0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: CUMHURİYET'İN İLANI  (Okunma Sayısı: 1605 Kere Okundu.)
« : Ekim 29, 2007, 03:17:20 ÖS »

xxRuzqaRxx
*
Üye No : 2
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 1921
Mesaj Sayısı : 13 559
Karizma = 57


Lozan'n kabulü ve barışın sağlanması ile
geride Türk Devleti'nin siyasal yapısını belirleyecek devlet şeklinin ve adının ne olacağı
sorunu kaldı. T.B.M.M.'nin varlığı ile egemenliğin kayıtsız - şartsız ulusa ait olan, insan
haklarına dayanan bir devlet sistemi kurulmuştu. Fakat gerek halkın, gerekse Meclis içinde
bulunanların büyük kısmı Padişah'a dinsel ve geleneksel bağlarla bağlıydılar.
Padişah'ın işgal ettiği Saltanat - Hilafet makamı yüzyıllardır kökleşmiş bir teokratik
sistemdi. 1300 yılından beri de Osmanoğullarından başka hiçbir aile iktidar olmamıştı. Egemenlik
biri dinden, diğeri gelenekten gelen iki kaynaktan çıkıyor ve Padişah'ta toplanıyordu.
Gerçi İttihat Terakki bu gücü kırmıştı, fakat sistemin özünü, yani egemenliğin kaynağını ve
kullanılış biçimini değiştirememişti. Egemenliğin, tanrı hakları sisteminden, insan hakları sistemine
geçişin bir sonucu olarak Padişah'tan ulusa geçişi, bir ilke ve ülkü olarak Amasya
Genelgesi'nde ortaya konmuş ve 23 Nisan 1920'de B.M.M.'nde
somutlaşmıştı. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da bu temel üzerine oturmuştu.
Kurtuluş Savaşı
ulusal bağımsızlık yanında ulus egemenliğini de açık bir biçimde ortaya koyduğu için Padişah
daha başından beri milliyetçilerin amansız düşmanı kesilmişti. M. Kemal Paşa Padişah'ın
ihanetini bildiği halde, henüz zamanı olmadığı için Padişah'ı hedef almadı. Genç subaylık
yıllarından beri inandığı ve Erzurum'da Mazhar Müfit'e not ettirdiği
"Cumhuriyet" inancını "Ulusal bir sır" olarak sakladı. Kurtuluş Savaşı
içinde "Cumhuriyetçi" bir düşünceyi ortaya atmak, iç parçalanmaya yol açacağı için
bu yola gitmedi. Hatta Sivas Kongresi sırasında "Cumhuriyet" ilan edelim önerilerini
red etmişti. Fakat Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutanı, Türk Ulusu'nun kurtarıcısı M.
Kemal, Türkiye'nin siyasal yapısını değiştirmenin ilk adımını Saltanat'ın
kaldırılmasını sağlamakla attı. Saltanat'ın kaldırılışına en yakın arkadaşları bile karşı
çıkmışlardı. Meclis'te tutucu kanat direndiyse de, M. Kemal Paşa'nın kararlı ve
sert tutumu sonucu Saltanat'ın kaldırılışı sağlandı. Fakat onun bu sert tutumu endişe
doğurdu. Bunun bir başlangıç olduğunu görenler çeşitli yöntemlerle M. Kemal Paşa'yı
engellemeye çalıştılar.

2 Aralık 1922'de Meclis'e muhalif grup
tarafından bir öneri verildi. "İntihab-ı Mebusan Kanunu"nda değişiklik yapılmasını
isteyen önergede "Büyük Millet Meclisi'ne üye seçilmek için Türkiye'nin
bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak ve seçim çevresine yeni gelenlerin ise en az
beş yıl oturmuş olmaları" gerektiği kanun hükmü haline getirilmek isteniyordu. M. Kemal
Paşa'yı milletvekili seçilmekten yoksun bırakmak isteyen bu önerge üzerine söz alan M.
Kemal Paşa, doğum yerinin Türkiye'nin sınırları dışında kaldığını ve bir yerde beş yıl
oturmadığını belirttikten sonra, düşmanlara karşı savaştığını, vatanı kurtarmak için hiç bir yerde
beş yıl oturamadığını hatırlatıp, ulusun sevgisisi kazanmış bir insan olmasına rağmen kendisini
yurttaşlık haklarından yoksun bırakmak isteyen bu kimselerin bu yetkiyi kimden aldıklarını sordu.
Önerge red edildi.
Mustafa Kemal'in kamuoyu yoklaması yapmak üzere 14 Ocak
1923'de Batı Anadolu'da bir geziye çıkmasını fırsat bilen muhalif grup,
O'nun Ankara'dan ayrıldığının ertesi günü "Hilafet-i İslamiye ve Büyük Millet
Meclisi" başlıklı bir broşür yayınladılar. Broşürün önceden hazırlanmış olduğu ve M.
Kemal'in Ankara'dan ayrılmasını fırsat bilerek dağıtıldığı anlaşılıyordu. Broşürün ana
fikri, islam kamuoyunun son gelişmelerden (Saltanatın Kaldırılışı) büyük ızdırap içinde
bulunduğu, Hilafet'in hükümet demek olduğu ve Hilafet'in hukuk ve görevlerini
yok etmenin hiç kimsenin, hiç bir meclisin elinde olmadığı esaslarına dayanıyor, "Halife
Meclisin, Meclis Halife'nindir." sözleriyle bitiriyordu. Yürütme yetkisinin
Halife'ye verilmesini ve Meclis'in aldığı kararların ve kanunların Halife'yi
bağlamayacağı, dolayısıyla Meclis'in çıkardığı Saltanat ve Hilafet ile ilgili yasaların meşru
olmadığı görüşü savunuluyordu. Bu bildiri, M. Kemal'e ve O'nun gerçekleştirmek
istediği devrime bir tepki idi.

İzmit'e gelen M. Kemal, din ve hilafet
konusunda yaptığı açıklamada "Türkiye Büyük Millet Meclisi Halife'nin değildir ve
olamaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yalnız ve yalnız Ulusundur." dedi. T.B.M.M.nin
büyük programının tam bağımsızlık, kayıtsız şartsız ulusal egemenlik esaslarına dayandığını,
teokratik devlet biçiminin ve buna bağlı bütün toplumsal düzenin ve çıkarların yıkılacağını
belirtti. 16 Ocak'ta yaptığı toplantıda, Hilafet'in dinle ilgisi olmadığını, siyasi bir
mevki olduğunu, idare-i maslahatçılıkla devrim yapılamayacağını belirttikten sonra
"Devrimin kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafamızdaki
cereyanı boğmadıkça başladığımız devrim ve ilerleme bir an bile durmayacaktır" diyerek
gericilere gerekli yanıtı verdi. Basınla iyi ilişki kurmak istediği için İzmit'te yaptığı basın
toplantısında, "Devrim" yapılacağını açıklarken, Meclis'te birliğin sağlanması
için "Müdafaa-ı Hukuk Gurubu"nun gerekli olduğunu bunun dışındaki grupların
yararlı olmadığını belirtti ve İttihatçılardan ülke yararı için politikaya karışmamalarını istedi. Bu
sırada Annesi Zübeyde Hanım'ın ölüm haberi geldi. İzmir'de annesinin mezarı
başında devrimci inancını "Ulusal hakimiyet uğrunda canımı vermek benim için bir vicdan
ve namus borcu olsun" sözleriyle bir kez daha yineledi. Bu sırada Lozan'ın ilk
görüşmeleri kesildiği için İsmet Paşa ile Ankara'ya döndü. Meclis'te gizli oturumlar
çok sert geçti. Trabzon mebusu Şükrü Bey'in Topal Osman tarafından öldürülüşü, M.
Kemal'e saldırılara yol açtı. M. Kemal'i kendilerine buyük engel gören, tutucu,
gerici, ittihatçılar, çıkarcı gruplar, O'na karşı muhalefette birleşiyorlardı. Yakın
arkadaşlarından Rauf Bey, Kazım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Paşa'lar da yavaş,
yavaş yanından ayrılıp, Hilâfetçilere kuvvet veriyorlardı. Saltanatı geri getirmek isteyen
gericilerin çalışmaları karşısında arkadaşlarının kendisini yalnız bıraktığını gören M. Kemal, 20
Mart 1923'te Konya'da yaptığı bir konuşmada Türkiye'yi Ortaçağ
karanlığına çekmek isteyen gericilere karşı tutumunu açıkça şu sözleriyle belirtti: "Eğer
onlara karşı benim şahsımda bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben şahsen onların
düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsi imanıma değil, yalnız
benim amacıma değil, o adım benim ulusumun hayatıyla ilgili, o adım benim ulusumun hayatına
karşı bir kasıt, o adım ulusumun kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı
fikirde olan arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adımları atanları tepelemektir... Sizlere
bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Örneğin eğer bunu sağlıyacak kanunlar olmasa, bunu
sağlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi
başıma yalnız kalsam; yine tepeler ve yine öldürürüm."

Cumhuriyet'e
doğru gidiş bu kararlı sözlerle açıkça görülüyordu. M. Kemal Paşa, 8 Nisan 1923'de
dokuz ilkede görüşlerini toplatarak, programını belirlerken, siyasi biçimlenmeyi de hazırladı.
Savaş zamanının T.B.M.M.'nin görevi son bulmuştu. Bu sebeple Meclis kendini
dağıtıp, seçime gitme kararı aldı. M. Kemal, dağılmadan önce Meclisten 15 Nisan'da,
Saltanatı geri getirmeye çalışanları vatan haini kabul eden bir kanun değişikliği ile
"Hıyanet-i Vataniye Kanunu"na, ileride gerekirse yine İstiklal Mahkemeleri kurma
fırsatını veren bir ek getirdi.

Yeni kurulacak Meclis'te kuvvetli bir kadro
oluşturmayı ve böylece Cumhuriyet'i ilan etmeyi düşünen M. Kemal'in bu
çalışmaları yakın arkadaşlarının kendisinden uzaklaşmasını hızlandırdı. Rauf Bey ve arkadaşları,
M. Kemal'in partiler üstü kalmasını, politikaya karışmamasını, önererek, O'nu pasif
duruma getirmek istiyorlardı. Rauf Bey'in İsmet Paşa ile aralarının açılması da bu ayrılığın
başka bir yönü idi. Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı karşılamak istemeyen Rauf
Bey Başbakanlık'tan bile istifa etti.
İkinci Meclis, toplandıktan sonra Lozan'ı
onayladı. Artık sorun Türkiye'nin rejiminin belirlenmesiydi. M. Kemal 22 Eylül
1923'de "Neue Treie Presse" adlı bir Viyana gazetesi muhabiriyle yaptığı
görüşmede, 23 Nisan 1920'de kurulan sistemin Cumhuriyet olduğunu fakat adının
açıklanamadığını belirtip, yapılacak işin yalnızca isim koymak olduğunu söyledi.
 
Yeni devletin başkentinin neresi olacağı da bir sorundu. Ankara 1920'den beri bu işi
yapıyordu. Merkezi ve güvenli durumu ortada idi. Meclis'te uzun tartışmalardan sonra 13
Ekim'de Ankara başkent olarak oy çokluğu ile kabul edildi. Cumhuriyet'in ilanına
bir adım daha yaklaşılmıştı.
M. Kemal'e Cumhuriyet'in ilanına fırsat veren bir
hükümet buhranı oldu. Başbakan Fethi Okyar Bey'e karşı Meclis'te muhalefet
oluşması üzerine M. Kemal, "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili Fevzi
Paşa"nın dışında kabinenin istifasına karar verdi ve 27 Ekim'de uygulandı. Mevcut
sisteme göre her bakan Meclis tarafından tek tek seçiliyordu. İstifa eden bakanlar yeniden
seçilirlerse, görev kabul etmeyeceklerdi. Bu sırada Rauf Bey, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet
Paşalar İstanbul'da bulunuyorlar ve temasları, Halife'ye yakınlık gösterileri
oluyordu. Ankara'da' ise kabine kurulamıyordu. Bu gelişmeler üzerine
"Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren M. Kemal 28 Ekim gecesi
Çankaya'da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti
ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet
Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği
sağlayacak önergeyi hazırladılar. Ertesi gün saat 10'da Parti grubunda yapılan
toplantıda, M. Kemal Paşa Genel Başkan olarak Hükümet buhranının mevcut sistemden
kaynaklandığını, bunun çözumünün istikrarlı bir sistemde olduğunu belirtttkten sonra değişiklik
önergesini okuttu:
* Türkiye Devleti'nin Hukümet şekli Cumhuriyettir
* Türkiye
Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur
* Türkiye Devleti, Hükümetin inkisam
ettiği idare şubelerini İcra Vekilleri (Bakanlar Kurulu)
vasıtasıyla idare eder.

Bu
önerge Parti toplantısında tartışıldı Büyük Millet Meclisi'nin aynı akşam (29 Ekim 1923)
saat 18:45'de yaptığı toplantıdan sonra 20.30'da "YAŞASIN
CUMHURİYET" sesleri arasında Cumhuriyet ilan olundu ve yeni Türk Devleti'nin
adı kondu. "TÜRKİYE CUMHURİYETİ". Hemen arkasından da Türk
Ulusu'nun kurtarıcısı Gazi M.Kemal oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçildi. Kürsüye gelen
Cumhurbaşkanı M. Kemal, kendisini Cumhurbaşkanı seçen Meclis'e teşekkür ettikten
sonra "Son yıllarda Ulusumuzun fiili olarak gösterdiği kabiliyet ve istidat, kendi hakkında
kötü düşüncede bulunanlarınn ne kadar tedkikten uzak görünüşe önem veren insanlar
olduğunu pek güzel ispat etti. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükümetin
yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada
işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir... Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı
ve muzaffer olacaktır." sözleriyle konuşmasını tamamladı. M. Kemal Cumhurbaşkanı
seçildiğinde henüz 42 yaşındaydı. Cumhuriyetin ilk Başbakanı İsmet Paşa oldu.

19
Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan yeni ve bağımsız, bir Türk Devleti kurmak
savaşı dış ve iç düşmanlara karşı başarıyla sonuçlanarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Kurtuluş
Savaşı'nın inanç ve başarısı nasıl Atatürk'ün eseri idiyse, Cumhuriyet de yine
O'nun eseri idi. İleriki yıllarda bunu şu sözleriyle belirtti. "Benim en büyük eserim
Türkiye Cumhuriyeti'dir."

SONUÇ
Bir zamanların muhteşem
Osmanlı İmparatorluğu, gerek iç gerekse dış etkenlerin sonucunda 18. y.y.'dan itibaren
hızlı bir çökuntüye girdi. Kapitülasyonlar sebebiyle Avrupa devletlerinin açık pazarı durumuna
geldi. Rusya ve Avusturya'nın devamlı saldırıları sonunda savaşları kaybederken, önemli
topraklarını elden çıkardı. İmparatorluğun bu çöküntüsünü gören Padişahlar, İmparatorluğu
kurtarmak için ıslahat önlemlerine başladılar. Fakat yalnızca askeri olan bu önlemler etkili
olamadı. III. Selim'in başlattığı Nizam-ı Cedit ise 1807'de gerici bir ayaklanma ile
son buldu.

19. y.y.'da çöküntü büyük hızla sürerken, Fransız
Devrimi'nin ortaya koyduğu ulusal bağımsızlık ve egemenlik akımları, Osmanlı
İmparatorluğu'nun Balkanlar'da yaşayan Hristiyan azınlıklarını etkiledi ve
bagımsızlık isteklerini kamçıladı. Sırp, Yunan ve hatta Mısır ayaklanmaları İmparatorluğun iç
bünyesini sarstı ve bunlar giderek bağımsızlık veya özerklik kazandılar. Bu yüz yılda Rus
tehlikesi karşısında İngiltere ve Fransa Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü
koruma potikası izlediler. Kırım Savaşı'nda bu politika sonucu Rusya'ya savaş bile
açtılar. 1838 ticaret anlaşması ile imparatorluk ekonomik bakımdan batının eline geçerken,
1854'den sonra başlayan dış borçlanma ile, 1881'de mali iflasa ve batının mali
denetimine girdi. II. Mahmut Islahatı ve Tanzimat da İmparatorluğun kurtuluşu için çözüm
olmadı. Genç Osmanlılar'ın çalışmaları 1876'da Kanun-u Esasi'nin ilanını
hazırladı. Birinci Meşrutiyet yaşama fırsatı bulamadan 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı bu dönemin
sonunu hazırlarken, Abdülhamid'in "İstibdatı" başladı. Bu tarihten sonra
İngiltere de koruyucu politikasını terk etti. Ermeni konusu da ilk kez gündeme geldi. Osmanlı
İmparatorluğu bundan sonra Almanya'ya yanaştı. Alman siyasi, askeri ilişkisi, Alman
ekonomik ihtiraslarını da getirdi. Bağdat Demiryolu projesi bunu simgeledi.

20.
y.y.'a girilirken Abdülhamid'e karşı başlayan Genç Türk hareketi gittikçe
kuvvetlendi ve 1908'de II. Meşrutiyeti getirdi. Fakat 31 Mart gerici ayaklanması ile
1909'da iç buhran yaşandı. II. Meşrutiyet de İmparatorluğu kurtaramadı. Osmanlıcılık,
İslamcılık, Batıcılık ve Türkçülük akımlarının çatıştığı bu dönem, içte buhranlar, anarşi
yaratırken, dışta da Trablus ve Balkan Savaşları'nda büyük yenilgi ve tüm
Makedonya'nın kaybı ile sonuçlandı. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya
Savaşı'na Almanya yanında giren İmparatorluğun kaderi de çizilmiş oldu. Bu savaştan
çok ağır kayıplarla yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkesi ile kayıtsız şartsız
teslim oldu.

Yüz yıldan beri süren Doğu Sorununun çözümü, Avrupa'nın
Hasta Adamının mirasının paylaşılması ile Türk Ulusu'nun dünya siyasi tarihindeki varlığı
ortadan kaldırılmak isteniyordu. Savaş içinde gizli anlaşmalarla, İngiltere, Fransa, Rusya ve
İtalya Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılmasını kararlaştırmışlardı. Fakat Rusya'da
devrim çıkınca anlaşmalar önemini yitirdi. Türk Ulusu'nun hakkında karar verecek en
büyük kuvvet İngiltere idi. İngiltere Batı Anadolu'yu Yunanistan'a veriyor, Doğuda
bir Ermenistan ve Kürdistan kurmak istiyor, Türk yurdunun geri kalan yerlerini de Fransa ve
İtalya ile paylaşıyordu. Ülkenin yağmalanmasına boyun eğen Padişah ve Hükümet, kurtuluşu
İngiliz himayesinde görüyorlardı. Halk ve aydınlar çaresizlik içinde, çoğunluk kadere boyun
eğmiş görünüyordu. Kurtuluş çareleri arayanlar Padişah - Halifesiz bir çare düşünemiyordu.
Kurtuluşu Amerikan mandasında görenler veya yörelerinin kurtuluşunu sağlamak için çalışanlar
vardı.

Birinci Dünya Savaşı'nın sonundaki perişan ve çaresiz durumda, bir
tek insan, M. Kemal topyekün kurtuluş ve tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak
düşüncesiyle Samsun'a geldi. O'nun yola çıktığı sırada ise Yunanlılar İzmir'i
işgal ediyorlardı. Padişah ve Hukümet ise İzmir'i Yunanlılara veren İngilizlerin hala körü
körüne her isteğine boyun eğiyorlardı. Düşmanla işbirliği yapan Padişah ve İstanbul
Hükümeti'nin bu tutumları karşısında M. Kemal, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik
savaşının esaslarını Amasya'da ulusu ve orduyu Padişah - Halifeye karşı ayaklandırmak
şeklinde belirledi. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde de bu esaslar içinde yeni bir Türk
Devleti'nin kuruluşunun ulusal bilinçlenme, idari, siyasi örgütlenmesini de gerçekleştirdi.
Misak-ı Milli ile bu esaslar İstanbul'da bir kez daha ortaya konunca İngilizler,
İstanbul'u işgal ettiler. Bundan yılmayan M. Kemal, Ankara'da ulusun meşru
iradesinin eseri olan ulusal egemenlik prensibini B.M.M. ile ortaya koydu. Fakat bütün bunların
gerçekleşmesi çok büyük güçlükler ve olanaksızlıklar içinde yapılıyordı. Bir yandan İtilaf
Devletleri ve Yunan saldırısı ve baskıları bir yandan Padişah ve İstanbul Hükümeti'nin M.
Kemal ve B.M.M.'ni gayri meşru ilan etmesi, Türk Ulusu'nu olumsuz yönde
etkiledi. Türk Ulusu, yüzlerce yıldan beri dini ve geleneksel iktidar kabul edilen Padişah - Halife
ile bu değerleri yıkan ve yerine ulusal, egemenlik değerleriyle ulusu bir araya toplamak isteyen
M. Kemal hareketi arasında bir süre bocaladı. Yer yer B.M.M.'nin otoritesine karşı
ayaklanmalar çıktı.

Doğu Anadolu'da Ermenilere, Güneyde Fransızlara karşı
savaşıldı. Batıda Yunan Taarruzu ve iç ayaklanmalara karşı Kuva-yı Milliye ile çözüm bulan
B.M.M. daha sonra düzenli ordu kurar. I. ve II. İnönü Savaşları ile ilk askeri başarılarını sağladı.
Diğer yandan dış ilişkilerde Sovyetler Birliği ile Moskova Antlaşması'nı imzaladı. Sakarya
Meydan Savaşı'nda Yunan Ordusu'nu yendi. Fransa ile de anlaşan Türkiye İtilaf
blokunu da parçaladı. 26 Ağustos 1922'de başlayan ve 9 Eylül'de İzmir'de
Yunan Ordusu'nun denize dökülmesi ile son bulan Büyük Taarruz, Türkiye gerçeğini ve
Türk Ulusu'nun yenilmez azmini bütün dünyaya kanıtladı. Askeri başarısını Mudanya
Ateşkesi ve Lozan Antlaşması ile de onaylattı. Emperyalizme karşı yapılan bağımsızlık savaşını
kazanan, "Türk Mucizesi"ni yaratan Türkiye'nin bu başarısı bütün Mazlum
Uluslara örnek oldu.

M. Kemal Kurtuluş Savaşı'nın bittiği yerde;
Türkiye'nin çağdaşlaşma savaşını başlattı. 1 Kasım 1922'de Saltanat'ın
kaldırılışı ve 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet'in İlanı ile Türkiye yeni devlet sistemini
Fransız Devrimi ile ortaya konan insan haklarına dayanan "Ulusal ve Laik Devlet"i
gerçekleştirmiş oldu. Ancak, çağdaş devlet ve ülke olma mücadelesi için Türk
Devrimi'nin başarılması için Cumhuriyet döneminde Atatürk 'ün yeni mücadele
vermesi gerekiyordu.
« Son Düzenleme: Mart 10, 2008, 12:09:31 ÖS Gönderen : ebru_cq »

İhtişamlı bi avare
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: CUMHURİYET'İN İLANI
« Posted on: Nisan 29, 2024, 01:17:23 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: CUMHURİYET'İN İLANI e-book, CUMHURİYET'İN İLANI programı, CUMHURİYET'İN İLANI oyunları, CUMHURİYET'İN İLANI e-kitap, CUMHURİYET'İN İLANI download, CUMHURİYET'İN İLANI hikayeleri, CUMHURİYET'İN İLANI resimleri, CUMHURİYET'İN İLANI haberleri, CUMHURİYET'İN İLANI yükle, CUMHURİYET'İN İLANI videosu, CUMHURİYET'İN İLANI şarkı sözleri, CUMHURİYET'İN İLANI msn, CUMHURİYET'İN İLANI hileleri, CUMHURİYET'İN İLANI scripti, CUMHURİYET'İN İLANI filmi, CUMHURİYET'İN İLANI ödevleri, CUMHURİYET'İN İLANI yemek tarifleri, CUMHURİYET'İN İLANI driverları, CUMHURİYET'İN İLANI smf, CUMHURİYET'İN İLANI gsm
Yanıtla #1
« : Mart 10, 2008, 12:10:27 ÖS »

ebru_cq
*
Üye No : 719
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 418
Mesaj Sayısı : 3 965
Karizma = 4018


PAYLAŞIM İÇİN Sağol.
Yanıtla #2
« : Mart 13, 2008, 09:58:56 ÖÖ »

mer_ve_g
*
Üye No : 1499
Yaş : 30
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 357
Mesaj Sayısı : 4 269
Karizma = 592


çokkk qslllllll yhaa.

emeqine saqlık =)
Yanıtla #3
« : Mart 17, 2008, 05:56:52 ÖS »
Avatar Yok

Musty*
*
Üye No : 2609
Yaş : 32
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 2624
Mesaj Sayısı : 16 848
Karizma = 1552


emeğine sağlık

Y.
Yanıtla #4
« : Nisan 16, 2008, 06:56:42 ÖS »
Avatar Yok

By.CeZa
*
Üye No : 293
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 12191
Mesaj Sayısı : 28 687
Karizma = 11179


emeğine sağlık çok güzel ve gerekli bir konu..
Yanıtla #5
« : Nisan 21, 2008, 09:18:46 ÖS »

Lady32
*
Üye No : 3262
Yaş : 37
Nerden : Isparta
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 134
Mesaj Sayısı : 3 585
Karizma = 54


Harika Bir konu  Saolasin
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular