|
|
|
Mudanya Mütarekesi görüşmeleri sırasında teati edilen notalarda barış görüşmeleri için Lozan'da bir konferansın toplanmasına karar verilmişti. Barış görüşmelerine bir tarafta Türkiye, diğer tarafta da İngiltere, Fransa, Japonya, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya katılacaktı. Konferansa Türkiye'nin isteği ve ısrarı üzerine , Boğazlarla ilgili meselelerin görüşmelerine katılmak için Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan da davet edilmişlerdi. A.B.D. konferansta gözlemci bulundurmuştu. Bulgaristan'ın Ege Denizi'ne bir çıkışı olması konusu görüşüldüğü zaman bu devletin temsilcisi de görüşmelere katılmıştı.
Konferans genel oturumuna 21 Kasım 1922 'de başlamıştır. Görüşmeler 4 Şubat 1923'de kesintiye uğramış, 23 Nisan 1923'de tekrar başlamış ve barış anlaşması ve bununla ilgili diğer belgeler 24 Temmuz 1923'de imzalanmıştır. Görüşmeler sırasında taraflar arasında birçok mektup teatisi olmuştur.
A-LOZAN KONFERANSI İÇİN YAPILAN HAZIRLIKLAR
Barış görüşmelerinin başlaması öncesinde Ankara, üç önemli sorun ile karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlardan ilki, görüşmelerin nerede ve ne zaman yapılacağıdır. TBMM Hükumeti, daha Mudanya görüşmeleri devam ederken batılı devletlere verdiği bir nota ile barış konferansının 20 Ekim'de İzmir'de toplanmasını teklif etmiştir[1] . Ancak müttefikler bu görüşe itibar etmemişler ve konu ile ilgili olarak kendi aralarında görüşmelere başlamışlardır. Sonuçta tarih olarak 13 Kasım'da, yer olarak ise Lozan'da karar kılmışlardır. 27 Ekim tarihli bir nota ile TBMM ve İstanbul Hükumetleri'ni ayrı ayrı konferansa davet etmişlerdir[2].
Verilen bu nota ile sorun çözümlenirken, başka bir sorun ortaya çıkmıştır. Müttefiklerin hem İstanbul Hükumeti'ni, hem de TBMM Hükumeti'ni davet etmeleri ,Türk ulusunun hangi hükumet tarafından temsil edileceği sorununun doğmasına yol açmıştır. M. Kemal Paşa kısa bir süre önce TBMM Hükumeti'nin Türkiye Devleti'nin tek temsilcisi olduğunu bildirmesine rağmen[3], İstanbul Hükumeti Sadrazamı TevfikPaşa, ortak ilkeler tespit etmek amacıyla bir telgraf çekmiştir. TBMM'nde büyük bir tepkinin doğmasına neden olan telgraf şöyledir :
"Konferansa hem Babıalî, hem de Büyük Millet Meclisi davet edilmiştir. Babıalî ile TBMM arasında gerçek bir ikilik düşünülemez. Babıalî, tüm baskılara rağmen Sevr Anlaşması'nı onaylamamış ve işgalin etkisini azaltmak için çalışmıştır. Yüksek vatan menfaatleri uğrunda birlik sağlanması bugün şart olmuştur. Bu yüzden memleketin geleceği ve hakların savunulması konularını müzakere etmek için Büyük Millet Meclisi'nce tayin edilecek bir kişinin özel talimatla gönderilmesi, eğer bu uygun görülmezse heyetimizden Ziya Paşa'nın oraya gönderileceği beyan olunur[4]."
İstanbul Hükumeti'nin konferansa katılmak istemesi ve elde edilen bu büyük zafere ortak olması, zaten kabul edilmeyen İstanbul Hükumeti'nin yanı sıra, saltanat kurumunun da varlığını tartışılır hale sokmuştur. Saltanatı kaldırmak için uygun bir ortam bekleyen M. Kemal Paşa , meclisteki bu yoğun tepkiyi iyi kullanmış ve sorunun tümden çözümü için saltanatın kaldırılmasını gündeme getirmiştir. Nihayet 1 Kasım 1922'de Dr. Rıza Nur ve arkadaşlarının vermiş oldukları teklif mecliste kabul edilmiş ve saltanat kaldırılmıştır. Böylelikle İstanbul Hükumeti'nin Konferansa katılması engellenmiş, daha da önemlisi, 600 yıllık bir hanedanın yönetimi son bulmuş ve cumhuriyet yolu açılmıştır.
Ankara'nın karşılaştığı üçüncü sorun ise TBMM'ni temsil edecek heyetin başkanının kim olacağı sorunudur. Heyet başkanlığı için çeşitli isimler gündeme gelmiştir[5]. Ancak heyet başkanlığı için birçok kişinin aklına gelen ilk kişi, dönemin Bakanlar Kurulu Başkanı olan Rauf Bey'dir. Her ne kadar Rauf Bey anılarında Lozan'a gitmek istemediğini açıklıyorsa da[6] , daha sonraki tavırlarından Lozan'a gitmeyi çok istediği anlaşılmaktadır. Rauf Bey'in heyet başkanlığı istemesindeki temel neden Mondros'tur. Daha önceki yıllarda Mondros gibi olumsuz bir mütarekeye imza koyan Rauf Bey, bu konferansa katılarak hem eleştirilerden kurtulacak, hem de Batılılar ile hesaplaşma imkanı bulacaktı.
Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi Rauf Bey, Fethi Bey ve Kazım Karabekir Paşa ve Yusuf Kemal Bey gibi devrin önde gelen isimleri heyet başkanlığı için akla gelen ilk isimlerdir. Ancak bu konuda belirleyici kişi konumunda bulunan Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa' nın ise aklında çok farklı bir isim vardır. Bu kişi, Mudanya Mütarekesi görüşmelerinden başarı ile çıkan Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'dır. Bu konuda Atatürk şunları söylemektedir :
"Vekiller Heyeti Reisi Rauf Bey , Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ve Sıhhiye Vekili bulunan Rıza Nur Bey gidecek Heyet-i Murahhasa'nın tabiî azası görünüyordu. Ben bu hususta kati kanaat ve kararımı tespit etmemiştim. Ancak Rauf Bey'in taht-ı riyasetinde bulunacak heyetin bizim için hayati meselede muvaffak olacağına emin olamıyordum. Rauf Bey'in de kendinin zayıf görmekte olduğunu hissediyordum. Müşavir olarak İsmet Paşa'nın kendisine terfikini teklif etti. Bu teklife dermeyan ettiğim mütalaada, İsmet Paşa reis olursa, azamî istifade temin olunacağına ben de kanî im, dedim[7]." Burada Atatürk'ün İsmet Paşa'yı Rauf Bey'e tercih ettiği görülmekle beraber, İsmet Paşa hakkında da kesin kararını veremediği , daha sonraki sözlerinden anlaşılmaktadır.
Bu konuda Mustafa Kemal Paşa'nın İsmet Paşa'yı tercih etmesinde ve Rauf Bey'i tercih etmemesinde birtakım etkenler rol oynamıştır. Her şeyden önce Rauf Bey'in Bakanlar Kurulu Başkanı olması, onun Lozan'a gitmesini engellemekteydi. Çünkü diğer devletler Dışişleri Bakanlığı düzeyinde temsil edilirken Türk tarafının Bakanlar Kurulu Başkanlığı düzeyinde temsil edilmesi mümkün değildi. Öte yandan M. Kemal Paşa, kendisinin katılmadığı bir konferansa çok güvendiği bir kişinin gitmesinden yana idi. Rauf Bey'e bu konuda fazla güven duyduğu söylenemezdi . Oysa İsmet Paşa, kendisini Mudanya'da kanıtlamış ve M. Kemal Paşa'nın kafasındaki barışı her yönüyle gerçekleştirecek bir kişi idi. Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa'nın barış ile ilgili düşüncelerine karşı çıkabilir ve kendisine göre kararlar alabilirdi.
Bu gelişmelerden sonra Atatürk, zaten delegasyon başkanlığı için "En iyi İsmet Paşa'nın yapabileceği"ni kendisine söylemiş olan Dışişleri bakanı Yusuf Kemal Bey'e özel ve gizli bir şifre yollayarak, Dışişleri Bakanlığı'ndan istifa etmesini ve yerine İsmet Paşa'nın geçmesine onay vermesini rica etti. Yusuf Kemal Bey bunu kabul etmiştir. Böylece İsmet Paşa 'nın heyet başkanlığı için hiçbir engel kalmamıştır. Diğer delegeler ise Trabzon milletvekili Hasan (Saka) Bey ile, Sinop milletvekili Rıza Nur Beyler idi.
Bu arada İsmet Paşa'nın hiçbir şeyden haberi yoktur. Rauf Bey'in kendisini müşavir istemesi, Yusuf Kemal Bey'in delegasyon Başkanı görevinin en iyi İsmet paşa tarafından yapılacağının Atatürk'e bildirmesinden bilgisi bulunmamaktadır. Onun içindir ki Atatürk, "İsmet Paşa'ya emrivaki halinde Hariciye Vekili olacağını ve ondan sonra da barış konferansına heyet başkanı olarak gideceğini söyleyince, İsmet Paşa buna şaşırmış ve bu kadar sorumlu bir görevi kabul etmek istememiş ve asker olduğundan dem vurmuştur. Sonunda Atatürk'ün tabiriyle "teklifi bir emir telakki ederek muvataat göstermiştir."
Türk heyeti Lozan'a hareket etmeden önce hükumet tarafından bir talimatname verilmiştir. 14 maddeden oluşan talimatnameye göre; özellikle Ermeni yurdu ve kapitülasyonların kaldırılması konularında taviz verilmemesi istenmiştir[8]. Talimatnamenin verilmesi ile tüm hazırlıklar tamamlanmış ve Türk heyeti Ankara'dan ayrılmıştır[9].
B) GÖRÜŞMELERİN BAŞLAMASI VE LOZAN KONFERANSI'NIN
BİRİNCİ DÖNEMİ
Lozan'da Hotel du Chateu'da yapılan toplantılarda müttefik devletlerin temsilcileri, bir- iki hafta zarfında bir barış anlaşmasının hazırlanabileceğii ümit ediyorlardı. Batılı devletlerin temsilcileri, konferansın oldukça kolay geçeceği düşüncesiyle gelmişlerse de [10], daha ilk günkü konuşmalarda[11] bu düşüncelerinde yanıldıklarını görmüşlerdir. Her iki tarafın da taban tabana zıt amaçlar için Lozan'a gelmiş olmaları ve bunu her fırsatta dile getirmeleri, konferansın çok zor geçeceğinin habercisi olmuştur. Ancak İsmet Paşa'ın Türk çıkarlarını ısrarla savunması karşısında görüşmeler sekiz ay sürmüştür. Lozan görüşmelerinin uzun sürmesinin başlıca nedenlerini şu şekilde özetlemek mümkündür :
1- Konferansta Türkiye'nin tutumu açık ve kesin idi. Türkiye sadece her uygar millet gibi kayıtsız ve şartsı bağımsızlık istiyordu. Müttefikler ise yüzyılların kökleştirdiği alışkanlıklarla Türk isteklerini kolay kolay kabul etmemişler ve eski düzeni başka yollardan sürdürmeye çalışmışlardır.
2- Türkiye, yeni barış düzenini milletlerarası hukukun ilkelerine dayandırmaya çalışıyordu. Batılı devletlr ise Osmanlı'ya kabul ettirilen Sevres Anlaşması'nı esas almışlar ve katlandıkları "fedakarlığı" [12], bu anlaşmada yapılan değişikliklerle ölçmüşlerdir. Bu yüzden iki tarafın temel aldığı ölçülerde temel farklar bulunuyordu.
3- Müttefikler Türkiye'yi kendilerine karşı yenilmiş ve Yunanistan'a karşı yenmiş bşir devlet sayıyorlar ve bütün işleri buna göre düzenlemek istiyorlardı. Türkiye ise bağımsızlığı için savaşmış ve bunda başarıya ulaşmış bir devlet olarak, bu başarıyı bütün devletlere kabul ettirme çabası veriyordu.
Lozan Konferansı gecikmeli olarak[13] 20 Kasım 1922'de başlamıştır. Görüşmelerde, İngiltere Lord Curzon, Fransa Camille Barrere, İtalya ise Marki Garroni başkanlığındaki heyetler tarafından temsil edilmişlerdir. Bunun yanı sıra, Yunanistan Venizelos, Boğazlar ile ilgili görüşmelere katılmak için, Sovyet Rusya ve Çiçerin tarafından temsil edilmişlerdir. Ayrıca A.B.D. de gözlemci sıfatıyla konferansa katılmıştır.
Konferansın ilk döneminde heyet ile hükumet, bir başka deyişle İsmet Paşa ile Rauf Bey arasında ciddi bir görüş ayrılığı çıkmamıştır. İsmet Paşa, konferans boyunca her akşam , görüşmelerden sonra Ankara'ya rapor vermiş ve duruma göre yeni talimatlar istemiştir[14]. Ancak bu telgrafların sağlıklı olarak yerine ulaştığını söylemek mümkün değildir. Bu dönemde heyet, M. Kemal hükumetin desteğini almakla birlikte, 2. Grubun baskısını devamlı üzerinde hissetmiştir. Heyete, 2. Gruptan kimsenin alınmaması, bu grubun heyete karşı katı bir tavır takınmasına neden olmuştur [15]. 2. Grup milletvekillerinin sert eleştirileri karşısında Rauf Bey, İsmet Paşa'yı ve heyeti savunmak zorunda kalmıştır.
Birinci dönemdeki görüşmelerde, Türk tarafı İngiltere ile Musul ve Boğazlar, Fransa ile kapitülasyonlar ve imtiyazlar, İtalya ise kapitülasyonlar, adalar ve kabotaj gibi konularda büyük bir çatışma içerisine girmiştir[16]. Ayrıca Yunanlılar da tamirat, Trakya ve mübadele sorunlarında zorluk çıkarmışlardır. Bu devletler arasında tatmin edilmesi en zor olan İngiltere idi. Esasen daha Milli Mücadele sırasında gerek İtalya, gerek Fransa, Türkiye'nin göstermiş olduğu gayreti daha iyi anladıklarını davranışlarıyla ortaya koymuşlardır. Konferans görüşmelerinin başlangıcında İsmet Paşa, bu devletlerin temsilcileri tarafından kısmen desteklenmişti. Konferansın ilk döneminde en çetin tartışmalar İngiltere ile olmuştur. İngiliz donanmasının İstanbul'da, diğer İngiliz kuvvetlerinin de Musul'da bulunması, Türkiye için bir tehlike oluşturuyordu. Bu nedenle, konferansın ilk kısmında özellikle İngiltere ile olan anlaşmazlıklar üzerinde durulmuş ve bu sorunlar kısmen halledilmiş ya da hal yoluna gidilmiştir. Öte yandan Fransa'yı doğrudan ilgilendiren malî ve iktisadî sorunlar halledilememiş, hatta Osmanlı borçları yüzünden çıkan uyuşmazlıkların çözümü, konferansın sona ermesinden itibaren uzun bir süre sürüncemede kalmıştır. Osm. Dev. Sırada Fransa'nın Almanya sorunu ile karşı karşıya bulunması, bazı konularda Türkiye'ye karşı daha yumuşak davranmasına neden olmuştur. İtalya ise Onikiada kendisine verildikten sonra Türkiye üzerindeki iddiaları konusunda kısmen tatmin edilmiş oluyordu.
İsmet Paşa'nın Lozan 'da karşılaştığı sorunlardan biri de Sovyet Rusya ile müttefikler arasında Boğazlar'ın gelecekteki statüsü konusunda beliren görüş ayrılıklarından faydalanarak Türkiye'nin çıkarlarını savunmak olmuştur. Konferansın sürdüğü sırada İsmet Paşa hemen hemen her gün Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin ile temas etmiş, Boğazlar sorunu ve diğer konularda kendisiyle görüşmelerde bulunmuştur. Türkiye'nin ve müttefiklerin karşılıklı tavizlerde bulunarak barışın esasları üzerinde anlaşmaya varmaları ihtimallerinin belirmesi, Sovyetleri zaman zaman endişeye düşürmüştür. Öte yandan, İsmet Paşa'nın Sovyetler ile işbirliği yapma ihtimali , Müttefikler için endişe verici oluyordu.
İşaret etmek gerekir ki, İsmet Paşa Sovyet temsilcilerle dostane ilişkileri
sürdürmekle beraber , bu devlete hiçbir zaman tabî olmamıştır. Çiçerin, konferansta Boğazlar'ın Karadeniz'e kıyısı olmayan devletlerin gemilerine kapalı tutulmasını sağlayabilmek için, bu su geçitlerinin tamamen Türk kontrolüne tabi tutulmasını savunmuş, "Kraldan fazla kralcı" davranmıştır[17]. Oysa Türk temsilcileri Türkiye lehine yapıla tav,izlere karşılık olarak Boğazlar konusundaki İngiliz tezini kısmen benimsemişler ve su geçitlerinin bütün devlet gemilerine açılmasını kabul etmişlerdir. Konferansta kabul edilen Boğazlar rejimi, Türkiye ile Sovyetler'in arasını açtığı için bazı çevrelerde Curzon'un bir zaferi gibi gösterilmek istenmiştir. Oysa tespit edilen Boğazlar rejiminin, Türkiye'yi Sovyetler'e tabi olmaktan çıkaran bir sonuç sağlaması bakımından İsmet Paşa'nın bir zaferi sayılması gerekir.
Musul, D. Trakya (Karaağaç), maliye, kapitülasyonlar ve Yunan tamiratı sorunlarında, Şubat 1923'e gelinmesine rağmen hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Sonuçta görüşmeler çıkmaza girmiş ve 4 Şubat'ta konferans kesilmiş; böylece görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmış ve Türk heyeti de diğer heyetler gibi Lozan'dan ayrılmıştır
Konferansa İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon başkanlık ediyordu. Başlangıçta Musul meselelerinde Curzon, hep Türkiye aleyhine karar alınmasını sağlamıştır. İsmet Paşa konferansa, ilk davet edilen ülkelerden başkasının alınmamasını, komite başkanlıklarından birinin Türkiye'ye verilmesini, bir Türk'ün Genel Sekreterlik Yardımcılığı'na atanmasını istedi. Tüm bunlar reddedildi. Amerikan delegelerinden diplomat Grew : "İsmet Paşa'ya sempati duydum. O, Muzaffer bir milleti temsil ediyordu fakat kendisine yenilmiş bir düşman muamelesi yapılıyor ve delegasyonuna konferansın organizasyonunda hiçbir saygı gösterilmiyordu[18]." Demektedir. Lord Curzon sadece Ukrayna ve Gürcistan'ın, Boğazlar Meselesi görüşülürken söz sahibi olmaları konusunda İsmet Paşa'nın görüşünü kabul etti.
Konferansın ilk döneminde heyet ile hükumet, bir başka deyişle İsmet Paşa ile Rauf Bey arasında ciddi bir görüş ayrılığı çıkmamıştır. İsmet Paşa, konferans boyunca her akşam görüşmelerden sonra Ankara'ya rapor vermiş ve duruma göre yeni talimatlar istemiştir[19]. Ancak bu telgrafları sağlıklı bir şekilde yerine ulaştığını söylemek mümkün değildir. Rauf Bey zaman zaman telgrafların geç ve yanlışlarla dolu olarak geldiğinden yakınmaktadır[20]. Bu dönemde heyet, M. Kemal ve hükumetin desteğini almakla birlikte, "İkinci Grup"un baskısını sürekli üstünde hissetmiştir. Heyete, bu gruptan kimsenin alınmaması, bu grubun heyete karşı katı bir tavır takınmasına neden olmuştur[21]. Bu grubun sert eleştirileri karşısında Rauf bey, İsmet Paşa'yı ve heyeti savunmak zorunda kalmıştır[22].
C)KONFERANSIN KESİNTİYE UĞRADIĞI DÖNEMDE TÜRKİYE'DEKİ OLAYLAR
4 Şubat- 23 Nisan 1923 tarihleri, Lozan Konferansı'nın kesintiye uğradığı dönemdir. Bu dönemde bir yandan konferansın yeniden başlayabilmesi için çalışmalar yapılırken, diğer yandan Türkiye'de konferans ile doğrudan ya da dolaylı olarak bir takım gelişmeler göze çarpmıştır.
Konferans ile dolaylı d olsa ilgisi olan olaylardan ilki, İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi 'dir. 17 Şubat 1923'te toplanan bu kongre, TBMM Hükumeti'in ekonomik görüşlerini ve barış koşullarını batıya iletmesi açısından önemli vesile olmuştur. Kongrede yabancı sermayeye karşı olunmadığı ve sosyalist ekonominin benimsenmediği gibi ilkeler sıkça vurgulanarak kapitülasyonlardan ve imtiyazlardan vazgeçmek istemeyen batılı devletlere bu yönde mesajlar verilmiştir.
İktisat Kongresi'nin devam ettiği günlerde Lozan'daki Türk heyeti Ankara'ya ulaşmıştır. İzmir İktisat Kongresi'nden dönen M. Kemal paşa ile İsmet Paşa'nın Eskişehir 'de buluşarak birlikte Ankara'ya gelmeleri ve İsmet Paşa'nın hükumet ile meclisten önce M. Kemal Paşa'ya açıklamalarda bulunması, bazı çevrelerce hoş karşılanmamıştır[23].
27 Şubat'tan itibaren mecliste Lozan Konferansı ile ilgili görüşmeler başlamıştır. Bu görüşmeler sırasında heyet ve hükumet sert eleştirilere uğramışlardır. Özellikle Sırrı Bey, Ali şükrü bey, Y. Ziya Bey ve Durak Bey gibi İkinci Grubun önde gelen milletvekilleri, başta Musul, Karaağaç ve mali konular olmak üzere birçok konuda İsmet Paşa ve Rauf Bey'i sıkıştırmışlardır. Bu görüşmeler sırasında M. Kemal Paşa, tam anlamıyla heyetten yana tavır almış ve heyetin meclise değil, hükûmete karşı sorumlu olduğunu vurgulayarak bu yöndeki tartışmalara son vermiştir[24].
Meclisteki tartışmalardan hemen sonra, görüşmelerin tekrar başlayabilmesi için yoğun bir çalışma dönemine girilmiştir. 8 Mart'ta bir nota ile batılı devletlere barış koşulları açıklanmıştır. Bu projeye göre; Musul, Türkiye ile İngiltere arasında barıştan sonra 12 ay içinde çözümlenecek, anlaşma olmadı takdirde Milletler Cemiyeti'ne başvurulacaktır. Karaağaç Yunanistan'a terk edilecektir. Boğazların statüsü ve azınlıklar sorununda bir anlaşmazlığın olmadığı açıklanmış, ancak borçların ödenmesi konusunda anlaşma sağlanamamıştır. Müttefikler bu notaya 28 Mart'ta yanıt vermişler ve görüşmelerin 23 Nisan'da yeniden başlayacağını duyurmuşlardır[25].
Türk notasının karşı tarafça kabul edilmesi üzerine, Ankara'da ikinci dönem için yapılan çalışmalar daha da hız verilmiştir. İlk iş olarak 1 Nisan 1923'de 1. TBMM feshedilmiştir. Meclisin feshinde Lozan Konferansı 'nın büyük bir etkisi olmuştur. Gerek konferansın devam ettiği sırada, gerekse kesilme dönemindeki tartışmalarda , İkinci Grup milletvekillerinin tutumu, fesih işleminin çabuklaştırılmasında etkili olmuştur. Müdafaa-i Hukuk grubu toplantısında, Lozan Konferansı 'nın mevcut meclisle onaylanmasının mümkün olmayacağı savunulmuş ve meclisin feshi yoluna gidilmiştir[26].
Lozan Konferansı ile ilgili bir başka gelişme ise Amerikalı Chester Grubu'na verilen imtiyazdır[27]. Madenler, petrol kaynakları, demiryolları ve limanlar ile ilgili olarak verilen bu imtiyazla, emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanmak ve konferansta ABD'nin desteğini almak amaçlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerden de anlaşılacağı gibi, kesilme döneminde M. Kemal Paşa, Türk heyetinin gücünü artırmak için çeşitli tedbirler almıştır. Bu sayede heyetin, diğer bir deyişle İsmet Paşa'nın Lozan'da daha rahat hareket etmesini sağlamıştır.
D) GÖRÜŞMELERİN YENİDEN BAŞLAMASI VE ANLAŞMANIN İMZALANMASI
Konferansın ikinci dönemi, tüm heyetlerin gelmesinden sonra , 23 Nisan 1923'te başlamıştır. Bu dönemde Türk heyetinin başkanı yine İsmet Paşa olmakla birlikte, müttefiklerin heyet başkanlarındaki değişiklikler olmuştur. Sir Horace Rumbold, İngiltere; General Pelle, Fransa ; Montagna ise İtalya heyetinin başkanı olarak Lozan'a gelmiştir.
İkinci dönem, değişik açılardan birinci döneme göre farklılıklar taşımaktadır. Her şeyden önce Türk heyeti bu yeni dönemde daha rahat bir konuma gelmiştir. Heyet, meclisin feshedilmesi ile İkinci Grubun baskısından kurtulmuş ve M. Kemal Paşa'nın tam desteğini sağlamıştı. Bunun yanı sıra istediklerini büyük ölçüde elde eden İngiltere'nin, ilk dönemde olduğu kadar zorluk çıkarması beklenmekteydi.
Gerçekten de birinci dönemde ve kesilme dönemindeki gelişmelerde, İngiltere ile ilgili sorunlar büyük ölçüde çözümlendiği için bu dönemde daha çok ekonomik ve mali konular gündeme gelmiştir. Bu nedenle de Türk heyeti genellikle Fransız ve İtalyan temsilcilerle karşı karşıya gelmişlerdir. Bu arada Yunanistan ile de tamirat konusunda ilişkiler gerginleşmiştir.
İkinci dönemin ilk dönemden farklı bir yanı da , Türk heyeti ile TBMM Hükumeti arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi, hatta kopma noktasına gelmesidir. İsmet Paşa'nın aldığı talimatların dışına çıkması, Rauf Bey'i aşarak doğrudan M. Kemal ile irtibat kurması, ilişkilerin bozulmasında oldukça etkili olmuştur. Rauf Bey açısından çok büyütülen bazı tartışmaları ve görüş ayrılıklarını, İsmet Paşa fazla önemli bulmamıştır. İsmet Paşa'ya göre, Lozan'da güçlük değil, münakaşa vardı. Ayrıca haberleşme gizli kapaklı değildi ve M. Kemal Paşa'ya yazılan raporlar, Rauf Bey tarafından okunduktan sonra kendisine verilmekteydi[28].
Heyet ile hükumetin ayrılığa düştükleri ilk konu, borçların ödenmesi ile ilgilidir. M. Kemal Paşa ve Rauf Bey, İsmet Paşa'ya verdikleri talimatta, İstanbul'un boşaltılması ve borçların Frank olarak ödenmesi konusunda taviz vermemesini istemişlerdir[29]. İsmet Paşa, bu kesin talimata rağmen borçların altın ya da sterlin olarak ödenmesi teklifi karşısında bir süre bocalamış ve talimata aykırı hareket etmeye başlamıştır. Ancak Ankara'nın ısrarlı tutumu karşısında batılıların bu teklifini kabul etmemiştir[30].
Borçların ödenmesi konusunda soğuyan ilişkiler, Yunanistan'dan istenen savaş tamiratı konusunda daha da gerginleşmiştir. Bu sorun, Türk-Yunan ilişkileri açısından olduğu kadar, İsmet Paşa-Rauf Bey açısından da önemlidir. Türk Hükumetine göre, en mamur şehirleri yıkan, yakan ve harabeye çeviren Yunanlılar'dan tamirat bedeli mutlaka alınmalıydı.
Yunan heyeti başkanı Venizelos, tamirat bedeline karşılık olarak Karaağaç'ı teklif etmesine rağmen Türk Hükumeti, İsmet Paşa'ya verdiği talimatta bu teklifin kesinlikle kabul edilmemesini istemiştir[31]. Ankara'nın bu kesin talimatına rağmen İsmet Paşa, 26 Mayıs tarihli telgrafında Karaağaç'a karşılık tamirattan vazgeçtiğini bildirmiştir. İsmet Paşa'nın bu kararına karşı olarak hükumet ve M. Kemal Paşa, tamirattan vazgeçilmesinin mümkün olamayacağını tebliğ etmişlerdir[32].
İsmet Paşa, M. Kemal Paşa ve hükumetin telgraflarına cevap olarak, 28 Mayıs'da bir rapor göndermiştir. İsmet Paşa raporunda; talimatların dışına çıkmadığını, diğer konularda başarı sağlanması amacıyla bu yolu tercih ettiğini ve bu konularda başarı sağlanmazsa alınan kararın geçersiz sayılacağını belirtmiştir.
Sonuçta tamirat sorunu, M. Kemal Paşa'nın "tamiratı kabul etmek ya da etmemekte ısrar yoktur" şeklindeki telgrafı ile İsmet Paşa'nın istediği gibi sonuçlanmıştır[33].
Tamirat sorunu nedeniyle gerginleşen ilişkiler, kuponlar ve imtiyazlar konularındaki anlaşmazlıklar yüzünden kopma noktasına gelmiştir. İsmet Paşa'ya bu konuda verilen talimatta kuponlar sorunu çözümlenmeden önce hiçbir konuya girilmemesi istenmiştir. İsmet paşa, kendisine verile bu talimata uymadığı gibi, Ankara'ya çektiği telgrafta, hükumetin tutumunu 93 Harbi'nin saraydan yönetilmesi ile kıyaslamış ve barışı yapmaları için Rauf Bey ile Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey'i Lozan'a davet etmiştir. İlişkilerin bütünüyle kopması anlamına gelen bu telgraf üzerine M. Kemal Paşa duruma müdahale etmiş ve İsmet Paşa'yı haksız bulduğunu bildirmiştir[34]. Bununla birlikte İsmet Paşa'yı desteklemeye devam eden M. Kemal Paşa, anlaşmazlıklardan daha çok Rauf Bey'i sorumlu tutmuştur.
Barış için tüm engellerin kalkmasından sonra İsmet Paşa, imza için hükumetten cevap beklemeye başlamıştır. Gerek 16 gerekse 17 Temmuz tarihli telgraflarına cevap verilmemesi üzerine 18 Temmuz'da doğrudan İsmet Paşa'ya telgraf çekmiştir. 19 Temmuz'da M. Kemal Paşa'dan anlaşmayı imzalamasına dair telgrafı alan İsmet Paşa, 24 Temmuz'da Barış Anlaşması'nı imzalamıştır.
Dış sorunları büyük ölçüde çözümleyen, buna karşılık içte önemli siyasal çekişmelere neden olan Lozan Barışı'nın önemli koşulları şunlardır:
1- Sınırlar :
a) Güney Sınırı : TBMM Hükumeti ile Fransa arasında 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara İtilafnamesi'nde saptanan sınır, Lozan'da onaylanmıştır.
b) Irak Sınırı : Bu sorun Lozan'da çözümlenememiştir. Bu nedenle Irak sınırı (Musul sorunu), konferansın bitmesinden sonra 9 aylık bir sürede çözümlenmek üzere Türk-İngiliz ikili görüşmelerine bırakılmıştır.
c) Batı Sınırı : Meriç Nehri sınır olarak kabul edilmiş ve tamirat bedeline karşılık Yunanistan'dan Karaağaç alınmıştır. Ayrıca Türkiye'ye yakın Ege Adaları'nın da silahtan ve askerden arındırılması kabul edilmiştir.
2- Boğazlar : Sovyet ve İngiliz tezlerinin tartışıldığı görüşmeler sırasında Türk tarafı, İngiltere'nin fazla zorluk çıkarmasını engellemek için İngiliz tezine yaklaşmıştır. Buna göre boğazlar, Türkiye'nin başkanı olacağı uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek ve her iki yakası askersiz hale gelecektir.
3- Kapitülasyonlar : Türk toplumunun gelişmesine, güçlenmesine engel olan kapitülasyonlar tümüyle kaldırılmıştır.
4- Osmanlı Borçları : Borçlar, Osmanlı Devleti'nden ayrılan ülkeler arasında pay edilmiş, ödemelerin belirli taksitlerle yapılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca batılıların, ödemelerin altın ya da sterlin yapılması teklifleri Türk tarafınca kabul edilmemiştir.
5- Savaş Tazminatı : Batılıların Türkiye'den istedikleri savaş tazminatı kabul edilmemiş, buna karşılık Türkiye'nin Yunanistan'dan istediği savaş tazminatına karşılık Karaağaç alınmıştır.
6- Azınlıklar : Türkiye sınırları içinde yaşayan tüm azınlıkların Türk uyruklu oldukları benimsenmiş ve onlara hiçbir ayrıcalık tanınmamıştır. Bu arada Yunanistan'daki Türkler ile Türkiye'deki Rumlar'ın karşılıklı olarak değiştirilmeleri kabul edilmiştir. İstanbul'daki Rumlar ile Batı Trakya'daki Türkler, bu mübadelenin dışında tutulmuşlardır.
Yeni Türk Devleti 'nin tüm dünya tarafından kabul edilmesi anlamına gelen Lozan
Barışı'nın geriye sorun bırakmadığını savunmak mümkün değildir. Sonraki yıllarda Musul, Borçlar, Boğazlar ve Hatay sorunları tekrar gündeme gelmiş ve o dönemin koşullarına göre çözümlenmiştir. Türkiye bu sorunlardan sadece Musul sorununda başarı sağlayamamıştır.
SONUÇ Lozan Konferansı 'nın 1. ve 2. dönemleri, gerek gündeme gelen sorunlar, gerekse içte ve dışta yarattığı etki bakımından farklı olaylara sahne olmuşlardır.
Birinci dönemde genellikle arazi ile ilgili sorunlar görüşülmüş ve bu nedenle de Türkler ile İngilizler karşı karşıya gelmişlerdir. Buna karşılık ikinci dönemde malî ve ekonomik sorunlara ağırlık verilmiştir. Bu dönemde Türkiye üzerinde ortak ekonomik çıkarları bulunan batılı devletler, Türk tezlerine karşılık birlikte hareket etmişlerdir.
Lozan Anlaşması, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra galipler tarafından mağluplara zorla kabul ettirilen barış anlaşmaları içeriğinde değildir. Bu anlaşma, Osmanlı'ya Sevres'in zorla kabul ettirilmek istenmesi üzerine Milli Mücadele hareketine girişen ve bu mücadeleden başarı ile çıkan yeni Türk devleti ile 1. Dünya Savaşı'nın galipleri arasında eşit şartlara göre yapılan bir anlaşmadır. 1. Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğrayan devletler arasında yalnız Türkiye böyle bir anlaşma yapmayı başarmıştır.
Görüşmeler sırasında, başta İsmet Paşa olmak üzere, tüm heyet üyeleri çok yorulmuş ve yıpranmışlardır. Bu yorgunluk zaman zaman bezginliğe dönüşerek, heyet-hükumet ilişkilerini olumsuz olarak etkilemişlerdir. İsmet paşa, içinde bulunduğu koşullardan dolayı talimatların dışına çıkmış ve bu davranışı Rauf bey tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Ancak bu sürtüşmelerde, M. Kemal Paşa bir yandan denge kurmak isterken, öte yandan İsmet Paşa'nın Ankara'daki en büyük destekçisi olmuştur. İsmet paşa, hemen bütün sorunlarda, barışın bir an önce imzalanmasını isteyen M. Kemal Paşa'yı yanında bulmuştur.
Konferans sırasında beliren İsmet Paşa -Rauf Bey anlaşmazlığının gerçek nedeni olarak borçlar, tamirat ve kuponlar konularındaki görüş ayrılıklarını göstermek doğru değildir. Bu sorunlar, zaten var olan görüş ayrılıklarının ortaya çıkması için bir gerekçe olmuştur. Her şeyden önce ikisi arasında siyasal açıdan görüş ayrılıkları mevcuttur. Rauf Bey'in gerek ikinci grup ile olan ilişkileri, gerekse saltanat ve hilafet hakkındaki düşünceleri, bunun en açık kanıtıdır. Bu arada görüş ayrılığı, heyet başkanlığı sorunu nedeniyle artmış ve nihayet görüşmeler sırasındaki talimatlara uyup uymama tartışmasıyla da kopma noktasına gelmiştir. Aslında Lozan Konferansı 'nın İsmet paşa ile Rauf Bey arasındaki görüş ayrılıklarını su yüzüne çıkaran bir olay olarak değerlendirmek mümkündür.
Bu iki önemli şahsiyet arasındaki kutuplaşma, anlaşmanın imzalanmasından sonra da devam etmiştir. İlk olarak Rauf Bey, Bakanlar Kurulu Başkanlığı 'ndan istifa etmiş ve Ankara'dan ayrılmıştır. Kısa bir süre sonra cumhuriyetin ilanı üzerine tartışmalar yeniden başlamış ve olaylar, Rauf Bey'in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olayında yer almasına kadar ilerlemiştir. Son söz olarak denilebilir ki, Lozan'da başlayan görüş ayrılıkları, İsmet Paşa ile Rauf Bey'in iki siyasal hasım haline gelmelerine yol açmıştır.
|