|
|
|
’ERMENİ MESELESİ’NİN İÇ YÜZÜ’
1915 yılında başlayıp günümüze kadar gelen Ermeni meselesi oldukça başımızı ağrıtmış ve bundan sonra da devam edeceğe benziyor. Çünkü ne kadar uğraşsak da ne Ermenistan ne de yandaşlarına sorunun içyüzünü anlatamıyoruz (haklı olduğumuz halde). Haklı olduğumuzu göstermemiz için öncelikle diplomasi alanında güçlü olmamız lazım diye düşünüyorum. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu olayı sadece Ermeniler üzerine yıkmak da haksızlık olur. Çünkü onlar bu oyuna alet oldular. Tıpkı bugün de Kürtleri oyunlarına emel ettikleri gibi roller aynı fakat oyuncular farklı diyerek konuya giriş yapalım.
Ermeni soykırımı diye adlandırdıkları olayı açıklamadan önce soykırımın ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Soykırım: “ dil, din, ırk, milliyet ve etnik köken farklılıklarından dolayı bir milletin diğer bir toplum veya milleti tamamen ortadan kaldırma, yok etme politikasıdır“. Politikasıdır diyorum çünkü soykırım bir devlet politikasıdır. Devlet tarafından planlanması ve yürütülmesi gerekmektedir. Asıl sorun burasıdır, Osmanlı Devleti bu dönemde 1. Dünya Savaşı dolayısıyla dışarıda ve otorite boşluğu nedeniyle de içeride mücadele vermekteydi. Askeri yönden gücünü oldukça kaybeden Osmanlı Devleti, sınırları içerisinde çeşitli çete ve çapulculara gereken müdahaleyi yapamamaktaydı. Zaten Ermenilerin soykırım diye nitelendirdikleri olay da buradan kaynaklanmaktadır. Bu çeteler Ermeni Tehciri’nden (1915) sonra göç eden Ermenilerin yollarını keserek zengin olan Ermenileri soymaya ve bazılarını öldürmeye başlamışlar ve bir diğer ölüme yol açan olay da salgın hastalıklardı. Dediğimiz gibi otorite boşluğundan yararlanmaya çalışan bu çetelerin sadece Ermenilere değil yanlarında onları korumak için görevlendirilen Türk Askerlerine karşı da saldırıları olmuş ve bunlarda katledilmişlerdir.
Türklerle ilk defa Anadolu üzerine yapılan akınlar sonunda (1071 Malazgirt ve daha önceki akınlarda ) karşılaşan Ermeniler, Anadolu’nun Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle Türklerle kardeş denebilecek şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlar ve 1915 yılına kadar bu böyle devam etmiştir. 900 yıla yakın suren bu dostça durumu bozmaya ve Anadolu’muzun bu güzel coğrafyasında emelleri olan emperyalist devletler (özellikle de İngiltere ve Rusya ) zamanla Ermenileri elde etmişler böylece kendi çıkarları doğrultusunda bunları yönlendirmişlerdir.
Osmanlı Devleti, 20. yüzyılın başlarında balkanlarda ve Anadolu’nun dışındaki diğer yerlerde toprak kayıplarıyla uğraşır durumdaydı. Özellikle de 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle toprak kayıpları hızlanmıştı. Bu arada Ermenileri Rusya, İngiltere ve Fransa desteklemiş ve bölgede çeşitli faaliyetlere sevk etmiştir. Özellikle Rusya, Osmanlı Devleti’ne Ermenilere ıslahat yapılması üzerine baskı yaparak hem Osmanlı’nın iç işlerine karışmak hem de elde ettiği Ermeniler üzerinden çıkarına uygun hareket etmiştir. Bu yüzden Ermenilere elinden gelen desteği sağlıyordu. Çünkü Anadolu üzerinden sıcak denizlere açılmak Rusların halen bile vazgeçilmez emelleri arasındadır. Bu devletlerin dışında Ermenilere destek veren bir diğer devlette Amerika idi. Ermenileri alet ettikleri bu oyunda amaçları, Doğu Anadolu’da 6 vilayeti (Van, Erzurum, Bitlis, Sivas, Diyarbakır ve Elazığ) de içerisine alan Büyük Ermenistan Krallığı’nı kurmak ve bu yolla sömürgelerine bir yenisini eklemekti. Ama bunu sonradan anladılar ki Ermenistan destekli bu krallığın kurulması ve emellerine ulaşmaları oldukça zor, bu işten vazgeçeceklerdir (özellikle de Amerika) .
Osmanlı Devleti’nin bu dönemki zor durumundan faydalanmak isteyen Ermeni çeteleri, 20 ye yakın çeşitli parti ve dernek kurmuşlardı. Bunlardan en önemlileri 1887’de İsviçre’de kurulmuş olan Hınçak ve 1890 yılında Kafkasya’da kurulmuş olan Taşnak komiteleridir. Bunlar zararlı faaliyetlerini, Avrupa ve Amerika’da sürdürmüşlerdir. Bu teşkilatlar gazete ve dergi yoluyla da bu ülkelerde emellerine oluşmak amacıyla yazılar yazmışlardır. Sonunda Ermenileri Türklere karşı düşman durumuna getirmeyi başardılar ve ilk olarak 93 Harbi’nde (1877-1878) Ermenilerin bağımsızlık düşüncesi başlamış oldu.
Ermenilerin Anadolu’daki isyanları ilk olarak 1894 yılında Siirt’in Sasun (Sason) Kazası’nda başlamış ve Hınçak Derneği’nin de destek verdiği ayaklanmada olayların büyütülmesi ve kışkırtmalar sonunda Müslüman halkı Ermenilere karşı harekete geçirdi. Bu olaylar 2. Abdülhamid’in kurmuş olduğu “ Hamidiye Alayları“ vasıtasıyla bertaraf edilmiştir. Avrupa’da büyük yankı bulan bu olaylar Avrupalı Devletler tarafından katliam olarak nitelendirildi. Sasun Ayaklanması’ndan umduklarını bulamadılar. Ayrıca bu ayaklanmadan başka katliamlar Van ve K.Maraş iline bağlı bulunan Zeytun Kasabası’nda başlamış ve burada masum halkı katlederek Anadolu’daki topraklarda hak iddia etmeye başlamışlardır. Ermenilerin bu faaliyetlerine özellikle Rusya silah yardımıyla destek veriyordu. Buradan başka Ermeniler, Erzurum’da Türk askerine karşı saldırı düzenlemişler ve çıkan çatışmada Türk ve Ermeni birçok insan hayatını kaybetmiştir. Bu olay, Avrupa’da Ermeniler katlediliyor şeklinde propagandaların yapılmasına neden olmuştur. Ayrıca bu olaylar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de baş göstermiştir.
Ermenilerin yapmış oldukları en büyük isyan ve katliam muhakkak ki Sasun Ayaklanması’dır. Bu isyanın yöneticisi olan Mihran Damatyan, etrafına topladığı Ermenileri Türkler üzerine kışkırtarak katliama teşvik etmiş ve ardından hükümet tarafından yakalanıp yargılandıktan sonra serbest bırakılmıştır. Damatyan’ın ardından Hamparsum Boyacıyan isyanın başına geçti ve 3000 civarındaki Ermeni’yi Kürt aşiretlerin üzerine göndererek çıkan büyük olaylarla Avrupa’nın müdahale etmesini sağlamıştır. Daha sonra Boyacıyan da Babıâli tarafından yakalanmıştır. Birçok Ermeni yakalanıp olayın daha da büyümesi engellenmiştir. Böylece Kürt aşiretlerinin zararları engellenmiş oldu.
Ermenilerin Doğu Anadolu’daki isyanları Avrupa’da fazla yankı bulmamıştı. Bu amaçla yönlerini Batı’ya (İstanbul’a) çevirdiler. İstanbul’da bir araya gelen Ermeni grupları saraya karşı yürüyüşe geçtiler. Bu yürüyüşün ve isyanın başını Rus Cangülyan çekiyordu ve onun olaylar üzerine yorumu şöyle olmuştur : ‘’ Bizimkiler, vahşice bir şekilde askere ( Türk askeri ) üst üste ateş ediyorlar, askerler de silah atanları tutuklamaya uğraşıyordu. 7 – 8 asker ağır yaralı olarak yere serildi. 10 kadarının da yarası hafifti, biz 2 ölü verdik. ‘’
Bu birinci olayın ardından Ermeniler, Patrik tayinini bahane ederek, Osmanlı Bankası’nı bastılar. Birçok memuru yaraladılar ve isteklerinin yapılmasını istediler. Bu arada Babıâli zaten Ermenilerin faaliyetlerini yakından takip ediyordu. Bu sayede banka yakınında bulunan zabıtalarla olayı bastırdı. İsyancıların bazıları Fransız gemileriyle kaçarken bazıları da yakalanacaklarını anlayınca intihar ettiler.
2. Abdülhamit ileri görüşlülüğü sayesinde Doğu Anadolu’ya Hamidiye Alayları ve Aşiret Mektepleri yaptırdı. Böylece hem buradaki halk bilinçlenecek ve hem de aşiretler devlete bağlanmış olacaktı. Padişah, Ermenilere karşı önlem almaya çalışıyor fakat hiçbirine kötü davranmıyor. Hiçbir şekilde ceza dahi vermiyordu. Yine de buna aldırış etmeyen bazı gruplar 2. Abdülhamit’e suikast girişiminde bulundular. İyi bir şekilde organize edilen bu suikast mucize eseri amacına ulaşamadı, isyancılar yakalandılar. Padişah karşısına çıkarılan bu isyancılar affedildi. Fakat yaptığı bunca iyimserliğe karşılık halen bugün bile bazı cahil insanların ‘’ Kızıl Sultan ‘’ kelimesini kullandıkları bu yakıştırma, Ermeni ve Yahudilerin takmış olduğu bir isimdir.
İstanbul’daki Alman Büyükelçi Vekili Neurath’ın 26 Haziran 1915 tarihli raporunda belirttiği gibi , ‘’ Türk Hükümeti, Doğu Anadolu’daki Ermeni halkını, yoğun olduğu eyaletlerde ihtilal çıkarmalarını engellemek için askeri sebeplerden dolayı sürgün etmiştir. Ermenilerin o zamana kadar yürüttükleri faaliyetler ve dış güçlerle işbirliği yapmaları, tehcir kararını mecbur kılmıştır.
2001 yılında Osmanlı Arşivlerinde, özellikle Şifre Kalemi ile Emniyet- i Umumiye Müdüriyeti fonlarında yer alan çeşitli vilayet, şehir ve kasabalardan nakledilenlerle ilgili valilik raporlarına dayanarak yapılan bir araştırmanın sonuçları şöyledir.
Sevk edilen Kalan
Adana 14.000 15 – 16.000
Ankara (Merkez) 21.236 733
Aydın 250 --
Birecik 1.200 --
Diyarbekir 20.000 --
Dörtyol 9.000 --
Erzurum 5.500 --
Eskişehir 7.000 --
Giresun 328 --
Görele 250 --
Halep 26.064 --
Haymana 60 --
İzmir 256 --
İzmit 58.000 --
Kal’acık 257 --
Karahisar-ı sahip 5.769 2.222
Kayseri 45.036 4.911
Keskin 1.169 --
Kırşehir 747 --
Konya 1.990 --
Kütahya 1.400 --
Ma’muratül-aziz (Harput) 51.000 4.000
Maraş -- 8.845
Nallıhan 479 --
Ordu 36 --
Perşembe 390 --
Sivas 136.084 6.055
Sungurlu 576 --
Sürmene 290 --
Tirebolu 45 --
Trabzon 3.400 --
Ulubey 30 --
Yozgat 10.916 --
TOPLAM 422.758 42.766
Ermeni soykırımını iddia eden devletlerin (Amerika, Rusya, Fransa vb. ) verdiği katliam rakamlarından hiçbiri birbirini tutmamaktadır ve aynı zamanda bunların dayandığı herhangi bir belge de bulunmamaktadır. Bu da ne kadar yapmacık olduğunu göstermektedir. Hükümetçe bu devletlere arşivlerimizi açmamıza rağmen bunu kabul etmeyerek kendi arşivlerinde çalışılmasına da izin vermemektedirler. Ayrıca bu devletlerin soykırım ile öldürüldüğünü ileri sürdükleri bu Ermeniler, Rusya’ya ve diğer yerlere göç edenler (zorunlu göçün dışında kalan yerler), salgın hastalık dolayısıyla ölenler ve çeşitli çetelerin öldürdüğü Ermenilerdir. Örneğin; 1. Dünya Savaşı yılları gerek Anadolu’da gerekse civarında salgın hastalıkların kol gezdiği yıllar olmuştur. Dolayısıyla Ermeni nüfusu da gerek savaşlar gerekse salgın hastalıklar sebebiyle büyük kayıplar vermiştir. Arşiv kayıtlarından anlaşıldığına göre, 1918-1921 arasında Türkler, Gürcüler, Tatarlar ve Sovyetler Birliği ile mücadelelerde ayrı olarak, 1918’de kolera, 1919’da da tifüs salgını sonucu büyük kayıplar meydana gelmiştir. 1918’de Ahılkelek’te 80.000 mülteciden 30.000’i koleradan ölmüştür. 1919’da 200.000 Ermeni tifüsten hayatını kaybetmiştir (Justin McCarthy, Muslims and Minorities )
Bazı ülkelerde gripten ölümler :
Ülkeler 1918 1919 1920
İngiltere 112.329 44.811 10.665
Almanya 187.884 42.254 17.855
Fransa 91.465 35.326 10.382
İtalya 274.041 31.781 24.428
Hollanda 17.396 1.550 2.454
İsveç 27.379 7.341 2.853
İspanya 147.114 21.335 17.825
Son olarak belirtmek istediğim şey bizim bu soykırım iddialarını bertaraf edebilmemiz için öncelikle diplomasi alanında ilerlememiz ve önemli diplomatlar yetiştirmemizle olur. Çünkü bu olayların hepsi diplomasiyle halledilecek olaylar . Tabi ki Türkiye bu olayların da altından kalkabilecek kadar güçlü bir devlet ve Avrupalı Devletler de bunu bildiklerinden üzerimize gelmeye ve Türkiye’yi bölmeye ve karışıklık çıkarmaya çalışıyorlar, biz hep birlik olursak ( Türk, Kürt, Alevi, Laz vb. ayrımı yapmadan ) tarihin her devrinde olduğu gibi dimdik ayakta kalırız...
|