Mimar Sinan'ın hayatı ve eserleri hakkında kendisinden dinledikleri ile 
“Tezkiretü'l-ebniye” isimli manzum bir eser kaleme alan, arkadaşı Nakkaş Sai 
Mustafa Çelebi'ye göre O, Yavuz Sultan Selim döneminde Kayseri'den devşirme 
(askerlik için gayri Müslimlerden 12-18 yaş arasında, belli kanun ve usûllere 
göre çocuk toplama) olarak Osmanlı Ordu mektebi olan Acemi Oğlanlar Ocağına 
alınmıştır. Süleymaniye Camii bahçesinin köşesinde bulunan mezarının taşında 
1588 yılında yüz yaşını aşkın olarak vefat ettiği yazıldığına göre Sinan miladi 
1590'lar civarında doğmuş olmalıdır. Mimar Sinan'ın hayatının sonuna doğru 
tanzim ettirdiği vakifeyisinde Kayseri'deki akrabaları zikredildiği gibi1, 1574 
tarihli bir padişah hükmünde, o zaman Hassa Mimarları Başı olan Sinan'ın mensup 
olduğu Kayseri'nin Ağırnas Köyü'nün yanında bulunan Kiçi Bürüngüz (Küçük 
Bürüngüz) ve Üskübü (şimdiki adı Subaşı) köylerinden, Kıbrıs'ın fethi üzerine 
(1571) buraya sürgün edilen akrabalarından bahis bulunmaktadır.2 Mimar Sinan'ın 
Kayseri'li olduğu bu şekilde iyice belli olduktan sonra onun doğum yeri olarak, 
Vakfiyesinde çeşme yaptırdığını belirttiği, yukarıda bahsi geçen Ağırnas Köyü 
kabul edilmektedir.3
Osmanlı Devleti'nde, bu devirde devşirmelerin gayr-i Müslimlerden alındığı 
usûlünden hareketle Sinan'ın aslının, bilhassa Ermeni olduğuna dair bir kısım 
asılsız iddialarda bulunulmuştur. Bunun mümkün olmadığı Prof. Dr. Nejat 
Göyünç'ün Mimar Sinan'ın aslı hakkındaki araştırması ile ortaya konmuştur.4 
Tahrirlerden görülen ailesi ve çevresindeki Türkçe isimlerden Türk asıllı olması 
kuvvetle muhtemel olan Sinan'ın böyle olmaması halinde bile, Türk-Osmanlı 
eğitimi ve kültürü altında büyük bir deha olarak yetişmiş olması onun menşeinin 
araştırılmasını gereksiz kılmaktadır.
Sinan, Yavuz Sultan Selim'in saltanatına rastlayan yıllarda (1512-1521), O'nun 
İran ve Mısır seferine katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman'ın ilk yıllarında 
vuku bulan Belgrad Seferine (1521), Osmanlı askerî sisteminde Acemi Ocağından 
sonra gelen Yeniçeri Ocağına giren Sinan Yeniçeri olarak iştirak etmiştir. 
Bundan sonra sırası ile Kanuni'nin Rodos, Mohaç, Viyana, Irakeyn, Korfu, Pulya 
ve Boğdan seferlerine katılmış ve askerî rütbesi de buna paralel olarak 
artmıştır.
Sinan bu seferler esnasında, büyük bir ihtimalle Kayseri'deki ailesinden gelen 
yapı ustalığı kabiliyet ve tecrübesini, yeni gördüğü yapıları inceleyerek 
geliştirmiş ve kendisine mimarlık dışında bir yol çizmiştir. O'nun bu meğil ve 
kabiliyetini gören amirleri de herhalde, bu döneminde askerî görevlerinin 
yanında O'na bu sahada bir kısım işler vermişlerdir.
Sinan Hassa mimarlarının başı olmadan, orduda görevli iken sefer aralarında 
muhtelif binalar yapmağa, mimarlık dalında tek başına kendini ortaya koymaya 
başlamıştır. Daha 1530-31, 1532-33 ve 1533-34 yıllarında İstanbul'da bir kısım 
camii ve mescidin inşaatını gerçekleştirdiğini görmekteyiz.5 O nihayet Mimarbaşı 
Acem Ali'nin 1538 yılında vefatı üzerine, ikinci vezir Damat Lütfi Paşa'nın 
tavsiyesi ile bu makama ge****tirilmiştir. Ve hemen İstanbul'da Hurrem Sultan, 
Mihrimah Sultan ve 1548 yılında da Osmanlı-İslâm mimarisinin dönüm noktası olan 
Şehzade Camii ve külliyesinin yapımına muvaffak olmuştur. O, bundan sonra, 1588 
yılındaki ölümüne kadar 40 yıllık mimarbaşılık hayatı içerisinde irili ufaklı 
yüzlerce eseri, bu arada 1550-1557 yılları arasında da İstanbul Süleymaniye 
külliyesini yapmıştır. 1568 de başladığı ve kendisinin de en büyük eseri ola****rak 
vasıflandırdığı Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi 1547 yılında 84 yaşında iken 
tamamlanmıştır.
Hayatının sonlarında 1579 Atik Valide,6 1580 'de Üsküdar Şemsi Ahmet Paşa, 
Tophane Kılıç Ali Paşa ve Eyüp Zal Mahmut Paşa Camii ve külliyelerini,7 1583 'te 
İstanbul Kılıç Ali Paşa Hamamı, Manisa Muradiye Külliyesi, 1584'te yine 
İstanbul'da Mehmet Ağa, Mesih Paşa ve Nişancı Camileri8 ve 1586 ve 1587'de de 
büyük bir ihtimalle Kılıç Ali Paşa Türbesi'ni yaptırmıştır.9 Kayseri'de Kurşunlu 
(Hacı Ahmet Paşa) Camii de hayatının bu son döneminde yapmış olan Sinan o 
devirde nadir görülecek yüzyıl civarındaki bütün ömrünü bu şekilde resmî görevde 
ve imar faaliyetlerinde geçirmiş, daha doğrusu devrinin idaresi kendisini takdir 
edip sonuna kadar kendisini bu görevden mahrum bırakmamıştır. Sinan, bugünkü 
gibi yaş had****dinden emekli yapılsa idi ne Selimiye ve ne de bu dönemde yapılmış 
diğer eserler yapılabilirdi. Zikredildiği üzere Sinan, Süleymaniye Külliyesine 
sıkıştırdığı mütevazi mezarının taşına göre 1588 (H. 996) yılında vefat 
etmiştir.
Mimar KocaSinan Zamanında Kayseri Eserlerinin Tümü
Kayseri, Karaman Beyliği idaresinde iken Fatih devrinde 1465 yılında Karamanoğlu 
Pir Ahmed'le yapılan anlaşma ile Osmanlı idaresine geçmiştir.11 Şehri Gedik 
Ahmet Paşa'ya teslim aldıran Fatih, bütün Karamanlı Beyliğini ele geçirdikten 
sonra burasını da Karaman Eyaletine bağlı bir sancak (Liva) merkezi yapmış ve 
881 H./ 1476 M. yılında ilk tahririni yaptırmıştır.12 Sonraki tahrirlerde 
“Defter-i Köhne” olarak geçen bu tahrir defteri zamanımıza kadar maalesef 
gelememiştir. Fatih döneminde Kayseri Kalesi tamir edilmiş ve Kale içindeki 
küçük Kale Camii yaptırılmıştır.13 II. Bayezıd devrinde 1484 yılında, şehirde bu 
Sultan tarafından, babası Fatih'e eser takdim etmiş bulunan ve onun gibi 
Akşemseddin'in muridi olan mutasavvuf ve şair Şeyh İbrahim Tennuri'nin türbesi 
yaptırılmıştır. Yine bu hükümdar zamanında 1497 yılında Sancak Beyi (Mirliva) 
Mustafa Bey tarafından Kayseri Bedesteni yaptırılmıştır.14 1500 yılında ise 
Kayseri'nin ikinci, aslında zamanımıza kayıtları gelen ilk arazi ve vakıf 
tahriri yapılmıştır.15 Buradaki bilgilerden Kayseri'de bu asırda canlı bir 
eğitim ve ticari hayatın sürmekte olduğunu anlamaktayız. Bu dönemde kurulan 
vakıfların önemli kaynaklarının ticari faaliyetler olduğunu görmekteyiz.16 
Gerçekten yukarıda da görüldüğü gibi vâkıflar çoğu kere çarşı ve dükkalar 
vakfetmektedirler. Yine şehirde Selçuklular zamanında da bahsi geçen derici 
esnafının oluşturduğu Debbağlar (Tabaklar) mahallesi bu asırda da mevcuttur, ve 
mahalle 20. yüzyılın başlarına kadar gelmiştir. Kayseri çarşılarında şu esnaf 
guruplarının bulunduğunu 1559 tarihinde kurulmuş Kadı Mahmut ve 1584 yılında 
kurulmuş Nasrullah Zade Hacı Mehmed vakıflarının vakfiyelerinden öğreniyoruz.
Bunlar: Gazzezler (ipekçiler, dokumacılar), keçeciler, takkeciler, saraçlar 
(ayakkabıcılar), habbazlar (ekmekçiler), kürtüncüler, bakkallar, eskiciler, 
kuyumcular, kürkçüler, demirciler, hallaclar (pamukçular), nalbantlar, 
arpacılardır. Şehir çevresinde verimli ziraat alanları dışında, dağlık ve taşlık 
mevkiilerde ise Kayseri'de boyacılığın önemli bir maddesi olan “Cehri” bitkisi 
yetiştiriliyor idi. Çalı şeklindeki bu bitkinin çitlenbik meyvelerine benzer 
küçük meyvelerinden elde edilen sarımtırak boya maddesi ile bilhassa deriler 
boyanıyor ve bu madde hem deriye renk veriyor, hem de ihtiva ettiği kimyasal 
özelliği ile derinin uzun yıllar bozulmadan kalmasını sağlıyordu. Yine bu madde 
başka boya maddelerine karıştırıldığında bu boyaları da sabitleştirip 
boyandıkları eşyaların uzun ömürlü olmalarını sağlıyordu.
Bu asırda ilim hayatı da genellikle Selçuklular döneminde kurulmuş medreselerin 
faaliyetleri ile canlı bir şekilde sürmekte idi. 1500 ve 1584 senelerinde 
yapılan iki vakıf tahririnde bu eğitim kurumlarının kurucularının tahsis etmiş 
olduğu zengin vakıflarla faaliyetlerini sürdürdüklerine şahit olmaktayız. Burada 
dikkat çeken, şehirde merkezî bir medreseler kompleksinin, bir bakıma üniversite 
kampüsünün bulunmasıdır. Bu eğitim kompleksi bugün Orta Mahalle denilen Gevher 
Nesibe Parkı civarındadır. Selçuklular dönemine ait Gevher Nesibe (Gıyasiye) 
Tıbbiyesi ve Hastanesi ile bunun yanındaki Avgunlu Medrese, batıda Hastane 
Caddesi üzerindeki Hoca Hasan Medresesi, doğuda, meydanda Sahibiye Medresesi, 
Kale önünde Kapalı Çarşı içinde kalıntıları çıkan Pervanebey Medresesi, Hunat 
Hatun Medresesi, Şifaiyenin kuzeyinde Hacı Kılıç Medresesi, güneyde biraz uzakta 
Melik Gazi (Camikebir) ve Gülük medreseleri (Şehrin en eski medresesi olan ve 
Camikebir'in güneyinde yer alan Melikgazi Medresesi maalesef 1960'dan sonra 
yıkılarak kalıntıları örtülmüştür) ile Osmanlılar döneminde inşa edilen ve bugün 
yıkılmış olan Hacı Ahmet Paşa (Kurşunlu Camii) Medresesi ve Zeynelabidin Türbesi 
yanındaki Yenikapı Medreseleri bu kampüsü meydana getirmektedir.
II. Bayezid'den sonra bilindiği üzere tahta Yavuz Sultan Selim çıkmış , bu 
hükümdar zamanında İran ve Mısır üzerine iki sefer yapılmıştır. 1514 yılında 
İran üzerine yapılan ilk seferde Yavuz Kayseri'ye gelip burada 4 gün kalmıştır. 
Sefer dönüşünde de Maraş ve Yozgat'la birlikte Kayseri şehrinin hemen sınırından 
itibaren Zamantı Bölgesine sahip bulunan Dulkadiroğulları Beyliğini ortadan 
kaldırıp bu bölgeyi de eyalet olarak Osmanlılara bağlamıştır. Bu dönemde 
Kayseri'den de Yeniçeri ocağı için devşirme çocuk alınmış, Mimar Sinan da bu 
devşirmeler arasına İstanbul'a, acemi ocağına gönderilmiştir.
Yavuz'dan sonra tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman'ın Kayseri'de, tahta çıkış 
tarihi olan H.926/ M.1520 yılında ilk ve son Osmanlı parasını bastırmıştır.17 
1534 yılında çıkmış olduğu Irakeyn Seferi esnasında 31 Temmuzda Kayseri'ye 
gelmiş ve burada iki gün kalmıştır. Bu sefer esnasında Matrakçı Nasuh eserinde 
Kayseri'nin ve yakınındaki menzillerin de minyatürlerini yapmıştır.18 H.955/ 
M.1548'te İran üzerine yapılan seferde tekrar Kayseri'den geçilmiştir.19
Bu asırda Kayseri'de uzun yıllar kadılık yapmış Kadı Bedreddin Mahmud şehirde 
cami, hamam, çarşı gibi yapılar yaptırmış ve ayrıca kütüphane kurarak birçok 
kitap vakfedip bütün bu vakıflarına ait 966 H/ 1559 M. tarihli vakfiyesini 
düzenlemiştir.20 Yine vakıf kayıtlarına göre bu dönemde Yavuz Sultan Selim'in 
meşhur sadrazamı Pir Mehmed Paşa ile yine bu asırdaki meşhur Osmanlı 
sadrazamlarından Sokullu Mehmed Paşa'nın başka yerlerdeki hayratları için han 
(Gök, Yeni Han) ve arazi vakfettiklerini, Mimar Sinan'ın da doğduğu köyde çeşme, 
değirmen ve bir miktar arazi vakfetmiş olduğunu görüyoruz. Şehrin bu yüzyılın 
başlarından itibaren İdarî-mülkî yapısı şöyle idi: Kayseri Karaman vilayetine 
bağlı bir sancak (Liva) merkezi idi. Karaman eyaletinin diğer sancakları Konya, 
Beyşehri, Akşehir, Larende, Aksaray, Niğde ve İç-il'dir.21 Kayseri merkezinde 
ise Sahra, Koramaz, Cebel-i Ali, Cebel-i Erciyes, Karakaya, Kenar-ı ırmak, 
Malya, Karataş, Bozatlı olmak üzere 10 nahiye, bunlara bağlı 86 köy, 278 mezraa 
ve 121 cemaat bulunmaktadır.22
III. MİMAR SİNAN'IN KAYSERİ'DEKİ ÜÇ ESERİ
l. OSMAN PAŞA CAMİİ:
Mimar Sinan'ın hayatı ve yapmış olduğu eserler hakkında bilgi veren, başta 
arkadaşı Sai Mustafa Çelebi'nin Tezkiretü'l-Ebniye'sinde ve eserlerin listesini 
veren diğer çağdaşı tezkirelerde Mimar Sinan'ın Kayseri'deki üç eseri 
kayıtlıdır. Bunlar, Osman Paşa Camii, Hacı Ahmed Paşa Camii ve Hüseyin Bey 
Hamamıdır.23 Bunlardan Osman Paşa Camii bugün mevcut değildir. Ne zaman ve nasıl 
ortadan kalktığı da belli değildir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde 1967 
numaralı defterin 393. sahife ve 86. sırasında kayıtlı Kayseri ve Bozok Livası 
Emiri Çerkes Bey'in 996 Hicri tarihli vakfiyesinde, Kayseri'nin Atpazarı 
Semtinde Osman Paşa Camişerifi ve Sarayı avlusuna bitişik dükkanlarından bahis 
bulunmaktadır. Kayseri'de eski Atpazarı bugünkü Vilayet Konağı'nın güney ve 
doğusunda bulunan alan Cumhuriyet Meydanı'nın bir bölümü teşkil etmektedir. 
Şehirde sonradan başka bir semte, eski Tekkeönü'ne Atpazarı ismi verilmiştir. Bu 
kayıttan Osman Paşa Camii'nin bugünkü vilayet konağı yakınında olduğunu 
anlamaktayız. Osman Paşa Sarayının da vilayet konağının aslı olduğu açıktır. 
Halk hâlen konağa Saray, önündeki alana da Sarayönü demektedir.
Aynı zamanda Mimar Sinan'ın ölüm tarihi olan vakfiye tarihinden 60 yıl kadar 
sonra 1649 yılında Kayseri'ye gelmiş bulunan meşhur Seyyahımız Evliya Çelebi, 
Seyahatnamesinde, Kayseri'de Süleyman Han'ın vezirlerinden Osman Paşa'nın Sinan 
yapısı camiinden ve aynı Paşa'nın Atpazarında handan büyük avlulu ve söğüt 
açları ile süslü sarayından bahsetmektedir24 Bahis konusu cami hakkında geçen 
asra ait Kayseri Bölge Müdürlüğü arşivinde de belgeler vardır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünden alınan Osman Paşa Camii tevliyeti ile ilgili 
228/393 esas nolu kayıtta şu bilgiler bulunmaktadır. Görevlilerin adları, nısıf 
hissesi, İbrahim ve Mahmut ve nısıf hissesi Seyyid ve İbrahim Naim; tecvid 
tarihi, 19 Zilhicce 246 (H.1830); vakfın adı ve hayratının bulunduğu yer, 
evkaf-ı mülhakadan Kayseriye kazasında kain Gürcü Mescidi Şerifi vakfı, hazine 
esas defteri, Sani Salib Asker, Vukuat müteveffa mumaileyhin münhal tevliyeti 
mezkurenin vakf-ı mezkurun vakfiyesi gayr-ı müseccel olduğu cihetle terkini 
kaydı ve vakfında fiil-i icra kılındığına dair 9 Zilhicce 334 ve 24 Eylül 332 
(M.1916) tarihinde Muhasebat Müdür-i umumiyesine ilmühaber evrak-ı esasiyesi 
maan ita kılındı. Tafsil Anadolu 2777. Yine Kayseri Bölge Müdürlüğü arşivinde 
bulunan 1275 (M.1858/59) tarihli 666 nolu muhasebe kaydın da “Kayseriye'de vaki 
Gücrü Mescid-i Şerifi nısıf imamet cihetine bi-berat-ı ali mutasarrıf Esseyid 
Mehmet sabit ve İbrahim Naim Efendiler talebleriyle yetmiş beş senesi (1275) bir 
senelik muhasebe hasılat aşar-ı bedel 400” kaydı bulunmaktadır.
Kayseri'de Gürcü Osman Paşa olarak bilinen Paşa'nın Camii, yukarıda da 
belirtildiği gibi zamanımıza kadar gelememiştir. 1914 yılında vefat etmiş 
bulunan Kayseri Vilayet Başkatibi Ahmet Nazif Efendi'nin “Mirat-ı Kayseriye” 
isimli eserinde bu Cami hakkında şu malûmat bulunmaktadır: Hükümet dairesinin 
Saat Kulesi karşısındaki cami, Gürcü Osman Paşa Cami-i Şerifi adı ile meşhur ve 
mukayyed olup şer'i kayıtlarca imamet ve hitabet görevlerinin verilmesi gibi 
bazı belgelere göre Hicri dokunuzcu (Miladi onbeşinci asır) ortalarında yapılmış 
olduğu kanaatını vermektedir. 1221 (1806) tarihinde bu cami-i şerif Güpgüpzade 
Hacı Bekir ve Salih Ağazade Hacı Mehmed ve Feyzizade Hacı Mehmet ve Feyzizade 
Fethullah Efendiler tarafından ortaklaşa tamir ve ikibin kuruşluk bir parada ve 
tahsis edilmiştir. 1314 ( 1896) tarihinde Kayseri Mutasarrıfı bulunan Mehmed 
Nazım Paşa tarafından sözü geçen vakfiyelerin paraları tahakkuk ve tahsil 
edilerek yeniden tamir ve bir de bitişiğine çayırlık inşa edilmiştir. Sözü 
edilen cami-i şerifin bitişiğinde iki medrese olup, batı tarafındaki medreseye 
Yeni Saray Medresesi adı verilmektedir.25 Görülüyor ki Osman Paşanın Camii 
Vilayet Konağı (saray)nın saat Kulesine bakan batı karşısında imiş ve 1806 ve 
1896 yıllarında da esaslı tamirler görmüştür. İlk yapılışla ilgili olarak Ahmet 
Nazif Efendi Hicri onuncu asırı dokuzuncu asır gibi değerlendirerek yanılmıştır. 
Caminin iki yanında medreselerin de bulunduğu anlaşılıyor, ancak bunların cami 
ile birliktemi yapıldığı yoksa sonradan mı ilave edildiği belli değildir. Osman 
Paşa'nın Kayseri'deki bu cami ve aşağıda geçecek olan hamamına ait vakfiyesi 
bulunmamaktadır. Böyle olduğu yukarıda geçen Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün cami 
tevliyeti ile ilgili kaydındaki, vakfiyenin gayr-ı müseccel olduğu ibaresinde de 
görülmektedir. Herhalde bu binaları yaptırdıktan sonra vukuu bulan ani vefatı 
bir vakfiye hazırlatmasına imkan bırakmamıştır. Olsa idi binalar ve müştemilatı 
hakkında esaslı ve daha geniş bilgiler edinebilecektik. Yukarıdaki mahdut 
bilgiler arasında Caminin şekli ve plânı hakkında bir emare geçmemektedir. Bu 
sebeple Mimar Sinan yapısı binanın ne tarz bir mimarisinin bulunduğu 
meçhulümüzdür. Ancak Nazif Efendi onun dokunuzcu (onuncu olacak) hicri asra 
gidebilecek karakterini görebilmiştir. İnşallah bulunduğu çevrede bir araştırma 
kazısı yapılır ve temelleri açığa çıkarılır da bu konuda bir nebze fikre sahip 
olabiliriz.
Saray çevresinde Osman Paşa'nın bu camiiden başka, şimdiki Vilayet konağının 
hemen arkasında yıkılan askerlik dairesinin yakınında Hükümet Dairesi Camii veya 
halkın kasaca Saray Camii dedikleri, 1818 yılında Kayseri Mutasarrıfı Ebubekir 
Paşa'nın yaptırdığı bir cami daha bulunmakta idi.26 Yine yıkılarak ortadan 
kalkmış bulunan bu cami ile bahis konusu olan camii birbirine karıştırmamak 
lazımdır.
Osman Paşa'nın Kayseri'de bu camiden başka, vakıf olarak kayıtlı “Gürcü Hamamı” 
ismi ile anılan bir de hamamı bulunmakta idi. Yine yıkılarak zamanımıza kadar 
gelememiş bu hamam şehrin Bankalar Cad****desi'nin İnönü Bulvarına çıkışının 
doğusunda Gürcü Caddesi!nin güneyinde, bugünkü Samurağa İşhanı ve çevresindeki 
alanın bir bölümüne oturuyor idi (Plân 1). Evliya Çelebi'nin “Gürcü Hamamı, İç 
Kale'de biricik aydınlık hamam” olarak belirttiği27 bu hamam hakkında 1701-1721 
yıllarına ait Kay****seri Şer'î Mahkeme kayıtlarında bilgi bulunmaktadır. Bu 
kayıtlara göre Osman Paşa Hamamı da denilen ve geliri Osman Paşa'nın Hunat 
Mahallesindeki (Atpazarı yakınındaki bu mahalle herhalde o zamanda Atpazarı'nı 
da içine alıyordu) Zâviyesinde (herhalde cami yanındaki medreseleri olmalı) 
bulunan müderrislere vakfedilmiştir. 17 Şubat 1701 tarihinde vakfiye şartlarına 
(?) uygun olmayarak Osman isimli bir şahsın müdahalesi, 7 Temmuz 1708'de hamamın 
mütevellisinin ölümü ile yerine tayin, 1721 de müderrislik şartını haiz Gürcü 
Hamamı'na mütevelli tayin edilen Mevlânâ İsmail'in yerine Şifaiye (Kayseri'deki 
Şifaiye-Gıyasiye, Gevher Nesibe Medreseleri) müderrislerinden Abdurrahman'ın 
tayin edildiği ancak vazifenin tekrar İsmail'e verildiği ifadeleri bu kayıtlarda 
yer almaktadır28
Hamam hakkında Kayseri Vakıflar Bölge Müdürlüğü arşivinde bulunan 429 numaralı 
H. 1308/ M.1893 tarihli, bir kısmı yırtılarak kaybolmuş şikayet dilekçesinde de 
şunlar yazılıdır (Resim 1 ):
Huzur-u âli Cenâb-ı Mutasarrıf-ı ekremiye
Saadetlü Efendim Hazretleri
Kayseri'nin Hükümet konağı haricinde kain Gürcü Osman Paşa'nın bina ve ihya 
eylediği Cami-i şerifin imam ve hatip ve müezzin ve farraş ve hademe-i 
sairesinin vazifelerine meşrut olan ve Kiçi Kapu Sûkun da bulunan Gürcü 
Hamamının mürur-ı zaman ile müşerra-i harab olduğuna istimamaza göre 
Minareci-zade müteveffa Ali Beğ, güya mütevelli unvanıyla fuzuli hamam-ı mezkure 
mahsusma-i carinin ve kazganının ferhatıyla zimmetine geçirildiği ve bir 
aralıkda hamam-ı mezkürenin arsasını dahi kırk bin kuruşa kendi mülküm diyerek 
satmış olduğuna ve Cami-i şerif-i mezkurun bi-berat-ı âli hatibi olan Ali 
Efendi-zade Ahmed Efendi memuren Akdağ Maden humayununda bulunduğu mumaileyden 
gayrı hakikat-ı hale vakıf kimse bulunmadığı cihetiyle Camii mezkure ittisalinde 
bulunan medreselerin müderrislerinden mutaveffa Hacı Veyis Efendi tarafından 
vaki olan ış'ar üzerine mumaileyh Ahmed Efendi ol vakit mezunen gelerek 
Kayseriye kaim-i makamı olan Yozgadî İzzet Beğe ve Meclis-i idareye ihbar ve 
ifade eylemesi üzerine pey-i (?) mezkur feshedilerek ala-hale kalmış ve bundan 
çend mahmukaddem hamam-ı mezkure arsasını mubayaa eyledim diyerek Cizvit milleti 
müteallıkatından bir papas talebelerine hane bina olarak üzere parça parça 
fermahata teşebbüs eylediği bazı Hristiyan tarafından hatib-i mumaileyhe şifahen 
beyan edilmiş ve bu da arsa-i mezkurenin vakıf olduğu ilan etmiş olmasıyla 
alahale kalmış ve beş on sene mukaddem mumaileyh Ahmed Efendinin pederi, 
müderris-i kiramdan müteveffa Ali Efendi dahi cami-i şerif-i mezkur hatibi olmak 
mulabesesiyle hamam-ı mezkurun harab olmasıyla vazifedarlar dahi terk-i hizmet 
ederek muattal kaldığı ve olzamanda Kayseriyenin valisi bulunan müteveffa Ali 
Paşa'ya beyan eylemesine mebni vazifedarlar için bir daire defteri açılarak 
kendi tarafından ve dairesi müteharriratıyla ........... cami-i şerif-i mezkurun 
hademelerine itası kararlaştırılmış ve buna dahi iki perhiskar mütevelli tayin 
edilmiş ise de anların dahi ........... harab olup hademeler dahi”... Aynı 
dilekçenin arkasında kayıtlı bulunan mutasarrıflığın Meclis-i idareye havale 
yazısı da şöyledir (Resim 2).
Meclis-i idareye 12 Teşrin-i sani 308
İşbu istiday-ı umumi mütalaa olundu. Hülasaten münderecatı Gürcü Osman Paşa 
Camii-i Şerif vakfından olduğu beyan ve idare edilen Kiçi Kapı civarında vaki 
Gürcü Hamamı arsasının bazıları tarafından ferruhat olunduğu ve ol babdaki 
senedat-ı atika ve cedidesinde cizvit papasları zimmetinde bulunduğu cihetine 
vakf-ı mezkurun zahire ihraç ve Cai-i şerif-i mezkurun imarı iddiasından ibaret 
bulunmakta evvel emirde mezkur arsayı kimden iştira eylediler ise anın beyanı ve 
yedlerinde bulunan senedat-ı atika ve cedide ile buna müteallik evrak-ı 
müteferria'nın meclis-i idareye getirilmesi lüzumuna ba-teskere-i mahsus cizvit 
papaslarına iş'arı ve badehu Cami-i şerif-i mezkur vakfına ve mezkur arsanın 
vakfiyet ve Cami-i şerif-i mezkure meşrutiyetine dair bir kayıt olup olmadığına 
ba-derkenar esas hakkında keyfiyetin mahkeme-i şer'iye ile evkaf müdüriyetine 
havalesi lüzumu tezkir olundu 3 Kanun-ı evvel sene 308 mucibine tezkire yazılı 
Meclis-i şer'iye.” Yine Bölge Müdürlüğü arşivinde 421 numaralı Hamamın tevliyeti 
ile ilgili İstanbul Vakıflar Müdürlüğü'nün Kayseri Vakıflar Müdürlüğü'ne yazmış 
olduğu 9 Mayıs 926 tarihli yazısı şöyledir (Resim 3).
Kayseri Evkaf Müdiriyetine
2 Mayıs 926 tarihli ve 926/83 numaralı tahrirat cevabıdır. Osman Paşa'nın 
Kayseri'de kain Gürcü Hamamı demekle şehir (meşhur) Hamamı vakfına ait matlup 
kayıt suretinin lütfen gönderildiği beyan olunur efendim 9 Mayıs 926.
İstanbul Evkaf Müdürü Cafer
Bu yazı ekinde de şu evrak bulunmaktadır (Resim 4).
Kayseri'de kain Osman Paşa'nın Gürcü Hamamı demekle şehir vakıf tevliyet 
cihetinin 5 Rebiulevvel 1338 (M.1922) tarihiyle Seyyid Ali Efendi İbni Esseyid 
Kasım Hoca olduğu bittahkik tebeyyün eylemiştir.
İşte kayıt Kayseri Evkaf Müdiriyetinin 926 tarih ve 926/83 numaralı tahririyle 
vukuu bulan taleb-i resmiyesine müsteniden çıkarılmıştır. 926****Avni
Kayseri Tapu kayıtlarında ise hamam arsasının 1938'deki tescili ile ilgili şu 
bilgiler bulunmaktadır (Resim 5).
İşbu hamam arsası bila-senet Gürcü Osman Paşa vakfından vakıflar idaresinin 
tasarrufunda her nasılsa Eylül 302 tarih ve 1 nolu kayıt mucibince Rum Katoliği 
reis-i ruhanisi Paşa Bogos İyiişler namına kayıtlı olmasından Hazine-i maliye 
ile Vakıflar İdaresinin tasarrufu tahakkuk edip vakıfı namına tescili Kayseri 
Mahkemesinin 1715/932 tarih ve 182/4 numaralı ilam ve mahkeme-i temyizin 
12/4/932 tarih ve 1672/1550 numaralı tasdikine atfen icra memurluğunun 28/6/937 
tarih ve 337-40/3346 sayılı teskiresi ile bildirilmiş, hudut ve miktarının da 
hane-i mahsuslarında yazılı olduğu gibi bulunduğu tapu komisyonunun 17/12/938 
tarih ve 3/17 sayılı kararından anlaşılmakla tescil edilmiştir.
Aynı kaydın alt tarafında, 1960 yılında vakıf mülkün mübadele ile Kayseri 
Belediyesine geçtiği bildirilmiştir.
Görüldüğü üzere hamam aşağı yukarı bu yüzyılın başından itibaren harap durumda 
olup nihayet arsa haline gelmiş bulunmaktadır. Vakıftan burasını alan Belediye 
daha sonra imar değişikliği yapıp, civardaki sur kalıntısı da ortadan kalkarak 
yerine işhanı ve otel olmak üzere imar parselleri haline getirilmiş bunlar da 
vatandaşlara satılmıştır. Plânda bu semtte hamamın kuzeyinde ve hamama bitişik 
olarak gözüken ve yine Gürcü Mescidi ismi ile kayıtlı mescidin esas Gürcü Osman 
Paşa Camii ile alâkası bulunmamaktadır. Burası ismini semtin isminden almış 
olmalıdır. Doğrusu Gürcü Mahallesi Mescidi olmalıdır.
Kayseri şeriye sicillerinde Osman Paşa'nın bir de zaviyesinden bahis vardır. 
Yukarıda da belirtildiği gibi bu zaviye, camü yanındaki medresesi olmalıdır. 
Kayıtlara göre zâviyede günlük 10 akçe ile müderrisler zaviyedarlık 
yapmaktadırlar. Zaviyedarlar ücretlerini Gürcü vakfı veya Osman Paşa vakfından 
almaktadırlar. 15 Aralık 1720 tarihinde zaviyeye tedris yapmak şartı ile İsmail 
tayin edilmiştir.”29
Mimar Sina'a Camiini yaptıran Osman Paşa, camie vakıf olan bu hamamını, Vilayet 
Konağı yerindeki Sarayını ve Camiine bitişik medreselerini nasıl yaptırmış 
olabilir? Tezkirelerde bunlardan bahis bulunmamaktadır. Ancak yine de bunları 
Mimar Sinan'ın yapmış veya plânlarını hazırlatmış olması ihtimal dahilindedir. 
Paşa bilhassa Selçuklu ve Beyliklerden sonra Osmanlı dönemindeki surlar dışında 
yaptırdı. Paşa Sarayını yani şehir konağını herhalde Mimar Sinan'a yaptırmış 
olmalıdır. Sarayın yapıldığı çevrede Selçuklular döneminde de bir kısım resmi 
yapılar bulunuyor idi.30 Selçukluların şehirdeki esas sarayları (devlethane) bu 
çevrede dıştan surlar içinde idi.31 I. Alaaddin Keykubad zamanında şehrin 10 km 
uzağında bulunan batı arazisindeki Keykubad Dağı eteğine ikinci bir saray olarak 
Kaykubadiye Köşkleri yapılmıştır.32
Evliya Çelebi'nin Süleyman Han vezirlerinden olduğunu söylediği Osman Paşa 
hakkında maalesef bir bilgi bulunamamıştır. Tabiî ki Mimar Sinan'a eser yaptıran 
Paşa on altıncı asırda, Kanunî devrinde, Mimar Sinan ile çağdaş olarak 
yaşamıştır. O'nun Kayseri'de diğer eserleri yanında bilhassa idare binası yani 
Paşa Sarayı yaptırmasından, uzun yıllar ya Kayseri Livası Emirliği yaptığı veya 
daha muhtemel olarak, Kayseri o yıllarda Karaman Konya Vilayeti'ne bağlı 
olduğuna göre, aşağıda bahsi geçecek Ahmet Paşa gibi Konya Valisi olduğu halde 
Kayseri'de oturduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nda şehzade 
sancaklarından olan Konya'da Şehzadeler bulunurken Valiler, Vilayetin ikinci 
sırada Paşa sancağı olan Kayseri'de oturuyor idiler.33 Başbakanlık arşivinde 387 
numarada kayıtlı bulunan Konya vilayetinin Kanuni devri maliye ve vakıflarına 
ait defterde, Konya'ya bağlı sancaklardan bahsedilirken Kayseri Livası ismi 
yanına “makarr-ı mir-i miran” yazılmıştır.34 Bu ifadeden bu dönemde açıkça Konya 
Beylerbeğlerinin Kayseri'de oturdukları anlaşılmaktadır. 1500 ve 1584 yıllarında 
Kayseri'de yapılan vakıf tahrirlerinde Osman Paşa'nın vakıflarına ait her****hangi 
bir kayıt bulunmamaktadır.35 Tabiî ki onun vakıflarının 1500 tarihinde geçmesi 
mümkün değildir ama 1584 tarihinde bulunması dikkat çekicidir. O tarihlerde 
vakıflar genel arşivinin bulunduğu İstanbul Vakıflar Müdürlüğünün yukarıda bahsi 
geçen 1926 yılında Kayseri Vakıflar Müdürlüğü ile yapmış olduğu yazışmada vakıf 
mütevellisinin ismi bildirildiğine göre belki aşağıda geçen Ahmed Paşa gibi 
Osman Paşa'nın asıl vakıflarının Kayseriden başka muhtemelen İstanbul'da olduğu 
ve varsa vakfiyesinin de orada kayıtlı bulunduğu ihtimalini akla getirmektedir. 
Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bu yönde yapılan taramadan da bir netice 
alınamamıştır. Paşa'nın Sicill-i Osmani'de geçen, sarayda yetiştikten sonra önce 
Kastamonu (Kayseri, Konya ?) valisi olup, H.955/ M. 1548 yılında, Ka****nuni'nin 
İran seferi sırasında Safevilere karşı gösterdiği muvaffakiyet üzerine Halep 
Valiliğine tayin edilen, 959 da Bağdad Vâlisi olup bu vazifesi sırasında H.961/ 
M.1554 yılında vefat eden Çerkes (Gürcü ?) Osman Paşa olması mümkün 
gözükmektedir.36
II. HACI AHMED PAŞA CAMİİ (KURŞUNLU CAMİİ)
Tezkirelerde Kayseri'de Mimar Sinan'ın yaptığı ikinci eser olarak gösterilen 
Hacı Ahmed Paşa Camii37, halk arasında, şehirde eskiden kubbesi ve diğer üst 
bölümleri kurşunla kaplı tek cami olmasından dolayı “Kurşunlu Camii” olarak 
isimlendirilmiş, Kayseri'de zamanımıza kadar gelebilmiş tek Mimar Sinan 
eseridir. Cami devrinin mimari özelliklerini taşıyacak şekilde kare plânlı ana 
mekân üzeri bingilere dayanan kalın kemerlerin taşıdığı tek kubbe ile 
örtülmüştür (Plân 2). Mihrap cephesi hariç üç cephede kubbenin oturduğu kalın 
kemerler mevcut üç mahfelin genişliğini oluşturacak şekilde geniş takılmıştır. 
Yine bu üç cephede alt sırada mahfel genişliğindeki nişler pencerelerle 
nihayetlenir. Camiin alt ve üst sırada, yanlarda üçer, ön ve arka cephede ikişer 
penceresi bulunmaktadır. Üst sıradakiler tezyini vitraylıdır. Arka cephede cami 
içinden, duvar arkasından, dar bir merdivenle çıkılan müezzin mahfeli bulunur. 
Yanlarda ve arkada bulunan cemaat mahfellerine ise son cemaat mahfelinin iki 
yanında bulunan yine duvarlar arasından, batıdakinden minare ile müşterek, 
doğudakinden çatıya çıkış ile müşterek iki kapı ve merdivenle çıkılır.
Önlerde baklava motifli başlıklı mermer sütunlara dayanan, ortada küçük, 
yanlarda ikişer büyük kubbelerden oluşan birinci sıra revak ile buna bitişik 
yine sütunlara dayanan meğilli çatılı ikinci sıra revak 16. asır özelliklerini 
taşıyan çift sıralı son cemaat mahallini oluşturur. Son cemaat mahalli yanlarda 
ana mekândan taşmıştır. Mihrap cephesi dıştan iki payanda ile desteklenmiştir. 
Yine pencereli ve kasnaklı ana kubbe kasnak çerçevesinde küçük payandalarla 
desteklenmiştir. Camiin tek minaresi Ab****dullah Kuran'a göre sonradan 
yenilenmiştir38 (Resim 6). Albert Gabriel ise çizmiş olduğu bahis konusu camiin 
plânında, Kayseri de diğer bir kısım binaların plânlarında yaptığı hatalar gibi, 
son cemaat mahallinde doğudan iç mahfele ve çatıya çıkan düz merdiveni, batıdaki 
minare kaidesi gibi devir merdiven göstererek, bir bakıma camie iki minare 
kaidesi yapılmış ancak birinden vazgeçilmiş gibi göstermiştir39 Buradaki düz iki 
sıra merdiven ile önce mahfele, sonrada son cemaat revakı üzerine 
ulaşılmaktadır.
Camiin klâsik tarzda mukarnaslı cümle kapısı, mihrabı, minberi ve kürsüsü 
mermerden, diğer bütün bölümleri kül renkli kesme köfeki taşından inşa 
edilmiştir. Avlusundaki şadırvanı sekiz sütuna dayalı kubbeli ve faaldir. Avlu 
etrafı ise sonradan yenilenmiş ihata duvarı ile çevrilmiştir. Kubbeler dahil 
binanın üst örtüsü kurşunla kaplanmıştır.
Ana kubbe ve son cemaat mahallindeki kubbeler yer yer bozulmuş kalemişi tezyinat 
ile, ana kubbe merkezi ise besmele ve cuma suresinin 9. ayeti ile süslenmiştir.
Bina bu hali ile Mimar Sinan'ın son yıllarında yapılan camilerden özellikler 
taşımaktadır.
Cami, yapılışından itibaren zamanla birçok onarımlar görmüştür. Kayseri şeriye 
sicillerine göre 13 Mart 1702 tarihinde camiin tamire ihtiyacı bulunmakta olup, 
Şehrin mimar vekili Hikar Çelebi bu ihtiyaçları tesbit etmiştir.40 Mimar 
vekilinin tamir için hazırlattığı levazımat listesinde kantarı 300 kuruştan 40 
kantar kurşun ve tanesi birer kuruştan 100 tane örtü ağacı bulunmaktadır. 1706 
senesinde camiin tamirine sarf olunmak için camie ait Tomarza'daki gelirden 300 
kuruş verilmiştir. Bugün ilçe merkezi olan Tomarza aşağıda görüleceği gibi camie 
vakıftır. 1709 senesinde ise tamire muhtaç olan kubbesi onarılmıştır. 1730'da 
vakfın diğer eserleri yanında camiin yine onarıma muhtaç olduğu 
anlaşılmaktadır41 Cami muhakki, bu tarihlerden evvel ve sonraki yıllarda da 
onarımlar görmüştür. Son olarak 1991 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce bütün 
kurşunlan yenilenmiştir.
Cami aşağıda zikri geçecek vakfiyesinde görüleceği üzere Doğancı Hacı Ahmet Paşa 
tarafından han, hamam, mektep ve imaretle birlikte külliye olarak yapılmış ancak 
külliyenin diğer yapıları tamamen yıkılarak ortadan kalkmıştır. Camiin inşaa 
tarihi münakaşa konusudur. Giriş kapısı üzerinde iki satır ve dört mısralık 
kitabesinde şunlar yazılıdır.
Şehr-i Zilhacede urmuşsun anal bünyadın
Diyalarım haşre değin Sahibine ola dua
Oldu mamur vilayet didim ana tarih
Yapalı Kayser'de camiin Ahmed Paşa
Burada tarih düşürüldüğü belirtilen son mısranın ebced hesabı ile karşılığı H. 
994/ M.1586 yılı olmaktadır. Ayrıca birinci mısrada Zilhace ayında temel atılmış 
olduğu ifadesi binanın aynı yılda temel atılıp bitirildiği gibi bir mana ortaya 
çıkarıyor ise de Zilhice ayı senesinin son ayı olması bakımından bunun imkansız 
olduğu açıktır. Kitabede bunun gibi başka bozuk ifadelerde bulunmaktadır. Â'nın 
yerine anal, dilerim yerine diyalarım, Kayseriye yerine Kayser gibi. Vezin de 
tamamen ölçüsüzdür. Bununla beraber kitabe Türkçe metni ile Kayseri'de Arapça 
olan Selçuklu geleneğinden ayrılan ilk kitabe olmaktadır.
Kitabede camiin yapılış tarihi olarak verilen H.994 tarihi, yüz yaşı civarında 
vefat ettiği belirtilen Mimar Sinan'ın H.996/ M.1588 tarihindeki vefatından iki 
yıl öncesine tekabül etmektedir ki, bunun pek mümkün olmayacağı ortadadır. Mimar 
Sinan'la aynı zamanda yaşayıp, aynı yaşlarda ve aynı yılda vefat eden camiin 
banisi Hacı Ahmed Paşa'nın, bahis konusu cami ve çevresindeki külliyeyi 
yaptırdığı kayıtlan bulunan vakfiyesi H.989/ M.1581 tarihli olduğu gibi Ahmed 
Paşa'ya Padişah II. Selim tarafından verilen evail-i Recep 984 (Eylül 1576) 
tarihli temliknamede de açıkça camiin 16 Rebiulabir 981 , 15 Ağustos 1573 
yılında yapılmış veya mevcut olduğu kayıtlıdır.42 Temliknamede II. Selim'in, 
Paşanın vakifeyesinde de zikri geçen Tomarza'nın, Şam Beylerbeyliğinden mütekait 
Hacı Ahmed'e, babası Sultan Süleyman Han zamanında, 981 yılı Rebiülahirin 16. 
gününde, Kayseri'de bina eylediği camie vakfedilmek için temlik edildiği gibi, 
adı geçenin bunun kendisinden de yenilenmesini talep etmesi üzerine bina ettiği 
cami ve ey****lediği hayratına vakfetmek üzere 984 Recebin başında temlik ettiği 
kayıtlıdır. Burada geçen Kanuni'nin temlik namesindeki tarih, belgenin yazılış 
tarihi de olabileceği için Paşa'nın esasen Camii 1573 veya daha önce yaptırmış 
olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda kitabedeki tarih ta****mamen hatalı 
olmaktadır. Kitabede tarih mısraında hesap tutması bakımından Kayseri'ye, Kayser 
olarak yazılmış olup camiin kelimeside Gabriel'in zannettiği gibi43 camin 
şeklinde yazılmış olsa dahi bir “ye” eksiği ile tarih yine de ancak 984 (1576) 
da inebilecektir. Halbuki kelime doğru yazılmıştır. Ahmed Nazif Efendi ise 
camiin tarihini 984 olarak vermiştir.44
Yukarıda belirtildiği gibi Ahmed Paşa Kayseri'de sadece cami değil, Mimar 
Sinan'ın yaptığı bu cami etrafında han, hamam, mektep ve imaretten oluşan bir 
külliye meydana getirmiştir. Külliye'nin Cami dışındaki binalarının da Mimar 
Sinan'la bir alâkasının bulunup bulunmadığı belli değildir. Ancak onun genel 
binalar topluluğu plânı ile ilgilenmiş olması kuv****vetle muhtemeldir. Nitekim 
Evliya Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman'ın Irak seferine giderken kalmış olduğunu 
belirttiği Paşa Hamamını Mimar Sinan yapısı olarak göstermektedir.45 Ancak 
külliyenin yapılış tarihine göre Kanuni'nin bu hamamı kullanması mümkün 
değildir. Padişah'ın girdiği hamam muhtemeldir ki aşağıda bahsi geçecek, yine 
Mimar Sinan yapısı Hüseyin Bey=Meydan Hamamıdır.
Paşanın Camiden başka bütün eseri tamamen yıkılıp yok olmuştur. En son çifte 
kubbeli meşhur hamamı 1930'lu yıllarda, caminin güneyinden geçen cadde açılırken 
aynı zamanda belediyeye bakan zamanın valisi tarafından maalesef yıktırılarak 
ortadan kaldırılmıştır. O dönemde metruk halde olan hamamdan bugüne sadece resmi 
kalmıştır46 (Resim 7).
Geçen asırdaki Kayseri sancağı mutasarrıflarından Osman Nuri Paşa Kurşunlu Camii 
tamir ettirdiği gibi camiin batısına 1249 H/ M.1833 yılında bir medrese inşa 
ettirmiştir.47 Nuriye Medresesi ismini alan bu medresede yıkılıp ortadan kalkmış 
olup kitabesi Kayseri Müzesindedir.
Hacı Ahmed Paşa'nın H.989/ M.1581 tarihli vakfiyesinin Kayseri ile ilgili 
bölümünde O'nun Kayseri'de bir cami, cami civarında bir büyük imaret (aşevi), on 
üç ocaklı bir büyük han, bir mektep ve bir hamamdan müteşekkil bir külliye bina 
ettirdiği, hayratı için Kayseri'de Tomarza'yı (şimdi ilçe merkezi), Yalnız Göz 
(Tekgöz) KöGoogle Page Rankingüsü yakınında, Gergeme'de (şimdi Bünyan ilçesinin Doğanlar 
Mahallesi) ve Sarıoğlan'da (şimdi ilçe merkezi) birer değirmen ve müştemilatını, 
Yorgat Köyü'nde48, dokuz kıta evli bağı, Şehir merkezinde cami yakınında bir 
bahçeyi (şimdiki Mimar Sinan Parkı), burada diğer bir bahçeyi, Ambar Köyü'nde 
(şimdi Kayseri'nin mahallelerinden biri) bir araziyi vakfettiği kayıtlıdır. Yine 
vakfiyesinde Paşa hayır şartlarını, vakıf görevlilerini, imaret ve hanın işletme 
şekil ve ihtiyaçlarını tesbit etmiştir.
Kayseri dışında da Osmanlı İmparatorluğu'nun başka bölgelerinde bir çok 
vakıfları bulunan Ahmet Paşa sarayda uzun yıllar padişahların av kuşlarına bakan 
“Doğancılık” hizmetinde bulunduğu için Doğancı Ahmed Paşa ismi ile anılmıştır. 
Aslen Sinop merkezli bir beylik kurmuş olan ve sonradan Osmanlılara katılan 
İsfendiyar (Candar) Oğullarından gelen ve ataları Kızıl Ahmed'in adından dolayı 
“Kızıl Ahmedli” diye anılan Ahmed Paşa Kanuni, II. Selim ve III. Murad devri 
Osmanlı devlet adamlarındandır. Babasının ismi vakfiyeye göre Mahmud Bey, 
Uzunçarşılı'nın şeceresine göre de Mirza Mehmed Paşa'dır. Aynı aileden Mimar 
Sinan'a cami yaptırmış bu****lunan, şair Şemsi Ahmed Paşa vardır.49 Doğancı Hacı 
Ahmed Paşa Rumeli, Şam ve Karaman (Konya) Beylerbeyliği yapmış, III. Murad 
devrinde bu padişaha en yakın hizmetlerde bulunduktan sonra H.996/ M.1588 
yılında (Mimar Sinan'la aynı yıl) vefat etmiştir. Yine Mimar Sinan'ın yaptığı 
türbesi Üsküdar'da, Doğancılar Semtindedir.50
Paşa aynı zamanda Mimar Sinan'a, türbe civarında şimdi yok olan Hacı Paşa 
Mescidi ismi ile bilinen bir mescidi de yaptırmıştır.51 Yukarıda Osman Paşa ile 
ilgili kısımda belirtildiği gibi Konya-Karaman Valileri bu dönemde Kayseri'de 
oturuyorlardı. Ahmet Paşa'nın bu şekilde kaldığı Kayseri'de Mehmet Bey isimli 
oğlunun dünyaya geldiği ifade edilmiştir.52
I. HÜSEYİN BEY HAMAMI
Tezkirelere göre Kayseri'de Mimar Sinan'ın yapmış olduğu üçüncü eser Hüseyin Bey 
Hamamıdır.53 Maalesef bu asır başlarından itibaren Ahmet Paşa ve Osman Paşa 
hamamları gibi metruk ve harap olarak yıkılıp ortadan kalkan bu hamam hakkında, 
hamamı Mimar Sinan'a yaptıran Aksaray Mirlivası Hüseyin Bey'in aşağıda bahssi 
geçecek H. 954/ M.1547 tarihli vakfiyesinde kısaca bilgi bulunmaktadır. Evliya 
Çelebi ise “Aşağı Kalede Hüseyin Paşa Hamamı, Koca Mimar Sinan binası olup gayet 
sanatlıdır” malumatını vermektedir.54 Halk arasında Çömlek veya Meydan Hamamı 
ismi ile anılan bina şehirde Cumhuriyet Meydanı kuzeyinde, İstasyon Caddesi 
üzerinde, sonradan genişletilen caddenin yansı ile batıda Gözübüyük Sokağının 
bir bölümü ve burada yeni yapılan Ekrem Işık İşhanı ve Tapınç İşhanları 
arasındaki binaların bir bölümü altında yer almakta idi (Plân 3). Hamam hakkında 
Kayseri Vakıflar Bölge Müdürlüğü arşivinde bulunan 533 özel numaralı, 21 
Teşrinievvel 1316 H./ M.1900 tarihli kiralamaya ait ihale evrakında (müzayede 
kaimesi) şunlar yazılıdır:
Hüseyin Bey vakfından Serçeönü'nde vaki Meydan Hamamı nam-ı diğer Çömlek Hamamı 
demekle maruf bir bab hamamın üçyüz on altı senesi Teşrinisanisi ibtidasından 
itibaren bir sene müddetle icara verileceğinden bedel-i mukarriri beher üç ayda, 
mecmuu üç taksitle dokuz mah zarfında vakfına ita olunmak ve zamanı murur eden 
taksitler bedellerine güzeşte dahi verilmek şartlarıyla pek sürmek isteyenlerin 
Evkaf İdaresine müracaat eylemeleri zımnında işbu müzayede kaimesi bittanzim 
münadi yedine ita kılındı. 21 Teşrinievvel 316 Müdür-i evkaf (Resim 

.
Yine 15 Mayıs 1320 (1904) tarihli başka bir müzayede kaimesinde Serçeoğlu 
civarında Hacı Kılıç Caddesinde bulunan evkaf ı mülhakaden Hüseyin Bey vakf-ı 
şerifi musakkafatından Çömlek Hamamı namıyla maruf çifte hamam olduğu kayıtlıdır 
(Resim 9).
Serçeönü veya Serçeoğlu Mahallesi buradaki Selçuklu Sahibiye Medresesinden 
dolayı Sahabiye Mahallesi olarakta bilinmektedir. Hacı Kılıç Caddesi ise şimdiki 
İstasyon Caddesidir. Evliya Çelebi Meydan ve Hüseyin Bey Hamamlarını ayrı ayrı 
yazıp, iki ayrı hamammış gibi gösteriyorsa da yukarıda kayıtlardan her iki ismin 
aynı hamama ait olduğu bu asrın başına kadar da çifte hamam olarak faal halde 
geldiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim Ahmed Nazif Efendi de bu hamamın Meydan 
Kapısı civarında, halk arasında Meydan Hamamı veya Çömlek Hamamı adı ile tanınan 
çifte hamam olduğunu kaydetmektedir.55
21 Temmuz 1322 (M.1906) tarihli, Bölge Müdürlüğü özel 645 no da kayıtlı evrak 
“Kayseri'de Meydan Kapısında kain Hüseyin Bey Cami-i Şerifi (Hacı Kılıç Camii) 
musakkafatından Meydan, nam-ı diğer Çömlek Hamamının bazı mahalleri muhtac-ı 
tamir bulunduğundan mahfuz keşifname mucibince ikibin dörtyüz bir kuruştan 
noksan ile tamirine talip olanların evkaf dairesine müracaat eylemeleri hakkında 
iş bu ihale kaimesi bittamam ita kılındı. 21 Temmuz 322” kaydından hamamın bu 
tarihte tamire muhtaç hale geldiğini anlamaktayız.
Nihayet sınırları ve 1865 m2'lik alana sahip olduğu belirtilen hamamın 1933 
tarihli tapu senedinde ise “Vakıf Hüseyin Bey'in 954 tarihli vakfiye ile hamam 
olarak Hacı Kılıç Camii-i şerifi imam ve hatip müezzin ve sair masraflarının 
teminine meşruten vakfetmiş olduğu ve bu şeriat-i vakıf mücibince de hamam 
olarak idare etmekte iken 322 senesinde yıkılarak arsa haline geldiği Evkaf 
Müdürlüğünün 26/9/933 T. ve 16 nolu tezkeresi ve tapu ko****misyonunun 2110/ 933 T. 
ve 227 nolu kararından anlaşılmağla tescil edilmiştir” kaydı bulunmaktadır. Aynı 
tapu gayrimenkulün malikinin adı “Hüseyin Bey bini Sinan Bey Şahsiyeti 
Maneviyesi” olarak yazılmıştır (Resim 10). Görüldüğü üzere 1322 H/ M.1906 
yılında tamire ihtiyaç gösteren hamam 1332 H/ M. 1916 yılında harap olup yeri 
arsa haline gelmiştir. Kayseri Vakıflar Memurluğunun 5.1.1938 gün ve 4865/2 sayı 
ile Vilayet Makamına yazdığı yazıda (bu tarihte Vali Belediye Başkanlığına da 
bakmaktadır) 30.5.1934 tarihinde Belediyece Camiine mevkuf Çömlek Hamamı 
arsasının üç sene geçtiği halde menafü umumiyeye terkedilmediği ve olduğu gibi 
bırakıldığı için istimlak kanununa göre Belediyenin mal sahibine yani vakıflara 
iadesini talep etmiştir. Buna karşılık Vilayetin 17.1.1938 tarih ve 124/69 
sayılı yazısında ise kanuna göre Evkaf İdaresinin arsayı geri almaya hakkının 
olmadığı bildirilmiştir. Bu arada 26.10.937 tarih ve 2004/166 sayılı, Kayseri 
Tapu Müdürlüğünün Vilayet makamına yazdığı yazıda sınırları belirtilen Vakıf 
Çömlek Hamamı arsasının menafi-i umumiye kararı mucibince Belediye namına 2000 
TL. bedelle Evkaftan istimlak olunduğu, bu arsanın bir kısmının istasyon yoluna 
kalbedilmiş olduğu, arsadan yol fazlası kalan 806 metre murabba kısmının ise 
özel şahıs mülki ile trampa edilmesinin vakıfların talebi olmadığı için 
yapılamadığı belirtilmiştir.
Bütün bu yazışmalardan ve hamamın İstasyon Caddesi üzerinde bugünkü yerinde 
yapılan araştırmadan anlaşıldığına göre 1916 yılında harap olan hamamın 
kalıntılarının bulunduğu alan 1934 yılında belediyece istimlak edilerek, 
arsasının büyük bir bölümü (1059 m2), genişletilerek çift yol haline getirilen 
İstasyon Caddesine katılmış, diğer kısmı (806 m2) da bu yolkenarına yapılan yeni 
binaların arsalarının bir bölümünü oluşturmuştur. Bugün bu hamamda 
yıkandıklarını dahi hatırlayan çok yaşlılar olduğu gibi, kalıntılarını bilen bu 
mahelleden orta yaşlı birçok kimse bulunmaktadır.Yukarıda zikri geçen, 
Gabriel'den alınma 7 nolu resimde Paşa Hamamı gibi bu hamamında eski evler 
arasındaki kubbeleri görülmektedir.
Hüseyin Bey'in Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde 1961 numaralı defterin 298. 
sahife ve 50. sırasında kayıtlı Ramazan 954 H/ M.1547 tarihli vakfiyesinde, 
zamanla harap olan Kayseri'deki Hacı Kılıç Camiini56 tamir ettirip buraya 
Sarımsaklı (şimdiki Bünyan İlçesi) ve Yorgak (Erkilet yakınında şimdi yok) 
köylerindeki hisselerinin gelirlerini vakfetmiştir. Yine aynı caminin kuzey 
tarafına yaptırdığı imarete de Kayseri'deki Atabey Hamamı olarak bilinen çifte 
hamamı, aynı şehirde başka bir hamamı (Hüseyin Bey Hamamı), Tarsus'ta 40 
hücreden müteşekkil hanını ve hanın yanındaki dükkanları, Kayseri içinde iki 
bahçeyi vakfetmiştir. Hüseyin Bey söz konusu vakfiyesinde cami, medrese ve 
imaret görevlilerine verilecek ücretlerle imaret çalışma şartları ve gelirlerden 
karşılanacak ihtiyaç miktarlarını da be****lirtmiştir. Vakfın mütevelliliğini 
kendisinden sonra kölesine ve onun ailesine bırakmıştır ki bu aileden gelen 
mütevelliler Gesi Beldesi yanındaki Efkere (şimdi Gesi'ye bağlı Bahçeli 
Mahallesi) de zamanımıza kadar gelmişlerdir.
Vakfiyede geçen Hüseyin Bey'in imareti Hacı Kılıç Camii kuzeyinde, şimdi tuvalet 
ve yeşil alan olan yerde idi. Geçen asırda faaliyetten kaldığı için burası 
Güherçile Fabrikası (Baruthane) haline getirilmiştir.57 Sultan Abdülaziz 
zamanında, 1281 (H.1864) yılında yapılan bu değişikliğe ait binanın kitabesinin 
resmi, II. Abdülhamit devrinde tanzim edilen fotoğraf albümlerinden Ankara 
Vilayetinin Kayseri sancağına ait kısmında görülmektedir. Yıldız sarayından 
çıkarılan albümler şimdi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. 
Fabrikalıktan da çıkan bina harap hale gelmiş ve 1960'tan sonra Belediyece 
kalıntılar ortadan kaldırılarak yeri yeşil alan haline getirilmiştir.58
Yine vakfiyede geçen Atabey Hamamı, aslında Selçuklu dönemine ait Lala Camii 
Külliyesinden, halkın bugün Selehattin Hamamı ismini verdiği hamam olup, Hüseyin 
Bey'in burasını satın alarak vakfına dahil ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Hamam 
Kayseri'nin 1500 tarihli vakıf tahririnde “Hacı Musluhiddin Lala Hattatin” 
vakfının emlakı arasında “Hamam-ı Atabek” ismi ile geçmekte iken, aynı vakfın 
1584 yılında Vakf ı Cami-i Musluhuddin Lala ismi ile yapılan tahririnde 
bulunmamaktadır.59 Burada da bu iki tarih arasında hamamın vakıftan çıkarılmış 
olduğu görülmektedir. Atabek ve Lala, Selçuklu ve Osmanlı döneminde kullanılan 
aynı manada bir ünvan olup, şehzadelerin yetiştirilmesi ve onların bir bakıma 
vasilik işini üzerine alan bir görevin ismi idi. Ahmed Nazif Efendi de bahis 
konusu hamamın Lise binası yakınında bulunan Selehaddin Hamamı olduğunu, 1088 
(M.1671) yılında binanın bu defa küçük Hasan Paşa tarafından iki dükkan ile 
takas edildiğini yazmaktadır.60 Hamam daha sonra 19. asır başında kurulmuş 
bulunan Güpgüpzade vakfına geçmiştir ve hâlen bu vakıf mülkiyetindedir. Hamamın 
halk arasında Selahattin ismini alması, herhalde esas banisinin ismi olan 
Musluhiddin'den galat olsa gerektir. Hüseyin Beyin Hacı Kılıç Ca****miine ait bu 
vakıfları 1584 yılı vakıf tahririnde “Evkaf-ı Cami-i Kılıç Beğ” başlığı ile 
kaydedilmiştir61
Hüseyin Bey'in Mimar Sinan'a yaptırmış olduğu hamamdan başka, vak****fiyesinde 
görüldüğü üzere Kayseri'de bir imareti ve Tarsus'ta bir hanı bulunmaktadır. 
Bugün Hamam gibi her ikisi de yıkılıp ortadan kalkmış bulunan bu binaların da 
Mimar Sinan tarafında yapılmış olması ihtimal dahilindedir.
Hüseyin Bey mezarı Hacı Kılıç cami doğusunda mezarlık içinde iken buradan 
İstasyon caddesi açılırken ve çevrede imar uygulaması yapılırken mezarlık 
kaldırılmış, bu mezarda Hacı Kılıç Camii minaresi62 bitişiğine nakledilmiştir. 
Mezar kitabelerini yanlış okuyan Ahmed Nazif ve Halil Edhem, Hüseyin Bey'in 
Kayseri Mirlivası olduğunu yazmışlardır.63 Hâlbuki şimdi minare kaidesine 
tutturulmuş olan taşlar dikkatli okunursa, yer darlığı sebebi ile dikine 
yazılmış olan yer isminin Kayseri değil, Aksaray olduğu görülür. Nitekim 1584 
yılındaki tahrirde Hacı Kılıç Camii vakfı bahsinde O'nun Aksaray beyi olduğu 
açıkça kaydedilmiştir.64 Yine mezar taşına göre H.959/ M.1552 yılında vefat 
etmiş olan Hüseyin Bey'in babasının ismi Sinan Bey'dir. Kanuni devrinde 
929-930-931 (M.1523-1525) yıllarında Karaman Eyaletine bağlı Livaların hasları, 
zeametleri ve timarlarının kayıtlı olduğu, İstanbul Osmanlı arşivinde 392 nolu 
defterde, bu eyalete bağlı Aksaray Sancağında bilfiil mirliva olan Sinan Bey'den 
bahis bulunmaktadır65 Tarih bakımından da Hüseyin Bey'in babası olmaya uygun 
düşen bu zatın daha önce, oğlu Hüseyin Bey gibi Aksaray Sancak Bey'i olduğu, Bey 
ünvanının bu sebeple yazılmış bulunduğu anlaşılmaktadır.
Aksaray sancak beyi Hüseyin Bey Kayseri'deki Hacı Kılıç Camiini tamir ettirip 
buraya vakıflar bağladığına göre O'nun ve ailesinin Kayseri ve bu cami ile bir 
alakalarının bulunduğu ihtimalini akla getirmektedir. Nitekim mezarını da bu 
cami yanına yaptırmıştır.
Hüseyin Bey'in mezartaşı kitabeleri şöyledir:
Baştaşında; Hazihi kabrü'lmerhum el-mağfur es-sahibü'l-hayrat ve'l hasenat 
Hüseyin Beğ bin Sinan Beğ ila rahmet'illahi Emir-i Liva-i Aksaray
Ayaktaşında; İntikale min darül-fena ila darü'lbeka fi Şehr-i Ramazan-ül mübarek 
sene tis'a hamsin ve tis'amie
Tercümesi; Bu kabir merhum, mağfur, hayrat ve hasenat sahibi Sinan Bey'in oğlu, 
Aksaray Sancak beyi Hüseyin Bey'indir. Allah rahmet eylesin. Geçici alemden 
daima aleme doküzyüz ellidokuz senesi mübarek Ramazan ayında intikal etti.
IV. MİMAR SİNAN'IN VAKFİYESİNDE BULUNAN KAYSERİ'DEKİ HAYRATI VE EMLAKI
Mimar Sinan'ın kendisine ait hayratı için hayatında yapmış olduğu vakıfları ve 
bunun için tanzim ettirdiği bir de vakfiyesi bulunmaktadır. Vakıflar Genel 
Müdürlüğü Arşivinde 576(7/1) nolu Vakfiye-i Sabi Mükerrer Mücedded İstanbul adlı 
defterin 23-28. sayfalarında ve 14. sırasında kayıtlı olup, ancak tarihi 
bulunmayan bu vakfiyede Mimar Sinan'ın Kayseri'deki vakıflarına ait şu bölüm 
bulunmaktadır:
“Kayseri'ye Sancağında Ağırnas nam karyede rıza'en L'illahi teala bina eylediği 
çeşmeyi vakfetti. Ve mezkur çeşmenin kurbünde tülen ikiyüz altmış zira ve arzen 
yüz altmış zira arz-ı memlukesini vakıf etti. Ta ki çeşme-i mezbureye gelen 
hayvanat orada istirahat edeler.
Ve dahi Kazay-ı Kayseri ye tevabünden Gergeme nam karyenin alt yanında Alagöz 
Değirmeni ayağında, bir canibi Budak Mezraası ve bir tarafı tarik-i am ile 
mahdut olan mevzide vaki bir ev içinde dayir olan dört göz değirmenin her bir 
gözü için miriye ait olan otuz akçe resmini Pardişah-ı alem-penah hazretleri 
mezbur vâkıfa temlik edip yedine temlikname-i şâhî sadaka buyurduğundan sonra 
mezbur vâkıf zikrolunan rüsumu vakf ve habs eyledi” .65
Görüldüğü üzere Mimar Sinan doğduğu köye çeşme ve etrafında hayvanların 
dinlenmesi için yaklaşık 23.000 m2'lik alan (bir zira 75 cm) vakfetmiştir. 
Kasaba batısında bulunan Koramaz Dağı eteğindeki Holluvan Deresi'ndeki kaynaktan 
10 km'lik özel kanalla getirilen bu su üzerinde bugün üç çeşme bulunmaktadır. 
Yapıları sonradan çok değişikliğe uğrayan çeşmeler biri Sinan, diğerleri 
Sinan'ın akrabaları olduğu belirtilen Karagöz ve Ağa Pınarı isimleri ile 
anılmaktadır. Çeşmelerin birinin etrafında vakıf olarak bulunması gereken geniş 
alan Kasabalılarca işgal edilmiştir. Çeşmelerin de mülkiyetleri köy tüzel 
kişiliğine yazılmışken son yıllarda Kasaba Belediyesi ile de anlaşarak 
tarafımızdan mülkiyetleri “Mimar Sinan Vakfı” olarak değiştirilmiş ve 9 pafta, 
769 parsel, 10 pafta, 676 parsel ve 1237 parsel noları ile tapuya 
kaydedilmiştir. Yine bunlardan birisi etrafında boş olan Maliye hazinesine ait 
2848 m2'lik alan da açılan dava neticesi Mimar Sinan Vakfı adına 10 pafta 677 
parsel numarası ile tescil edilmiştir. Böylece herhalde Mimar Sinan'ın 
vakfiyesinde bulunan emlaktan sadece Ağırnas'takiler bugün kendi adına kayıtlı 
hale getirilmiştir.
Padişahın kendisine vergi gelirini temlik etttiği dörtgöz değirmenin bulunduğu 
Gergeme, bugün Bünyan ilçesinin Doğanlar Mahallesinin eski ismidir. Buradan 
geçen Sarımsaklı (Bünyan'ın eski ismi Sarımsaklı idi) suyu üzerinde olması lazım 
gelen bahis konusu değirmen veya kalıntısı bugün mevcut bulunmamaktadır. 
Sözkonusu değirmenin yeri ve ne zaman yıkılıp ortadan kalktığı hakkında yapmış 
olduğumuz araştırmadan bir netice elde edilememiştir. Çevresinde geçen yer 
isimleri de bugüne intikal etmemiştir.
V. MİMAR SİNAN DEVRİNDE KAYSERİ'DE YAPILMIŞ BULUNAN VE MİMAR SİNAN'A AİT OLMAYAN 
DİĞER BELLİ BAŞLI ESERLER
Mimar Sinan döneminde tabiî ki sadece yukarıda bahsi geçen eserler 
yaptırılmamıştır. O dönemde, yine daha çok vakıf olarak vücuda getirilmiş, bir 
kısmı sağlam olarak zamanımıza kadar gelebilmiş önemli eserler bulunmaktadır. 
Bunlar arasında bilinen belli başlı eserler kronolojik sıraya göre şöyledir.
l. Bedesten: 1497 yılında Kayseri Sancak Beyi Mustafa Bey tarafından yapılan bu 
bina66 aslında Mimar Sinan'ın çocukluk çağında yapılmış olması sebebiyle onun 
dönemine mal edilemez. Ancak yukarıdaki başlık altında bu binadan başlamayı 
uygun bulduk. (Kayseri'nin Selçuklular döneminde de isminden dolayı “Eski 
Bedesten Mahallesi” ismini alan mahallesinde bir be****desten bulunmakta idi. 
Klâsik Selçuklu portaline sahip bedesten harabe haline gelmiş ve özel şahıs 
mülkine geçmiş, kalıntıları maalesef 1983 yılında ortadan kaldırılmıştır. Şehrin 
Osmanlılara geçmesinden kısa süre sonra burada yapılan bu yapıdan şehrin gelişen 
ticarî ve iktisadî potansiyelini anlamak mümkündür. Kubbeli ve geniş orta 
bölümle tonozlu çift yan bölümlerden oluşan bedesten bugün kapalı Çarşının 
batısında çarşıya dahil olarak, faal haldedir. Binayı yaptıran Mustafa Bey, II. 
Bayezit'ın hizmetlilerinden olup, aynı zamanda, Hançerli lakabı ile anılan 
torunu (Şehzade Mahmud'un kızı) Fatma Sultan'ın kocasıdır67 ki bedesten vakıf 
kayıtlarına Hançerli Fatma Sultan vakfı olarak kaydedilmiştir.
2. Kadı Hamamı: Bu asırda Kayseri'de yapıldığını tesbit ettiğimiz diğer bir 
yapıda 1542 yılında yapılan Kadı Hamamıdır. Bu gün de faal olan Hamam, Kanuni 
döneminde Kayseri kadısı olan Bedreddin Mahmud tarafından yaptırılmıştır.68 Kadı 
Mahmud yaptırmış olduğu bu çifte hamamdan başka, bugünkü kapalı çarşının bir 
bölümünün yerine büyük bir çarşı ve Hatuniye Medresesi yanınada bir mescid 
yaptırmıştır. Kadı Mahmud'un vakfiyesinde kütüphane vakfettiğine dair de 
bilgiler bulunmaktadır.
3. Barsama Camii: Mimar Sinan'ın Mimarbaşı olduğu dönemde Kayseri'de yapılmış bu 
cami bugün maalesef kalıntıları ortadan kalkacak şekilde harap olmuştur. Üstün 
sanat değerini haiz bu yapı Kayseri-Sivas-Malatya, Maraş yolu üzerinde, 
Kayseri'ye 24 km mesafede eski Barsama yeni Çavuşağa Köyü yanında yol üzerinde 
1567 yılında yaptırılmıştır.60 Musa Paşa'nın kızı, Memiş Bey'in zevcesi 
Mahpeyker Hatice Hatun tarafından yaptırılan Camiin yanında bir de kervansaray 
olabileceği, ancak bununda bugün tamamen yıkılarak ortadan kalkmış olması 
ihtimal dahilindedir.