0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: İşte İnsan  (Okunma Sayısı: 2115 Kere Okundu.)
« : Ekim 21, 2008, 02:03:20 ÖS »
Avatar Yok

Asortik Hatun
*
Üye No : 3762
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 13388
Mesaj Sayısı : 22 841
Karizma = 58066




İŞTE İNSAN
Konrad Lorenz

Kitabın konusu saldırganlık (aggression); anlayacağınız, hayvan ve insanın kendi türdeşlerine (hemcinslerine) yönelik mücadele dürtüsü. Bu kitabı yazma kararı, iki durumun tesadüfen bir araya gelmesiyle alındı. Birleşik Devletler’de, en başta psikiyatristlere, psikanalistlere ve psikologlara karşılaştırmalı davranışbilim ve davranış psikolojisi üzerine seminerler vermek, ayrıca da Florida’nın mercan kayalıklarında, doğal ortamda gözlemler yaparak, daha önce akvaryum şartları altında oluşturduğum, bazı balıkların mücadele (dövüşme) davranışlarının ve büründükleri renklerin, türün korunması ve hayatta kalması bakımından işlevleri konusundaki hipotezimi sınayıp doğrulamak amacıyla bulunmaktaydım...

İÇİNDEKİLER

* “Gri Kazların Babası”
* Önsöz

1. Sualtından Bir Başlangıç
2. Sualtı Yolculuğunun Laboratuardaki Devamı
3. Saldırganlığın Yararları
4. Saldırganlığın Kendiliğindenliği
5. Alışkanlık, Tören ve Büyü
6. İçgüdülerin Büyük Meclisi
7. Ahlak Benzeri Davranış Biçimleri
8. Anonim Sürü
9. Sevgisiz Toplum Düzeni
10. Kemeler
11. Sosyal Bağ
12. İnsanlığa Çağrı Vaazları
13. İşte İnsan (Ecce Homo)
14. Umut Var mı Dersiniz?



ÖNSÖZ
Gerçek dostluğun sorumluluklarını bilen, bu kitabın elyazmalarını eleştirel bir gözle okuyup değerlendirme görevini üstlenmiş hakikatli bir arkadaşım, metnin yarısını geçtikten sonra bana: “Bu dizginlenemez bir merakla ve (bütün ile ilişkisi bakımından) artan bir kendinden emin olamama duygusuyla okuduğum ikinci bölüm...” diye yazmıştı... “Niçin mi? Bütün ile kurduğu bağlamı tam yakalayıp kavrayamadığım için. Bu konuda bana yardımcı olup işimi kolaylaştırman şart.” Bu eleştiri muhakkak ki çok yerinde ve haklı bir eleştiriydi; ve işte bu önsöz, okuru, daha yolun başında, bütünün varmak istediği hedef ve sonuçlar ile tek tek bölümlerin bu hedef ve sonuçlarla kurdukları bağlantı konusunda bilgilendirmek amacını taşıyor.
Kitabın konusu saldırganlık (aggression); anlayacağınız, hayvan ve insanın kendi türdeşlerine (hemcinslerine) yönelik mücadele dürtüsü. Bu kitabı yazma kararı, iki durumun tesadüfen bir araya gelmesiyle alındı. Birleşik Devletler’de, en başta psikiyatristlere, psikanalistlere ve psikologlara karşılaştırmalı davranışbilim ve davranış psikolojisi üzerine seminerler vermek, ayrıca da Florida’nın mercan kayalıklarında, doğal ortamda gözlemler yaparak, daha önce akvaryum şartları altında oluşturduğum, bazı balıkların mücadele (dövüşme) davranışlarının ve büründükleri renklerin, türün korunması ve hayatta kalması bakımından işlevleri konusundaki hipotezimi sınayıp doğrulamak amacıyla bulunmaktaydım. Kliniklerde ilk kez, Freud’un öğretisini öyle sarsılmaz dogmalar olarak almak yerine, her bilimde olduğu gibi çalışmalarında hipotez olarak değerlendiren psikanalizcilerle konuşmalar yapma fırsatı buldum. Bu tarzda ele alındıklarında, Freud’un teorileri içinde, o zamana kadar fazlasıyla cüretkâr ve iddialı bulduğum için itirazla karşıladığım kimi yanları anlayıp benimsemeye başladım. Freud’un “dürtü öğretisi”ne yönelik tartışmalar, hiç umulmadık bir şekilde, psikanalizin sonuçları ile davranış psikolojisinin sonuçları arasında beklenmedik örtüşmeler ortaya koyuyordu; kullanılan yöntemlerle özellikle de her iki disiplinin tümevarım yöntemini kullanışı arasındaki farklılık göz önüne alındığında, psikanaliz ile davranış fizyolojisinin sorunlarını ifade edişi anlam ve önem kazanıyordu.
Özellikle Freud’un bir teorisine göre hayatı koruma ve sürdürmeye yönelik bütün içgüdülerin karşısında yıkıcı ilke olarak yer alıp onlarla kutuplaşan ölüm dürtüsü kavramı konusunda aşılmaz görüş ve kavrayış farklılıklarının ortaya çıkmasını bekliyordum. Biyolojiye yabancı olan bu ölüm (öldürme) dürtüsü hipotezi, davranış araştırmacısının gözünde lüzumsuz olmanın da ötesinde, yanlıştır. Yol açtığı sonuçlar çoğu kez ölüm (öldürme) dürtüsünün yol açtığı sonuçlarla aynı sayılan saldırganlık da, hayatı yok edici sonuçlara neden olabilmesine rağmen öteki içgüdüler gibi bir içgüdüdür ve doğal şartlar altında, o içgüdüler gibi, hayatın ve türün ayakta kalıp varlığını korumasına hizmet eder. Kendi çaba ve yaptıklarıyla kendi yaşama şartlarını çok hızla değiştiregelmiş olan insanın söz konusu olduğu yerde saldırganlık dürtüsü çoğu zaman yıkıcı, imha edici etkiler gösterebilmektedir; gelgelelim ondan daha az dramatik bir tarzda da olsa, öteki içgüdüler (dürtüler) de, beri yandan türün hayatta kalmasını sağlarken, benzer biçimde olumsuz etkiler yapmaktadırlar. Ölüm (öldürme) dürtüsü teorisi bağlamında psikanalizci dostlarım karşısında bu görüşleri savunduğumda, kendimi ansızın gereksiz sorunlara yol açan biri konumunda buldum.(1) Psikanalizci dostlar bana Freud’un yazılarından birçok yer göstererek, bu bir yandan insanın kendisine, bir yandan dışa yönelik öldürme dürtüsünün (ve onun dışavurum biçimlerinin) karşısında yer alan yaşama dürtüsü ile oluşturduğu düalist ilişki hipotezine işaret ederek, bizzat Freud’un bu teze öyle pek fazla itibar etmediğini ispat etmeye çalıştılar. Düalizme tahammülü olmayan, monistik (tekçi) ve mekanistçi düşünceye bağlı bir doğa araştırmacısı olan Freud’un, bu tezi ilkece kendi öğretilerine ters ve yabancı bulduğunu hatırlattılar.
Bundan kısa bir zaman sonra, ılık denizlerde serbest ortamda yaşayan ve saldırganlığın hayatta kalma bağlamındaki işlevini açıkça gözlememe fırsat veren mercan balıklarını incelemeye başlayınca bu kitabı yazmaya niyetlendim. Ne olursa olsun, davranışbilim, saldırganlığın doğal tarihi hakkında, insanda ortaya çıkan, işlevi bağlamında hedefini şaşırmış saldırganlık biçimlerinin nedenlerine dair önermeler ortaya koyacak kadar bilgiye sahipti. Belirli bir hastalığın nedenlerine ilişkin bilgi, hastalık için etkili bir tedavinin bulunduğu anlamına gelmese bile, bunun önkoşullarından biridir.
Sanırım bu görevi yerine getirme çabamda yazarlık yeteneklerim işin altından kalkmakta zorlanacak. Her bir öğenin diğer öğelerle karşılıklı bir nedensel etkileşim ilişkisi içinde olduğu belirli bir sistemin etki alanını/ağını kelimelere dökerek anlatmak neredeyse imkânsız bir şey. İnsan, daha benzinle çalışan bir motoru anlatırken bile işe nereden başlayacağını bilemez, çünkü alıcının, kendisine gönderilen verileri tutarlı bir sistem oluşturacak biçimde değerlendirebilmesi, ancak ve ancak onun, hareket kolunun, pistonun, supapların, eksantrik milin vb. vb. yapısını anlamış olması halinde mümkündür. Bütün olarak bir sistemin öğelerinin anlaşılabilmesinin yegâne koşulu, onun bütün olarak anlaşılmasından geçer. Sistem ne kadar karmaşık bir yapıya sahipse, hem araştırmanın, hem de araştırmaya bizzat katılmayan teorisyenin birlikte aşmaları gereken zorluğun derecesi de o ölçüde artmaktadır; kaldı ki insanın toplumsal yaşantısı bakımından belirleyici niteliğe sahip olan içgüdüsel ve kültürel olarak devredilen davranış biçimlerinin etki ağı da, şu dünyada bildiğimiz en karmaşık sistemdir. Karşılıklı etkileşimden oluşan bu kaotik sistemin içinde izleyebildiğimi düşündüğüm pek az sayıdaki nedensel bağlantıyı anlaşılır biçimde ortaya koymak için, ister istemez konuyu geniş tutmam gerekecek.
Neyse ki gözlem konularının her biri kendi başına ilginç birer olguyu teşkil ediyor. Umarım, mercan balıklarının bölgeleri için yaptıkları dövüşler, sosyal yaşayan hayvanların “ahlaki davranışa benzer” sosyal engelleri, gece balıkçıllarının sevgi içermeyen evlilikleri ve sosyal yaşantıları, kana susamış göçmen kemelerin topyekûn yaptıkları dövüşler ve başka davranış biçimleri, okura, daha derinlerde yatan bağlantıları kurana kadar kitaba bağlanması için ihtiyaç duyduğu heyecanı hissettirebilecektir.
İlkesel nedenlerden ötürü, okura bu noktaya gelmesi yönünde kılavuzluk ederken, elimden geldiği ölçüde kendi yolumu izlemeye ve ona izletmeye çalışacağım. Tümevarımcı doğabilimi, her zaman için tek tek olaylara ilişkin gözlemlerinden yola çıkarak, bunların soyutlanmasıyla, her birinin “riayet ettiği” genelgeçerli yasalara ulaşır. Ders kitaplarının çoğu, daha kısa ve daha anlaşılır oluşlarından ötürü aksi yolu izleyerek “bütün”den özele, teke inerler. Bu durumda betimlemenin kendisi tek tek örneklere indikçe netlik kazansa da, ikna edici niteliği eksilir. Önce bir teori geliştirip onu daha sonra örnekler üzerinden “desteklemek” kolay ve rahat bir yoldur; oysa doğa, anlaşılması son derece güç, genelgeçerli hipotezleri doğrulama bağlamında bile, yeterli çabayı esirgemeden, rahata kaçmadan arandığında, ikna edici birçok örnek sunacak kadar çeşitlilik arz eder.
Kitabımın gerektiği gibi ikna edici olması ise, tümevarımcı zahmetli yöntemi uygulamamın yanı sıra, ancak burada ortaya koyduğum olgulara dayanarak vardığım sonuçların aynısına okurun da ulaşması ile mümkündür. Böyle zorlu bir yolu okura reva göremeyeceğimden, önsözde, bir anlamda yol gösterici olması amacıyla, bölümlerin içeriklerine ilişkin kısa bir özet vermek yerinde olacaktır.
İlk iki bölümde, saldırganlığın tipik davranışlarına ilişkin basit gözlemlerin açıklanması ve tanıtılmasıyla başlayıp 3. bölümde bunların tür açısından hayatta kalmaya yönelik işlevine geçeceğim ve 4. bölümde, saldırganlığın önlenemez biçimde ortaya çıkışı ya da başka deyişle ritmik bir tempoyla belirişindeki kendiliğindenliği anlaşılır kılmak için genel anlamda içgüdüsel hareket, özel anlamda ise bir içgüdü olarak saldırganlık dürtüsü hakkında epey bir açıklama yapacağım. 5. bölümde, ritüelleşmenin sabit bir yapı oluşturup daha önce var olmayan içgüdüsel güçleri ilk kez meydana getirişine, bu içgüdülerin bağımsız faaliyetlerine değinip, ardından da, saldırganlığı önleyici engelleri nasıl oluşturduklarını açıklamaya çalışacağım.
Diyeceğim o ki ey okur:
Dürtü kaynaklı güçlerin faaliyet ve etki ağı hakkında genel bir bakış açısı sağlamaya çalışan 6. bölüm de aynı amaçla yazıldı. 7. bölümde, türlerin dönüşümünün, saldırganlığı zararsız çerçevelere oturtmak için hangi mekanizmaları “icat ettiğini”, bu amaç doğrultusunda ritüelin hangi görevi üstlendiğini ve bu yoldan ortaya çıkan davranış biçimlerinin, insanda ahlaksal sorumluluğun yönettiği davranış biçimlerine ne kadar çok benzediğini somut örnekler
üzerinden göstermeyi deneyeceğim. Bu bölümlerle birlikte, birbirinden temelden ayrılan dört farklı toplum düzeninin işleyişini kavrayabilmenin önkoşulları da yerine getirilmiş olacak. Bu toplumsal düzenlerin ilki, saldırganlığın hiçbir biçiminin görülmediği, ama üyelerinin birbirlerini “kişisel” anlamda tanıma ve bireysel olarak dayanışma gibi özelliklere de sahip olmadığı “anonim” sürüdür. İkincisi, gece balıkçıllarının ve koloni halinde yavru bakımı yapan diğer kuşların savundukları yaşama alanının, sadece o alanın yer aldığı “bölge” üzerinden kurulan, biyolojik anlamdaki aile ve toplum düzenidir. Üçüncüsü, aynı ailenin üyelerinin, birbirlerini kişisel olarak değil de, kendi hısım-akraba topluluklarına özgü bir koku aracılığıyla tanıdığı ve her birinin diğerine örnek oluşturacak biçimde sosyal davrandığı, fakat başka bir topluluğun üyesi olan her türdeşine karşı radikal bir nefretle mücadele ettiği ve zarar verdiği, sıçanların ya da diğer adıyla kemelerin büyük aile topluluklarının oluşturduğu toplumsal düzendir. Nihayet dördüncüsü ise, kişisel, “bireyden bireye” sevgi ve dostluk bağının, aynı topluluğa üye türdeşlerin birbirleriyle mücadele etmesine ve birbirlerine zarar vermesine engel olduğu toplumsal düzen biçimidir. İnsanların toplumsal düzeniyle ve yaşam tarzıyla birçok noktada örtüşen bu topluluk biçimi, gri kazlar örneğinde net bir biçimde ortaya konacaktır.
Bu 11 bölümde anlattıklarımdan sonra, insanda saldırganlığın hedefini şaşmış biçimlerinin nedenlerini, anlaşılır şekilde açıklayabileceğimi sanıyorum. “İnsanlığa Çağrı Vaazları” adlı 12. bölüm, birçok insanı, kendini evrenin bir parçası olarak görmekten ve kendisinin de doğa yasalarına
tabi olduğunu kabul etmekten alıkoyan iç dirençleri ortadan kaldırmanın yollarını döşemeyi amaçlıyor. Bu dirençler en başta, özgür irade gerçeği ile çelişir görünen determinizme olumsuz yaklaşmaktan, sonra da insanın zihinsel, psişik, bilinçsel niteliklerine dayalı kibrinden kaynaklanmaktadır.
13. bölümün görevi insanlığın şu an içinde bulunduğu durumu nesnel bir bakışla –bir anlamda Mars’tan gelmiş varsayımsal bir biyoloğa göründüğü biçimiyle– anlatma ve tanımlama amacı güdüyor. 14. bölümde, daha önce tanımladığım saldırganlığın –nedenlerini bildiğimi düşündüğüm– hedefini şaşmış biçimlerine karşı kimi önlem önerileri getirmeyi deniyorum.
(1) Sigmund Freud ölüm dürtüsü ya da Thanatos adını verdiği dürtü tezini ortaya attığında, psikanaliz literatürüne de en tartışmalı kavramlardan birini armağan etmiş oluyordu. Kimilerine göre kızı Sophie’nin ölümünün etkisi vardı bu tezin oluşumunda, kimilerine göre de I. Dünya Savaşı’nın, o zamana kadar tarihin görmediği boyutlardaki kıyımlarının, ölüm ve dehşetin. Ölüm (öldürme) dürtüsü, insanın yıkıcı saldırganlığını tanımlayan, bizzat insanın kendi kendisini yıkıp ayrıştırmasına yönelik bir dürtü olmalıydı. Dürtünün adı Yunan ölüm tanrısı Thanatos’tan gelmekteydi. Freud’un kavrayışında Thanatos ya da ölüm dürtüsü “psişik aygıtın” içinde yıkma, bozma dürtüsü (“Destruktionstrieb”) ile birlikte “libido”ya, yani haz ilkesine tam zıt dürtüyü oluşturmaktaydı. V.A.

WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Üyelerimizden Destek Bekliyoruz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: İşte İnsan
« Posted on: Nisan 25, 2024, 06:25:13 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: İşte İnsan e-book, İşte İnsan programı, İşte İnsan oyunları, İşte İnsan e-kitap, İşte İnsan download, İşte İnsan hikayeleri, İşte İnsan resimleri, İşte İnsan haberleri, İşte İnsan yükle, İşte İnsan videosu, İşte İnsan şarkı sözleri, İşte İnsan msn, İşte İnsan hileleri, İşte İnsan scripti, İşte İnsan filmi, İşte İnsan ödevleri, İşte İnsan yemek tarifleri, İşte İnsan driverları, İşte İnsan smf, İşte İnsan gsm
Yanıtla #1
« : Ekim 31, 2008, 10:20:25 ÖS »
Avatar Yok

FeMoX
*
Üye No : 570
Yaş : 34
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 2803
Mesaj Sayısı : 5 853
Karizma = 39


Bilgiler İçin teşekkürler =))
Yanıtla #2
« : Kasım 11, 2008, 10:47:30 ÖS »
Avatar Yok

By.TuRuT
*
Üye No : 773
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 19239
Mesaj Sayısı : 48 228
Karizma = 65220


emeğine sağlık

İstek & Öneri ve Şikayetlerinizi: WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Adresine İletebiliriniz.
Yanıtla #3
« : Kasım 22, 2008, 08:21:38 ÖS »

MaViSh
*
Üye No : 3490
Yaş : 32
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 777
Mesaj Sayısı : 8 087
Karizma = 16200


bilgiler için sağol

Ne Ağlayacak Kadar Günahkarım...
Ne Göklere Çıkabilecek Kadar Masum...


Ne Geçmişte Yaşadıklarımdan Huzursuzum...
Ne Şu An Yaptıklarımdan Mutlu...


Sırlar İçinde Bir Dünyam Var Birde
Sen Varsın İçinde...


Ne Seni Kaybedecek Kadar Cesurum...
Ne De Seni Kazanacak Kadar Güçlü...
Yanıtla #4
« : Kasım 23, 2008, 08:59:06 ÖS »

-LoSS AnGeL-
*
Üye No : 12693
Nerden : Tekirdağ
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 5276
Mesaj Sayısı : 23 369
Karizma = 45516


Teşekkürler..
Yanıtla #5
« : Aralık 11, 2008, 11:16:38 ÖS »
Avatar Yok

By.CeZa
*
Üye No : 293
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 12191
Mesaj Sayısı : 28 687
Karizma = 11179


Emeğine sağlık.
Yanıtla #6
« : Aralık 15, 2008, 02:12:12 ÖÖ »

blue_hyt
*
Üye No : 12134
Yaş : 34
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 1312
Mesaj Sayısı : 4 938
Karizma = 7183


paylaşım için teşekkürler

webcanavari - rapcanavari - rockcanavari - forum - film - mp3 - video - korku - sohbet - muhabbet - şiir - resim - makale - yazı
Yanıtla #7
« : Nisan 13, 2010, 06:19:28 ÖS »

KaraElmas
*
Üye No : 34974
Yaş : 36
Nerden : Zonguldak
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 149
Mesaj Sayısı : 1 376
Karizma = 10067


Teşekkürler.

Bir "parçam" vardı aynı ben gibi
Bir kalbim vardı camdandı sanki ...
İnsanı en çok en sevdiği acıtırmış ya hani
En çok sevdiğim incitirken beni...
 
Yanıtla #8
« : Nisan 13, 2010, 06:39:40 ÖS »

Anqel*
*
Üye No : 21465
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 5208
Mesaj Sayısı : 17 796
Karizma = 50130


Teşekkür ettim Gülmek :)

WebCanavari
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular