0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Er-sogotoks Destanı  (Okunma Sayısı: 1744 Kere Okundu.)
« : Kasım 27, 2009, 12:05:01 ÖS »
Avatar Yok

MahzaŞermi
*
Üye No : 12798
Nerden : Kayseri
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 769
Mesaj Sayısı : 5 618
Karizma = 15653




ER-SOGOTOKS DESTANI

Dokuz kat göğün dokuzunu delip indiğini mi, yoksa yer altını yarıp çıktığını
mı bilmeyen Ereydeex-Buruydaax Er-Sogotox (Saha Türklerinin atası olan
kahraman) adlı bir yiğit yaşamıştır.
Bu Er-Sogotox'un görünüşü şöyledir: On büyük karış boyunda, dört karış
eninde, beş karış omuzlu, üç karış belli, kalın meles ağacı gibi baldırlı,
nehirdeki köknar gibi bacaklı, kurumuş kayın ağacı gibi sağlam bilekli, atın
gemindeki dizginler kadar gözlü, kalça kemiği kadar iri burunlu, çok iyi
isabet ettiren elli, yanılmayan baş parmaklı, şaşmaz işaret parmaklı, düzgün
dudaklı ve dişlidir.

O kadar güçlüydü ki; donmuş ağaçları tuttuğunda kırar; kayın ağacını
yakaladığında ikiye ayırır; dikili ağaca dokunduğunda ağaç kökü ile birlikte
yıkılır; ağacı sarstığı zaman feryad eder; söğüt ağacını ittiği zaman söğüt
acıdan çığlıklar atar; bastığı yer göçer, durduğu yer paramparça olur,
gezdiği yerler kuru toprak gibi çatlar; koştuğu yerler zangır zangır titrer;
sesi gök gürültüsü gibidir; nefesi fırtına gibidir; konuşması Yada taşı gibi
büyüleyici, bakışı yıldırım gibidir.

O'nun yaşadığı yer tasavvur edilemeyecek kadar zengin ve güzeldir. Şöyle ki;
kalay tarlalı, altın ovalı, yağ vadili, xartaha (atın karın bölgesindeki
yağlı ve lezzetli et) bahçeli, gümüş yamaçlı, tereyağı tepeli, et kıyılı,
xartaha kayalı, gürleyen deli ormanlı, hışırtılı kuru ormanlı, av hayvanlı
kara ormanlı, eğlenmelik şen ormanlı, dinlenmelik küçük tepeli, serinlemelik
burunlu, gezinmelik çayırlı, saf süt gibi göllü, yıkanmak için akıntılı
nehirli, sonsuz mavi derin denizlidir.

O'nun denizi kara gümüş kayalı, küçücük çakıl taşlı, boncuk kolye kumlu,
beyaz küçük kabarcıklı, yağ dalgalı, değerli ağaçlardan kıyılı, avlanmalık
kalkan balıklı, gümüş pullu bolca balıklıdır. O'nun zengin orman arslanlı,
vahşi ayılı, mavi kurtlu, budaklı boynuz gerdanlı, ren geyikli, çizgili
samurlu, benekli vaşaklı, kara sincaplı, kahverengi tilkilidir.

Kışı olmayan geniş, büyük ülkesinde kartallar çığlık atar, beyaz turna dans
eder, şakrak kuşu öter, bülbül şarkı söyler, çayır kuşu nağmeler mırıldanır,
serçe havalanır, makas kanatlı kuşlar inip kalkarlar, geniş kanatlılar
toplanırlar, tavus kuşları kanat çırparlar, boynuz gagalı kuşlar birikirler,
tırnaklı kuşlar toplanırlar, dişli hayvanlar dururlar, boynuzlu hayvanlar
gezinirler, ibikli hayvanlar toplanırlar, mahmuzlu hayvanlar tepişirler,
guguk kuşu hiç durmadan öter, bitkileri sararmaz, iğne yaprakları dökülmez,
kozalağı düşmez.

Aklı-karalı hayvanları serbestçe yaşayıp dolaştıkları için, eğer bir yolcu
buradan geçmek isterse, atının böğrü bu hayvanlara sürtünmekten yara olurdu.

O'nun çadırı sallanmasın diye elli direkli, otuz kirişli, dört kat duvarlı,
yağmur girmesin diye üç kat gümüş tavanlı, nem olmasın diye dört kat altın
döşemelidir.

Çadırının en ortasında sanki üç kadın yan yana duruyormuş gibi üç bacaklı
büyük ocağı vardır.

Çadırı bez bezekli somyalı, on işlemeli karyolalı, kılıç asmak için kancalı,
kımız fıçısı asmak için askılı, altı kişi zorlasa bile açamayacağı kadar
sıkı altın dış kapılı, üç yaşındaki öküzün, yatmasına benzer demir eşikli,
atın oynayacağı kadar geniş salonlu, sekiz kişinin açamayacağı kadar altın
iç kapılıdır. Evin en güzel odası guguk kuşlu, sağ tarafı arslanlı, sol
tarafı kaplanlı, holün başında kuzgunlu, gümüş raflı, kalay dolaplı, taş
sundurmalı, dört ayaklı masalı, kıymetli ağaçtan sandalyeli, küçük göl kadar
taş çanaklı, büyük bir ova kadar ağaç tabaklı, beyaz gümüş çatallı, kızıl
gümüş kaşıklı, çelik demir bıçaklı, dokuz bezekli kutsal ayaklı (en büyük
kımız bardağı) büyük kımız kadehli, on işlemeli mataarcaklı (bir milli kap),
üç işlemeli küçük çoroonlu (bir ya da üç ayaklı kımız bardağı), yedi öküz
derisinden dikilmiş tulumludur.

Evinin etrafı üç günlük yol gidecek kadar beyaz gümüş çitli, geniş
duvarlı, gezinecek kadar geniş ağıllı, ayna gibi parlak avlulu,
mücevherat koymak için dokuz demir kilerli, otlar için altın ambarlı tay
için kalay tavlalı, çiftlik hayvanları için kurşun kümesli, kalın meles
ağacının kabuğundan yapılmış arslan burçlu, dokuz bezekli büyük sergeli (at
direği), kumru burçlu orta sergeli, şakrak kuşu burçlu küçük sergelidir.

Çadırın doğuda bulunan kapısından dışarıya bakmak için çıktığında geniş
yeşil alanın ortasında tahmin edilemeyecek kadar kutsal ağacı görür. Bu
ağaç, yerin dört kat altına kadar girmiş köklü, dokuz kat göğün dokuzuna
varan dallı, yedi kulaç yapraklı, dokuz kulaç kozalaklıdır. Onun kökünün
altından kutsal bengü suyu kaynar. Onun kozalağından çıkan koyu reçine
toplanıp küçük bir dere gibi akar, ihtiyarlamış, aç kalmış, zayıflamış beyaz
hayvanlar, kuşlar, vahşi hayvanlar, o reçinenin tadına baktıkları,
yaladıkları zaman, eski genç ve diri görünüşlerine kavuşurlar.

Güney tarafını görmek için çıkınca büyük tepenin üstünde bakire kızların
güzel elbiselerini giyinip fısıldaşarak ayakta durduğu gibi bir grup kayın
ağacını görür.

Kayın ağaçlarının arka tarafında ihtiyarlamaya başlamış kadınların kışlık
kalpaklarını çarpıkça giyinip saçlarını dağıtarak *"E, ne olursa
olsun"*diyerek ayakta durdukları gibi karışık çam ormanı vardır.

Batı tarafını görmek için çıkınca, genç erkeklerin bayrama gitmek için iyi
elbiselerini giyinip sıralandıkları gibi kara melez ormanını görür.

Onların da biraz uzağında yaşlanmaya başlamış zengin adamların tükürerek
kibirli bir şekilde ayakta durdukları gibi karanlık köknar ormanını görür.

Kuzey tarafını görmek için çıkınca şaman kadınların büyüleyici elbiselerini
giyinip şaman dansına yeni başladıkları gibi titrek yapraklı kavak ormanını
görür. Bunlarında ilerisinde salyaları akmış, dişleri dökülmüş ihtiyar
kadınların sırtlarına dal parçalarını yükleyerek kamburca yürürken
çizmelerinin bağlarının sırtlarını dövdükleri gibi, alçak söğüt ağaçlarını
görür.

Bu söğütlerin kenarında rengarenk paltolu, işlemeli çizmeli Tunguz
çocuklarının dans edip konuşmalarına benzeyen sık çalılık ormanı vardır.

O'nun giyim-kuşamı ise; içi kıymetli samur kürk paltolu, mavi kurt kürkü
abalı, obur kunduz kürkü şapkalı, güderi pantalonlu, ipekli kalçalıklı,
gümüş kenarlı, süslü çizmeli, işlemeli çoraplı, gümüş kayışlı, ipek kuşaklı,
Çin atlası çantalı, çuha tütünü keseli, kolyeli, çakmak taşlı ve kavlı,
pençesiyle, başıyla yumuşak vaşak derisi tüyünden yataklı, kara tüyünden
yorganlı, kuğu tüyü yastıklıdır.

O'nun silahları ise; altı kişinin açamayacağı boynuz yaylı, balıkçının ağaç
evi kadar büyük oklu, Suottu'nun (Yakutistan'da bir yer adı) ustasını vuran
çatal oklu, Baatılı'nın (Yakutistan'da bir yer adı) ustasını vuran düz oklu,
üç yüz kilo ağırlığında süngülü, beş yüz kilo ağırlığında mızraklı, dokuz
yüz kilo ağırlığında demir gürzlüdür.

Koşum atları ise; yorulmayan kara renkli, tırıs giden boz renkli, hızlı
giden ala renkli, yarış eden beyaz renkli, avlamak için kahve renkli, gezmek
için alacalı, uzak yola gitmek için yedi kulaç yeleli, kıvırcık perçemli,
gümüş tırnaklı, uzun koyu kuyruklu, sarı renklidir.

Güneş batınca gece oldu diyerek büsbütün soyunup kalın samur kürklü
yatağına-yorganına sarılıp uyuyarak; güneş doğunca uyanmak zamanı geldi
deyip fırlayarak, en iyi elbisesini giyinip atın yağlı kazısını ( atın karın
bölgesinde bulunan yağlı kısım) yiyen Er-Sogotox belirli bir zaman eğlenmek
için kullandığı atına binerek beyaz-kara atlarına bakar, güder. Bazen de, av
atına binerek koyu ormanına varıp, kara kürklü hayvanları çokça öldürdü.
Yeşil otlaklarına giderek, makas kanatlı kuşlarından çokça öldürüp heybesine
koyup evine getirerek iştahla yiyerek yaşıyordu. O, hiçbir kederi-üzüntüyü
bilmeyerek, korku ile görüşmeyerek, ürküntü ile tanışmayarak, kimden
doğduğunu, nereden geldiğini bilmeyerek yaşıyordu.

O, ondokuz yaşını doldurduğu zaman genç yüreğinin tıpırdadığını, zaman zaman
kanının kaynamaya başladığını hissetti. Düz alnı düşünceden kırışmaya
başlamış, resim gibi kaşı çatılmış, eskiden bilmediği bir fikir aklını
karıştırmış ve yalnızlık düşüncesi kafasını bulandırmıştı:

*"**Eyvah çocuk! Tecrübenle gördün ki herkes çifttir, vahşi hayvanlar çift
olarak yaşar; kuşlar, böcekler de çift olarak yaşarlar. Tanrı sadece beni mi
tek yaratmış? Hayır! Bana benzeyen bir kişi herhangi bir yerde muhakkak
yaşıyordur**."**
*
Bu fikir aklına düştüğünde çokça uyuduğu uykusundan, yediği yemeğinden,
yaşadığı hayatından kesilmeye başladı. Bir akşam hiç duygulanmamış yüreği
çokça duygulandı, ağlamayan gözü ağlayarak bütün gece hiç uyuyamadı. Güneş
doğmadan kalkıp kara hastalık bulaşmasın diye kara denizin suyuyla, yeşil
hastalık bulaşmasın diye yeşil denizin suyuyla tümüyle temizlenerek güzel
elbisesini giyip eğilerek güneşi üç defa selamlamış ve arazisinin ortasında
bulunan kutsal ağacın yanına zengin, büyük bir insan tavrıyla gitmiş.

Ağacın altına gelip üç defa eğilerek selamlamış, kalpağını yana yatırarak
şöyle demiş: *"**Kutsal ağacımın kadın ruhu! Kainatın ebe ruhu! Ben yetimi
sen beslemişsin, küçükken büyütmüşsün, beyaz atlarımı yetiştirmişsin, kara
atlarıma bakmışsın, kuşlarımı hayvanlarımı çoğaltmışsın, kara denizin
balığını bir araya toplamışsın. Beni dinle! Aklımı-fikrimi büyücü mü
karıştırdı bilmem. Uzun zamandır uyuduğum uyku, uyku olmadı; yaşadığım
hayat, hayat olmadı; gücüm kuvvetim azaldı, güçlü vücudum zayıfladı,
düşündüğüm düşüncem kalmadı, bilen aklım bilmez oldu. Bana geleceğimi söyle!
Hayatımı gösteriver! Ebem! Öz anam ol! Saygı duyduğumu gör! Benim sözlerimi
dinle**!"**
*
O an gök gürültüyle gürlemiş, sağanak yağmur başlamış, uçan beyaz bulutlar
görünmüş, yıldırımlar düşmüş, şimşekler çakmış, fırtına çıkmış, toprak
hareketlenerek yer deprem olmuş gibi titremeye başlamış, nehrin suyu
kabarmış, denizin suyu dalgalanmış. Bundan sonra kutsal ağaç gıcır gıcır
gıcırdayarak küçük bir kütük olmuş, gövdesinden kar gibi saçlı, keklik gibi
beyaz etli, iki kımız fışısı kadar memeli yaratıcı ihtiyar kadın beline
kadar çıkarak: *"**Ben senin neden üzüldüğünü, ne istediğini ve her şeyi
bilerek yaşıyorum. Dinle! Senin baban Aar Toyon (Tanrı'nın adı), annen ise
Kübey-Xotun (Tanrı'nın adı)'dur. Onlar yaratıcı Tanrı emriyle seni üçüncü
gök katında doğurup bu topraklarda soy-sop sahibi ve nesillerinin atası ol
diye yeryüzüne indirdiler. Şimdi zamanı geldi. Sen çabucak atlan ve güneye
uzaklara git, senin yolun çetin olacak. Dayan! Ümidini kesme! Eşini
bulacaksın. Elveda! Mutluluk ve başarıyla gidip gel**." *dedi.

Bu hayır duasını ederek ağacın kökünden ebedi suyu alıp onun deri matarasına
boşalttı ve *"**Bunu koltuğunun altına bağla, zor gününde sana yararlı
olacak.**" *dedi. Kendisi de tekrar gıcır gıcır gıcırdıyarak büyüye büyüye
eskiden olduğu gibi kutsal ağaç haline geldi.

Er-Sogotox evine gitmeden önce otlağına vararak uzak yola gidecek sarı
atının üstüne binerek ahıra uğramış, ak-kara atlarından bir karış kazı
etli, bir tutam yağlı yedi tane kısrağı ayırmış, üç yıllık semiz yedi öküzü
seçerek evine getirmiş, bu hayvanları hemen kesip göl kadar büyük kazanında
pişirip geniş bir heybeye koyarak atının sağ kulağına yerleştirmiş, atına
yular takmış, dizginini bağlamış, gümüş gem takımıyla gem vurmuş, dört eyer
kumaşını sererek Xan-Tanara (Tanrı'nın adı) eyeri ile eyerlenmiş, mızrağını
sadağını takınıp silahları alıp, memleketindeki kutsal ağacına dua ederek
atının üstüne atmaca gibi atlayarak güneye doğru ok gibi uçmuş.

Bir adımda altı kös (10 km lik uzunluk birimi) aşarak tırıs gidişte yedi kös
giderek yüz kös koşarak, kışı kırağı ile, yazı yağmur ile bilip tepesi göğü
delen taş dağa gelmiş. Atından inmeden boynuz yayını kurmuş, hızlıca okunu
yerleştirip bir ay boyunca iyice gerdiği yayı kirişinden bırakıvermiş. Ok
dağda saman yığını genişliğinde bir delik açarak çıkmış. O da açılan yoldan
çıkarak dağı çabucak geçmiş.

Sonra dalları buluta varan demir ağaçlı ormana gelip önceden olduğu gibi
okuyla delerek aylar ayı, yıllar yılı gidip, ateşli alevli kan nehrine
gelmiş.

Bu engele geldiğinde onun sarı atı *"**Sahibim! Sen benim üstümden in, ben
biraz dinleneyim. Sonra sen benim dizginimi, kolanımı sıkıca tut, sağlamca
bin, ben uçup seni geçireyim**"* dedi.

Yerin kıyısının at kuyruğu gibi bittiği, göğün kıyısının yosun gibi bittiği
ve birbirleriyle buluştuğu yerde, güneş ışığının kuvvetlice parladığı ay
ışığının şiddetle ışıldadığı yerde üç yüzyıl yaşamış, dördüncü asrını
yaşayan, uzun saadetli geniş gelecekli, Ulu-Toyon'un (Tanrı'nın adı)
akrabası Xan-Tanara'nın torunu Xaraxxan Toyon (Kahramanın adı) birlikte
yaşlandığı hanımı, on oğlu, dokuz kızı, sayısız insanları, çokça hayvanları
(ile birlikte) bir destan ülkesinde oturup yaşamaktadır.

Ailesinin içinde herkesten çok sevdiği Xotuuna (kız adı) adlı küçük kızı
güneşin ışığı gibi görünüşlü, beyaz gümüş yüzlü, kırmızı yanaklı, kara gümüş
kaşlı, yedi kulaç uzunluğunda saç örgülü, hafif yemekli, taze içeceklidir.
Elbisesinin içinden eti görünür, etinin içinden kemiği görünür, kemiğinin
içinden iliği görünür. Yürüdüğü yer kaz eti olur, yattığı yer yağ olur,
koştuğu yer semiz et olur, onu gören kişi sevinir, dokunan kişi doyar.
Uzattığı eliyle saadet verir. O'nun güzelliğini tasvir etmeye kelimeler
yetmez.

Xaraxxan ile birlikte ihtiyarlayan evin ruhu olmuş ikinci anne gibi görünen
iki kepçe kadar irinli gözlü, salyası akan, geleceği gören şaşmaz önsezili
bilge ihtiyar kadın bir sabah efendisinin huzuruna gelerek kızarmış
gözleriyle, yıpranmış ayaklarını birbirine çatarak *"**Korkunç düş gördüm,
dehşetli geleceği gördüm; bela yaklaştı, hayatımız bedbaht oldu, korunmak
gerek, hazırlanın!**"* dedi.

Güneş batıp karanlık başladığında aileden yüz kişi yemeklerini yedikten
sonra ihtiyar kadının düşü hakkında oturup konuşmaya başlamışlar. O anda
dışarıda evin arka tarafından bir atlı kişi, keskin mızrağın sesi gibi hızla
gelerek evin sıvasını düşürecek, doksan direği sarsacak kadar bir hızla
kapıya vurmuş. Çadırdaki bütün insanlar korkularından, ürküntülerinden
sözleri boğazlarına tıkanmış gibi ağızlarını açarak kaskatı kalmışlar, yanız
bilge ihtiyar kadın sessizce seğirterek çıkıp bakmış. Dışarıda derisiz, üç
ayaklı, demir kara atına yan binmiş, büyük don ağacı kadar boylu, büyük
kazan kadar başlı, alnının en ortasında çukur kadar açık tek gözlü, kazma
kadar büyük sincap dişli, göğsünün en ortasından çıkan tek kürek kadar
parmaksız kulaç kollu, uyluğundan çıkan direk kadar topaç bacaklı, başından
ayağına kadar demir elbiseli, demir yaylı, taş oklu, altın mızraklı şeytanla
insan arasında bir kişi vardı.

İhtiyar bilge kadını bulanık bir şekilde görerek atından inmeden şöyle dedi:
*"Benim adım Üller-Etin oğlu Bura-Doxun (kötü ruhun adı)'dur. Dört ülke
uzaktanım, kara is ülkesindenim, kızıl kömürle (korla) evliyim. Ateşten de
sıcak yazlıyım, kızaran taş yemekliyim, ateş ve alev içecekliyim, ölmez
kişiyim, yanmaz etliyim, kolsuz bacaksız, keskin boynuzlu, sivri kuyruklu
pek çok demir halklıyım. İşim ise, adam öldürmek, kötülük, felaket
getirmektir. Xaraxxan'ın sevgili kızıyla evlenmek için geldim. O taş burunun
üstünde dokuz gün oturup, sözlerini bekleyeceğim. Söyle (kızı) vermezlerse
zorla alacağım, evlerini yıkacağım, ateşlerini söndüreceğim, yerlerini kara
is yerlerine çevireceğim, hayvanlarını yakacağım, onları sersefil
bırakacağım."**
*
Bunu söyledikten sonra yüz kulaç uzaktaki taş dağın burnuna korkuluk gibi
gitti. Bilge ihtiyar kadının korkudan dili göğsüne düşerek gözü ters dönmüş
vaziyette, ayağı ile gideceğine elleri üzerinde evine vararak aklı başından
çıkıp kuş gibi nefes nefese kalmış.

Üç (kös) boyunca otuz kova buzlu suyu üstüne boşaltarak onun gördüklerini ve
işittiklerini dinlemişler. Xaraxxan ailesiyle birlikte ağlamış, çokça
üzülmüş, çokça dövünmüş, sinirleri bozulmuş.

Ereydeex-Buruydaax Er-Sogotox doksan engeli, sayısız kötülüğü geçerek
Xaraxxan ülkesine gelip geniş ormanın içine girdiği zaman tay derisinden
abalı, ayak derisinden dikilmiş çizmeli, baş derisinden dikilmiş şapkalı,
tüyleri dökülmüş bir taya ters binmiş ve tayın kuyruğunu dizgin gibi tutmuş
öksüz çocuk ile karşılaştı. Bu çocuk tanımadığı şahsın gözüne bakınca hiç
görmediği bu kişinin iyi huylu olduğunu fark ederek kaçmamış ve Xaraxxan'ın
hayatını, zenginliğini, güzel kızını ve bu kızı kötü Bura-Doxsun'un istediği
gibi haklarında bildiği her şeyi anlatmış ve taş burunun yolunu göstermiş.

Burunun yakınına geldikleri zaman Buura-Doxsun'un uzanarak beş-on kısrağı,
sekiz-dokuz öküzü kuyruklarından çekerek ağzına attığını görmüşler. Onların
geldiklerini görüp çabucak ayağa kalkan Bura-Doxsun *"Şimdiye kadar hiç
tanımadığım bir kişi geldi. Ben onunla ölümüne dövüşeceğim."* dedi.

İkisi de hiçbir şey söylemeden yaylarını germişler ve atışarak birbirlerini
vuramamışlar. Sonunda okları bitince demir gürzleriyle vuruşmuşlar. Demir
gürzleri çarpışmaktan düzleşince uzun mızraklarını çıkarmışlar. Mızrakları
da çarpışmaktan kırılmış, sonra kılıçlarıyla döğüşürken kılıçları körelmiş.
Bunun üzerine Buura-Doxsun nara atınca Er-Sogotox irkilmiş. O irkilince de
Bura-Doxsun kılıcını kalbine sokmuş. Yaralanan Er-Sogotox koltuğunun altında
bağlı bulunan bengü su kesesini hemen keserek yarasının üstüne damlatmış.
Er-Sogotox bir anda iyileşerek eski halinden on kat daha güçlü olmuş.

Er-Sogotox, güçlendiğini anlayıp bağırarak Bura-Doxsun'u belinden yakalamış
ve yedi kulaç yeri titretecek kuvvetle yere çarpmış. Sonra başını kesmiş ve
çelik bıçakla karnını yararak içinden yüreğini ve karaciğerini alıp küçük
küçük parçalara ayırarak her tarafa savurmuş. Ancak yüreğinin bir ucu kalmış
ve kara kuzgun olup *"Ben her zaman sana engel olacağım"* diyerek yerin
altına girip kaybolmuş.

Xaraxxan'ın toplanan adamları hayvan sürüsünün buzlu suyu içip titrediği
gibi titreyerek Er-Sogotox'u alkışlamışlar, koşup gelmişler ve büyük bir
ateş yakarak ölen Bura-Doxsun'u bu ateşe koymuşlar, külünü de her yere
saçmışlar.

Xaraxxan Toyon yetmiş kişiyle gelerek Er-Sogotox'u evine davet etmiş, beyaz
kilimin üstünde yürütmüş, vaşak derisinin üstünde oturtup samur derisine
yatırmış, güzel yemeklerini yedirmiş, tatlılar ikram etmiş, sevgili kızını
vermiş, yanlarına yüz kişiyi de katarak memleketine göndermiş.

Xaraxxan korku ve ürküntüsü geçtiği zaman hayvanlarını hesaplamış ki, her üç
hayvanından birisini Buura-Doxsun yiyip bitirmiş.

Er-Sogotox ülkesine dönüp geldiğinde ak-kara atlarının iki kat arttığını,
kuşlarının-hayvanlarının da iki katına çıktığını görmüş. Birlikte getirdiği
adamlarına ev-ocak düzenlemiş, çocuk sahibi yapmış. Saha'nın en büyük
ataları bugünkü zamana kadar yiyip-içip yaşamaktadır. Ama Bura-Doxsun'un
yüreğinin ucunun kuzgun olup söylediği gibi, Er-Sogotox'un torunları-halkı,
beyaz kara atları, kuşları-hayvanları zaman zaman salgın hastalıklarla telef
olarak veya dala asılarak bazen de ağaçlara takılarak bu zamana kadar ölümlü
olmuşlardır

KAYNAK:
A.Y Uvarovsky tarafından Saha Türklerinden derlenen Er-Sogotox Olonho'su
(destanı), Doç. Dr. Yuriy Vasilyev ve Yrd. Doç. Dr. Fatih Kirişçioğlu
tarafından da Türkiye Türkçesi'ne aktarılmıştır.*

WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Er-sogotoks Destanı
« Posted on: Mart 29, 2024, 03:43:47 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Er-sogotoks Destanı e-book, Er-sogotoks Destanı programı, Er-sogotoks Destanı oyunları, Er-sogotoks Destanı e-kitap, Er-sogotoks Destanı download, Er-sogotoks Destanı hikayeleri, Er-sogotoks Destanı resimleri, Er-sogotoks Destanı haberleri, Er-sogotoks Destanı yükle, Er-sogotoks Destanı videosu, Er-sogotoks Destanı şarkı sözleri, Er-sogotoks Destanı msn, Er-sogotoks Destanı hileleri, Er-sogotoks Destanı scripti, Er-sogotoks Destanı filmi, Er-sogotoks Destanı ödevleri, Er-sogotoks Destanı yemek tarifleri, Er-sogotoks Destanı driverları, Er-sogotoks Destanı smf, Er-sogotoks Destanı gsm
Yanıtla #1
« : Kasım 28, 2009, 03:43:31 ÖÖ »
Avatar Yok

Mavi_Kiyamet
*
Üye No : 26505
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 12251
Mesaj Sayısı : 47 783
Karizma = 55168


teşekkürler.

Wmhocasi.com
Yanıtla #2
« : Aralık 05, 2009, 05:46:40 ÖS »
Avatar Yok

Salvatore
*
Üye No : 20592
Nerden : Sinop
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 927
Mesaj Sayısı : 12 206
Karizma = 20483


Teşekkürler.
Yanıtla #3
« : Aralık 06, 2009, 03:28:49 ÖS »

Hephaestus
*
Üye No : 26057
Yaş : 31
Nerden : Tekirdağ
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 4834
Mesaj Sayısı : 13 567
Karizma = 60064


Teşekkürler
Yanıtla #4
« : Temmuz 28, 2011, 09:55:32 ÖÖ »

EmpaThy
*
Üye No : 79937
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 167
Mesaj Sayısı : 2 272
Karizma = 30


Emeğine sağLık, teşekkürLer.
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular