|
|
|
“Hayatımı yazsam roman olur” der birileri, öyle zanneder insan; çok büyük acılar, maceralar yaşadığını düşünür.
Çoğu hayat değil roman, öykü bile olmaz aslında! Herkes yaşadıklarını farklı sanır, oysa hepsi ortak duygularda toplanır. Ancak bazı insanların yaşamları gerçekten roman olmaya değer.
Hayatımı yazsam ben de diye düşündüm birkaç kez. Sonra güldüm, her gün yazıyorum ya! Kendi yaşamımı, dostlarımı, izlediklerimi, gözlemlerimi yazıyorum. Hiç tanımadıklarım, çok iyi bildiklerim, tecrübelerim, okuduklarım, dinlediklerim, beni çoğaltan ne varsa yazıyorum. Hatta bazı yazıların ardından, sizlerden mektuplar geliyor. “Candan Hanım, bunu siz mi yaşadınız, bu anlattığınız sizin hikayeniz mi, nereden esinleniyorsunuz..” Bunun gibi yüzlerce soru alıyorum? Ben sadece yaşıyorum, yaşarken de biraz etrafıma bakıyorum. Hepsi bu!
Neyse, dönelim konumuza! Diyelim ki; hayatımı bir roman gibi yazacağım. Peki, bu romanın başkahramanları kimler? Cevap çok basit: Dostlarım, aşklarım… İşte hayatın özeti bu!
Ailemden yola çıkarak anlatmaya başlasam, kısa bir gençlik döneminden sonra heyecanlı kısım başlayacak. Orada da sahneye dostlar ve aşklar çıkacak. Bütün düğüm onlarla çözülecek.
Kim girdiyse hayatıma, kimi sevip değerli kıldıysam, bir zincirin başlangıcı veya devamı olmuş. Geriye kalanların hepsi sıradan, gündelik, anlatılması çok gerekmeyen şeyler.
Bütün bunları düşünüp, bir noktaya geldim! İnsan hayatı, kendini merkeze koyarsan şu üç köşeden oluşur: Aile, dostluk ve aşk! Peki, bu üçgeni canlandıran ve piramit olmasına sebep olan etken nedir? Kader, şans ve seçimler! Para, seks, uyku, yemek gibi elemanlar sadece olayların işleyişine yardımcı olur.
Bu yüzden, ailenize, dostlarınıza ve aşklarınıza sahip çıkın. Onlar sizi siz yapanlardır. Değer verin ve hep aklınızın bir yerinde taşıyın. Bu cümleyi okuduğunuzda şu soruyu sormak istediniz, değil mi?: ”Ben hepsine sahip çıkıyorum ama hep onların ihaneti, vurgunu ve kötülüğü ile karşılaşıyorum!” O zaman daha çok değer verin yaşadıklarınıza.
Düşünsenize; içinde hiçbir aksiyon olmayan, iyi ve kötünün savaş vermediği, insanın gücü gösteren ve hırsa, yaşama tutunmaya, kazanmaya dair bir hikayesi olmayan, hep aynı ve kendini tekrar eden, sürekli ve tekdüze mutluluğu anlatan bir filmi seyretmek ne kadar keyifli olabilir ki?
Candan Ünal
|