0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Hititler..  (Okunma Sayısı: 785 Kere Okundu.)
« : Temmuz 12, 2008, 01:34:29 ÖÖ »
Avatar Yok

seyyah
*
Üye No : 3239
Yaş : 33
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 2500
Mesaj Sayısı : 9 187
Karizma = 9172



    Hititler ile ilgili bilgilerimiz daha bu yüzyılın başlarına dayanır. Ondokuzuncu  yüzyılın sonlarına kadar, Hititlerin tarih içindeki konumu bilinmiyordu. Gerçi  Mısır metinleri ve Tevrat bir kavimden söz ediyordu ama bu kavmin Anadolu  kökenli olabileceği kimsenin aklına gelmemişti.
      
    İç Anadolu'nun İlk Çağ tarihi ile ilgili yapılan araştırmalar , On dokuzuncu  yüzyılda buraları gezen Charles Texier , William Hamilton gibi  gezginlerin izlenimlerinden öteye gitmemiştir.
     

       Daha sonra "Yozgat Tabletleri" adı verilen , Boğazköy arşivine ait eserle  bulunmuş ve ünlü Çek bilgini Hronzy tarafından 1917 yılında çözülmüştür.
      
    Bu tabletlerde Anadolu'nun bu bölgesinden Hatti Ülkesi diye sözedildiği  görüldüğünden bu uygarlığı yaratanlara , Tevrat'taki isimle de uyuşturarak  Hititler denmiştir.
     

       Hititleri tanımak Anadolu uygarlığını, hatta Anadolu'nun bugününü tanımak  demektir.
    Anadolu toprakları üzerinde Hittiler'in mirasçısı olan bizler , bu kültürü  tanıdıkça, inançlarını öğrendikçe, bugünkü kültürümüzü daha iyi anlayabiliriz.


    HATTİLER

    Hititler'i incelemeye başlamadan önce, Hitit  göçlerinden önce aynı yerlerde uygarlık kurmuş olan ve Hititler'i büyük ölçüde  etkilemiş olan Hatti uygarlığını incelemek gerekmektedir.
     
       Yaklaşık MÖ 2500-1700 yılları arasında Anadolu'da büyük bir  uygarlık oluşturmuş Hattiler hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır.
     

       Hattiler Anadolu'nun yerli halkı olarak kabul edilmekle  beraber, göçlerle geldiklerini - hatta Türk kökenli olduklarını- savunanlar da  vardır.
     

       Yapılan araştırmalar Hititler'in uygarlık ve inanç/mitoloji  bakımından Hattiler'den oldukça etkilendiklerini ortaya koymuştur.
     

       Hititler kendilerini başka isimle anmalarına rağmen,  ülkelerine Hatti ülkesi demeleri ve din ile ilgili tabletlerde rahibin Hatti  dilinde konuştuğunu belirtmeleri bu etkiyi göstermektedir. Ayrıca özel isimlerin  bir çoğu da Hatti dilinden gelmektedir.
     

       Hatti uygarlığına ait en önemli eserler Alacahöyük'te  bulunmuştur. 1935'de Atatürk'ün himayesinde başlayan kazılarda bugün Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergilenen güneş  kursları, heykelcikler, altın kupalar bir çok eser bulunmuştur.
     

       Yapılan kazılarda ölülerin hocker pozisyonunda bulunması (ana  rahminde olduğu gibi, cenin vaziyetinde) , toprak ve yeniden dirilme kültlerini  varlığını, dolayısıyla da ana tanrıça kültünün varlığını göstermektedir.
     

       Bir başka buluntu yeri de Tokat Horoztepe'dir. Burada da ana  tanrıçaya ait idoller ve tören zilleri bulunmuştur. Ancak buluntuların büyük  bölümü yurt dışına kaçırılmıştır.
     

       Hattiler'e ait süsleme ve bezeme şekillerinin Anadolu'nun bir  çok yerinde görülmesi bu uygarlığın ne kadar yayılmış olduğunu ve önemini  göstermektedir.
     

       Hatti halkı, hayvan biçimli tanrıların kültünü geliştirmiş,  özellikle de boğa en önemli simge olmuştur. Boğa ile gök/güneş kurslarının  birlikteliği boğa/gök ilişkisini düşündürtmüştür. Buna göre boğa en büyük gök  tanrıyı temsil etmektedir.
     

       Hattiler Hititler'le kaynaşmış, Hatti uygarlığı Hitit  uygarlığı içinde yaşamaya devam etmiştir.


    Hititler'in Kökeni

    Anadolu  Uygarlıkları içinde en önemlilerinden olan Hititler'in kökeni hala  tartışmalıdır. Ancak Hititler'in Anadolu'nun yerli halkı olmayıp dışarıdan  geldikleri kesindir. Hatta Hitit adı da daha sonra Eski Ahit'e göre uydurulmuş  bir isimdir. Hitit diye andığımız bu halkın kendilerine Nesi dili konuşan Nesili  dediklerini biliyoruz.   
    Batı dünyasındaki bilim adamlarının üzerinde anlaşmaya vardıkları Hititler'in  Hint-Avrupa kökenli bir kavim oldukları yolundadır. Konuştukları dil ve ataerkil  yapısı ve diğer kültür özellikleri bu görüşü destekl
    er  nitelikledir.
      
    Ancak Hititler'in nereden göç ettikleri tam olarak açığa kavuşmamıştır.

      
    Cumhuriyetin ilk yıllarında , o zamanki isimleriyle, Etiler'in Türk olduğu  söylenmiştir. Hatta Etibank da adını buradan almıştır. Öte yandan Hititler'in  olmasa da Hattiler'in Asiatik kavimlerle alakası vardır. Özellikle dilleri ve  kültürleri bu bağlantıyı güçlendirmektedir.

      
    Öte yandan bir başka teori de Hititler'in Çerkes kökenli olduğu yolundadır. Bu  tez de Hattiler söz konusu olduğunda dil ve kültür öğeleri bakımından  desteklenmektedir ve olanaksız gözükmemektedir. Ancak daha etraflı araştırma  yapılmalıdır.


    Hitit Tarihine Kısa Bir Bakış

    Hititler'in  kökeni sorununa göz attıktan sonra, Hititler'i Hint Avrupa kökenli, Kafkaslar  yolu ile Anadolu'ya girmiş bir kavim olarak kabul edebiliriz.  
    Konumuz itibarı ile Hitit tarihini ancak çok kısa olarak gözden geçirmek  gerekmektedir.
    Hititler'in tarih sahnesinde görülmesi daha öncelere de dayansa Krallığın MÖ  1660-1630 yılları arasında hüküm sürmüş I. Hattuşili tarafından kurulduğu  söylenir. Bu konu belgelere bakıldığında biraz karışıktır, çünkü Hattuşili de  kendinden önce gelen Labarna ve başşehir Kussara'dan sözetmektedir. Bu dönem ise  oldukça karışıktır çünkü anadolu'da yerel krallar hüküm  sürmektedir.  
    Aslında Hattuşili , merkez Hattuşaş olarak krallığı kuran kişidir.

    " Yazılı kaynaklardan belli olduğuna göre sonuç olarak diyebiliriz ki, Labarna  adlı bir kral Kussara'da hükümdar olduktan sonra yerine yeğeni Labarna ya da  Tabarna adı ile kral oluyor. Ancak bu ikinci Labarna, bir süre sonra idare  merkezini , başkent olmaya her yönden elverişli Hattuşa'ya neklediyor ve o  yüzden de Hattuşili yani Hattuşlu anlamına gelen bir ad alıyor." 
     
    Hattuşili yayılma siyaseti izlemiş ve sınırlarını güneye, bugünkü Suriye'ye ve  batıya Arzawa ülkesini alarak genişletmiştir.

      
    Bir seferde ölen Hattuşili'nin yerine Murşili geçmiştir. Murşili de babasının  yayılma siyasetini izlemiş, Halpa' (Halep) yı almış ve Babil'e kadar uzanarak ,  yaklaşık MÖ1550 senesinde, burayı da yakıp yıkarak Hammurabi sülalesini sona  erdirmiştir.

      
    Murşili'den sonra bir çok kral gelmiştir. Bunlar içinde en önemlilerinden biri  Telipinu'dur(MÖ 1535-1510) Telipinu zamanından kalma yazılar hem Hitit tarihine  ışık tutmaktadır, hem de Telipinu ilk olarak krallığın kime kalacağını  belirlemiştir : "Birinci kadından doğan erkek çocuk kral olur. Eğer birinci  sıradan bir prens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kral olur. Bir kral  çocuğu, bir oğlan mevcut değilse, bu durumda birinci sıradan olan kız  evlendirilir, onun kocası kral olur."

      
    MÖ 1460-1190 yılları Hitit Krallığının "Büyük Krallık" dönemi olarak  adlandırılır. Hurri-mitanni Devleti'nden sonra bu dönemde Anadolu'daki en büyük  siyasi güç Hitit Krallığı'dır.

      
    Bu dönemin ilk kralı II.Tuthaliya'dır. Bu önemli kralın sülalesi Hitit  Krallığının sonuna kadar hüküm sürmüştür.
    Bu dönemde en önemli kralardan bir Şuppiluliuma'dır. Bu kral zamanında  (MÖ1350-1345) krallık sınırları iyice genişlemiş, Mısırla ilişkiler  yoğunlaşmıştır.

      
    Bir başka önemli kral da Muvatalli'dir . (MÖ 1315-1282). Onun zamanında  karışıklıklar bastırılmış ve Mısır'a karşı yapılan Kadeş savaşı başarı ile  sonuçlanmıştır. Daha sonra III.Hattuşuli ise ünlü Kadeş Anlaşmasını yapmıştır.

      
    MÖ 1200'lü yılların sonuna doğru Hitit Krallığı en parlak devirlerini yaşarken  kralın ölmesinden sonra çocuğu olmadığından kardeşi II. Şuppiluliuma'nın tahta  geçmesi ile sarayda karışıklıklar çıkmış, hatta halk arasında da başkaldırmalar  olmuştur. Bunu üzerine bir de "Kuzey kavimleri" saldırısı eklenince Hitit  devleri dayanamamış, istilalar altında tarihe karışmıştır.

      
    Daha sonraları "Geç Hitit" denilen beylikler dönemi yaşanmış, Hitit kültürü  güneyde biraz daha yaşamaya devam etmişse de zamanla tarihe karışmıştır.



    Hitit İnançları
     Bu konu alışkanlık olduğu üzere "Hitit Dini " başlığı altında  incelenir. Zaman zaman bu terminolojiyi biz de kullanırız, ancak bu konuyu,  genel kuralları belirlenmiş, homojen bir din olmadığı için, "Hitit İnançları"  başlığı altında incelemek daha doğrudur.

    Hititler, belki de Anadolu'nun o dönemdeki mozaiğinden olsa gerek, her  topluluğun Tanrısını benimsemiş,
    çok  geniş bir panteon yaratmıştır. Bu yüzden olsa gerek tabletlerde "Hatti  Ülkesi'nin bin tanrısı" deyimi geçer. Yazılıkaya'daki tanrılar geçidi de bu konu  hakkında oldukça iyi bilgi vermektedir. Ancak tanrı isimlerinin bir çoğu bize  yapılan anlaşmalarda tanrıların tanıklığı bölümlerinden ulaşmaktadır.

    Hititler, Eski Krallık döneminde Hint-Avrupa ve Hatti kökenli tanrıları  benimserlerken, daha sonraları Hurri, hatta Mezopotamya kökenli tanrıları da  benimsemişlerdir. Hititler'de Mezopotamya tanrıçası İştar da çeşitli adlarla  anılmakta ve büyük önem taşımaktaydı. Bununla birlikte aynı kökenden suların  tanrısı Ea ve Damnika, Güneş tanrısı Şamaş ve karısı Aya ve Ay tanrısı Sin,  Hitit panteonunda yer almışlardır. Bu tanrılar ayrıca şahiliğin gerektiği  yerlerde yer almışlardır.

    Hititler'de tanrılar tamamen insanlar gibi düşünülmüştür; buna göre tanrılar  insanlara ait duyguları yaşayabilmekte, hatta acıkmakta, susamakta ve  hastalanmaktadırlar.

    Bu tanrılardan büyük bölümü yerel ve çeşitli topluluklara ait tanrılardır. Bu  dönemde Hurri, Luwi, Pala, Hatti ve Mezopotamya tanrıları çoğunluktadır.  Tanrılar ne kadar çok olurlarsa olsunlar aslında belli özellikleri ortak olan  tanrılardır. Diğer bir deyişle, farklı isimlerde aynı özellikleri taşırlar. Bu  bağlamda belli başlı tanrı özelliklerini ortaya koyabiliriz.

    Hitit inançlarını konu başlıkları halinde incelemek daha doğru olacaktır :

       

    Hititler'in Tanrıları

    Gök Tanrı/Fırtına Tanrısı  
    Hitit panteonunda en önemli tanrı kuşkusuz "Gök Tanrı" idi. Yerel olarak değişik  isimlerle çağrılan bu tanrı Hatti dilinde "Taru" , Hurri dilinde "Teşup", Hitit  dilinde ise "Tarhu,Tarhuna ya da Tarhunt" diye adlandırılıyordu.

      
    Aslında Hititler geldiklerinde , Hint Avrupa kökenli bir tanrıları vardı. Şiu  ismindeki bu tanrı, Yunanca Zeus ve Latince Deus,dii sözcükleri ile aynı  kökendendi. Bu kök hem tanrı hem de gün ışığı , parlamak gibi anlamlara da  sahiptir. Ancak zaman içinde Şiu özel tanrı ismi olmaktan çıkmış ve genel olarak  tanrı anlamına gelmiştir.
    Ancak  Hititlerin de bir dönem, Luwiler gibi Hint Avrupa isimli başka tanrı isimlerini  de korudukları zannedilmektedir.

     "Baştanrı Hitit metinlerinde genellikle 'Hatti Ülkesinin Gök  Tanrısı' , 'Göğün Tanrısı', 'Hattuşanın Tanrısı', 'Sarayın Tanrısı' gibi adlarla  anılmaktadır. Ayrıca 'Ordunun Göktanrısı', 'Yağmur Göktanrısı' gibi  adlandırmalara da rastlanmaktadır. Bir tanrının hiyeroglif işareti ikiye  bölünmüş bir elipsten oluşur. Önce söz konusu işaret sonra, gök tanrısı demek  isteniyorsa, ikiye bölünmüş elipsin altına W biçimli yıldırım işareti yazılırdı  ; ikisi birden gök tanrısı anlamına gelmektedir. "
     

       Gök tanrı ile dağlar, daha doğrusu dağ tanrıları, arasında  sembolik bağ vardır. Aslında bunu "dağların gökkubbeyi taşıdığı" inancı ile  birlikte ele almak daha doğru olacaktır. Bu, daha sonra Yunan Mitolojisinde  göreceğimiz Atlas efsanesinin ilk şekli olmalıdır. Bir Hitit metninde, gök  tanrının, dağ tanrılarının sembolize eden iki erkek figürü üzerinde durması da  bu görüşümüzü güçlendirmektedir.
     

       Gök tanrının en önemli sembollerinden biri de boğadır.  Boğanın gök tanrıyı sembolize ettiği düşünülmektedir. Alacahöyükte çıkan bir  kabartmada kral ve kraliçenin boğa heykeli önünde yaptığı saygı duruşu da  aslında gök tanrı ile ilintili olmalıdır. Çatalhöyük'ten, belki de daha eski  çağlardan beri önemini koruyan bu sembol daha sonra Yunan Mitolojisinde Zeus'un  boğa kılığına girmesinde de karşımıza çıkacaktır.
     

       Gök tanrısı aynı zamanda fırtına tanrısı idi. Zaten  Anadolu'nun iklimini göz önünde bulundurursak -eskiden daha sıcak olduğu  düşünülüyorsa da- fırtınaların ne kadar önemli olduğu açıktır. Hatta bir fırtına  sırasında kral II.Murşili'nin dilinin tutulduğunu öğreniyoruz :
     

       "Birden hava bozdu. Gök tanrısı korkunç bir şekilde gürledi  ve ben ürktüm. O zaman ağzında söz azaldı ve söz kesiklik yaparak yukarı doğru  çıktı. Yıllar geçince bu düşlerimde de kendini duyurmaya başladı. Bu düşlerden  birinde tanrının eli bana değdi ve konuşma gücümü bütünü ile yitirdim."
     

       Geç dönemlerde , gök tanrısının bütün özellikleri Fırtına  tanrısına geçmiş, Hurrilerin fırtına tanrısı Teşup da Hititler'in gök tanrısına  eş değer bir konuma yerleşmiştir. Teşup için daha çok Toros ve güneyinde,  Suriye'ye kadar olan bölgede kült merkezleri vardı.
     

       
       Tanrıça
     

       Hititlerde tanrı kadar tanrıça da önemlidir. Zaten bunun  izdüşümü olarak da Hitit toplumuna kadın erkeğe eş değer konumdadır.
     

       Hitit Tanrıçası , Hattilerde "Vuruşemu", Hurrilerde "Hepat"  diye adlandırılmış tanrıçadır. Hititlerde "Arinna'nın güneş tanrıçası", geç  Hititlerde "Kupaba" olarak da geçmiştir. (Kybele de büyük olasılıkla aynı  inancın devamıdır. )
     

       Bu tanrıça isimleri tabletlerde farklı isimlerde geçseler de  aynı özelliklere sahiplerdir. Özellikle Hurri etkisiyle, Teşup'un panteona  girmesiyle beraber Teşup'un karısı tanrıça Hepat da önemli bir yer tutmaya  başlamış, Hatta Arinna'nın güneş tanrıçası ile eş bir konuma gelmiştir. Bir  belgede şöyle denmektedir :
     

       "Bütün ülkelerin kraliçesi efendin, Arinna'nın güneş  tanrıçası ! Hatti ülkesinde sen Arinna'nın güneş tanrıçası adını alırsın, sedir  ağacı ülkelerinde ise Hepat adını alırsın."
     

       İlginçtir, yüzyıllar sonra Apuleius da böyle bir ifade  kullanacaktır.
     

       Çoğu kabartmada Tanrı ve tanrıça yanyana eşit önemde tasvir  edilmişlerdir. Yazılıkaya'da da bu tanrısal çiftin betimlemeleri vardır. Bunun  yanında bu çiftin oğulları da koruyucu tanrı olarak önemlidir.
     

       Tanrıçalar arasında en önemlisi kuşkusuz Arinna'nın güneş  tanrıçasıdır. Arinna kenti hakkında değişik varsayımlar vardır. Ancak en  kuvvetlisi ve arkeolojil delillere dayananı , Arinna'nın Alacahöyük olduğudur.
     

       Arinna'nın güneş tanrıçası krallığın hayatında da önemlidir.  II.Murşili(MÖ1345-1315) uzun zamandan beri ihmal edilen bu kültü canlandırmış ve  kazandığı zaferleri buna bağlamıştır:
     

       "Ben majeste, babamın tahtına oturduğumda çevredeki bütün  düşmanlar benimle savaşa giriştiler. Ancak ben hiç bir düşman ülkesine karşı  sefere çıkmadan önce Arinna kentinin güneş tanrıçası ile ilgili bayram  törenlerini düzenledim[...] ve ona seslendim: Arinna'nın güneş tanrıçası! Benim  efendim, benim yanıma aşağıya gel ve [...] senin topraklarını almak isteyen  çevredeki düşman ülkeleri yok et.! Ve Arinna'nın güneş tanrıçası sözümü duydu ve  bana geldi. O zaman babamın tahtına oturur oturmaz, çevredeki düşman ülkeleri on  yılda yendim ve onları yere vurdum."
     

       Zamanla Hepat gibi başka tanrıçalar da bu derece öneme sahip  olmuşlar ve "protokol"de yerlerini almışlardır.
     

     Yerel Tanrılar
     

       Hitiler'in yerel tanrılara bakış açısı Ahmet Ünal'ın Hitit  Sarayındaki Entrikalar Hakkında Bir Fal Metni isimli  çalışmasında açıkladığı metinlerde çok iyi gözükmektedir. Bu bir fal metnidir ve  olan olaylar hakkında tanrılara görüş sorulmaktadır. (Fal konusu ileride  ayrıntılı olarak işlenecektir). Bu metinde Arušna kenti tanrısı önemli bir yer  tutmaktadır. Bu tanrıyı Ünal şöyle açıklamaktadır:


       "Tapınağı, kültü ve kült personeli Arušna'da bulunan,  Hititlere oldukça yabancı ve adı bilinmeyen bir tanrıdır. Bu yabancılığa rağmen  büyük kralın hastalığı yüzünden Hitit sarayı onunla sıkı bir ilişki halindedir.  Çok alıngan ve nazlı bir tanrı olup, bu fal metninin yazılmasına o neden  olmuştur. Çünkü kralın hastalığı konusunda kendisine başvurulmamış, bu yüzden de  gazaba gelmiştir. Öfkelenmesinin başka bir nedeni de, kraliçeden bir rüya  aracılığı ile istemiş olduğu altından çelenklerin aksesuarlarıyla birlikte  kendisine verilmeyip, mabeyincinin evinde saklı tutulmasıdır. Bundan  dolayı,tanrının öfkesini yatıştırmak için kefaret verilmesi gerekmiş, büyük  kralın tutulmuş olduğu hastalıktan kurtulduktan sonra, bir af dileme ayinine  katılmak üzere bizzat Arušna'ya gitmesi, fal aracıyla saptanmıştır. Tüm bu  çabalara rağmen tanrının öfkesi yatıştırılamamış ve anlaşılan bu yabancı  tanrının kültünü iyice bilmeyen Hititli rahipler, tanrının bakımını, ayinlerinin  yapılmasını vs. Arušna'lı rahiplere bırakmak zorunda kalmışlardır."
     

       Bunun dışında başka yerel tanrılar da olaylara göre önem  kazanmışlardır.
    Hayvan Tanrılar
     

       Bunların dışında Hitilerde hayvan biçimli (zoomorphique)  tanrılar da vardır. Hitilerde hayvan biçimli kaplar zoomorf tanrı düşüncesini  kült aletleridir.
     

       Fırtına tanrısının boğa ile sembolize edilmesinden dolayı  boğa biçimli kaplar en önemlileridir.
    Burada bir konu üzerinde daha ayrıntılı olarak durmak gerekmektedir.Belirttiğimiz  bir çok yayında boğanın tanrının sembolü olduğu söylenmektedir. Ancak bir Hitit  metninde (II.Muwatalli'nin duası) şöyle geçmektedir :
     

       "Hatti'nin Fırtına Tanrısının önünde yürüyen boğa Şeri,  efendim, benim dua olarak bu sözlerimi tanrılara bildir! Efendiler, göğün ve  yerin efendileri tanrılar bu sözlerimi ve duamı işitsinler."
     

       Buradan anladığımıza göre boğa fırtına tanrısına eşlik  etmekte ve tanrılarla insdanlar arasında aracılık yapmaktadır. Böylece  kabartmalarda gördüğümüz boğaya tapınma sahnesi de daha anlam kazanmaktadır.
       
       Bu Yunan mitolijisindeki Hermes'inkine benzer bir roldür.
     

       Ayrıca Ayı/insan biçimli figürler de Hitit sanatında yer  almıştır.
     

       Hitit sanatında ilginç bir figür de Sfenks'tir. Sfenks de  Mısır kökenli olup Suriye yoluyla Hitit sanatına geçmiştir.
     

       
       Kubaba
      
    Hitit tanrılarına uzun uzun isimleriyle yer vermemize rağmen , Anadolu'daki  tarih sürekliliği açısından Kubaba üzerinde durmak gerekmektedir.
     

       Büyük Hitit İmparatorluğu zamanından beri en önemli  merkezlerden bir de Kuzey Suriye'de bulunan Kargamış olmuştur. Bu dönemde Hitit  krallık ailesinden vasal krallar tarafından yöneytilen Kargamış, Hitit  İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bir "Geç Hitit Devleti" olarak varlığını  sürdürmüştür.
     

       Bu merkezin en önemli tanrçalarından bir de Kubaba'dır.  Burada büyük saygı gören Kubaba daha sonra Anadolu'da Kybele adıyla  yaşayacaktır.

    Hititlerde Tanrı Kültleri

    Hitit tanrı kültleri aslında devlet dinidir ve bu kültlerin görevlileri de  devlet görevlileridir.  
    Hitit tanrı kültlerinde kaya/açık hava tapınakları önemli bir yer tutmaktadır.  Günümüze, aşağıda ayrıntılı olarak incelenmiş, bir çok açık hava tapınağı  ulaşmıştır. Bir çoğu da, ne yazık ki, defineciler tarafından tahrip edilmiştir.
     

       Bunlar içinde Yazılıkaya en önemlileridir. Buradaki tanrılar  geçidinde 60'tan fazla tanrı ve tanrıça tesbit edilmiştir.
     

       Tanrıların başında sivri bir külah ve dizlerinin üstüne kadar  inen beli kuşaklı bir giysi varken, tanrıçaların başında silindirik bir başlık  ve üzerlerinde bluz ve pilili etek vardır.
     

       Yazılıkaya'daki tanrıların büyük ölçüde Hurri panteonunu  gösterdiği gözükmektedir.
     

       Hititler  tanrıları insan gibi (antropomorphique) düşündükleri için "Tanrıların Evi"  olarak düşünülen tapınakların büyük önemi vardı.
     

       Tapınaklar tam anlamı ile tanrının evi idi. İlgili tanrının  ya da tanrıçanın heykeli burada durur, ve tanrının ya da tanrıçanın burada  olduğuna inanılırdı.Tanrı heykeli tapınakta iken sadece kral, kraliçe ve  seçilmiş rahipler heykelin olduğu odaya giremeye izinliydiler. Başkasının,  özellikle de bir yabancının girmesi ölümle cezalandırılabiliyordu.
     

       Hattuşaş'taki gibi büyük tapınaklar olduğu gibi daha küçük  şehirlerde daha küçük tapınaklar vardı.
    Genelde, tapınağın asıl merkezinde bir avlu ve bu avluya bakan odalar vardı.  Tanrı heykelinin bulunduğu kutsdal oda tapınağın arka yüzünde olduğu için iki  taraftan da ışık alabilmekteydi.
     

       Hattuşaş'taki tapınakta iki kutsal oda vardı. Bunlardan  birinin Fırtına Tanrısının odası olarak, diğerinin de Arianna'nın Güneş  Tanrıçası adına düzenlendiği düşünülmektedir.
     

       Yazılıkaya ise daha farklı olarak açık hava tapınağı idi.  Burada bayramlar kutlanıyor ve özel törenler (yeni yıl gibi) düzenleniyordu.
     

       Tapınaklar dinsel merkezler olduğu gibi aynı zamanda ekonomik  merkezler de olmuşlardır. Buralarda sadece tapınağa verilen hediye ve bağışlar  saklanmamış aynı zamanda tahıl deposu olarak da işlev görmüşlerdir. (burada  genelleme yapmak olanaksızdır, ancak yapılan kazılar ışığında böyle bir sonuç  çıkarılmıştır.)
     

       Tanrılar heykellerle ya da idollerle gösterilebildiğine göre  bir de bu objelere ait kültler vardı. Bu heykellere etrafının süslenmesi ile  törenle tapıldığı gibi, heykel bir arabaya bindirilerek gezdirilerek tören  yapılırdı. Bunun sonunda Tanrı heykeli , açıkhavaya, koruluğa, ormana ya da  yüksek yerdeki ZI.KIK taşına götürülmekte ve burada kurban kesilmekte, yemek  yenmekte ve oyunlar oynanmaktaydı.
     

       Hatti tanrılarına yapılan törenler diğer tanrılara yapılan  törenlere nazaran daha neşeli geçmekte olup, dans,eğlence akrobasi ve çeşitli  gösteriler yer almakdaydı.
     

       Ayrıca şehrin koruyucusu olarak tanrıya armağanlar sunulurdu.  Tanrıya değerli madenler hediye olarak sunulduğu gibi yiyecek, içecek de  sunulmaktaydı. Libasyon1 da çok sık kullanılan bir sunu biçimi idi.
     

       Alp de (Hitilerde Şarkı, Müzik ve Dans/Hitit Çağında  Anadolu'da Üzüm ve Şarap, bu törenleri şöyle anlatmaktadır :
     

       " Kralın başrolü oynadığı, kraliçenin, prenslerin,  prenseslerin ve devletin bir çok yüksek rütbeli görevlilerinin katılımı ile  gerçekleşen dinsel bayram törenlerinde, merasim alaylarında ve çoğu kez  tapınakdaki kült salonunda tanrı heykelinin ya da altarının önünde hayvan kurban  etme ve içki sunma (Hititçe šipant-) ve ekmek kırma (hititçe parš-) ve diğer  yiyecekler sunma ya da adorasyon(tapma) sahnelerinde şarkı, müzik ve bazan  dansla eşlik etmenin büyük önemi vardı. [...] Bu sahnelerde hangi tanrıya kurban  sunuluyor ya da tapılıyorsa, o tanrının mensub olduğu etnik grubun dilinde  (örneğin Hattice, Luwicw, Palaca, Nešaca ya da Hurrice) şerkı söylemek adetti.  Metinlerde bu dillere ait şarkı sözleri ele geçmiştir. Her bir etnik gruba ait  ayrı şarkıcılar vardı."
     

       Yaşar Coşkun'un kap isimleriyle ilgili yaptığı çalışma ve  içerdiği metinler de  bize törenler hakkında da bilgi vermektedir :
     

       " Ertesi sabah kral tanrının iç-evine gider, yumuşak kurban  ekmeğini parçalar ve onu buğday harşiialli'sine2 koyar. "
     
      "Sonra [bir tane kurbanlık ince ekmeği Tanrı x] e
    [parça]lar, üzerine kes[ilmiş] karaciğer (ve) yüreği
    [koyar], karaciğerin üzerine bir tane pişirilmiş döş eti
    [ve] onları sonra kurban masasına koyar.
    Şarabı huprushi3 önünde (kurban içkisi olarak) sunar
    Sonra Fırtına tanrısına bir tane ince ekmeği parçalar.
    Üzerine kesilmiş karaciğeri yüreği koyar,
    Karaciğerin üzerinde bir tane pişirilmiş döş eti
    [ve onl]arı sonra kurban masasına koyar"
     

      Tapınak görevlileri ile ilgili bir direktif metni de tapınak  içi külte ışık tutmaktadır.Bu metinde  tapınak çalışanlarının temiz olmaları istenmekte, hatta kıllarını dahi kesmeleri  istenmektedir. Ayrıca temiz kabul edilmeyen domuz ve köpeğin girmemesine dikkat  etmeleri istenmektedir.
     

       Tapınak çalışanlarının tanrıya sunulmuş olanı kendileri ya da  yakınları ile tüketmemeleri de özellikle vurgulanmaktadır. Görevliler "o tanrı  olduğu için hiç bir şey söylemez ve bize hiç bir şey yapmaz" dememeleri  gerekmektedir çünkü " tanrının ruhu kuvvetlidir, yakalamak için acele etmez.  Fakat yakaladığı zaman artık bırakmaz. " Bu alıntılar da tapınak görevlilerini  tanrıdan fazla korkmadıklarını ve sunuları diledikleri gibi paylaştıklarını  göstermektedir.
     

       Burada ilginç direktifler de vardır :
     

       " Eğer bir kimse kadının yanında yatarsa (o) tanrıların  ibadetini ne şekilde düzenlerse (ve) tanrıya yiyecek (ve) içecek (ne şekilde)  verecekse kadının yanına (da) aynı şekilde gitsin. Sonra kadının yanında yatsın.  Gün ağardığı zaman derhal yıkansın. Sabahleyin tanrıların yemek zamanında derhal  (tapınağa) varsın. Eğer o ihmal ederse onun için (bu) büyük suçtur. Eğer kim bir  kadının yanında yatarsa, onun amiri (ya da) büyüğü arkadan (bir kült görevi)  yapmaya zorlarsa o (doğruyu) söylesin. Eğer o söylemeye cesaret edemezse  arkadaşına söylesin ve yıkansın. Eğer o bilerek sonraya bırakırsa (ve) henüz  yıkanmadan tanrıların kurban ekmeğinin ve kurban içkisinin yanına kirli olarak  yaklaşırsa, bu durumu arkadaşı bilirse ve o sana kötülük eder (de) eğer  gizlerse, fakat arkadan meydana çıkarsa [onlar] için ölüm cezası (verilir).  Onların ikisi de ölsünler. "
    BAYRAMLAR

    Hititlerde bir çok bayram/festival vardı. Yapılan  araştırmalar sonucu 18 kadar bayram tespit edilmiştir.
    Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Purulliyaş adı verilen bahar bayramıdır. Bu  sözcük hatti kökenlidir ve kök olarak "dünyanın" anlamına gelmektedir. Bu bayram  çeşitli ayinlerle ve mitosların canlandırılması ve anlatılması ile kutlanırdı.
     

       Hitit bayramlarından AN.TAH.SUM.SAR diye anılan bitki  bayramı, ilkbahrda 38 gün sürmekte, sonbahardaki NUN TARRIIASHAS ise 21 gün  devam etmektedir.
     

       Hititler'de bir ilginç bayram da Hadauri bayramıdır. Bu  bayramın kutlanışını Balcıoğlu şöyle  anlatmaktadır :
     

       " Bu bayramın ne detaylı ne de kısmi bir tasviri mevcut  olmadığından, diğer bayramlarda sık sık karşılaştığımız, içki, ekmek, türlü  hayvanlar ve değişik yemek türlerinin vs. Sunulup sunulmadığını bilmiyoruz.  Hadauri bayramının geçtiği tüm metin yerlerinde kurban hayvanı olarak koyunun  sunulması, bu bayramı diğerlerinden yıran en büyük özelliktir. [...] bu bayramın  bir başka özelliği de, İlkbahar ve Sonbahar olmak üzere yılda iki kez kutlanmış  olmasıdır."
     

       Bu bayram Güneş tanrı, Fırtına tanrısı ve bazı Hatti kökenli  tanrıların tapınağında kutlanmaktadır. Bu bayramın ayrıca AN.TAH.SUM.SAR içinde  de kutlanmış olunduğu düşünülmektedir.
     

    •    Toprağa dökerek tanrıya sunma
    •    Erzak küplerinden daha küçük bir kap
    •    Büyükçe tencere , kâse
    « Son Düzenleme: Temmuz 12, 2008, 01:35:54 ÖÖ Gönderen : Mesut19o7 »
    WeBCaNaVaRi Botu

    Bu Site Mükemmel :)

    *****

    Çevrimİçi Çevrimİçi

    Mesajlar: 222 194


    View Profile
    Re: Hititler..
    « Posted on: Mayıs 04, 2024, 11:42:23 ÖS »

     
          Üye Olunuz.!
    Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

    Giriş Yap.  Kayıt Ol.
    Anahtar Kelimeler: Hititler.. e-book, Hititler.. programı, Hititler.. oyunları, Hititler.. e-kitap, Hititler.. download, Hititler.. hikayeleri, Hititler.. resimleri, Hititler.. haberleri, Hititler.. yükle, Hititler.. videosu, Hititler.. şarkı sözleri, Hititler.. msn, Hititler.. hileleri, Hititler.. scripti, Hititler.. filmi, Hititler.. ödevleri, Hititler.. yemek tarifleri, Hititler.. driverları, Hititler.. smf, Hititler.. gsm
    Sayfa 1
    Yukarı Çık :)
    Gitmek istediğiniz yer:  


    Benzer Konular
    Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
    Tarihte Hititler
    Tarih
    dangeraus1 0 620 Son Mesaj Aralık 20, 2011, 08:22:15 ÖS
    Gönderen : dangeraus1


    Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular