Nereden esti demeyin lütfen bilemiyorum ama bedavacılığın serpiştirilmeye çalışıldığı Ülkemiz maalesef bu avı yutmuş durumda, sanırım bundan esinlendim.
Yakın geçmişte herkesin tarlasına bedavadan para verdiler milletimiz kapış, kapış aldı, yuttu paraları sormadan, acaba nereden geliyor demeden aldılar. Ardından bütün tarımsal ürünlere kota geldi, o aldıkları paralarda yetmedi. Yapılan ürünler para olarak insanımızı tatmin etmedi ve yıllardır ürünlerin hasını kaldırdıkları topraklar nadasa bırakıldı. Neymiş efendim; Yapılan ürün para etmiyormuş, kahvede oturmak para ediyor herhalde.
Böylece yatmaya alıştırılan Milletin efendisi köylü şimdilerde ekmeğini, yumurtasını bile şehirden götürmekte. Hakikaten efendi olmuş değil mi, şehirli üretiyor köylü onlardan satın alıyor, hey gidi tersine memleketim benim. Nerede eski günlerin, traktörlerle şehirlere çekilen pancarlarımız nerde şimdi, şeker kamışından yapılan şekerler daha iyi geldi sanırım. Kamyon, kamyon taşınan domateslerimiz nerde şimdi, Asya’nın tahıl ambarı Konya ovası kurudu mu yoksa.
Bedava paralar bunlara mı neden oldu bana mı öyle geliyor sayın okurlar.
Gelelim benim yazımın çıkış noktasına, şehrimizin güzide yerlerinden bir yere eğlencelik mekan yapılmış, şehirde böyle bir etkinliğin olması çok güzel bir şey değil mi? Allah razı olsun yapanlardan, hele birde bedava olunca çıldırası geliyor insanın, bir binince bir daha binesi geliyor. Bedava olunca, sonuna kadar savurabileceğimizi öğretiyor ne güzel değil mi? Birde bedava ya belli saatlere koymuşlar, hele müşterileri cezp etmek için nazik konuşan çalışanlar ne kadarda sertleşmişler, birde ne çabuk bozuluyor bu oyuncaklar her nedense.
Daha dünkü bebek dediğimiz çocuklarımız son dakikalara kadar zamanı savurmayı öğreniyorlar ne güzel bir şey. Oysaki benim zamanımda bir panayır olurdu ve bu panayırda uçan sandalyeye binmek için panayır öncesi mutlaka birine tütün işçiliği yapman gerekirdi. Benim için panayır, panayır olurdu o zaman, şimdi her şey bedava alın mutlumu çocuklar sizce. Aksine armut piş ağzıma düş misali bir gençlik yetiştiriyoruz farkındamıyız acaba.
Bedavaya saldırın millet, belki şehrin diğer ucundan bedavaya dünya kadar benzin harcayıp geliyorlar. Karmı ettik sanıyorlar acaba, gök görmedikler gibi çiğneyecekler birbirlerini bedava bir eğlenceliğe binmek için. Bu kadarmı cazip Allah’ım iki oyuncağa çocuğunu bindirmek.
Bir diğer konuda her yere çadırlar kurmaya başladık, aç olanda, tok olanda orda. Yolculuk anında olan aslında oruç bilmeyen insanlar bile gelip yemek yiyorlar. Kıskanmıyorum yesinler kardeşim ama mademki fakirler için kurulmuş yerler bunlar ve harcanan paralar onlar için ayrılan para o halde onlar yemeli bu paraları. O insanların yüzünü kızartmadan evlerine sıcak bir yemek götürmeli, onlara da götürüyoruz diyenler olacaktır mutlaka ama muhtaçlara verin hepsini olanda zaten var. Benden alınan vergi vb. giderler ile fakir olmayanda yemek yiyor. O paraları, araştırın gerçekten ekmek alamayan ve çadıra utancından gelemeyen insanlara dağıtın, bir rant kapısı haline gelen bu çadırlara dur deyin artık. Kendimizi göstermekten vazgeçelim, göstere, göstere megaloman oluruz mazaallah.
Fakir olan insanın yüzü kızarır ve acından ölse de gidip isteyemez, günümüzde herkes aç kardeşim, çadırın önüne gidin bakalım perme perişan kaç kişi var. Yarın kömür kuyruğuna bakın, maaşlısı da istiyor, maaşsızı da, herkes dilenci olmuş arkadaş.
Bu insanlara vermeyi değil kazanmayı öğretmeliyiz, Hani bir Japon atasözü var ya o aklıma geldi şimdi.
Ne kadar acı değil mi Cihan Devleti Osmanlının torunlarına bir Japon atasözünü örnek vermek; “ İnsanlara her gün balık vermeyin, balık tutmasını öğretin. “
Saygılar.
Çetin KORKMAZ