|
|
|
Ebru Gündeş (d. 12 Ekim 1975,İstanbul, Türkiye), Arabesk-Pop Müzik şarkıcısıdır.
Hayatı
Ebru Gündeş, 12 Ekim 1974 tarihinde İstanbul´da doğdu. Konfeksiyon işçisi olarak çalıştığı yıllarda sesinin güzelliğini duyan bir tanıdık vasıtasıyla Neşe Demirkat´a götürülür. Amaç, Ebru Gündeş´in Allah vergisi güçlü sesini değerlendirmek ve müzik piyasasına kaliteli ve genç bir ses sunmaktır.Neşe Müzik Yapım, o günlerde henüz kurulmadığı için Neşe Demirkat, bu sesi değerlendirmeleri için Marş Müzik Yapım´ın o zamanki yöneticisi Koral Sarıtaş ve ünlü kemani ve besteci Selçuk Tekay´a yönlendirir onu.Gündeş, bu iki önemli müzik adamından da tam not alarak Marş Müzik Yapım´la anlaşır. Albüm hazırlıklarına başlamadan önce sahne tecrübesi kazanmak ve şöhret dünyasının büyüleyici dünyasına alışabilmek için bir süre Emel Sayın´a vokalistlik yapar. Güzel sanatçı, çok kısa sürede uyum sağlayarak ilk albümünün hazırlıklarına başlar.
Ve 1993 yılında 'Tanrı Misafiri' adlı ilk albümü müzik dünyasına ***** gibi düşer. Selçuk Tekay´ın prodüktörlüğünü, Özkan Turgay´ın aranjörlüğünü yaptığı albümde Gündeş, ilk albümünde milyonluk satış rakamına ulaşır. Bu albümle birçok ödüle layık görülen Gündeş, 1994 yılından başlayarak Kral TV Video Müzik Ödülleri´nde 'En İyi Kadın TSM Sanatçısı' ödülünü üç yıl boyunca kimseye kaptırmaz.
Ebru Gündeş, ilk albümün ardından hemen ikinci albümün hazırlıklarına başlar ve ertesi yıl 'Tatlı Bela' yayınlanır. Genç sanatçı, 'Tatlı Bela'da bu sefer ağırlıklı olarak slow ve romantik parçalar seslendirir.
'Ben Daha Büyümedim' adlı üçüncü albümü 1995 yılında çıkar.Albüm, 'Fırtınalar' adlı ilk hitiyle ses getirirken Gündeş, 'Ben Daha Büyümedim' ve 'Çok mu Gördünüz' adlı parçalarla eleştirilere sitem eder.Bu albüm, Ebru Gündeş´in müzik hayatında Serdar Ortaç´la olan birlikteliğin de başlangıcı olur.
'Kurtlar Sofrası' adlı dördüncü albümü 1996 tarihinde çıkar. Bu arada oyunculuk tekliflerini de değerlendiren Ebru Gündeş, albümlerinin ismini taşıyan televizyon dizilerinde başrol alır.
İki yıllık bir aranın ardından 1998 yılında 'Sen Allahın Bir Lütfusun' adlı albümü müzik marketlerdeki yerini alır. Albüm, Selçuk Tekay´ın yanında Kerem Ökten´in yönetmenliği ve aranjörlüğünde gerçekleşir. Oniki şarkının yer aldığı albüm, Ebru Gündeş´in kendi tarzını sağlamlaştırdığı bir çizgidedir.
Ebru Gündeş 2000 yılında hayranlarının karşısına yepyeni bir albümle çıktı. 'Dön Ne Olur' adını taşıyan bu albümünün stüdyodaki tanıtımı sırasında , basın mensupları önünde beyin kanaması geçiren 25 yaşındaki Ebru Gündeş, bir süre hastanede kaldıktan sonra, uzun bir süre de dinlenerek hayranlarından uzak kaldı. Ancak hayranları ona olan sevgilerini albümüne yansıttılar ve Ebru Gündeş´in 'Dön Ne Olur' albümü milyon barajını geçerek büyük bir rekora imza attı. Tarık Ağansoy´un düzenlemelerini yaptığı albümde, genç söz yazarı ve bestecilerin de parçaları bulunuyor. Sezgin Büyük, Altan Çetin, Sinan Özşeker, Ertuğrul Polat, Hakkı Yalçın´ın yanısıra Sezen Aksu´nun unutulmaz 'Hata' parçası da albümde yer alıyor. Sanatçının alışılagelen çizgisini sürdürdüğü albümde bir de sürpriz yaptığı 'Deli Deli' isimli çocuk parçası da yer alıyor.
Uzun bir süre dinlenme döneminin ardından, ilk konserini 11 Mart 2000 gecesi Bostancı Gösteri Merkezi´nde veren Ebru Gündeş, konserin tüm gelirini Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Vakfı Hastanesi Reanimasyon Kliniği´ne bağışladı. Bir çok Arabesk-Pop Müzik söyleyen sanatçı gibi Afganistan,Lübnan,Suriye,İran da hayranları vardır. Trinidad ve Tobago da yaşıyan Lübnan ve Suriye asıllı araplar tarafından beğenilerek dinlenmektedir.
Babasızlık en gerçek duygusuydu. O kadar ki, güveninin güvensizliğinin, sevgisinin öfkesinin, dostluğunun-düşmanlığının; bütün duygularının bu temel duygu tarafından belirlendiğini söylersek hata yapmış olmayız. Ölümle mücadelesinin ikinci gününde "Babamı görmek istiyorum" deyişi çoğu insan için şaşırtıcı oldu. Onu defterden sildiğini her fırsatta söylememiş miydi? Öyleydi de, bilen biliyordu: Defterden silinen birinin defterden silindiği defalarca söylenmezdi.
En gerçek duygusuydu ama, babasızlık duygusunun piyasada paraya tahvil edilebileceğini düşünemeyecek kadar saftı. Ve bu ona fısıldandığında, bunu kullanmaktan kaçınmayacak kadar ihtiraslıydı... Kariyerinin başlangıcında, "bu âlemi bilenler"in tavsiyeleri doğrultusunda, medyanın görüntülemesine "izin verilen" bir mezarlık ziyareti gerçekleşti. Ebru, hiç hatırlamadığı ölmüş babayı ziyaret ediyordu. O günlerde yaşı henüz 17'yi bile bulmamıştı ve bir tesadüf sonucu çıkardığı ilk kaseti milyon sınırına dayanmıştı. (1990'ların başından; Raks'ın Türk ekonomisinin mucize firması olarak müthiş bir gelişme gösterdiği yıllardan söz ediyoruz. O, ünlü ettiği yıldızdan daha çabuk yorulmuş, Gündeş'in düşüşünden birkaç hafta önce kapısına kilit vurmuştu. Türkiye, değişimin mebzul miktarda, devamlılığın ise nadirattan olduğu bir ülke ne de olsa.) Ebru Gündeş, bugün olsa, babasının yaşadığını bile bile "mezarlık senaryosu"na alet olmayacağını söylüyor: "Çok tecrübesizdim. Duygu sömürüsü yapmak, ağlayıp sızlamak prim ve şöhret getirir, dediler. Böyle bir yol izlememi sağladılar. Şimdi yanlış yaptığımın farkındayım ve şimdiki Ebru Gündeş asla yapmazdı bunu." Küçük, yetim bir kız; buradan elde edilmesi planlanan rantın tümünden faydalanmak için, onun "melekler kadar saf" olduğu da kanıtlanmalıydı (oysa hayatının hiçbir döneminde hakikaten hiç böyle bir derdi olmamıştı). Gereği yapıldı. Gündeş eline erkek elinin değmediğini ve bakire olduğunu duyurdu herkese. Daha önce, iddiaların tersine babasının yaşadığını kanıtlayan ve böylece Ebru'nun belalısı haline gelen Hafta Sonu gazetesi, bu yeni hamleye, Gündeş'in 16 yaşında evlenip ayrıldığı haberiyle cevap verdi; hem de düğün fotoğrafları eşliğinde.Ebru Gündeş, evet, evlenip ayrıldığını, ama bunu gizlemeseydi "dul" muamelesi göreceğini, basının bunu işleyeceğini ve erkeklerin kendisini rahat bırakmayacağını söyleyerek savundu kendini. Gazetelerin o günlerde kullandığı sıfatlar dikkate alındığında ona hak vermemek elde değildi. Mesela "küçük fettan" diye soruyordu Hafta Sonu, "hadi bakalım şimdi ne yapacaksın?
