|
|
|
Ter nedir ve nasıl oluşuyor
Ter ,hepimizin bedeninde mevcut olan yaklaşık 2,6 milyon ter bezi tarafından salgılanıyor.
Ter bezleri bütün bedenimize dağılmıştır ,ama sadece dudaklarımızda, meme uçlarımızda ve dış genital organlarımızda ter bezi yok ! Bir düşünün hele buralarda da ter bezi olsa idi, halimiz nice olurdu. Anne sütünü emen bebek sütle beraber tuzlu teri de emmek zorunda kalsa idi örneğin.. Konuşurken habire terleyen dudakları silmek zorunda kalsa idik,terden rujlarımız aksaydı,sigaralar ıslansaydı nasıl olurdu acaba? Son ter bezi olmayan bölgemiz hakkında ise yorum yapmama hakkımı kullanıyorum.
Ter bezi aslında hücrelerden oluşmuş ince bir boru. Ama bu boru derimizin içerisinde yumak gibi kıvrılmış durumda ve derimizin üst kısmındaki minicik gözeneğe aynı ince boru ile bağlanıyor. Sempatik sinir sistemimize ait sinir hücreleri de ter bezlerimize bağlı.
İki çeşit ter bezimiz var, 1- Eccrine ve 2-Apocrine
Eccrine bezlerinin temel fonksiyonu ortam sıcak olduğunda ya da fiziksel aktivite sırasında beden ısımızı aynen bir termostat gibi dengelemektir.Eccrine bezler,doğumdan itibaren aktiftir, tüm bedenimizde yaygındır ama en sık bir şekilde avuç içlerimizde, ayak tabanlarımızda ,alnımızda bulunur. Avuç içlerinde ve ayak tabanlarında oluşan zihinsel ve duygusal terlemelerden de eccrine bezler sorumludur.. Sınav heyecanı ile alnımızdan boncuk boncuk terlememiz de bu yüzdendir. Salgılanan terin %99'unu aslında eccrine bezler oluşturur. Eccrine bezlerin salgıladığı terde proteinler ve yağ yoktur.
Ter aslında kimyasal bir bileşik,içinde sodyumklorür, potasyum, üre yağ ve protein gibi maddeler var.
Apocrine bezlerimiz ise koltuk altı, genital bölge ve yüzde bulunmakta ve genelde bir kıl dibine açılmaktadır.Koltuk altımızdaki apocrine bezlerimiz eccrine ter bezlerinden 10 misli daha fazladır.Yağlı ve proteinli bileşikler içerdikleri için bu ter leke de yapar koku da.Ancak apocrine bezler ergenlik ile beraber aktif hale geçer ve ter salgılamaya başlarlar.
Bebekler mis gibi kokar
Sevgili yavrunuzun bebekken mis gibi kokması, sonraları habire banyoya sokmak için uğraşmanız bu yüzdendir.
Ter sıvısı bazı özel genetik rahatsızlıklar dışında,ilk salgılandığında yağlı ve kokusuzdur.Cildimizde doğal olarak bulunan bakteriler hemen aldehidler, aminler gibi bileşikler oluşturur,işte o zaman kokarız. Bu kokuyu önlemek için sabun, duş jeli, deodorantlardan tutun, çeşitli maddelerle muamele edilmiş tekstil ürünlerine kadar çok büyük bir sanayi vardır, arge çalışmaları son hız devam etmektedir. TVlerde her an bu konu ile ilgili bir reklam izleyebilirsiniz.Aslında en temel yapılması gereken şey sıkça yıkanmak olsa da,modern insanın bu konuda deodorantlardan yardım alması da bir medeniyet göstergesidir.Kötü kokan bir kişi her durumda iticidir.
Ama gene de halimize şükretmek gerek, geçenlerde genetik bir rahatsızlık nedeni ile bayat balık gibi kokanlarla ilgili bir haber okudum. Beterin beteri var demek ki..TMAU (Trimethylaminuria) genetik hastalığı nedeni ile tüm yaşamları perişan olan bilinen 600 hasta varmış dünyada. Ne diyeyim, iyi kokmalar dileyeyim.
Bazı karaciğer hastaları da ,karaciğerin kokan maddeleri ayrıştıramaması sonucu amonyak benzeri koku salarlar.
Şöyle diyebiliriz aslında, sağlıklı ve temiz insan güzel kokar..
Terlemede giydiğimiz giysilerin kumaş özellikleri de önemli elbette. Pamuklu ve keten giysiler ile daha az terlediğimizi hepimiz biliyoruz.Gelişen tekstil sanayiinde mikrop üremesini önlemek için özel lifler üretiminde gümüş iyonları bile kullanılmaktadır.
Bu tür üretilmiş çarşafların ve giysilerin hastalıklara karşı ,bakteri üremesini engelledikleri için,koruyucu olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Kulaklarımızın içi terler mi?
Dış kulak yolumuzdaki apocrine bezlerinde değişime uğradığını ve bu serümen bezlerin ,ter yerine kulak salgımızı ürettiğini biliyor musunuz ?
Kulak salgımız da aslında çok yararlıdır, kulağımıza sinek böcek dahil yabancı cisimlerin girmesine engel olur. Marlo Morgan'ın Bir Çift Yürek kitabını okuyanlar, Aborjinlerin bile bu durumdan haberdar olduğunu bilir.
Sevgili eşim KBB uzmanıdır, tüm hastalarına banyodan sonra dış kulak yolunu sadece havlu ile temizlemelerini, pamuk vs sokuşturmamalarını önerir hep. Dış kulak yolunu temizlemek için uğraşıp,kulaktaki o balmumsu maddeyi kulak zarına yapıştıranlarla epeyi uğraşmak gerekiyor sonra..
Biz aslında devamlı terliyoruz,ama çoğu zaman farkına varmıyoruz.
Hem fiziksel hem duygusal aktivitemiz arttığında terlememiz de artıyor.
Dinlenirken ve düşük ısılarda ter bezimiz ter sıvımızın içerisindeki sodyum ve klorinin büyük kısmınız geri emer.Osmotik olarak suyun da büyük kısmı emildiği için biz daha az terleriz.
Fiziksel aktivite sırasında ve sıcak ortamlarda o kadar hızlı ve çabuk terleriz ki, hücrelerimiz sodyum,potasyum ve klorin gibi iyonları geri emecek zaman bulamazlar. Bu terleme nedeni ile oluşan sıvı kaybı yerine konmaz ise özellikle dolaşım sistemimizde aksamalar başlar. Yazın sıcak zamanında özellikle çocuk ve yaşlılarımızı güneşten korumamız ,bol sıvı almamız bu nedenle çok önemlidir.
Bir saatte ne kadar terleriz ?
Maraton koşan bir atlet yada sıcak bir ortamda bir insan ,saatte bir litre ter atabilir.Çölde yaşayan insanların terleme kapasiteleri ise daha fazladır, onlar saatte 2-3 litre ter atabilirler. Bu aşırı terlemeler elbette gün boyu sürmez. Merak etmeyin, çölde çalışmak zorunda kalırsanız, sizinde bedeniniz saatte 2-3 litre ter atabilecek şekilde duruma uyumlanabilir. Ama bu uyumlanma birden olmaz, yaklaşık altı hafta kadar sürer. Onun için " aman dikkat, sen sıcağa alışık değilsin " gibi deyimler kullanılıyor ! Çok sıcakta yeteri kadar terleyemeyenin de dolaşım sistemi tehlikeye girer sevgili dostlar.
Terleyince cildimiz soğur, bu çok basit bir fizik prensibidir. Suyun buharlaşması için daima bir ısı harcanır bu da soğuma sağlar. Bu fizik kuraldan pikniklerde karpuz soğutmak içinde yararlanılır zaten.
Tabii bedenimizi soğutma işleminde solunumumuzun da çok büyük rolü var.
Nem oranı yüksek olduğu zaman çok rahatsız oluyor, boğulacak gibi hissediyoruz.Zira nem nedeni ile zaten doygun olan havada terimiz buharlaşamıyor ve bedenimizi serinletemiyor,yapış yapış oluveriyoruz.
Heyecanlanınca neden terliyoruz ?
TER deyip geçmemek gerek, bizim heyecanlanınca sempatik sinir sistemimiz aktif hale geçer ve böbrek üstü bezlerimizden epinefrin salgılarız.Bu salgı özellikle avuç içlerimizdeki ve koltuk altlarımızdaki ter bezlerini etkiler, ter miktarımız artar. Bu sempatik aktivite nedeni ile cildimizdeki elektriksel rezistans da değişir. İşte yalan makinalarında bu galvanik akım cevabından da yararlanılmaktadır.
Makinaya gerek yok, beden dilini iyi bilen ve iyi gözlemci olanlar karşılarındakilerin doğru mu yalan mı söylediğini anlayabilirler.
Ellerin ve koltuk altlarının duygusal ve fiziksel aktiviteden bağımsız olarak aşırı bir şekilde terlemesine diaforezis yada hiperhidrozis deniliyor. Kişileri toplum önünde zor duruma düşüren ve utandıran bu durumun çeşitli nedenleri olabilir.Hormonal dengesizlikler(menapoz gibi),aşırı çalışan bir tiroid bezi,fazla miktarda kafein almak ve sempatik sinir sisteminin aşırı çalışması terlemenin artmasına neden olabilir.
Nedenine göre hiperhidrozis tedavi edilebilir.Kişisel gelişim metodları yoga ve meditasyon ile sempatik sistemlerine hükmedebilenler terlemelerini azaltabilirler.
Neden saptanamayan hastalar dahi bugün botoks uygulaması gibi teknikler ile aşırı terlemenin önüne geçebilmektedirler.
Terlemek bizim toksinlerimizi atmamıza da yardımcı oluyor biliyorsunuz.Pek çok hastalıktan şöyle bir ter attıktan ,bağışıklık sistemimiz harekete geçtikten sonra şifa buluyoruz,unutmayalım.
Ter bezlerini de etkileyen bir hastalık-Kistik Fibrozis
Terlemeden bu kadar bahs edip de,oldukça sık görülen genetik hastalıklarından olan kistik fibrozis’ e değinmeden olmaz.
Ailevi geçişli bu hastalıkta ter bezleri, akciğer,pankreas,barsak gibi dış salgı bezlerimizin olduğu organlar etkilenir.
Salgıların özelliği ve kıvamı değiştiği için bu çocuklar özellikle akciğer problemleri yaşar, normalde ,sekresyonlarla devamlı temizlenen solunum yollarında oluşan tıkaçlar nedeni ile soluk alıp vermekte zorluk yaşarlar. Aynı şekilde pankreas ve barsaklardaki salgıların yetersiz oluşu nedeni ile gıdalardan yeteri şekilde yararlanamaz, gelişim geriliği gösterirler.Zaten günlük kaka miktarları ve sayısı artmıştır, aşırı gaza bağlı karın şişliği ve karın ağrıları çok olur. Terle fazla tuz attıkları için sodyum yetersizlikleri yaşarlar. Çocuğun terinin çok tuzlu olması ,sık ve devamlı hırıltılı öksürük yada hasta kardeşlerinin olması halinde bu hastalıktan şüphenilmeli ve bir uzmana başvurulmalıdır.
Eğer ailede bilinen bir kistik fibrozis taşıyıcılığı var ise gebeliğin 11. yada 16.-17. haftalarında amnion sıvısından alınan örneklerle bebeğin hasta olup olmayacağı belirlenebilir.
ALIN TERİ ise çok kutsal bir ter, çalışıp çabalamayı ve üretmeyi simgeliyor.
Alın teri ve emekle kazananlara bereket diler ,küçüklerimin gözlerinden, büyüklerimin ellerinden öperim ! Hepiniz sevgi ve IŞIKla kalınız..
SEMİZOTU - Portulaca oleracea (Purslane)
Hindistan ve Ortadoğu da çok eskiden beri sebze olarak tüketilmektedir.
Eski çağlarda büyü bozan bitkilerden kabul edilir ve kötü ruhlardan korunmak için yatak kenarlarına serpilirdi. Barut yanıklarında da lapası ilaç olarak kullanılırdı.
Avustralyalı Aborjinler semizotunu bol miktarda tüketirler.
Çok kolay üreyen bu bitki artık ıspanak gibi kültür olarakta yetiştirilmektedir.
Hipokrat zamanında beri hekimlikte kullanılan Semizotunu , Galen,Theophrastus ve Dioscorides de idrar söktürücü,parazit düşürücü,katartik yani barsakları hızla boşaltıcı olarak kullanılmışlardır. Yaralarda ve iltihaplarda semizotu lapası işe yarar.
Eski Mısırlılar ise semizotunu kalp yetmezliğinde kalbi güçlendirici olarak kullanmışlardır.
Ruslar semizotunu kurutur ve kışında kullanırlar.
İçerdiği Betasyanin ve betaksantin çok güçlü antioksidanlardır ve laboratuar ortamında mutasyon önleyici oldukları tespit edilmiştir.
Bol kalsiyum okzalat içerdiği için böbrek taşı olanlar aşırı tüketmemelidir.
İdrar söktürücü,Skorbüt önleyici,kan temizleyici,nefes açıcıdır
Sebze suyu kuru öksürüklere iyi gelir, suyu aşırı susamayı önler.
Karaciğeri destekler,barsakları korur,kan sulandırıcı etkisi vardır
Mineraller,vitaminler,aminoasitler,ve yağ asitlerinden zengindir.İçerdiği C-vitamini diğer sebze kardeşlerinin 10 mislidir.
Özellikle omega3,omega6, E-vitamini ön maddesi alfatokoferol,beta karoten ve riboflavin de içerir.
Diğer bütün sebzelerden fazla ,örneğin Ispanaktan 5 misli fazla omega-3 içerir,
Yüksek tansiyonda,bağışıklığı güçlendirmede,koroner spazmları önlemede,romatizmal ağrıları ve iltihabı önlemede çok yararlıdır.LDL kolesterolu düşürdüğü ,kanser önleyici etkileri olduğu saptanmıştır.Omega-3 ün alzheimer ın ilerlemesini yavaşlattığını, otizmde yararlı olduğunu hatta antidepresif tedaviyi desteklediğini de biliyoruz.
Omega 3 ,soğuk deniz balıkları dışında fındık fıstıkta da bol bulunur ama unutmayınız ,semizotu bunlardan hem çok daha ucuz hemde çok düşük kalorilidir.
Hem çiğ hemde pişmiş olarak yenebilen bu sebze içerdiği musilaj nedeniyle midenize pansuman yapar
Hücrelerimizin enerji üretmeleri için gerekli olan Ko enzim Q-10 de içerir
İçerdiği diğer mineraller- fosfor ,çinko, silica,manganez,bakır,kalsiyum ve magnezyumdur.
Akdeniz mutfağının en keyifli sebzelerindendir ,salatası, çorbası, zeytinyağlı yemekleri pek lezzetlidir. Sağlıklı bir gıda olan yoğurt ile semizotu biribirine pek yakışır.Minicik siyah tohumlarını sakın atmayınız,onları da tüketiniz.
|