0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Hititler  (Okunma Sayısı: 972 Kere Okundu.)
« : Temmuz 13, 2008, 12:37:40 ÖÖ »
Avatar Yok

seyyah
*
Üye No : 3239
Yaş : 33
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 2500
Mesaj Sayısı : 9 187
Karizma = 9172


Troya ve Hititler

Brad Pitt'in başrolünü oynadığı Troy beyaz perdede seyirciyle buluştu.

Schliemann'ı etkileyen ve arkeoloji biliminin başlamasına neden olan Homeros'un İlyada efsanesini; aptal Amerikan film formatına sokulmuş olsa da, büyük bütçeli bir filmde izlemek hoştu. O kadar ki filmde Akalılar veya Argos oğulları yerine Grekler denmesine aldırmadım. Filmin bir yerinde az da olsa Hititlerden bahsedilmesi güzeldi. Peki Troyalılar ile Hititler arasında nasıl bir ilişki var?

Pınar Arpaçay'ın mükemmel çevirisiyle O.R.Gurney'in Hititler kitabından okuyalım:

E. Forrer, Homeros devrindeki Akakları, hatta Atreus, Eteokles ve Andreus, gibi belli kişiliklerin isimlerini Hitit metinlerinde tespit ettiğini bildirmiş ve büyük bir sansasyon yaratmıştı. Bu görüşle birlikte ardından gelen tepkilerden Giriş Bölümü'nde bahsedilmişti. Bazı gerçekler ile bunlar üzerine yapılan tartışmaları şimdi sunabiliriz.

Hitit metinlerinde Ahhiyavâya da bazen de Ahhiyyö olarak geçen ülke ihtilaf konusu olmuştur. Kısa olan şekline ancak iki metinde rastlıyoruz, bunlar: Artık İÖ 15. yüzyılda I. Arnuvanda'ya atfedilen 'Madduvatta'nın İddianamesi' metni ile muhtemelen aynı döneme ait bir fal metnidir. Bu metinlerden kısa olan ismin daha eski olduğu anlaşılmaktadır. Maddu-vatta metninde, yukarda açıklandığı gibi, 'bir Ahiyyâ adamı'nın, Atta-rissiya'nın, Madduvatta'yı ülkesinden kovmuş ve böylelikle Hitit divanına sığınmış olduğu söylenmektedir. Metnin yazarının babası, I. Tudhaliya olmalıdır (daha önce II. Tudhaliya demiştik). Zippaşla dağlık arazisinde ona bir prenslik vermişti, böylece Hatti Ülkesi'nin yakınında kalması sağlanmıştı. Fakat burada bile Attarissiya yine saldırdı. Hitit kralı, generallerinden birinin kumandasında askeri bir birlik gönderdi ve savaş yapıldı. Attarissiya'nın komutasında yüz savaş arabası ve bilinmeyen sayıda piyadesi vardı. Buna rağmen daha sonraları Madduvatta'nın Attarissiya ile askeri güçlerini birleştirip, Hitit kralının Hitit hakimiyetinde olduğunu iddia ettiği Alaşia'ya yapılan saldırıya katılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bahsi geçen Alaşia Kıbrıs'tır ya da en azından Kıbrıs'ın bir kısmıdır. Alaşia'nın Hititlere bağımlı olduğuna dair daha önce bir şüphe duyulmasına rağmen, Alaşia deniz kuvvetlerine karşı kazanılan bir zaferin kayıtlı olduğu bir Hitit metninin keşfedilmesinden sonra böyle olduğu kesinlik kazanmıştır. Buna rağmen hangi hakla bir kara ülkesinde yer alan Hititlerin bu adanın, bu kadar erken bir dönemde, kendilerine ait olduğunu iddia etmiş olmalarını insan merak ediyor.

Diğer metinlerin hepsinde uzun şekli olan Ahhiyavâ kullanılmıştır. İlk kez bir duanın bulunduğu bir tablet parçasında karşılaşıyoruz. Bir kral önce babası ile annesinden, sonraki satırda ise Ahhiyavâ'ya bir sürgünden bahsediyor ve herhalde annesini kastediyor. Forrer, belki de isabetli olarak, bu metni II. Murşili'ye atfetmiş ve annesinin bir Akalı prenses olduğu sonucuna varmıştır. Ulaştığı bu sonuç muhakkak ki kesin değildir. Aslında Murşili'nin annesinin bir Hitit prensinin kızı olduğu sanılıyor. En fazla söylenebilecek olan, sürgün için tercih edilmiş olan bu ülkeyle, babasının (Şuppiluliuma'nın) dostane ilişkiler içinde olduğudur.

II. Murşili'nin yıllıklarında, üçüncü yılda, Ahhiyavâ ile Millavanda Kenti (burada 'ülke' olarak geçiyor) arasında bir bağ olduğunu ilk defa görüyoruz. Fakat tablet o kadar çok yerinden kırılmış ki, birçok şekilde, değişik parçalar bir araya getirilebilmekte ve mümkün olabilen değişik anlamlar çıkartabilmektedir. Dördüncü yıla ait bir tablette de aynı güçlükle karşılaşıyoruz. Bu hakikaten bir şanssızlıktır; çünkü, bu kınk tablette bir gemiden bahsediliyor ve eğer pasaj kolaylıkla okunabilseydi belki de Ahhiyavâ'nın denizaşırı bir ülke olup olmadığı meydana çıkabilirdi.

Kral Murşili'nin hükümdarlığı esnasında hastalandı ve rahipler ilahi kızgınlığın nedenini bulmaya çalıştılar. Üzerinde falcıya sorulan sorular ve alınan cevapların yazılı olduğu büyük bir tablet vardır. Bu soruşturmadan Ahhiyavâ tanrısı ile Lazpa(s) tanrısından bir çare olabilecekleri ümidiyle dilekte bulunulmuş ve bu tanrılar için uygun ritüelin yapılabilmesi için soruşturma yapılmış olduğunu öğreniyoruz. Bu da Hatti ile Ahhiyavâ arasındaki dostane ilişkilerin bir başka delilidir. Lazpas ismi Lesbos ile eşlenmek istenmiştir.

Elimizdeki en önemli belge ise, Tavagalava Mektubu olarak bilinen, Ahhiyavâ kralına hitaben, ismi tespit edilemeyen yaşlı bir Hitit kralı tarafından yazılmış bir mektuptur. Mektup üç tabletten oluşmaktadır ve elimizde üçüncüsü ve muhtemelen de birinci ya da ikincisine ait bir tablet parçası mevcuttur. Buradaki yazılar ima ve kinayelerle doludur ve zor anlaşılmaktadır. Aynı zamanda da çok yıpranmış. Yine de fazlasıyla ilgi çekicidir. Piyamaradus isimli bir kişinin, eskiden yüksek rütbe sahibi olan bir Hititli yağmacılığa yönelmiş, muhtemelen tamamı olmasa da bir parçası Hitit İmparatorluğu'nun bir eyaleti olan Lukka Ülkesi'ne akınlar gerçekleştirdiği ve memnuniyetsizliğe neden olduğu anlaşılıyor. Hareket noktası komşu Millavanda kentiydi (başka bir yerde Milavata olarak geçer), ancak bu kent Hitit hakimiyetinin dışındaydı ve dolaylı olarak Ahhiyavâ kralının kontrolü altındaydı. Mektubun esas amacı Piyama-Raduş'un yargılanmak üzere iade edilmesi için Ahhiyavâ kralı üzerinde baskı yaratmaktı ve böylece Lukka'daki karışıklıklara son vermekti. Lukka halkı önce Ahhiyavâ kralının kardeşi olan Tavagalava isimli kişiye başvurmuş, (mümkün olabilir çünkü çok yakındı) sonra da, Attarimma Kenti saldırıya uğradığı zaman, Hitit kralını yardıma çağırmıştı. Bundan şu anlaşılıyor ki, Lukka, Hatti ve Ahhiyavâ gibi iki büyük devlet arasında tampon bir bölgeydi ve sınırları da tam olarak belli değildi. Piyama-Raduş, muhtemelen Lukka'nın bir kısmında hakimiyetini kurarak Hitit kralından kendisini bir vasal olarak tanıması için talepte bulundu. Hitit kralı, öyle görünüyor ki pek istekli olmadığı için, elçi olarak tahtın mirasçısı olan oğlunu Piyama-Raduş'u huzuruna getirmesi için gönderdi. Fakat, Piyama-Raduş buna yanaşmadı ve bulunduğu yerde tanınmak isteyerek onunla gitmeyi rddetti. Bununla birlikte Hitit kralı Lukka Ülkesi'ndeki isyanı bastırdıktan sonra Ahhiyavâ kralından, Millavanda'daki ismi Atpaş olan temsilcisine Piyama-Raduş'u iade etmesini emrettiğini anlattığı bir mektup aldı. Kral bu yüzden Millavanda'ya hareket etti, fakat vardığı zaman Piyama-Raduş'un bir gemiyle kaçmasına izin verilmiş olu-duğunu gördü. Bu da ayrı bir şikâyet konusu yapılmıştır. Burada, Milla-vanda'nın bir sahil kenti olduğu gösterilmektedir. Mektubun geri kalan kısmı, Ahhiyavâ kralına Piyama-Raduş'un iadesi için, onu ikna etmek üzere çeşitli telkin ve teklifleri içermektedir. Bu tekliflerden özellikle ilginç olan bir tanesi şöyledir: Mektubu getiren habercinin, Piyama-Raduş'un emniyeti için rehin olarak alıkonmalı, 'çünkü' der Hitit kralı, 'bu haberci önemli bir kişidir. Gençliğimden beri savaş arabamda benimle gelen bir seyistir, sadece benimle değil aynı zamanda kardeşin Tavagalava ile de'. Bu, Hatti ve Ahhiyavâ arasında ya da en azından kraliyet mensupları arasında bir zaman çok yakın ve samimi ilişkilerin mevcut olduğunun delilidir. Aslında mektubun havası dostane ve saygılıdır. Ahhiyavâ kralının durumun tamamının farkında olamayacağı ve kendisine uygun bir biçimde açıklandığı taktirde razı olmasının mümkün olacağı ima edilmektedir. Ancak şu da açıktır ki, Millavanda'daki Ahhiyavâlılar oldukça özgür bir biçimde hareket etmektedirler ve öyle ki; Ahhiyavâ kralı ise uzakta bir figürdür ve Millavanda'da meydana gelen olaylara tam olarak hakim olamamaktadır.

Forrer'in Tavagalava'nın 'Aeolian' (İonyalı) bir kral olduğunu ileri sürmesi metnin yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır, çünkü Tava-galava isminin, Orkomenos kralı Andreas'ın oğlu olan Eteokles ile ses benzerliği dışında başka hiçbir ortak tarafı yoktu. Ancak ne bu, ne de Forrer'in yukarıda bahsedilen kehanet metninde Andreas'ı keşfettiğine dair iddiası daha iyi bir dayanak teşkil etmemektedir.

Piyama-Raduş ve Atpaş'ın faaliyetleri başka birçok metinde söz konusu edilmiştir. Ancak bunların hepsi ne yazık ki tablet parçalarıdır. Bunlardan biri, II. Murşili'nin hükümdarlığının dördüncü yılından Muvatalli'nin hükümdarlığı sırasındaki bir zamana kadar, Şeha Nehri Ülkesi kralı olan Manapa-Tarhundaş tarafından ismi bilinmeyen bir Hitit kralına yazılmıştır. Diğerlerine göre ise bu faaliyetler III. Hattuşili'nin hükümdarlığı zamanına kadar devam etmiştir. Tavagalava Mektubu'nu ismi en son geçen kral tarafından yazılmış olduğuna inanmak için pek çok iyi neden vardır.

O dönemin Yakındoğu dünyasının güçleri içindeki Ahhiyavâ'nın durumu için IV. Tudhaliya ile Amurru kralı arasında yapılan antlaşmanın bir pasajı önemlidir. Pasajda şöyle denmektedir: "Bana denk olan krallar Mısır Kralı, Babil Kralı, Asur Kralı ve Ahhiyavâ Kralı" ifadesi kullanılmıştır. Ancak, "Ahhiyavâ Kralı" ibaresi silinmiştir (bazı işaretler hâlâ okunabilse de). Gerçekten de o dönemin güçlü devletlerinden biri olmamış olsaydı, tableti yazan kâtibin Ahhiyavâ kralının ismini yazması da mümkün olmazdı. Ancak, öyle günüyor ki, ismin silinmiş olması Hitit kralının gerçeği resmen tanımak istemediğine işaret etmektedir. Antlaşma, Amur-ruların bu güçlerle olan ilişkilerine dair düzenlemelerin sıralanmasıyla devam eder. Ne yazık ki Ahhiyavâ ile ilgili olan kısım çok kötü kırılmış (birçok kez olduğu gibi), ancak şu kadarı açıktır ki Amurru ile Ahhiyavâ arasındaki temas bir Ahhiyavâ gemisinin Suriye sahillerine gönderilmesi biçimindedir.

Son olarak, bir Hitit kralının bilinmeyen bir vasala -muhtemelen Milavata hükümdarı (Millavanda)- 'oğlum' diye hitap ettiği ve samimi bir tavırla, anlaşılan vasalın babasının göndermiş olduğu bazı rehinelerin geri dönüşü de dahil, anlaşmazlık meselelerini tartıştığı fazlasıyla parçalanmış bir mektup vardır. Bu mektupta Ahhiyavâ kralının ismi geçmemektedir. Fakat Piyama-Raduş'un durumu bir örnek olarak ortaya konuyor ve Tavagalava Mektubu'nun arzu edilen etkiyi gösterdiği belirtiliyor. Bu tablette yazı, stil ve ifadenin en son özellikleri görülmektedir ve mektubun sonunda iki yerle ilgili, Avama ile Pina, bir sınır ihtilafına dair bir ima vardır, ki yankısını IV. Tudhaliya'ya ait yeni çözülmüş olan hiyeroglif metninde bulmaktadır. Piyama-Raduş'un neden olduğu karışıklıklardan sonra Hititler Millavanda'ya hakim olmayı başardılar.

Hatti ile Ahhiyavâ arasındaki ilişkilerin tarihi özet olarak bundan ibarettir. Başlangıçta, Ahhiyavâ ismi sadece, Anadolu'nun batı bölgelerinde ve Kıbrıs Adası'nda yağma yapan bir kabile olarak görülmektedir. Bir ya da iki nesil sonra iki ülke arasında dostane ilişkiler kurulmuştu: Ahhiyavâ kralının akrabaları savaş arabası sürme tekniği hakkında eğitim görmek üzere Hatti'ye gönderilirken, Ahhiyavâ tanrıları Hatti'ye kralın hastalığını iyileştirmek için getirildi. Muvatalli'nin ve Hattuşili'nin zamanında ilişkiler yine gerginleşti. Bu defaki neden diğer bir yağmacı olan Piyama-Raduş'tur. Fakat artık Ahhiyavâ kralının gücü artmıştı. Hatti kralı protesto mektubunu, gücendirmekten sakındığının bir delili olarak, saygıdan dolayı ona hitaben yazmıştı. IV. Tudhaliya döneminde ise en azından bir kâtip, bir an için bile olsa onu Mısır, Babil ve Asur kralları ile eşit kabul etmiştir. En son kaynakta, Şeha Nehri Ülkesi civarında faaliyette bulunan bir kişi olarak görülür, ki bu nehir kesinlikle, batıya doğru Ege Denizi'ne dökülen nehirlerden biridir.

Ahhiyavâlılar belli ki güçlü ve denizci bir halktı. Gemileri Suriye (Amurru) sahillerine kadar ulaşmaktaydı. Attarissiya gibi bir lider tek başına Anadolu içlerinde askeri bir varlık gösterebiliyordu. Bu halk dört noktadan Hitit imparatorluğu üzerinde etkili oldu: Lukka, Şeha Nehri, Zippaşla ve Alaşia. Fakat bu bilgiler Ahhiyava'nm lokalizasyonu hakkında yardımcı olmamaktadır. Alaşia ile teması muhakkak ki deniz yoluylaydı ve diğer Hitit eyaletlerinin hiçbirinin yeri kesin olarak tayin edilememektedir. Hatta, daha sonraları Likya olarak tanımlanan Lukka'nın bile yeri kesin değildir. Sadece ve sadece bir tek kentin bir biçimde Ahhiyavâ kralına ait olduğundan bahsedilmektedir: Millavanda. Ama Millavan-da'da Ahhiyavâ Krallığı'nın bütünleyici bir parçası değildir. Ayrı bir arazi parçasıdır. Her ne kadar 'Tavagalava Mektubu'nda hükümdarının Ahhiyavâ kralına itaat ettiği bildiriliyorsa da 'Milavata Mektubu'nda Hitit kralının bir vasalı olduğu kayıtlıdır. Bütün bu yazışmalardan Ahhiyavâ kralının Millavanda meseleleriyle yakın bir ilgisi bulunmadığı ve ancak burası hakkında kendinin alt kademesinde bulunanlardan yanıltıcı bilgiler aldığı anlaşılmaktadır.

MÖ 1400'de Minos Hanedanlığının düşmesinden sonra 12. yüzyılda Dor istilâsına kadar geçen zaman süresince denizlerin hakimiyeti, sıkı biçimde, Homeros tarafından Achaioi olarak adlandırılan, Mikeneli Greklerin elinde olduğu bilinmektedir. Akahlarm atölyelerine ait tanınmış ürünlerine, her birinde önemli Aka yerleşimlerinin yer almış olduğu adalarda, özellikle de Kıbrıs, Girit, Rodos adalarında, bol miktarda rastlanmaktadır. Bu ürünler Suriye ve Kilikya'daki bazı sit alanlarında çokça, Anadolu'da ise güney ve batı sahilleri boyunca çeşitli noktalarda, özellikle Miletos'ta, tek tük görülmüştür. Pamphylia'da arkaik bir lehçenin kullanılmakta oluşu, arkeolojik olarak destek bulmasa da, bu bölgelerde Aka yerleşimlerinin var olduğunu düşündürmüştür. Bu nedenle Forrer Ahhiyawâ'yı teorik olarak A%cuFa (Achaiva) ile eşitlemekte tereddüt etmedi. Millavanda'yı da Pamphylia'da-ki Milyas'a yerleştirdi. Yine de, klasik Achaia'nın (İon dilindeki Achüe) orijinal şeklinin Achaivâ değil, Achavuıia olması gerekir. F. Sommer'in, bizim en eski otoritemiz olan Homeros'un kelimenin Achaiia değil de Achaiis şeklini kullanmış olmasından dolayı bizim de İÖ 7. yüzyıldan önce kelimenin Achaiis şeklinin var olduğunu farz etmeye hakkımız olmadığına dayandırdığı iddiasına itibar etmemiz uygun değildir, zira Homeros kendi manzum ifade tarzının vezni nedeniyle bu şekli kullanmaktaydı. Özellikle Mikenelilerin yazılarının deşifre edilip Grekçenin en eski şeklini konuşmuş oldukları ortaya çıktıktan sonra, rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Achaivia isminin Mikenelilerin kullandığı dilde 'Akaların Ülkesi' ('Land of Achaeans') anlamına geldiğini doğru kabul edebilir. Hakikaten, Ahaivia ile Ahhiyavâ birbirlerine çok benzerler ama aynı değildir. Hititler iki yüzyıldan fazla bir süre Ahhiyavâlılarla ilişkide bulunmuşlardı ve eh yerine hh (bu, İskoç ya da Germen dilindeki eh değildir, daha ziyade gırtlaktan gelen sert bir k sesidir), ai yerine iya (kendilerinin fazlasıyla aşina oldukları bir diftongtur, yani iki sesli harfin bir hecede kaynaştırılmasıdır) ya da kelime sonlarında ia yerine a sesini kullanmış olmaları gerekmez miydi? Bunun nedeni açıklık kazanmamıştır. Hatta Ahhiyâ'nın eski şeklinin açıklaması ise çok daha zordur.

Bu yüzden, Sommer ve diğer araştırmacılar tarafından, isimlerin benzerliğinin sadece bir rastlantıya dayandığı belirtilmekte ve Ahhiyavâ'nın Anadolu sahillerinde yer alan bir ülke olduğu varsayımına dair gerçeklerin tatmin edici biçimde açık olduğu görüşü korunmaktaydı. Forrer'in meseleye yaklaşımı önyargılı olarak damgalandı, çünkü metinleri soruşturması sırasında, ısrarlı bir biçimde Grekler ve Troyalılar hakkında atıflar bulmak çabasını sürdürdü. Fakat bu 'önyargı' için gerekçeler olduğu gibi kalır: En azından Kilikya'da ve muhtemelen Ege sahillerinde de, Mikenelilerin Hititlerle temasa geçmemiş olmaları mümkün değildir ve Ahhiyavâlılar hakkında, metinlerden zar zor toplayabileceğimiz az sayıdaki doğrular Mikeneliler hakkında bilinenlerle bağdaştırılabilir. Mesele, üzerinde uzlaşılmış bir çözüme hâlâ ulaşılmamış olan Hitit siyasi coğrafyasının ana problem olmasına dayanmaktadır. Hitit İmparatorluğu'nun en batı eyaletleri arasında yer alan Lukka, Şeha Nehri, Zippaşla ve Millavanda'yı buralara dağıtmak zordur. Ahhiyavâ Anadolu'da bir ülkeyse, Anadolu yarımadasının en batı kısmında bir yere yerleştrilmesi gerekir ve Ah-hiyavâlıların Amurru ve Alaşia ile denizyolu temasları önemsiz bir olaymış gibi açıklanamaz. Ahhiyavâlıların da Mikeneliler gibi denizelere hakim olmuş olmaları gerekir. Fakat Greklerin başarılı 'denizcilik' geleneği, Doğu Akdeniz'de aynı anda denizlerin asla birden fazla hakimi olmadığını göstermektedir. Öyle ümit edilmektedir ki, kısa zamanda, Anadolu'daki Hitit haritası üzerinde görüş birliği sağlanacaktır. Böylelikle, Ahhiyavâ değerinde bir ülkeye Hitit haritasında yer olup olmadığı meydana çıkacaktır. Eğer Ahhiyavâ Hitit haritası içinde yer almazsa, o zaman Ahhiyavâ halkıyla Akaların aynı insanlar olduğuna dair tarihsel gerekçeler öylesine güçlenmiş olacak ki, dil-yapısal engeller yıkılmak zorunda kalacaktır. Aslında birçok filolog, şimdiden, bu noktaya varmış ve isimlerin Hititçe ile Grekçe biçimleri arasındaki farklılıkları açıklamak için fikirler ileri sürmüştür.

Eğer Ahhiyavâ halkıyla Akaların aynı olduğuna dair hipotezin en azından önemini koruduğu kabul edilirse, meselenin ayrıntıları üzerinde daha fazla ihtilaf çıkacaktır. Hititler tek bir Ahhiyavâ Krallığı tanımışlar gibi görünüyor. Arkeolojik deliller İO 14. yüzyıl ile 13. yüzyılın başlarında Yunan anakarası en azından Mikene krallarının hakimiyeti altında birleşik olduğunu göstermiştir. Acaba Ahhiyavâ, Mikene Krallığı'nın kendisi miydi? Yoksa, Kıbrıs, Rodos ya da Girit adalarından birinin krallığı mıydı? Böylelikle belli oranda bağımsızlığını koruyabilmiş olabilir. Hangisi olursa olsun, gemileri bulunacaktı. Fakat belki de Yunan anakarasındaki devletlerden birinin kralı olarak değil de Anadolu üzerinde bir seferde veya siyasi bir manevra içinde yer alan ada prensliklerinden birinin hükümdarı olarak düşünmek daha kolaydır. Grek efsanelerine dayanan bir olay Girit'te yeni kurulmuş olan 'Minos' Krallığı için uygulanabilir (Homerös'un şiirleri göstermiştir ki Zeus'un oğlu Minos bir Akalıdır, kahraman Ido-meneus'un soyundan gelmektedir ve Knossos'un eski 'Minos' Krallığı'nın hükümdarı değildir). Efsaneye göre Minos, adalardaki Karialı korsanları baskı altında tutabildiği güçlü bir donanmaya sahipti (Piyama-Raduş ile karşılaştırınız). Kardeşleri Sapredon ve Rhadamanthys, Karia ile Likya sahil bölgelerini koloni haline getirmişti. Bir de oğlu Deucalion vardı, ki ismi dikkati çekecek biçimde Tavagalava'mnkine benzemektedir. Ancak efsanede onunla Anadolu arasında bir bağ kurulmamış. Öte yandan, son yıllarda, Millavanda'nın Miletus olduğu üzerine görüş birliğine varılırken, Ahhiyava'nın Rodos ile tanımlanması büyük destek gördü. Diğerleri ise Ahhiyava'nın, hiç değilse orijin olarak, Troad'da konumlanan bir Anadolu krallığı olduğu ve Millavanda'nın da Cyzicus yakınlarındaki Müatoi topraklarını kapsadığı görüşünü benimsediler. Hatta 'Aeolien' kelimesinin Ahhiyavâ'dan sonuna bir etnik ek getirilerek türetilmiş olabileceğini de ileri sürdüler.

Hitit metinlerinde Troia Kenti ile Troialı Aleksandros-Paris'in görülmesi ile ilgili birkaç kelime söylemek gerekir. Troia (Grekçesi) ile tanımlanmak üzere önerilen isim Hititçede Ta'ru-(u)'i-sa olarak yazılır ve birçok değişik biçimde okunabilir: Taruvisa, Tarovisa, Tarvisa, Truisa veya Troisa. Bu isim sadece bir kez, Assuva Ülkesi'nin bölge ve kentlerinin bir listesinde, geçmektedir ve başka yerde hemen hiç yoktur. Ancak bu listede yer alan bölge kentlerin birkaçı bilinmektedir ve listenin 'Lukka Ülkesi'nden başlayarak Hitit metinlerinden tanıdığımız ülke ve yerlere doğru karşı yönde genişlediğine dair genel bir görüş birliği vardır. Kısacası, diyebiliriz ki, Assuva, büyük ihtimalle, Anadolu'nun batı sahilinde bulunmaktadır, ve öyle ileri sürülmüştür ki, Asya Eyaleti tam bu yerde bulunmaktaydı. Assuva'dan bahseden metin, I. Tudhaliya'nın çok yıpranmış olan yıllığıdır. Tudhaliya bu bölgeyi ziyaret eden ilk Hitit kralıydı. Ta-ru - (u) I-sa en sonuncu arazi parçasıdır ve Assuva bölgesinin kuzeyinde en uç noktada bulunmaktadır. Ta-ru-(u)i-sa'nın Troad civarında bulunması ihtimali yüksektir. Bunun dışında, isimlerin kimliklerini kazanabilmelerini kolaylaştıracak elimizde başka hiçbir şey yoktur. Grek fonoloji esaslanna göre, Troisa'nın Troia'ya dönüştürülmesi esasında imkânsızdır ve bu özel durumda, kaidenin istisnasının yapıldığını düşünmek de doğru değildir. Bu zorluğun içinden çıkmanın tek yolu, Ta-ru- (u)i-sa"nın Ta-ru-i-ya'nın bir türevi olduğunu kabul etmektir. Bu da henüz hiçbir metinde bulunmamıştır (Karkişa ve Karkiya ile karşılaştırın).

Bu metinde, Ta-ru- (u)i-sa'dan hemen önce, U-i-lu-si-ia'nın yazılı olduğunu görüyoruz, telaffuzu Vilusiya biçimindedir ve Homeros döneminin Ilios'unu hatırlatmaktadır. FiAioVorijinalidir ve bizi vasal bir krallık olan U-i-lu-sa ile (Viluşa) karşılaştırma yapmaya götürmektedir. Muvatali (IO 1300) bu krallığın hükümdarı Alaksandu'ydu. Bu ismin, İlios prensinin (Troia) ismi olan Aleksandros (Alias Paris) ile benzerliği dikkat çekicidir. Son olarak şunu belirtmeliyim ki, Bizanslı Stephanus tarafından muhafaza edilmiş olan bir efsane vardır ki, Caria'daki Samylia Kenti, Helen ve Paris'i misafir etmiş olan Motylos tarafından kurulmuştur (muhtemelen İsparta'dan Troia'ya olan seyahatleri sırasında). Burada, Muvatali ile Alaksandu arasındaki tarihi, vasallık antlaşmasını anımsıyoruz.

Fonetik olarak bu denklemlerin hiçbiri imkânsız değildir. Ancak, teoride Ta-ru-i-ya'yı ve Anadolu'da Alaksandu olarak ifade edilen ismin Grekçeye Aleksander olarak geçmiş olabileceğini ve orijinal bir Grekçe isim olmadığını kabul etmekle mümkündür. Hititlerin Troad kadar batıya nüfuz etmediğinden kesinlikle emin olsak, bu hipotezden tamamen vazgeçeceğiz. Bunun aksine, Mısır metinlerine göre Drdny (Dardanianlar) (başka benzer bir isim bilinmemektedir), Kadeş Savaşı'nda Hititlerin yanı başında müttefik olarak savaşmışlardır. Vilusa kesinlikle batılı bir ülkedir ve Arzava Konfederasyonu'na bağlıdır. Ancak Hitit coğrafyasının nerelere kadar uzandığı aydınlığa kavuşmadığı sürece, Vüusa'nın yerleşim yeriyle ile ilgili tartışmalar bir son bulmayacaktır.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Hititler
« Posted on: Nisan 24, 2024, 11:41:26 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Hititler e-book, Hititler programı, Hititler oyunları, Hititler e-kitap, Hititler download, Hititler hikayeleri, Hititler resimleri, Hititler haberleri, Hititler yükle, Hititler videosu, Hititler şarkı sözleri, Hititler msn, Hititler hileleri, Hititler scripti, Hititler filmi, Hititler ödevleri, Hititler yemek tarifleri, Hititler driverları, Hititler smf, Hititler gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Tarihte Hititler
Tarih
dangeraus1 0 615 Son Mesaj Aralık 20, 2011, 08:22:15 ÖS
Gönderen : dangeraus1


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular