|
|
|
İstanbul´daki Robert Koleji´nin kurucusu ve uzun yıllar bu kolejin müdürlüğünü yapmış olan Dr. Cyrus Hamlin´in 28.12.1893 tarihli Congregationalist dergisinde "Ermeniler Arasında Tehlikeli Bir Hareket" başlıklı bir makalesi çıkıyor. Makalede, Hınçak komitesinin Osmanlı Ermenilerini nasıl bir kanlı eyleme hazırladıkları anlatılıyor. Yazının şu paragrafı çarpıcıdır, Hamlin diyor ki: "Kusursuz İngilizce ve Ermenice konuşan ve ihtilalin hararetli savunmasını yapan çok zeki bir Ermeni bana, Rusya´nın Anadolu´yu istila edip ele geçirmesini hazırlamayı kuvvetle ümit ettiklerini bildirdi. ´Nasıl?´ sorusuna da şu karşılığı verdi: ´Bu Hınçak çeteleri, İmparatorluğun her tarafında örgütlendiler, Türkleri ve Kürtleri öldürmek ve onların köylerini ateşe vermek, sonra da dağlara çekilmek için fırsat kolluyorlar. Bunu yapınca gazaba gelecek olan Müslümanlar savunmasız Ermenilerin üzerlerine çullanacaklar ve onları barbarca kılıçtan geçirecekler. Bunun üzerine Rusya, insanlık namına ve Hristiyan uygarlığı adına Anadolu´ya girecektir. Bu tasarıyı dehşet verici ve her türlü tahayyülün ötesinde gördüğümü bildirince de şu cevabı verdi: ´Hiç şüphesiz size öyle gelebilir, fakat biz Ermeniler hür olmaya kararlıyız. Avrupa Bulgar dehşetine kulak verdi ve Bulgarlara hürriyet verdi. Milyonlarca kadın ve çocuğun çığlıkları ve kanı ile karışacak olan bizim sesimize de kulak verecektir.´ Bu plan yüzünden bütün uygar insanlar Ermeni adını lanetler diye kendisini vazgeçirmeye çalıştımsa da fayda etmedi. ´Biz ümitsiziz, bunu yapacağız´ dedi. ´Fakat sizin halkınız Rusya himayesi istemiyor. Kötü de olsa Türkiye´yi tercih ediyor. (Rusya ile Türkiye) arasında yüzlerce millik bitişik topraklar var, buralara göçler her zaman kolay olmuştur. Sizin halkınız Rusya Hükümetini tercih etmiş olsaydı, bugün Türkiye´de tek bir Ermeni ailesi kalmazdı (hepsi Rusya´ya göçmüş olurdu)´ dedim. ´Evet, bu aptallıkları yüzünden şimdi acı çekeceklerdir´ diye cevap verdi...(Bilal N. Şimşir, Bilgi Yayınevi s.116)"
ERMENİ PATRİĞİ NERSES, "DOĞU ANADOLU´DA HRİSTİYAN YÖNETİMLER OLMALI" Ermenilerin hudutları içinde almaya çalıştığı altı eyaletin (Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Mamüratülaziz, Van, Bitlis) hiçbirinde çoğunluk değillerdir. Ermeni Patriği Nerses, 13.04.1978 günü İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury´e gönderdiği muhtırada, taleplerine demokratik olmayan bir kılıf geçirmeye çalışıyor: Eşitliği ancak bir Hristiyan yönetim uygulayabilir. Adaleti, ancak Hristiyan yönetim sağlayabilir. Vicdan özgürlüğünü de yalnız Hristiyan yönetim uygulayabilir. Şu halde, Hristiyan kitlelerin yaşadığı her yerde, Müslüman yönetimin yerini Hristiyan yönetim almalıdır. Ermenistan (Doğu Anadolu) ve Kilikya, Hristiyan yönetimin kurulması gereken yerler arasındadır (s.58)."
"TÜRK TOPRAKLARININ ALICILARI ERMENİ YA DA RUMLAR" İngiltere´nin İzmir ve Trabzon konsoloslarının raporlarını incelemek dahi, Patrik Nerses´in taleplerinin ne kadar haksız olduğunu kanıtlamaya yeterlidir: İzmir´deki İngiliz Konsolosu Charles Blant, 28.07.1860 tarihli raporunda: "Vilayetin genel durumu günden güne iyiye gitmektedir. Ancak bu iyileşme, genellikle Hristiyanların yararına oluyor. Hristiyanlar, Türklerin varını yoğunu satın alıyorlar. Elden çıkarılan Türk topraklarının alıcıları her zaman ya Ermenilerdir, ya da Rumlar." Sekiz yıl sonra, İngiltere´nin Trabzon Konsolosu Palgrave´in yazdığı rapor daha da ilginç: "Müslüman halk, sorumsuz merkezi İstanbul Hükümetinde kesinkes temsil edilmiyor. Padişahın Müslüman tebaasının başkentte derdini anlatabileceği hiç kimsesi yoktur. Buna karşılık Hristiyanlar, İmparatorluğun her tarafına yayılmış bütün yabancı konsolosluklara, kimi de İstanbul´daki elçilere başvurup haklarını arayabiliyorlar. Hristiyanların dertleri can kulağı ile dinleniyor. Üstelik hiçbir şikâyetleri olmadığı zaman da onlar adına hayali şikâyetler uyduruluyor. Bunun kahredici sonucu olarak da bütün mali baskılar ile yerel ve kişisel baskılar hep Müslümanlara yapılıyor, Hristiyanlara değil. Çünkü Müslüman feryadına kulak asan yok. Hristiyan´ın ise bin tane sözcüsü ve avukatı var. Müslüman bir suç mu işlemiş, hemen ve sert biçimde cezaya çarptırılır. Aynı suçu işleyen Hristiyan ise şöyle böyle bir cezaya çarptırılır ya da büsbütün bağışlanır. Çünkü işin içinde bir Hristiyan olunca yabancı konsoloslar ve temsilciler ona kanat gererler ve adaletin eli kolu bağlanır... Bugün görünen odur ki, Osmanlı Hükümeti, Hristiyan tebaa yararına Müslüman tebaasını ezmek gibi ağır bir itham altındadır. Ben, bu suçlamayı üzülerek doğrulamak durumundayım... Müslümanlar muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler. Hristiyanlar ise Osmanlı İmparatorluğu´nda ki ayrıcalıklı durumlarını sürdürerek son yüzyıldan beri sürekli olarak zenginleşmişlerdir. Zenginleşmeleri de spekülasyonlarla, apaçık hilelerle ya da tefecilikle olmuştur...Osmanlı Devleti, kendi ağır yükünün tümünü yalnız Müslümanın omzuna yüklemiştir. Tek omuza yüklenmektir bu. Yük, Müslüman ve Hristiyan tebaanın omuzlarına eşit bölüştürülmez ise bu İmparatorluk sittin sene belini doğrultamaz."
|