|
|
|
Kürsüde şimdi konuşan saygın kişi Çok şeyler biliyor besbelli. Tarihsel konusunu adım-adım sürdürüyor, Getirip bırakıyor aşk’ın kapılarında. Gidip-geliyor yaşamlarla düşünler arasında: Günümüzedek olanlar olmayanlar. Arada bir güldürüyor, dokunaklı, acı.. Bir bildiği var.
Sunuyor geçmişin ürkütücü, övgünç özetini, Doğrusuna doğru. Neler neler olmuş, kimler kimler yaşamış, Kimse ölmeden önce bilmemiş yerini. Adlar sıralanıyor olaylarla kaynaşmış. İnsanlığın serüveni tarih sürecinde. Anıyor bir şairin dizelerini.
Sonra bir başka olay, bir başka adam. O zaman her şey daha geniş, daha büyük, daha çokmuş. Parçalar çıkarıyor kocaman romanlardan, Deyimler, bulgular, şiirlerden dizeler.. Geçmiş zamanların bilincinde Düşünceler ve davranışlar. Sonra gerçek bir sonuç: Her adamın bir olayı yokmuş, Her olayın bir adamı varmış.. Son anlaşılan, eksik ama korkunç.
Desdemona: “Ölüyor ağlayınız, ölüyor Desdemona.” Ardından Helena.. “Sen bu içkiyle her kadında Helena’yı bulursun.” Kendinden bir şeyler anlat bana Belki kendinden kurtulursun. Ama kaçmak ya da kaçmamak için, Aşka yanaşmamak için.. Ne kadar anımsasan o kadar da unutursun.
Ama, “Bellek, dökülmekte olan bir duvar resmine benzer...” Demiş Stendhal.. Bilim’den, kurgu’dan, savaş’dan aşka yer açmak için, Aşk’dan kaçmamak için, Stendhal’in de bir bildiği var.
Aşk’a yer açmak.. Tarih’de, insan’da, beyin’de Kolay bir çaba olmasa gerek. Aşk’ı bekletiyor olmalı Hiç yaşlanmayacak gibi öğrenmek. Ve nelerden sonra Bilerek bilmeyerek, Gerçek bir bilgincesine Aşkın kapıları önünde ölmek.
Bilerek ya da bilmeyerek Savaşların, yengilerin, yenilgilerin içinde Bilimlerin içinde ve dışında beklemek Onca beklemektir.. Aşk’a bir yer açmak.. Belki onun da sırası gelir.. Ya da: Gelmezse ben gider alırım, hah-hah-hah!
Öğrenmek, bilmek, unutmamak ve beklemek.. Ve bekleye-bekleye başarılar üretmek.. Sonra dökülür sıvaları, boyaları, Tarihleri ve adları öğrenilenlerin; Sanki kucağını açar, gel diye aşk’a bellek..
Ama o gitti-gider, şairlerin dizelerinde Hiç ölmeyecekmiş gibi, Ki ölmeyecek.. Yorgun, bitkin, onlara uzaklardan gülerek.. Bir de bakarlar hiç eskimemiş gibi, Dizeler başkalarının dillerinde.. Bilerek, bilmeyerek. Özdemir Asaf
|