0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Ilklerin Şehri Uşak  (Okunma Sayısı: 1224 Kere Okundu.)
« : Temmuz 28, 2009, 11:56:34 ÖÖ »
Avatar Yok

By.TuRuT
*
Üye No : 773
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 19239
Mesaj Sayısı : 48 228
Karizma = 65220


İlklerin Şehri Uşak !.

İLİN TARİHÇESİ

İlimizin milattan önce 4000 yıllarından itibaren yerleşim bölgesi olarak kulanıldığı anlaşılmaktadır. Hitit Krallığı egemenliğinde bulunan bölge, M.Ö. 2500'lerde Luvi istilasına uğramış, Hitit Krallığı dağıldıktan sonra, M.Ö.7. yüzyıllarda Eğe Lidyalılar ile Frigyalılar arasında paylaşılamamıştır. Dünyada ilk kez parayı kullanan Lidyalılar,Uşak'ın batısında hakimiyet sürmüşlerdir. Lidyalılar zamanında Ege Bölgesi'ni yakındoğuya bağlayan tarihi "Kral Yolu" Uşak'tan gecmiştir. M.Ö. 6. yüzyılda bütün Anadolu Pers İmparatorluğuna bağlanmıştır.

M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'nu yıkmasıyla, bölge önce Makedonya Devleti, daha sonra Bergama Krallığı ve M.Ö. 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu, M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla 700 yıl boyunca Bizans hakimiyetinde kalmıştır.

1071.Malazgirt zaferinden sonra, Anadolu'nun fethi ile görevlendirilen 1.Süleyman Şah, Uşak'ı Selçuklu Devleti'ne katmıştı. Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra kurulan beylikler döneminde Germiyanoğulları bölgede hakimiyet sürmüş, 1391 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanoğullarına katılmıştır. Fetret Devri boyunca Karamanlılar elinde kalmış, 1414'te tekrar Germiyanoğullarına geçmiş, 1429'da Osmanlı Devletine katılmıştır.

Uşak'ın İstiklal Savaşımızda önemli bir yeri vardır. Yunan Orduları Komutanı General Trikopis Göğem Köyü'nde esir alınmıştır. 1 Eylül 1922'de Uşak işgalden kurtulmuş, 2 Eylül 1922'de, daha sonra Atatürk ve Etnografya müzesi olan evde teslim almışlardır. Kütahya iline bağlı bir ilçeyken, 15 Temmuz 1953 tarihinde çıkarılan 6129 sayılı kanunla il statüsüne kavuşmuştur.




İLİN ADI

Uşak kelimesi; Çağatay Türkçesi'nde "oğul, torun", Arapça'da "aşıklar", halk dillinde ise "esir, köle" olarak üç değişik anlam ifade etmektedir. Bir yer adı olarak Uşak, ne Anadolu'da Türkler'den önce yaşayanların verdiği bir adın uzantısı, ne de Türkçe bir kelimedir. Uşak adının birden çok anlamı olmasına rağmen bir yerleşim bölgesine isim olarak verilmesi arasında bir bağlantı kurmak güçtür.

Evliya Celebi, Seyehatname'sinde şeddeli olarak verdiği bu yer adının veriliş nedenini şöyle açıklamaktadır: "...ve bu şehrin bağ ve bahçesi çoktur ve ab-ı havasının letafetinden mahbub ve mahbubesine haddi hasır olmadığından Uşşak'ı çoktur. Anın için Uşşak şehri derler mahbubları Uşşak perestlerdir. Hakikatülhal bu şehre bir garibütdiyar kimesine gelüp bir iki gün mihman olsa elbette aşık olması mukarredir..." Bazen Uşşak bazen de Uşak şeklinde yazılan şehrin adı hakkında birtakım efsanevi rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlere göre "şehrin güneyindeki Mende köyü büyük bir kasabadır ve adı Menos'tur".

Oğuz Türkmenleri buralara inince Menos'u istila etmişler ve adını "Mende" diye kendi hancerelerine kolay gelecek şekilde vermişlerdir. O zaman Uşak'ın oldugu yer boştur ve Mende Bey'in mandırasıdır. Mandıraya oğullarını oturtmuştur. Bey mandıraya her gidişinde oğullarını murad ederek (Ben Uşşak'a gidiyorum) haberini bırakır. Bolca tekrarlanan bu deyim, bir semt ismi olarak kalır. Başka bir rivayete göre de "Mende köyü, yine büyük bir şehir ve Uşak'ın olduğu yer Mende beyine Bey'ine ait bir mandıradır. Mende Bey'i burada yedi kişilik yönetici bakıcı bir
topluluk oturtmuştur. Zamanla anlar ki, bu yedi kişinin yedisi de her biri bir dalda aşık insanlardır. Kimisi işine aşık, kimisi sanatına aşık, kimisi de manevi hasletlerine ruh yüceliğine malik aşıklar."

Ortada bir sekizinci aşık daha vardır. O da bizzat Bey'dir. Bey, mandıradaki yedi aşıkın, aşklarına aşıktır. Ve içinden, biricik güzel kızını bunların en küçügüne vermeyi geçirmektedir, fakat kızın gönlünü bilmeden, tereddüt etmektedir.

Bir gün içinden geçeni kızına açar ve öğrenir ki, kızı da o yedi aşıktan en küçüğüne aşıktır. Babanın ve kızın katılmaları ile adetleri dokuza çıkan aşıklar, Mende'den göç ederek buraya yerleşirler. Dokuz aşık'ın yerleştikleri bu yer de, yakışan ismi kendiliğinden alır; "Uşşak".

Uşak adının nerden geldiği konusunda gerek Evliya Çelebi'nin verdiği bilginin, gerekse rivayetlerin doğruluk derecesini tespit edebilecek yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu yerleşim yerine Uşak adının konulmasının sebebi, daha kaynaklarda tespit edilememiştir. Ancak XI, yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu'ya gelen ve XII. yüzyılın ikinci yarısından, özellikle son çeyreğinden itibaren kendi şartlarını yaratan Selçuklu çağının oluşturduğu bir iskan yeri, yani bir Türk şehri olsa gerektir. 1255 tarihinde yaptırılan Çanlı Köprü, Uşak'ın Selçuklular devrinde meydana gelen bir Türk şehri olduğu tezini güçlendirmektedir.






İLKLER ŞEHRİ UŞAK

Kökü çok eskilere dayanan Uşak, İç Ege'nin mütevazı bir şehri iken, 1900'lü yılların başlarından itibaren üst üste gerçekleştirdiği sanayi hamleleri ile ülke geleceğini ve millet kaderini tayinde ne denli iddialı olduğunu ortaya koymuştur. İlk şeker ve iplik fabrikaları, adı Uşak ile özdeşleştirilmiş battaniyesi, tekstil ve seramik sektöründeki başarısı, deri sektöründeki iddiası ile Uşak haklı olarak "Aşıklar Diyarı" unvanına layık olan modern bir şehirdir.

A- 1913 Sanayi Sayımında 13 Kuruluşun 3 Tanesi UŞAK'TA:
XIX. yüzyılın son çeyreğinde, Uşak kazasında yün ipliği imalatı için fabrikalar kurulmuştur. Uşak'ın büyük halı tüccarlarından, Tirit oğlu Mehmet Paşa, Hamza zade Hacı Hüseyin, Hacı Gedik zade ve Hacı Mustafa Efendiler halı ipliği üretmek ve şayak (Kaba dokunmuş dayanıklı bir çeşit kumaş) dokumak üzere 1898 yılında bir fabrika kurdular. Bu fabrikanın arkasından Yılancı zadeler ve 1902 yılında Bacak zadeler birer iplik fabrikası kurmuşlardır. 1905 yılında ise Bıçakcızade Biraderler ve Mehmet Zeki Kumpanyası iplik fabrikaları açılmıştır. 1910 yılında Hamza zade ve ortakları şayak fabrikası kurmuşlardır. XX. yüzyılın başlarında Türkiye'de çok az sayıda fabrika olduğu düşünülürse, Uşak'ta iplik fabrikalarının kurulması önemini bir kat daha arttırmıştır. Nitekim 1913 sanayi sayımına göre,
Türkiye'de yün ipliği üretimi ve yün dokumacılığı yapan 13 kuruluştan 3 tanesi Uşak kazasında bulunuyordu. Uşak'taki iplik fabrikaları Cumhuriyet devrinde eski işlevlerinin yanında dokumacılığın diğer sahalarına; kaşmir (İnce, sık bir tür yün), şayak ve kumaş dokuma işlerine yönelmişlerdir. Cumhuriyet'in ilk on yılında Uşak'taki fabrika sayısı 5'e yükselmiştir. 1967 yılında ilde faaliyet gösteren 38 adet yün iplik fabrikası bulunmaktaydı. 1983 yılında ilde yün ipliği ve yünlü dokuma imal eden büyüklü küçüklü 78 atölye ve fabrika bulunmaktaydı.

B- Türkiye'nin İlk Çokortaklı Şirketi ve İlk Şeker Fabrikası
Osmanlı Devleti'nde şeker fabrikası kurmak için XIX. yüzyıl ile XX. yüzyılın başlarında yapılan şahsi teşebbüsler çeşitli engeller yüzünden gerçekleşememiştir. Cumhuriyet Döneminde özel sermaye ile Uşak'ta ilk şeker fabrikasını tesis eden Nuri (Şeker) Bey'in kafasında bu düşünce daha Osmanlı döneminde oluşmaya başlamıştır. Araştırmacı bir kişiliğe sahip olan Nuri Bey, Avrupa'dan şekerin, pancardan çıkarıldığını öğrendikten sonra XX. yüzyılın başlarında pancar yetiştirerek şeker üretmek için faaliyete geçmiştir. Çiftçilikle uğraşan köylülere pancar ziraatının nasıl yapılacağını öğretmiştir.

Cumhuriyetin ilânından önce şeker fabrikası kurmak için harekete geçen Nuri Bey'in çok özverili çalışmaları sayesinde, 17 Aralık 1926 tarihinde Uşak'ta Türkiye'nin ilk şeker fabrikası açılmıştır. Fabrika en fazla 60.000 ton pancar işleyerek, 6.000 ton şeker üretecek kapasitedeydi. Böylece Türkiye'de özel sermaye ile ilk sanayi hamlesi başlatılmıştır.

Uzun ve yorucu bir kuruluş aşamasından sonra fabrikanın açılış töreni yapılmış ve üretilen şekerlerden numune olarak Mustafa Kemal Paşa'ya götürüldüğünde Paşa, Nuri Bey'e "Her sahada madalyamız vardı. Sen ilk iktisat madalyasını bize kazandırdın... Ben düşmanı denize döktüm, sen iktisadi harp ilan ediyorsun... Bu şeref hangi aileye nasip olur" diyerek Nuri Bey'i olağanüstü çalışmalarından dolayı övmüştür. Fabrika, işletmeye açıldıktan bir süre sonra işletme sermayesi sıkıntısı sebebiyle Atatürk'ün emriyle devletleştirilmiştir.
Nuri Şeker öncülüğünde kurulan Uşak Şeker Fabrikası, Cumhuriyet Döneminin ilk çok ortaklı tesisi olması açısından, Türkiye ekonomisi için önemli katkıları olan bir tesistir. Fabrika, başta şeker pancarı ile uğraşan köylüler, pancarı işleyen fabrika personeli, tesise hammadde getiren ve üretilen şekeri pazara taşıyan nakliyeciler, fabrikaya çeşitli ürünler satan ve üretilen ürünü il içi ve dışında pazarlayan esnaf olmak üzere farklı sektörlere önemli katkılar sağlamaktadır.

Uşak Şeker Fabrikası şeker pancarından şeker üretirken geriye posa halinde kalan küspeyi köylüler hayvanlara yediriyordu. Şeker üretirken geriye kalan melas önceleri müskirat içkisi yapan yerlere göndermekteydi. 1931 yılında Uşak Şeker Fabrikası yanında bir ispirto fabrikası kurulmasıyla, Uşak yeni bir fabrikaya daha kavuşmuştur.

C- Elektriği İlk Kullanan Anadolu Kenti

Uşak şehir merkezine, belediyenin çalışmaları sonucunda 1902 yılında elektrik getirilerek, kaza aydınlatılmıştır. 1931 yılında Uşak kaza merkezinde 25.000 TL sermayeli bir elektrik şirketi kurulmuştur. Zamanla elektrik fabrikası kaza merkezinin ihtiyacına cevap veremez duruma geldiğinden, şirket kurulduktan sonra yeni bir elektrik fabrikası kurulmuş ve 6 Mart 1932 yılında bu fabrikanın açılış töreni yapılmıştır. 1935 yılında hissedarların kararı ile sermayede büyük payı olan belediye, 1936 yılında adı geçen şirketi satın almıştır. Cereyan işini de kendi makinesinden temin etmeye başlamıştır. 1953'de bu makinenin yerine dizel jeneratörler getirilerek, konutların yanında kısmen sanayiye de elektrik verilmeye başlanmıştır.

KARUN HAZİNELERİ:




Uşak ili'nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü'nün kuzeyindeki Hermos(Gediz) Nehri'nîn suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers(IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.
1965 yılında bu alandaki soygunlar, TOPTEPE Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.

Bu odada bulunan;
1. İnsan kulplu gümüş oinochoe,
2. Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
4. Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
5. Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
6. Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
7. Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
8. Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
9. Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
10. Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.
Toptepe Tiimiilüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır.







1966 yılında Gure'de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyii'nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İHİZTEPE Tümülüsü'nün batı yamacımla düzgün bir mermer blok, bir köylü taralından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar Ikiztepe'de kaçak kazıya başlarlar. Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanım barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir.

Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de, jandarmaya ateş açarak kaçmayı başaran kaçakçı, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.
Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra Ikiztepe'de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.
| yılında ise, aynı yöredeki bir başka tümülüs - Aktepe l'in mezar odası, avlanmakta olan köylülerce bulunmuştur. Tumülüste bulunan kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri, bezemeli kline ayakları keskilerle parçalanarak satılmak üzere İzmir'e gönderilmiştir. Mezar odasının arka duvarı da, dana sonra üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacıtara'satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine Aktepe l Tümülüsü'nün dromosuna ulaşılarak mezar odasının giriş kapısının iki yanında yer alan boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılır. Bunlardan biri 1987 yılına kadar üir kaçakçı taralından saklanmış, diğeri ise kırıldığından yerinde bırakılmıştır.

Uşak ve çevresindeki tümülüslerin soyulmasından sonra esenler, İzmir'de oturan tüccar Ali Bayırlar ile istanbul Kapahçarşı 'da bulunan antikacılar Alaaddin Günler, Mehmet Müzeci, Rasim Gördü tarafından uluslaranası eser ticareti ile uğraşan John Klejman'a satılmıştır. LJdya eserleri Transturk Nakliye Şirketi sahibi Nizamettin Telliağaoğlu'nca pazarlanmak üzere Münih, Basel ve Zürih üzerinden flmenika Binleşik Oevletleri'ne gb'ndenilmistir.

1870 yılında Metropolitan Museum ol Ant'a çoğu gümüş olan bin grup eser geldiğine ilişkin haberlen basında yer almıştın. Boston Müzesi'nden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup göndererek bu eserlerle ilgili bilgilen vermiştin. O tarihte Eski Esenlen ve Müzeler Genel Müdün Yardımcısı olan Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi Müdürü'nden bin meslekdaş olarak basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ye fotoğraf istemişse de, herhangi bin yanıt alamamıştın. Tünk Hükümeti'nin müze aleyhine açtığı davada bu mektup "zaman aşımı" genekçesine dayanak olarak aleyhle delil gösterilmiş ancak sonuç alınamamıştın.

Bu sırada, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde ABD'ni ziyaret eden Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi yetkilisi Dieîrich uon Bothmer'le, tüm engellemelere kansın görüşme olanağını sağlamış, ama yine de bin sonuç elde edememiştir.

yılında Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla ABD Dışişleri Bakanlığı nezrimde yapılan girişimde, ülkelerine kaçak olarak getirilen eserlerin gümrük kayıtlarının araştırılması" için yandım talep edilmiştin.
1984 yılında Metropolitan Müzesi'nce yeni bin sergi hazırlığı dolayısıyla "A Greek and Roman Treasuny" adlı bir katalog yayınlanmıştın. Yayın Sayın Özgen Acar tarafından T.C. Kültün Bakanlığı'na iletilmiştin.

Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tiimülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya Eserleni'nin bin kısmının yen aldığı gönülmüştün. Kaçakçılık olayları sırasında ele geçirilen buluntularla, katalogdaki esenlenin benzerliğini ve bu esenlenin ülkemize ait olduğunu belirten bin mektup, 10 Haziran 1386 tarihinde MET Müdünü'ne gönderilmiştir.
24 Haziran 1986 {tarihinde Charles Koczka (ABD Gümrük İdaresi'ne bağlı olarak l\lew York'da çalışan ve görevi eski eser kaçakçılığı ile mücadele olan özel gümrük ajanı) Türk Hükümeti'nin 1973 yılında yaptığı başvuru ile ilgili olarak Başkonsolosluğunuzla temas kurmuştur. Lidya Eserleri'nin Türkiye'den çalınarak yasa dışı yollarla ABD'ne ithal edildiği inancını taşıdığını ve iadeleri için bize yardımcı olmayı kararlaştırdığını ifade ederek, eserlerin ABD'ne girişine dair bazı belgeleri Kültür Bakanlığımıza sağlamıştır.

Metropolitan Müzesi'nce üdya Eserleri'nin alındığı dönemde müzenin yönetiminde görev yapmış ve "Connoisseur" adlı sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Thomas Hoving'le birlikte çalışan Melik Kaylan, 21 Şubat 1967 tarihli J.J.Klejman tarafından Dr.Von Bothmer adına düzenlenmiş iki adet faturayı, 28 Mart 1967 tarihli "Doğu Yunan Hazinesi'ne tahsis edilen fonlar"a ilişkin Von Bothmer imzalı memorandumu ye Müze Satınalma Komitesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli toplantı tutanağını özel olarak temin etmiş ve T.C. Kültür Bakanlığı'na ulaştırmıştır.
10 Haziran 1986 tarihinde MET'e gönderilen mektubun olumsuz yanıtlanması ve Charles Koczka ile Melik Kaylan tarafından sağlanan belgelerin varlığı eserlerin geri alınabilmesini ancak bir dava aracılığı ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Koczka ve Kaylan'ın bugünkü başarıya katkıları büyüktür.

36 Mayıs 1987 arihinde Türk Hükümeti'ni temsil eden Botein, Hays and Sklar isimli hukuk firmasında görevli avukatlarımız Harry l. Rand ve Lavvrence M. Kaye aracılığıyla Metropolitan Museum of Art aleyhine l\lew York Federal Mahkemesi'nde dava açılmıştır.
Dava dilekçesinde, Lidya Eserleri'nin ülkemize ait olduğu, kaçak kazılarla bulunarak kaçırıldığı ve ABD'ne ilk kez 1966-1967 yıllarında girdiğini kanıtlayıcı bilgi ve belgeler yer almıştır.

1966 ve 1967 yıllarında ABD'ne ithal edilen eserlere ait 6 adet gümrük giriş formu ve ekinde yer alan bazı Türk firmalarına ait faturalar kaçakçılığın yapıldığı yıllarda yakalanan sanıkların ifadelerinde yer alan kişilerin adlarını doğrulamıştır.
Gümrük giriş formlarından, bu eserlerin Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD'ne geldiği ve J.J. Klejman adlı antikacı tarafından satın alındığı anlaşılmıştır. J.J. Klejman'ın adı 1984 yılında yayınlanan katalogda da anılmaktadır.

Metropolitan Müzesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli tutanağında ise satın alınmasına karar verilen eserler arasında "Greek and Roman Art"
başlığı altında 96 parça eserden Doğu Yunan kökenli olarak sözedilmekte ve İ.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısına ait bu eserlerin 1966 ve 1967 yıllarında alınan "Doğu Yunan Hazinesi" gibi Orta Anadolu'nun aynı bölgesinden geldiğinin ifade edildiği belirtilmiştir. Bu eserler Metropolitan'ın 1984 katalogunda 28 Mart 1967 tarihli Müze Memorandumumda belirtilen eserlerin envanter numaralarıyla aynen yer almıştır.

Metropolitan Müzesi'nin kaçak eserleri edinişine ilişkin bu uerilef, uşak ue çevresindeki kazılardan dolayı yakalanan sanıkların mahkeme tutanaklarıyla desteklenmiştir.

Bu lorm ve faturaların îek başlarına hukuken esaslı bir kanıt değeri taşımaya yeterli olmadıkları, nefti sadece bir karine oluşturabilecekleri düşünül düğünden, MET'e gelmiş eserlerin sayıları ve nitelikleri itibarıyla ülkemizden kaçak çıkarılmış eserlerle aynı olduklarının kanıtlanması önem taşımaktaydı.

Bu bağlantıları açıklayabilecek veriler kaçak kazılar sırasında yakalanan sanıkların ifadeleri ve mahkeme tutanaklarındaydı.
Ayrıca, bu eserlerin devlet mülkü olduğunu belirten ye bunların yurtdışına ihracını yasaklayan ilgili yasalarımız ve hükümleri, açılan davada eserlerin mülkiyetini ve yasadışı ithal edildiğini kamtlayıcı bir diğer nokta olmuştur.

Temmuz 1990'da hukuksal savaşımızda ülkemiz açısından büyük önem taşıyan ara karar New York Federal Matıkemesi'nce açıklanmıştır. Bu karar, MET'in "Bu eserlerin yeri konusunda, Türkiye'nin yeterli gayreti göstermediği ve bu nedenle davanın zaman aşımına uğramış olduğu" iddiasını reddetme yönünde olmuştur. Karar uyarınca MET depoları Bakanlığımızca seçilen bilim heyetine açılmış ve dava konusu Lidya Eserleri teşhis edilmiştir.

Müze depolarında gerçekleştirilen çalışmalar 1960'lı yıllarda kaçakçıların buldukları eserlerin tanımını İçeren itadelerle o yıllarda Burhan Tezcan tarafından yapılan kurtarma kazıları ile kaçakçılardan müsadere edilen eserlerin aynılığı bir kez daha hukuksal çerçevede kanıtlara dayanılmasını sağlamıştır.

MET depolarında belirlenen duvar resimlerinin, kline parçalarının ve iki mermer sfenksin, mezar odaları belirlenen Uşak, Güre', flkîepe ve Manisa, Kırkağaç, Harta tÜmülüslerinden parçalanıp sökülerek kaçırıldığı, ülkemizde kalan parçalarla sağladıkları uyum nedeniye çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.

Tüm bu gelişmelerden sonra, davanın ilerleyen safhalarında Metropolitan Müzesi avukatları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nü arayarak konunun dava dışında karşılıklı görüşmelerle çözümü önerilerini iletmişlerdir.
Yaklaşık bir yıl önce başlayan bu görüşmelerde teklifler değerlendilirilmiş, lidya Eserleri'nin MET'de kalması karşılığında mali destek verilmesi, az sayıda eseri Türkiye'ye vererek, eserler üzerinde ortak mülkiyet kurulması gibi çözümleri içeren öneriler
Reddedilmiştir.

Ekim 1993 de, 60'lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. Böyle bir anlaşmanın temeli bilimsel etiğe dayandırılmış ve Metropolitan Museum of Art'ın kaçak eserlerin ait oldukları topraklara geri verilmesi ilkesini mutlaka hukuksal bir davaya dayanmaksızın işletmesi Türkiye'nin eski eser kaçakçılığı ile uluslararası platformda verdiği mücadelenin ZAFERİ olmuştur.

İstek & Öneri ve Şikayetlerinizi: WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Adresine İletebiliriniz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Ilklerin Şehri Uşak
« Posted on: Nisan 25, 2024, 06:18:26 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Ilklerin Şehri Uşak e-book, Ilklerin Şehri Uşak programı, Ilklerin Şehri Uşak oyunları, Ilklerin Şehri Uşak e-kitap, Ilklerin Şehri Uşak download, Ilklerin Şehri Uşak hikayeleri, Ilklerin Şehri Uşak resimleri, Ilklerin Şehri Uşak haberleri, Ilklerin Şehri Uşak yükle, Ilklerin Şehri Uşak videosu, Ilklerin Şehri Uşak şarkı sözleri, Ilklerin Şehri Uşak msn, Ilklerin Şehri Uşak hileleri, Ilklerin Şehri Uşak scripti, Ilklerin Şehri Uşak filmi, Ilklerin Şehri Uşak ödevleri, Ilklerin Şehri Uşak yemek tarifleri, Ilklerin Şehri Uşak driverları, Ilklerin Şehri Uşak smf, Ilklerin Şehri Uşak gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular