| 
								|  |  |  | 
 
 EROZYONUN TANIMI VE ÇEŞİTLERİ
 
 
 Erozyonun kelime anlamı:
 Bir varlığın bir değeri yerine
 getirilemeyecek şekilde yok olmasıdır. Toprak biliminde ise; yeryüzündeki ana materyalin çeşitli
 etkenlerle aşınıp taşınması olayıdır. Erozyon, tabiatın normal süreci içinde meydana geliyorsa
 normal erozyon; insanın tabiattaki toprak, su ve bitki arasındaki dengeyi bozucu nitelikteki
 müdahaleleri sonucu meydana geliyorsa hızlandırılmış erozyon adını almaktadır. Normal
 erozyon, genellikle insan müdahalesi olmayan yerlerde görülür ve çok yavaş olarak gelişir.
 Meraların aşırı derecede otlatılması, ormanların tahrip edilmesi ile daha az korunan toprak, su ile
 kolayca taşınabilmektedir ve erozyon hızlanmaktadır.
 
 Yapıcı Unsurlara Göre
 Erozyonun Çeşitleri
 
 Özellikle ülkemizde tahribatı büyük boyutlara ulaşan su
 erozyonu, erozyon çeşitleri içerisinde en önemlisidir. Su erozyonundan sonra diğer erozyon
 çeşitleri önem sırasına göre; rüzgar, çığlar, heyelanlar ve buzullar olarak sıralayabiliriz. Çığ
 zaman zaman can ve mal kayıplarına neden oluyorsa da su erozyonu afeti karşısında ikinci
 planda kalmaktadır.
 
 1- Su Erozyonu
 
 Su erozyonu, diğer erozyon
 çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkili olanıdır. Bunun için, toprak erozyonu denildiğinde akla
 su erozyonu gelmektedir. Türkiye topraklarının % 86'sında erozyon vardır. Böylece su
 erozyonunun etkilediği alan 66.9 milyon hektarı bulmaktadır. Yurdumuzdaki önemli can ve mal
 kayıpları su erozyonu sonucu meydana gelmektedir.
 
 2- Çığlar
 Türkiye'nin aşırı derecede ormansızlaşmış, yükseltisi yurdun diğer kısımlarına oranla
 daha fazla ve yağışların genel olarak % 45' den sonraki meyilde kar şeklinde düştüğü
 Kuzey- Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu'da çığ olaylarına sıkça rastlanmakta, can ve mal
 kayıplarına neden olduğu gibi yerleşim yerlerini, yolları, turistik tesisleri ve devlet yatırımlarını
 tehdit etmektedir. Türkiye'de yalnız 1985 yılından bugüne kadar 233 çığ olayı tespit
 olunmuş ve bu süre içinde 604 kişi hayatını kaybetmiştir. Çığ, pürüzsüzlüğü olmayan eğimi
 yüksek kayalık ve otlu satıhlara düşen aşırı kar yağışlarının kaygan satıhtan kopması ile aşağı
 kısımlara doğru hızını ve miktarını arttırarak meydana gelen bir kar kitlesi akımı olayıdır. Bu kar
 kitlesi önüne gelen insanların ölümüne neden olabildiği gibi ev, ahır, sınai tesis v.b. gibi yerlere
 zarar vererek kara ve demiryollarını kapatabilmekte günlerce trafiği aksatabilmekte ve sportif
 amaçlı gezilerde insan ölümlerine neden olmaktadır.
 
 3- Rüzgar Erozyonu
 Rüzgar erozyonu sonucu verimli toprakların kaybı, buharlaşmanın hızlanmasıyla toprak
 emliliğinin azalması, bitki büyümesinin yavaşlaması, ulaşımın aksaması ve verimin düşmesi
 olumsuzluklarını ortaya çıkarmaktadır. Taşınan kum ve verimsiz toprak, üretken tarım
 topraklarını kaplayarak, tarım yapılamaz hale getirmektedir.
 
 Mevcut Durum
 
 Türkiye jeomorfolojik yapısı itibariyle engebeli bir ülkedir. Nitekim ülkemizin toplam
 alanının % 46'sını % 40'dan fazla eğime ve % 80'den fazlasını da %
 15'den fazla eğime sahip sahalar teşkil etmektedir. İklim yarı kurak, yağışlar düzensiz ve
 şiddetli sağanak şeklindedir. Bütün bu olumsuz faktörlerin yanında, toprağı normal yapısı ile
 koruması gereken ormanlar, yangın ve kaçak kesim sonucu koruyucu vasfını büyük ölçüde
 yitirmiş, meralarda aşırı otlatma ve tarla açmaları ile korumasız hale gelmiştir. Erozyon bütün
 Dünyada değişik şekil ve şiddette meydana gelmekte ise de yurdumuzda özellikle daha yaygın
 ve hızlı seyretmekte ve hemen hemen her çeşidi bulunmaktadır. Yüzeysel erozyon, oyuntu
 erozyonu, arazi kaymaları, rüzgar erozyonu ve çığlar bunların başlıcalarıdır.
 
 Buna
 karşın Türkiye'de, erozyonla savaş çalışmaları ne yasal, ne teknik ve ne de
 sosyo-ekonomik yönlerden rayına oturmuştur. Bunun sonucu olarak ta toprak servetinin kaybı
 yanında sık sık sel felaketleri meydana gelmektedir. En yakın örnek olarak 1998'de Batı
 Karadeniz selinde 30, 1995 İzmir selinde 63, ve yine 1995 Senirkent selinde 74 vatandaşımız
 hayatını kaybetmiş, rakamlara dökülmesi çok zor maddi zarar meydana gelmiş, insanlarımız acı
 çekmişlerdir.
 
 EROZYONUN NEDENLERİ
 Doğal Yapıdan Kaynaklanan
 Nedenler
 
 1- İklim
 
 İklimin erozyon üzerine etkisi; yağış, sıcaklık ve
 rüzgarla olmaktadır. Bunların içerisinde en önemlisi yağış olup, yağışın da şekli, şiddeti, süresi
 ve rejimi erozyona farklı etkiler yapmaktadır. diğer taraftan sıcaklık, yağışların çeşidini, toprağın
 donmasını ve nem içeriğini etkilemek suretiyle detaylı olarak erozyonun şiddetine tesir
 etmektedir. Bu açıdan Doğu Anadolu Bölgemizde toprağın 50 cm. derinliğe kadar donması ve
 sıcak havalarda gevşemesi olayı, diğer bölgelerimizde yağmur ve rüzgar, erozyon olayları
 açısından önemlidir.Ülkemizin dünyadaki konumu nedeniyle özellikle İç Anadolu, Doğu ve
 Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde yaz kuraklığı ve yağış azlığı/yetersizliği diğer
 bölgelere göre daha fazladır. Bu nedenden dolayı, bitki örtüsünün zayıf olduğu bu bölgeler
 ülkemizin erozyondan en fazla etkilenen bölgeleridir. Çünkü, kurak ve yarı kurak sahaların
 mevcut ekosistemlerinin bozulması kolay ve hızlı olmakta ve bozulan ekosistemlerinin tekrar
 eski haline getirilmesi de zor ve pahalı olmaktadır.
 
 2- Topografya
 
 Yamacın eğim ve uzunluğu erozyonda etkili topografik etkenlerdir. Erozyonun şiddeti ve
 toprağın yüzeysel akışla taşınmasına neden olan faktörlerin başında eğim gelmektedir.
 Dünyada kara kütlesinin ortalama yüksekliği 700 m., Avrupa'nın 330 m.,
 Afrika'nın 600 m., Asya'nın 1010 m. olmasına rağmen Türkiye'nin ortalama
 yüksekliği 1132 m. 'ye ulaşmaktadır. Yükselti basamakları dikkate alınarak yapılan
 değerlendirmede de 0-500 metre arasındaki alanlar ülkemizin %17,5'u, 500-1000 metre
 arasındaki sahalar % 26,6'sını kaplamakta , 1000-2000 metre arasındaki alanlar ise %
 45,9' a ulaşmaktadır.
 
 Ülkemiz arazisinin eğimli ve engebeli olması, orman ve
 ot örtüsünün tahrip edildiği alanlarda doğal dengenin hızla bozulması sonucunu doğurmaktadır.
 Doğal dengenin bozulması sonucu hızla toprakların aşınması süreci başlamaktadır. Erozyonun
 şiddetli olarak devam ettiği alanlarda altta bulunan jeolojik yapı yer yer taşlı ve kayalık araziler
 halinde ortaya çıkmaktadır.
 3- Jeolojik ve Toprak Yapısı
 
 Ülkemizin jeolojik ve
 toprak yapısı; genelde pekişme durumu zayıf, ayrışmaya ve değişmeye karşı fazla direnç
 göstermeyen taneli, tortul ve volkaniktir. Toprak ile jeolojik yapı arasında sıkı bir ilişki vardır. En
 fazla aşınmaya uğrayan zeminler Eosen ve Neogen zamanlara ait araziler ile volkanik kül ve
 tüflerdir. Genelde pekişme durumu zayıf, ayrışmaya ve erozyona karşı fazla direnç göstermeyen
 gevşek yapılardan oluşan topraklarımız erozyona hassas bir yapıdadır. Bu nedenle, en fazla
 aşınan ve sellere en fazla malzeme veren kaynaklar kumlu, şiltli, çakıllı olan pekişmemiş araziler
 ile bünyesine su aldığında kısa sürede eriyebilen tuzlu ve alkali maddeler bakımından zengin,
 milli ve killi depolar olmaktadır. Ülkemizde, toprak örtüsünün tamamen yok olduğu eğimli
 alanlarda erozyonun şeklini, şiddet ve seyrini; jeolojik yapıyı oluşturan ana materyalin yapısı,
 bünye özelliği, yağış sularını tutma ve geçirme kapasitesi gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri
 belirler. Öte yandan, kurak ve sıcak iklim şartları altında Anadolu'nun kapalı
 havzalarında çökelmiş olan tuzlu, alkali maddeler bakımından zengin killi, marnlı ve jipsli
 depolarda kimyasal erozyon ön plana geçmiştir. Ülkemizde, bazı ana kayalar üzerinde oluşan
 toprak aşınması; kayalık-taşlık alanların ortaya çıkmasına ve dolayısıyla buraların VIII. sınıfa
 giren araziler haline gelmesine yol açmıştır.
 
 4- Bitki Örtüsü ve Ölü Örtü
 
 Çıplak arazilere oranla bitki örtüsü ile kaplı arazilerde erozyon daha az meydana gelmektedir;
 çünkü, bitki örtüsü intersepsiyonla toprağa ulaşan yağışın miktarını, şiddetini ve mekanik
 etkisini azaltır,kökleriyle toprağı sarar ve taşınmasını önler. Orman toprakları ise, suyun akış
 hızını azaltır ve suyun toprağa sızmasını artırarak erozyonun şiddetini düşürür. Ayrıca; bitki
 örtüsü, toprak yüzeyinde biriktirdiği ölü örtü ile toprağı yağmura karşı korumaktadır. Özellikle,
 orman ölü örtüsü, en şiddetli yağışları yüzeysel akıma geçmeden toprak içerisine kolaylıkla
 geçirebilecek bir infiltrasyon kapasitesine sahiptir.
 |