|
|
|
ÇAGDASLASMA YOLUNDA l930'lu yillarin Türkiyesi'nin Urla gibi bir Ege sehrinde dahi açliktan insanlar ölmüstür. Ortalama bir memurun aylik maasinin 50 lira oldugu bu dönemde, çagdaslasma yolunda(!) 75 000 lira gibi büyük paralar ödeyerek heykel yaptirilmistir.
KENDINIZI TÜRKLERE EMANET EDIN 16. yüzyilda Osmanli Devleti'nin gelisme yolu üzerinde direnmis ve Türk ordulari ile savasa tutusmus olmasindan dolay Katolik Avrupa tarafindan kendisine "Hiristiyanligin sövalyesi" ünvani verilen Bogdan Beyi Büyük Stefan, ölüm döseginde, evlatlarina gayet ibretli bir sekilde söyle nasihat etmistir: "Belki de yakinda himayeye muhtaç olacaksiniz. Asla Rus'a yanasmayin. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler."
TALAN EDILEN MIRASIMIZ Sanli Osmanli Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin anasi Hayme Hatunun Domaniç'teki türbesi ulu hakan Abdülhamid Han tarafindan, ecdadina hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirilmis, pencereleri atlas perdelerle kaplatilmis ve zeminini de Hereke dokumasi muhtesem bir hali ile dösenmistir. Ancak, Cumhuriyet döneminde is basina gelen Halk Partisi yönitimi, o muhtesem haliyi türbeden gasbederek, partinin Inegöl ilçe yöneticilerinin kapilarina paspas yaptirmis ve atlas perdeler ise kaymakamlik binasinda kullanilmistir.
ECDADIMIZIN SILINMEZ IZLERI 1976 yilinda Suudi Arabistan'in Cidde sehrinde, deniz suyunu tatli suya çeviren bir tesisin açilisindan sonra meslektaslari ile sohbete girisen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze "bu Suudi Arabistan'in ilk tuzdan aritma tesisidir" diye baslamasi üzerine, Fransiz Büyükelçisi hayretler içinde kalarak söyle itiraz etmistir: "No, Sör... Bu Suudi Arabistan'in ilk tuzdan aritma tesisi degildir. Ilki Osmanlilar'in 1800'lü yillarin sonunda yaptigidir."
BITMEYEN OSMANLI SEVGISI Balkanlar'dan Orta Dogu'ya kadar büyük bir cografya 1. Cihan Savasindan sonra elimizden çikmasina ragmen, o topraklarda yasayan halk hala büyük bir hasretle "Osmanli, Osmanli " diye sayiklamaktadir. Budapeste'den gelen bir yazarimiza bir Bosnak, "Madem ki Istanbul'a gidiyorsun, Allah askina o sehrin topragini benim için öp. Allah benim canimi Istanbul'u görmeden almasi!" demiistir. Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirliler , boyunlarina muska diye Osmanli parasi takmaktadirlar.
AVRUPA'DA AKINCI KORKUSU 1534 yilinda Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde, Osmanli akincilarinin yaklastigini görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyet ihdas edilmis ve bu memuriyet, ancak 1956 yilinda, Viyana Belediye Meclisince, "artik bir Osmanli tehlikesi kalmadigindan, bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alinarak iptal edilmistir.
BATISIN REMZI Yükselis dönemimizin ruhunu yansitan mütevazi Topkapi Sarayina karsilik, yikilisimizi remzeden Versay taklidi Dolmabahçe Sarayi, Avrupa'dan borç alinan para ile, 9 ton altin ve 41 ton gümüs kullanilarak insa edilmistir.
SEFZADE'NIN DOLMABAHÇE SEFASI Ismet Inönü'nün Cumhurbaskanligi yaptigi dönemde, oglu Ömer Inönü gerek talebelik, gerekse daha sonraki yillarda koskoca Dolmabahçe Sarayi'ni ikametgah olarak kullanmis, yattigi bir oda için bütün sarayin kaloriferlerini yaktirmis ve ayrica bu "sefzade" sarayda kadinli kizli gece alemleri düzenlemistir. Bütün bu olanlar dönemin Millet Meclisi'nde ciddi tartismalara yol açmis ve o gün Meclis'te bulunan baba Inönü, kulakligi takili oldugu halde müzakereleri isitmemezlikten gelmiistir.
AGACA ASILAN ZEKAT PARASI Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir müslüman, günlerce arastirdigi halde, yillik zekatini verebilecegi fakir birini bulamamistir. Bunun üzerine zekatinin tutari olan parayi bir keseye koyarak Cagaloglu'ndaki bir agaca asip, üzerine de söyle yazmistir: "Müslüman kardesim, bütün aramalarima ragmen memleketimizde zekatimi verecek kimse bulamadim. Eger muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al." Ancak bu kese, üç ay kadar o agaçta asili kalmistir.
OSMANLI ARMASI Merhum Necip Fazil Kisakürek, 1954'lü yillarda çikardigi Büyük Dogu mecmuasinin bir sayisinin kapaginda, Osmanli armasi islemeli sanat eseri bir kumas resmini yayinlayinca, "padisahlik propagandasi yapmak" gerekçesi ile derginin o sayisi toplatilmis ve kendisi de suçlanarak mahkemeye sevkedilmistir. Necip Fazil, mahkemede kendisini suçlayan savciya gayet ibretli bir sekilde söyle demistir: "Içinde adalet islerine bakilan bu binanin tepesinde ayni Osmanli armasi var. Siz de mi padisahlik propagandasi yapiyorsunuz?"
PASAPORT FARKI
Sanli Osmanli Devleti'nin yikilmasindan sonra, son derece üzgün ihtiyar bir Ürdünlü, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla Isviçre sefaretine giderek; "herkes bu pasaportla alay ediyor. Eskiden Osmanli pasaportum varken selam dururlardi. Ben Osmanli teb'asiyim, ne olur bunu degistirin" diye sefaret yetkililerine yalvarmistir.
TÜRK KÖSESI Devlet i Aliyey-i Osmaniye'nin üç kitada at oynatip buyruk yürüttügü ihtisamli dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzi ve modasi çok tesirli hale gelmis, evlerinde "Türk kösesi" bulundurmayan sosyete mensuplari ayiplanir olmustur.
BIRINCI DÜNYA SAVASININ VAHSET YILLARI Birinci Dünya savasi siralarinda Musul'da halk açliktan perisan durumlara düsmüs, her gün sokaklarda kadin-erkek, çocuk-ihtiyar birçok insan inleye inleye ölüme gitmislerdir; ancak buna bir çare bulunamamistir. Açliktan ölen bu zavalli çocuklarin etlerini kasap dükkanlarinda koyun ve kuzu eti diye satan veya asçi dükkanlarinda pisirip halka yedirme vahsetini gösteren on-oniki kisi idam edilmistir.
AMERIKAN YARDIMI(!) Truman doktrini çerçevesinde Amerika Birlesik Devletleri'nden alinan 69 milyon dolar askeri yardim ile elde edilen askeri techizatin bakimi için ABD'ye her yil 400 milyon dolarlik bakim ve ithalat parasi harcamasi yapilmaktadir.
HAYAL MÜESSESESI Teb'asini "Emanetullah" olarak gören Osmanli Devleti'nde, akil hastalarina son derece sefkatle muamele edilmis, ceviz karyolalarda, ipekli çamasir ve çarsaflarda yatirilip musiki ile tedavi edilmistir. Ayni dönemde Avrupa'da ise, akil hastalarinin ruhuna seytan girmis denilerek diri diri yakilmaktaydi. Istanbul'daki tedavi merkezlerini gören Mongeri Pere, sunu itiraf etmek durumunda kalmistir: "Burasi, Avrupa'nin asirlar sonra tahayyül edecegi bir hayal müessesidir." Osmanli'nin uyguladigi bu musiki ile tedavi metodu, ABD'de ancak 1956 yilinda uygulanmaya baslahmistir.
ÜÇÜNCÜ DÜNYANIN KOBAYLARI Batida ilaç üretmekle ilgili yönetmelikler son derece agir olup, bir ilacin piyasaya çikarilmadan önce kobaylar üzerinde yeterince deneme yapilmasi gerekmektedir. Bu ise uzun ve pahali bir süreçtir. Buna çare bulan batili hümanistler(!), yeni gelistirdikleri denenmemis ilaçlari üçüncü dünya ülkelerine pazarlayarak hem para kazanmakta, hem de milyonlarca gönüllü(!) kobay üzerinde ilaçlarini denemektedirler. Ilaç iyi çiktigi takdirde mallarini batida pazarlamaktalar, kötü çiktiginda ise foyasi çikana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya devam etmekteler.
IÇI YIVLI TOPLARIN ICADI Yavuz Sultan Selim Han, Ridaniye Savasi'nda, ileri görüslü babasi Sultan II Bayezid' in icadi olan "içi yivli toplar"i kullanarak büyük basarilar elde etmistir. Bugün ise II. Bayezid'in bu büyük icadi gözardi edilmekte, tarih kitaplarinda; "yivli top 1868'de Almanlar tarafindan icad edildi" diye ders olarak okutulmaktadir.
TANZIMAT DÖNEMI ORDUSU II. Mahmut döneminde Osmanli ordusunun modernlestirilmesi için danismanlikta bulunan Alman komutani Helmuth von Moltke, Tanzimat dönemi ordusunun halini söyle izah etmektedir: "Bu ordu; kaputlari Rus, talimatnameleri Fransiz, tüfekleri Belçika, sariklari Türk, egerleri Macar, kiliçlari Ingiliz ve ögretmenleri her milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur."
MILLETLERE GÖRE FIYAT FARKI Osmanli'nin son döneminde (1850) Istanbul'da uzun yillar kalmis bir Batili tarihçi olan M. A. Ubicini, sehirde yasayan degisik milletlerin karakter yapilarini ögrendikten sonra, hatiralarinda söyle yazmaktadir: "Bir kaide olarak, Ermeni'ye istedigi paranin yarisini, Rum'a üçte birini, Yahudi'ye dörtte birini veriniz. Fakat bir müslümanla alisveris ettiginiz zaman istedigi fiyattan emin olunuz ve istedigini veriniz."
BATI'DA VE OSMANLI'DA YALAN 1717-1718 yillari arasinda Istanbul'da Ingiliz elçiligi yapan G. Montagu'nun hanimi Lady Montagu, Osmanli toplumundaki ticaret ahlaki ile alakali hatiralarinda, oldukça enteresan bir sekilde sunlari kaydetmektedir: "Ingiltere'de yalancilar yaptiklariyla ögünürler. Burada ise (Osmanli'da) yalan söylediginden emin olundugu zaman yalancinin alnina kizgin demir basiliyor. Bu kanun eger bizde uygulanirsa ne kadar güzel yüzün bozuldugu, ne kadar kibar sinifina mensup kisilerin kaslarina kadar inen peruklarla dolasmaya mecbur kaldiklari görülür."
MARKS'IN HAYRANLIGI Seyh Samil liderligindeki Kafkas halkinin, istilaci Ruslara karsi olan istiklal savaslarinda göstermis olduklari büyük direnis karsisinda Karl Marks'in, hayranligini ifade ederek söyle dedigi kaydedilmektedir: "Hürriyetin nasil elde edilmesi lazim geldigini Kafkasya daglilarindan ibretle ögreniniz. Hür yasamak isteyenlerin nelere muktedir oldugunu görünüz. Milletler, onlardan ders aliniz!"
AGAÇLARA VERILEN KIYMET Osmanli Devleti'nde agaçlara çok kiymet verilip koruma altina alinmistir. Sultan ll. Abdülhamid devrinde, Belgrad ormanlarina zarar verip ormani tahrip ettikleri için bir köy kitle halinde sürgün edilmistir.
KIN Ikinci Dünya Harbi sonlarinda yapilan lise mezunlarinin olgunluk imtihanlarinda sorulan "Ormanlar ve Ormanlarin faydalari" isimli kompozisyon sualine talebelerin bazilari, enteresan bir sekilde su cevabi vermislerdir: "Türkiyemiz ormanlik bir ülkeydi, fakat o zalim padisahlar, yurdumuzu ormansiz biraktilar." Bunun sebebi, bu zavalli ögrencilerin öylesine bir kin terbiyesi içinde yetistirilerek Osmanli'yi kötülemeye öylesine alistirilmalari ve böylece eger bir firsatini bulup da padisahlara hakaret ederlerse iyi not alacaklarina inandirildiklarindan dolayi böyle cevaplar verdikleridir.
ESSIZ MISAFIRPERVERLIK Osmanli askeri teskilatini Avrupa'ya tanitmis olmakla meshur Comte de Marsigli, Türk toplumunun misafirperverligi ile alakali olarak sunlari kaydetmektedir: "Türkler hiçbir din farki gözetmeksizin bütün yabancilara karsi son derece misafirperverdirler. Ana yollar civarindaki köylerde oturanlardan hali vakti yerinde olanlar, ögleden evvel ve aksamüstü gezintiye çikip yolcu bulmaya çalisirlar. Eger bulacak olurlarsa evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde agirlanacagini tayin ederken kavgaya bile tutusurlar."
VAHSETIN BÖYLESI 1096 yilinda Haçlilar Kudüs'e girerek 40.000 müslümani kiliçtan geçirdikten sonra De Buygom, Papa II Urban'a yazdigi mektupta sunlari ifade etmistir: "Kudüs'te bulunan bütün müslümanlari katlettik. Malumunuz olsun ki, Süleyman Mabedi'nde atlarimizin diz kapaklarina kadar Müslüman kanina batmis olarak yürüyoruz."
INSANLIGIN EN MUHTESEM HARIKASI Osmanli içtimai yapisi üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterroht'a sorulmus: "Osmanli Devleti, genis topraklarini ve üzerindeki çesitli kavimleri, Topkapi Sarayi'ndan mükemmel bir sekilde idare ediyordu. O saray da Batidaki en mütevazi bir derebeyinin sarayi kadar bile büyük degildi. Bu nasil oluyordu?" Profesör Hutterroht bu suale söyle cevap vermistir: "Sirrini çözebilmis degilim. 16. asirda Filistin'in sosyal yapisi üzerinde çalisirken öyle kayitlar gördüm ki hayretler içinde kaldim. Osmanli, üç yil sonra bir köyden geçecek askeri birligin öyle yemeginden sonra yiyecegi üzümün nereden gelecegini plânlamisti. Herhalde Osmanli, devlet olarak insanligin en muhtesem harikasidir."
ENDERUN OKULU Üç kitada alti asirlik bir hükümranlik, sanli ecdadimizin devlet ve medeniyet mirasinin sirlarinin bulundugu ve dünyanin en büyük arsivi olan Osmanli Arsivi'ni, bizler dogru dürüst incelememisken, bine yakin Amerikali ile yüze yakin Israilli tarihçi, yillarca didik didik ettmistir. Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkinda hazirlanan uzman eserlerin ve doktora tezlerinin sayisi 350'dir.
ZIYA GÖKALP'IN ÖLÜMÜ Türkçülük fikrinin ünlü simalarindan biri olan Ziya Gökalp, hayatinin son anlarinda Fransiz hastanesinde yatarken ebedi aleme intikal etmeden bir gece önce, mukaddesata galiz küfürler ederek basini duvarlara vura vura ölmüstür. Cesedi de hastane morgunda Hiristiyan geleneklerine göre muamele yapilarak kaldirilmistir.
SÖZÜNÜN ERI OLMAK Mehmet Akif Ersoy öylesine sözünün eri bir insandi ki, söz verdigi seyi yerine getirmek için ölümden baska hiçbir sey onu engelleyememekteydi. Bir keresinde, Istanbul Vaniköy'de oturan bir ahbabi ile ögleden bir saat önce bulusmak için sözlestiklerinde, o gün yagmurlu, firtinali bir gün olup, her tarafi sel bastigi halde Mehmet Akif, binbir zorlukla, sirilsiklam vaziyette söz verdigi yere vaktinde gelmis, fakat arkadasinin gelmemesi üzerine çekip gitmistir. Ertesi gün özür dilemek için gelen arkadasini dinlemeyip, "bir söz ya ölüm veya ona yakin bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir" diyerek tam alti ay o arkadasiyla konusmamistir.
|