0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Adamlığımızın Değer Ölçüsü  (Okunma Sayısı: 1242 Kere Okundu.)
« : Haziran 23, 2009, 02:14:45 ÖS »

[*KaRMaKaRıŞıK*]
*
Üye No : 8763
Yaş : 32
Nerden : Kastamonu
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 493
Mesaj Sayısı : 3 487
Karizma = 4118


Adamlığımızın Değer Ölçüsü: . Ahde Vefa



İmanın insana kazandırdığı hasletlerden biri de ahde vefadır.
Ahde vefa; yani sözünde durmak, yaptığı anlaşmaya sadık kalmak, özünde ve sözünde doğru olmak...
Ayet ve hadislerde olgun müminlerin sıfatları arasında ahde vefa zikredilmiş (Mü'minun, 8; Meâric, 32), pek çok ayet-i keri­meyle de bu hususun üzerinde durulmuştur.
İnkârcılar arasında bile “el-emîn: güvenilir, sözünde duran” sıfatıyla anılan Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in vefa ve sadakatle dolu hayatı da önümüzdeki en güzel örnektir.
O halde ahde vefa, salih amel ve itikatla olgunlaşan kâmil müminin en bariz sıfatıdır.
İnsanlık nereye giderse gitsin öyledir, öyle olmalıdır.
Ahde vefa veya kısaca vefa... Sözünü çiğnememek, sadık kalmak, dürüst olmak... Bu ulvi meziyetler sevginin, dostluğun ve kardeşliğin bağrında yeti­şir. Kin, nefret, haset onu her zaman boğmuş, daha doğmadan öldür­müştür. Vefa ancak sevgi, iyilik ve kardeşlik ikliminde boy atıp gelişebilir. Bu yüzden sözlükler vefa kelimesine, “sevgi ve dostlukta sebat etmek” anlamını da vermişlerdir.
Vefa, ödemek, yetişmek manalarına da gelir. Hiçbir inanç ayrımına girmeden insanlara karşı maddi ve manevi borçlarını ödemek, sıkıntılı anlarında din kardeşlerinin imdadına yetişip onların ihtiyaçlarını karşılamak da vefanın anlam dairesi içindedir.
Kur'an-ı Kerim, Allah'a iman eden bir müminin O'nunla ahitleştiğini, bu suretle kendisini hür iradesiyle sadakat mükellefiyeti altına dahil ettiğini açıklar. İster Allah'a ister insanlara karşı verilmiş olsun, her vaad ve ahid, yükümlülük açısından mümini borçlu ve sorumlu kılar. İslâm ahlâkında bu sorumluluğun yerine getirilmesine “ahde vefa” denir.
Zaten onu üstün bir fazilet haline getiren şey de, kişinin her an taahhüdünün aksini yapma imkanı varken, verdiği sözüne sadık kalmasıdır.

Ahde vefanın hükmü ve mesuliyeti

Ahitle yemin arasında fark vardır. Yemin bozulursa kefaret gerekir. Fakat ahitte bu yoktur. Ahdi bozmanın günahı kefaretle ortadan kalkmaz (İbnü'l-Arabî, Ahkâmü'l-Kur'an).
Bu se­beple Kur'an-ı Kerim ahde vefanın üzerinde ısrarla durmuştur. Bir ayet-i kerimede: “Ahdi de yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette sorumluluk vardır.” (İsra, 34) buyurulmuştur.
Allahu Tealâ ile insan arasında kulluk ve ilâhlık mukavelesi vardır. Bu mukavele­nin şartlarına riayet etmek farzlar üstü farzdır. “Bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım.” (Bakara, 40) ayeti bu mukaveleye işaret etmektedir. Yani siz, Allah'a verdiğiniz sözü hayatınıza aksettirip O'na ibadet ve kulluk edin ki, Allah da sizi şeytanın ta­sallutundan koruyup muhafaza etsin.
Allahu Tealâ ile yapılan mukavelenin mesuliyeti çok büyüktür. Bu sözleşmenin önemli bir boyutunu da, ölümü göze almak teşkil eder. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Allah, müminler­den mallarını ve canlarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, ölürler, öldürülürler. Bu, Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Ahdini Allah'tan daha çok yerine getiren kim olabilir? O halde O'nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin. Gerçekten bu, büyük bir kazançtır” (Tevbe, 111)
Sahabe-i Kiram hazretleri, Cenab-ı Allah ile yaptığı anlaşmadan ve Rasulullah s.a.v.'e ver­diği sözden hiç şaşmadılar. Sonuna kadar sadakatle devam ettiler. Cephelerde ekin biçilir gibi biçildiler, fakat bir adım geriye gitmediler. O'nun rızası uğruna mal ve canlarını seve seve feda edecekleri hususunda ahitleşmede bulundular. Kur'an-ı Kerim onları söz ve ahitlerine bağlılığı ile destanlaştırırken şöyle buyurmaktadır: “İnananlardan öyle yi­ğitler vardır ki, Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat etmiş; kimisi ahde vefa gösterip canını vermiş; kimisi de (şehitliği) beklemedeydi.” (Ahzab, 23)
Allahu Tealâ ile yapılan mukavelenin şartları kullar arasındaki muameleyi de ihtiva etmektedir. “Allah'ın ahdini yerine getirin.” (En'am, 152) emrini alimler; “gerek Allah'ın sizi sorumlu tuttuğu ahitleri, emirleri, yasakları ve gerek sizin Allah'a veya Allah n----- diğerlerine verdiğiniz ahitleri, adakları, yeminleri, akitleri; doğru olan her tür taahhüdü yerine getirin” şeklinde izah etmişlerdir. Ahde vefanın imandan olduğunu belirten Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz de, ahde aykırı davranmayı nifak alametlerinden saymış­tır. (Buharî, Müslim)
Ahde vefasızlar dünyada rezil olacakları gibi, ahiret gününde de teşhir edilerek rezil edilecektir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Kıyamet gününde her vefasız için bir sancak dikilecek; bu filanın vefasızlığıdır, denilecektir.” (Buharî, Müslim)

En büyük ahit: Kâlu Belâ 

Elest Bezmi'nde Allahu Tealâ ile ruhlar arasında bir sözleşme (misak) yapılmıştır. Cenab-ı Hak, Hz. Adem Aleyhisselam'ın sulbünden zürriyetlerini almış ve onlara hitaben: “Rabbiniz değil miyim?” demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. “(Onlar da) evet Rabbimizsin, şahidiz, dediler. Kıyamet günü, bizim bundan haberimiz yoktu, demeye­siniz.” (A'raf, 172)
Böylece insan ruhu, Rabbiyle yaptığı bu misaktan sonra fıtrî ve tabii bir sözleşme altına girmiş, O'nun terbiye ve emanetini kabul edip emirlerini yerine getirmeyi taahhüt etmiştir. Ayrıca dünyaya gelip vücut bulduktan sonra mümin, Rabbi'ne ve O'nun Peygamberi'ne iman etmekle yeni bir sözleşme daha yapmıştır.
Bu sözleşmeye Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz'in bütün emirleri ve O'nun sahabe-i kiram hazretlerinden aldığı bütün ahitler de dahildir:
“Sana biat edenler, ancak Allah'a biat ediyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükafat verecektir.” (Fetih, 10)
Antlaşmanın kısaca muhtevası emirlere uyup yasaklarından kaçınmak, şeytana kulluk etmekten uzak durmaktır. İnsanlar iman etseler de etmeseler de, emir ve yasakların hududunu aşmakla doğrudan şeytanın emrine girmiş olurlar:
“Ey Ademoğulları! Şeytana tapmayın, o sizin düşmanınızdır diye ben sizinle ahitleşme­dim mi? (Yasin, 60)


AHDE VEFANIN KAPSAMI

Vefa, düşman bile olsa verdiği sözden dönmemektir. Vefalı insan, dost-düşman herkesin güven ve emniyet duyduğu kimsedir. Onun karakterinde yalancılık, döneklik ve kalleşliğin izine rastlanmaz. En zor anlarda bile ahde vefa eder.
Ahde vefa, kulun Allah'a, ümmetin peygamberine, müridin mürşidine, dostun dos­tuna, aile fertlerinin birbirine, milletin vatanına sevgi ve sadakatidir.
Vefa, mümkün oldu­ğunca dostundan ihtiyacını gizlemek, ondan bir şey istememek, eziyetine tahammül etmek, lüzumundan fazla hürmet, tevazu ve hizmetle ona ağırlık vermemektir.
Vefa, dostunu Allah için sevmek, arkadaşı öldükten sonra onun aile efradına iyilik ve yardım etmek, kapıdaki kö­peğine varıncaya kadar her şeyine değer vermektir. Allah için birbirini seven, bu sevgiyle bir araya gelip ayrılan kişiler, kıyamet gününde Arş-ı Azam'ın gölgesinde gölgeleneceklerdir. (Riyazu's-Salihin)

O asla sözünden dönmezdi

Her konuda olduğu gibi bu konuda da Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'den sözüne daha sadık bir kimse yoktu. Ebu Cehil, Ebu Leheb ve daha müslüman olmazdan evvelki haliyle Ebu Süfyan, O'nun doğruluğunu, iffetini, ahde vefasını biliyor ve kendilerine sorulduğu zaman bunu itiraf ediyorlardı. Aslında bütün düşmanları O'nun doğru söylediğini biliyorlardı. Fakat onların aşamadıkları nokta farklıydı.
Abdullah bin Ebu'l-Hamsa r.a. anlatıyor:
Peygamber olmadan önce Hz. Rasul-i Ek­rem'e alış-verişle ilgili bir şey vermek için filan gün filan yerde buluşmak üzere sözleş­tik. Fakat ben unuttum, ancak üçüncü gün hatırladım. Gittim baktım ki, Rasul-i Ekrem s.a.v. orada bekliyor. Beni görünce:
- Delikanlı beni yordun. Üç günden beri seni burada bekliyorum, buyurdu. (Ebu Davud)
Bedir savaşı için yola çıkıldığı esnada, Huzeyfe el-Yemanî ile babası Huzeyl, Peygam­berimiz'in safında savaşmak üzere ardından yola çıkmışlardı. Müşrikler baba-oğulu yolda gö­rerek sorguya çektiler:
- Siz herhalde Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz, dediler. Onlar da:
- Evet, bizim niyetimiz budur, dediler.
Bunun üzerine müşrikler, onlardan Medine'ye dönmek ve Peygamberimiz'le birlikte sa­vaşmamak üzere söz aldılar.
Bir müddet sonra Huzeyfe ile babası Bedir'de Peygam­berimiz'in huzuruna gelerek başlarından geçenleri anlattılar ve mücahitlerle birlikte savaşmak istediklerini söylediler.
Efendimiz s.a.v. onların müşriklere verdikleri sözü öğrenince, o anda savaşçıya çok fazla ihtiyacı olmasına rağmen şöyle buyurdu:
- Hayır, siz Medine'ye dönün. Onlara verdiğiniz sözü yerine getirin. Biz de müşriklere karşı Allah'tan yardım isteriz. O'nun yardımı bize kâfidir. (Müslim)
Kur'an-ı Kerim'de ahde vefa ile ilgili ayetlerde, yapılmış antlaşmaların hükümlerine riayet ettikleri müddetçe, müslüman olmayan taraflara dahi verilen söz istikametinde davranılması emredilmektedir. (Tevbe, 1, 4, 7)
Hz. Peygamber s.a.v., vefat eden dostlarının dostlarına da son derece vefalıydı. Hz. Aişe r.a. anlatıyor:
Rasul-i Ekrem s.a.v. bir defasında yanına gelen yaşlı bir hanıma çok ik­ramda bulundu. Kadın gidince sebebini sordum. Buyurdular ki:
- Bu kadın Hatice'nin sağlı­ğında bize gelir giderdi. Ey Aişe, ahde vefa imandandır. (Hakim)
Allah Rasulü s.a.v.'in Rabbi'ne karşı vefası da dillere destandı. Mekke'de binbir çile ve ıstırabın içinde iken bile nafile ibadetlerini aksatmıyordu. Kıldığı namazların bir rekâtı bazen saatler alıyor, ayağa kalkmaya dermanı olmadığı zaman oturarak kılıyor, fakat yine terk etmiyordu. Mübarek elini Rabbi'ne açtığı zaman, duaların en içteni, en mahzunu ve en güzeli mübarek dilinden semalara yükseliyordu.

Vefasız dost olmamak için...

Vefa, dostun dostuna dost olmak fakat düşmanına dost olmamaktır. Allah Tealâ ile ahitleşen müminin dostu, ancak Allah Tealâ'yı dost bilenler olabilir. O'nun düşmanı müminin de düşmanıdır. Kur'an-ı Kerim'de buyurulur ki:
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” (Tevbe, 23)
Fakat bu durum onların hukukuna ria­yet etmeye engel değildir. Kâfir bile olsa insanlara yeri geldiği zaman Allah için iyilik ve ik­ramda bulunmak güzel bir haslettir. Bu bir bakıma yaradılanın hatırını Yaradan'dan ötürü gözetmektir. Kalplerin yumuşamasına ve imana dair mevzuların konuşulabileceği bir zemininin ha­zırlanmasına da sebep olur. En azından size ve sizin temsil ettiğiniz yüce değerlere karşı yumuşa­mayı sağlar. Hz. Esma r.a. kendisine misafirliğe gelen müşrike annesine, Efendimiz s.a.v.'den izin alarak iyilik ve ikramda bulunmuştur. Yine kendisi için koç kesilen İbn-i Ömer r.a., yahudi komşusuna etten ikram edilmediğini duyunca telaşlanmış ve etin diğer komşu­lardan önce ona ikram edilmesini emretmiştir. Vefa işte böyle davranmayı gerektirir.
İslâmiyet, bu gibi faziletlerin gönülleri yumuşattığı, insanları kendine meftun ettiği rahmet ikliminde kısa zamanda yayılmıştır. Fakat her şeye rağmen Kur'an ve Sünnet'in ölçüleri, iman etmeyenlere karşı dostluk sayılabilecek ölçüde muhabbet ve sırdaşlığa engeldir. Onlardan zuhur edebilecek kötülüklere, sahip oldukları inanç ve düşüncelere karşı en azından kalben mesafeli olmak da yine Allah'ın emri­dir.

Söz verirken...

Mümin, Allah Tealâ ile ahdini bozacak şekilde birine söz vermemelidir. Zira ancak fasıklar Allah ile sözleşmesini iptal eder. Böylelerinin hiçbir ahde saygı göstermesi de beklenemez. “Ama Allah'a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar... İşte lânet on­lara; (dünya) yurdunun kötü sonucu onlaradır.” (Raad, 25)
Fakat gafletle mesela bir haram işlemek üzere birine söz verilmişse, Allah'a verilen söz hatırlanıp, tevbe edilerek bu batıl söz­den vazgeçilmelidir.
Yine birine söz verirken, “inşallah: Allah dilerse” demek gerekir. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz söz verdiği zaman bunu kat'i olarak vermezdi. “Belki” kaydını koyardı. İbn-i Mesud r.a. da inşallah derdi. Evlâ olanı da böyledir. Fakat bundan kesinlik manası anlaşılırsa, meşru mazeret olmadıkça muhakkak ahde vefa gerekir. Yani kişi kendi dönekliğini inşallah demiştim diye Cenab-ı Allah'a fatura etmeye kalkmamalıdır. Birazcık düşünülürse, bu dehşetli bir vebaldir.
Şayet kişi söz verirken içinden yapmamaya ka­rarlı ise bu nifakın ta kendisidir. Verdiği sözde mazeretsiz olarak durmamak da aynı şekilde nifak alametidir. O bakımdan, neye mal olursa olsun, verdiği sözü bozmamalı veya boza­cağı sözü vermemelidir.

O günler geride mi kaldı?

İslâmiyet'in gönüllerde hükmünü icra ettiği devirlerde millet bir vücudun uzuvları gi­biydi. Kalplerde vefa, davranışlarda incelik ve zarafet vardı. Allah haşyetiyle nurlanan sinelerde şefkat, merhamet ve emanet şuuru hakimdi. Farklı düşünceler birer zenginlik kabul ediliyor, hemen her din salikinin var olduğu cemiyetin içinde inançlara saygı gösteriliyordu. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” denilerek küçük bazı anlaşmazlıklar vefa duygusundan hareketle olgunlukla karşılanı­yordu. Çarşılar, sokaklar hayâ, edep ve iffeti temsil ediyordu. Yalancılık, sahtekârlık ve haramilik gibi gayri ahlâkî davranışlar en büyük arsızlık sayılıyor, bu gibi işleri yapanlar, ailesi, köyü ve oymağıyla birlikte bir ömür boyu unutulmuyordu. Zulme zulümle mukabele edilmez, defalarca aldanılsa bile bir kere aldatmaya tenezzül edilmezdi.
Sonra o devirler yavaş yavaş geride kaldı. Sinelerde Allah sevgisi inkıraza uğradı. Nihayet çoğunluk itibariyle vefa ortadan kalktı.
Bugün vefanın olmadığı yerde sevgi ve samimiyetten bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir toplumda birlik, beraberlik ve gerçek bir dayanışmadan söz etmek de imkansızdır. Zaman zaman vefasızlardan zuhur eden bu gibi haller, menfaat, mürailik ve iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Zira Allah için sevmeyen, kalbî hayatında istikrar olmayanlarda, böyle ulvi şey­ler zuhura gelmez. Her gün birkaç defa yeminini bozan, her defasında sözünden dönen, vefa, mertlik ve yiğitlik duygusundan mahrum, dönek, ödlek tiplerden vefa beklemek, gaflet ve aldanmışlığın ta kendisidir. Onlarla yola çıkan yolda kalır. Onlara bel bağlayan sırtından han­çerlenip iki büklüm olur.
Ne yazık ki, son birkaç asrın manzarası genel itibarıyla işte budur. Yalan, hıyanet, kabalık ve döneklik sermaye haline gelmiş; sokaklar arsızlık, zu­lüm ve hakka tecavüzle dolmuş, haramilik iş bilirlik şekline dönmüştür. Merhum Akif'in dediği gibi:
Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!
Vefa yok, ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bî-medlûl
Yalan râiç, hıyanet mültezem her yerde, hak meçhul.
Beyinler ürperir, Ya Rab ne korkunç inkılâb olmuş:
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş.
Birbirlerine devamlı şüphe ve güvensizlikle bakan, birbirine yabancı, ve­fasız bir toplumun iflahı zordur. Ne yazık ki, milli birliğimiz için ciddi tehlike sinyalleri çalmaktadır. O bakımdan bir kere daha Allah'a dönüşten başka bir çare görünmüyor.

Ya Rab, Canımı müslüman olarak al ve beni salihler arasına kat..[/color]

Yaşadığın yeri cennet yapamadığın sürece, kaçtığın her yer cehennemdir.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Adamlığımızın Değer Ölçüsü
« Posted on: Mart 29, 2024, 09:49:19 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Adamlığımızın Değer Ölçüsü e-book, Adamlığımızın Değer Ölçüsü programı, Adamlığımızın Değer Ölçüsü oyunları, Adamlığımızın Değer Ölçüsü e-kitap, Adamlığımızın Değer Ölçüsü download, Adamlığımızın Değer Ölçüsü hikayeleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü resimleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü haberleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü yükle, Adamlığımızın Değer Ölçüsü videosu, Adamlığımızın Değer Ölçüsü şarkı sözleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü msn, Adamlığımızın Değer Ölçüsü hileleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü scripti, Adamlığımızın Değer Ölçüsü filmi, Adamlığımızın Değer Ölçüsü ödevleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü yemek tarifleri, Adamlığımızın Değer Ölçüsü driverları, Adamlığımızın Değer Ölçüsü smf, Adamlığımızın Değer Ölçüsü gsm
Yanıtla #1
« : Haziran 23, 2009, 02:16:25 ÖS »

x[BLack RoSe]x
*
Üye No : 2816
Yaş : 34
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 901
Mesaj Sayısı : 12 413
Karizma = 13


çok derin mevzular bir zaman snra kafa basmıyor Zuhahaha teşekkürler
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Hece Ölçüsü.
Edebiyat
Honey_Face 0 751 Son Mesaj Aralık 15, 2012, 03:02:46 ÖS
Gönderen : Honey_Face
Dirhem Ölçüsü Nedir
Matematik
imge34 0 703 Son Mesaj Kasım 01, 2014, 07:01:29 ÖS
Gönderen : imge34


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular