|
|
|
AĞLAYALIM ATATÜRK'E
Ağlayalım Atatürk'e Bütün dünya kan ağladı Süleyman olmuştu mülke Geldi ecel, can ağladı
Doğu batı cenup şimal Aman tanrı bu nasıl hal Atatürk'e erdi zeval Memur mebusan ağladı
Atatürk'ün eserleri Söyleyecek bundan geri Bütün dünyanın her yeri Ah çekti, vatan ağladı
Fabrikalar icat etti Atalığın ispat etti Varlığın Türke terketti Döndü çarh devran ağladı
Bu ne kuvvet, bu ne kudret Var idi bunda bir hikmet Bütün Türkler İnön'İsmet Gözlerimiz kan ağladı
Tren hattı tayyareler Tükler giydi hep kareler Semerkantla Buharalar İşitti her yan ağladı
Siz sağ olun Türk gençleri Çalışanlar kalmaz geri Mareşalin askerleri Ordular tümen ağladı
Zannetme ağlayan gülmez Aslan yatağı boş kalmaz Yalnız gidenler gelmez Her gelen insan ağladı
Uzatma Veysel bu sözü Dayanmaz herkesin özü Koruyalım yurdumuzu Dost değil, düşman ağladı
Aşık Veysel
ONUNDUR
Ne yaptığını ne yapacağını bilendi Atatürk Halktan daha ulu soy yoktu gözünde Kesinkes ulusal egemenlik Halk yönetimi onundur
Kaldırır ululuk aldatmacasını tüm Ne denli köhnelik yobazlık yozluk varsa Laiklik içinde gerçek din duyarlığı Türk kadınını yücelten istem onundur
Tarihimizi temele kökene boyutlayan Türk'ün düşüncesini sanatıyla bir tutan Türkçemizi anlatımda ışıklara büründüren Kafamız yüreğimiz soluğumuz onundu
Hiç bir akıma benzemez ondaki görüşler Kendi çerçeveledi kendi yorumladı En yeni bilimdir tekniktir Atatürkçülük Bu çağın çok ötesinde bir çağ onundur
Oğuz Kazım Atok
10 KASIM TÜRKÜSÜ
Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler Bozkır ovalarına, Erciyes'e, Ağrı'ya Ulusun egemen olduğunu Özgür olduğunu Haykıracağım haykıracağım işte Senin sustuğunca!
Yolunda yürüyeceğim Atatürk; Ana baba oğul kız Dere tepe bucak köy Yeryüzü yaşamalarımla değil Oralarda, senin gittiğince!
Atatürk, taşıyacağım Çanakkale'de, Sakarya'da, Çankaya'da, al al Senin taşıdığını; Yurdun gök ülküsü Dalgalanırken Senin bayrağını yücelteceğim. Senin çıktığınca.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını Kara geceden geceden. Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar İnliyordu dağın ardı, yasla Her bir heceden.
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı. Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik Nam salmıştı asker içinde. Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar. Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra Gecenin ulu ağırlığına karşı Hafiftiler, inceden inceden.
iriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında. Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim; Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti Niceden niceden.
Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu Nazar mı değdi göklerden, ne? Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur Nasıl durur Mustafa Kemal'in kağnısı. Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni. Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım. Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır Düşerim gerilere iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar Örtüldü gözleri örtüldü hep. Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden
Fazıl Hüsnü Dağlarca
|