0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Son Seans  (Okunma Sayısı: 878 Kere Okundu.)
« : Şubat 17, 2010, 12:08:03 ÖÖ »
Avatar Yok

By.TuRuT
*
Üye No : 773
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 19239
Mesaj Sayısı : 48 228
Karizma = 65220


“Unutmak istiyorum” diye söze başladı kadın. “Aslına bakarsanız bir çok şeyi unutmuş da olabilirim. Bilmiyorum ki.”

Düzensiz ritimlerle atan telaşlı bir kalbi, tüm çıplaklığıyla yansıtan gözleri, öyle derin ve biçimliydi ki, yüzüne baktığınızda gözlerinden başka bir şey göremiyordunuz.. Daha bir dakika bile geçmeden “gözlüklerimi takayım“ diyerek çantasından yüzünün neredeyse yarısını kaplayan, kalın çerçeveli, siyah güneş gözlüklerini çıkardı. “yoksa devam edemeyeceğim.”

Zayıf bir kuşun ayaklarını andıran ellerini birbirine kenetleyerek devam etti.

“Niye buradayım ki ben? Biliyor musunuz bunu hep yapıyorum. Önce geliyorum. Sonra bundan pişman oluyorum…Hatta başlamadan çıkıp gittiğim de çok oldu..”

Büyük bir dikkatle kadını dinleyen ve henüz notlar almaya başlamamış adam söze girdi.

“Kalmanız ve devam etmeniz için tabii ki sizi zorlayamam..Ama devam etmeye karar verirseniz,unutmak istedikleriniz veya unutmuş olabileceğiniz şeyler hakkında konuşabiliriz”

Bu cümlelerin kendine ulaşması ve karar vermesi için gereken sürede, parmak eklemlerinde birikmiş sıkıntıyı ince çıtırtılarla boşaltmaya çalıştı. Kısacık bir gevşeme molasından sonra, bir eli, – kaybolmaktan korkan birinin tanıdık bir ele yapışması gibi – diğer elini sıkı sıkıya kavradı yine. Kalbini yüzünde taşıyan kadının, gözlerinden sonra ellerinin de çok şey anlattığına karar verdi doktor.

“Eşimi ve kızımı kaybettim. Beş yıl önce bugün… Ama görüyorsunuz ben HALEN yaşıyorum”

Bir arı kuşunun kanat çırpışı kadar sessizlik oldu.

“ Bir kanser hücresi gibi her koşulda yaşayabiliyorum.”

Devam etmekle etmemek arasında gidip geldiği, karmaşık ruh halinin suçluluk duygusuyla dolu olduğu çok açıktı. Konuşması; kısa, mütereddit molalarla kesik kesikti.

Masadaki bir kalemin yuvarlanarak yere düşüşü duyuldu. Kalemin intihar sesi tekrar başlamasına işaretmiş gibi kaldığı yerden devam etti.

“Her şeye rağmen yaşama devam etmeyi, insan onuruna çok aykırı buluyorum.”

Sıkıntılı bir sinek odada konacak yer arıyordu.

“Onların yanına gidecek cesareti bulamadım kendimde. Ama bu tarafa da ait değilim. Acıdan öleceğimi düşünecek kadar canım yanıyor.Acımın büyüklüğü konusunda kendimi kandırıyorum belki de.”

“Bu arada kalmışlık duygusunu, hayatınızın diğer dönemlerinde yaşadınız mı hiç ?” diye sordu doktor.

“Ah tabii ki. Tüm hayatım boyunca . Ne tam anlamıyla çılgın olabildim ne de aklı başında. Hep sıkılan, sıkışan biriydim.. ”

“ Unuttum dediğiniz şeyler peki? “

“İnsanca duygularım; özlemek, sevmek, beklemek,sevinmek,şaşırmak gibi. Bunları unutmuş olmalıyım ki halen yaşayabiliyorum..Kocam ve çocuğumla ilgili anılarım bile can çekişiyor artık. Peki ya duygularım ne durumda? Duygularım eskisi kadar güçlü olsalar, her sabah yeni bir güne uyanıp o büyük trajedinin üstüne bir bardak sıcak çay içebilir miyim? Unutmuşum işte. Daha iki gün önce, gittiğim bir filmde, kendimi bir kaç kez gülerken yakaladım..“

“Unutmak olarak adlandırdığıız durumun hayatınıza olumlu etkileri olmuş ama. Olaylara ve insalara saplanıp … “

Kadın cümlenin bitmesini bekleyemedi ve hiddetle atıldı.

“Olaylar ve insanlar dediğiniz….Pardon anlayamadım! Ben hayatımın ana kirişlerinden bahsediyorum. Sakın şu klişe lafları etmeyin. En az yüz kere duymuşumdur.Hayata ihanet etmemek adına kendime, sevdiklerime ihanet ediyorum her gün.. An be an beş yıl önceki o kara günden uzaklaşıyorum..Dört bir taraftan kuşatılmışım. Bir dost sürprizi bir haftamı yaşanır kılıyor bazen. Başka bir gün, parkta oturmuş ağlarken sevimli bir kuş gelip tam önümde, zıplayarak şakımaya başlıyor, saatlerce onu seyrediyorum. Alt komşumun küçük oğlu bitmek bilmeyen oyuncak ve şeker siparişleriyle beni bir şekilde meşgul etmeyi başarıyor. Benim gördüğümü görebiliyor musunuz?. Hayat ne kadar sinsice yapıyor yapacağını; küçük bir çocuğun masum istekleriyle çıkıyor karşıma, ayağıma dolanan bahar çiçekleriyle Hayat o kadar hain ki, bir zamanlar “onsuz yapamam” dediğim eski bir sevgiliyle, tesadüfen karşılaşmalar bile tertipliyor. Sonra bir bakıyorsunuz, sıradan bir filme gülmeye başlamışsınız. Nasıl oluyorsa oluyor, bu kadar küçük şeyler, çok büyük bir acıya kafa tutmaya başlıyor işte.”

Gözyaşlarını silmek için gözlüğünü çıkardı.

“Ama bu demek değil ki acı çekmiyorsunuz .Bir taraftan da ölecek kadar acı çekiyorsunuz.. İşte tam bu noktada, ben nerede olduğumu, kim olduğumu anlayamıyorum. Bu karmaşaya gerek olmadığını, insanların bu kadar büyük kayıplar karşısında sadece ruhen değil bedenen de ölmeleri gerektiğini düşünüyorum halbuki. ..”

Sustu. Yaşlı gözleri, cama çarparak ısrarla dışarı çıkmaya çalışan sineğe takılmıştı.

“Bakın” dedi. “Ne camın ölümcül sertliği ne de pencerenin pervazında birikmiş ölü sinekler durduramıyor zavallıcığı.Camla çarpışmaktan ince kanatları taraz taraz olmuş, bacaklarından biri koptu kopacak. Görmediği bir duvara defalarca çarpmanın fiziksel ve psikolojik yıkımını umursamıyor hiç. Her sortide sanki ilk kez deniyormuş gibi. Ama benim bu sinekten bir farkım olmalı değil mi?”

Seansın başından beri dikkatle kadını dinleyen doktor hiç beklemediği bir soruyla karşılaşınca şöyle bir kıpırdandı. “Gözle göremediğimiz boyutta, sineğin suya atılan taş gibi daireler yaratarak, camı esnetmesi bu meydan okumayı sürekli kılıyordur belki.Bilinç düzeyinde olmayan bir bilgiden bahsediyorum” diye cevapladı. “Ama siz, sorunun kendisine değil, bu sorun karşısında size güç veren öğelere meydan okuyorsunuz. Öyle mi? ”.

Kadın cevaplamadı. Kendi düşündüklerini sıralamaya devam etti.

“Kendime saygım kalmadı. Otuz yedi yaşındayım artık ve yeni bir hayat daha kurmak istemiyorum. Büyük kayıpların çok şey öğrettiğine inanmak işimize geliyor ama külliyen yalan bu, avuntudan başka bir şey değil. Bir şeyler öğrenmek için bu kadar acı çekmek gerekmez ki.Gerekmemelidir. Kaldı ki hayat bilgimin pekiyi olmasını istemiyorum. Yaşamın en büyük adaletsizliği ne biliyor musunuz? Duygusal anlamda defalarca öldüğümüz halde fiziksel anlamda sadece bir kez ölüyoruz..”

Yaşlı gözlerini ve gözlük camlarını tekrar sildi, telaşla saatine baktı. “Seansı uzattım galiba” dedi zoraki gülümseyerek. “Bugün formumdayım, çok konuştum. İlk seferde daha çok hastalar konuşur zaten.” Doktorun benimsediği psikolojik ekol ve buna uygun tedavi yöntemi hakkında söylediklerini dinlemedi. Görüşmeyi değerlendiren son cümlesini duymadı bile. Sekreterden bir sonraki seans için randevu da almadı. “Ben sizi ararım ” dedi çıkarken.

Güneşli bir sonbahar ikindisi vardı dışarıda. Kadınlar, erkekler, birbirine sarılmış genç çiftler, parklarda oynayan ve selpak satan çocuklar, korna çalan arabalar, kapı önlerinde sohbet eden dükkan sahipleri, seyyar satıcılar, dilenciler, gerçekleşmiş hayaller, yarım kalmış hikayeler, nice aşklara tanıklık etmiş şarkılar, tutulmamış sözler…Hayatın sesleri, yüzleri, renkleri bir çığ gibi yuvarlana yuvarlana, önüne çıkan herşeyi yutup, herkesi içine katıp yoluna devam ediyordu. Şehrin tüm sesleri, derin bir nefesle kulağına fısıldanıyor, yaşamın tüm zıtlıkları, kendini sakınamadığı bir kum fırtınasında gözlerine doluyordu. Metro durağına kadar yürümeyi düşünmüşken bir taksiye atladı. Evine zor attı kendini.

Yıldönümleri her yıl daha zor oluyordu. Her yıldönümü, evde geçirilen ilk yalnız akşamı geri getiriyordu. Yine arkadaşlarıyla buluşacaktı. Beş yıldır bugün, özellikle yalnız kalmamıştı, özellikle yalnız bırakılmamıştı. Acele ile duşa girip çıktı. Kayıplarının en çok sevdiği kıyafetlerini seçti; belinin inceliğini ortaya çıkaran o kalın kemerli mor eteği de..Üzerine bir bluz giymeden, saçlarını fırçalamaya başladı. Bir an evvel karışık düşüncelerini çözmek ister gibi, derin derin bastırarak, uzun süre fırçaladı. Gözleriyle hiç buluşmadı aynada. Biraz dalgın, çokça düşünceli bakışları odanın içinde gezinirken, tam arkasındaki duvarda asılı tabloya takıldı; bir erkek portresine. Acının henüz çok taze olduğu zamanlar, bir avuç sakinleştiriciyle uyuştuktan sonra yığıldığı koltuktan, bu tabloyu seyreder ve düşünürdü; klasik dönem mi yoksa rönesans mı? Ressamı kim? Acaba otoportre mi?

Peşini bırakmayan ayrıntıların, oyalayıcı tuzaklarına ne çok yakalanmıştı. Ne acıklı oyunlar, ne zavallı oyuncaklar bulmuştu kendine bir günü öldürmek için. Duvardaki saatin tik takları “geç kal-dın ! geç kal-dın!” uyarısıyla vuruyordu. Belli belirsiz bir çocuk, şarkısını mırıldanırken, akşam güneşinin son ışıkları aynayla buluşarak bir tokat gibi yüzüne çarptı. Kamaşmış gözlerindeki karanlığın içinden, sakin adımlarla pencereye doğru yürüdü.

İstek & Öneri ve Şikayetlerinizi: WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Adresine İletebiliriniz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Son Seans
« Posted on: Mart 29, 2024, 09:16:23 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Son Seans e-book, Son Seans programı, Son Seans oyunları, Son Seans e-kitap, Son Seans download, Son Seans hikayeleri, Son Seans resimleri, Son Seans haberleri, Son Seans yükle, Son Seans videosu, Son Seans şarkı sözleri, Son Seans msn, Son Seans hileleri, Son Seans scripti, Son Seans filmi, Son Seans ödevleri, Son Seans yemek tarifleri, Son Seans driverları, Son Seans smf, Son Seans gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular