4. Sıddıkların haramı:
Nihayet ortada hiçbir şüphe, harama düşme korku ve ihtimali bulunmadağı halde ya elde ediliş yolunda kerahet bulunduğu için, yahut da Allah'a ibâdet ve O'nun rızâsını elde etme mânası taşımadığı için terkedilen şey ve davranışlar vardır ki bu dereceleri terk ancak sıddıyklerin kârıdır. Bu derecede bulunan Allah kulları yalnızca haram ve mekruhlardan değil, nefislerine ait mübah zevk ve isteklerden de sıyrılmışlardır; onların her hareket ve duruşları Allah içindir; yaşamalarının tek mâna ve sebebi de O'na kulluk edebilmektir. Bunlar kendilerine, ibâdet çerçevesine girmeyen şeyleri haram kılmışlardır. Yahyâ b. Kesir bir ilaç içmiş, eşi de ona, ilacı hazmetmesi için evin içinde biraz gezinmesini tavsiye etmişti; şu cevabı verdi: "Otuz yıldır kendimi kontrol eder, hesaba çekerim; böyle bir gezinmenin (ibâdet sayılabileceğini, Allah'ın rızasını tahsile yarayacağını) bilemiyorum." Meşhur sofilerden Serî de bir gün, bir dağ başında bir miktar (insanların yiyebildiği) ot yeyip, bir kaynaktan da şu içtikten sonra şöyle demişti: "Eğer bir gün helâl ve temiz bir şey yedim içtimse o gün işte bu gündür." Sahibi görünmeyen bir ses ona şöyle cevap verdi: "Seni bu dağın tepesine kadar getiren gücü hangi rızıktan elde ettiğini biliyor musun?"
Yalnız Allah'a kulluk etmek, şirkin açık ve gizli bütün nevilerinden kurtulmuş olmak, tasarruflarında nefsin nasibini ortadan kaldırmak has kulluktur ve bu kulluk, rütbe, devlet ve saâdetlerin en büyüğüdür. Bu saâdet ülkesine doğru yol alanların gözü sıddıkların derecesinde olmalı, ayağı ise ilk dereceden aşağıya kaymamalıdır.