0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Tarihte Akıl  (Okunma Sayısı: 629 Kere Okundu.)
« : Mayıs 23, 2013, 12:15:54 ÖS »
Avatar Yok

Asortik Hatun
*
Üye No : 3762
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 13388
Mesaj Sayısı : 22 841
Karizma = 58066


Tarih felsefesi, tarihin düşünen bakış tarafından ele alınmasından başka bir şey değildir; düşünmeyi burada asla bir yana atamayız. Çünkü insan d ü ş ü n e n dir; hayvandan bu noktada ayrılır, insanca olan her şeyde, insanca olduğu ve hayvanca olmadığı sürece, düşünme vardır; böylece, tarihle ,her türlü uğraşmada düşünme vardır. Tarihte olduğu kadar insanla ilgili her şeyde de bu genel düşünme payının kabul edilmesi, düşünmeyi Varolan'a, Verilen'e bağımlı kılma ve onu bu temelden türetmek tutumumuz yüzünden bize yetersiz gözükebilir. Oysa, felsefede spekülasyonun, varolanı gözetmeksizin kendisinden meydana getirdiği birtakım sonuçlar yer alır; spekülasyon; bu sonuçlarla tarihe gider ve onu malzeme olarak ele alınır, olduğu gibi bırakmaz, tam tersine sonuçlara göre düzenler, tarihi a p r i o r i olarak kurar. Buna karşılık, tarih, yalnızca olanı, olmuş olanı, olayları ve eylemleri kavratmak zorundadır. Yalnızca verilene bağlı ka1dığı kuşkusuz bu, düşünmeyle birlikte giden çeşitli araştırmaları gerektiren ve hemen gerçekleşemeyecek bir şeydir ve yalnızca olanları kendine erek edindiği ölçüde, tarih olmaktadır. Felsefenin çabası, işte bu erekle çelişme halinde gözüküyor; 'girişte aydınlatmak istediğim nokta da, bu çelişme, bunun tarih bilimine getirdiği veriler ve tarihi bu verilere uygun olarak işlemesi yüzünden felsefeye karşı yapılan eleştirilerdir. Bu aydınlatma için, ilkin Dünya Tarihi Felsefesinin Genel Belirlenimini vermek ve buna bağlanan en yakın sonuçları belirgin kılmak ,gerekiyor.



Tarih Felsefesi Genel Kavramı

Felsefenin tarihe getirdiği biricik kavram, sadece Akıl kavramıdır, buna göre Akıl dünyaya egemendir ve Dünya Tarihinde her şey akıla uygun olmuştur. Bu kanı ve bilgi, yukarda ki biçimde kendisini ortaya koyan tarih açısından 'bir varsayımdır.. Ama felsefede varsayım değildir; felsefede spekülatif bilgi yoluyla şu nokta kanıtlanır: Akıl, -Tanrı'yla olan bağıntı ve ilgisini daha yakından tartışmaksızın burada bu anlatımla yetinebiliriz-. yani Töz, S o n s u z G üç olarak, bütün doğal ve tinsel yaşamın Sonsuz Maddesidir; Sonsuz form olarak da, kendinde taşıdığı içeriğin gerçekleşmesidir; T ö z deyince, tüm gerçekliğin kendisiyle ve kendisinde varlığını ve kalıcılığını kazandığı şey anlaşılır; Akıl'ın sonsuz güç olması demek kendi içeriğini yalnızca İdeal ve Gerekirlik alanına getirebilecek ve gerçekliğin dışarıda, kimbilir belki de bazı insanların zihinlerinde Özel Birşey gibi varolacak derecede güçsüz olmaması demektir; Sonsuz I ç e r i k deyince de, tüm Öz ve Doğru anlaşılır; bu sonsuz İçerik kendi kendisinin maddesi olup bu maddeyi işlenmek üzere kendi etkinliğince verir. Akıl'ın, sonsuz olmayan eylem gibi, dış malzemenin koşullarına, kendilerinden besleneceği ve etkinliği için nesneler alacağı, hazır araçlara gereksemesi yoktur; o kendisinden beslenir, kendi kendisi için malzemedir ve bu malzemeyi işler. Hem kendisi kendisinin ön koşulu ve varmak istediği erek mutlak Son Erektir, hem de yalnız doğal Evren'in değil aynı zamanda tinsel Evren'in içten çıkıp Görünüş alanında dışlaşmasıdır: bu da Dünya Tarihi'nde olur. İşte bu Idea'nın, doğru, Sonsuz ve kesinlikle Güçlü İdea olduğu, dünyaya kendisini açtığı ve bu açtığı şeyin kendi ululuğundan başka bir şey o1madığı felsefede kanıtlanır, kanıtlandığı biçimde de burada varsayılmaktadır.

İçinizde felsefe ile henüz tanışmamış olanlardan, Dünya Tarihi üzerine olan bu derslere, Akıl'ın gücüne inanarak ve Akıl yoluyla kazanılacak bilgiye susuzluk duyarak katılmalarını dileyebilirdim; zaten bilimlerin öğreniminde öznel bir gerekseme olarak öngörülen de, hiç şüphesiz, akıla dayanan araştırmaya, bilgiye karşı duyulan istençtir, yoksa bilinenlerin şöyle kabaca derlenmesine karşı değil. Gerçekte ise böyle bir inancı önceden önerip istemek zorunda değilim. Daha önce söylemiş olduğum ve yine de üzerinde duracağım nokta -bizim bilimimiz, bakımından da- kabaca bir varsayım olarak değil ama tüme T o p t a n B a k ı ş olarak, sürdürdüğümüz Düşünüşün Sonucu olarak alınmak gerekir; bu sonuç benim için bilinen bir şeydir, çünkü T'üm'ü zaten bilmekteyim. Şu noktalar, ilkin anlaşılmıştır ve Dünya Tarihi'nin incelenmesinden de anlaşılacaktır: Dünya Tarihi'nde her şey Akıl'a uygun olmaktadır; Dünya Tarihi, Dünya Tini'nin Akıl'a uygun, zorunlu G i d i ş i olmuştur; Dünya Tini, Tarihin Tözü'dür; bu, Doğası hep bir ve aynı olan T'in’ dir ve Dünya varlığından bu Doğayı açıklar. Bu durum, söylendiği gibi, Tarih'in bir ürünüdür. Tarih'i ise olduğu gibi ele almak; historik, ampirik davranmak gerekir. Bütün bu şeyler arasında, meslekten tarihçilerin bizi yoldan çıkarmalarına da izin vermemeliyiz; çünkü hiç değilse Alman tarihçileri arasında, ,hem de büyük bir yetkiye sahip olup kaynak incelemesi denilen şeye kendilerini adamış olanlardan öyleleri vardır ki, tam kınadıkları filozoflar gibi, tarih için a priori şiirler yazmaktadırlar. Bir örnek verelim: Doğrudan doğruya Tanrı tarafından eğitilmiş,. yetkin bir görüş ve 'bilgelik içinde yaşayan, bütün doğa yasalarının ve tinsel Doğru'nun kavrayış bilgisine sahip olan ilk ve çok eski bir halkın varolmuş olduğu böyle yaygın bir şiirdir: şu ya da bu ruhaniler zümresinin, daha özel bir konuya geçecek olursak- Romalı tarih yazarlarının kendisinden daha eski tarihi çıkardıkları bir Roma Epos'unun varolmuş olduğu da öyle. Yabancısı olmadığımız bu çeşit a priori konuları, hevesli meslekten tarihçilere bırakıyoruz.

İlk koşul olarak, Tarihsel Olan'ı doğru kavradığımızı ileri sürebilirdik; ancak böyle genel anlatımlarda, ne kadar doğru ve kavranılmış da olsa, iki anlamlılık vardır. Az çok bir şeyler söyleyip iddialarda bulunan, alışılmış ve sıradan tarihçi de, yalnızca belgeler koysa, yalnızca verilmiş olanla yetinse bile, düşüncesi bakımından, edilgin değildir; kendi ,kategorilerini birlikte getirir ve varlıklara bu kategorilerin içinden bakar. Doğru, duyulardan meydana gelen yüzeyde bulunmaz; özellikle bilimsel olması gereken hiç bir şey de Akıl gaflet uykusuna dalmamalı, derinliğine düşünülüp inceleme yapılmalıdır. Dünyaya akıl 'gözüyle bakana, dünya da akıl gözüyle bakar; bunlar karşılıklıdır. Öte yandan ayrı inceleme, bakış açısı ve yargılama tarzları,. bizi hemen salt önem ve önemsizlik konusuna vardırır; bunlar" önümüzde yatan sonsuz malzeme arasında üzerine ağırlık verdiğimiz, ilk akla gelen kategorilerdir; ancak bu konunun yeri, burası değildir.

Yalnızca, Akıl'ın dünyada ve bunun sonucu olarak Dünya 'Tarihi'nde geçmişteki ve şimdiki egemenliği konusunda genel kanı ile .ilgili olarak iki düşünme biçimine dikkati çekmek istiyorum, çünkü bunlar, güçlük çıkaran temel noktaya daha yakından değinmemize ve daha sonra belirtmek zorunda olduğumuz noktaya işaret, etmemize fırsat verecektir.

Biri, ilkin Yunanlı Anaksagoras'ın ileri sürmüş olduğu tarihsel savdır: Buna göre, Nous, genel anlamıyla Anlık ya da Akıl; dünyayı yönetmektedir kendisinin bilincinde olan Akıl anlamın da bir Zekâ, bu türlü tanımlanan bir Tin değil; bu son söylediğimiz ile ilkini birbirinden iyice ayırdetmek gerekir. Güneş sistemlerinin devinimi, değişmez yasalara uygun olur; bu yasalar Akıl'ın ta kendisidir. Ancak ne güneş ne de bu yasalara göre onun çevresinde dönen gezegenler, eylemlerinin bilincindedir.

İnsan, bu yasaları vârlıktan çekip çıkarır ve bilir. Akıl'ın "Doğada bulunduğu ve genel yasalarca değişmeksizin yönetildiği .düşüncesi, bu düşüncenin ilkin Anaksagoras'ta kendisine Doğâ ile bir sınır koymuş olması noktası dışımda bizi azıcık olsun şaşırtmâktadır. Bu türlü düşüncelere alışkınız ve bunlarla bir şey de olmuyor. Bu tarihsel durumu söz konusu edişim, şu noktayı belirtmek amacıyladır: tarih, bize alışılmış, gözükebilen bu türlü bir şeyin dünyada her zaman bulunmamış olduğunu.ve bu düşüncenin insan Tin'inin tarihinde pek çok çığırlar açtığım öğretir. Aristoteles, Anaksagoras'tan bu düşüncenin kurucusu olarak söz etmekte, onun sarhoşlar arasında bir ayık gibi gözüktüğünü söylemektedir.

Bu düşünce, Anaksagoras'tan Sokrates'e geçti ve bütün olayların nedenini R a s 1 a n t ı da bulan Epikuros'un öğretisini saymazsak, felsefe tarihinde ilk kez yaygın ve baskın bir görüş haline geldi: hangi dinler ve uluslar üzerinde yetkili olduğunu, yeri gelince göreceğiz. Platon, Sokrates, (Phaidon, Steph. 97- 98) düşüncenin yani bilinçli mi bilinçsiz mi olduğu belirsiz. Akıl'ın, dünyayı yönettiği bu1gusu üzerine şöyle konuşturur: "Doğayı akla uygun olarak bana açıklayacak, tikel olanda kendi tikel ereğini, tümde genel ereği, son ereği, Iyi'yi gösterecek bir öğretmen bulmuş olduğuna güvenip sevinmiştim. Bu güvencemi yine de yitirmezdim. "Sokrates, "Ama. tam da Anaksagoras'ın yazılarına gayretle sarıldığım zaman" diye devam eder “ne çok aldanmışım, Anaksagoras Akıl yerine yalnızca hava , esir,su benzerleri gibi dışsal nedenler gösterdiğini anladın” Görülüyor ki Sokrates’in Anoksagoras’ın ilkesinde bulduğu yetersizlik, ilkenin kendisiyle değil , bu ilkenin somut Doğa’ya uygulanışındaki eksiklikle ilgilidir.; doğa bu ilkeden kalkılarak anlaşılıp kavranılamamıştır.Burada daha başlangıçta , bir belirlenimin, bir ilkenin, bir doğrunun yalnızca soyut olarak kalmış olmasıyla , tam tersine daha yakından belirlenmeye , somut gelişime doğru yoluna devam etmesi arasındaki ayrımı belirgin kılmak istiyorum Bu ayrım, temel bir ayrımdır; .bu arada, Dünya Tarihi’mizin sonunda, en son siyasal durumun kavranması konusunda bu nokta özellikle karşımıza çıkacaktır.

Düşüncenin bu ilk ,görünümünü, yani Akıl'ın dünyayı yönettiği ilkesini ve bu ilkedeki eksikliği; bu ilke, bizim için çok tanıdık olan ve bizi yukarıdaki görünüme inandıran başka bir varlık biçiminde tam uygulamasını bulduğu için ileri sürdüm: dünyanın, rastlantının, dış, rastlantısal nedenlerin keyfine bağlı olmadığı, ama bir Ö n g ö r ü nün dünyayı yönettiği yolundaki dinsel doğruyu kastediyorum. Daha önce, adı geçen ilkeye olan inançlarımız üzerinde hiç bir iddiada bulunmak, istemediğimi açıklamıştım; yine de, bu dinsel inançlar üzerinde durabilirim, çünkü felsefe biliminin özelliği, varsayımların geçerli olmasına asla izin vermemektedir; başka bir yandan almanca da, üzerinde konuşmak istediğimiz bilimin, her şeyden önce, yukarıdaki ilkenin D o ğ r u 1 u ğ u (Wahrheit) için olmasa bile k u r a 1 a u y g u n 1 u ğ u (Richtigkeit) için kanıt vermesi, somut olanı ilkin göstermesi gerekir. Ancak belli ve tanrısal bir öngörünün yer- yüzündeki olaylardan kesinlikle önce geldiği biçimindeki D o ğ r u, verilen ilkeye karşılık olmaktadır. Çünkü tanrısal öngörü, kendi ereğini yani dünyanın yöneldiği mutlak, Akıl'a uygun son ereği gerçekleştiren sonsuz Güç'ün bilgeliğidir; Akıl'dır, kendi kendisini tüm bağımsız olarak belirleyen Düşüncedir, Nous'tur.

Ama daha ilerde; bu inançla bizim ileri sürdüğümüz ilkenin ayrılığı, hatta karşıtlığı da, tıpkı Anaksâgoras'ın ilkesiyle, Sokrates'in bu ilke üzerindeki savının karşıtlığı gibi aynı yoldan ortaya çıkmaktadır. Yani bu inanç da belirsizdir, (genellikle Ö n g ö r ü y e I n a n c ı kastediyorum) belirli olan erişememekte, dünya olaylarının tümüne, alabildiğine akıp gidişine uygulanamamaktadır. Bu uygulama yerine, tarihin doğal açıklamasıyla yetinilmektedir. İnsan tutkularına, daha güçlü orduya, şu ya da bu bireyin yeteneğine, dehasına ya da bir devlette bunların bulunmamasına bağlanılmaktadır. Bunlar, Sokrates'in, Anaksagaras'ta kınadığı, doğal, rastlantısal denilen nedenlerdir. Soyutlamakta kalınmakta, Öngörü düşüncesinin, belirlenmeksizin öyle kabaca genellenmesiyle yetinilmek istenmektedir. İşte öngörü'deki bu belirliliğe, yani Öngörünün şu ya da bu biçimde davranmasına Öngörü'nün p 1 a n ı (!bu yazgının, bu planların erek ve araçları denir. Ancak bu plan gözlerimizden saklı olan bir şeydir, bu planı bilmeyi istemek, yeterli temelden yoksun bir kanıya dayanmak demektir. Akıl'ın kendisini gerçeklikte nasıl açtığı konusunda, Anaksagoras'ın bilgisizliği doğaldı; düşünme, yani düşüncenin bilinci onda ve genellikle Yunan'da daha ileriye ;gitmemişti. Anaksagoras, somutu genel ilkenin ışığında kavramak için genel ilkeyi somuta uygulayamazdı. Somut'un Genel'le bir birleşimini, belli ki ancak öznel bir tek yanlılık içinde kav- rama yolunda ileriye bir adımı Sokrates attı: Anaksagoras böyle "bir uygulamaya ~karşı değildi. Ancak bu inanç en azından büyük çaptaki uygulamaya karşı düşmekte, Öngörü planı üzerinde bilinenleri yadsımaktadır. Çünkü; şu ya da bu durumda bu planın geçerliği özellikle kabul edilmekte ve dindar ruhlar, başkalarının yalnızca rastlantılar olarak gördükleri birçok tek tek olayda, yalnızca genel olarak Tanrı'nın takdirlerini değil, ama aynı zamanda Tanrı öngörüsünün yazgısını, bu öngörünün yazgıyı kendilerine uygun olarak biçimlendirdiği erekleri görmektedirler. 'Yine de bu kabul ve görmeler tek tek olayların dışına çıkmama eğilimindedir; örneğin büyük bir bocalayış ve güçlük içinde olan 'bir kimseye hiç beklemediği anda bir yardım gelmişse, şükranını :.anlatmak için hemen Tanrı'ya ellerini açtığı için haksızlık etmememiz gerekir. Ancak burada varılmak istenen erek sınırlıdır; içeriği de, yalnızca bu bireyin özel ereğidir. Oysa Dünya Tarihi'nde bizim ele aldığımız bireyler, tümüyle halklar ve devletlerdir; öyleyse Öngörü inancının, deyim yerindeyse, mezatçılığını yapan bu dükkânda oyalanamayız, dünyayı yöneten bir Öngörü'nün varolduğu tarzındaki genellemeyi aşıp da belirliliğe varmak istemeyen soyut, belirsiz inançlarla da kalamayız, tam tersine bu konuda çok daha ciddi davranmak zorundayız. Somut: Varlık, Öngörünün izlediği yollar,. tarihteki araçlar ve görünümlerdir, bunlar açık olarak önümüzdedir; bizden istenen ise, yalnızca bunları adı .geçen genel ilkeye bağlamamızdır.

Genel anlamında Tanrısal öngörü planının bilgisinden söz: ederken, günümüzde önem bakımından birinci sırayı alan bir soruna, Tanrı'yı bilme olanağı sorununa işaret ettim: bu, bir sorun olmaktan çıktığına göre, kastettiğim daha çok, Kutsal Kitap'taki Tanrı'yı yalnızca sevmek değil, ama aynı zamanda bilmenin en yüce bir ödev olarak önerilmesine karşı olarak Tanrı’yı bilmenin olanaksız olduğunu ileri süren, önyargılaşmış öğretiydi. Bu yukarda ileri sürülen şeyin ta kendisi, Tin'in Doğru'nun özünü kavratan şey olduğu,, tüm nesneleri bildiği, bakışının Tanrısallığın derinliklerine kadar işlediği yadsınmaktadır.

Tanrı üzerindeki bilgimizin olanağı tartışmasına girmemek için, Akıl'ın dünyayı yönetmiş ve yönetmekte olduğu yolundaki önermemizin, Öngörü'nün dünyayı yönettiği biçiminde dinsel bir kılık almasından söz etmeyebilirdim. Yine de bu konuyu bir yana bırakmak istemedim, bunun da nedeni, kısmen kendi önermemizle adı geçen dinsel bilginin nasıl ileri bir bağıntı . içinde olduğunu göstermek, ama kısmen de, felsefenin dinsel doğruları anmaktan utandığı ya da utanması gerektiği ve ~bunlardan kaçındığı, bu yüzden de bu konularda hiç de iyi niyetlî" olmadığı tarzındaki kuşku ve sanıdan kurtulmaktı. Buna karşılık günümüzde işler o denli ilerlemiştir ki, felsefe bazı teolojilere karşı dinsel konuları kendi üzerine almak zorunda kalmıştır.. ,

Burada şu genel nokta üzerinde durmak istiyorum: Hıristiyan dininde, Tanrı 'kendini dünyaya açmıştır, demek ki, kapalı,. .. gizli kalmamak için, ne olduğunu insanlara bildirmiştir. Bu olanakla birlikte, bize, Tanrı'yı tanımak ödevi düşmektedir; bu temelden, tanrısal varlığın kendini açması emelinden kaynak alan, tinsel gelişimin ilkin duyulmuş ve tasarlanmış olan şeyi de sonunda düşünce ile kavrayacak derecede ilerlemiş olması gerekir. Tanrıyı tanımanın zamanının gelip gelmediği, dünyanın son ereğini oluşturan şeyin, son olarak her yerde geçerli ve bilinçli bir tarzda geçerlik alanına girip girmediğine, bağlı olmalıdır.

Sonunda, Dünya Tarihi'nin ta kendisi olan, yaratıcı Akıl'ın bu zengin ürünlerini de kavramanın vakti gelecektir. Bilgimiz, sonsuz bi1geliğin kendisine erek olarak koyduğu şeyin, Doğa alanında olduğu gibi, gerçekliğini ve etkinliğini dünyada kazanan Tin'in alanında da ortaya çıkmış olduğu konusundâ bir görüş 'kazanmaya yönelmiştir. Buna yöneldiği ölçüde de, incelemeniz bir Teodice’dır. yani Leibniz'in kendi tarzına uygun olarak, metafizik açısından yine de soyut, 'belirsiz kategorilerle yaptığı biçimde, Tanrı'nın yollarını bir haklı çıkarma denemesidir: buna göre, genel olarak dünyadaki kötülüğün, ahlaksızlığın kavranması, düşünen Tin'in de varlığın negatif yanıyla bağdaştırmâsı gerekmektedir; somut kötülüğün tüm yığının önünde yattığı alan da, Dünya Tarihi'dir. Gerçekten de, uzlaştırmacı bilgi için hiç bir yerde Dünya Tarihi'nde o1duğundan daha fazla bir uyarı ve çağrı yoktur, bizim de bir süre üzerinde durmak istediğimiz nokta budur.)

Bu uzlaştırmaya, olumlu olanın bilgisiyle varılabilir, ancak bu bilginin ortaya çıkmasıyla birlikte negatif yan önemini yitirip yenilmiş olarak gözden uzaklaşacaktır; bunun için de, bir yandan dünyanın son ereğinin doğru olarak saptanması, öbür yandan da bu son ereğin dünyada gerçekleşmemiş olduğunun, ama kötülüğün onun yanında aynı ölçüde gerçeklik kazanmadığının ve kendisini birlikte geçerli kılmadığının bilinmesi gerekmektedir.

Sözünü ettiğimiz Akıl, Akıl'ın dünyayı yönetmesi, tıpkı Öngörü gibi, belirsiz sözlerdir; Akıl'dan hep belirleniminin, içeriğinin, bir şeyin akla dayanıp dayanmadığını yargılayabilmek için ölçütün ne olduğu bildirilmeden söz edilir. ,Akıl'ı, kendi belirlenimine uygun olarak kavramak, yapılacak ilk şeydir, bundan sonrası, aklın yolundan ayrılmadığımız sürece kendiliğinden ~gelir. Kendimize buyurduğumuz bu ödevle birlikte, söylediğimiz gibi, bu girişte üzerinde durmak istediğimiz ,ikinci noktaya geliyoruz.

WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Üyelerimizden Destek Bekliyoruz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Tarihte Akıl
« Posted on: Nisan 25, 2024, 02:22:13 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Tarihte Akıl e-book, Tarihte Akıl programı, Tarihte Akıl oyunları, Tarihte Akıl e-kitap, Tarihte Akıl download, Tarihte Akıl hikayeleri, Tarihte Akıl resimleri, Tarihte Akıl haberleri, Tarihte Akıl yükle, Tarihte Akıl videosu, Tarihte Akıl şarkı sözleri, Tarihte Akıl msn, Tarihte Akıl hileleri, Tarihte Akıl scripti, Tarihte Akıl filmi, Tarihte Akıl ödevleri, Tarihte Akıl yemek tarifleri, Tarihte Akıl driverları, Tarihte Akıl smf, Tarihte Akıl gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
tarihte el sanatları
Dünya Kültürleri
xxRuzqaRxx 7 1833 Son Mesaj Mayıs 25, 2008, 03:29:46 ÖÖ
Gönderen : Ebru$h
Tarihte Bugün
Öneri
Sahin07 8 3079 Son Mesaj Nisan 21, 2008, 11:44:17 ÖS
Gönderen : YabanGulum64
Tarihte 1 Haziran
Tarih
seyyah 0 828 Son Mesaj Temmuz 12, 2008, 04:19:04 ÖÖ
Gönderen : seyyah
Ve Tarihte Açıklanmayanlar..
Tarih
seyyah 0 617 Son Mesaj Temmuz 13, 2008, 12:27:02 ÖS
Gönderen : seyyah
Tarihte Türklük
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
By.CeZa 0 1196 Son Mesaj Ağustos 03, 2008, 11:36:43 ÖS
Gönderen : By.CeZa


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular