|
|
|
FRANSIZ TARİH POFESÖRÜ ADINI TÜRK OLARAK DEĞİŞTİRDİ
Gelişmelere tepki olarak Fransız Tarihçisi Prof. Dr. Jean Michel THİBAUX adlı bilim adamı “Türkler Ermenilere soykırım uygulamadı” diyene ceza getiren yasayı protesto için tepkisini ortaya koymuştur. Daha sonra belirlediği iddiaları sürdüren bilim adamı bu amaçla kendisinin Türk vatandaşı olacağını ve ismini de bir Türk ismi o larak değiştireceğini ifade etmişti. Geçtiğimiz günlerde Konya’ya gelen ve bu yöndeki tepkisini ifade eden demeçlerinin arkasında olduğunu ifade ettikten sonra Konya Nüfus Müdürlüğüne başvurarak adının Atakan TÜRK olarak değiştirilmesini ve Türk vatandaşı olarak kabul edilmesini istedi.
ERMENİ AYDINLARIN TEPKİSİ İstanbul’da yayınlanan Agos gazetesi yayın yönetmeni Hırant Dink ve Zaman gazetesi yazarı Etyen Mahcupyan ile yayıncı Ragıp Zarakol ortak bir bildiri yayınlayarak inkar yasasını protesto etmişlerdir.(Basın) Yazılı olarak yapılan açıklamada Ermeni halkının geçmişte yaşadığı tarihi gerçeklerin ceza yasası ile dikte edilmesini ihtiyaç olmadığını, tarihe doğru bakmak için ahlak ve vicdan gerektiğini belirterek üçüncü ülkelerde ki konuşmayı engelleyici yasaların psikolojik açıdan Türk Ermeni diyalogunu güçleştirmekte kalmayacağını halklar arasında ilişkiyi dar bakışlı siyasi taktiklerin parçası haline getireceğini ifade ettiler. Bu arada bir açıklama yapan Ermeni Patrik Mesrob II’ de “Amaç her zaman diyalog , empati ve karşılıklı anlayışa katkı sağlayacak başarılı girişimler olmalıdır. Bu amaca katkı sağlamayacak hiçbir girişim bizim için makul düşünceler değildir.” diyerek Fransa Parlamentosu’nun girişimini hukuki ve insani bulmadığını anlatmaya çalışmıştır.
AB’ NİN TEPKİSİFransa parlamentosu aldığı kararla AB komisyonu tarafından ağır eleştirilere uğradı. AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ,Sözde Ermeni soykırımı yasasının reddedilmesini suç sayan yasa teklifi nin yapıcı olmadığını , amaca zarar verdiğini ifade ederken bu kararın olumsuz etki yaratacağı konusunda uyarıda bulunarak özetle şöyle demiştir. “Ültimatomlarla gerçek diyaloga ve gerçek uzlaşmaya ulaşamayız ama diyalogla ulaşırız.” Fransa’yı bu girişimiyle etkisiz bir elemana benzeten, AB’nin dış ilişkilerinden sorumlu komiseri Benita Ferrero Valdner ise; kararın Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde etkisiz olacağını ifade ederek, Fransa’da olup bitenlerle bizim AB olarak aday bir ülkeyle yapmakta olduklarımız farklı iki şey olduğunu Fransa’daki bu meselenin düzenli olarak ortaya çıktığını , çünkü bu ülkede etkili bir Ermeni cemaati bulunduğunu söyledi.
DIŞ BASININ TEPKİSİWashington Post: “Fransa saçmaladı” Le Soir: “Çirkinlik ve hafi fl ik” gibi başlık atarken; Eko Moskova radyosu: Fransa’nın kararı ile Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat ödülü verilmesi birbiriyle çelişiyor. Fransa’nın kararı düşünce özgürlüğüne karşı bir harekettir. Nobel ödülü ise Pamuk’a ülkenin çoğunluğundan farklı düşünceleri dile getirdiği için veriliyor denilmektedir. Bizde, Nobel ödüllü bu ünlü Türk roman yazarı hakkında bazı tespitlerimizi size aktarmaya çalışalım. Kim ne derse desin Orhan PAMUK ‘un Nobel Ödülü almasının üzerinde gölge vardır. Nobel edebiyat ödülünün açıklanmasına günler kala yapılan yarış içinde İngiltere’nin LADBROKES adlı ***** şirketi, Nobel ödülünün verilmesiyle ilgili olarak 7.856 ***** oynandığını açıklamıştır. Bu bahislerden Orhan Pamuk üzerine oynanan 2.652 *****’in çoğunun Fransa ve Ermenistan’dan geldiği ifade edilen haberde Dünyanın çeşitli ülkelerindeki Türklerin çoğunluğunun Japon yazar Huruki Murakami’ ye, çok küçük miktarının da, Orhan Pamuk adına oynandığı öğrenilmiştir. Bu ödülün verilmesinden sonra 92 yaşında ki; ünlü Sümerolog Prof. Dr. Muazzez İlmiye, bu ödülün Bir Türk yazarının almasının güzel bir şey olduğunu ancak “ Keşke Orhan Pamuk; “1915 yılında Türkiye’ de bir milyon Ermeni, otuz bin Kürt öldürülmüştür.” Sözünden önce alsaydı diyerek ödülün üzerindeki gölgenin varlığını ince bir şekilde ifade etmiştir.Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat ödülünü almasından sonra bir çok Türk aydını, siyaset adamı, köşe yazarları günlerce bu konuyu ödül alamamanın açlık psikozu içinde bir mutluluk refl eksi halinde ifadeye çalıştılar. AZERBAYCAN TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ 1 5 Eylül - Ekim 2006 Ödülü veren jürinin değerlendirmesi oldukça ilginçtir. “Doğduğu şehrin ruhunu çok iyi anlatması” bize göre basit, yalın ve son derece cılız bir kriterdir. Bu değerlendirmeyle ödüle layık görülen Orhan Pamuk için kimimiz “Türkiye Kazandı” kimimiz “Türkçe’ye verilen ödül’’ yakıştırmasını yaparken, kimi gerçek edebiyat adamları da Orhan Pamuk’u Türk dilini iyi kullanamayan birisi olarak nitelendirmişlerdir.
EDEBİYAT ADAMLARININ GÖRÜŞÜ Edebiyat eleştirmenlerine göre kitapları çok satan, ancak az okunan bir yazar olan Orhan Pamuk fenomeni üzerine hayli bir kargaşa doğmuştur. Çok satılıyor, az okunuyorsa, bu kitapları birileri alarak yada, reklam bombardımanı yaparak tüketimine yardımcı olmaktadır denilebilir. Gerek akademisyen, gerekse edebiyatçılarımız arasında büyük ölçüde gürültü olmuş, önemli sayıda eski Marksist düşünceye bağlı ulusal bilinçten ve sanatsal değerlerden yoksun romantikler; Orhan Pamuk’un aldığı ödülün bir susamışlık yada, doğulu bir övgü dizicilik içinde değerlendirmişlerdir. Yazarlık kariyeri internet sitesinden kendi ifadelerine dayanarak öğrendiğimize göre Orhan Pamuk mimarlık eğitimini, resim yapma yeteneği ile karıştırarak öğrenimine son vermiş, daha sonra kısa dönem askerliğin olanaklarından yararlanmak için yeniden okumaya karar vererek İstanbul Gazetecilik Enstitüsünde eğitimini tamamlayarak yazma becerisini kazanmıştır.(!) Edebiyatçılar tarafından eserlerinde klasik Türk edebiyatından aşırmaların çokluğu ile dikkat çeken Pamuk’taki yazma yeteneği asıl ABD’de bulunduğu1985-88 yıllarında katıldığı “Kitap Yazma Kursları”nda gelişir. Düşündürücü olan, Writing Program adlı bu enstitünün sponsorluğunu ABD Dışişleri Bakanlığı yapmaktadır. Yine bu konuda icraatlarıyla yetenekli(!) bir Türk olan; Mahir Öztaş ve Taner Akçam bu enstitünün ve malum Zoran Vakfı’nın himayelerinde yetkin birer uzman olarak yürü ya kulum denilerek, ABD ve Avrupa’da ki Ermeni konferanslarında bir Türk olarak karşı tezi gayretle savunmuşlardır. Öğrendiğimize göre; 2002 yılında Kar adlı romanı yazmak için Kars’a giden Orhan Pamuk, Sabah gazetesinde dönemin yazı işlerini yürüten, Zafer Mutlu’dan muhabirlik basın kartı almış ve çalışmaları sırasında kendini Karslılara gazeteci olarak tanıtmaktan da geri kalmamıştır. Oysa o zamana kadar en az birkaç roman denemesi olan Pamuk, kendinde yerleşmemiş bir yazarlık sanatıyla yetkin göremeyip, gazetecelik mesleğinin popülaritesine sığınmıştır. Edebiyatçılar tarafından, post-modern romancılık sınıfına yerleştirilen Pamuk edebiyat dünyamızda en çok eleştiri alan yazar olmuştur. Öyle ki kitaplarındaki alıntıları tespit eden araştırmacı gazeteci Murat Bardakçı ve Nihat Genç’in soru ve eleştirileri karşısında susmayı tercih etmiştir.Bu yazarın kitaplarındaki aşırmalarla ilgili önemli bir tespiti.(Kaynak: edebiyatelestiri.com) dikkat çekmesi yönüyle Edebiyat açısından değerlendirmesini sizler yapınız. Aşağıdaki karşılaştırmada kullanılan bordo renkli alıntılar, Güncel Yayıncılık tarafından Ocak 1996 yılında yayınlanan, Fuad Carım çevirisi, Pedro’nun Zorunlu İstanbul Seyahati adlı, 16. yy. da Türkler’e esir düşen bir İspanyol’un anılarını anlatan kitaptan, siyah alıntılar İletişim Yayınları tarafından Ocak 1996 yılında l7. baskısı yapılan Orhan Pamuk’un Beyaz Kale adlı romanından alınmıştır. “...Cenova’dan Napoli’ye giderken, hareketimizi haber alarak Ponza Adaları’nda bekleyen Türk donanmasının hücumuna uğradık...” (Pedro s.11) “Venedik’ten Napoli’ye gidiyorduk. Türk gemileri yolumuzu kesti...” (Pamuk s.11) “...Ama ne olur ne olmaz, gene esir düşebiliriz korkusu ile, kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. Malüm a, kürek çekenler ya Türk, ya Mağribi. Gemi bir kere zaptedil mi, bunlar artık serbest. O vakit, Türklere, bu bize şunu etti, şu bize işkence yaptı, derler...” (Pedro s.12)”... Türk ve Mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu... Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu...” (Pamuk s.11) “...İlk önce, öyle bir niyetimiz olmadı değil. Fakat bir borda ateşi yiyince teslim olduk...” (Pedro s.13) “Şiddetli bir borda ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı...” (Pamuk s.12.) “...Birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi: ‘Böyle eden böyle olur’. Öbürünü kazığa çaktılar...” (Pedro s.12) AZERBAYCAN TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ 1 6 Eylül - Ekim 2006
“Kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. Kırbaççıları, burnunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı...” (Pamuk s.11.) “...Rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. Beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. Hem, sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok daha değerli eşyalarla doluydu...” (Pedro s.13.) “...Rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. Gemi ana-baba günüydü. Dışarıda herkesi toplamışlar çırılçıplak soyuyorlardı...” (Pamuk s.14.) “...Cerrah mısın, diye sordular. Hayır deyince, az kalsın partiyi kaybediyordum. Bereket versin lafa, sözü geçen kaptanlardan Durmuş Reis karıştı. Cenevizli dönme Durmuş Reis ‘İdrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır” dedi, kürekten işte bu suretle kurtuldum...” (Pedro s.13.) “...Sonradan Ceneviz dönmesi olduğunu öğrendiğim Reis iyi davrandı bana; neden anladığımı sordu. Küreğe verilmemek için hemen astronomi bilgimden, geceleri yön bulabileceğimden söz ettim, ama ilgilenmediler. Bunun üzerine bende bıraktıkları anatomi cildine güvenerek hekim olduğumu ileri sürdüm. Az sonra gösterdikleri kolu kopmuş birini görünce cerrah olmadığımı söyledim. Öfkelendiler, beni küreğe çekeceklerdi ki, kitaplarımı gören Reis sordu: ‘idrardan ve nabızdan anlıyor muydum?’ Anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum...” (Pamuk s.14.) “...En üste Muhammed’in sancaklarını astılar; bunların altına, bizden aldıkları bayrakları, haçları ve Meryem Anamız’ın tasvirlerini astılar. Külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri bir ok yağmuruna tuttular... Derken denizlerde eşine rastlanmayan bir top ateşi koptu...” (Pedro s.18.) “...Bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim bayrakları, Meryem Ana tasvirlerini, haçları tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar. Derken toplar yeri göğü inletmeye başladı...” (Pamuk s.14.) “...Ulu-Türk, tutsakları görmek istedi. İki bine yakın tutsağı, ayaklarından zincirleyip sıraladılar; kaptan ve zabit olanları boyunlarından çemberlediler ve bizden aldıkları trampetaları çalarak, boruları öttürek ve bayrakları sürükleyerek hepimizi saraya götürtüler...” (Pedro s.19.) “...Bizleri Padişah’a çıkarmak için zincire vurdular, askerlerimizi gülünç göstermek için zırhlarını ters giydirdiler, kaptanların ve subayların boyunlarına demir çemberler taktılar, gemimizden aldıkları borularımızı, trampetlerimizi alayla ve keyifl e çalarak eğlene eğlene bizi saraya götürdüler.
azarbeycan türk kültürü dergisi
|