0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: İstiklal Türküsü  (Okunma Sayısı: 2946 Kere Okundu.)
« : Ağustos 21, 2008, 11:39:18 ÖÖ »
Avatar Yok

[MasaL]
*
Üye No : 193
Yaş : 33
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 2126
Mesaj Sayısı : 5 892
Karizma = 42


Soğuk iliklerine kadar işlemişti kahramanların. Göz gözü görmüyor, tipiyle birlikte amansız arazi şartları da geçit vermiyordu. Gemileri çoktan yakmışlar,
Tüm sevenleriyle ve birbirleriyle helalleşmişlerdi az önce. Kalın kar kütleleri arasında bata çıka yekvücut ilerleyen kar kaplanları tufana hazır bekleyen Nuh (a.s.) ın gemisi gibi hazırdılar her şeye ve olabileceklerin en iyisine.
Şubat; bütün kudretiyle ay yüzlü simalarda dondurucu besteler yaparken, yüreklerin vatan sevgisi yangınını söndürmede aciz kalıyordu. Alınlarda rüzgârın kamçısı hissedilirken, ayak parmakları çoktan hissiyatını kaybetmişti.
Yer beyaz, gök beyaz, her yer bembeyazdı. Gözler şavkını yitirmiş, parlak ve dumanlı bir tünelde ilerliyordu adeta. Vücut ısısıyla eriyen kar, beyaz kamuflâjdan içeriye sızarak; kor yürekli cengâverleri, terleriyle ısıtıyordu.
Verilen kısa molalarda dinlenirken; her şeyin bu beyazlık içerisinde nasıl kaybolduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Birazdan gün batacak; gecenin ayazıyla birlikte İstiklâl Türküsü kalplerde daha bir heyecanla vuracaktı.
Isıtacaktı; ananın, yârin, sılanın olmadığı bu beyaz yoklukta gönülleri. Isıtacaktı her şeye rağmen. Kardelenler görünmeyecekti bir daha; gülü, laleyi, karanfili de unutmuşlardı çoktan. Onlar hayatlarını feda edeceklerdi birazdan; kahpe bir pusu da, hain bir merminin ucunda belki de. Ebedi kazancı sağlamak için, son kez kaybedeceklerdi; dünya hayatının nimetlerini de terk ederek. Ölüm yok oluş değil; yeniden ve sonsuza dek diriliş demekti onlar için.
Önlerinde mütevazı komutanları ışık olurken alaca karanlığa; her biri birer Mustafa Kemal olacaktı birazdan. Gözü pek, korkusuz, yiğit cengâverlerdi onlar. Ağlamıyorlardı ve ağlamayacaklardı asla; göz pınarları da buz tutmuştu zaten.
Karanlık koyulaştıkça çok ileri de bir yerde küçük bir güneş sanki ortalığı yakıyordu. Bedenler ve zihinler çok yorgundu; uzaklarda bir mağara da yanan terör ateşini bile hemen algılayamadılar bu yüzden. Kısa süre sonra Atakan uzman çavuş geriye doğru fısıldadı; ’’çök!’’ Bir anda gittikçe koyulaşan karanlığın içerisinde gölgeler kayboldu. Ardından ‘’yat!’’ komutu geldi ve uzandı beyaz yorgan üzerine her bir kahraman. Birazdan başlayacak olan düğünün nişan haberiydi beklide bu son fısıldayış; kim bilebilirdi ki zihinlerde hızlı tren gibi dolaşan soru vagonlarını, kim çözebilirdi tetiğe yapışmış taş parmakları!
Atakan Uzman Çavuş’un talimatıyla; Sinoplu Onbaşı Turhan ve Adıyamanlı Er Diler birer kobra gibi atıldılar beyazlığın üstüne. Er Diler Turhan Onbaşıya; ‘’ şimdi İstiklâl Türküsünü söyleme zamanı dostum; hakkını helal et .’’ Dedi.
Timin geri kalanı; aralık ve mesafeleri açarak biraz daha gömüldüler beyaz örtü üzerine. Keşif kolundan gelecek haberi bekliyorlardı pür dikkat. İnançlıydılar ve karalıydılar; görevlerini ne pahasına olursa olsun bitireceklerdi.
Şimdi evde olup bilgisayarın başında; Forum vadisinde olmak vardı ama vatanın bu vadisinde hainler varken mümkün mü? Diye aklından geçirdi keskin nişancı Uğur…
İstiklâl türküsü söyler dururuz
Namluya sürülü deli kurşunuz
Bir ölür bin dirilir işte biz buyuz!
İşte biz buyuz!
İşte biz buyuz!
Tahminen onar metre arayla; yanan ateşe doğru aktı iki demir bilekli, çelik yürekli kahraman. Vadinin çukur, dere yataklarından görüntü vermeden ilerleyerek hainlerin burnunun dibine dayanmışlardı çoktan. Turhan Onbaşı donuk elleriyle göğsünde sakladığı ay yıldızlı bayrağı zorlanarak ta olsa çıkardı; bir süre gökyüzüne bakarak bir şeyler mırıldadı dudaklarıyla. Sonra arkadaşı Diler’le göz göze geldi; bakışlarıyla bekle işaretini vermişti çoktan. Bayrağını göğsüne saklayıp telsizi eline aldı. Telsiz muhaberesi başlayacaktı birazdan...
Onbaşı telsizle kısa süreli; şifreli görüşme yaptıktan sonra Diler’in bulunduğu mevkie doğru sürünerek ilerledi. Yaptığı el işaretiyle timin yanına dönmek üzere vücutları karla kaplı yüzeye yapışık olarak intikal ettiler.
Yan gözcünün gözetleme sahasına girdiklerinde; mesaj fısıltıyla Atakan Uzman Çavuşa ulaşmıştı. Tim Komutanı geri çekilme emrini vermekte hiç tereddüt etmedi. Gerekli emniyet tedbirlerini alarak daha güvenli gördüğü meşelik bir alana çekilip hep beraber istirahat etmeye başladılar. Saat gece yarısına doğru yelken açmışken ani bir rüzgâr bastırmıştı; beraberinde tipide getiren bu fırtına tedbir alınmazsa yirmi kardan adam yaratabilirdi sabaha kadar.
Atakan Uzman; on beş dakikada bir çevreye yaydığı ikiz mevzileri dolaşıyor, onları uyanık ve moralli tutmaya gayret ediyordu. Artık hayat ile ölüm arasındaki çizginin inceldiğini, hatta kopmak üzere olduğunu hissediyordu.
Kobra Üssü çağrı kodlarını kullanarak şifreli görüşmeler yaptı. Daha sonra telsizi sözleştikleri saatte açmak üzere kapattı. İçinde bulunduğu durumun hassasiyetinin farkındaydı. Artık aklına ne annesi, ne babası, nede biricik eşi Banu geliyordu. Tek derdi vardı; askerleri ateşe atmadan sağ salim kobra üs bölgesine ulaştırmak….
Sırt çantasını kontrol ettikten sonra en yakınındaki mevzide bulunan Ali Haydara teslim ederek tek başına etrafı keşfe çıktı. Ali Haydar bu haberi fısıltıyla tüm mevzilere saydırma usulüyle gönderdi. Geriden sayarak gelen vukuat tekmili biraz gecikmişti. Kontrolü sağlamak gittikçe güçleşiyor, bu karlı dağ başında durum gittikçe kötüye gidiyordu. Komutan yaptığı keşif sırasında; etrafta bir tuzağa, tehlike oluşturabilecek bir duruma rastlamamıştı. Arka taraflarında bulunan bir sırtın altında uzunlamasına bir oyuk bulmuştu. Bu oyuk uzunca bir balkon altını andırıyordu. Açık alanda kalmaktansa burası daha güvenli bir sığınak görüntüsü veriyordu.
Beş dakika içinde timini bu güvenli bölgeye toplayarak gerekli kontrolleri yapmış, ateş destek unsurunu nöbetçi unsur olarak görevlendirmişti. Oyuğun içerisi dışarıya nispeten daha ılıktı. Büyükçe bir kayanın rüzgâr almayan kısmında ateş yakma sırası gelmişti şimdi. Sırt çantalarını küçük bir duvar gibi örmeden önce; içerisindeki odunları çıkardılar. Timde bulunan bütün askerlerin taşıdığı odunlar bir kenara yığıldı. Atakan uzman gözleriyle İzmirliyi aradı bulamadı. Kısa süreli bir korku yaşadıktan sonra İzmirliyi uzak köşede gözleri iki çeşme ağlarken buldu.
_Hadi yavrum şu çıraları çıkar artık.
İzmirli kendini tutamıyor hıçkırıklara boğuluyordu. Komutanı onu sarsarak kendine gelmesini sağlamaya çalıştı.
_İlker sana söylüyorum; bırak ağlamayı. Çıraları ver de şu ateşi bir an önce yakalım; yoksa sabaha kadar donacağız burada.
İzmirli İlker suçluluk duygusuyla başını yerden kaldırmadan:
_Komutanım! Omuzlarım yara bere içinde kalmıştı; yük olmasın, daha rahat yürüyebileyim diye…
Atakan uzman sinirlerine hâkim olmaya çalışarak; İlker i tartaklamaya başlayan Uğur la, Ali Haydarı durdurdu. Naylon muhafaza içerisindeki operasyon haritasını çıkarıp tutuşturucu sorununu giderdi. İlker’in alnına kondurduğu küçük bir şaplakla onu hem cezalandırmış, hem de kendine gelmesini sağlamıştı.
Küçük kıvılcımlar çıtırtılarla büyüyerek; etrafına ısıveren büyük bir ateşe dönmüştü. Mevcut hava şartları ve gece olduğu göz önüne alındığında helikopter desteği de imkânsızdı. Odunlarsa birkaç saat ancak idare edebilirdi.
Herkes çevrede bulunan meşe ağaçlarının ıslak dallarına hücum ederek; sağ salim sabah etmenin peşindeydi Kısa sürede büyük bir yığın yapılmış; yanan ateşin etrafında kurumaya alınmıştı. Ateş yüzünden homurdanmalar artmışı; ısınamayan Mehmetçikler sinirlenmeye başlamıştı. Ali Haydar:
_Komutanım; biz eşekbaşı mıyız, hep aynı adamlar ısınıyor. Onlarınki boncuklumu?
Diye çıkıştı.
Atakan uzman büyük bir sükûnetle yerinden kalkarak Ali Haydarı yerine oturttu.
Ali Haydar; Sivaslı, özü sözü bir, gözünü budaktan sakınmayan delikanlı bir gençti. Atakan uzman çavuşun davranışıyla utanarak:
_Komutanım siz niye kalkıyorsunuz; ben bizim düşüncesizlere söyledim.
Dedi.
Komutanlarının davranışını gören diğer Mehmetçikler, utanarak arkadaşlarına yer verdiler. Alevlerin aydınlattığı şahin bakışlarla komutan Ali Haydara göz kırparak sükûneti sağladı. Askerlerin isteğine rağmen muhtemel bir saldırıya karşı postalların çıkartılmasına izin vermemişti. Durum pek iç açıcı değilse de; şimdilik donma tehlikesi atlatılmıştı.
Atakan uzman çavuş ateşin etrafından biraz uzaklaştığında; soğuk yine iliklerine işlemiş, sigarası bitene kadar donmuştu. Acıkan askerler kumanyalarının kalan kısmından bir şeyler atıştırıp; açlıklarını bastırdıktan sonra komutanlarına tekmil verdiler:
-Komutanım müsaadenizle nöbet unsurunu değiştirmek istiyoruz.
Arkadaşlarımızda biraz ısınıp kendilerine gelsinler. Dünden beri bir lokma ekmek bile yemediler.
Atakan’ın gözleri dolmuş; uzaklara, çok uzaklara bakıyordu. Okuduğu yâda ona anlatılan destansı kahramanlık hikâyelerini şimdi o yaşıyordu. Ayağa kalktı. Rüzgâr hızını kesmiş; tipide durmuştu. Pek süslü sözler etmezdi. Askerliğin mizacı gereği sert ve otoriterdi her zaman; fakat şimdi bir şeyler söylemeliydi:
_Ben sizinle bu vatan için kader birliği ettim. Anafartalar da, Dumlupınar da Sakarya da olduğu gibi Anadolu’nun dört bir yanından kopup geldiniz. Hepinizin içinde kaynayan bu kardeşlik, birlik duygusunu gördükçe gururlanıyorum. İçinizdeki sönmek bilmeyen vatan sevgisi ateşi; sizi daha fazla ısıtarak, bedenlerinizde ruh bulacaktır. Varsa; ben sizlere hakkımı helal ediyorum. Sizlerde bana hakkınızı helal edin….
Mehmetçikler; yayından fırlayan ok gibi nöbete koştular. Arkadaşları da ısınmalı, dinlenmeliydiler. Yarı ıslak, yarı kuru; nöbetleşe uyuyarak sabah ettiler. Günün ilk ışıklarıyla karlar üzerinde yansıyan güneş ışınları gözleri rahatsız ediyordu. Kahramanlar yüzlerini karla ovaladıktan sonra ceplerinden çıkardıkları meyve ezmesi paketleriyle açlıklarını yatıştırdılar. Az önce telsiz görüşmesini bitiren; komutanlarından gelecek talimatları bekliyorlardı.
Atakan telsizle durum raporunu vermiş; buna göre yeni talimatlar almıştı. Öncelikle; Vadinin karşısında bulunan, hainlerin barınağı kontrol edilecekti.
Tepeye bir eleman yerleştirip ekibi daha geniş bir şekilde araziye yaydı. Şimdi bu zorlu görev için adam seçmeye gelmişti sıra.
Gerekli talimatları vererek timi Trabzonlu Hasan çavuşa emanet etti.
Keskin nişancı Uğur’u, makineli tüfekçi Ali Haydar’ı ve yardımcısı Dadaş Mehmet’i bu zorlu görev için uygun görüyordu. Tabi oluşturduğu bu küçük ekibin başına Turhan onbaşıyı almayı unutmadı. Yaklaşık yarım saat kadar süren bir silah bakımından sonra yola çıktılar. İzmirli İlker’ de bu göreve gönüllü olmuştu; ama daha güçlü kuvvetli ve tecrübeli olanları seçmişti.
Atakan lavını, tabancasını ve el bombalarını da gözden geçirerek hareket öncesi kafasındaki bütün sorunları çözmüştü. Time yürüyüş kolu düzeni aldırmış; mesafeleri on metre olarak belirlemişti. Zorlu kar kütleleri aman vermiyor; kalınlık bazen bel hizasına geliyordu. İçlerinde en ağır yükü taşıdığı için Ali Haydar zorlanıyordu. Yüz metrede bir öncü değişiyor; herkes eşit oranda gayret sarf ediyordu. Vadinin derinliklerine doğru kıvrılarak inerken mesafeleri daha da açıyor; çökerek bazen de donma yaparak olası tehlikelere karşı tedbirli davranıyorlardı. Etrafta tuzak kurulmuş olabileceğinden; kar yüzeyi dikkatle inceleniyor, atılan adımlara dikkat ediliyordu.Zemine tuzaklanmış bir mayın , topuk koparan yada havan mermisi her şeyin sonu olabilirdi..
Kahor mağara içerisinde bulunan üç eşkıya arasında en genç olanıydı.

Okuma yazmayı öğrendikten sonra hiç okula gitme ihtiyacı hissetmemiş;

aile içi şiddet ve çatışmalar arasında büyümüştü.

Annesi, babasının ikinci eşi olup; anlattığına göre Kahor beş yaşına gelene

kadar çok mesutmuşlar. Annesi Zalha eski güzelliğini yitirince babası Reşo

üçüncü evliliğini yapmış. Hatırladığı kadarıyla da hiç kavga eksik olmamış

evden. Mezraya kilometrelerce uzaktan eşekle su çekmiş Kahor. Küçük

bedeniyle büyük işler yapmış; tırpan sallayıp, çayır taşımış. Bütün bu işleri de

yaparken taze üvey annesinin gammazlamalarıyla günde beş öğün dayak

yiyormuş babası Reşo’dan.


Aylarca mezra dışından hiç kimseyi göremez gördükleri ise jandarma, muhtar

ya da babasının kaçakçı dediği adamlar olurmuş.

Mağara içerisinde ateşi karıştırıp çay demlemeye çalışan Kahor,

dalıp uzaklara gitmişti… Hezil çayının kıvrım kıvrım akan deli suyundan

yakaladığı alabalıkları, beş altı damlı mezranın sırtlarından gelen kekik

kokularını, kuzularını birde Dilan kızı çok özlemişti. Özlemişti ya; artık babası

Reşo’nun yüzünden dönüşü olmayan bir yola girmişti çoktan.

Halkına zulüm yapıldığına inandırılmıştı. Bazen zulmünden dolayı babasını bile

öldürmek isteyen Kahor; şimdi her şeyin suçlusu olarak bir tek kelimeyi

ezberlemişti; TC…



Türkiye Cumhuriyeti devleti onun ve yoldaşları için, faşist ve kan emici bir

vampirdi. Akıl tutulmasına uğramış, dumura uğramış beyinlerinde, böyle

düşünmeleri planlanmıştı. Özal, Bitlis, Çetin, Aksu gibi devlet adamları bile

işbirlikçi haindi bunların gözünde.

Bütün bunları düşünürken rahatladı biraz. Aklına felçli bir hasta ve hamile bir

kadının bulunduğu mezra gelmişti. Köyle mezranın bağlantısını sağlayan yolun

altına su tahliyesi için kurulan küçük köprücükleri kaya parçalarıyla

tıkamışlardı. Karlar erimeye başlayınca oluşan sel suları, yolları oyup ulaşıma

engel olacaktı. Böylece düşman, topraklarına giremeyecekti. Roket atarak

yaktıkları okul ve kaçırıp defalarca tecavüz ederek öldürdükleri genç öğretmen

onlar için en tehlikeli düşmandı. İçi huzurla doluydu ve çokta mutluydu.

Düşman olarak bildikleri devletin hizmetlerini engellemek boyunlarının

borçlarıydı. Telefon hatlarını köylerin çok uzaklarından koparıyorlar, enerji nakil

hatlarını da devre dışı bırakıp kabloları satarak para bile kazanabiliyorlardı.

Sadece bununla yetinmeyip; baskın yaptıkları köy ve mezralarda devletin

hizmet etmediğinin, elektriklerin aylarca kesik olduğunun, telefonların

çalışmadığının propagandasını yapıyorlardı.

Köylerine ya da mezralarına asker geldiğinde damlara çamaşır asılmasını, asker

gittiğindeyse kaldırmalarını istiyorlar ki; ona göre tedbir alsınlar…


Şivan Perver’in Halep’çe parçasını sürekli tekrar ediyor, kendisini bilinçli

tuttuğunu düşünüp; Saddam’ın Irak’ı ile Atatürk’ün Türkiye’ sini bir kefeye

koyuyordu. Tek kelime ile zavallıca, aslanın üzerinde yaşayıp tanımlayamayan

parazit böcekler gibi düşünüyordu….



Az ilerisinde, mağaranın biraz daha iç tarafında bulunan,

Kahor’dan daha deneyimli olan eşkıya Baran, sarma sigarasını yakıp tüttürmeye

başladığında keyfi gıcır görünüyordu. Belinde ki poşu üzerine sarılı kemerde

bulunan şarjörlerini ve el bombalarını sayıp kontrol ettikten sonra Kahor’a

Çattı: _ De hadi oğlim hâlâ bi çayı demleyememişsen.

Kahor cevaben:

_ Abey; gurbanin olir, çayı getirirem ha! Yeter ki sen kızmayasan bene.

Hürmet ider ellerinden üperem abey.

Canım; başım, gözümsen abey.


Taklacı güvercinler gibi taklaya başlayan, yalakalıkla kendini maymun eden

Kahor’a; Baran sinsi bir tebessümle sırıtarak :

_ La oğlim çabuk olasan, yoksa ilk fırsatta eyagina sıkacağam ha!

Emrini verdi.

Bozuk dilleri ve şekilsiz şiveleriyle çok komik ve aşağılık bir haldeydiler.

Zinar mağaranın uygun bir yerinde aldığı mevziden gözetlemeye devam ediyor,

sürekli karşılarında yanan ateşi ve çevresini takip ediyordu. Karşılarında

bulunan kahraman Mehmetçiğe göre çok daha fazla lojistik imkâna sahiptiler.

Asker kendisine lazım olan her şeyi sırtında taşırken; onlar belli aralıklarla

oluşturdukları gizli sığınaklarından ikmal yaparak bölgedeki varlıklarını

sürdürüyorlardı.

Bir yılan kadar sessiz ve bir yılan kadar sürüngen davranıyorlardı. Boğazlarına

kadar zehir yüklüydüler ve kusacak yer arıyordu hainler....
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: İstiklal Türküsü
« Posted on: Nisan 24, 2024, 05:38:30 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: İstiklal Türküsü e-book, İstiklal Türküsü programı, İstiklal Türküsü oyunları, İstiklal Türküsü e-kitap, İstiklal Türküsü download, İstiklal Türküsü hikayeleri, İstiklal Türküsü resimleri, İstiklal Türküsü haberleri, İstiklal Türküsü yükle, İstiklal Türküsü videosu, İstiklal Türküsü şarkı sözleri, İstiklal Türküsü msn, İstiklal Türküsü hileleri, İstiklal Türküsü scripti, İstiklal Türküsü filmi, İstiklal Türküsü ödevleri, İstiklal Türküsü yemek tarifleri, İstiklal Türküsü driverları, İstiklal Türküsü smf, İstiklal Türküsü gsm
Yanıtla #1
« : Mart 24, 2010, 11:46:43 ÖÖ »

Anqel*
*
Üye No : 21465
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 5208
Mesaj Sayısı : 17 796
Karizma = 50130


Teşekkürler.

WebCanavari
Yanıtla #2
« : Nisan 18, 2010, 10:36:57 ÖS »

Hephaestus
*
Üye No : 26057
Yaş : 31
Nerden : Tekirdağ
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 4834
Mesaj Sayısı : 13 574
Karizma = 60064


Paylaşım İçin teşekkürler
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular