0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11  (Okunma Sayısı: 1678 Kere Okundu.)
« : Ekim 22, 2008, 12:22:29 ÖÖ »
Avatar Yok

Asortik Hatun
*
Üye No : 3762
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 13388
Mesaj Sayısı : 22 841
Karizma = 58066


7- Bugünlerde en ince değişiklikleri ve özellikle ödünde bulunduktan sonra İtilâf Devletleri delegelerinde beliren düşünceyi bildiriniz. Çünkü, bize gözdağı vererek başarı sağlamaktan doğacak yeni umutlarından haklı olarak kaygı duyuluyor efendim.
Gazi Mustafa Kemal
İsmet Paşa, 28 Mayıs 1923'te Rauf Bey'e yazdığı telde diyor ki: "Yöntemde, yani bir sorunu önce ya da sonra söz konusu etmek gibi ana yönerge üzerinde değil de uygulama biçimi üzerinde, aramızda ayrılık belirmiştir. Yunan onarımı sorunu daha kesin olarak onaylanmadığı gibi öbür ana sorunlar da bundan sonra görüşüleceğinden, cuma ve cumartesiye değin bütün sorunlarda konferansın kesin tutumunun anlaşılacağı sanılmaktadır. Yunan onarımı konusundaki ödünü bizi ilgilendiren akçalı ve iktisat işleriyle ilgili sorunlarda özdeş düşüncelerin dikkate alınması koşuluyla verdiğimizi bildirmiştim. Bu duruma göre, eğer (öbür) sorunlarda anlaşamazsak Yunan onarımı da alacağımız genel karara bağlı olur."
"Eğer ana yönergelere uymaktan başka; beklenmedik yönergelere, çeşitli sorunların yönetim ve uygulamasında verilecek kesin buyruklara, önemli yönergelere bütünüyle ve tam olarak uyamadığımız kabul buyuruluyorsa, bu, istemediğimizden değil, ama gerçekten uyma olanağını bulamadığımızdandır.
Ben, aramızdaki bu görüş ayrılığını daha zamanında görmüş ve açıkça ortaya konulmasını rica etmiştim. Daha hiçbir şey imza edilmemiş; hiçbir yüklenmeye girişilmemiştir. Eğer bu tutumumuz yanlış görülüyorsa bu, görüşünüze göre düzeltilebilir.
Kısacası, barış sorununun yüzde doksan beşi çözülmüştür. Benden sonra görevi üzerine alacak kişi için iş kolaylaşmış ve güçlükler azalmıştır. Öte yandan,eğer barış yapılamaz da görüşmeler kesilirse, bizim tutumumuz bu kesilmeyi daha elverişsiz bir duruma sokmayacaktır. Her durumda, buyruk ve karar Bakanlar Kurulunun ve Yüce Başkanlığınızındır."
İsmet Paşa, o gün bana da yanıt verdi. Olduğu gibi bilginize sunayım:
1 Lozan
1016
Çekilişi: 28.5.1923
Gelişi: 29. 5.1923
Bakanlar Kurulu Başkanlığına
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Durum, Bakanlar Kuruluna gönderdiğim raporumda bildirilmektedir. Her gün birer sorun olmak üzere, ana sorunları önümüzdeki günlerde görüşeceğiz. Elbette Yunan onarımını, askıdaki bütün sorunların çözümünde sürekli bir ***** olarak kullanacağız. Bu olanağı elde tuttuk. Yunan onarımı sorununu çözümledikten sonra, öbürlerinde bize gözdağı vererek bir sonuç elde etme umudu çıkmadı. Tersine, bir gözdağı verme nedeni ortadan kalktı. Durumda yatışma oldu. Eğer önünde sonunda görüşmeler kesilirse, ya Yunan ordusu kendisi için özel bir neden bulunmadığı için eyleme geçmeyecek, ya da öbürleriyle birlikte ve onların davası uğruna saldırıya geçtiğini belirtip tanıtlayacağız. Her iki durum da, maddi ve manevi bakımlardan, Yunan ordusu ile onarım işi yüzünden çarpışmaya başlamaktan üstün ve yeğ görülmüştür. Bakanlar Kurulunu olupbittiler karşısında bırakmak gibi bir kaygıya yer yoktur, çünkü tutumumuz genel duruma göre (incelenirse) anlaşmazlığın uygulama yönteminde olduğu kanısına varılabilir. Bu anlaşmazlığı da daha önce bilginize sunmuştum. Ama sorunların hepsinin birkaç güne dek görüşülebileceğini saygı ile bildiririm.
İsmet
İsmet Paşa'ya şu yanıtı verdim
Şifre, ivedidir.
29.5.1923
İsmet Paşa Hazretlerine
Barış sorunlarının büyük ölçüde çözümlenmiş olduğu yolundaki yüce bildiriminiz kıvanılmaya değer. Tasarladığınız gibi, birkaç gün içinde durumu belirli düzeye çıkarmayı başarırsanız içimiz çok rahatlayacak. Başarı kazanmanızı dilerim. Fevzi Paşa Hazretleri de Ankara'dadır. Durumun belirmesine değin burada bulunacaktır. Gözlerinizden öperim.
Mustafa Kemal
İsmet Paşa, bu telyazımdan sonra görevini sürdürdü. Rauf Bey'in ve Bakanlar Kurulunun da bu işte daha çok üstelemesini önledim.
Bir aya yakın bir süre, her iki yan yatışmış gibi göründü. Bu süre içinde İsmet Paşa türlü sorunlar üzerine Bakanlar Kurulu Başkanlığının görüşlerini soruyordu.
Kuponlar ve Ayrıcalıklarla İlgili Yazışmalar İki Yanı Yeniden Sinirlendirdi
Kuponlar ve ayrıcalık hakları üzerine aralarında geçen bir yazışma yeniden ikisini de sinirlendirmiş.
İsmet Paşa'nın 26 Haziran 1923'te, Rauf Bey'in bir bildirimine verdiği yanıtta şu sözler vardı:
Kuponlar sorunu çözümlenmeden ayrıcalık hakları sorunlarını ele alamayacağız. Gerçekte sorduğumuz soru, kuponlar sorunu çözümlendikten sonra tutumumuzun ne olacağı konusunda yönerge almak içindi. Hükümet bu konuda susuyor. Konferans görüşmelerinde ana yönergelerle yetinilmeyerek Delegeler Kurulunun bütün davranışlarını en ince ayrıntılarıyla Ankara'dan yönetmek istek ve eğilimi, görüşmeleri ülke için en yararlı bir yolda yürütme ve mutlu bir barışa ulaşma gücünden Delegeler Kurulunu yoksun etmektedir. Hükümetçe yeğ görülen bu tutumun, 93 Seferinin (1877 Savaşı) saraydan yönetilmesinden bir ayrılığı yoktur.
Bize karşı güvensizlik ve yetersizliğimiz üzerine olan inanç durmadan sürüp gittikçe bizim aracılığımızla barış yapılması düşünülemez.
Hükümetin görüşlerini, olduğu gibi İtilâf Devletlerine kabul ettireceği kanısında olan yeni bir kurulun da doğal olarak yüksek kişiliğiniz ile, ilgisinden ötürü Maliye Bakanı Beyefendinin doğrudan doğruya sorumluluk yüklenerek Konferansa buyurmasını rica ediyoruz.
Maliye Bakanı, Hasan Fehmi Bey idi. Bu telyazısını okudum ve Rauf Bey'in imzasıyla yanıt verdirdim. İsmet Paşa'ya da şunu yazdım:
Kişiye özeldir
26.6.1923
İsmet Paşa Hazretlerine
26.6.1923 günlü yanıt telyazınızı okudum. Çok sinirli olarak yazılmıştır. Duygu, düşünce ve işlem bakımından bunu gerektirecek hiçbir şey yoktur. Sizi haksız buldum. İçinde bulunduğunuz güç ve sıkıntılı durumu anlıyoruz; bundan sonra belki daha da artacaktır. Ankara'da değil, orada, her gün bir aldatıcı düzen kuranlar bu gücenikliği yaratmaktadırlar. Yılmadan ve çok soğukkanlılıkla işinizi iyi sonuçlandırmaya çaba gösteriniz. Arada yanlış anlamayı gerektiren hiçbir şey görmüyorum. Çalışma alanınız sınırlı değildir. Ama, çalışma çevresi sınırlı olduğundan ve en önemli sorunları içine aldığından, doğal olarak durum sıkıntılı olmuştur. Gözlerinizden öperim.
Gazi Mustafa Kemal
Rauf Bey'in Bu Görüş Ayrılığını Kendisi İle İsmet Paşa Arasında Başlı Başına Bir Sorun Sayması Doğru Değildir
Saygıdeğer baylar, görülüyor ki, İsmet Paşa ile olan yazışmalarımda onu incitebilecek sözler de vardır. Sonuna değin de, buna benzer ciddi bildirimlerim olmuştur. İsmet Paşa'nın da bana, bu yolda yazılar yazdığı olmuştur.
Bakanlar Kurulu kararlarının benim görüşlerimi de kapsadığını, gerektikçe, İsmet Paşa'ya bildiriyordum. Buna göre, İsmet Paşa'nın Bakanlar Kurulu Başkanlığına göndermiş olduğu kimi yakınmaları yalnız Rauf Bey'in kendisi ile ilgili sayılamazdı. Bütün bakanlarla ilgili idi; dahası, bana da dokunuyordu.
Rauf Bey'in, bu görüş ayrılığını kendisi ile İsmet Paşa arasında başlı başına bir sorun sayması ve saydırmaya kalkışması doğru değildir. Her durumda, her sorunda yönerge veren ile, o yönergeyi uzakta, -özellikle yönerge verenin yakından bilmediği koşullar içinde- uygulayan kişi arasında görüş ayrılığı olabilir. Temel amaç korunmak üzere iş, duruma ve gereğine göre yürütülür.
İsmet Paşa'nın, durumu izlemem için dikkatimi çekmesi de haklı görülmelidir. Çünkü sorun, gerçekten önemli ve ölüm-dirim işi idi.
Barış Antlaşmasını İmzadan Önce İsmet Paşa'nın Hükümet Görüşünü Öğrenmek Üzere Çektiği Tele Rauf Bey Karşılık Vermemişti
En sonunda baylar, Temmuz ortalarında konferans sona erdi. İsmet Paşa, barış antlaşmasını imzalamadan önce, Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey'e konferansın sona erdiğini ve sorunların nasıl çözüldüğünü bildirmiş. Rauf Bey, olumlu ya da olumsuz hiçbir yanıt vermemiş. İsmet Paşa, beklemekle geçirdiği bu günlerde çok üzülmüş. Hükümetin hiçbir yanıt vermeyişini, Ankara'nın kararsızlık içinde olduğuna yormuş. Rauf Bey'e yazdığından üç gün sonra, 18 Temmuz 1923 günü bana da durumu bildirdi. Telyazısında, hükümeti duraksamaya düşürebileceğini kestirdiği noktaları birer birer sayıp açıkladıktan sonra, telyazısını şu sözlerle bitiriyordu:
Eğer hükümet kabul ettiğimiz şeylerden dönülmesinde kesin olarak direniyorsa, bunu biz yapamayız. Düşüne düşüne benim bulduğum yol, İstanbul'daki komiserlere (İtilâf Devletleri komiserleri) bildirim yapıp imza yetkisini bizden almaktır. Bu durum, bizim için yeryüzünde görülmemiş bir skandal olursa da, yurdun yüksek çıkarları kişisel düşüncelerin üstünde olduğundan Ulusal Hükümet, işi kendi görüşüne göre yürütür. Hükümetten teşekkür beklemiyoruz. Yaptığımız işlerin eleştirilmesi ulusa ve tarihe bırakılmıştır.
Baylar, İsmet Paşa'nın yürüttüğü ve sonuçlandırdığı işin ne denli önemli olduğunu açıklamak gereksizdir. Bu işin bitirildiği, son günün, imza gününün geldiğini bildiren telyazısına sevinçle hemen bir yanıt verileceğini beklemek doğaldır. Ankara ile Lozan arasında bir günde, iki günde haberleşilebilirdi. Üç gün geçtiği halde hiçbir yanıt verilmemiş olması, en yalın bir anlayışa göre, Bakanlar Kurulu Başkanının işi göz yumma ve ilgisizlikle karşıladığını gösterir. Yapılan işin, hükümetçe eksik görülerek, kabul edilmek istenmediği ve bundaki duraksama dolayısıyla, yanıt verilmemekte olduğu sanısına düşülebilir. Böyle bir durumda, işi bitirmek için büyük ve tarihsel sorumluluk yüklenerek imzasını kullanacak olan kişinin, ne denli bir güçlük içinde bulunacağı düşünülürse, İsmet Paşa'nın üzüntü ve acı duymasını haklı görmek gerekir.
İsmet Paşa'nın teline hemen şu yanıtı verdim:
İsmet Paşa'ya Antlaşmayı İmzalamasını Bildirdim
Ankara,19. 7.1923
İsmet Paşa Hazretlerine
18 Temmuz 1923 günlü telyazınızı aldım. Hiç kimsede duraksama yoktur. Kazandığınız başarıyı en sıcak ve içten duygularımızla kutlamak için, yöntem gereği, Antlaşmanın imzalandığını bildirmenizi bekliyoruz, kardeşim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal
İsmet Paşa'nın Üzüntüsü
İsmet Paşa bu telyazıma yanıt verdi. İsmet Paşa'nın çektiği acının ne kertede olduğunu gösteren bu yanıtı, onun temiz yürekliliğini, içtenliğini ve özellikle alçak gönüllülüğünü de gösteren değerli bir belge olduğu için, bilginize sunuyorum:
Sayı: 338
Lozan, 20 Temmuz 1923
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Her dar zamanımda Hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim ezinci bir düşün. Büyük işler yapmış ve yaptırmış adamsın. Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim, Pek sevgili kardeşim, sayın önderim.
İsmet
Hazırlayan ve İmzalayanların Kutlanması
Baylar, İsmet Paşa 24 Temmuz 1923 günü Antlaşmayı imzaladı. Kendisini kutlamak zamanı gelmişti. O gün şu teli yazdım:
Lozan'da Delegeler Kurulu Başkanı
Dışişleri Bakanı İsmet Paşa Hazretlerine
Ulusun ve Hükümetin yüce kişiliğinize vermiş olduğu yeni görevi başarı ile sonuçlandırdınız. Ülkeye yararlı sıra sıra işlerle örülü olan ömrünüzü bu kez de tarihsel bir başarıyla taçlandırdınız. Uzun savaşmalardan sonra yurdumuzun barışa ve bağımsızlığa kavuştuğu bu günde parlak başarılarımız dolayısıyla sizi, sayın arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve çalışmalarınızda size yardım eden bütün Delegeler Kurulu üyelerini teşekkürlerle kutlarım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal
Rauf Bey Kutlamak İstemiyor
Baylar, Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey'in kutlamadığını anladım. Bunun gerekli olduğunu kendisine anlattım. Başka arkadaşlar da kendisini bu konuda uyarmışlar.
Sonradan öğrendim ki Rauf Bey, İsmet Paşa'yı kutlamayı ve yaptığı önemli, tarihsel görevden dolayı ona teşekkür etmeyi gerekli görmüyormuş. Yapılan uyarmalar üzerine, Kâzım Paşa'ya bir mektup yazarak ondan, kendi adına İsmet Paşa'ya bir kutlama teli yazmasını rica etmiş. Bunun anlamı nedir?
Kâzım Paşa, bu mektubu İhsan Bey'in (Donanma Bakanı) evinde bulunduğu bir sırada almış. Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey de orada imiş.
Rauf Bey'in Yazdığı Ya Da Yazdırdığı Tel
Hep birlikte, Rauf Bey'in ağzından, İsmet Paşa'ya uygun bir kutlama ve teşekkür teli taslağı yazmışlar; bunu bir zarfa koyarak Rauf Bey'e göndermişler. Ama Rauf Bey, bu taslağı beğenmemiş, İsmet Paşa'ya başka bir tel yazmış, ya da yazdırmış. Rauf Bey, Kâzım Paşa'yı gördüğü zaman demiş ki: "Sizin yazdığınız taslakta her işi yapan İsmet Paşa imiş gibi gösteriliyor. Biz burada bir şey yapmadık mı?"
Baylar, Rauf Bey'in yazdığı, ya da yazdırdığı telyazısı, kendisinin duygu ve düşüncelerini gizlememektedir. İsterseniz o telyazısını da, olduğu gibi bilginize sunayım:
Şifre
25.7.1923
Lozan'da Delegeler Kurulu Başkanlığına
Y: 20 ve 24 Temmuz, 247 ve 348 sayılara:
Dünya Savaşının (Birinci Dünya Savaşının) sonsuz acılarından kurtulmak ve ulusumuzun dünyayı barışa kavuşturmada ne büyük bir etmen olduğunu eylemle tanıtlamak amacıyla imzaladığımız Mondros Ateşkes Anlaşmasına karşın uğradığımız en acıklı ve yürek parçalayıcı saldırıları, yaşama hakkımızı ve bağımsızlığımızı ayaklar altına alan Sevr Antlaşması izlemişti. Yüzyıllarca özgür ve bağımsız yaşamış olan kutsal Türkiye'mizin soylu halkı, uğradığı haksız ve acıklı saldırılar karşısında bütün bilinci ve bütün varlığı ile, yaşama hakkını ve bağımsızlığını kurtarmak için ayaklanarak kurduğu yılmaz ve yenilmez ulusal ordusuyla, Büyük Başkanımızın ve Başkomutanımızın ve gözü pek komutanlarımızın yönetiminde utkudan utkuya yürüdü.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin, ulustan aldığı erk ve güçle ve ordularının pek yüksek savaş yeteneğiyle elde eylediği bu başarı ve utkuların, Lozan'da aylardan beri süren barış görüşme!eri sonunda uluslararası bir belge ile saptanması, ulusumuza yeni bir çalışma dönemi ve erinç hazırlamıştır. Bakanlar Kurulu, dayançlı ve özverili ulusumuzun yaşama hakkını ve bağımsızlığını güven altına alan bir anlaşmanın yapılmasındaki çalışmalardan dolayı, başta yüce kişiliğiniz olmak üzere, delegelerimiz Rıza Nur ve Hasan beyefendileri ve danışmanlarımızı kutlar efendim.
Bakanlar Kurulu Başkanı
Hüseyin Rauf
Rauf Bey Lozan Antlaşmasını Yapan İsmet Paşa'yı Kutlama Dolayısıyla Mondros Ateşkes Anlaşmasını Yapan Kendisini Savunmaya Çalışıyor
Baylar, Rauf Bey, Lozan Antlaşmasını yapan ve ona imzasını koyan İsmet Paşa'yı kutlama dolayısıyla, kendisinin yaptığı ve imzasını koyduğu Mondros Ateşkes Anlaşmasından söz etmeyi ve onu ne önemli ve yüksek amaçlarla imza ettiğini belirterek kendisini savunmayı gerekli görüyor.
Mondros Ateşkes Anlaşması, Osmanlı Devletinin, bağlaşıklarıyla birlikte uğradığı acı yenilginin yüz kızartacak bir sonucudur. O anlaşma hükümleridir ki, Türk topraklarını yabancıların işgaline yol açtı. O anlaşmada kabul edilen maddelerdir ki, Sevr Antlaşması hükümlerinin de kolaylıkla kabul ettirilebileceği düşüncesini yabancılara olanaklı ve akla yatkın gösterirdi.
Rauf Bey o anlaşmayı, "ulusumuzun dünyayı barışa kavuşturmakta ne büyük bir etmen olduğunu eylemle tanıtlamak amacıyla" imzaladığını söylüyorsa da, bu fantastik cümle ile kendinden başka kimseyi kandırıp avutamaz; çünkü, böyle bir amaç yoktu.
Rauf Bey'in, telyazısına Mondros Ateşkes Anlaşması ile başladığına bakılırsa, bu anlaşmanın Lozan Konferansının başlangıcı olduğunu; Lozan barışının da, Rauf Bey'in yaptığı Mondros Ateşkes Anlaşmasının sonucu olduğunu söylemek eğiliminde bulunduğu yargısına varılabilir.
Rauf Bey Utku Kazanmış Ordunun Başından Lozan'a Giden Kişiye Utkudan Utkuya Yürüyen Ordunun Öyküsünü Anlatıyor
Rauf Bey, telyazısında, Sevr Antlaşmasını, Türk ulusunun uğradığı saldırıları ve buna karşı ulusun nasıl ayaklandığını, nasıl yılmaz ve yenilmez ordu kurduğunu ve gözüpek komutanlarımızın yönetiminde utkudan utkuya yürüdüğünü anlatıyor.
Rauf Bey, bu öyküyü İsmet Paşa'ya, o utku kazanmış ordunun başından Lozan'a gitmiş olan kişiye anlatıyor. Rauf Bey, bu başarı ve utkuları hükümetin kazandığını anlatabilmek için de parlak bir cümle bulmuştur. Lozan barış görüşmelerinin aylardan beri sürdüğünü de belirterek işin uzatıldığını anıştırmaktan kendini alamamıştır. Rauf Bey, "antlaşmanın yapılmasındaki çalışmalardan dolayı" Delegeler Kurulunu kutlarken, Mondros Ateşkes Anlaşmasından başlayarak bütün devrimlerimizin bir özetini yapmış ve böylelikle Delegeler Kuruluna, yaptıkları antlaşmanın nasıl ve ne olduğunu da anlatmak çabasına düşmüştür. İçinde bir " "teşekkür" sözü bulunmayan bu yazıların anlamını kavramak, dikkatli ve irdeleyici kişiler için güç değildir.
Rauf Bey İsmet Paşa İle Karşı Karşıya Gelemeyeceğini ve Onun Karşısında Bulunamayacağını Söylüyor
Baylar, Delegeler Kurulumuz görevini bitirdikten sonra, Ankara'ya dönmek üzere yolda bulunuyordu. Herkes Delegeler Kurulunu yakından övmek için can atıyordu. O günlerde Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey Meclis İkinci Başkanı Ali Fuat Paşa ile birlikte Çankaya'ya yanıma geldiler.
Rauf Bey: "Ben," dedi, "İsmet Paşa ile karşı karşıya gelemem. Onun karşılanmasında bulunamam. İzin verirseniz, o geldiği zaman Ankara'da bulunmamak için, seçim bölgemde dolaşmak üzere Sivas'a doğru bir geziye çıkayım."
Rauf Bey'e, böyle yapmasını gerektiren bir şey olmadığını; burada bulunarak, İsmet Paşa'yı, bir hükümet başkanına yaraşırcasına kabul etmesinin ve görevini iyi bir biçimde sonuçlandırdığı için onu, sözle de övmesinin ve kutlamasının uygun olacağını söyledim.
Rauf Bey: "Kendimi tutamıyorum, yapamayacağım."dedi ve geziye çıkma isteğinde direndi. Bakanlar Kurulu Başkanlığından çekilmesi koşulu ile geziye çıkmasını kabul ettim.
Rauf Bey, Devlet Başkanlığı Katının Güçlendirilmesini Önerirken Ne Düşünüyordu
Ondan sonra Rauf Bey'le aramızda şu konuşma oldu:
Rauf Bey: "Bakanlar Kurulu Başkanlığından çekilirken, sizden çok rica ederim, Devlet Başkanlığı katını güçlendiriniz." dedi.
Ben: "Dediğinizi yapacağıma kesin olarak güveniniz!" diye yanıt verdim.
Rauf Bey'in ne demek istediğini ben pek güzel anlamıştım. Rauf Bey, devlet başkanlığı katı olarak halifelik katını düşünüyor ve o makama güç ve yetki sağlanmasını benden rica ediyordu.
Rauf Bey'in, benim olumlu yanıtımla ne demek istediğimi anlayıp anlamadığı kuşkuludur. Sonradan, cumhuriyet kurulduktan sonra, kendisiyle Ankara'da yaptığımız bir konuşmada, niçin karşıcıl duruma geçtiğini, yapılmış olan şeyin, Ankara'dan ayrılırken benden yapılmasını rica ettiği ve benim söz verdiğim işten başka bir şey olmadığını söylediğim zaman: "Ben" demişti, "devlet başkanlığı katını güçlendiriniz derken, hiç de cumhuriyetin kurulmasını düşünmüş ve istemiş değildim."
Oysa baylar, benim verdiğim yanıtın anlamı tümüyle o idi. Gerçekte, bence devlet başkanlığı katı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı katını birleşik bulundurmak; ulusal hükümetimiz cumhuriyet hükümeti niteliğinde olduğu halde, onu kesin olarak söyleyip ilan etmemek, güçsüzlük yaratıyordu. İlk fırsatta resmi olarak cumhuriyeti ilan etmek ve devlet başkanlığını, cumhurbaşkanlığı katında simgeleyerek, güçlü bir durum yaratmak çok gerekli idi. Rauf Bey'e, bunu yapacağıma kesin olarak söz vermiştim. Eğer, ne demek istediğimi kavrayamamış ise, sanırım, eksiklik bende değildir.
Yurda ve Ulusa Kimler Hizmet Ederse İzlemci Onlardır
Ali Fuat Paşa ile de kısa bir görüşme yapıldı. Fuat Paşa, bana şöyle bir soru sordu:
"Senin şimdi 'apótre (Havari, İsa'nın dinini yayan yardımcılar)'lerin kimlerdir, bunu anlayabilirmiyiz?"
Ben bu sorudan bir şey anlayamadığımı söyledim.
Paşa, ne demek istediğini anlattı. O zaman ben de şunları söyledim:
Benim apótre'lerim yoktur. Ülke ve ulusa kimler hizmet eder ve hizmet yaraşırlığını ve gücünü gösterirse apotre onlardır.
Rauf Bey'in Bakanlar Kurulu Başkanlığından ve Ali Fuat Paşa'nın Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanlığından Çekilmeleri
Rauf Bey, Bakanlar Kurulu Başkanlığından çekildi. İçişleri Bakanı bulunan Ali Fethi Bey, Bakanlar Kurulu Başkanlığına da seçildi (13 Ağustos 1923).
Ali Fuat Paşa da bir süre sonra, 24 Ekim 1923'de, Meclis İkinci Başkanlığından çekilerek ordu müfettişliğine atanmasını rica etti. Fuat Paşa'ya, sanı ikinci başkan olmakla birlikte pek önemli olan Meclis Başkanlığı görevini yapmakta olduğunu söyleyerek bu görevden ayrılmamasını öğütledim. Fuat Paşa, siyasadan hoşlanmadığını, yaşamını askerlik uğraşına adamak istediğini ileri sürüp dileğinin yerine getirilmesini üsteleyerek rica etti. Fuat Paşa'nın aşaması tuğgeneral idi. Komuta edeceği orduda tümgeneral aşamasında kolordu komutanları vardı. Geçmiş hizmetlerini göz önüne alarak kendisini tümgeneralliğe yükselttik ve karargâhı Konya'da bulunan İkinci Ordu Müfettişliğine atadık.
Kâzım Karabekir Paşa da, daha önce aynı düşüncelerle Meclisten ayrılmış ve ordu müfettişi olarak Birinci Ordunun başına geçmiş bulunuyordu.


10. Bölüm

NUTUK
Lozan Barışı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Meydana Gelen Gelişmeler
Saldırıya Geçme Kararı
Gerçekte ordumuz, gereksemelerini ve eksiklerini tamamlamak üzereydi. Ben, daha Haziran ortalarında saldırıya karar vermiştim. Bu kararımı Cephe Komutanı ile Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı, yalnız bunlar biliyorlardı. O günlerde İzmit-Adapazarı doğrultusunda bir geziye gidiyor gibi yola çıktığım zaman, Ankara'da Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretleriyle görüştükten sonra, o zaman Milli Savunma Bakanı olan Kâzım Paşa Hazretlerini de Sarıköy istasyonuna dek yanımda götürerek oraya çağırdığım Cephe Komutanı İsmet Paşa Hazretleriyle birlikte saldırı için gerekli hazırlıkların ivedilikle bitirilmesi ile ilgili kararlar aldık.
Baylar, artık büyük saldırıdan söz etmek zamanı geldi. Bilirsiniz ki Sakarya Meydan Savaşı'ndan sonra düşman ordusu, büyük ve kuvvetli bir grupla Afyonkarahisar-Dumlupınar arasında bulunuyordu. Bir başka kuvvetli grubu ile de Eskişehir bölgesinde idi. Bu iki grup arasında yedek kuvvetleri vardı. Sağ yanını, Menderes bölgesinde bulundurduğu kuvvetlerle, sol yanını da İznik Gölü kuzey ve güneyindeki kuvvetleriyle koruyordu. Denilebilir ki, düşman cephesi Marmara'dan Menderes'e kadar uzanıyordu.
Düşman ordusunun kuruluşunda üç kolordu ve birtakım bağımsız birlikler bulunuyordu. Üç kolordusunda on iki tümen vardı. Bağımsız birlikleri de ayrıca üç tümene eşitti. Biz, Batı Cephesindeki kuvvetlerimizi iki ordu olarak örgütlemiş ve düzenlemiştik. Bundan başka, doğrudan doğruya cepheye bağlı örgütlerimiz de vardı. Bizim bütün birliklerimiz on sekiz tümen idi. Bundan başka, üç tümenli bir süvari kolordumuz ve ayrıca er sayıları daha az olan iki süvari tümenimiz vardı. Kuruluşları başka başka olan iki düşman ordu karşılaştırılırsa, iki yanın insan ve tüfek güçleri aşağı yukarı birbirine denk bulunuyordu. Yalnız, Yunan ordusu, - dünyanın özgür ve kendisine yardımcı olan sanayiine dayandığı için - makineli tüfek, top, uçak, taşıt, cephane ve teknik gereç bakımından daha üstün bir durumda bulunuyordu. Öte yandan bizim ordumuzun da süvari sayısı bakımından üstünlüğü vardı.
Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa'nın Yarattığı Durumlar
Burada, sırası gelmişken, bir noktayı belirtmeliyim. Ordularımızdan birinin, İkinci Ordunun Komutanı (şimdi Askeri Danışma Kurulu -Askeri Şûra- üyelerinden) Şevki Paşa Hazretleri idi. Birinci Ordumuzun komutasını, Malta'dan gelmiş olan İhsan Paşa'ya vermiştik. İhsan Paşa'nın, kendisini Askeri Mahkemeye dek götüren yersiz işlerinden ve davranışlarından dolayı, Ordu Komutanlığından uzaklaştırılması gerekti. Gerçekten Ali İhsan Paşa, ordunun düzen bağını ve genel yönetimini çıkmaz bir yola düşürecek davranışlarda bulundu. Örneğin, ordusundaki astkomutanları, üstkomutanların buyruklarını tutmamaya sürükleyecek durumlar yarattı.
Sözgelimi, ambarlarında bulunan şeyleri günlerce bildirmedi ve bildirtmedi de, genel yiyecek sıkıntısı çekildiği bir sırada birdenbire, ambarlarında yiyecek kalmadığını ve açlık tehlikesi bulunduğunu bildirdi.
Astkomutanları, üstlerin buyruğunu tutmamaya ve görev yapmamaya kışkırtma ve bu tutumu uygun görme gibi davranışları yanında, ordunun buyruğa uyma ve görev duygusuyla oynayacak kertede dolap çevirmeye de eğilimli olduğu kanısını uyandırdı.
Ali İhsan Paşa'nın bilinen, kendine özgü niteliklerinden başlıcaları şunlardı:
En küçük birliklere değin bütün ordusuna, önemli önemsiz her işin ve her kararın ancak kendisince verileceği sanısını aşılayarak bütün ordusunda, yalnız kendisinin güçlü olduğu sanısını uyandırmak, büyüklerinden daha üstün olduğunu herkese tanıtlama kaygısında bulunmak. Büyüklerin hem resmi iş, hem de özel davranışları bakımından saygınlıklarının düşkün olmasını araştırmak. Savaşta alacağı önlemlerin yerindeliği ve göstereceği sinir sağlamlığı yönünden kendisini denemeye fırsat bulunmamışsa da bu alanda anlaşılan karakteri şu idi: Herhangi bir başarısızlığı, ne olursa olsun, astına ya da üstüne yüklemenin olanağını her zaman düşünmesi. İhsan Paşa, yumuşak ve nazik davranışlardan çok, sert ve resmi davranışlarla görev yaptırmayı gerekli gösterir.
Ali İhsan Paşa'nın huyunun ve ahlakının daha iyi anlaşılması için kendisinin kurmay başkanı olup çekilmek zorunluluğunu duyan Yarbay Halit Bey'in (sonradan Kastamonu Milletvekili olmuştur) Batı Cephesi Komutanlığına verdiği 20 Ocak 1922 günlü resmi bir rapordan kimi parçaları olduğu gibi sunacağım. Halit Bey, Genel Savaşta, Irak'ta da Ali İhsan Paşa ile birlikte bulunmuştu. Sözünü ettiğim raporda şu cümleler vardır:
.................................................. .................................................. .................................................. ..................... Komutanım Ali İhsan Paşa Hazretlerinin, geldiği günden beri astkomutanların onurunu ve görev yapma isteğini kıracak davranışlarda bulunması ve -yapılan yazışmalardan anlaşılmış olacağı üzere- Cephe Komutanlığına karşı, astlara sezdirecek ölçüde akıl yatmaz bir yazışma kapısı açması; benlik kokusu duyulan düşünce yarışına girişmesi; dünyanın değer verdiği ve saygı gösterdiği Cephe Karargahının erkini azaltmak istediğini anlatır yollu bir tutum izlemesi, beni gerçekten düşündürdü ve üzdü. Davranışlarını elden geldiğince yumuşatmaya çalıştım; ama yine büyük bir değişiklik göremedim. .................................................. ........................
Benliğine sinmiş yükselme kuruntusu, ün alma tutkusu, aşırı kıskançlık, sonsuz bir bencillik etkisiyle baş olmak istediği, davranışlarından ve astkomutanlar yanında söylediği arabozucu sözlerinden anlaşılıyordu. 11'inci Tümen Komutanı... görevimden çekildiğimi işittikten sonra bana gizlice: "Ali İhsan Paşa'nın Malta'da iken kurtarılması için Ferit Paşa'ya mektuplar yazdığını ve İngiliz güdümünün kabulü konusunda açıktan açığa saatlerce kendi yanında konuşmalar ve tartışmalar yaptığını" söyledi. Bu sözleri (Ali İhsan Paşa'nın davranışlarına göre), dikkat çekici buldum............................................ .................................................. ..................
.........Astlardan gelen kimi yazıları Cepheye, Cepheden gelenleri astlara, olduğu gibi bildirerek karşılıklı güven duygularını zedeleyici davranışları da ayrıca dikkat çekicidir. Örneğin: Şeyhelvan dağının düşman eline düşmesi ile ilgili yazışmalarını, olduğu gibi Beşinci Kolorduya ve Beşinci Kolordudan gelen kimi raporların da, olduğu gibi Cepheye yazılması gibi. Buna karşın,sözü geçen olayın sorumluluğunu Beşinci Kolordu Komutanına yüklemesi ve ondan Cepheye (Komutanlığına) yakınmalarda bulunması, üstkomutanlık niteliğiyle bağdaşamaz.
Tevhidi efkâr gazetesinde yayımlattığı kendi savaş öyküleri arasında, Ateşkes Anlaşmasının yapıldığı günden bir gün önce, Musul güneyinde, Şarkat'ta, Dicle Grubunun tutsak düşmesi sorumluluğunu yalnız, o zaman grup komutanı olan (şimdi Doğu Cephesinde Tümen Komutanı imiş) Yarbay İsmail Hakkı Bey'e yüklemesi de bu karakterinin açık bir kanıtıdır. Dicle Grubu 7, 9, 43, 18 ve 22'nci alaylarla avcı alayından kurulmuştu. Bunlardan başka, ayrıca Beşinci Tümenden 13 ve 14'üncü alaylar da parça parça tutsak verildi. Ateşkes Anlaşmasından bir gün önce 13.000 kişinin tutsak verilmesi, 50'ye yakın topun elden çıkması gerçekte kendisinin, duruma uygun olmayan bir buyruk vermesinden doğmuştur. İşte bu durum, Musul ilinin elden çıkmasına yol açtı. Oysa, Ateşkes Anlaşmasının yapılacağı biliniyordu. Gruba, Keyare dayangasına çekilmek için yönerge verilseydi İngilizler, Grubu tutsak etmek şöyle dursun, yenemezlerdi bile. (Dicle Grubuna) Beşinci Tümen de katılabilirdi. Böylece, Ateşkes Anlaşması yapıldığı zaman, tutsak düşen sekiz piyade alayı elde bulunur ve Musul da bizde kalırdı. Ama alçak bir düşünce, mantığı yenmiştir.
(İhsan Paşa) savaş öykülerinde, Dicle boyundaki bütün başarıları ve Tavnzınd'ın (Townshend -1934 basımında "Tavşend"-) tutsak edilmesi şerefini yalnız kendisine mal etmiştir. ...... Yaptırdığı yayınlarda her başarıyı yalnız kendisine mal etmekten amacı, kamuoyunu aldatarak ün ve mevki kazanmaktır. Ünlü kişilerle ilgili öyküleri yayımlamak, ulusta övünç duygularını sürdürmek için gereklidir. Ama tarihin sorumlu göstereceği kişilerin yaptıklarını övünülecek şeyler arasında saymak, tarihi lekeler ve gelecek kuşakları yanlış kanılara sürükler.
General Marşal'ın (Marshall): "Yarın öğleye değin Musul'dan çıkınız, yoksa savaş tutsağısınız." buyruğunu aldığı zaman, o pek kurumlu Paşa Hazretleri, Sincar çölünü geçerek Nusaybin'e gitmek için, General Marşal'dan bir resmi belge ile, koruyucu olarak da iki zırhlı otomobil istedi ve bunların koruyuculuğunda Aşir Bey'le (şimdi Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Âşir Paşa) beni Musul'da bırakarak Nusaybin'e gitti. Aşiretler arasında hükümetin manevi erkini de kırdı ve bu durumu görenlerin içi sızladı. (Oysa), koruyucusuz olarak Zaho yoluyla gidebilirdi; ya da atlı olarak çölden gidebilirdi. Halep'te İngiliz generalinden kendisi için özel tren istedi ve yolda bir aşağılamaya uğramaması için trene koruyucu bindirilmesini istemeyi de unutmadı. Gerektiğinde canını ve dirliğini korumak için ulusal onuru unutan Paşa Hazretlerinin ahlakına örnek olmak üzere yukarıdaki olayları yazdım... Eski komutanıma hoş görünmedim; çünkü sonsuz isteklerini yerine getirmedim ve dalkavukluk etmedim... Ulusa, Ulusal Orduyu kuran ve utkular kazanan büyük komutanlar gibi yüce ruhlu, uzdilekli kılavuzlar, komutanlar gerektir. Orduda birliğin ve uyumun bozulması, görev yapma isteğinin azalması için çalışanlar, üstün kişi de olsalar, dokuncalı kişilerdir. Ben, çekilen emekleri bildiğim.... girişilen savaşımda da başarıyı dilediğim için (bu raporu) -namusum ve kutsal bildiğim şeyler üzerine and içerim ki düşmanlık ve bir çıkar için yazılmış değildir- sunmaktan çekinmedim. İran'da, Kafkasya'da uzun süre (Ali İhsan Paşa'nın) emir subaylığını yapan Binbaşı Cemil Bey (Şimdi Birinci Ordu Harekât Şubesi Müdürü) son günlerde bana: "İyi ki Ali İhsan Paşa, Ulusal Eylemin başlangıcında Anadolu'da bulunmadı. Malta'da bulunduğu iyi oldu. Yoksa, hiç kuşkusuz, aykırı bir yol tutardı." dedi. Karakterini çok iyi bilen Cemil Bey, pek doğru söylemiştir..... "Soğuktan uyuşmuş yılana Tanrı'm güneş göstermesin!" diye yüce Tanrı'ya yalvarırım. ("Mâr-ı sermâ-dideye Rabbim güneş göstermesin!" Şehrî.)
Baylar, Ali İhsan Paşa, Meclisteki karşıcıl grup başkanlarıyla da bağlantı kurmuş, yazışmalarda bulunuyordu. Kendisinin komutanlığına son verilerek yasal işlemler yürütülmek üzere Milli Savunma Bakanlığı buyruğuna verilmesini onayladığım 18 Haziran 1922 gününün ertesinde, yani 19 Haziran 1922'de, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanı bulunan Rauf Bey'den makine başında, İhsan Paşa ile ilgisini gösterir bir kapalı tel almıştım. Bir sırası gelmiş, bunu bilginize sunmuştum. O günlerde Adapazarı-İzmit doğrultusunda gezide bulunuyordum. Rauf Bey telinde diyordu ki: "Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa'nın görevden çıkarılarak Askeri Mahkemeye verilmek üzere Konya'ya gönderildiği konusunda Meclis çevrelerinde dedikodulara yol açan bir söylenti vardır..."
Baylar, bir komutanın görevden çıkarılması, atanması ya da askeri mahkemeye verilmesi işlemi üzerinden bir gün geçmeden, Meclisçe dedikodu konusu olabilecek bir söylenti durumuna girmesi ve Meclis İkinci Başkanının, benden açıklama isteyecek kadar bu olayla ilgilenmesi dikkat çekici değil midir? Rauf Bey'e gereken yanıtı verdim. Birinci Ordu bir süre vekillikle yönetildi. Ama, temelli olarak bir kişinin atanması gerekiyordu. Moskova Elçiliğinden dönmüş olan Fuat Paşa'nın Birinci Ordu Komutanlığını kabul edip etmeyeceğini kendisinden sordum. Anladım ki, cephe komutanlığı yapmış olduğundan, cephe komutanının buyruğu altına girmeye eğilimli değildir. Milli Savunma Bakanı olan Kâzım Paşa aracılığıyla Birinci Ordu Komutanlığını Refet Paşa'ya önerttim, kabul etmemiş. En sonu, o günlerde hiçbir koşul ileri sürmeden cephe komutanlığının buyruğu altına girerek çalışacağını söyleyen ve açıkta bulunan Nurettin Paşa'yı Birinci Ordu Komutanlığına atadık.
Saldırı Planımızın Ana Çizgileri
Baylar, düşman ordusunun cephesinden ve örgütlerinden söz etmiş, ona karşı Batı Cephesindeki kuvvetlerimizin temelde iki ordu olarak örgütlenip düzenlendiğini söylemiştim. Öteden beri tasarladığımız saldırı planımızı da ana çizgileriyle anlatayım:
Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve elden geldiğince dış kanadında toplayarak, yok edici bir meydan savaşı yapmaktı. Bunun için uygun gördüğümüz durum ana kuvvetlerimizi düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat grubu güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar karşısına dek olan yerde toplamaktı. Düşmanın en can alacak ve önemli noktası orası idi. Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla olabilirdi.
Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu bakımdan gereği gibi incelemeler yapmışlardı. Hareket ve saldırı planımız çok önceden saptanmıştı.
Konya'ya gelmiş olan General Tavnzınd'ın görüşme isteğinden yararlanarak Ankara'dan ayrılıp 23 Temmuz 1922 akşamı Batı Cephesi Karargâhının bulunduğu Akşehir'e gittim. Harekât planı üzerine görüşürken Genelkurmay Başkanının da bulunmasını uygun gördük. Ben, 24 Temmuzda Konya'ya gittim. 27'de yine Akşehir'e döndüm. Fevzi Paşa Hazretleri de 25 Temmuzda Akşehir'e gelmişti. 27/28 Temmuz gecesi
« Son Düzenleme: Mart 04, 2009, 08:38:21 ÖS Gönderen : RiZeLi_MeHMeT »

WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Üyelerimizden Destek Bekliyoruz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11
« Posted on: Nisan 19, 2024, 08:13:10 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 e-book, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 programı, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 oyunları, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 e-kitap, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 download, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 hikayeleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 resimleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 haberleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 yükle, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 videosu, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 şarkı sözleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 msn, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 hileleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 scripti, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 filmi, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 ödevleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 yemek tarifleri, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 driverları, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 smf, Nutuk 1919-1927 (sadeleştirilmiş Tam Metni) 11 gsm
Yanıtla #1
« : Ekim 22, 2008, 08:54:32 ÖÖ »
Avatar Yok

Liza
*
Üye No : 5348
Nerden : Konya
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 3604
Mesaj Sayısı : 9 617
Karizma = 20178


teşekkürler paylaşımın için ceyda abla

Velhasıl-ı Kelam; Namaz . Dua . Gayret . Sabır . Nasip .
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Nutuk « 1 2 »
L - M - N
DeLy 16 4040 Son Mesaj Ağustos 20, 2014, 11:43:00 ÖS
Gönderen : eda2309
Cuxhaven Sosyalist Cumhuriyeti 11 Ocak 1919
Yabancı Tarih
Asortik Hatun 0 724 Son Mesaj Kasım 29, 2012, 10:39:38 ÖS
Gönderen : Asortik Hatun
2 Mart 1919 Üçüncü Enternasyonal
Yabancı Tarih
Asortik Hatun 0 722 Son Mesaj Aralık 06, 2012, 10:53:46 ÖÖ
Gönderen : Asortik Hatun
Halep Sığınma Evi 1922 -1927 - Karen Jeppe
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
sanane_61 0 666 Son Mesaj Eylül 19, 2014, 11:44:23 ÖS
Gönderen : sanane_61
Turkcell Açıklama Metni
Genel
deltafx 0 697 Son Mesaj Aralık 16, 2014, 09:30:57 ÖÖ
Gönderen : deltafx


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular