0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Endüstri Ve Çevre Ilişkisi.  (Okunma Sayısı: 774 Kere Okundu.)
« : Ocak 25, 2010, 08:49:53 ÖS »

Hephaestus
*
Üye No : 26057
Yaş : 31
Nerden : Tekirdağ
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 4834
Mesaj Sayısı : 13 567
Karizma = 60064


ENDÜSTRİ VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ


1. GİRİŞ
Çağdaş yaşamın bir sonucu olarak ortaya çıkan kirlilik, günümüzde üze¬rinde en çok durulan ancak, en az çözüm getirilebilen konulardan birisidir. Kirli¬lik, sadece kısaca hava-su-toprak olarak tanımlanan çevrenin kirlenmesi gibi konuları da içermektedir.

Çevre kirliliği 16. Yüzyıldan sonra başlamıştır. Bu tarihe kadar tarımsal üre¬tim potansiyelinin düşük olması, kıtlıklar ve salgınlar nedeni ile dünya nüfusunda kayda değer bir artış olmamıştır. Bu tarihten sonra tıpta, endüstride ve tarımda görülen gelişmeler doğrudan dünya nüfusunun artmasına yol açmış, artan nüfu¬sun ve kentleşmenin gereksinmelerini karşılayabilmek için tarımda ve endüst¬ride "daha çok üretim" zorunluluğu ortaya çıkmış, bu kez daha çok üretim daha çok artık ve atık oluşmasına neden olmuş ve bunun sonucu olarak çevre kir¬lenmesi görülmeye başlamıştır. Özellikle 1970' li yıllarla başlayan dönemde tek¬nolojideki gelişmelere bağlı olarak üretimde ve tüketimde görülen baş döndü¬rücü artışlar ekolojik dengede ciddi bozulmalara yol açmıştır.

Sanayileşmenin oluşturduğu çevre sorunlarının öncelikli anlamı son za¬manlarda büyük ölçüde değişmiştir. 1970' li yılların başında çevre kirlenmesi sa¬dece hava, su ve toprağın kirlenmesi olarak tanımlanırken ve çevrenin her türlü atığı kabul eden serbest bir mal olduğu düşünülürken, bu gün bu değer yargıları tümüyle değişmiş, çevrenin de bir kaynak olduğu, zamanla kirlenerek tükenebi¬leceği ve bu kaynağın da kullanımının bir maliyeti olduğu anlaşılmıştır.
Çevre kirliliğini oluşturan temel unsurlar evsel ve endüstriyel artıklardır. Bu artıklar her hangi bir işlem görmeden doğrudan doğaya verildiğinde "atık" adını alırlar. Atıkların çevre kirliliği oluşturmayacak şekilde başka yerlerde değerlendi¬rilmesi ya da parçalanarak doğaya verilmesi ile çevre kirlenmesi en aza iner ve bu denli küçük bir kirliliği doğal süreçler zaten temizleyebilir.
Tümüyle biyolojik bir yaklaşım ile bakıldığında çevre kirlenmesi mümkün de¬ğildir. Doğadaki tüm canlı türleri yaşamlarını sürdürebilmek için beslenmek zo¬rundadırlar ve bu aşamada dışkıları doğrudan çevreye atılır. Ölü bitki ve hayvan artıkları da aynı şekilde çevrede kalır. Ancak doğal döngüler sonunda bu atıklar parçalanarak başka canlılar için besin kaynağı oluştururlar. Doğada yaşadığı çevre ile uyum içinde olmayan tek canlı türü insandır. İnsanın yüzyıllardan beri süren faaliyetleri sonunda tüm ekolojik denge bozulmuştur. Bir başka deyiş ile insan gerek kendisi gerek çevresindeki fauna ve florayı olumsuz yönde etkile¬yen, çevresini doğal ekolojik denge ile temizlenemeyecek kadar kirleten tek canlı türüdür.
Ekolojik dengenin bozulmasında atıklar en önemli payı almakla beraber, aşırı ve bilinçsiz avlanma, toprağı sömürürcesine yapılan tarım da ekolojik den¬geyi bozmakta, dolaylı olarak doğal temizleme süreçlerini olumsuz yönde etki¬lemektedir.

Çevre kirlenmesinin tümüyle ortadan kaldırılması bugünkü teknolojik, eko¬nomik olanaklar ve çevre bilinci açısından olası değildir. Tüm modern yaşamdan vazgeçilmesi halinde elde edilecek olan sadece daha çok kirlenmenin durdurul¬ması olacak, ancak bugüne kadar olan kirliliğin birikintisi uzun yıllar devam ede¬cektir. Bu durumda yapılması gereken şey bir yandan daha çok kirlenmenin ola¬bildiğince önlenmesi, öte yandan mevcut kirliliğin temizlenmesidir.




2. ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN NEDENLERİ
Bir yaklaşıma göre çevre kirliliğinde asıl önemli olan nüfus artışı değil, geliş¬miş ülkelerin yarattığı kirliliktir. Nüfus artışının çevre kirlenmesi ve doğal kaynak tüketimindeki payı sadece %10 kadardır. Dünya gelirinin %70' inin dünya nüfu¬sunun %30 kadarı tarafından kullanıldığı dikkate alınırsa çevre kirlenmesinin temel nedeninin nüfus artışı değil tüketim artışı olduğu söylenebilir. Bu durumda çevre kirliliğinin temel unsurları kentleşme, sanayileşme, tüketim artışıdır.
2.1 Kentleşme
Şehir yaşamının daha cazip olması nedeni ile tüm toplumlarda kırsal alan¬lardan kentlere doğru bir göç olmaktadır. Bunun tersi olarak daha temiz, daha sağlıklı ve daha doğal olduğu için kentten kırsal alana da bir kayma görülmekle beraber bu hareket hiç bir şekilde göç olarak nitelendirilemeyecek kadar küçük boyuttadır ve çoğunlukla yüksek gelir grubundaki insanlarda görülmektedir.
İnsanların daha rahat yaşam umudu ile kırsal kesimden kentlere doğru ha¬re¬keti doğal bir istektir. Bununla beraber, kırsal kesimden olan göçlerin şehir mer¬kezlerine değil, çoğunlukla kenar mahallelere doğru olması, varoş olarak ta¬nımlanan bu bölgede kent merkezine oranla son derece sağlıksız koşulda yaşa¬yan, yetersiz ve dengesiz beslenen, çoğunlukla sadece seçim zamanı vatandaş olduğu hatırlanan bir toplumun yerleşmesine neden olmuştur. Bununla beraber, kente daha doğrusu kentin dış mahallelerine olan göçün devam etmesi halen bu yaşam koşullarının kırsal kesimdekinden daha iyi olduğunu göstermektedir.
Kent nüfusunun artmasındaki tek neden kuşkusuz sadece kırsal kesim¬den olan göç değildir. Sanayide, ticarette, turizmde ve hizmet sektöründe olan ve in¬sanların daha rahat yaşamasına yönelik gelişmeler kentlerde toplanmış, bu hiz¬metlerin yürütülmesi için de ilave iş gücü gereksinimi doğmuştur. Sanayi ve tica¬retin gelişmesi ucuz iş gücü ile gerçekleşebileceğine göre bu göçler sınır ötesi boyutta da görülmektedir.
Kentlerde artan nüfusun oluşturduğu kirlilik kentin normal alt yapısı ile te¬mizlenemeyecek kadar büyüdüğünde ortaya kent kirlenmeleri çıkmaktadır. Bir diğer deyiş ile, büyük kentlerde kentin kirlenmesini önlemeye yönelik gelişmeler kentlerdeki nüfus artışının gerisinde kaldığı için kentleşme her zaman için çevre kirliliğinin oluşmasında etkili olmuştur.
2.2 Sanayileşme
Sanayi ve ticaretin gelişmesi ucuz üretim girdilerinin sağlanmasına bağlı¬dır. Bu şekilde oluşacak artık değerler başka sanayilerin kurulmasına yola açar. Üre¬tim sürecinde arz-talep bağlantısına göre fiyatına en kolay müdahale edilen gir¬dilerden birisi iş gücüdür. Sanayileşmiş tüm ülkelerde sanayi ve ticaretin geliş¬mesi her zaman ucuz iş gücü ile sağlanmıştır. Ancak, yukarıda da deyinildiği gibi ucuz iş gücü sanayi ve ticaretin yoğun olduğu bölgelerde varoşların ortaya çık¬masına neden olmuştur.
Sanayileşmenin çevre kirliliği üzerindeki asıl olumsuzluğu doğrudan kirliliktir. Türkiye gibi sanayileşme sürecini devam ettiren ülkelerde yine ucuz üretim amacı ile ucuz yakıt kullanılmakta, üretim gereği olarak ortaya çıkan artıklar doğrudan alıcı kaynaklara verilmekte, sonuçta hava, su ve toprak kirlenmekte¬dir.
Gerek iç gerek dış pazarda rekabet fiyat ve kalite açısından oluşmaktadır. Kalitesi düşük bir ürün eğer fiyatı da düşük ise pazarda alıcı bulabilmektedir. Yüksek kalitenin sağlanması ise ilave maliyet unsurudur. Her ne kadar toplam kalite yaklaşımı ile kalitedeki artışlar maliyete yansımamakta hatta maliyeti dü¬şürmekte ise de toplam kalite yaklaşımı gelişmekte olan ülkelerde henüz yete¬rince yerleşmiş değildir. Sanayide ve ticarette yüksek kaliteli bir ürünü ya da hizmeti daha ucuza pazara sunmak kuşkusuz büyük bir avantaj sağlamaktadır. Pazarda alıcılar ürünün fiyatı ve kalitesi ile ilgilenirken, bu ürünün üretim süre¬cinde ne denli çevre kirliliği oluşturduğu, ekolojik dengeyi ne denli bozduğu ile nadiren ilgilenmektedirler.
Bu durumda, üretim sürecinde ortaya çıkan atıkların temizlenmesi işletme için üretimde ek maliyet oluşturarak pazar rekabetinde dezavantaj olacaktır. Ge¬lişmekte olan ülkelerde devletin kontrol eksikliği ve yaptırım gücü zayıflığı nedeni ile sanayi tesislerinin arıtma birimleri kurmaları bir anlamda sadece üretim mali¬yeti açısından ele alındığında caydırıcı bir faktördür. İşletmelerin arıtma tesisi kurup bunu çalıştırmaları yerine ceza vermeleri daha karlıdır. Aynı üretimi yapan aynı kapasite ve teknolojideki iki tesisten arıtma tesisi kuran ve çalıştıranın üre¬tim maliyeti, bunu kurmayıp cezaya razı olana göre daha yüksek olacağından Pazar payını yitirecektir. Bu durumda sanayinin çevre kirliliği oluşturması kaçı¬nılmazdır.
Gelişmiş ülkelerde ise, tersine olarak sanayi tesislerinin ya arıtma birimleri vardır ya da ücretini ödeyerek atıklarını kamu ya da özel sektöre ait arıtma te¬sislerinde arıttırırlar. Bu ülkelerde arıtımdan gelen ek maliyetler üretimde verimli¬liği artırmak ve giderleri azaltmak ile giderilmiştir. Dolayısı ile bu ülke ürünleri dış pazarlarda rekabet güçlerini korumaktadırlar. Gelişmiş ülkelerin arıtılmaları çok pahalı olan atıklarını uzak denizlere dökmeleri, pahalı arıtım gerektiren üretimleri gelişmekte olan ülkelerde yaptırmaları da bilinen bir gerçektir.
2.3 Tüketim
Sanayide asıl olan üretim değil üretilen ürünün satılmasıdır. Hiç bir sanayi dalında pazarlama olanağı bulunmayan bir ürün üretilmez. Pazarlama olanağı zayıf ise pazarlama teknikleri ile bu ürünün satış şansı artırılır. Bu çerçevede özellikle gıda ve kozmetik sanayiinde ambalaj teknolojisindeki gelişmeler ürünle¬rin albenisini yükseltmiş ve tüketimi dolaylı olarak artırmıştır. Amaç ambalaj için¬deki ürünü satmaktır. Ürün kullanıldıktan sonra ambalaj çoğu kez çöpe atıl¬maktadır. Ambalaj sadece son tüketici için bir pazarlama materyali değildir. Am¬balaj teknolojisindeki gelişmeler sayesinde kırılabilecek veya bozulabilecek ürünlerin güvenli olarak pazarlanması, küçük ürünlerin daha büyük ve güvenilir ambalajlar içinde toptan satış birimlerine iletilmesi yine ürün pazarlamasını ve dolayısı ile tüketimi artırmıştır.
Ürün pazarlamasında ambalaj materyali kayda değer bir katı atık sorunu oluşturmaktadır. Gıdaların hemen tümünün geri dönüşsüz cam, metal, plastik ya da karton kutuda pazarlanması tüketici için büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Sa¬nayi için bu tip ambalajların kullanılması da geri dönüşümlü cam şişelerin yıkan¬ması gibi bir sorunu ortadan kaldırmaktadır. Pazarlama birimleri için depozit alınması ve iade sıkıntısı da bu şekilde ortadan kalkmıştır. Bu durumda, üretici - pazarlayıcı - tüketici zinciri için geri dönüşsüz ambalaj kullanılması büyük kolay¬lık getirmektedir. Ancak burada gözden kaçan sorun katı atık problemidir.
2.4 Tarımsal Üretim
Sanayi ürünlerinde olduğu gibi tarımsal üretimde de artan talebe bağlı ola¬rak daha çok tarımsal üretim görülmektedir. Yine sanayide olduğu gibi, tarımda da "daha çok üretim", daha fazla tarım alanında ekstansif tarımsal üretim değil, daha küçük tarım alanlarında daha çok tarımsal girdi ile daha fazla üretim anla¬mını taşımaktadır.
Tümüyle doğal koşullarda yapılan tarımın çevre kirlenmesi ve ekolojik den¬genin bozulması üzerinde hiç bir etkisi yoktur. Ancak, tarımda hastalık ve zarar¬lılara karşı kimyasal ilaç kullanılması bir anlamda zorunludur. İlaç kullanmak o tarlada doğal olarak bulunan hastalık ve zararlılar yanında diğer faunayı da et¬kiler. Aslında hastalık ve zararlı olarak tanımlanan bu canlıların tek görevleri do¬ğaları gereği olarak yaşamlarını sürdürmeleridir. Ancak, insanoğlu gıdalarını bu canlılar ile paylaşmak niyetinde olmadığı için o canlıların bu ürünleri tüketmele¬rine izin vermemektedir. Kuşlara karşı korkuluk, ses silahı gibi tümüyle fiziksel önlemlerin ve biyolojik kontrol uygulamalarının dışındaki kimyasal ilaç uygula¬maları b䘀ir yandan hedef canlının dışındaki flora ve faunayı doğrudan ve dolaylı olarak etkilerken, öte yandan bu gıdaların üzerinde kalarak insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle son yıllarda tüketicilerde hormon uygu¬lamasına karşı kayda değer bir endişe ve tepki varken asıl tehlike olan kimyasal ilaç uygulaması tümüyle göz ardı edilmektedir.
Tarımsal üretim aşamasında kimyasal savaş ilaçlarının kullanımı en etkili ve en ucuz çözümdür. Bununla beraber, hastalık ve zararlıların giderek bu ilaçlara direnç kazanmaları, bilinçsizce fazla ilaç kullanımı sonunda önemli boyutta çevre kirlenmesi olmakta ve farkında oladan insanlar zehirlenmektedir.
Ekonomik koşullarda üretim için gereken bir diğer tarımsal girdi gübredir. Bit¬kisel üretim aşamasında topraktan alınan tüm mineraller yine doğal döngü içinde toprağa döner. Ancak çağdaş tarımda topraktan alınan mineraller çok uzaklara taşındığı için topraktan alınan organik ve inorganik maddelerin dışarı¬dan toprağa verilmesi gerekmektedir. Gübreleme olarak bilinen bu uygulamada saksıda yapılan üretim dışında topraktan alınan kadar maddenin toprağa ve¬rilme olanağı yoktur. Normal olarak bitkisel üretim için gerekenden daha fazlası toprağa verilmek durumundadır. Fazla olarak verilen gübre ise yağmur ve su¬lama suları ile toprağın alt katmanlarına gider ve sonuçta alıcı su kaynaklarına ulaşır.
Tarımda kullanılan bir diğer girdi mekanizasyondur. Tarımsal mekanizasyon aletlerinin üretimi aşamasında hammaddenin istenilen kalitede sağlanamaması nedeni ile kısa sürede aşınma olmakta, her yıl tonlarca demir tarlada kalmakta¬dır.
Sulama ise kullanılabilir su kaynaklarının giderek azalması sonunda önemli bir sorun halini almıştır. Lağım sularının tarlada kullanılması önemli bir biyolojik kirlilik oluşturmaktadır.
2.5 Diğer Faktörler
Yukarıda deyinilen temel faktörler yanında çoğu kez gözden kaçan ancak önemli boyutta çevre kirliliği oluşturan bir çok faktör daha vardır. Soğutma sis¬temleri ve kozmetikler de dahil olmak üzere pek çok üründe kullanılan freonun ozon tabakasına olan olumsuzluğu, hastanelerin biyolojik atıklarının düzenli ola¬rak toplanmaması, egzoz gazları, İstanbul' da hurdalıktan çıkan radyoaktif atık, Körfez savaşında petrol kuyularının bombalanmasının yarattığı kirlilik, su ürünle¬rindeki ağır metal kont.....syonu, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan depre¬min oluşturduğu enkaz kirliliği dikkate alınması gereken önemli faktörlerdir. Çevre ve sağlık bilinci eksikliğine bağlı olarak yaz mevsiminde özellikle sahil si¬telerinde çocukların dondurma yediği saatlerde sivrisinek ilaçlaması yapılması, çocukların eğlence olsun diye ilacın içinde yürümeleri, ancak ilacın (mazot) sa¬nıldığı gibi tehlikesiz değil, tam tersine başta böbrekler olmak üzere çeşitli or¬ganlarda birikinti yapmasının bilinmemesi ya da önemsenmemesi hayret ve en¬dişe vericidir.

3. KİRLİLİĞİN BOYUTLARI
Evsel, tarımsal ve endüstriyel atıklar çevre kirliliğini oluşturan temel unsur¬lardır. Çevre kirliliği ise basit olarak toprağın, suyun ve havanın kirlenmesi olarak ele alınabilirse de toprak su ve havanın ayrı ayrı kirlenmesi bir anlamda diğerle¬rinin de dolaylı olarak kirlenmesine neden olmaktadır. Bunlar içinde çoğunlukla üzerinde en çok durulan kirlenme suyun kirlenmesidir. Suyun kirlenmesi havanın kirlenmesine sadece "ısı kirlenmesi" olarak etki ederken, havanın kirlenmesi yağmurlar aracılığı ile toprağı ve suyu da kirletmektedir.
3.1 Su Kirliliği
Su kirliliği su kaynağının kimyasal, fiziksel, biyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde gözlenen ve doğrudan veya do¬laylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, su ürünlerinde, su kalite¬sinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yarata¬cak madde veya enerji atıklarının boşaltılmasını ifade etmektedir. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından sularda kirletici etki yapabilecek unsurlar aşağıdaki şekilde sınıflandırılmışlardır.
a) Bakteriler, viruslar ve diğer hastalık yapıcı canlılar: Suların hijyenik açıdan kirlenmesine neden olan bu organizmalar genellikle hastalıklı ya da portör (has¬talık taşıyıcı) olan insan ve hayvanların dışkı ve idrarlarından kaynaklanır.
b) Organik maddelerden kaynaklanan kirlenme: Ölmüş hayvan ve bitki ar¬tıkları ile tarımsal artıkların yüzeysel sulara karışması sonucunda ortaya çıkan kirlenmedir.
c) Endüstri atıkları: Çeşitli endüstri faaliyetleri sonucu oluşan fenol, arsenik, siyanür, krom, cıva vb. toksik maddeleri içerirler.
d) Yağlar ve benzeri maddeler : Tanker kazaları ve petrol boru hatlarından kaynaklanır.
e) Sentetik deterjanlar : Temizlik maddeleri (fosfat yüklü).
f) Radyoaktivite: Nükleer enerji santralları, hastaneler, bazı endüstri kuruluş¬ları, araştırma kuruluşlarından kaynaklanan atıklar ile nükleer silah denemeleri sonucunda oluşabilmektedir.
g) Pestisitler: Tarımsal savaşta kullanılan yapay organik maddelerdir.
h) Yapay organik kimyasal maddeler: Bu maddeler farmasotik, petrokimya ve zirai kimya endüstrilerince üretilmektedir.
i) Anorganik tuzlar: Bu maddeler toksik olmayıp ancak yüksek dozlarda kirle¬tici olarak kabul edilirler.
j) Yapay ve doğal tarımsal gübreler: Azot ve fosfordan kaynaklanan ikincil kirlenme.
k) Atık ısı: Tek geçişli soğutma suyu sistemlerine sahip termik santrallar yü¬zeysel sulara büyük miktarda atık ısı verir. Suyun sıcaklığının artması bir yandan doğal arıtma sürecini hızlandırırken öte yandan sudaki oksijenin doygunluk derişimini azaltarak anaerobik kokuşmaya neden olurlar.
Yukarıda 11 madde halinde verilen kirleticilerin sadece "a" maddesi evsel atıkları ilgilendirmekte iken, "f" maddesi (radyoaktivite) dışında kalan 10 madde tarım, tarıma dayalı sanayi ve tarıma girdi sağlayan tesisleri ilgilendirmektedir.
İnsanların beslenmesi için günde 1.5 - litre suya gerek vardır ve bu miktar su büyük miktarda içme suyu ve sıvı gıdalar ile alınır. Vücuda giren su miktarı ka¬dar su ter, solunum, dışkı ve en fazla olarak idrar ile atılır. İdrarın %90 kadarı su, %2 kadarı üre, geri kalan kısmı çeşitli inorganik tuzlar ve organik bileşiklerdir. İd¬rar içindeki üre kanalizasyonda bulunan bakteriler için ideal bir substrattır ve kolaylıkla karbondioksit ve amonyağa parçalanır. Bir diğer deyişle idrar çevre kirliliği oluşturmaz. Benzer şekilde günde 2-3 kez duş alan kişinin doğaya verdiği atık su da hemen tümüyle temiz sayılabilir. Buna karşılık, yıkanma, çamaşır ve bulaşık yıkama, ev temizliği ile kanalizasyona verilen atık su sadece deterjan ve sabun nedeni ile dahi önemli bir kirlilik oluşturur. Lavabo altı çöp öğütme sis¬temlerinin giderek yaygınlaşan kullanımı ile pek çok katı atık da doğrudan kana¬lizasyon sistemine verilmektedir.
Çağdaş insanın günde kullandığı ve tekrar doğaya verdiği su miktarı 150 litre kadardır. Havaların sıcak gitmesi ile duş alma sayısının artması, araba yı¬kama, bahçe sulama gibi işler sonucu su kullanımı kişi başına günde ortalama 1000 litreye kadar çıkmaktadır.
Yapılan hesaplamalar yerkürede kişi başına 470 milyon ton su olduğunu göstermektedir. Bu suyun %97' si deniz ve okyanuslarda, %3' ü ise tatlı su kay¬naklarında bulunmaktadır. Tatlı su kaynaklarının ise %75' i buzullarda, %25' i akarsu ve göllerde bulunur. Akarsu ve göllerde bulunan suyun büyük çoğunluğu yeraltı sularıdır. Sonuç olarak tatlı su kaynaklarının ancak % 0,75' i akarsu, göl ve yeraltı suları halinde bulunmakta, tüm su kaynaklarının % 0,01 kadarı yerüstü nehir ve göllerde bulunmakta, bu durumda kişi başına düşen yerüstü su kay¬nakları kişi başına ancak 47 bin ton olmaktadır. Bir diğer deyiş ile yerüstü tatlı su kaynakları dünya nüfusu tarafından eşit olarak paylaşılır ise kişi başına düşen 47 bin ton su, günde 1000 litre hesabı ile kişi başına 128 yıl yeterli olacaktır. Bu miktara tarım ve endüstride kullanılan miktar dahil değildir. Ancak yer üstü akarsu ve göllerin büyük kısmının kirlenmiş olması, Amazon nehri gibi doğrudan insan kullanımına elverişli olmaması gibi nedenlerle içme ve kullanma suyu kay¬nakları giderek azalmaktadır. Ortadoğu ülkelerinde deniz suyundan içme suyu üretimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 'ne Türkiye' den balon ile su taşınması, turizm cenneti olarak tanımlanan Antalya' da turizm açısından büyük potansiyel sahibi deniz kıyısındaki pek çok köyde içme suyu olarak yağan yağmurların sar¬nıçlarda biriktirilmesi ve yazın bu suyun kullanılması içme suyu sağlamadaki tehlikeyi açıklamaktadır. Bir yaklaşıma göre temiz su kaynaklarının tükenmesi dünyanın yok olmasına neden olacak en yakın potansiyel tehlikedir.
Evsel atıklar içinde çevre kirliliği açısından kanalizasyona verilen en tehli¬keli atıklar deterjanlar ve temizlikte kullanılan çamaşır suyu gibi kimyasallardır. Bunlar biyolojik atık su arıtma sistemlerinin çalışmasını da etkilediği için önemli ölçüde kirlenmelere neden olmaktadırlar. Son yıllarda biyolojik olarak parçala¬nan temizlik hammaddelerinin kullanımı ile bu sorun kısmen de olsa giderilmiş¬tir.
Evsel atıkların oluşturduğu çevre kirliliği yanında sanayide oluşan kirlilik çok daha önemli boyutlardadır. Su kirliliği açısından endüstri tesisleri büyük da¬ğılım gösterir. Büyük bir elektronik montaj tesisinde kanalizasyona hemen hiç bir endüstriyel atık karışmaz iken küçük bir mezbahanın yarattığı kirlilik çok büyük boyutlarda olmaktadır.
Endüstriyel atık suyun kirliliği "İnsan Kirliliğine Eşdeğer" kirlilik (İKE) ile öl¬çülebilir. Buna göre 1 sığırın kesilmesi ile oluşan kirlilik 21 İKE 'dir. Bunun an¬lamı 1 sığırın kesilmesi ile oluşan kirlilik 21 insanın 1 günde oluşturduğu evsel atık suyun kirliliğine eşittir. 100 litre bira üretiminde 100 İKE, 100 kg peynir üre¬timinde 130 İKE, 1 ton sütün işlenmesinde 162 İKE,1 ton çamaşır yıkanmasında 830 İKE, 1 ton kağıt üretiminde 1000 İKE,1 ton maya üretiminde 6300 İKE kirlilik oluşur.
Tarıma dayalı sanayii kuruluşları arasında önemli bir yer tutan gıda sanayii üretim birimlerindeki büyük farklılıklar nedeni ile oluşturduğu çevre kirliliği açısın¬dan bir bütün olarak incelenemez. Örneğin sadece yoğurt işleyen bir tesisin atık-ları ile sadece peynir işleyen tesisin atıkları arasında büyük farklılıklar vardır. Aşa-ğıda alt sektörler bazında gıda sanayiinin sıvı atıklarına örnekler verilmiştir .
Süt endüstrisi: Toplam kurulu kapasitesi 3.500.000 ton/yıl olan süt işleme tesislerinde kullanılan su hammadde olan sütten işletmeye bağlı olarak 1,8 -12 kat daha fazla olabilmektedir. Temel kirleticiler çeşitli şekillerde kanala dökülen süt, peyniraltı suyu, konsantre yoğurt üretiminde çıkan yoğurt suyu, yayık altı, te¬reyağı yıkama suyu, salamura çözeltileri, temizleme sularıdır. Türkiye' de süt en¬düstrisi tesislerinin yarattığı kirlilik 20 - 200 milyon İKE olarak tahmin edilmekte¬dir.
Meyve-sebze işleme endüstrisi: Hammaddenin yıkanmasında kullanılan fazla miktarda su kirlilik derişimini azaltıcı etki yaparken, bu suyun basınç ile kullanılması meyve sebze parçalarının da suya geçmesine neden olmaktadır. Sebze atık suları azotça zengin ancak fosforca fakir iken meyve işleme atık su¬larında tersidir. Salça endüstrisinde 32 milyon, meyve suyu endüstrisinde 16 milyon İKE kirlilik tahmin edilmektedir.
Bira endüstrisi: Başlıca yıkama sularından oluşan kirlilik 45 milyon İKE ola¬rak tahmin edilmektedir.
Bitkisel yağ endüstrisi: 100 ton rafine bitkisel yağ üretiminde çeşitli organik ve inorganik kirleticileri içeren 135 ton atık su çıkar. Bu suyun içinde sıcaklığı 70 - 90 oC olan 30 ton kadar yıkama suyu alıcı su kaynağında önemli bir fiziksel kir¬lilik oluşturur.
Şeker endüstrisi: En önemli kirlilik kampanya süresinin uzamasına bağlı ola¬rak bozulan pancarların yarattığı kirliliktir.
Mezbahalar: Başta kan ve işkembe içeriği olan atıklar genelde aerobik ola¬rak kolay arıtılan özellik gösterirler.
Zeytin-turşu: Atık su içindeki yüksek tuz konsantrasyonu büyük sorun çıkarır.
Tarıma dayalı sanayi içinde tekstil, Türkiye' deki istihdamın yaklaşık %34' ünü ve ihracatın %40' lık kısmını kapsaması, doğal kaynakların tüketimi ve kim¬yasalların kullanımı nedeni ile atık yükünün fazla olması nedeni ile üzerinde en çok durulan endüstri dalları arasında yer almaktadır. Deri endüstrisi de atık su hacmi bakımından tekstilden sonra ikinci öncelik almaktadır. Kağıt endüstrisi ise uygulanan proses gereği ileri arıtım teknolojilerine gerek duymaktadır.
3.2 Katı Atıklar
Yapılan araştırmalara göre nüfusun kırsal - kentsel olması, sosyoekonomik ve sosyokültürel yapısı ve tüketim alışkanlıklarına göre değişmek üzere Türki¬ye'de kişi başına günde ortalama 0.7- 0.9 kg katı atık oluşturduğu belirlenmiştir. Bu miktar, Türkiye genelinde yılda 15-20 milyon ton katı atık anl..... gelmek¬tedir. Atıkların bileşimi ortalama olarak % 22 yiyecek artığı, %11 kağıt-karton,%4 plastik, % 2 cam, %2 metal ve %59 diğer şeklinde olup %10-15' i geri kazanıla¬bilir niteliktedir. Buna göre Türkiye ' de yılda 2-3 milyon ton çöpün geri kazanıla¬bileceği, bunun ekonomik değerinin 1999 yılı fiyatları ile 10-11 trilyon TL olduğu tahmin edilmektedir. Değerlendirilebilir atıkların %48' ini kağıt-karton, %27' sini cam,%14' ünü metal ve %11' ini plastik ambalaj malzemeleri oluşturmaktadır. Gıda sanayii geri dönüşsüz ambalaj materyali kullanarak katı atık birikiminde et¬kili olmaktadır.
Tarıma dayalı endüstri dalları arasında gıda sanayiin pek çok dalında önemli miktarlarda katı atık ortaya çıkmaktadır. Bu katı atıklar işleme süreci içinde değerlendirilemeyen artıklardır. Örneğin meyve suyu endüstrisinde meyve çekirdeği, sap, posa, bitkisel yağ endüstrisinde hammadde cinsine göre kabuk, çekirdek, küspe işleme sürecinde artık niteliği taşımaktadır. Bunların bir kısmına hayvan yeminde olduğu gibi önemli bir talep olurken, bir kısmı yakıt olarak kulla¬nılmakta, bir kısmı katı atık olarak çöpe gitmektedir.
Şeker endüstrisinde pancarın kısmen iyi temizlenememesi, kısmen de sa-dece ağırlık olsun diye bilinçsizce temizlenmemesi sonunda şeker fabrikalarında önemli bir toprak yığıntısı olmaktadır. Burada asıl üzücü olan, birinci sınıf topra¬ğın fabrikaya getirilip, bunun işletme için bir katı atık olarak giderilmesi gereklili¬ğidir.
Kırmızı ve beyaz et sektöründe artıklar rendering ürünleri ile birlikte çoğu kez yem olarak değerlendirilmektedir. Buna karşı su ürünleri sektörü yoğun bir organik maddeyi katı atık olarak atmaktadır.
Kirlenmiş suyun arıtılması, bir şekilde mümkün olmakla beraber, kirlenmiş toprağın temizlenmesi sadece başta gıda ambalajları olmak üzere bazı katı atıkların temizlenmesinden ibarettir. Toprağın tarım makinaları örneğinde veril¬diği gibi, demir ile kirlenmesi halinde tek temizleme yöntemi yağmur sularının kirliliği temizlemesini beklemekten ibarettir. Bu açıdan bakıldığında toprağın kir¬lenmesi suyun kirlenmesine oranla çok daha tehlikeli boyutlarda olabilmektedir.
3.3 Havanın Kirlenmesi
Hava kirliliği esas olarak enerji elde edilmesi amacı ile uygun olmayan yakıt¬ların kullanımı ve/veya uygun olmayan teknolojilerin kullanımından kaynaklan¬maktadır. Sanayide baca gazlarının filtre edilmeden havaya verilmesi uygun ol¬mayan teknoloji olarak değerlendirilebilir.
Ormanların yok olması, ozon tabakasında delinme, nükleer denemeler vb. nedenlerle atmosferin ısınması da havada fiziksel kirlilik olarak nitelendirilebilir. Buna bağlı olarak iklimde görülen değişmeler tarımı diğer üretim birimlerine göre daha fazla etkilemektedir.

4. KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ
Çevre kirliliğine bir bütün olarak bakıldığında kirliliğin ortadan kaldırılması yerine kirlenmenin önlenmesi en akılcı çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. Yer kü¬redeki tüm sosyoekonomik ve sosyokültürel yapı dikkate alındığında kirlenmenin tümüyle önüne geçilmesi bugün için olanaksızdır. Bunun yerine özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bir yandan kirlenmenin olanaklar ölçüsünde azal¬tılması, mevcut kirliliğin temizlenmesi, atıkların yeniden kazanılması gibi çevre koruma yöntemleri beraberce uygulanmalıdır.
Ekonomik ve sosyal kalkınma faaliyetleri ile birlikte ortaya çıkan, çevre ve insan sağlığını tehdit edici etkileri nitelik ve nicelik olarak en aza indiren ve doğal kaynakları en verimli şekilde kullanarak bunları sürdürülebilir kılan teknolojiler "çevre dostu teknolojiler" olarak tanımlanmaktadır. Çevre dostu teknolojiler ge¬nelde 4 ana başlık altında toplanmaktadır.
- Bir işlem sonucunda ortaya çıkan zararlı etkileri ortadan kaldırmaya yöne¬lik teknolojiler: Üretim prosesinde değişiklik yapılmadan, üretim sonucunda or¬taya çıkan atıklara ve diğer zararlara müdahale eden atık su arıtma teknolojileri gibi teknolojilerdir.
- Proses değişikliğine gidilerek, hammadde, yardımcı madde, doğal kaynak girdilerini ve atık çıktılarını en aza indirgeyen teknolojiler : Bunlar üretim sürecini ve ürün tipini değiştirmeye yönelik olabilir. Daha az enerji, su ve kimyasal madde kullanarak, daha verimli çalışan, nitelik ve nicelik olarak daha az/daha zararsız atık üreten prosesler ve son ürünler bu kapsamdadır.
- Geri kazanım ve yeniden kullanım teknolojileri: Atıkların ve atık malzeme¬nin yeni malzemelere dönüştürülerek yeniden kullanımlarını sağlayan, çevreye atılarak zarar vermelerini önleyen ve doğal kaynak tüketimini azaltan teknoloji¬lerdir.
- Eski ve geleneksel çevre dostu teknolojiler: Güneş enerjisi gibi çok eski çağlardan beri bilinen gelenekselleşmiş bazı teknolojiler özellikleri gereği zaten çevre dostu olan, bir diğer deyiş ile çevreye zarar vermeyen teknolojilerdir.
Çevre dostu teknolojilerin yukarıda verilen genel çerçevesi içinde ikinci grupta tanımlanan teknolojiler "temiz ürün - temiz üretim teknolojileri" olarak ta¬nımlanırlar. Üçüncü grupta yer alan "geri kazanım ve yeniden kullanım" teknolo¬jilerinin üretim alanında ve üretim prosesine entegre olarak gerçekleştirilenleri de "temiz üretim teknolojileri" kaps..... girmektedir.
Temiz üretim, verimliliği artıracak, hava, su ve toprağın kirlenmesini önleye¬cek, atıkları kaynağında yok edecek ve insan ile çevre üzerindeki riskleri en aza indirecek proses ve ürünlerin sürekli ve birlikte kullanılmasıdır. Temiz üretimin temel ilkeleri ; kirlilik kontrolü için temizleyici ve düzeltici değil önleyici yaklaşım¬ları esas almak, hammadde ve enerjinin daha az tüketilmesi ile atıkların azaltıl¬masını sağlamak, doğal kaynakların optimum kullanımını sağlayacak şekilde teknolojik proseslerin iyileştirilmesi ve yeni proseslerin geliştirilmesini kapsa¬maktır.
Temiz üretim teknolojilerinin kullanılması, temiz üretim kapsamında ta¬nımlanan faaliyetlerin bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu nedenle "temiz üretim" kavramı esas alınmakta ve temiz üretim teknolojilerinin kullanılması da bu kav¬ram kapsamında yer almaktadır. Diğer bir deyiş ile temiz üretimde teknoloji önemlidir ancak temiz üretim sadece bir teknoloji uygulaması değil,aynı za¬manda sanayinin çevreye bakışı ve çevreyle ilişkileri için yeni yaklaşımları ve davranışları da içeren bir uygulamadır. Aşağıda, kirliliğin önlenmesine yönelik yaklaşım ve örnekler verilmiştir.

4.1 Arıtma
Arıtma ile asıl kastedilen suyun temizlenmesidir. Tüm arıtma sistemleri fizik¬sel, kimyasal ve biyolojik arıtma grupları içinde sınıflandırılabilir. Fiziksel arıtma ile suyun içinde bulunan kaba maddeler ızgara ve filtreler ile , kum vb. iri mad¬deler çökeltme havuzlarında bekletme ile, madensel yağlar sıyırma veya işletme içinde santrifüjleme gibi şekillerle atık sudan ayrılabilirler. Kimyasal arıtma atık suda çözünmüş olarak bulunan kirletici unsurların kimyasal reaksiyonlar ile çö¬zünürlüğü düşük bileşiklere dönüştürülmesi ya da askıdaki katı maddelerin çö¬keltilmesidir ve genellikle endüstriyel atık sulara uygulanır. Aerobik biyolojik arıtma ise prensip olarak suda çözünmüş halde bulunan organik maddeleri mik¬roorganizmalara yedirmek, bu şekilde oluşan biyolojik kütleyi atık sudan ayır¬maktır. Anaerobik biyolojik arıtma ise organik maddeleri mikroorganizmalar ile daha küçük moleküllere dönüştürmektir. Bu dönüşüm sonunda metan gazı da elde edilir. Kalan küçük moleküllü organik maddeler aerobik arıtım ile kolaylıkla arıtılabilecek forma dönüşür. Bir diğer deyiş ile anaerobik arıtma tesisleri aerobik arıtma öncesi kullanılır. Biyolojik arıtmada basit olarak 40.000 BOD altında kirli sulara aerobik, 40.000 BOD' den daha kirli sulara anaerobik olarak uygulanır. Gıda endüstrisi gibi organik madde yükü fazla olan atıklar biyolojik arıtma ile te¬mizlenebilir. Tarıma dayalı diğer sanayi dallarında kimyasal arıtma sistemleri kullanılmaktadır.
Tüm arıtma sistemleri pahalı ve çalıştırılması zor olan temizleme birimleridir. Atık suyun miktarı, kirlilik konsantrasyonu, kirlilik ögeleri, günlük deşarj edilen miktarın gün içinde miktar, bileşim ve konsantrasyon dağılımı gibi faktörler tara¬fından etkilenir. Orta ölçekli (10 - 50 ton/gün süt girişi olan) bir peynir işletmesi için biyolojik arıtma sisteminin maliyeti işletmenin arıtma tesisi dışındaki maliye¬tinin yarısına kadar çıkabilmektedir. Türkiye 'de peynir işletmelerinin büyük ço¬ğunluğu orta ölçekli işletmelerdir ve gıda sanayiin diğer sektörleri için de arıtma sistemi maliyeti buna yakındır.
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) 'nün 1996 yılı verilerine göre 10 ve daha fazla işçi çalıştanlar olmak üzere Türkiye 'de gıda, içki, tütün sektöründe 163 devlet, 1658 özel sektör olmak üzere toplam 1821 işletme bulunmaktadır. Aynı sıralama ile işletme sayıları dokuma, giyim eşyası ve deri sanayiinde 26, 2362, 3288;orman ürünleri ve mobilya sanayiinde 15, 404, 419 şeklindedir. Buna kar¬şılık endüstriyel atık su arıtma sistemine sahip olan işletme sayıları aynı sıra¬lama ile gıda, içki, tütün sektöründe 13, 85, 98;dokuma, giyim eşyası ve deri sa¬nayiinde 6,69,75;orman ürünleri ve mobilya sanayiinde 1, 1, 2 şeklindedir.
Her nekadar DİE' nin verilerinde muhtemelen yıllardan kaynaklanan bir tu¬tarsızlık varsa da, tarıma dayalı sanayi tesislerinde atık su arıtımının, öncelikle yatırım maliyeti açısından çok yetersiz olduğu bilinmektedir. Dikkat çekici durum ise devlete ait işletmelerde de atık su arıtım tesislerinde gerek tesis sayısı gerek kullanma etkinliği açısından kayda değer bir yetersizlik olmasıdır.
4.2 Atıkların Azaltılması
Gıda endüstrisi içinde üzerinde en çok çalışılmış konulardan birisi peyniraltı suyudur. Bunun hiç bir işlem görmeden doğrudan alıcı su kaynağına verilmesi ile yaklaşık 40.000 BOD düzeyinde bir kirlilik oluşmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi 40.000 BOD sınır değer olup anaerobik arıtım gerektirecek kadar yüksek bir kirliliği tanımlamaktadır. Yapılan hesaplamalar, yayıkaltı suyu ve peyniraltı suyu ile birlikte 1984 yılında yaklaşık 23 bin ton yağ, 103 bin ton protein, 158 bin ton laktoz ve 15 bin ton mineral madde atılmıştır. Sadece atılan protein 1984 yılı nüfusu ile Türkiye'nin 1,5 - 2 aylık protein ihtiyacı anl..... gelmektedir. Yayıkaltı ve peyniraltı suyundaki tüm besin maddelerinin geri kazanılarak doğru¬dan beslenmede kullanılması beklenmektedir.Bununla beraber peyniraltı suyun¬daki yağın mekanik olarak ayrılması ve/veya lor peyniri yapımı ile işletme bir yandan doğrudan gelir elde edecek diğer yandan organik madde yükü azaltılmış atık suyun arıtımı için daha az masraf yapacağından dolaylı olarak gelir elde edecektir. Bunun gibi örnekler gıda endüstrisinin pek çok dalı için de verilebilir.
4.3 Biyogaz üretimi
Biyolojik arıtma sistemine bir alternatif biyogaz üretimidir. Biyogaz üretimi aslında küçük ölçekli bir anaerob arıtma sistemidir. Başta hayvan dışkısı olmak üzere lağım suları, kültür bitkilerinin artıkları, gıda işleme ve kağıt işleme fabri¬kalarının artıkları, yabani otlar ve su bitkileri olmak üzere pek çok organik atık biyogaz üretiminde kullanılabilir. Biyogaz,bilindiği gibi organik maddelerin anaerobik parçalanması sonucu ortaya çıkan metan gazıdır. Biyogaz, enerji ola¬rak kullanıldığı gibi, anaerobik parçalanma sonucu parçalanan organik maddeler bitkiler tarafından daha kolay kullanılmakta,böylece verimlilik artmaktadır. Basit bir hesap ile hayvan dışkısının tezek olarak yakılmasında sağlanan fayda 100 birim kabul edilirse dışkının doğrudan tarlaya verilmesi halinde, verim artışına bağlı olarak elde edilecek yarar 266, dışkıdan biyogaz elde edip bunun yakıl¬ması ve kalan organik maddenin tarlaya verilmesi ile elde edilecek yarar 415 olmaktadır. Her ne kadar biyogaz tesisleri daha çok hayvan dışkısının daha etkili değerlendirilmesi amacına yönelik olması ve tezeğin biyogaza göre daha alışıla¬gelmiş,ucuz ve kolay depolanabilmesi gibi olumsuzluklar varsa da;her türlü or¬ganik atığın bu şekilde değerlendirilebilmesi nedeniyle özellikle kırsal kesimde sadece kirliliği azaltıcı değil, aynı zamanda gelir elde edici bir faktör olarak dü¬şünülmelidir.
4.4 Tek Hücre Proteini Üretimi
Organik atıkların aerobik arıtımına bir alternatif tek hücre proteini üretimidir. Yukarıda da belirtildiği gibi aerobik arıtımın esası suda çözünmüş halde bulunan organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından tüketilmesi ve bu şekilde olu¬şan biyokütlenin sudan basit bir çökertme ile ayrılmasıdır. Burada kullanılacak biyokütlenin saf bir maya kültürü tarafından oluşturulması ile yüksek besin değe¬rine sahip bir ürün elde edilebilir. Tek hücre proteini olarak tanımlanan bu biyokütle doğrudan insan beslenmesine uygun olmamakla beraber 2.Dünya Sa¬vaşı sırasında Almanya ve SSCB'de insan besini olarak kullanılmıştır. Geri kal¬mış ülkelerde besin maddesi yetersizliği nedeni ile tek hücre proteininin günlük diyetlere az miktarlarda ilave edildiği bilinmektedir.Tek hücre proteininin en iyi olarak kullanıldığı yer kanatlı hayvan yem rasyonlarına ilavedir. Tek hücre pro¬teini üretimi açısından başta meyve ve sebze işleme sanayii artıkları (posa, ka¬buk vb.), melas, vinas, peyniraltı suyu,keçi boynuzu, tahıl hasadından geriye kalan sap ve saman, bira ve nişasta endüstrisi atıkları, zeytin karasuyu gibi tarım ve tarıma dayalı sanayi artıkları iyi bir hammadde oluşturmaktadır. Tek hücre proteini üretimi zor ve pahalı bir işlem olmakla beraber, aerobik arıtma sistemin¬den farklı olarak elde edilecek ürünün bir ekonomik değeri vardır.
4.5 Geri Kazanım ve Enerji Üretimi
Başta gıda sanayii ve temizlik ürünleri ambalajları olmak üzere katı atıkla¬rın toplanıp tekrar işlenmesi (geri kazanım) katı atık sorununu azaltacaktır. Konu dışında kalmakla beraber Madrid şehri katı atıklarının işlenmesi ile Madrid' in tüm elektrik gereksiniminin karşılandığı ve bunun gibi pek çok örnek olduğu unutulmamalıdır.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Endüstri Ve Çevre Ilişkisi.
« Posted on: Mart 29, 2024, 04:52:20 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. e-book, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. programı, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. oyunları, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. e-kitap, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. download, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. hikayeleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. resimleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. haberleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. yükle, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. videosu, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. şarkı sözleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. msn, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. hileleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. scripti, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. filmi, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. ödevleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. yemek tarifleri, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. driverları, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. smf, Endüstri Ve Çevre Ilişkisi. gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular