Dört yıl önce Pekin'de yapılan Olimpiyat oyunlarına Türkiye'den 48'i erkek, 20'si kadın toplam 68 sporcu katılmıştı. 27 Temmuz'da Londra'da başlayacak bu yılki oyunlara ise 66'sı kadın, 48'i erkek toplam 114 sporcumuz katılacak...

Bu haberi okuduğumda, yerimden sıçradım dersem abartmış olmam. Barajları aşıp Olimpiyat'a katılma hakkını elde eden sporcularımızın sayısının dört yıl içinde 68'den 114'e çıkarak yaklaşık % 70 oranında artması müthiş bir gelişme.

Ama çok daha müthiş olan, oyunlara katılacak sporcular arasında kadınların sayısının 3 kattan fazla artması, oranının da % 30 dolayından % 60 dolayına çıkması. Kadın sporcular okçuluktan badmintona, güreşten yelkene 14 branşta; erkek sporcular ise 11 branşta katılıyor. Taraf'ın haber başlığıyla "Kadınların tarihi başarısı"ndan (11 Temmuz) ne kadar büyük bir mutluluk duyduğumu anlatamam. Zira Türkiye'nin geleceğine dair iyimserliğimin en önemli nedenlerinden biri kadınların toplum hayatına hemen her alanda giderek büyüyen bir katkı yapıyor olmaları.

Voleybol ve basketbol kadın milli takımları dünya klasmanında üst sıralara yükselmiş durumda. Atletizmde Nevin Yanıt, Aslı Çakır Alptekin, Gülcan Mıngır, Gamze Bulut; 4 x 400 bayrak takımı; yüzmede Hazal Sarıkaya; jimnastikte Göksu Üçtaş; gençlerde 100 metre dünya ikincisi Nimet Karakuş ve burada adlarını sıralayamadığım diğerleri göğsümüzü kabartan kadın sporcularımız. Evet, Türkiye gerçekten onlarla gurur duyuyor!

Olimpiyat oyunlarına katılma hakkını kazanan sporcularımızın dört yılı içinde % 70 oranında artmış olması, hiç şüphe yok ki, Türkiye'nin son yıllarda, Adalet Ve Kalkındırma Partisi iktidarı altında yaşanan refah artışının ve dünyaya daha geniş ölçüde açılmanın sonucudur. Peki, Olimpiyat'a katılacak sporcular arasında kadınların oranının 4 yılda % 30'dan 60'a çıkmasının işaret ettiği nedir? Hiç kuşku yok ki bu Türkiye'nin giderek modernleşme, daha demokratik bir toplum olma yolunda olduğunun göstergesidir.

Her fırsatta tekrarladığım gibi, sosyal bilim alanında kanun denebilecek genellemelerin başında, kadınların katılımı arttıkça toplumun kalkınma, gelişme düzeyinin de yükselmesi. Ne mutlu ki, Türkiye'de kadınların toplum hayatına katkısı her alanda giderek artıyor. Türkiye'yi Ortadoğu toplumları için esin kaynağı kılan özelliklerden biri de hiç kuşku yok ki, kadınların toplum hayatında giderek daha büyük bir rol oynuyor olmaları. Yüksek öğrenimle elde edilen mesleklere; sanat, edebiyat, resim, heykel, sinema, tiyatro, hangi alana bakarsanız bakın bunu görüyoruz.

Son onbir yıldır esas işim, Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde başta Türk Siyasi Hayatı ve Mukayeseli Politika olmak üzere siyaset bilimi dersleri vermek. Başarılı, ileride toplum hayatına şu veya bu alanda katkı yapacağını umduğum öğrencilerimin % 90'ı kızlar... Fakültenin akademik kadrolarında kadınların oranı öylesine arttı ki, bir ara erkek üyeler arasında böyle devam ederse fakültenin kadın egemenliğine gireceği paniği bile yaşandı (!)

Kuşku yok ki ideal olan, toplumun olduğu gibi parlamentonun da, hükümetin de yarısının kadınlardan oluşması. Bu ideale ulaşmaktan henüz çok uzağız. Ama 550 üyeli parlamentodaki kadın milletvekillerinin sayısının 1995'te sadece 13'ten, giderek artarak 2011 seçimleriyle 78'e yükselmiş olması da muhakkak ki Türkiye'nin modernleşmesi ve demokratikleşmesinin en önemli göstergelerinden biri. 26 kişilik 61. Bakanlar Kurulu'nda sadece tek bir kadın bakan bulunması ise gerçek bir utanç kaynağı.

Türkiye modernleşip demokratikleştikçe kadınların rolü büyüyecek. Son yıllarda artan kadınlara karşı şiddet vakalarının bir nedeni de, bağımsızlığını kazanan ve statüsü yükselen kadınlara karşı erkeklerin öfkesi olabilir. Gelecek kadınların olacak... Hiç başka bir nedenle değilse geleceğin toplumunun, yani bilgi toplumunun kadınlarda daha yaygın görülen becerilere gereksinim duyması.

30 Eylül 2011 tarihli yazı

Şahin Alpay