0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21  (Okunma Sayısı: 724 Kere Okundu.)
« : Ekim 31, 2008, 10:19:01 ÖÖ »
Avatar Yok

Asortik Hatun
*
Üye No : 3762
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 13388
Mesaj Sayısı : 22 841
Karizma = 58066


019-MERYEM SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

[019.001] Kâf, He, Ye, Ayn, Sâd.
[019.002] (Bu,) Rabbinin kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir.
[019.003] Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman.
[019.004] Demişti ki: «Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım.»
[019.005] «Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın) dır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et.»
[019.006] «Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.»
[019.007] (Allah buyurdu «Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç bir adaş kılmamışız.»
[019.008] Dedi ki: «Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım.»
[019.009] (Ona gelen melek «İşte böyle» dedi. «Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım.»
[019.010] Dedi ki: «Rabbim, bana bir belge (ayet) ver.» Dedi ki: «Senin belgen, sapasağlam iken, üç tam gece insanlarla konuşmamandır.»
[019.011] Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: «Sabah akşam tesbih edin.»
[019.012] (Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki «Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut.» Daha çocuk iken ona hikmet verdik.
[019.013] Katımızdan ona bir sevgi-duyarlılığı ve temizlik (de verdik) O, çok takva sahibi biriydi.
[019.014] Ana ve babasına itaatkârdı ve isyan eden bir zorba değildi.
[019.015] Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de.
[019.016] Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
[019.017] Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
[019.018] Demişti ki: «Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah) a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma) .»
[019.019] Demişti ki: «Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım) .»
[019.020] O: «Benim nasıl bir erkek-çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın-utanmaz (bir kadın) değilken» dedi.
[019.021] «İşte böyle» dedi. «Rabbin, dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır) .» Ve iş de olup bitmişti.
[019.022] Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
[019.023] Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: «Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.»
[019.024] Altından (bir ses) ona seslendi: «Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan) ında bir ark kılmıştır.»
[019.025] Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.»
[019.026] Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: «Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç bir insanla konuşmayacağım.»
[019.027] Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: «Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.»
[019.028] «Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın-utanmaz (bir kadın) değildi.»
[019.029] Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: «Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?»
[019.030] (İsa) Dedi ki: «Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.»
[019.031] «Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekâtı vasiyet (emr) etti.»
[019.032] «Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı.»
[019.033] «Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.»
[019.034] İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri «Hak Söz».
[019.035] Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: «Ol» der, o da hemen oluverir.
[019.036] Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
[019.037] İçlerinden (birtakım) gruplar ayrılığa düştüler. Artık büyük bir günü görmekten dolayı, vay küfre sapanlara.
[019.038] Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
[019.039] İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.
[019.040] Şüphe yok, yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız ve onlar bize döndürülecekler.
[019.041] Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi.
[019.042] Hani babasına demişti: «Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?»
[019.043] «Babacığım, gerçek şu ki, sana gelmeyen bir ilim geldi bana. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.»
[019.044] «Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah) a başkaldırandır.»
[019.045] «Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkmaktayım, o zaman şeytanın velisi olursun.»
[019.046] (Babası) Demişti ki: «İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre de benden uzaklaş, (bir yerlere) git.»
[019.047] (İbrahim «Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O bana pek lütufkârdır» dedi.
[019.048] «Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.»
[019.049] Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakub'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.
[019.050] Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.
[019.051] Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.
[019.052] Ona, Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
[019.053] Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygaber olarak armağan ettik.
[019.054] Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.
[019.055] Halkına, namazı ve zekâtı emrediyordu ve o, Rabbi katında kendisinden razı olunan (bir insan) dı.
[019.056] Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.
[019.057] Biz onu yüce bir mekân (makam) a yükseltmiştik.
[019.058] İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan kuşakların) dan, İbrahim ve İsrail (Yakup) in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah') ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanıverirler.
[019.059] Sonra onların arkasından öyle kuşaklar türedi ki, namaz (kılma duyarlığın) ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
[019.060] Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır) ; işte bunlar, cennete girecekler ve hiç bir şeyle zulme uğratılmayacaklar.
[019.061] Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphe yok, O'nun va'di yerine gelecektir.
[019.062] Onda selamın dışında 'boşa harcanmış bir söz' işitmezler. Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta) dır.
[019.063] O cennet; biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız.
[019.064] Biz (elçiler,) ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.
[019.065] Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerinin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olduğunu biliyor musun?
[019.066] İnsan demektedir ki: «Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?»
[019.067] İnsan önceden, hiç bir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?
[019.068] Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
[019.069] Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah) a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.
[019.070] Sonra biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi bilmekteyiz.
[019.071] Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
[019.072] Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulme sapanları diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz.
[019.073] Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda, o küfre sapanlar, iman edenlere derler ki: «İki gruptan hangisi, makam bakımından daha iyi, topluluk bakımından daha güzeldir?»
[019.074] Onlardan önce nice insan-kuşaklarını yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler. gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri-gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.
[019.075] De ki: «Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet-saatini-
[019.076] Allah, hidayet bulanlara hidayeti arttırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.
[019.077] Ayetlerimizi inkâr edip, bana: «Elbette mal ve çocuklar verilecektir» diyeni gördün mü?
[019.078] O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahman (olan Allah) ın katında(n) bir ahid mi aldı?
[019.079] Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azabta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
[019.080] Onun söylemekte olduğuna biz mirasçı olacağız; o bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir.
[019.081] Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
[019.082] Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkâr edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.
[019.083] Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, küfre sapanların üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
[019.084] Onlara karşı acele davranma; biz onlar için ancak saydıkça saymaktayız.
[019.085] Takva sahiplerini bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzuran) a toplayacağımız gün,
[019.086] Suçlu-günahkârları da, susamışlar olarak cehenneme süreceğiz.
[019.087] Rahmanın katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olamayacaklardır.
[019.088] «Rahman çocuk edinmiştir» dediler.
[019.089] Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz.
[019.090] Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp-göçüverecekti.
[019.091] Rahman adına çocuk öne sürdüklerinde (ötürü bunlar olacaktı)
[019.092] Rahman (olan Allah) a çocuk edinmek yaraşmaz.
[019.093] Göklerde ve yerde olan (herkesin her şeyin) tümü. Rahman (olan Allah) a, yalnızca kul olarak gelecektir.
[019.094] Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak da saymış bulunmaktadır.
[019.095] Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız tek başlarına' geleceklerdir.
[019.096] İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.
[019.097] Biz bunu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için.
[019.098] Biz, onlardan önce nice insan-kuşaklarını yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiç birini hissediyor ya da onların fısıltılarını duyuyor musun?
020-TAHA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[020.001] Tâ, Hâ.
[020.002] Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik,
[020.003] 'İçi titreyerek korku duyanlara' ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik) .
[020.004] Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından bir indirmedir.
[020.005] Rahman (olan Allah) arşa istiva etmiştir.
[020.006] Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O'nundur.
[020.007] Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir) . Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.
[020.008] Allah; O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
[020.009] Sana Musa'nın haberi geldi mi?
[020.010] Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: «Durun, şüphesiz ben bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm ya da ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum.»
[020.011] Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: «Ey Musa.»
[020.012] «Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın.»
[020.013] «Ben seni seçmiş bulunmaktayım; bundan böyle vahyolunanı dinle.»
[020.014] «Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.»
[020.015] «Şüphesiz, kıyamet-saati yaklaşarak-gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onun (koşup haberini) neredeyse gizleyeceğim.»
[020.016] «Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın.»
[020.017] «Sağ elindeki nedir ey Musa?»
[020.018] Dedi ki: «O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.»
[020.019] Dedi ki: «Onu at, ey Musa.»
[020.020] Böylece, o da onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş) .
[020.021] Dedi ki: «Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.»
[020.022] «Elini de koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.»
[020.023] «Öyleki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.»
[020.024] «Firavun'a git, çünkü o azmış bulunmaktadır.»
[020.025] Dedi ki: «Rabbim, benim göğsümü aç.»
[020.026] «Bana işimi kolaylaştır,»
[020.027] «Dilimden düğümü çöz,»
[020.028] «Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar.»
[020.029] «Ailemden bana bir yardımcı kıl,»
[020.030] «Kardeşim Harun'u»
[020.031] «Onunla arkamı kuvvetlendir.»
[020.032] «Onu işimde ortak kıl,»
[020.033] «Böylece seni çok tesbih edelim.»
[020.034] «Ve seni çok zikredelim.»
[020.035] «Hiç şüphesiz sen, bizi görmektesin.»
[020.036] (Allah) Dedi ki: «Ey Musa İstediğin sana verilmiştir.»
[020.037] «Andolsun, biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.
[020.038] «Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyleki»
[020.039] «Onu sandığın içine koy, onu suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim.»
[020.040] «Hani kız kardeşin gezinip: «Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?» demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa.»
[020.041] «Seni kendim için seçtim.»
[020.042] «Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın.»
[020.043] «İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunmaktadır.»
[020.044] «Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki o öğüt alıp-düşünür ya da içi titrer-kokar.»
[020.045] Dediler ki: «Rabbimiz, biz gerçekten, onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın-davranmasından' korkmaktayız.»
[020.046] Dedi ki: «Korkmayın, çünkü ben sizinle birlikteyim; işitmekteyim ve görmekteyim.»
[020.047] «Haydi ona gidin de deyin ki: -Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.»
[020.048] «Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azab, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir.»
[020.049] (Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: «Sizin Rabbiniz kim ey Musa?»
[020.050] Dedi ki: «Bizim Rabbimiz, her şeye yaptılışını veren,sonra doğru yolunu gösterendir»
[020.051] (Firavun) Dedi ki: «İlk çağlardaki kuşakların durumu nedir öyleyse?»
[020.052] Dedi ki: «Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.»
[020.053] «Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşendi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık.»
[020.054] «Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphe yok, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.
[020.055] Sizi ondan yarattık, sizi ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
[020.056] Andolsun, biz ona ayetlerimizin tümünü gösterdik; fakat o, yalanladı ve ayak diretti.
[020.057] Dedi ki: «Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp-çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?»
[020.058] «Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tesbit et, bizim de, senin de ona karşı olamayacağımız açık-geniş bir yer olsun» dedi.
[020.059] (Musa) Dedi ki: «Buluşma-zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun) .»
[020.060] Böylelikle Firavun, arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) bir araya getirdi, sonra geldi.
[020.061] Musa onlara dedi ki: «Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp-uydurmayın, sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp-uyduran gerçekten yok olup gitmiştir.»
[020.062] Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler.
[020.063] Dediler ki: «Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler.»
[020.064] «Bundan ötürü, tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur.»
[020.065] «Ey Musa» dediler. «Ya sen (asanı) at veya önce atanlar bizler olalım.»
[020.066] Dedi ki: «Hayır, sizler atın.» Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı, onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
[020.067] Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
[020.068] «Korkma» dedik. «Şüphesiz sen, üstün gelecek olan sensin.»
[020.069] «Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.»
[020.070] Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: «Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik» dediler.
[020.071] (Firavun) Dedi ki: «Ben size izin vermeden önce O'na inandınız, öyle mi? Kuşkusuz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandırıcağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.»
[020.072] Dediler ki: «Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla 'tercih edip-seçmeyiz'. Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.»
[020.073] «Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.»
[020.074] «Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkâr olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne de dirilebilir.»
[020.075] «Kim de O'na iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır.»
[020.076] «İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır.) Ve işte bu arınmış olanın karşılığıdır.»
[020.077] Andolsun, biz Musa'ya vahyetmiştik: «Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, (size) yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan.»
[020.078] Firavun ise, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.
[020.079] Firavun, kendi kavmini şaşırtıp-saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.
[020.080] Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanında sizinle vaedleştik - ve üzerine kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
[020.081] Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
[020.082] Gerçekten ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
[020.083] «Ey Musa, seni kavminden çabucak ayrılıp gelmeye sevk eden nedir?»
[020.084] Dedi ki: «Onlar arkamda izin üzerindedirler, hoşnut kalman için, sana gelmekte acele ettim Rabbim.»
[020.085] Dedi ki: «Biz senden sonra kavmini deneme (fitne) den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.»
[020.086] Bunnu üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: «Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?»
[020.087] Dediler ki: «Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı.»
[020.088] Böylece onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli döküp-çıkardı, «İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu» dediler.
[020.089] Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
[020.090] Andolsun, Harun bundan önce onlara: «Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz) . Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah) dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin» demişti.
[020.091] Demişlerdi ki: «Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız.»
[020.092] (Musa da gelince «Ey Harun» demişti. «Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?»
[020.093] «Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?»
[020.094] Dedi ki: «Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: -İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin» demenden endişe edip korktum.»
[020.095] (Musa) Dedi ki: «Ya senin amacın nedir ey Samiri?»
[020.096] Dedi ki: «Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp onu atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.»
[020.097] Dedi ki: «Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: «Bana dokunulmasın») deyip yerinmendir.» Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız.»
[020.098] «Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır.»
[020.099] Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana katımızdan bir zikir verdik.
[020.100] Kim bundan yüz çevirirse, hiç şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir.
[020.101] O (yükün altı) nda ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu, kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
[020.102] Sur'a üfürüleceği gün, biz suçlu-günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak toplayacağız.
[020.103] «(Dünyada) Yalnızca on (gün) kaldınız» diye kendi aralarında fısıldaşacaklar.
[020.104] Onların sözünü ettiklerini biz daha iyi biliyoruz. Tutulan yol bakımından onların daha üst olanları ise: «Siz yalnızca bir gün kaldınız» derler.
[020.105] Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: «Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak.»
[020.106] «Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır.»
[020.107] «Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.»
[020.108] O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah) a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.
[020.109] O gün, Rahman (olan Allah) 'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
[020.110] O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatmazlar.
[020.111] (Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise yok olup-gitmiştir.
[020.112] Kim de bir mü'min olarak, salih olan amellerde bulunursa, artık o, ne zulümden korksun, ne de hakkının eksik tutulmasından.
[020.113] Böylece biz onu, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.
[020.114] Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı (okumada) acele etme ve de ki: «Rabbim, ilmimi arttır.»
[020.115] Andolsun, biz bundan önce Adem'e ahid vermiştik, fakat o, unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.
[020.116] Hani biz meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diretmişti.
[020.117] Bunun üzerine dedik ki: «Ey Adem, bu gerçekten sana da, eşine de düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun.»
[020.118] Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda (cennette kalmana bağlı) dır.»
[020.119] Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve güneş altında yanmayacaksın da.»
[020.120] Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: «Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?»
[020.121] Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı.
[020.122] Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve doğru yola iletti.
[020.123] Dedi ki: «Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz da olmaz.»
[020.124] «Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.»
[020.125] «O da (şöyle) demiş olur: -Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim?»
[020.126] (Allah da) Der ki: «İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.»
[020.127] İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir.
[020.128] Kendilerinden önceki kuşaklardan nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip durmaktadırlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
[020.129] Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı kuşkusuz (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu.
[020.130] Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
[020.131] Onlardan bazı gruplara, kendilerini onunla denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.
[020.132] Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran. Biz senden rızık istemiyoruz, biz sana rızık vermekteyiz. Sonuç da takvanındır.
[020.133] Dediler ki: «Bize kendi Rabbinden bir ayet (mucize) getirmesi gerekmez miydi?» Onlara önceki kitaplarda açık belgeler gelmedi mi?
[020.134] Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: «Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tabi olsaydık.»
[020.135] De ki: «Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş, ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz.»
 
021-ENBİYA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[021.001] İnsanların sorgulaması yakınlaştı, kendileri ise bir gaflet içinde yüz çevirmektedirler.
[021.002] Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, onlar bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinlemektedirler.
[021.003] Onların kalpleri tutkuyla-oyalanmadadır. Zulme sapanlar, gizlice fısıldaştılar: «Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre siz büyüye mi geleceksiniz?»
[021.004] Dedi ki: «Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir.»
[021.005] «Hayır» dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi düzüp-uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin.»
[021.006] Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç bir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?
[021.007] Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında peygamber-göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, şu halde zikir ehline sorun.
[021.008] Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
[021.009] Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
[021.010] Andolsun, size, (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
[021.011] Biz, zulmeden, ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
[021.012] Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp-kaçıyorlardı.
[021.013] «Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp-azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.»
[021.014] «Yazıklar bize» dediler. «Gerçekten biz, zalimmişiz.»
[021.015] Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
[021.016] Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
[021.017] Eğer biz, bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
[021.018] Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
[021.019] Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur, O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve onlar yorgunluk da duymazlar.
[021.020] Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
[021.021] Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
[021.022] Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir.
[021.023] O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
[021.024] Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: «Kesin-kanıt (burhan) ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.» Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çevirmektedirler.
[021.025] Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: «Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.»
[021.026] «Rahman (olan Allah) çocuk edindi» dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
[021.027] Onlar sözle (bile olsa) O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler.
[021.028] O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir; onlar şefaat de etmezler; (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
[021.029] Onlardan her kim ki: «Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım» diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırmaktayız.
[021.030] O küfre sapanlar görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
[021.031] Yer onları sarsmasın diye onun üstünde dağlar yarattık. Ve orada iniş yolları açtık. Ta ki (maksatlarına) ulaşabilsinler.
[021.032] Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler.
[021.033] Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
[021.034] Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?
[021.035] Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan etmekteyiz ve siz bize döndürüleceksiniz.
[021.036] Küfre sapanlar seni gördüklerinde, seni yalnızca alay-konusu edinmektedirler (ve «Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?» (derler.) Oysa Rahman (olan Allah) ın sözünü (Kitabını) inkâr edenler kendileridir.
[021.037] İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
[021.038] «Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va'id (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?» derler.
[021.039] O küfre sapanlar, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtmeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
[021.040] Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne de onlara süre tanınacak.
[021.041] Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları sarıp-kuşatıverdi.
[021.042] De ki: «Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah) tan kim koruyabilir?» Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
[021.043] Yoksa onların, bize karşı kendilerini, engellemeyle-koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar bizden yakınlık bulamazlar.
[021.044] Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyleki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu çevresinden eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
[021.045] De ki: «Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutmaktayım. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler.»
[021.046] Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'bir ufak esinti' dokunacak olsa hiç tartışmasız; «Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız» diyecekler.
[021.047] Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
[021.048] Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan) ı verdik.
[021.049] Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'
[021.050] Bu, bizim ona indirdiğimiz mübarek olan bir zikirdir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?
[021.051] Andolsun, bundan önce de İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
[021.052] Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?»
[021.053] «Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk» dediler.
[021.054] Dedi ki: «Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.»
[021.055] «Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?»
[021.056] «Hayır» dedi. «Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.»
[021.057] «Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.»
[021.058] Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça kıldı; belki ona başvururlar diye.
[021.059] «Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir» dediler.
[021.060] «Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik» dediler.
[021.061] Dediler ki: «Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.»
[021.062] Dediler ki: «Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?»
[021.063] «Hayır» dedi. «Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.»
[021.064] Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da: «Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz» dediler.
[021.065] Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: «Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.»
[021.066] Dedi ki: «O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapmaktasınız?»
[021.067] «Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?»
[021.068] Dediler ki: «Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.»
[021.069] Biz de dedik ki: «Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol.»
[021.070] Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
[021.071] Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
[021.072] Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.
[021.073] Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.
[021.074] Lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.
[021.075] Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
[021.076] Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
[021.077] Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden 'ona yardım edip-öcünü aldık.' Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
[021.078] Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip-yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahidler idik.
[021.079] Biz bunu (hükmü) Süleymana kavrattık, her birine de hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
[021.080] Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim-sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
[021.081] Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgâra (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
[021.082] Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik) . Biz onların koruyucuları idik.
[021.083] Eyup da; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: «Şüphe yok, bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.»
[021.084] Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
[021.085] İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.
[021.086] Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih olanlardandı.
[021.087] Balık sahibi (Zünnun yani Yunus'u da) ; hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki, kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar için de: «Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten de ben zulmedenlerden oldum» diye çağrıda bulunmuştu.
[021.088] Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız.
[021.089] Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: «Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın.»
[021.090] Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
[021.091] Irzını koruyan (Meryem) ; biz ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
[021.092] Gerçek şu ki, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
[021.093] Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar) ; hepsi bize döneceklerdir.
[021.094] Artık kim, bir mü'min olarak salih olan amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak nankörlük) küfran yoktur. Şüphesiz biz, onun yazıcılarıyız.
[021.095] Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkânsız (haram) dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
[021.096] Yecuc ve Mecuc(un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
[021.097] Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, küfre sapanların gözleri yuvalarından fırlayacak: «Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zulme sapmıştık» (diyecekler) .
[021.098] Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
[021.099] Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
[021.100] Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orda işitmezler de.
[021.101] Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte onlar, ondan uzaklaştırılmış olanlardır.
[021.102] Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
[021.103] Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: «İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti» diye melekler onları karşılayacaklardır.
[021.104] Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaidtir. Hiç tartışmasız, biz yapıcılarız.
[021.105] Andolsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: «Hiç şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır» diye yazdık.
[021.106] Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
[021.107] Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
[021.108] De ki: «Gerçekten bana: Sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır» diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak mısınız?»
[021.109] Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: «Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azab günü) yakın mı, uzak mı, bilemem.»
[021.110] «Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.»
[021.111] «Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta) dır.»
[021.112] (Resulullah) Dedi ki: «Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah) dır.»

WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Üyelerimizden Destek Bekliyoruz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21
« Posted on: Mart 29, 2024, 12:56:25 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 e-book, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 programı, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 oyunları, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 e-kitap, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 download, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 hikayeleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 resimleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 haberleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 yükle, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 videosu, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 şarkı sözleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 msn, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 hileleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 scripti, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 filmi, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 ödevleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 yemek tarifleri, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 driverları, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 smf, Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 21 gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular