, aldigi cevap söyledir: "Pasam, benim vücudumda harpte kazandigim yedi nisan (yara izi) var. Onlar varken elin Frenkinin nisanini ben ne yapayim?"
YABANCI GÖZÜYLE LOZAN VE NETICESI 1922-1923 yillari arasinda Sovyetler Birligi'nin Türkiye büyükelçisi olarak Ankara'da bulunan S. I. Aralov, Lozan Konferansi'nin sonuçlari ile alakali olarak yazmis oldugu hatiratinda söyle demektedir: "...Ingiltere Disisleri Bakani Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan Musul'u ve daha baska yerleri Türkiye'den koparmayi, Yunanlilarin yakip yiktigi sehir, kasaba ve köyler için Yunanlilara tamirat parasi verdirmemeyi ve Bogazlar meselesinde Ingiliz planini gerçeklestirmeyi basardi. Türkiye, Musul'u birakmasi ve tamirat parasindan vazgeçmesi karsiligi olarak kendisine küçücük Karaagaç bölgesinin verilmesiyle yetindi. Bundan baska Batili devletler , Türkiye'yi, Osmanli Devleti'nin batili kapitalistlere olan borçlarinin, Osmanli Devleti'nden ayrilan ülkeler arasinda bölünüsünden sonra, payina düsen bölümünü 20 yil içinde ödemeye ikna ettiler."
MEHTERIN BÜYÜLEYICI TESIRI Bati musiki saheserlerini yazmis olan Mozart, Bizet gibi büyük bestekarlar, mehter musikisinin büyüleyici tesiri altinda kalarak, bestelerinin Türk tarzinda "Alla Turca" denilen kisimlarini yazmislardir.
TÜRKIYE'DE TÜRK MÜZIGI YASAGI Tek parti iktidari döneminde, devletin açmis oldugu müzik okullarinin bir tanesinde, ögrencilerden bazilari, ders arasinda kendi öz müzigi olan Türk müzigi çalmaya tesebbüs ettikleri için yabanci uzman Herr Zuckmayer tarafindan okuldan atilmislardir.
SENFONI ZULMÜ 1930'lu yillarin birinde Cumhurbaskanligi Senfoni Orkestrasinin, Anadolu'yu tenvir etmek için çiktigi turnenin Sivas duraginda, bir konser verdikten sonra gazetecinin birinin konseri izleyen bir vatandasa "konseri nasil buldunuz?" diye sormasi üzerine, zavalli adamcagizin, sagina soluna ürkekçe bir göz attiktan sonra gazetecinin kulagina fisildadigi cevap manidardir: "Valla beyefendi, Sivas Sivas olali, Timur'dan beri böyle zulüm görmedi!"
BIZIM DINAZORLARIMIZ Bizim ülkemizde çagdaslik ve bilimsellik(!) adina basörtülü ögrencilerin üniversitelere sokulmayip, Imam Hatip Okulu ögrencilerinin varligindan ve devletin diger okullarindan daha basarili olmasindan rahatsizlik duyuldugu halde, dünyanin süper gücü sayilan ABD'nin en iyi üniversitelerinden biri olan Massachussets Institute of Technology (M.I.T.)'nin ögrenci yönetmenliginde su ibare vardir: "Dini inançlarin geregini yerine getirmekten dolayi bir derse veya imtihana giremeyen ögrenciye telafi imkani taninir."
ILAHI IKAZ Birinci Dünya Savasi sirasinda Dördüncü Ordu karargahinda Mekke ve Medine'yi kurtarmak için Hicaz Seferi Kuvveti hazirlanmasi meselesi görüsülürken, Harbiye Naziri Enver Pasa'nin bu is için Mustafa Kemal'i atadigini ve bunun üzerine Mustafa Kemal, "degil Hicaza asker sevketmek, hatta oradaki askerleri de geri almak ve kuvvetleri verimsiz yönlere dagitmamak gerek" diyerek görüsünü belirtmis ve sonunda M. Kemal'in bu görüsü kabul edilerek Medine'nin bosaltilmasina karar verilmistir. Tam bu sirada isiklar aniden sönerek ortaligin zifiri bir karanliga bürünmesi üzerine, bunu Ilahi bir ikaz kabul eden Cemal Pasa birden ürperip sarsilmis ve daha sonra Hicaz'in bosaltilmasindan vazgeçilerek Fahreddin Pasa Medine'ye gönderilmistir.
MEDINE MUHAFIZI Osmanli, Hazret-i Peygamber'in yasadigi sehri bir valinin adinin altina sokmaktan hayâ etmis, saygi ve edebi geregi oraya gönderecegi idareciyi "Vali " yerine "Medine Muhafizi" diye isimlendirme hassasiyetini göstermistir.
DÜNYANIN ILK TOPLU SÖZLESMESI Dünyada ilk toplu sözlesme Osmanli Devleti tarafindan gerçeklestirilmistir. Kütahya Vahid Pasa Kütüphanesi'nde bulunan Ser'iye Mahkemesi sicilinin 57'ci sayfasinda kayitli belgeye göre, yeryüzündeki bu ilk sözlesme, Kadi Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 isyeri ile isçileri arasinda imzalanmistir. Bu sözlesmeye göre, "Kalfalarin, yardimcilarin, ustalarin ve vasifsiz isçilerin yevmiyeleri" ile her gün belli sayidaki fincan imali karsiligi alacaklari ücretler tesbit edilmistir.
OSMANLI TOPÇULUGU Kanuni Sultan Süleyman devrinde yillarca Istanbul'da kalan ve yazmis oldugu eserini en büyük Hiristiyan hükümdari II. Filib'e takdim eden Ispanyol yazar Cristobol de Villalon, dönemin Osmanli topçulugu hakkinda sunlari kaydetmistir: "Dünyada hiçbir devletin, Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu yoktur. Istanbul'da eski model oldugu için kullanilmayip süs diye surlara konan toplari inceledim. Bunlar bile Ispanya ordusundaki toplardan çok daha kaliteli idi. Tophane sirtlarinda çaptan düsmüs diye yigilan 40 kadar topu hayretle seyrettim. Bunlari alip topçu kuvveti olusturmak istemeyecek hiçbir Avrupa devleti bilmiyorum."
HARAM YEMEYEN ORDU Osmanli ordusu, müslümanlari tek bir bayrak altinda toplamak gayesiyle Misir seferine giderken Gebze yakinlarindaki baglik-bahçelik bir arazide mola verdiginde, Yavuz Sultan Selim bütün askerlerin heybelerini arattirmis ve hiçbirinde meyve cinsinden birsey çikmamasi üzerine ellerini Ulu Dergah'a kaldirip söyle sükretmistir: "Allahim, sonsuz sükürler olsun! Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin. Eger askerimin içinde tek bir kisi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi ve ben bunu haber alsaydim, Misir seferinden vazgeçerdim."
ECDADIMIZ YÜZ AKIMIZ Alti asir gibi uzun bir süre üç kitada hükmünü yürüten ecdadimizin medeniyet mirasini inceleyip arastirmadan, içteki ve distaki bazi gafil ve hainlerin ona, "emperyalist" yaftasini yapistirarak mahkum etmeye çalismalarina mukabil, Macaristan Ilimler Akademisi tarafindan ortaya çikartilip yayinlanan bir belgede belirtildigine göre, Osmanli Devleti'nin Macaristan'da hakim oldugu devirlerde, Macar halkindan yilda 7 milyon akçe vergi topladigi, buna karsilik ayni yil Macaristan'a 21 milyon akçe yatirim yaptigi tesbit edilmistir.
BIR SAVASIN BEDELI 1991 yilinda meydana gelen Körfez Savasi'nin bir günlük maliyeti ile 3 milyon çocugun 2,7 yillik süt ihtiyaci karsilanabilirdi. Bu savasin otuz günlük savas gideri ile 50 milyon insanin 4 yillik ekmek ihtiyacinin giderilebilecegi ifade edilmektedir. 1 adet Stealth avci uçaginin bedeli ile 13 milyon kitap alinabilmekte, 1 adet Patroit füzesi ile 74 milyon adet fidan dikilmesi mümkün olmaktadir.
BARBAR KIM? Bizans'i kurtarmak üzere Istanbul'a çagrilan Haçli ordulari, Hristiyanligin o dönemdeki mukaddes kilisesi Ayasofya'nin tepesindeki altin haçi sökerek eritip satmislardir. Yillar sonra Osmanli ordusunun Istanbul'un fethi sirasinda bir yeniçeri, fetih hatirasi olarak saklamak maksadiyla Ayasofya'nin küçük bir çini parçasini koparmak istemis, ancak Fatih Sultan Mehmed tarafindan, "tahribe tesebbüs"le suçlayip cezalandirilmistir.
SERDENGEÇTI'NIN AYASOFYA MÜDAFAASI Yazmis oldugu "Ayasofya" isimli siiri yüzünden tutuklanarak Ankara Agir Ceza Mahkemesi'nde yargilanan Osman Yüksel Serdengeçti, kendini müdafaa ederken sunlari söylemistir: "Müdde-i Umumi (savci), tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor. Ayasofya'nin tekrar cami haline yetirilmesinde benim ne gibi hususi maksadim ve menfaatim olabilir? Ayasofya'yi kiraya mi verecegim, yoksa imami mi olacagim? Beni bu yazidan dolayi Türk savcilari degil, Yunan savcilari itham etsin. Böyle bir yaziyi yazdigimdan dolayi kendimi müdafaa etmekten utaniyorum."
SANATA HÜRMETIN BÖYLESI Osmanli'nin meshur hattatlarindan Hafiz Osman (1642 1698), Sultan Ikinci Mustafa'nin hat hocasi olup, Hafiz Osman hat meskederken, Sultan Ikinci Mustafa büyük bir hürmet içinde hocasinin hokkasini tutmaktaydi. Bir keresinde, yapilan hattin güzelligi karsisinda gönlü ihtizaza gelerek "artik bir Hafiz Osman daha yetismez" demesine mukabil, büyük hattat Hafiz Osman söyle cevap vermistir: "Efendimiz gibi, hocasinin hokkasini tutan padisahlar bulundukça, daha çok Hafiz Osmanlar yetisir."
SULTAN VAHDEDDIN'IN VATANPERVERLIGI Osmanli ordusunun silahlarinin elinden alindigi, düsman filolarinin Çanakkale Bogazi'ni asip Istanbul'a dayandigi felaketli bir dönemde, halife sifatiyla Osmanli tahtina oturan Sultan Vahdeddin, Osmanli askeri olarak, sahsini korumak için birakilmis olan biricik taburu Ayasofya Camii'ne göndermis ve su emri vermistir: "Aziz Istanbul'un fethinin sembolü olan Ayasofya'ya çan takmak isteyenlere ates ediniz!"
ESSIZ SEVGI Türkiye'de, Türk Dili ve Edebiyati üzerine doktora yapmis genç Pakistan alimlerinden Muhammed Sabir, Pakistan'da bir cuma günü hutbede Sultan Abdülhamid Han'in adinin okunup ona "Zeyyedallahu ömrehu", yani "Allah onun ömrünü artirsin" diye dua edilmesi üzerine, camiden çiktiktan sonra cemaata bu duanin manasiz oldugunu zira, Sultan Abdülhamid Hanin vefat etmis oldugunu söylemis, ancak halk hisimla üzerine yürümüs ve "seni gidi Ingiliz casusu!" diye suçlamistir.
HILAFET'IN GÜCÜ 31 Mart hadisesinin tertipçileri arasinda bulunan sair ve filozof Riza Tevfik, bu mes'um hadisenin ardinda Ingiliz parmagi oldugunu itiraf edip, ihtilal hadisesinden sonra Ingiliz konsolosluguna gittiginde, çok soguk bir sekilde karsilanmistir. O zaman bunun sebebini anlayamayan Riza Tevfik, çok sonralari Londra'ya ugrayip bunun sebebini o dönemin Ingiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikilsin'a sordugunda, bu Ingiliz çok ibretli bir sekilde sunu söylemistir: "Riza Tevfik Bey, biz bilhassa Hindistan'da Islam ülkelerini idaremiz altina alabilmek için milyarlarca altin harcadik, ama basarili olamadik. Halbuki Sultan Abdülhamid, her yil bir 'Selam-i Sahane', bir de 'Hafiz Osman hatti Kur'an-i Kerim' gönderiyor ve bütün Islam ümmetini, hududsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor. Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet kuvvetinin ortadan kaldirilmasini bekledik ve aldandik. Iste bundan dolayi siz soguk karsilandiniz?"
BU KÖYDE NUR TALEBELERI VAR MI? 1961 seçimlerinde Türkiye Isçi Partisi mensuplari, Dogu Anadolu köylerine propaganda yapmak için gittiklerinde, köyde ilk rastladiklari insana, "bu köyde Risale-i Nur talebesi var mi?" diye sormakta, eger köyde Risale-i Nur talebesi oldugunu ögreniirlerse, o insanlara tesir edemeyeceklerini bildiklerinden dolayi köye girmeyip geriye dönmekteydiler.
CIHAD TUGLASI Yavuz Sultan Selim'in babasi Sultan II. Bayezid, I'lây-i Kelimetullah için çiktigi seferlerde, üstüne bulasan tozlari silkip, biriktirerek bunlardan bir tugla döktürmüs ve böylece Allah'in "cihat" emrine uydugunun isareti olarak bu tuglayi yanindan ayirmamistir.
MEHMED RESAD'IN HASSASIYETI Trablusgarp ve Balkan Savasi ile Birinci Cihan Harbi'nin talihsiz padisahi Sultan Mehmed Resad, sehzade Ziyaeddin Efendi'nin dogum müjdesini aldigi zaman sevinecegi yerde; "memleketin basina bir masraf kapisi daha açilmasi hos degil..." diyecek kadar devlete yük olmaktan üzüntü duyan hassas bir hükümdardi.
OSMANLI AZAMETI 1754'de bile, Sultan III. Osman Han'in bir namesi Leh kralina ulastirildiginda, kral nameyi üç kere öperek basinin üstüne koymus ve kralin yaninda bulunan devlet erkani da derhal baslarini açarak saygi durusuna geçmislerdir.
YAHUDININ ERKEKLIGI(!) Israil disisleri bakanlarindan A. Sharon'un arkadasi ve suç ortagi olan Meir Har-Tzion, l950'li yillarin basinda Gazze'de yapilan bir Israil baskininda masum bir Arab'i sirtindan biçaklayarak öldürmesinden sonra, kendisiyle yapilan bir röportajda, yaptigindan vicdan azabi duyup duymadiginin sorulmasi üzerine su cevabi vermistir: "Vicdan azabi mi? Hayir! Neden vicdan azabi duymaliyim ki? Bir adami tabancayla öldürmek çok kolayadir. Tetigi çekersin, hepsi bu kadar. Ama biçak bambaska bir sey, gerçek bir silah. Fantastik bir duygu bu, erkek oldugunu hissettiriyor insana."
ABDÜLHAMID HAN'IN ISTIHBARAT GÜCÜ Batili emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanip kiskirtarak Anadolu'da karisikliklar çikardigi günlerde, Ingiliz Büyükelçisi Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça "daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu Hakan keskin bakislarini elçinin üzerine dikerek su cevabi vermistir: "Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasina yaklasip, karaya Ermenileri Türklere karsi silahlandirmak için su kadar sandik malzeme çikaran ve komitacilara teslim eden Ingiliz gemisinde, Türk basina kaç silah bulunuyorsa, tam o kadar Ermeni öldürecegiz." Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karsisinda Ingiliz elçisi dehsete kapilmistir.
HALIFE'YE ITHAF Sonradan II. Sylvestre olarak papalik tahtina oturan Gerbert, 9. Asir Ispanyasinda Arap ulemasi nezdinde üç yil tahsil görmüstür. Dönemin Avrupali rahipleri, yazmis olduklari eserlerini Kurtuba halifesine ithaf etmekteydiler. Almanya, Fransa ve Italya'daki rahip adaylari, ilim ögrenmek için Ispanya'daki müslüman mekteplerine akin akin kosmaktaydilar.
ENGIZISYON GERÇEGI 1481-1808 yillari arasinda Bati'da, Katolik kilisesinin siyasi baski araci olarak faaliyet gösteren Engizisyon mahkemelerinin Yakilarak öldürülme cezasina çarptirilan insanlarin sayisi 34.024'e ulasmistir.
AYYILDIZLI SAPKA Sapka inkilabindan sonra Ankara Valisi Yahya Galip Bey, Ismet Inönü'ye gelerek, "sapkanin ortasina bir ay-yildiz koyalim ki, diger milletlerden farkimiz belli olur" demis, bunun Inönü'nü su cevabi vermistir: "Canim, biz bu inkilaplari farkimiz olmasin diye yapiyoruz. Sen ne teklif ediyorsun?"
MILLI KIYAFET Bundan kirk yil önce Ingiltere'den "Dünya Kiyafetleri Sergisi" için Türk milli kiyafeti örnegi istenildiginde, fötr sapkali, kravatli ve ütülü pantolonlu bir kalem efendisi fotografi gönderilmistir.
DAGISTAN KARTALI Yillarca Kafkasya'nin istiklali için yilmadan mücadele vermis olan büyük dava adami Imam Samil, vefatindan sonra gasledilirken, vücudunda cihat meydanlarinda savasirken meydana gelmis yüzyirmi yara görülmüstür.
INKA MEDENIYETI Batili sömürgeci barbarlarin servet ugruna kökünü kuruttuklari Güney Amerikali kizilderili kavim Inkalarin, gelismis bir tarim sistemleri vardi. Gübrenin ehemmiyetini bilip, Chinoha adasindan sagladiklari gübreyi tarim bölgelerine adilane dagitmakta ve gübresinden faydalanilan deniz kuslarini öldürenleri idama mahkum etmekteydiler.
NEREDEN NEREYE Birinci Dünya Savasi'ndan bir hafta önce, 1914 yazinda 1 Türk lirasinin karsiligi 3.7 dolar ve 18.45 marka tekabül etmekteydi.
ILMIN DEGERI Son devrin kiymetli alimlerinden Hüsrev Efendi, ders okuturken üzerinde hasil olan durgunlugun sebebini soran ögrencilerine su cevabi vermistir: "Buraya gelecegim sirada, yataginda dehsetler içinde yatmakta olan kizim vefat etti. Onun cenazesi, defin isi vardi ortada. Dersinizi ihmal ederim diye Allah'tan korktum. Bu durumda yine geldim. Onun için üzerimde durgunluk var, hemen gidip onun defni ile mesgul olacagim. Kusura bakmayin, o yüzden biraz cansiz konustum."
INGILIZ MANTIGI(!) Hindistan'in Amir sehrinde, bisikletle dolasan bir Ingiliz kizi ile alay ettikleri bahanesi ile, askerler hadise mahallindeki halktan 700 kisiyi oracikta kursunlayarak katletmislerdir. Bölge valisi, ceza olarak bütün sehir halkini günlerce yerde sürünmeye mecbur etmis ve böyle davranmasinin sebebi sorulunca da vali su cevabi vermistir: "Onlar ilahelere tapiyorlar. Bir Ingiliz kizi, onlarin taptiklarindan daha azizdir!"
YIKIK MABEDLER 1936-1957 yillari arasinda, komünizm rejiminin kasip kavurdugu Sovyetler Birligi'nde ondört bin mabed yikilarak yerle bir edilmistir.
MILLI TEMELLER ÜZERINE YÜKSELME Nihat Sami Banarli, Amerikali Profesör Rufi ile sohbet ederken, söz Batililasmadan açilinca Profesör Rufi sunlari söylemistir: "Siz tarihte defalarca basari kazanmis bir milletsiniz. Bize veya baskalarina imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet oldugumuz için, tarihte muvaffak olmus milletlerin sirlarini arastirir, buldugumuz ve uygun gördügümüzü asrimiza tatbik ederiz. Sizden de aldigimiz kiymetler vardir. Eger ilerlemek istiyorsaniz, muvaffak oldugunuz asirlarda hangi meziyetlerinizle, hangi usul ve teskilatinizla kazandiniz? Bunlari arastiriniz, bulduklarinizi modernize ediniz. Kendi milli ve denenmis temelleriniz üzerinde yükseliniz."
SURRE ALAYLARI Osmanli'nin, mukaddes beldelere verdigi büyük kiymetin ifadesi olarak Yildirim Bayezid döneminden itibaren her yil Mekke ve Medine'ye Surre Alaylari tertip edilmistir. Bu Surre Alaylari ile birçok hediyeler ile birlikte, mukaddes beldenin fukarasina dagitilmak üzere binlerce altin gönderilerek Allah'in rizasinin kazanilmasi gaye edinilmisti. Ayrica en önemlisi de, bu Surre-i Hümayun'da, padisahin yaptirip gönderdigi Kabe örtüsü bulunmekte, bu örtü merasimle yerine takilarak, eskisi geri getirilip paylasilmaktaydi. Osmanli'nin, binbir güçlük ve darlik içinde bulundugu dönemlerde dahi bu an'aneyi terketmedigi görülmüstür.
HÜMANIST BATI Hollandalilar, l905'de yeni icat ettikleri bir bombanin tesir gücünü, Afrikali zavalli yerli halkin makatlarinda deneme barbarligini göstermislerdi.
ANADOLU' DA MEDENIYET VESIKASI Lozan görüsmeleri sirasinda Ingiliz Basvekili Lloyd George'nin, "Türklerin, simdi hak istedikleri Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet vesikasi olarak ne kalmissa Yunan'in, Roma'nin, Bizans'indir. Türklerin Anadolu'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Simdi böyle bir alemi veya onun güzel parçalarini Türklere nasil birakirsiniz?" demesi üzerine, henüz aklini ve vicdanini yitirmemis bir batili düsünür olan Eugene Pitard, Cenevre'nin ünlü bir gazetesine Lloyd George'a cevap olarak söyle demeç vermistir: "Konya'daki Ince Minare'nin kapisi ile, Istanbul'daki muhtesem Süleymaniye'nin kubbelerini yapan millete karsi böyle söylenemez. Haddinizi biliniz!"
IMAM BUHARI'NIN ÇOCUKLUGU Imam Buhari, küçük yasta ilim tahsiline baslayip, subyan mektebinde iken 15.000 hadis ezberlemis ve büluga ermeden de Ibn-i Mübarek Hazretleri'nin kitaplarini ezberlemistir. Telif eser yazmaya basladiginda henüz daha yüzünde sakal çikmadigi kaydedilmektedir.
MIMAR SINAN'IN BÜYÜKLÜGÜ Bütün Rönesans mimarlarinin arayip durduklari "merkezi plan semasi"ni en mükemmel bir sekilde gerçeklestirmek ancak Mimar Sinan'a nasip olmustur. Koca Mimar, fütuhat, saltanat, ilim ve sanat bakimindan en muhtesem devrinde büyük bir imar kudretinin basinda, söhretli bir insan olmasina ragmen, yazma nüshalarda "mur-u natuvan" (güçsüz karinca), imzasinda "El-Fakir Sinan Sermamaran-i Hassa"; beyzi mührünün ortasinda imzasinda "El-Fakirü'l-Hakir Sinan"; kenarinda ise, "Serm Imaran-i Hassa Müstemend, Bende-i Miskin Kemine Dermend" (fakir, aciz, hassa sermimarani dertli, degersiz, miskin bendeleri) diye kendisini tanitarak yalniz mimarinin degil, tevazuun da üstadi oldugunu göstermistir.
Velkanli Hoca Mehmed Efendi Mus halkinin çok sevip saydigi Velkanli Hoca Mehmed Efendi, "Evinde Kur'an okutuyor" diye sikayet edildiginde, dönemin Mus valisi tarafindan, sirtina bir jandarma bindirilip sakalindan da baska bir jandarma tarafindan çektirilerek Mus çarsisinda dolastirilmistir.
YUNANDAN INSANLIK DERSI(!) Istiklal Harbi senelerinde, Yunanlilarin Ege bölgesini isgal etmesinden sonra Izmir'e gelen Yunan Krali, civar kasabalardan birini teftis ederken, sehit edilerek hendege atilmis bir sivilin cesedini gördügünde, "bu kokmus ölüyü neden gömmüyorsunuz?" diye sordugunda, yanindakilerin "halka ibret olsun diye birakiyoruz" karsiligini vermeleri üzerine, bir cellada bile yakismayan su sözleri söylemistir: "Baska öldürecek Türk mü yok? Bu pisligi kaldirin ve baskasini öldürüp onun yerine atin!"
BEZ PARÇASI Iskilipli Atif Hoca, Istiklal Mahkemesi'nde yargilanirken savcinin, dini kiyafetlerden "bez parçasi" diye bahsetmesi üzerine, Atif Hoca hiddetli bir sekilde duvarda asili olan bayragi gösterip söyle cevap vermistir: "Iste o da bez, hadi indirip yirtsana!"
BIBLIYOMAN 18. yüzyil sonlarinda yasamis ve bugünkü Istanbul Millet Kütüphanesi'nin kurucusu olan Ali Emiri Efendi bir bibliyoman (kitap hastasi) idi. Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabin kendisindeki noksan olan ikinci cildini temin etmek için, mevcut oldugunu ögrendigi Yemen'e tayinini çikartmak istedigi kaydedilmektedir.
HAKKI TESBIT Ahmet bin Hanbel Hazretleri'ne, "tehdit altindasin, kalbinle imaninda sabit kalarak yalniz dilinle istediklerini söylesen olmaz mi?" dediklerinde, Büyük Imam su cevabi vermistir: "Olmaz. Alimler hakki söylemekten kaçarsa, cahiler ne yapar? Böyle olursa hakki tesbit nasil olur?"
PIS KOKUSUNDAN DOLAYI KOVULAN ELÇI Veli lakapli II. Bayezid'in padisahligi döneminde Istanbul'a, Moskova kralinin elçisi sifatiyla Mihail Plachtneef isimli biri gelmisti. Bu adam, insani istifra ettirecek kadar pis kokmasindan dolayi yikanmasi için hamama götürüldügünde, bu keferenin hayatinda hiç hamam görmemis olup yikanmak ve çamasir degistirmek adetine asina olmadigi anlasilmis ve kimse ile görüstürülmeden, pisliginden dolayi Istanbul'dan kovulmustur.
BATIDA YEMEK ADABI Isviçre'nin Branderburg Prensi, ziyafete çagirdigi bir derebeyine gönderdigi davetiyenin mesruhat (açiklama) hanesine sunu yazmisti: "Eti yedikten sonra kemigi arkaya atmak yok! Yagli agzini yenine silmek yok! Tabagi kaldirip altina tükürmek yok."
ORTA ÇAGDA TEMIZLIK FARKI Orta çagda müslümanlarin yasayislari üzerine yapilan bir arastirmada, Islam dünyasindaki kimya sanayii anlatilirken sunlar söyleniyordu: "Sabuncular loncasi, en önemli loncalardan biriydi. Çünkü Ortaçag Müslümanlari her gün yikanirlardi ve çamasirlari da, sariklari da her zaman bembeyazdi. Bu bakimdan onlar o çagin diger ülke insanlarindan ayrilirlardi. 1600 yillarina dogru Ispanya'da Engizisyon Mahkemeleri, müslüman Ispanyollarla hiristiyan Ispanyollari, temizliklerine bakarak ayirdediyordu."
ADALET KAVRAMININ SÜMULÜ Osmanli Devleti'nde adalet kavrami, milliyet, cins, zümre, yahut din farklarini asan çok sümullü bir deger ifade etmekteydi. Bu adalet sadece insanlara has degil, kurda, kusa, topraga ve suya samil idi. Bu yüzden Osmanli kanunnamelerinde su ifadelere rastlanir: "... ve ayagi yaramaz beygiri isletmeyeler; at, katir ve esek ayagini gözeteler ve semerin göreler ve agir yük urmayalar, zira dilsüz canavardurlar, her kangisinda eksük bulunur ise sahibine tamam itdüre, eslemeyani tamam geregi gibi hakkindan geline ve hammallar agir yük urmayalar, mütearef (örf) üzere ola..."
HACIZLI CENAZE Son Osmanli Padisahi Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han'a, "Altinci Mehmed" sözündeki "Altinci" kelimesinden kinaye olarak ,"altin seven adam" manasi çikartilarak ithamlarda bulunulmustur. Halbuki Sultan Vahdeddin Han, hayatinin tehlikeye girmesinden dolayi memleketinden ayrilmak zorunda kaldiginda, sahsi mirasi mahiyetinde babasindan intikal eden bütün serveti beraberinde götürme imkani varken, dasitani bir namusluluk örnegi göstererek bu serveti Hazine-i Hümayun'a göndermistir. Italya'da geçirdigi fakr-u zururet içindeki bir hayattan sonra, 1926 yilinda San Remo'da vefat ettigi zaman 120.000 lira borcu kaldigi için alacaklilari tarafindan tabutuna haciz konmustu. Tahnit edilmis cesedi, kizi Sabiha Sultan'in bu parayi binbir güçlükle temin etmesinden sonra Sam'a naklolunarak Yavuz Sultan Selim Camii avlusuna defnedilebilmistir.
MILLETIN SIGORTA LAMBASI Tarihçi Resat Ekrem Koçu, Sultan Vahideddin'in kaderi ile ilgili oldukça orijinal bir degerlendirmesinde sunlari kaydetmektedir: "Mazileri çok temiz olan ve memleketleri felaket girdabina düstükten sonra is basina geçen, agir mesuliyetler yüklenen, yenik milletleri daha fazla çignetmemek için nefret edilen galip düsmanlara dostane el uzatmak durumunda kalan o kara bahtli insanlar, milletlerin tarihlerinde sigorta lambalarina benzerler. Kendilerinin yanmasi, büyük tesislerin kurtulmasini temin."
ITTIHATÇILARIN AKILSIZLIGI Sultan II. Abdülhamid, dahice bir politika güderek, herhangi bir isyan çikartmalarini önlemek için Arabistan'in Hicaz ileri gelenlerini, Sura-yi Devlet üyesi olarak Istanbul'da tutmaktaydi. Bunlardan Serif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak istegini defaatla reddetmis, ancak Ulu Hakan tahttan indirilince birlikte Ittihat ve Terakki yönetimi Serif Hüseyin'in bu istegini yerine getirerek onu emir olarak tayin etmis; ancak hemen ardindan da Serif Osmanli'ya karsi isyan bayragini açmistir. Çok sonralari Ingiliz Basvekil Lloyd George, Avam Kamarasi'nda sunlari söyleyecektir: "Serif Hüseyin Mekke emiri olduktan sonra, kendisi ile Arap milliyetçiligi ve isyan konusunda anlastik. Bu isyana karsi ayda 40 bin altin vermistik."
ACI HATIRAIAR Italyanlarin Libya'yi bizden koparmak için Avrupali müttefikleriyle siyasi alanda anlastiktan sonra, bize karsi açacaklari savasin (Trablusgarp Savasi) masraflarini karsilayacak yeterli hazineleri yoktu. Buna karsilik, Duyun-u Umumiye'ye basvurarak, bu savasin masraflarini karsilamak için Anadolu'dan toplanan birikmis paradan bes milyon altin lira çekmisler ve bizim paramizla sagladiklari imkanlarla bizim topragimiz olan Libya'yi istilaya baslamislardi.
LAVRENS'IN ITIRAFI Araplari aldatarak Osmanli Devleti aleyhine kiskirtip isyana sevkeden Ingiliz casusu Lavrence, yardimcilari Nuri Said, Faysal ve Serif Hüseyin ile birlikte Sam'da Türkleri katlettikten sonra söyle demistir: "Evet, onlari isyana ben kiskirtmistim. Ama böylesine vahsice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemistim. Bazi mahalleleri gezerken, silahsiz Türk askerlerinin nasil öldürüldüklerine bakamadim; tiksindim bu vahsetten..."
VICDAN AZABI Mekke Emiri Serif Hüseyin, Ingilizlerle anlasarak Osmanli'yi arkadan vurmus ve mükaafat olarak da Ingilizler tarafindan Hicaz Kralligi'na getirilmisti. Daha sonra Vehhabiler tarafindan alasagi edilerek Ingilizlerin himayesinde Kibris'a yerlestirildi ve hastalandiginda da oglu tarafindan Amman'a getirildi. Günün birinde, âdet vechiyle saray bandosunun bahçede konser verirken "Izmir Marsi"ni çalmasi üzerine, oglunun babasinin üzülmemesi için pencereleri kapattirmak istemesi üzerine, Serif Hüseyin, oldukça ibretli bir sekilde sunlari söylemistir: "Evlat, neden o pencereyi kapiyorsun? Ben velinimetine ihanet etmis asi bir kulum, günahim büyüktür. Kral olacagimi düsündüm. Allah beni sürgünlüge düsürdü. Hastayim diye kapatiyorsun. Birak pencereyi aç, su marsi dinleyeyim. Duydugum vicdan azabinin siddeti, o eski hatiralarin canlanmasi ile büsbütün artsin; bu dünyada çektigim izdiraptan vicdan azabiyla büsbütün agirlassin, ta ki Cenab-i Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde cezadan korusun!"
"MILLETIMIN OCAGI YANIYOR" Sultan Vahdeddin Han'in ikamet etmekte oldugu Yildiz Sarayi'nin, bir elektrik arizasindan dolayi yanmaya baslamasi üzerine, orada vazifeli bulunan bekçibasinin hüngür hüngür agladigini gören Sultan Vahdeddin, söyle demistir: "Benim milletimin ocagi yaniyor, ben onu düsünüyorum, kendi evim yanmis ne ehemmiyeti var!"
"AYAGINI YÜZÜME BAS KI YÜZÜM ALLAH KATINDA SEREF KAZANSIN" Hintli müslüman kardeslerimiz, Osmanli Devleti'nin Balkan Savasi'nda yüzlerce sehit ve binlerce yarali verdiklerinin haberini almalari üzerine, kilometrelerce ötedeki kardeslerinin acilarini bir nebze olsun dindirebilmek için bir Kizilay heyeti teskil ederek Türkiye'ye göndermislerdi. Bu heyet savas boyunca birçok din kardesinin yaralarini sarmis, basarili hizmetlerden sonra 1913 Temmuzunda Hindistan'a dönmüstü. Kizilay heyetine Bombay'da büyük bir karsilama merasimi hazirlanmis, gemi limana yanastiginda o günkü Hintli müslüman liderlerden Muhammed Ali Cevher, basini yere koyup yüzünü heyet baskani Doktor Ensari'nin ayaklari altina uzatarak söyle demisti: "Sen mücahit Osmanli ordusuna hizmet edip geldin. Ayagini Hindistan topraklarina basmadan bu benim yüzüme bas da, yüzüm Allah katinda seref kazansin!"
OSMANOGULLARININ DRAMI Son Halife II. Abdülmecid Han'in, sürgün edildikten sonra diyar-i gurbette vefat etmesi üzerine, kizi Dürrüsehvar Sultan Istanbul' a gelerek Savanora yatinda Ismet Inönü'yü ziyaret etmis ve kendisinden babasinin vatan topragina gömülmesi ricasinda bulunmustu. Alti asir cihani aydinlatan bir neslin son temsilcisinin bu vatan topragina gömülme istegi, halk tarafindan mezarinin bir ziyaret yerine dönüstürebilecegi endisesiyle Ismet Inönü tarafindan reddedilmis ve Hindistan Hükümeti'nin araya girmesiyle Suudi Arabistan makamlarindan izin alinarak Medine'deki Cennetü'l-Baki kabristaninin içindeki Ali Aba'nin ayak ucuna defnedilmisti.
"O KENDI KADERINI KENDI YAZMIS OLDU" Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1960 Mart'inda agir hasta vaziyette Urfa'ya gelmesi üzerine, bunu haber alan Içisleri Bakanligi, derhal Üstad'i geri gönderme emri çikarmisti. Halkin yogun baskisi üzerine Urfa valisi, "Efendim, Said Nursi çok hasta ve müsaid bir araba da yok." Demis, ancak Içisleri Bakani Namik Gedik' hiddetle, "çöp arabasiyla da olsa göndereceksiniz!" talimatini vermisti. Bunu ögrenen Bediüzzaman Hazretleri, ibretli bir sekilde; "o kendi kaderini kendi yazmis oldu" demisti. Çok kisa bir zaman sonra ihtilal olmus, Içisleri Bakani Namik Gedik Genelkurmay binasindan kendini atarak intihar etmis, cesedi de çöp arabasiyla tasinmisti.
ISRAIL VE ORMAN KANUNU 1953-1955 yillari arasinda Israil Basbakanligi'ni yürüten Moshe Sharett, Israil askerlerinin yaptigi katliamlarla ilgili olarak tuttugu özel günlügünde sunlari yazmaktadir: "Israil devleti, dünyanin gözünde çagdas toplumlarin gelistirip benimsedigi temel hukuk kanunlarini tanimayan ve orman kanunlarina göre davranan bir devlet haline gelmistir."
YAHUDILERDEN MÜTHIS ITIRAF 1967 yilinda Paris'te düzenlenen dünya Yahudi Kongresi'nin zabitlari arasinda bulunan bir belgedeki kayitlara göre, bir delege sunlari söylemistir: "Evet, bugün bagimsiz bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanli'nin devrindeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepinizin içinden geçenleri dile getirdigime inanarak söylüyorum , hayir! Bizim bu dünyada huzurlu ve emniyetli yasamamiz, Osmanli'yi yeniden kurmaya baglidir!"
BATI'NIN ISLAM ILE KAVGASI Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther, Osmanli'nin Avrupa içlerine kadar ilerleyip, ortaya koydugu adilane sistemle yerli halkin gönlünde taht kurmasi üzerine, halkini acimasizca sömüren yöneticileri söyle uyarmistir: "Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak agalarinin ve burjuvalarin idaresi altinda yasamaktansa, Türk idaresi fakirlere daha hayirli gelebilir" Yine Luther, hiristiyanlari Türklerle savasmaya tesvik etmek için çikardigi bir emirnamede sunlari ifade etmektedir: "Türklerin baslattigi bir savasta onlara karsi savasan bir kimsenin, Tanri'nin bir düsmani ve Isa'ya hakaret eden biriyle, hakikatte bizzat seytanla savasmakta oldugunu düsünmeli ve bundan dolayi, masum bir kimsenin kanini döktügü veya bir hiristiyani öldürdügü zehabina kapilmamalidir."
NÜFUSUN ÖNEMI Nüfusun, milletler ve medeniyetler arasindaki mücadelede çok önemli bir faktör oldugunun idrakinde olan Roma Imparatoru Sezar , çok çocugu olan aileleri mükafaatlandirmis ve çocuk yapmayan kadinlari da bazi haklardan mahrum etmistir.
ENDÜLÜS VE BATI'DA ILIM 10. yüzyilda Endülüs'te ilim ve irfanin Avrupa ile kiyaslanamayacak kadar gelismisti. Halife el-Hakem'in kütüphanesinde altiyüzbin yazma kitabin bulunmaktaydi. Bunlarin kirkdördünü kataloglar teskil etmekteydi. O tarihten dörtyüz sene sonra bile Avrupa'da bilgili Charles diye taninan Fransa Krali V. Charles'in krallik kütüphanesinde sadece ve sadece dokuzyüz eser bulunmaktaydi.
BATI'DA KARANLIGIN SALTANATI 19. yüzyilda bile Bati'da karanlik fikirlerin hüküm sürmekte ve Kölnische Zeitung gazetesinin bir yorumunda (18 Mart 1819), "geceleri yollarin sokak lambalariyla aydinlanmasinin teolojik sebeplerle ayip birsey oldugu, ilahi nizam ve karanligi insanin bozamayacagi" düsünceleri ileri sürülmekteydi. Buna karsin, yillar önce, 950 yilinda Endülüs'teki Kurtuba sehri düzenli olarak temizlenmekte ve evlerin dis duvarlarina yerlestirilen lambalarla caddeler aydinlatilmaktaydi
MISYONERLER VE SINSI PLANLARI Izmir'e yerlesmis ve Bergama, Marmaris ve Bodrum civarinda maden isletmeciligi yapmakta olan Ingiliz ailelerinden Percy Hatkinson, II. Dünya Savasi yillarinda, Cizvit papazlariyla birlikte Türkiye aleyhine casusluk yapmislardi. Bergama'da ele geçen bu casusluk sebekesinin belgeleri arasinda, harpten evvel Isviçre'nin Friburg sehrinde toplanan Beynelmilel Hiristiyan Misyonerler Kongresi'nde alinan kararlar bulunmaktaydi. Bun kararlarin bir tanesinde söyle denmekteydi: "Türkleri Hristiyan yapar miyiz? Bu is için sarfettigimiz paranin yarisiyla onlara papaz yerine santöz gönderelim. Corription (fesat) yolu ile onlara ulasalim. Böylece zaafa sürüklenirler ve biz de kuvvetimizi artiririz."
OSMANLI'NIN PARLAYAN KILIÇLARI 16. yüzyilin kudretli padisahi Yavuz Sultan Selim'in huzuruna girerek yer öpüp itimatnamesini sunan Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'den, ülkesine döndügünde Padisahin nasil biri oldugu hakkinda bilgi istediginde, elçi saskinlik içinde, "kilici öyle parliyordu ki, yüzünü göremedim" diye itirafta bulunmustu. Elçinin bu itirafinin daha sonralari Yavuz Selim tarafindan ögrenilmesi üzerine Hasmetli Hünkar söyle demisti: "Pasalarim, Osmanli'nin kilici parladigi sürece düsmanlarin basi daima önde olur. Ama Allah korusun, bu kiliç kinina girer ve paslanmaya baslarsa, o zaman bu kafalar yavas yavas dikilir ve birgün bize yukardan bakar."
JAPON IMPARATORU VE ABDÜIHAMID HAN Japon Imparatoru'nun Sultan Abdulhamid'den, Islam dininin bilhassa tefekkür, gaye, felsefe ve manevi terkibi üzerinde sahsen kendisine izahat vermek için japonca bilen, yoksa tercihen Ingilizce, Fransizca ve Almancasi kifayetli Osmanli alimleri istemesi üzerine, Ulu Hakan çaresizlik içinde, karsi tarafa menfi-müsbet arasi, zaman kazandiran dolayli bir cevap vermisti. Abdülhamid Han, kalbinde yara olan bu hadise hakkinda, daha sonralari (sürgün yillarinda) Ali Fethi Bey'e sunlari söylemisti: "Eger ben, Japon Imparatoru'nun istedigi kiymette din ve maneviyat sahsiyetleri bulabilseydim, evvela kendi memleketimi kurtarirdim."
IHTILAL MANTIGI SIK SIK ihtilal yapilan Güney Amerika ülkelerinin birinde, Batili bir gazetecinin, kaldigi otelin müdürüne "burada niçin bu kadar çok ihtilal yapiliyor?" diye sormasi üzerine, otel müdürü su cevabi vermistir: "Anayasamiza göre herkesin devlet baskani olmaya hakki var. Bu yüzden her vatandas bir defa devlet baskani olmayi deniyor."
KIZILDERILI MEDENIYETI Sömürgelestirmek gayesi ile gittikleri Kuzey Amerika'da, Kizilderili kabilelerinin hayat tarzlarini ve kültürlerini arastiran bir misyoner sunlari söylemektedir: "Son derece hayret uyandirici nokta su ki, karsilikli münasebetlerde, medeni dünyanin alelade insanlari arasinda görülemeyecek sekilde nazik ve lütufkârlar. Bu da süphesiz, bizim kalplerimizdeki cömertlik, sefkat hissini söndüren "benim", ve "senin" kelimelerinin bu insanlarin dilinde bulunmamamisdandir."
TÜRK VERGISI Osmanli Devleti'nin l521'de Belgrad'i, l522'de Rodos'u fethetmeleri ve 1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarinin ardindan, Bati dünyasinda büyük bir panik yasanmisti. Çesitli kentlerde toplanan Alman Meclisleri, (Reich stag) , Türklere karsi ordu toplayip sefer düzenleyebilmek için "Türk Vergisi" adi altinda yeni bir vergi konulmasini kararlastirmislardi.
SIBIRYA'YA SÜRGÜN Tarihin en korkunç emirlerinden biri, 1799 yilinda Rus Çari I. Paul tarafindan verilmistir. Bir sabah, önünde resmi geçit yapan birligin yürüyüsünü begenmedigi için, "Sibirya'ya mars mars!" diye emir vermis ve dörtyüz kisilik bu birlikten bir daha haber alinamamistir.
MISKINLER TEKKESI Sari ve tehlikeli bir hastalik olusundan dolayi, toplum tarafindan istiskal görerek tecrid edilen cüzzamlilara, Osmanli vakif medeniyeti sefkat elini uzatarak, onlar için her türlü bakim ve görümünün yapildigi miskinhaneler kurmustu. Bunlarin ilki, 1421-1451 seneleri arasinda Edirne'de II. Murat tarafindan yaptirilmis ve buralara "Miskinler Tekkesi" denilmisti.
ASLA DÖNÜS Pakistanli isadami Abdullah Delhi, Sovyet havayollari ile seyahat ettigi esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine hosteslerden birini çagirip namaz kilmasi için kendisine bir yer göstermesini istediginde, hostes ancak kaptan pilotun yaninda müsait bir yer bulabilmisti. Abdullah namazini bitirip Rus pilotu ile göz göze geldiginde, pilotun gözlerinden yaslar süzülmekte oldugunu görüp de sebebini sormasi üzerine, pilot sunlari söylemisti: "4-5 yaslarinda iken babam da senin yaptigin gibi birseyler yapardi. Bunun namaz oldugunu simdi anladim ve birden hem babami, hem de dinimin ne olabilecegini düsündüm. Din konusu ile alakali bugüne kadar bana hiçbirsey anlatilmadi. Ancak su anda düsündüm ki, babam, senin yaptigin gibi namaz kildigina göre müslüman olmali. Dolayisi ile benim aslim da müslüman olabilir. Yilardir içimde bir dügümdü bu. Ama ilk defa namaz kilan birisini, sizi görünce kafamdakiler çözülmeye basladi. Bunun üzerine gidecegim ve aslimi arastiracagim."
"ÇADIR IÇINDEN SAVAS IDARE ETMEYÜZ" Merc-i Dabik Savasi öncesi Büyük Hünkar Yavuz Sultan Selim'in ordusunun önünde askerleriyle beraber gögüs gögüse çarpismak için atini ileri dogru mahmuzlamasi üzerine, sadrazam Sinan Pasa padisahin ellerine sarilip; "sevketlü hünkarim, olmaya ki heyecana gelir, kendinizi atese atarsiniz, yüregimiz dilhun olur" diye gitmemesi için yalvarmisti. Alem-i Islam'in birligini saglama adina hayati at sirtinda geçmis olan bu büyük dava adami, bunun üzerine söyle demisti: "Biz cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han'in torunuyuz. Çadir içinden savas idare etmeyüz."
|