Herşeyi sahiplenerek saldırmak... Hiçbir şey yapmadı Ebru, hemen yeni bir sevgili buldu. Abdullah Gençal'la kısa süren beraberliğinin ardından yaptığı açıklamalar "küçük ama olgun, harbi ve delikanlı kız" imajının temeline atılmış ilk harç oldu: "En çok kızdığım, birini aldatmak ve yalan söylemek. Bu ikisi insanların yaşamını altüst ediyor. Ayrıldım, çünkü Abdullah Gençal'ın en güvendiğim insanla beraber olduğunu öğrendim. Bizi tanıştıran insanla aşk hayatı yaşadı. Bunu nasıl başardılar, nasıl yapabildiler, hâlâ anlayabilmiş değilim." Sonrası yağmur gibi geldi: Manken (Atilla Saral), oyuncu(Kerem Alışık), avukat(Ömer Durak),menajer(Stelyo pipis),işadamı(Hakan polat)... Bu kadar çok ve sık sevgili değiştirmenin normal sonucu aforozdu. Çünkü halk (ve çocuklar) onu "masum küçük şarkıcı" olarak biliyordu. Beklenen olmadı. Hatta ne yapsa affedileceği bir meşrutiyet bile elde etti. Sihir aynıydı. Ebru yine sevenlerinin kendisi için üzülmesini sağlayabilmişti. O peşinde koştuğu mutluluğu bir türlü yakalayamayan, bu arada erkeklerden sürekli darbe yiyen küçük bir kızdı. (Sevgililerinden Atilla Saral'a 1.5 milyarlık bir motosiklet almış, Abdullah Gençal'ın milyarlık kumar borcunu ödemiş, Levent Akkaş'a borsada oynaması için 1.5 milyar vermişti.) Sömürülüyordu ama, buna bile bile katlanıyordu. İlkelerinden biri de buydu çünkü: Para yedirir ama asla para yemezdi! Ebru Gündeş'in cinsel hayatı için sağladığı meşrutiyetin bir ayağında da yine "delikanlılık" vardı. Bütün ilişkilerini sahipleniyor, hiçbir şeyi inkâr etmiyor, "Özel hayatının biraz sorunlu olduğunu kabul et ama" türünden dayatmalara pabuç bırakmıyordu. Kimseye yalan söylemiyor, kimseyi aldatmıyordu, gerisini istediği gibi yaşayabilirdi: "İsterik bir kadın değilim, ama lezbiyen de değilim. Herkesin ihtiyacı olan bir şeydir. Ben de bu ihtiyacı duyduğum zaman karşılarım. Ama bir erkekle sırf yatmak için birlikte olmam. Sokaklarda 16 yaşındaki kızlara bir bakın, herkesin içinde öpüşüp koklaşıyorlar. Ben niye sıkıntı çekeyim ki?" Sadece cinsellik alanında değil, her alanda açık konuşuyordu. Yarattığı etki son derece çarpıcıydı. O kadar ki, başlangıçtaki iki yalan artık kimsenin aklına bile gelmiyordu. Özellikle son bir yıl bir tür "samimiyet bombardımanı"yla geçmişti. Bunda, en uzun süreli ilişkisi avukat Ömer Durak'ın büyük payı vardı. Durak, Ebru'nun kendi kendisiyle yüzleşmesini sağlamıştı. Herşeyden önce "cehalet"iyle övünmüyordu artık. Ondan kaynaklanan, "Ben en üst noktadayım, bunun üstü var mı ki, Türkiye'de kaç tane Ebru Gündeş var" gibi yüksekten atmalar da terkedilmişti. Artık şöyle konuşuyordu: "Bundan üç yıl önce bambaşka biriydim. Kendimi Türkiye'de ilah zannediyordum. Sonra bir gün kendi kendime, dur bakalım, senden başka Ayşe de var, Fatma da var, kendine gel, dedim." Ebru Gündeş bütün bunların "cehalet"ten kaynaklandığına inanıyor. O nedenle ne yapıp ne edip onu yenmek istiyor. Bundan önceki bir röportajında şöyle diyordu: "Artık kitap okuyorum. En kısa zamanda lise diploması almak istiyorum ki, çocuğumun diplomalı bir annesi olsun." Şimdi bir süre ertelemek zorunda lise projesini. Sonra daha büyük bir arzuyla girecek sınavlara. Sonra belki bir çocuk: Babası çok iyi seçilmiş bir çocuk ama... O belkide "hayranlarının tapma derecesinde sevdiği" tek sanatçı... Yapmak istediği herşeyde eskisinden de büyük bir destek bulacak arkasında.Çünkü o artık eskisinden de çok seviliyor.
Diskografi Tanrı Misafiri RAKS MÜZİK Tatlı Bela RAKS MÜZİK Ben Daha Büyümedim RAKS MÜZİK Kurtlar Sofrası RAKS MÜZİK Sen Allah'ın Bir Lutfusun RAKS MÜZİK Dön Ne Olur (1999) RAKS MÜZİK Ahdım Olsun (2001) RAKS MÜZİK Şahane (2003) EROL KÖSE PRODÜKSİYON Bize de Bu Yakışır (2004) EMRE PLAK Kaçak (2006) EMRE PLAK
|