|
|
|
Biri imam-ı Azama gelerek Ya imam! Ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum namazda iken develerimi otlatıyor,onlarla ilgileniyorum oysa siz benden daha zenginsiniz peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyorsunuz? ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz? diye sormuş
İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri şöyle cevap vermiş "Ben develerimi kalbime baglamam ki ahıra baglarım"
Namazını Kıldın mı Diye Sorma!
Bir keresinde bir adamın, Efendim Ali el-Havvas’a (ks): «İkindiyi kıldınız mı?» diye sorduğunu duymuştum Efendim susmuş, bu soruya bir anda cevap vermemişti Sonra adama: -Bir daha bana böyle bir soru yöneltme, çünkü beni yalanın içine düşürürsün, zira namaz hareketine 'namaz' denilebilmesi için kulun namazının içinde, başından sonuna kadar Rabbi ile birlikte bulunmalı ve o sırada hatırında ALLAH sevgisi dışında bir şey olmamalıdır, sadece ALLAH'ın huzurunda olduğunu, kıraatını, rükû ve secdesini düşünmelidir, dedi Adam: - Peki size bu türden bir soruyu nasıl yönelteyim? - Bana ‘İnsanlarla birlikte vaktinde oturup kalktın mı?’ diye sor
Hz Ömer Efendimizin (ra) minberden söylediği şu sözü Sehl'in (ks) söylediği ile aynı manadadır: - Adam müslüman olarak ihtiyarlamıştır, fakat ALLAH için kıldığı tam bir namazı yoktur Sordular: - Bu nasıl olur? Hz Ömer (ra) efendimiz şöyle cevap verdi: - Namazda ki huşu ve tevazusu tam olmayan ve her şeyi ile ALLAH'a yönelmeyenin hali, budur Ebu Said el-Harraz'a sordular: - Namaza nasıl girilir? Şöyle cevap verdi - O'na Teveccühün kıyamet günündeki yönelişin gibi olsun O'nun (cc) huzurunda duruşun öyle olsun ki, aranızda bir tercüman bir aracı olmadan, o seni karşılıyor, sen de kimin huzurunda bulunduğunu bilerek O'na minacaat ediyorsun Çünkü O, en büyük MELİK'tir
Mecnun, Leyla`nın aşkından kendisinden geçip yarı meczup bir halde çölde giderken, namaz kılmakta olan bir dervişin önünden geçer Derviş hemen namazını selamlayıp, Mecnun'a "Namaz kılan birinin önünden geçilmez, bunu bilmiyor musun?" diye çıkışır Mecnun cevap verir "Ben Leyla'nın aşkından öyle bir hale geldim ki, senin burada namaz kıldığını görmedim bile, sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun da benim senin önünden geçtiğimi görüyorsun?"
Bir Perşembe günü, çalıştığım iş yerinden eve gelirken komşumuz seslendi:
— Hemşire kızım, babamı doktora götürdük, iğne verdi Yapabilir misin iğneyi, dedi
Ben de Halil Amcayı çok sevdiğim için hiç düşünmeden:
— Tamam, dedim
Akşam ezanından sonra kızım Elif Sena’yı ve yeğenim Fazilet’i de alıp Halil Amcaya enjeksiyon yapmaya gittik Halil Amca 80 yaşın üstünde, dinine bağlı, namazını hiç bırakmayan, hafızası gayet kuvvetli, gülümsemesi yüzünden eksik olmayan, herkese candan davranan, çocukları çok seven, bütün mahallenin dedesi, şeker gibi bir insandı Tek odalı evinde tek başına yaşıyor, çocukları ve torunları arada hatırını sorup yemeğini getiriyorlardı
Gittiğimde, öncelikle hatırını sorup geçmiş olsun dedikten sonra, ona konulan kalp yetmezlik teşhisine baktım Ardından doktorun verdiği ilacı hazırladım Bu arada o da namazını kılmış tesbih çekiyordu Tesbihini bıraktı, ardından enjeksiyonu yapıp oradan ayrıldık
Cuma sabahı da ben işe gittiğim için babamı çağırıp iğnesini yaptırmışlar İkindi vakti eşim aradı:
— Halil Amca ölmüş, dedi İnanamadım, tekrar tekrar sordum Cuma namazına gitmiş ve farzını bitirip sünnetini kılarken secdede can vermiş “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”
Halil Amca tanıdığım kadarıyla güzel yaşadı Çocuklarından duyduğum kadarıyla da farz namazlarının arkasından kazalarını kılarmış Kulakları ağır işitirdi, bu yüzden “Ezan okundu mu” diye sorar, hazır ettiği abdesti ile caminin yolunu tutardı Tahta kaşık yapar ve satardı Yoldan gelip geçen herkesle konuşur, gülümseyerek kaşık verir, bir de dua ederdi
Hemen nefis muhasebesine başladım; gülümsemenin “sadaka” olduğunu bile bile esirgediğimi, “yorgunum”, “uyuyup kalmışım” diye bıraktığım namazlarımı düşündüm Ben onları basit bahanelerle bıraktım, ya namazlarım da beni bırakırsa halim nice olur?
Halil Amca için üzülmüştüm, ama böyle güzel bir ölümü duyunca, içtenlikle ben de istedim Rabbimden Allah herkese de böyle güzel bir ölüm nasip etsin Sevgili Peygamberimizin (sav) şu hadis-i şerifini hatırlamamak mümkün değil:
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz”
Hastanın evine vardığımızda bir doktor karşıladı bizi Hastanın ilerlemiş bir beyin tümörünün olduğunu ve yapmam gerekenleri bir bir anlattı Hastayı sedyeyle ambulansa aldığımızda bilinci yarı açıktı Bazen bizi işitiyor, bazen de derin bir uykudaymışçasına hiç konuşmuyordu Eşi de yanında refakat etmekteydi Bir süre bu şekilde gittikten sonra hasta idrarının geldiğini söyledi Bir ördek yardımıyla bu işi hallettik Sonrasında da eşinin kulağına bir şeyler fısıldadı
— Eşinizin ağrısı mı varmış, dedim
— Hayır, namaz vakti geldi mi diye soruyor, dedi Abdest alacakmış da
— Nasıl yani, yerinden bile kalkamıyor, nasıl abdest alacak! Üstelik verdiğimiz ilaçlar devamlı idrar yaptırır ve abdesti sık sık bozulur, o zaman ne yapacağız?
Hastanın gözleri ilaçların etkisiyle yavaş yavaş kapandı ve derin bir uykuya daldı Belli bir süre bu şekilde devam etti yolculuğumuz Hasta bir ara gözlerini aralayıp:
— Namaz vakti geldi mi, dedi
— Evet, dedi karısı
Hasta, ambulansı uygun bir yerde durdurup, kendisi için bir tuğla parçası arayıp aramayacağımı sordu:
— Tabiî ki ararım, dedim Ama ne yapacaksınız ki tuğla parçasını?
— Abdest alacağım hemşire hanım, dedi bitkin bir şekilde
Aman Allah’ım, “yoldayım” diye kılmadığım, “uykusuzum” diye kazaya bıraktığım, “biraz sonra kılarım” diye ertelediğim namazlarım geliverdi aklıma
Ambulansı bir tesiste durdurduk ve bir tuğla parçası aramaya koyuldum Birinci adım, ikinci adım derken bir de baktım ki tuğla parçası karşımda duruyor Sanki bilinçli bir el onu benim almamı istercesine oraya koymuş gibiydi âdeta
Tuğla parçasını aldım, hastaya verdim Taşı karnının üzerine koydu ve yolculuk boyunca her abdesti bozulduğunda teyemmüm edip abdest aldı ve ardından namazını eda etti Bilinci yerindeyken, dudaklarında hep bir mırıltı, durmadan dua ediyordu
Allah’ım nedir bu yaşadıklarım Bu insanlar gerçek olabilir mi, diye geçiriyordum içimden Yerinden kalkamayacak kadar hastayken “namaz vakti geldi mi” diye soruyordu adam İmkânsız olduğunu düşünürken tuğla parçasını bulmam, adamın devamlı teyemmüm abdesti alması o kadar garibime gitmişti ki…
Başım ağrıyor, romatizmam var, ayaklarımda mantar var, uykusuzum, yorgunum, işlerim çok yoğun gibi bahanelerle abdestten, namazdan kaçanlar var ya, onlar geldi aklıma Kendim geldi aklıma Utandım, yıkıldım ve o adamı tanıdıktan sonra namaza dört elle sarıldım, sanki namazla yeniden dirildim
Sanırım, hastanın sonunu merak ediyorsunuz Hasta kısa bir süre sonra vefat etmiş Nasıl öldüğünü tahmin ediyorsunuzdur herhalde Nasıl yaşadıysa öyle.
|