0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Kanadı Kırık Kırlangıçlar  (Okunma Sayısı: 834 Kere Okundu.)
« : Mayıs 29, 2013, 09:47:23 ÖS »
Avatar Yok

Asortik Hatun
*
Üye No : 3762
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 13388
Mesaj Sayısı : 22 841
Karizma = 58066


Kanadı kırık kırlangıçlar gibi kendini yalnız hissediyordu Ayla. Pencere kenarında cama kafasını dayamış, dışarıda oyun oynayan mahalleli çocukların oyunlarını seyrederken özgürlüğüne kavuşmak için çırpınan bir kırlangıcın çırpınışı gibi yüreği pır pır dışarıya gitmek için atıyordu. Babasının kötü giden işleri yüzünden oturdukları semtten başka bir yerde; daha ucuz, küçük ,mütevazi bir eve taşınmışlardı. Çocuk ruhunda tarifi imkansız yaralar açılmış, sevdiği arkadaşlarından ve saray gibi bir yuvadan ayrılmıştı. Şimdi kenar bir semtte sokağın başında iki oda bir salondan oluşan küçük, sade bir eve yerleşmişlerdi. Kendine ait bir odası bile yoktu. Bütün bunlar bir yana kendi yaşında oyun oynayacağı bir arkadaşı da yoktu. Canı çok sıkılıyordu. Bütün bir günü evde pencereden dışarıyı seyrederek geçiriyordu. Pencerenin görüş alanı sokağın başı ile sonundan ibaretti.

Ayla, pencereden dışarıda oyun oynayan çocuklara imrenerek baktı. Üstleri başları kir pas içinde, elleri kirden nasırlaşmış bu kenar mahalle çocukları hallerinden ne kadarda memnun görünüyorlardı. Büyük bir heyecanla kimisi sokağa çizdiği çizgilerle sek sek oynuyor, kimisi kovalamaca, kimisi saklambaç oyunu oynuyordu. Ayla pencere kenarında oturmuş bu üstü başı perişan mahalle çocuklarını seyrediyor, iç geçiriyordu. Sokağın diğer ucunda küçük bir mahalle bakkalı vardı. Bütün sokak alış verişlerini buradan yapıyordu. Mahallenin çocukları ellerine tutuşturulan üç beş kuruşu bulduğu zaman koşa koşa bakkala gider tezgahın önünü doldururlardı. Mahalle bakkalı Osman Efendi’ye hissettirmeden tezgahın önündeki şeker kutularından üçer beşer şeker aşırırlardı.

Ayla her gün olduğu gibi, dışarıdaki çocukları seyrederken dalıp gitmişti. Sokaktaki çocuklara bakınca eski evleri ve mahalle arkadaşları aklına gelmişti. Sitenin çocuk parkında kaydırağa binişini, salıncakta Ayşe ile nasıl sallandıklarını, Leyla’nın; Ayla diye tıpkı kuyruğuna basılmış bir kedi gibi cırtlak sesiyle ciyak ciyak bağırışını düşünüyordu. Onu bile arar olmuştu. O ara mutfakta yemek hazırlayan annesinin kendini çağıran sesiyle irkildi.

“Aylaa! Ayla! Kızım koş, bakkaldan iki ekmek alıver.”
Ayla yavaşça yerinden kalktı, girişte, kapının yanındaki komidinin üstünde duran kutunun içinden bozuk birkaç lira alıp kapıyı açtı. Ayakkabılarını giyip sokağa çıktı. Oyun oynayan çocukların yanından geçerken meraklı bakışların kendine çevrildiğini gördü. Sokakta oynayan çocuklar onun yeni gelen biri olduğunu biliyordu. Kocaman bir kamyon sokağın başına kadar zorla gelmiş eşyalar buradan eve taşınmıştı. Eşyalar taşınırken herkes yeni gelen sokak sakininin kim olduğunu merak ediyordu. Eşyalara bakılırsa hali vakti yerinde birine benziyorlardı. Bu mahallede böyle lüks sayılabilecek bir eşyaya sahip bir kaç ev ancak bulunurdu. Fakat böyle bir ailenin kenar bir mahallede, küçük bir apartman dairesinde ne işi olabilirdi? Sokakta kapı önüne oturmuş kadınlar gelen yeni aile hakkında bir sürü senaryo kurmuştu şimdiden. Herkes kafasından bir şey uyduruyordu. Ayla göz ucuyla sek sek oynayan kız çocuklarını iç geçirerek izleye izleye bakkalın kapısına kadar geldi. Yavaş yavaş bakkalın kapısını açıp içeri girdi. Osman Efendi kapı açılınca gayri ihtiyari başını kaldırıp gelen kişiye baktı. Ayla’yı görünce hafif bir tebessüm belirdi dudaklarında. Osman efendi bakkala ne zaman bir çocuk girse yüzünde bir tebessüm belirirdi. Ayla, Osman Efendi’nin tebessüm eden bakışlarıyla karşılaşınca bir an ne isteyeceğini şaşırmış, olduğu yerde kalakalmıştı. Hiç beklemediği bu tebessüm onu şaşırtmıştı. Osman Efendi tezgahın üstünde duran kavanozların birine elini daldırıp bir çikolata aldı, Ayla’ya uzattı. Ayla pek alışık değildi bu tür ikramlara. Önce çikolatayı alıp almamakta kararsız kaldı. Osman Efendi’nin ısrarlı bakışları karşısında utana sıkıla uzatılan çikolatayı aldı. Osman Efendi’ye teşekkür etti. Osman Efendi Ayla bakkala ilk geldiğinden beri göz ucuyla onu takip ediyordu. Bu yeni müşterisinin nazik teşekküründen, saygılı tavırlarından, sağı solu karıştırmadan tezgahın önünde beklemesinden onun diğer mahalle çocuklarından farklı, iyi yetiştirilmiş biri olduğunu anlamıştı. Meraklı bakışlarla :

Sen burada yeni misin? diye sordu. Ayla çekingen bir edayla:
Evet , şu sokağın başındaki eve taşındık, dedi.
Elindeki parayı uzatıp iki ekmek istedi. Osman Efendi’nin sıcak ,candan bakışları onu etkilemiş anlayamadığı bir yakınlık hissetmişti. Ekmeği alıp dışarı çıktı. O anda gözüne, bakkalın karşısındaki evin penceresinden üzgün bakışlarla dışarıyı seyreden küçük bir çocuk ilişti. Deniz mavisi gözleri vardı. Solgun yüzündeki acı uzaktan kendini hissettiriyordu. Pencerenin kenarına oturmuş sokakta oyun oynayan çocukları umutsuzca seyrediyordu. Ayla bir süre öylece durup onu seyretti. Bir ara çocuk Ayla’nın dikkatlice kendini seyrettiğini fark edip başını ona çevirdi. Ayla ile göz göze geldiler. Bu simayı burada daha önce hiç görmeyen çocuk dikkatle Ayla’ya bakıyordu. Ayla gayri ihtiyari bir tebessümle küçük çocuğa baktı. Fakat çocuk hüzünlü bakışlarından bir şey kaybetmeyerek tepkisiz bir tavırla Ayla’ya bakıp tekrar oyun oynayan çocuklara çevirdi başını. Tıpkı pencere kenarında çırpınan kanadı kırık bir kırlangıç gibi dışarıyı seyreden bu küçük çocuğun üzgün bakışları Ayla’yı çok etkilemişti. Ayla yavaş yavaş yürüyerek mahalle çocuklarının meraklı bakışları arasında eve girdi. Ekmeği mutfakta yemek yapan annesine uzatıp tekrar pencerenin önüne geçti. Bütün çocuklar dışarıda oyun oynarken o çocuk niye içerde pencereden dışarıyı seyrediyordu? Çocuğun bu hali Ayla’ya çok dokunmuştu. Bir sürü ihtimal geçiridi aklından. Ertesi gün yine bakkala ekmek almaya gitti. Bakkala girerken merakla karşı evin penceresine baktı. Mavi gözlü çocuk yine pencere kenarına oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Yüzündeki o üzgün ifade hiç gitmemişti. Boynunu bükmüş iç geçirerek sokağı izliyordu. Kimdi bu çocuk? Bakkalın kapısını açıp içeri girdi. Osman Efendi kapının açıldığını duyunca kafasını çevirip gelene baktı. Ayla’yı görünce yine yüzünde sıcak bir tebessüm belirdi. Tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla:

“Gel bakalım hanım kızım! Senin adın ne? Geçen sefer adını sormayı unuttum.”diye Ayla’ya seslendi. Ayla ince ama insanı etkileyen hafif bir ses tonuyla:
“Ayla, efendim.”dedi.
Bu cevap Osman Efendi’nin çok hoşuna gitti.
Ne kadar tatlı ve nazik bir çocuksun . Aferin sana ! Böyle konuşmayı nereden öğrendin?
“Annem öğretti efendim.”
Ayla dün ekmeklerin yerini öğrenmişti, gidip yine iki ekmek aldı. Parayı Osman Efendi’ye uzatıp dışarı çıktı. Sokağa adımını atar atmaz gözlerini karşı pencereye dikti. Mavi gözlü çocuk her zamanki gibi pencere kenarına oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Bakkaldan birinin çıktığını görünce bakışlarını o tarafa çevirdi. Yine Ayla ile göz göze geldiler. Çocuğun üzgün bakışları Ayla’nın içini yaktı. O bakışlarda öyle derin bir hüzün seziliyordu ki insan bakınca içinden bir şeyler akıp gidiyor, bir bıçak gibi ta kalbinin derinliklerine saplanıyordu. Çocuk hiçbir tepki vermeden başını çevirip tekrar sokağı seyretmeye daldı. Ayla iyice meraklanmıştı. O da kendisi gibi kanadı kırık bir kuşa benziyordu. Kendi de evde olduğu vakit akşama kadar camdan dışarıyı seyrediyordu.

Ayla bakkala gittiği her gün aynı manzara ile karşılaştı. Kafasında sorular bir bir yığılıp bir yumak oldu. Beynini kurcalamaya başladı. Kimdi bu çocuk? Neyi vardı? Bunu mutlaka öğrenmeliydi. Öğrenmenin tek yolu da galiba Osman Efendi idi.
Ayla artık Osman Efendi’ye iyice alışmıştı. Mahallede kendisine tebessümle bakan tek kişi oydu.. Bu yüzden ona karşı yakınlık duyuyor, sıcak davranıyordu. Kafasındaki merakı gidermek için deniz mavisi gözleri olan çocukla ilgili kafasında ne kadar soru varsa Osman Efendi’ye sormaya karar verdi. Annesinden bakkala gitmek için izin isteyip dışarı çıktı. Bir yandan ağır adımlarla bakkala doğru yürüyor, bir yandan da söze nasıl başlayacağını düşünüyordu. Mahalle çocukları Ayla’yı görünce meraklı bakışlarla göz takibine başlamışlardı. Ayla ne zaman dışarı çıksa bu durum aynı şekilde cereyan ediyordu. Kendilerine benzemeyen bu temiz giyinimli ve gizemli çocuk hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Bildikleri de ailelerinin uydurmalarından ibaretti. Sokağa ekmek almaktan başka bir iş için çıkmayan bu kız kimdi? Bu mahalleye niye taşınmışlardı? Ayla, bakkalın kapısının önüne geldiğinde kafasını kaldırıp karşı pencereye baktı. Deniz mavisi gözleriyle insanda hayranlık uyandıran zavallı çocuk her zamanki gibi yine oradaydı. Sessizce kapıyı açıp içeri girdi. Osman Efendi, Ayla’yı görünce tebessüm ederek yanına çağırdı. Ayla bir şeyler almaya gelmiş gibi tezgahın önüne varıp içinde badem şekeri olan kavanozlardan birini gösterip elindeki bozuklukları uzattı. Osman Efendi Ayla’nın elindeki paraya bakıp badem şekerinden bir kürek alıp elindeki kese kağıdına doldurdu. Terazinin üstüne koydu. Ayla’ya kanı ısınmıştı. Bu kızda diğerlerinden farklı bir olgunluk ve kibarlık vardı. Ona daha yakın olmak ve gönlünü kazanmak istiyordu. Şekerlerin ne kadar tuttuğuna bakmadan kese kağıdının ağzını katlayıp Ayla’ya uzattı. Ayla teşekkür edip uzatılan kese kağıdını aldı, bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyormuş gibi isteksizce, yavaş yavaş geri döndü. Ayla’nın isteksizce geri dönmesi Osman Efendi’nin dikkatini çekmişti.
“Bir şey mi oldu kızım?”diye sordu.

Ayla yavaş yavaş geriye doğru döndü. Utana sıkıla:
“Şeeey, bir şey soracaktım.”dedi. Osman Efendi iyice meraklanmıştı. Meraklı bakışlarla ne diyeceğini beklemeye başladı. Ayla:
“Şey , şu karşı pencerede oturan çocuğu merak ettim. Niye her gün pencerenin kenarında oturup üzgün üzgün dışarıda oynayan çocukları seyrediyor? Diğer çocuklar gibi dışarı çıkıp oynamıyor? Yoksa onlar da mı buraya yeni taşındılar? Sokakta oynayan çocuklardan tanıdığı hiç kimse yok mu?
Osman Efendi’nin yüzü birden değişti. Yüzündeki neşe gitmiş, onun yerini acıyla karışık bir matem havası sarmıştı. Dokunaklı bir ses tonuyla:
“Sen de onun durumuna üzülüyorsun, değil mi? Sorma kızım! Benim de içim yanıyor o çocuğa her bakışta! Her gün onun pencereden dışarıyı seyredişini görmek beni çok üzüyor. Zavallı çocuk iki yaşında geçirdiği bir kaza yüzünden bacaklarını kaybetti. Sokakta oynarken mobiletli bir çocuk çarpıp kaçtı. O günden beri zavallı çocuk sokak yüzü görmedi. Ailesinin durumu iyi değil. Bu yüzden protez bacak alamadılar. Bir tekerlekli sandalyesi olsaydı en azından, dışarı çıkar arkadaşlarının yanına giderdi. “dedi. Ayla bunu duyunca çok üzüldü. Arkadaşım yok diye üzülürken kendinden daha kötü durumda olan birini görünce kendi durumuna sevinir oldu. Kendi durumu geçici bir şeydi. Bir süre sonra mahallede birkaç arkadaş bulur, onlarla oynayabilirdi. Fakat bu zavallı çocuk böyle bir şeyi hiç yaşayamayacaktı. Çok duygulanmıştı. Üzgün üzgün bakkaldan çıkıp eve gitti. Sessizce pencere kenarına oturup deniz mavisi gözleriyle ruhunun derinliklerinde iz bırakan bu zavallı çocuğu düşündü. Kendisi küçücük bir kızdı. Ne yapabilirdi? Elinden bir şey gelmezdi.

Aradan bir ay geçmiş okullar açılmıştı. Ailesi, Ayla’nın kaydını mahalladeki bir okula aldırmıştı. Ayla kısa bir zaman sonra yeni okuluna alışmış. Birkaç arkadaş edinmişti. Artık eskisi gibi canı sıkılmıyordu. Fakat sürekli aklını kurcalayan, beyninin içini tırmalayan tuhaf bir sızı, tarif edilmez bir burukluk vardı içinde. Ne zaman biraz sevinip oynasa aklına hemen pencerenin önünde oturup umutsuzca ve iç geçirerek dışarıyı seyreden o çocuk geliyordu aklına.
O gün yazılı vardı. Ayla akşam derslerine iyice çalışmış okula hazırlıklı gelmişti. Sabah okulun bahçesinde sıra olup içeri girdiler. İlk ders sosyal bilgiler dersiydi. Ayla sosyal bilgiler öğretmenini çok seviyordu. Çok iyi bir insandı. Çevresine çok duyarlıydı. Her türlü etkinliğe katılıyor, başkalarını da katılmaları için teşvik ediyordu. Ders zili çalmış herkes Ahmet Hoca’yı bekliyordu. Ahmet Hoca her zamanki neşeli haliyle sınıfa girdi. Öğretmen masasına geçip “Günaydın arkadaşlar!” diyerek yerine oturdu. Hazırlıklarını yapıp derse başladı. O gün derste çevreye karşı sorumluluklardan bahsetti. Sonra masasında duran bir yazıyı alıp sınıfın ortasın geldi. Sınıfa susun işareti yapıp elindeki kağıttan bir duyuru okudu. Duyuruda “şişe kapakları”ndan bahsediliyordu. Topluma duyarlı bir geri dönüşüm firması “ iki yüz elli kilo plastik şişe kapağı getirilirse bunun karşılığında bir engelli sandalyesi alma” kampanyası başlatmıştı. Ayla bunları duyunca gözleri parladı. Aklına mahalledeki mavi gözlü çocuk gelmişti. Acaba topladığı şişe kapakları ile ona tekerlekli bir sandalye alabilir miydi? Derste içi içine sığmıyordu. Zil çalınca hemen Ahmet Hoca’nın yanına koşup “Hocam”, diye seslendi. Ahmet Hoca sesin geldiği yöne dönüp kendine seslenen kişinin Ayla olduğunu görünce durdu.

“Evet Ayla seni dinliyorum. Bir sorun mu var?”dedi. Ayla heyecanla:
“Hocam, derste bahsettiğiniz şu yardım kampanyası var ya işte onunla ilgili bir şey konuşacaktım.”dedi. Ahmet Hoca meraklanmıştı.
“Evet, seni dinliyorum.”
“Hocam yeni taşındığımız mahallede küçük yaşta bacaklarını kaybetmiş fakir bir çocuk var. Akşama kadar evin penceresinden dışarıda oynayan çocukları üzgün üzgün seyrediyor. Onun durumuna çok üzüldüm. Acaba bu kampanyadan o çocuğa da bir tekerlekli sandalye alabilir miyiz? Ne olur öğretmenim yardım edin! Kampanyayı yapan firma ile görüşüp ona da bir sandalye alalım. O da sokağa çıkıp arkadaşlarının arasına karışsın. Hiç olmazsa sokağa çıkmış olur. Pencere kenarında oturmaktan kurtulur.”diye yalvardı.
Ahmet Hoca ,Ayla’nın bu duyarlılığını takdir etti. Ayla’nın başını okşadı. Sıcak, samimi bir ses tonuyla:

“Sen merak etme! Kampanyadaki adresten firmanın yerini bulup konuşayım. Ben sana haber veririm.”dedi.
Ayla günlerce deli gibi şişe kapağı topladı. Teneffüs aralarında hemen bahçeye iniyor, sağda solda bulduğu ne kadar şişe kapağı varsa alıp yanında taşıdığı kutuya atıyordu. Yolda giderken gözleri sürekli şişe kapakları arıyordu. bulduğu kapakları elindeki kutuya dolduruyordu. Mahalle bakkalı Osman Efendi’ye de uğramış , şişe kapaklarını atmamasını tembih etmişti. Ama niye olduğunu söylememişti. Herhalde etrafta bu olayın dillendirilmesini istemiyordu. Osman Efendi bu işe bir anlam verememiş ama Ayla’ya hiçbir şey sormamış, eline geçen şişe kapaklarını dükkanın kapısının yanına koyduğu kutuya dolduruyor, bir yandan da işin sonunda ne çıkacak merakla onu bekliyordu.
Dört hafta sonra Ahmet Hoca, Ayla’yı yanına çağırdı.
“Müjde! Firma ile konuştum. Seve seve yardım edeceklerini söylediler. Bunun için iş yerine davet ettiler. Sen de gelmek ister misin?” Ayla bunu duyunca sevinçten deliye döndü. Bir çocuk masumiyetiyle sevinç çığlıkları atıp havaya zıpladı. Heyecanla:
“Öğretmenim annemi arayıp izin alayım. Hemen gidelim.”dedi.

Ahmet Hoca:
“Dur hele! Gidelim dedikse hemen demedik! Firma sahibi Aytekin Bey bizi yarın öğle yemeğine bekliyor. Sen annenden yarın için izin al, öyle okula öyle gel.”dedi.
Ayla, eve gidince hemen üzerini değiştirip koşa koşa bakkala gitti. Telaşla Osman Efendi’nin biriktirdiği şişe kapaklarını sordu. Osman efendi eliyle kapının yanındaki kutuyu gösterip:
“ İşte hepsi kutuda alabilirsin.”dedi. Ayla kapının yanındaki kutuya eğilip baktı. Epey kapak birikmişti. evdeki ve okuldaki topladığı kapakları da ekleyince istediği miktara ulaşmış olacaktı. Sevinçle kutuyu alıp Osman Efendiye teşekkür ederek eve koştu. Annesine durumu anlattı. Annesi buna çok sevinmişti. Mini mini yavrusu bu küçük yüreğiyle kocaman bir iş yapıyordu. Eğilp alnından öptü. Yanğına bir buse kondurdu.
Ahmet Hoca ertesi gün öğle vakti, durumu idareye bildirip Ayla’yı da yanına alarak firmanın bulunduğu adrese gitti. Sekreter, firma yetkilisine misafirleri olduğunu iletince firma yetkilisi Aytekin Bey onları kapıda karşıladı. Ofisine buyur edip oturmaları için yer gösterdi. Büroya geçip gösterilen yere oturdular. Aytekin Bey onlar gelmeden önce bir güzel ziyafet hazırlatmıştı. Ahmet Hoca , Ayla’nın gayretini Aytekin Bey’e anlatmıştı. Aytekin Bey tebessüm ederek Ayla’ya bakıp:

“Bahsettiğin duyarlı kızımız bu olmalı. Adın ne senin Güzel kızım?”dedi. Ayla’nın yüzü hafifçe kızardı, utanmıştı. Ahmet Bey gelmeden önce olanları Aytekin Bey’e anlatmıştı. Başını yere eğip utangaç bir edayla:
“Adım, Ayla efendim.”dedi.
Aytekin Bey sözü fazla uzatmadan Ayla’dan çocukla ilgili bilgi aldı. Sonra sekreterini arayıp acele bir tane tekerlekli sandalye hazırlatmasını söyledi. Beş on dakika sonra sekreter sandalyenin hazır olduğunu arabanın kapıda onları beklediği haberini iletti. Ayla çok heyecanlanmıştı. Kafese tıkanıp kalmış yaralı kuş sonunda özgür olacaktı. Pencere önündeki esareti sona erecekti. Heyecandan kalbi küt küt atmaya başladı. Hemen yerinden fırlayıp :

“Ne olur, hemen gidelim! Çok merak ediyorum!”diye Ahmet Hoca’nın eline yapıştı. Ahmet Hoca ve Aytekin Bey, Ayla’nın bu sabırsızlığına kahkahayla güldüler. Arabaya binip şoföre Ayla’nın tarif ettiği adrese götürmesini söylediler. Aytekin Bey’in Arabası çok konforlu idi. Ayla, babasının işleri bozulmadan önceki halini düşündü. Onun da böyle bir arabası vardı. Birden eski günleri gözünün önünde canlandı. Yüzünün rengi soldu. İçini bir hüzün kapladı. Babasının durumuna çok üzülüyordu. İşlerinin bozulmasından sonra babası çok yıpranmış, sıkıntıdan saçları bembeyaz olmuştu. Babasının o hali gözünün önüne gelince gözleri doldu. Sonra kendini toparlayıp zoraki tebessüm etmeye çalıştı. Aytekin Bey, Ayla’ya basının ne iş yaptığını sordu. Ayla babasının eskiden tekstil firması olduğunu, işleri bozulunca borcunu ödemek için elindeki iş yerlerinin çoğunu sattığını , şimdi elinde küçük bir dükkan kaldığını anlattı. Aytekin Bey Ayla’nın babasının ismini sordu. Ayla:
“Halit Çayırlı”diye cevap verdi. Bu isim Aytekin Bey’e hiç yabancı değildi. Daha önce birkaç kez onunla karşılaşmıştı. İşlerinin bozulduğunu duyunca çok üzüldü.

Yarım sat sonra şoför tarif edilen yere ulaştı. Hep birlikte arabadan indiler. Ayla arabadan iner inmez heyecanla mavi gözlü çocuğun olduğu evin kapısını hızlı hızlı vurdu. Kapıyı orta yaşlarda, üstünde rengi solmuş, eski bir elbise olan soluk yüzlü, zayıflıktan ellerindeki damarlar dışarı fırlamış, orta boylu bir kadın açtı. Karşısında tanımadığı birkaç kişiyi görünce çekingen bir tavırla, kekeleye kekeleye bozuk bir Anadolu ağzıyla:

“Bu –bu buyurun, ki- ki-kime bakmıştınız?”dedi. Ahmet Bey kendini tanıtıp durumu anlattı. Küçük çocuğu görmek istediklerini söyledi. Kadın yavaşça kapının yanına çekilip onları içeri buyur etti. Hep birlikte içeri girdiler. İçerden derin bir rutubet kokusu geliyordu. Duvarlardaki boya dökülmüş, tavan rutubetten yemyeşil olmuştu. Yerde yer yer yırtıklar oluşmuş, eski bir kilim, köşede kırık bir televizyon sehpası; onun üstünde küçük, eski, siyah-beyaz bir televizyon duruyordu. Pencere kenarına eski bir kanepe konmuştu. Mavi gözlü çocuk kanepenin üstüne oturmuş pencereden dışarıyı seyrediyordu. İçeri tanımadığı birkaç kişi girince ayaklarının üstüne örtülü nevresimi iyice üzerine doğru çekti.sakat bacaklarının görünmesini istemiyordu. Bakışlarını kaçırmaya çalışarak gelenlere baktı. Deniz mavisi gözleri vardı. Soluk benzine rağmen ne kadarda güzel görünüyorlardı. Aytekin Bey yavaşça çocuğun yanına oturdu. Başını okşayıp adını sordu. Çocuk utanmış, başını yere eğmişti. Solgun yüzü kızarmış öylece yere bakıyordu. Aytekin Bey, müşfik bir ses tonuyla:

“Evladım bizden korkmana gerek yok. Biz sana yardım etmeye geldik. Bak bu ablayı tanıyor musun? Sizin sokakta oturuyor. Senin durumunu bize anlattı. Sana yardım edeceğiz. Artık dışarı çıkıp arkadaşlarının yanına gidebileceksin.”dedi. Utancından kafasını yerden kaldırmayan mavi gözlü çocuk ,Aytekin Bey’in anlattıklarını duyunca kafasını hafifçe kaldırıp “Doğru mu söylüyorsun?” dercesine Aytekin Bey’e baktı. Aytekin Bey çocuğun başını okşayıp eliyle kapıyı işaret ederek kapıda şoförün ambalajından çıkarmaya çalıştığı tekerlekli sandalyeyi gösterdi. Şoför hızlı hızlı sandalyenin ambalajını söküyordu. Çevik hareketlerle ambalajı söküp sandalyeyi açtı. Parçalarını birleştirip üstünde oturmaya hazır hale getirdi. Kanepede oturan çocuğu kucaklayıp sandalyeye oturttu. Mavi gözlü çocuk şaşkınlıkla şoförü izliyordu. Tekerlekli sandalyeye oturunca şoför ona sandalyeyi nasıl kullanacağını anlatmaya başladı. Çocuk sessizce anlatılanları dinledi.

Aytekin Bey:
“Hala bize adın ne söylemedin?”diye takıldı çocuğa. Mavi gözlü çocuk hafif, titremeli bir ses tonuyla utana sıkıla kırmızı bir goncaya benzeyend küçük, dudaklarının arasından çıkan bir fısıltıyla “Ali” diye cevap verdi.
Annesi ne diyeceğini şaşırmış meraklı bakışlarla onları izliyordu. Uzun zamandır bu simadan uzak olan tatlı bir tebessüm belirmişti yüzünde. Hiç tanımadığı bu insanlar gelmiş ona yardım ediyorlardı. Böyle bir davranış beklemiyordu doğrusu. Artık insanların duyarsızlığına alışmıştı. Daha önce kaç kere durumunu gerekli yerlere anlatmış ama bir çözüm bulamamıştı. Bu yüzden çok sevinmişti. Ne yapacağını bilmez bir halde Aytekin Bey’in eline sarılıp öpmek istedi. Aytekin Bey çevik bir hareketle elini çekti. Zavallı kadının omzuna elini koyup tok bir sesle: “Kardeşim eli öpülecek biri varsa o da şu çocuktur.” diye eliyle Ayla’yı işaret etti. O, hepimizin gösteremediği duyarlılığı gösterdi. Çocuğunuzun bir tekerlekli sandalyeye kavuşması için günlerce okulda, evde, sokakta kapak toplayıp yardım kampanyasına katıldı. Teşekkür edecekseniz O’na teşekkür edin.”dedi.
Ayla kıpkırmızı olmuştu. İçine düştüğü durumdan kurtulmak için hemen tekerlekli sandalyenin ardına geçip iki kolunu tuttu. Ahmet Hoca’ya dönüp:

“Hocam, müsade ederseniz ben Ali’yi dışarı çıkarmak istiyorum.”dedi. Ahmet Hoca Ali’nin annesine baktı. Kadın başıyla olur işareti yaptı. Ayla sevinçle sandalyeyi itekleyerek dışarı çıkardı. İki yıldır sokak yüzü görmeyen Ali, dışarı çıkınca güneşin parlak ışıkları gözünü almıştı. Elini güneşe doğru siper edip etrafı seyre daldı. O sırada sokakta oynayan çocuklar onları görmüştü.Meraklı bakışlarla Ali’nin etrafına toplandılar. Bir anda herkesin ilgi odağı olmuştu. Çocuklar Ali’nin bindiği sandalyenin ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Hepsi meraklı bakışlarla ve imrenerek kendilerinde olmayan bu tekerlekli sandalyeyi inceliyordu. Bir süre sonra sanki uzun zamandan beri arkadaşlarmış gibi Ayla’nın da elinden tutup sandalyenin etrafını çevirerek şarkılar söylemeye başladılar.
Bu arada Osman Efendi bakkalın camından olanları izliyordu. Gördüğü manzara karşısında kendini tutamamış göz pınarlarından süzülen yaşlar, kırış kırış olmuş yüzünü yalayarak boynundan içeri doğru süzülüyor, gömleğinin içinde kaybolup gidiyorlardı. Ayla’nın şişe kapaklarını niye topladığı şimdi anlamıştı. Hafif bir tebessüm belirdi dudaklarında. Kendi kendine :

“Aferin kızım sana ! Bizim yıllardır yapamadığımızı küçük yüreğinle sen yaptın. Aferin sana!”
Ali kendisine gösterilen bu ilgiden memnun olmuştu. Gururla başını yukarı doğru kaldırmış tekerlekli sandalyeye sahip olmanın ayrıcalığını ve mutluluğunu yaşıyordu. Artık o da hürdü. Pencere kenarına mahkum yaşamaktan kurtulmanın sevinciyle yüzüne kan gelmiş, bakışları değişmişti. Deniz mavisi gözleri biraz daha parlamış daha renkli daha parlak olmuştu. Kanadı kırık bir kırlangıç daha kafesten kurtulmuştu. İstediği gibi olmasa da şimdi artık özgürce uçabilirdi.
Ayla, kafesteki bir kuşu serbest bırakmanın sevinciyle uçar gibi annesine koştu. Artık hayat daha anlamlı geliyordu ona.

WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Üyelerimizden Destek Bekliyoruz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Kanadı Kırık Kırlangıçlar
« Posted on: Nisan 26, 2024, 09:09:46 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Kanadı Kırık Kırlangıçlar e-book, Kanadı Kırık Kırlangıçlar programı, Kanadı Kırık Kırlangıçlar oyunları, Kanadı Kırık Kırlangıçlar e-kitap, Kanadı Kırık Kırlangıçlar download, Kanadı Kırık Kırlangıçlar hikayeleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar resimleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar haberleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar yükle, Kanadı Kırık Kırlangıçlar videosu, Kanadı Kırık Kırlangıçlar şarkı sözleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar msn, Kanadı Kırık Kırlangıçlar hileleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar scripti, Kanadı Kırık Kırlangıçlar filmi, Kanadı Kırık Kırlangıçlar ödevleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar yemek tarifleri, Kanadı Kırık Kırlangıçlar driverları, Kanadı Kırık Kırlangıçlar smf, Kanadı Kırık Kırlangıçlar gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Melek Kanadı
Serbest Kürsü.
Furkan 0 1280 Son Mesaj Kasım 08, 2009, 11:06:33 ÖÖ
Gönderen : Furkan
Halil Sezai Paracıkoğlu - Kırlangıçlar
Notalar
SaviorAngel 0 675 Son Mesaj Kasım 21, 2011, 08:29:48 ÖS
Gönderen : SaviorAngel
Melek Kanadı
Hayata Dair.
Asortik Hatun 0 727 Son Mesaj Ekim 16, 2012, 11:47:02 ÖÖ
Gönderen : Asortik Hatun
Kanadı Kırık Kuşlar - Ayşe Kulin
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
BÖRÜLCE 0 697 Son Mesaj Kasım 01, 2016, 10:20:16 ÖÖ
Gönderen : BÖRÜLCE
Kanadı Kırık Kuşlar - Ayşe Kulin Yeni !!!
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
S.e.s 0 890 Son Mesaj Kasım 04, 2016, 05:09:01 ÖS
Gönderen : S.e.s


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular