|
|
|
Açken sinirli, eli ayağı boşalan ancak doyduktan sonra gayet makul ve sakin bir kişi için yemeğin, özellikle de şekerli gıdanın anlamı nedir?
Bu durum kuşkusuz doyma eylemini aşmış, farkında olmadığınız bir bağımlılığın göstergesidir. Tabiri caizse ki caiz, açken sen sen değilsindir artık. Anlaşılan gıda sektörü tanınızı çoktan koymuş bile… Şimdi sıra doktorlarda…
İnsan mutlu olmak için, ancak bir türlü mutlu olamayacak biçimde yaratılmıştır adeta. Beynimizde mutluluğa ve hazza ulaşmak için birçok farklı yolak vardır ve hepsi de yaşam tarzımıza (yatma, kalkma, sevme, sevilme, inanç, yeme içme vs.) ve çevresel faktörlere (iklim, güneş, stres) göre adaptasyon gösterir. İnsanın hareket etme, hissetme, öğrenme, hatırlama, yargılama, görme, ağrı vb. tüm fonksiyonları beyinde özelleşmiş bölgeler tarafından kontrol edilir. Mutlu olma veya haz alma merkezi de özelleşmiş bir bölgeye sahiptir. Beyin fonksiyonları nörotransmiter adı verilen kimyasallar tarafından yönetilir. Mutlu olmamızı ve iyi hissetmemizi sağlayan bölge nukleus accumbensdir. Burası beynin ödül sisteminin merkezidir ve sürekli olarak ödüllendirilmek ister. Seratonin, dopamin, glutamat, GABA ve vücudun kendi ürettiği morfin benzeri kimyasallar ödül yani mutluluk merkezinde etkili olan nörotransmitterlerdir. Bunların artması, azalması, belirli dengelerde olması bizim dürtülerimizi, mizacımızı, davranışlarımızı belirlemektedir.
Aşırı yeme tutkusu, madde bağımlılığı, alkol bağımlılığı, alış veriş bağımlılığı, kumar bağımlılığı, egzersiz bağımlılığı ve aşırı seks tutkusu hep bu ödül mekanizmasını tatmin etme çabasından kaynaklanır. Tüm bunları değerlendirdiğimizde ödül merkezini tatmin etmenin herkes için en kolay yolu bu bölgeye bol bol şeker sunmaktır.
Bol şeker veya aşırı gıdanın doğal sonucu ise kilo almak ve şişmanlıktır. Buradan varılacak en mühim ama vahim sonuç yeme bağımlılığının, alkol ve madde bağımlılığıyla aynı mekanizma üzerinden yürüyor olmasıdır. Yani obezite genetik ve fiziksel faktörler dışlandığında ki %10’nu geçmez bir karbonhidrat bağımlılığıdır.
Bu nedenle obezite tedavisinin madde bağımlılığı tedavisi şeklinde ele alınması gerekmektedir. Aksi takdirde zayıflatmak en kolay iştir. Çünkü az yemek ve daha fazla hareket etmek kadar basit bir çözümü vardır. Zor olan az yeme işini kişinin ne kadar sürdürebileceğidir. Çünkü obez kişi şeker bağımlısıdır. Bağımlı kişi ise kurtulmak istediği maddeye bir süre ara verebilir ancak değişen ve allak bullak olan beyin kimyasalları kişiyi öyle bir yemeye iter ki sonuç en geç bir yıl içinde kiloların aynen ve çoğunlukla daha fazla geri gelmesidir. Çözüm amino asit tedavisi olabilir…
Beyin fonksiyonlarını yöneten nörotransmitterlerin (Dopamin, seratonin, GABA, epinefrin, norepinefrin vb.) tamamı fiziksel, zihinsel aktivite, beslenme, hormon vb. birçok unsurdan etkilenerek belli dengelerde kalır. Dengenin sağlanması için vücutta yeterince var olmaları gerekmektedir. Vücudun bu maddeleri üretebilmesi için gereken ham madde yediğimiz gıdalardaki proteinlerin yıkım ürünü olan amino asitlerdir. Yani bizim görevimiz vücudumuza yeterli miktarda amino asidi temin etmektir ki beyin ihtiyaç duyduğu norotransmitteri sentezleyebilsin.
Soru: Şişman kişeler zaten fazla gıda alıyorlar. Neden amino asit eksikliği yaşasınlar?
Cevap: Yeme bağımlılığı olan kişilerde dopamin ve seratonin nörotransmitterlerinde eksiklik ve oranlarında dengesizlik mevcuttur. Mutluluk hormonu olarak bilinen seratonin triptofan isimli bir amino asitten oluşur. Triptofan neredeyse tüm protein içeren gıdalarda vardır. Aynı şeklide şişmanlarda dopamin 2 reseptörü azdır ve yeterli dopamin sağlamak için tirozin isimli amino asit gerekmektedir. Tirozinin ve triptofanın beyine geçip dopamin ve seratonin olabilmesi için diğer amino asitlere göre kanda daha fazla oranda bulunması gerekir. Karbonhidrat alındığında hızla yükselen şeker ve insülin tirozin ve triptofanın beyne geçişini engelleyen amino asitlerin kas içine geçmesini sağlar. Böylece kanda miktarı artan triptofan ve tirozin hızlıca beyne geçer ve mutluluk hormonlarına dönüşürler. Sinirliyken veya stres altında bir kişinin gördüğü ilk bisküvi veya çikolataya saldırması bu yüzdendir. Veya gece uyku tutmayan birinin kalkıp bir tencere pilav yemesi, reçel veya nutella kavanozuna saldırması triptofanın hızlıca beyne geçip seratonine dönüşmesi içindir. Çünkü seratonin uyku hormonu olan melatonine dönüşür.
Sonuç olarak nörotranmitterlerin tamamı amino asitlerden oluşur. Amino asitlerin kandaki düzeyleri belirlenip eksikler yerine konulduğunda ödül merkezi devamlı olarak beni ödüllendir sinyali vermeyecektir. Yani ihtiyaç duyulan nörotransmitterler kolayca sentezlenebilecek ve aşırı iştah baskılanacaktır. Kilo vermek için yemek miktarının azaltılması, şekerin kısıtlanması ancak ve ancak nörotransmitter dengesi eş zamanlı sağlandığında irade zafiyetine yol açmaz ve çileye dönüşmez. Ayrıca diyete bağlı olarak kas kaybı ve beslenme eksikliğine bağlı sağlık sorunları önlenmiş olur.
Dünyadaki bir çok özel merkezde ve kliniğimizde tüm bağımlılıkların ve obezitenin tedavisi nörotransmitter dengesi üzerinden yapılmaktadır ve en ideal yolu amino asit tedavisidir.
|